• Sonuç bulunamadı

ve ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞ BİRLİĞİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ve ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞ BİRLİĞİ"

Copied!
129
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Dr. Y. Müh. Faruk Özlü Prof. Dr. Mehmet Karaca Prof. Dr. Alper Ünal Prof. Dr. Nilüfer Eğrican Prof. Dr. Hamit Serbest Y. Müh. Erol Bilecik Prof. Dr. Gökhan İnalhan Doç. Dr. Gizem Dinler Doğanay Doç. Dr. Levent Doğanay Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu Kenan Çolpan Dr. Ercan Çitil Alper Yurttaş / Elif Çelik Prof. Dr. Şebnem Burnaz Öğr. Gör. Dr. Zeynep Erden Bayazıt M. Bilal Macit Prof. Dr. Özlem Özçevik Prof. Dr. İpek İlkkaracan Prof. Adnan Koç Metin Tükenmez

ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞ BİRLİĞİ

KATMA DEĞER ÜRETİMİNE ETKİLERİ

ve

NİSAN - HAZİRAN 2017 SAYI 76

(2)
(3)

AR-GE ve Yenilik Ekosistemi Dr. Y. Müh. Faruk Özlü

Üniversitelerde Değişim Prof. Dr. Mehmet Karaca AR-GE ve Değer Üretimi Prof. Dr. Alper Ünal

Araştırmaların Katma Değer Oluşturmasında ve Ürünlerin Ticarileştirilmesinde Üniversiteler ve Sanayinin Rolü Prof. Dr. A. Nilüfer Eğrican

Yüksek Katma Değer Üretiminde Üniversitenin Rolü Prof. Dr. Hamit Serbest

“Küresel Rekabet Ortamında Üniversite-Sanayi-Kamu İşbirliğinin Önemi ve TÜSİAD’ın Yol Haritası”

Y. Müh. Erol Bilecik

Havacılık ve Uzay Teknolojilerinde Öncü ve Yenilikçi Çalışmalar Prof. Dr. Gökhan İnalhan

İTÜ Biyolojik Temelli İlaçlar Biyobenzer ve Biyobetter Çalışmalarında Bir Üs Haline Geliyor

Doç. Dr. Gizem Dinler Doğanay

Bireye Özgü Kanser Tıbbı Alanında Genomik Uygulamalar Sağlık Sitemine Entegre Ediliyor

Doç. Dr. Levent Doğanay

Akademisyenlerin Sanayici Olması Mümkün mü?

Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu

İTÜ ARI Teknokent’ten Girişimcilik Ekosistemini Genişleten Projeler Kenan Çolpan

İTÜ’nün Teknoloji Transfer Arayüzü İTÜNOVA TTO Dr. Ercan Çitil

İTÜ GİNOVA

Uzm. Alper Yurttaş / Elif Çelik / Prof. Dr. Şebnem Burnaz / Öğr. Gör. Dr. Zeynep Erden Bayazıt

Teknopark İstanbul M. Bilal Macit

Yeşil Bina ve Yeşil Yerleşme Sertifikasyonu ile Yeşil Kalkınmaya Doğru Prof. Dr. Özlem Özçevik

Üniversite-Kamu İşbirliğine İTÜ’den Bir Örnek Prof. Dr. İpek İlkkaracan

Geleneksel ve Evrensel Müziğe Katkı Prof. Adnan Koç

İTÜ' den Haberler Teknokent Dosyası Mezunlardan Haberler Genç Başarı

İTÜ Vakfı'ndan Haberler Spor

NİSAN-HAZİRAN 2017 | SAYI 76

...

