• Sonuç bulunamadı

Sîreti Sûrette Görmek I-II Çalıştay Tebliğler Kitabı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Sîreti Sûrette Görmek I-II Çalıştay Tebliğler Kitabı"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

37

(2)

38

Sîreti Sûrette Görmek I-II Çalıştay Tebliğler Kitabı

ISBN 978-605-85696-5-2

Bu kitap; Meridyen Destek Derneği, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi işbirliği ile 29 Kasım 2017 ve 11 Nisan 2018 tarihlerinde düzenlenen “Sîreti Sûrette Görmek”

üst başlıklı çalıştaylarda sunulan tebliğlerin derlenmesiyle oluşturulmuştur.

Tebliğlerin içeriğinden yazarları sorumludur.

© Meridyen Destek Derneği | Ekim 2018 - İstanbul

İletişim

Altunizade Mah. Mahir İz Cad. No: 26 Kat: 3 34662 Altunizade, Üsküdar / İstanbul

www.meridyendernegi.org – meridyen@meridyendernegi.org

Kapak Hattı: Ali Toy Düzelti: Turgay Bakırtaş Kitap Tasarımı: Yunus Emre Kaya

Baskı ve Cilt: Seçil Ofset

100. Yıl Mahallesi Matbaacılar Sitesi 4. Cadde No:77 Bağcılar-İstanbul

Tel: 0212 629 06 15 Matbaa Sertifika No: 12068

(3)

39

Edebiyatın İmkânları Açısından Bir Yöntem Önerisi

Güray Süngü

S î R E T İ S Û R E T T E G Ö R M E K

Biz sanat eserine bakarız ve onun türüne, biçiminin ne olduğundan hareketle karar veririz. Taş, biçimi ile heykel olur. Biçimi nedeniyle bir metin şiir ya da öykü- dür. Ama bu biçim elbette başlangıçta bir form meselesidir.

Olayın olay olarak kalması ya da biçimi ile (üslubu da biçime dâhil ediyorum) sanat eseri olmasını da şu örnekle açıklıyorum;

“Çok yalnızdım, beni kimse anlamıyordu.” Bir sanat eseri değildir. “Hayatım bo- yunca kimseyle çarpışmadım. Herkes benim içimden geçti. Ben kapıların duvarların içinden geçtim.” cümleleri ise iyi ya da kötü ama bir sanat eseridir. Çünkü eğretileme içerir. Mecaz içerir. Vesaire.

Sanatın tanım ve tariflerinden bir tanesi de faydaya yöneliktir ve şöyledir;

“Sanat estetik yönü faydalı yönünden fazla olan şeydir.” Öte yandan bu tanım, estetiğin faydasız olduğunu söylüyor değildir.

Her şeyin şiiri de yazılabilir. Romanı da yazılabilir. Filmi de çekilebilir. Mesele uygun biçimi bir form seçmek ve uygun biçimi dil, üslup olarak bulmaktır.

Anlam giriftse biçim de girift olur. Bu ünlü bir cümle. Faulkner’ın.

Doğrudan anlatılamayacak şeyler dolaylı anlatılır. Dolaylı anlatmak için biçim bir imkân sağlar. Hitchcock’un Rebecca filminde bir sahne var. Rebecca’nın nasıl öl- dürüldüğünün aktarıldığı sahne. Filmde o sahne de dâhil olmak üzere Rebecca hiç görünmez. Kamera Rebecca’nın olduğu yere doğru bakmaktadır ama orada Rebecca

(4)

40

yoktur. Geldi denir, gelen birini izler gibi hareket eder kamera. Oturdu denir, oturan birini izler gibi alçalır kamera. Mustafa Akad, Çağrı filminde bu birkaç saniye süren tekniğin bir benzerini bütün bir filme yaymıştır.

Yani sorun uygun biçimi bulmaktır diyelim ama bu aslında sorun değil. Bulu- nur. Asıl mesele, Peygamber Efendimizi anlatırken onun hayatından neleri anlata- cağımızdır. Çünkü romanda ritim denen bir şey var. Kundera yavaşlıktan bahseder mesela. Oyalanmaya dikkat çeker. Örneğimiz şöyle olsun; “Ahmet 60 yıl yaşadı.” Bu hızlı bir cümledir.

“Ahmet elini saçlarına götürüp düşünmeye başladı.” Bu yavaş bir cümledir.

Metni yavaşlatır. Ahmet bir şey söyleyecek. Peygamber Efendimizi anlatıyorsak, söyleyeceği söz hadistir, bunu olaya göre, bağlamı dâhilinde seçebiliriz. Gerekli kay- naklar var. Ama öncesindeki düşünme anını yavaşlattığımızda, saçına götürdü elini, gözü seğirdi, -çünkü bir karar anı, yani bir eşiktir orası, bunu vermeye çalışıyoruz- dur- bunlar suret meselesine gelip çarpar. Efendimizi an içinde resmetmiş oluruz.

Buna itiraz gelir mi? Peygamber Efendimizin sıradan bir insana indirgendiği söyle- nebilir mi?