6 9 12 16 22

30 26

34 37 40 45 48 51 54 60 66 72 100 76 104 108 112 124

İmtiyaz Sahibi:

İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca Yayın Kurulu:

Prof. Dr. Sinan Mert Şener (Başkan) Prof. Dr. Şebnem Burnaz

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali Karaca Yrd. Doç. Dr. Gülsen Uçarkuş Birol Çetinkaya

Şule Gökçe Enginarlar Kenan Mete

Hatice Yazıcı Şahinli Yazı İşleri Müdürü /Editör:

Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü:

Kenan Mete Grafik Uygulama:

Murat Beşiktaş Gizem Çinik Katkıda Bulunanlar:

Doç. Dr. Gülname Turan

Osman Keskin, Erkan Mert Özoğul, Bartu Akın, Münevver Çakırtaş Fotoğraf: Altan Bal, Engin Yıldırım Yönetim Yeri:

İTÜ Vakfı Merkezi

İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL

Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33

Baskı:

Azra Matbaacılık

Maltepe Mahallesi Litrosyolu Sokak 2. Matbaacılar Sitesi No:2/4 1BE11 Zeytinburnu-İstanbul

Tel: 0212 674 10 51 - 52 - 53 Yayın Türü:

Yaygın, Süreli

E-posta: basin@ituvakif.org.tr www.ituvakif.org.tr

Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır.

Dergiyi ve Yayın Kurulu'nu bağlayıcı nitelik taşımaz.

İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir.

VAKFI DERGİSİ

(4)
(5)

Değerli Okurlar,

Günümüzde teknoloji bilimsel bilgi temeline dayalı olarak hızla ge- lişiyor, bilimle teknoloji arasındaki etkileşim ise sanayileşme ve ekonomik gelişmenin itici gücünü oluşturuyor. Bu etkileşimle ger- çekleşen AR-GE faaliyetlerinin odağında bilimsel gelişmenin aktö- rü üniversiteler ile, üretim cephesinde yer alıp yeni teknolojilerin ve buna bağlı ekonomik büyümenin dinamiğini oluşturan sanayi yer alıyor. Üniversite ile sanayi arasındaki ilişki, bilginin egemen olduğu yeni düzende artık yenilikçilik, yaratıcılık ve buluş yapma kapasitesi çerçevesinde ilerliyor. Etkin bir sonuç ise iki tarafın çabası kadar, devletin ulusal bilim, teknoloji ve yenilikçilik politikaları ile bu çerçe- vede sağladığı katkı ve teşviklerle mümkün olabiliyor.

Dergimizin bu sayısında, üniversite-sanayi iş birliği konusuna odak- lanarak, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bilim-teknoloji bağlamında- ki üretimine ve oluşturduğu katma değere, hem öğretim üyelerinin görüşlerine yer vererek, hem de somut çıktılar sağlayan projelerden örnekler sunarak ışık tutmaya çalıştık.

Bilime ve teknolojiye yaptığı katkıları, son dönemlerde üniversi- te-sanayi iş birliğinin yeni aktörleri olan “arayüz” kurumlar İTÜ ARI Teknokent ve İTÜNOVA Teknoloji Transfer Ofisi’ni de devreye alıp en verimli şekilde sürdürmeye çalışan İstanbul Teknik Üniversitesi, bu konuda da öncü bir rol oynuyor.

Bu sayımızda; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Dr. Y. Müh. Faruk Özlü, dosyamıza katkıda bulunduğu yazısında; kamu-üniversite-sa- nayi işbirliğinin önemine değinerek, devletin üniversite ile sanayi arasında her iki tarafa fayda sağlayacak şekilde üstlendiği yönetim rolünü, AR-GE ve yenilik faaliyetlerine yönelik teşvikleri içeren politi- kalarını aktarıyor.

Prof. Dr. Mehmet Karaca, rektörlük görevini sürdürdüğü ikinci dö- nemdeki proje ve hedefleri ile birlikte, bilime, sanayiye ve dolayı- sıyla topluma etkileri açısından İTÜ’nün öncü rolünü vurgularken;

Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Alper Ünal ise AR-GE ve inovasyonun, ülke genelinde ‘değer’ yaratan bir nitelikte çoğalarak devam etmesi için yapılacak çalışmalar üstlenilen görev hakkında bilgi veriyor.

TÜSİAD Başkanlığına seçilen İTÜ mezunu Erol Bilecik yazısında, kü- resel rekabet ortamında üniversite-sanayi-kamu işbirliğinin önemine dikkat çekerek, TÜSİAD’ın bu çerçevede oluşturduğu yol haritasın- dan ayrıntılar aktarıyor.

Konuyu genel açıdan değerlendiren yazarlardan Prof.Dr. Nilüfer Eğrican, üniversite-sanayi iş birliğinde her iki tarafın uygulama ve sorunlarını en iyi bilen isimlerden biri olarak, bu ekosistemdeki ak- törlerin rolüne dikkat çekip, yeterince gelişemeyen üniversite sanayi iş birliğine ilişkin tespitlerde bulunuyor; Prof.Dr. Hamit Serbest ise arayüz yapılar TGB ve TTO’ların yapılarını irdeliyor; mentorluk me- kanizmasının üniversite-sanayi iş birliği süreçlerini hızlandırmadaki işlevine değiniyor.

İTÜ bünyesindeki üç arayüz yapı; İTÜ ARI Teknokent, İTÜNOVA Tek- noloji Transfer Ofisi ve İTÜ Ginova’nın teknoloji, inovasyon ve girişim- ciliğe yönelik faaliyetleri ile yarattıkları katma değere dikkat çeken yazılar ve Teknokent İstanbul’u tanıtan yazı, AR-GE ekosistemindeki gelişmelerin umut verici olduğunu gösteriyor.

İTÜ’de, üniversite-sanayi-devlet iş birliği ile katma değeri yüksek çok sayıda öncü ve yenilikçi proje yürütülüyor. Dergiye birkaçını aktarabildiğimiz bu projelerden ikisi sağlık alanında büyük etki yaratacak projeler. Bunlardan biri Prof. Dr. Gizem Dinler Doğa- nay’ın yürüttüğü, yerli ilaç endüstrisinde hamle niteliği taşıyıp, İTÜ’yü bir üs haline getirecek olan ‘biyolojik ilaç’ çalışması; di- ğeri ise İTÜ- Anadolu Kuzey Kamu Hastaneler Birliği iş birliği ile İTÜ- MOBGAM bünyesinde kurulan ‘genomik laboratuvarı’

projesi. Kanser odaklı, bireye özgü koruyucu tıp uygulamalarını sağlık sistemine entegre eden ve gerçekleştirdiği yenilikçi AR-GE faaliyetleri ile küresel alanda katma değer oluşturacak projeyi GLAB Direktörü Doç. Dr. Levent Doğanay anlatıyor.

Prof. Dr. Gökhan İnalhan’ın yazısında ise İTÜ Havacılık ve Uzay Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde yürütülen ve stratejik önem taşıyan projeler tanıtılıyor.

Bir Start-up firması uluslararası bir marka yarattı… Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu yazısında, akademisyenlerin inovasyon içeren araş- tırmalarının sanayiye kazandırılmasının kalkınmaya yapacağı kat- kılara değinerek, Teknokent bünyesinde kurdukları şirket kanalıy- la yarattıkları uluslararası BEE’O markasının hikayesini anlatıyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İTÜ arasında ‘Yeşil Bina ve Yeşil Yerleşme Sertifikasyonu’ ile ilgili bir protokol imzalandı. Prof. Dr.

Özlem Özçevik’in özetlediği, yapı sanayi sektöründe inovatif uy- gulamalar ile yeşil ekonomiye doğrudan bir katma değer sağla- maya yönelik bu ‘Kılavuz’ ilk defa dergimiz aracılığıyla kamuoyu ile paylaşılmış olacak.

Teknoloji ağırlıklı ve üretime dönük çok sayıda projenin yanı sıra, İTÜ’de sosyal bilimler alanında da önemli çalışmalar yürütülüyor.

Prof. Dr. İpek İlkkaracan’ın aktardığı “Sosyal Bakım Hizmetlerine Kamu Yatırımlarının İstihdam, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Yok- sulluğa Etkileri; Türkiye Örneği” başlıklı araştırma projesi, BM iş birliği ile Türkiye’de ve uluslararası alanda politika tasarımına kat- kı sunmayı hedefliyor.

İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Adnan Koç, akademik eğitimi yaymaya ve tanıtmaya yönelik çalışmalar ve çocuk çalgıları projesi ile Konservatuvar’ın müzik alanındaki toplumsal rolüne dikkat çekiyor.

İTÜ’de yürütülen ve ekonomik değere dönüştürülüp toplum re- fahına katkı yapacak projeleri dergimizin her sayısında tanıtmayı sürdüreceğiz.

Bilim ve teknolojiye katkı yapacak yeni iş birliği anlaşmaları, öğ- retim üyelerinin başarılarının belgesi olarak kazandıkları ödüller, mezunlara ilişkin gurur verici gelişmeler ve daha pek çok gelişme haber sayfalarımızda… Metin Tükenmez ise yine ilgi ile okunacak bir yazı ile spor sayfalarımızdaki yerini alıyor.

Dergimizin 77. Sayısında dosya konumuz “Akıllı Şehirler”. Mimar- lık ve tasarım boyutunu da kapsayacak şekilde sunmayı planla- dığımız bu konu için İTÜ’lülerin katkılarını bekliyoruz.

Saygılarımızla, Yayın Kurulu

(6)

D O S YA ÜNİVERSİTE- SANAYİ İŞ BİRLİĞİ VE KATMA DEĞER

ÜRETİMİNE

ETKİLERİ

(7)

sıralarda yer almasının sağlanması amacıyla Ulusal Yenilik Sistemi 2023 yılı hedefleri AR- AR-GE ve Yenilik Faaliyetlerimiz

A

R-GE ve yenilik faaliyetlerini destek- leyerek teknoloji geliştirmeye yönelik politikalarla sanayisini destekleyen ülkeler dünya rekabet sıralamasında üst sıra- larda yer almaktadır. Bu nedenle, uluslararası rekabet gücümüzü kalıcı olarak artırmamız için teknoloji kullanan veya transfer eden ülke olmanın ötesine geçerek, güçlü bir AR-GE ve yenilik ekosistemi ile teknoloji üreten ülke ol- mamız gerektiği değerlendirilmektedir.

Nitekim, uluslararası rekabet unsurları- nın tarihsel gelişim sürecine bakıldığında, 1960’ların sonlarına kadar olan dönemde yaşanan yoğun rekabetin temelinde üretim üstünlüğünün olduğu görülmektedir. 1970’li yılların sonlarına doğru teknolojinin etkisinin giderek artmaya başlamasıyla, üretim girdile- ri ucuz olarak sağlanmış ve düşük maliyetli rekabet dönemi başlamıştır. 1980’li yıllarda tüketicinin ihtiyaçlarının değişim göstermeye başlaması ve sadece ihtiyaçlarını karşılayan değil beklentilerine de hitap eden ürünleri ta- lep etmeleri, kalite odaklı rekabeti ortaya çı- karmıştır. 1990’lı yıllarda ise arzın talebi aşması, ürün çeşitliliğini artırarak ürün- lerin pazara girişini hızlandırmış ve re- kabet ölçütü hız ve esneklik olmuştur.

2000’li yılların başından itibaren reka- betçi ortamda başarılı olabilmek için yenilik ön plana çıkmıştır. Günümüzde ise artık akıllı robotlar, büyük veri, nes- nelerin interneti, 3D baskı, bulut gibi di- jital teknolojiler ile tetiklenen 4. Sanayi Devrimi’nden söz edilmektedir.

Teknoloji ve yenilikte yaşanan tüm bu gelişmelerin yakından takip edi- lerek ülkemizin küresel rekabette üst

GE harcamalarının GSYH içerisindeki payı- nın %3’e çıkarılması; özel sektör AR-GE har- camalarının GSYH içerisindeki payının

%2’ye çıkarılması; Tam Zamanlı Eşde- ğer Araştırmacı sayısının 300.000’e ulaşması; özel sektör Tam Zamanlı Eş- değer Araştırmacı sayısının 180.000’e ulaşması olarak belirlenmiştir.