Mesela bir örnek;

Nedvi’nin Rahmet Peygamberi kitabından;

“Kafile, Suriye topraklarında bulunan Busra’da konakladı. Burada bir manastır- da yaşayan Bahira adında bir rahip vardı. Onlarla ilgilendi ve yemek verdi.”

Bu olayı bir romanda anlatmamız gerekseydi; Bahira ve Efendimiz arasındaki yemek sahnesini, bir yemekte geçmesi muhtemel konuşmaları da içerecek şekilde anlatmamız gerekecekti. Yemeğin tabakta nasıl durduğu, belki ne olduğu, tabağın nasıl bir tabak olduğu, Efendimizin bilmediği bir mekân içinde ürkekçe etrafı izler- ken parmağını tabağın kenarına sürdüğü. Bunlar mühim şeyler değil. Ama başka bir örnekten hareket edersek, bir araba tamircisini anlatıyorken, tamirhanedeki yağ, pas kokusunu okurun burnuna değecek şekilde bir tamirhane sahnesi kurarsak, bu, tamirci çocuğun gerçekliğine katkıdır aslında.

Öte yandan, tamirci çocuğun iç dünyasındaki ayrıntıları, çevresindeki ayrıntı- larla birlikte verebilirsek, çocuğun tamirhane içindeki kendisi, kendi içindeki duy- gularıyla birlikte sahicilik kazanır. O kanlı canlı hale gelir. Bir şeyin gerçek olması başka bir şeydir. O gerçek şeyin metin halindeki gerçekçiliği başka bir şeydir çünkü.

Ne kadar sahiciyse, o kadar hissedilebilir, tecrübe edilebilir, şahit olunabilirdir çün- kü. Aktarılan bir olaydan, yaşanan, yaşandığını içimizde hissettiğimiz bir olaya geçiş böyle mümkün olur.

Bunlar, anlatımla alakalı düşünmemiz gereken şeyler. Düşünülen de şeyler, bu- rada bunları ilk defa ben düşündüm demek istemiyorum.

Bir de kurgusal olarak bir detaydan bahsetmek isterim.

(5)

41

Biyografik roman penceresinden yaklaşalım meseleye. Biyografik romanlarda amaç hayatı resmetmek, anlatmaktır elbette. Roman bir hayatı bütünüyle resmede- bilir, anlatabilir. Ama aslında roman bir seçilmiş anlar sanatıdır. Özellikle modern roman böyledir. Yani anlatı doğrusal olmak zorunda değildir. Geçmişten geleceğe akmak zorunda da değildir ki doğrusal bile aksa seçilmiş anlar söz konusudur. Se- çilmiş anlar o hayatın farklı zamanlarındandır. Ama o hayatın bütününe bakıp da o anları seçtiğimizde, o anları zamanı kırarak birbirine eklemek için birkaç yöntem vardır. Bunlardan birisi nedenselliktir. Hikâye edilen olay, parçalara ayrılıp, farklı zamanlardaki olaylar birbirine eklenir. Buna herkesin bildiği gibi olay örgüsü denir.

Bu olay örgüsü, yani bir olayın diğer olay ile bağlanması ise nedensellikle olur. Bu yapıldığında ortaya kurgu denen şey çıkar. Bu nedensellik herkesin bildiği bir şey- dir zaten, buna anları birbirine yaklaştırmak diye başka bir açıdan bakarsak, bu da romanda ve sinemada elbette çokça yapılmış bir şey. Şöyle bir şey çıkıyor ortaya;

seçilmiş anlar, birbirine yakın anları seçmek, bunları birlikte kurgulamak.

Mesela; tren kalkmak üzeredir ve Fiyodor sabırsızlıkla trenin kalkmasını bek- lemektedir. Bileti cebindeki son parayla almıştır. O trene binmesi gerekmektedir.

Ama o sırada üç adam, bir çocuğu sıkıştırır, istasyonun tenha bir yerinde. Fiyodor, yıllar önce bir yere yetişmek için koşarken bir güvercin görmüştür. Güvercin süs havuzuna düşmüştür. Çırpınmaktadır. Acelesi olsa da Fiyodor, duraklar, elini uzatıp güvercini süs havuzundan alır. Kenara koyar. Koşarak yoluna devam eder. Gidece- ği yere yetişir. Ama sonra akleder, o kuş, çok ıslaktır, uçması mümkün değildir. O meydanda çok sayıda kedi vardır. O kuşu yüksekçe bir yere bırakmış olması gerek- mektedir aslında. Bir acı duyar içinde. Ama sonra geçer. Çünkü hayat böyledir. Ama o istasyonda, o tenhada o çocuğun tepesine çökmüş üç adamı görünce, müdahale eder. Tren kaçacaktır. Tren kaçar. Bunu doğru kurgularsak seçilmiş iki an bize iyi bir hikâye verebilir.

Seçim anları, karar anları. Savaşlarda, mücadelelerde yapılan tercihler. Mer- hamet etmek, merhamet anlarında yapılan tercihler. Doğrusal bir anlatımı tercih etmeyip, zamanı parçalayarak seçilmiş anlar arası nedensellik bağıyla romanlar kur- gulanabilir.

Haricen işin içine seçilmiş anlar giriyorsa, o anların ifade ettiği anlamdan yola çıkarak, mesela Efendimizin merhameti, Efendimizin sevgisi, Efendimizin zorlukla- ra rağmen yaptıkları, Efendimizin her şeyi, metaforla da kurgulanabilir.

Peki, konuşma başlığımdan hareketle söylersem, benim önerim ne? Herkes kendi anlayışına göre, kendi dil, estetik, üslup, form, biçim adına ne dersek, o an- layışa göre kurar, inşa eder, anlatır ve yazar. Dil de muhayyile de otobiyografiktir aslında. Bizden çıkan, bizden çıkandır sonuçta. Romanda gerçeklik meselesine ba- kalım biraz. Olayın gerçekliği mi, olayla anlatmaya çalıştığımız şeyin, misal temanın gerçekliği mi? Ayağı takılıp düşen bir adam hikâyesi, anlatıcı ayağı takılıp düşmüşse

(6)

42

mi gerçek hayattan alınmıştır; anlatıcı hayatının herhangi bir anında acziyet his- settiyse, utanç duyduysa mı gerçek hayattan alınmıştır. Bu pencereden bakınca, anlatmak için kurduğumuz olayın aslında anlatacağımız şeyin kılıfı olduğuna ulaşı- rız. Efendimizin hayatını anlatırken aslında amacımız, onun merhametini, iyiliğini, insanlara yol göstermiş olmasını anlatmaktır. O halde, merhameti, onun insanları İslam’la tanıştırmasını metafor olarak inşa edip, bir alegori kurulabilir. Sonsuz şe- kilde alegori kurmak mümkün. Bir tanesi misal şöyle olabilir:

Dokunduğu her şeyi güzelleştiren bir roman karakteri, gerçek üstü bir evren- de, Efendimizin hayatının önemli dönemeçleri, bir eğretileme ile alıntılanarak, yani olayların tematik benzerleri kurgulanarak bir anlatının içine yerleştirilebilir. Misal bir roman karakteri her talip olana, her hazır olana küçük bir taş verir. O taşı, kafata- sının ortasındaki boşluğa yerleştiren insanın kalbi ışıldar. Kalbi ışıldayan insanların artması, şehrin ileri gelenlerinin dikkatini çeker, mücadele başlar. Kalbi ışıldayanla- ra eziyet edilir. O roman karakteri ve o taşı verdiği ve artık kalbi ışıldayanlar başka bir şehre göçmek zorunda kalırlar. Vesaire. Bu romana bakıp da gerçekle alakası yok diyen çıkar elbet. İşin bu kısmı yazarı pek ilgilendirmez.

Mesela ben, bu anlattığıma benzer bir kısa roman yazdım. Âdemin hikâyesi denebilir. Emri unutup, yasağı çiğneyip dünyaya sürülmeyi; aşkı unutup, aşkı unut- manın her şeyi unutmak olduğu şeklinde kurgulayarak hafızasız, yani bir nevi yara- tılmış olma bilincinden yoksun bir şekilde dünyada başıboş dolaşıp hafızasını ara- yan bir insan anlatımı. Hz. Âdem mi anlatılıyor burada denirse vaziyete göre evet de diyebilirim, hayır da. İki cevabım da yanlış olmaz.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak Bilâl-i Habeşi Hazretleri, Peygamber Efendimizin vefatından sonra çok üzül- dü.. Mekke’de her şey ona, Peygamber

-Bartelmy Sentiler’in Nebiyyi Ekrem Efendimizin seciyeleri hakkında beyânâtı -Beyânât-ı mezkûre üzerine mütâlaa.. -Fahr-i Alem Efendimizin hayatını yazan İngiliz

➔ Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimizin Müslümanlar için en ideal örnek ve rehber olduğuna işaret edilmiştir. ➔ Peygamber Efendimizin örnekliği için “üsve-i

H iç şüphesiz Hz. Peygamber’in hayatı, sahâbe-i kirâm, ezvâc-ı tâhirât ve ehl-i beyt tarafından bütün yönleri ile tüm tafsilatıyla aktarılmıştır. Bu bilgi aktarımının

Peygamber Efendimizin doğumu hangi büyük olaydan sonra

Buna göre Ertuğrul, Peygamber Efendimizin hangi kişilik özelliğini daha çok örnek almıştır?.. A)

Muhammed Mustafa (aleyhissalâtü vesselâm ve ala âlihî) Efendimizin yoluna girene farz olan, Allah (cc)´dan başka olan şeyleri kalbinden çıkarmaktır. Mesela; bir kimse bir

Belirli olan bir husus, Boğaz’ın en yüksek tepesinin her devirde ve her inançta kutsal bir değer aldığı, bu yüzden de orada tarihin karanlıklarından beri bir su- nak, bir