Ülke olarak bilim ve teknolojide hızlı bir şekilde ilerlememiz ve bunu kalıcı hale getirmemiz için öncelikli olarak AR- GE ve yenilik kültürünü ve beraberinde AR-GE ve yenilik ekosistemini güçlen- dirmemiz gerektiği değerlendirilmek- tedir. Buradan hare ketle, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve ilgili kuruluşları

AR-GE ve Yenilik Ekosistemi

Dr. Y. Müh. Faruk Özlü

T.C. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı

AR-GE ve yenilikçilik kapasitesini arttırarak ülke ekonomisinin gelişmesinde önemli bir yeri bulunan Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliği’ni güçlendirmek ve yaygınlaştırmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sanayi kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon ve yönlendirme faaliyetleri yürütmek amacıyla 81 ilimizi temsil eden ve 96 öğretim üyesinin yer aldığı KÜSİ Çalışma Grubu oluşturulmuştur. KÜSİ Çalışma Grubu sanayimizin AR-GE ve yenilik kültürünün arttırılması ve üniversitelerimiz ile ortak AR-GE ve yenilik projeleri geliştirmelerini yönlendirmek amacıyla, bugüne kadar 1.960 firmamızı ziyaret ederek bilgilendirme faaliyetleri yürütmüştür…

ÜNİVERSİTE-SANA

(8)

Hedef 1 İş Birliğinde Kurumsal Yapılanma, İletişim ve Algıyı Oluşturmak Hedef 2 Hukuki Düzenlemeleri Yapmak

Hedef 3 Finansal Kaynaklar ve Destek Mekanizmaları Geliştirmek Hedef 4 Küsi Paydaşlarının İdari ve Teknik Altyapısını Geliştirmek Hedef 5 Nitelikli İnsan Kaynağını Geliştirmek

Hedef 6 Fikri ve Sınai Mülkiyet Haklarını Korumak ve Ticarileştirme

Türkiye Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliği Stratejisi ve Eylem Planı 2015-2018 Hedefleri AR-GE Harcamalarının GSYİH'ye Oranı

Kaynak: TÜİK

Ulusal Yenilik Sistemi 2023 yılı hedefleri AR-GE harcamalarının GSYH içerisindeki payının %3’e çıkarılması; özel sektör AR-GE harcamalarının GSYH içerisindeki

payının %2’ye çıkarılması; Tam Zamanlı Eşdeğer araştırmacı sayısının 300.000’e ulaşması;

Özel sektör Tam Zamanlı Eşdeğer araştırmacı sayısının 180.000’e

ulaşması olarak belirlenmiştir

olan TÜBİTAK ve KOSGEB tarafından AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemek için çeşitli destek ve teşvik programları yürütülmektedir.

Bu kapsamda, üniversite-sanayi iş birliğinin kurumsal arayüzleri olan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) oluşturulmaktadır. Bugün iti- barı ile kurulan 64 TGB’den 53’ü faaliyet gös- termektedir. TGB’lerde 40 bini aşkın AR-GE personeli istihdam edilmektedir. AR-GE faa- liyetlerini güçlü kurumsal yapılar haline getir- mek üzere AR-GE Merkezleri Teşvik Programı oluşturulmuştur. Bugüne kadar

onaylanan 445 (21 Nisan 2017 itibariyle) AR-GE Merkezi’nde 33 bini aşkın AR-GE personeli ile AR-GE projeleri yürütülmek- tedir.

Bununla birlikte, Bakanlığı- mız ilgili kuruluşu olan TÜBİTAK tarafından ülkemizde AR-GE proje kültürünü artırmaya ve üniversite-sanayi iş birliğini güçlendirmeye yönelik olarak, Sanayi Tezleri Programı (San- Tez), 1505 Üniversite-Sanayi İş

birliği Destek Programı ve 1503 Proje Pazar- ları gibi destek programları ile AR-GE sonucu ortaya çıkan teknolojik ürünlerin seri üretimine yönelik olarak Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı yürütülmektedir.

Sanayide Dijital Dönüşüm Platformu Ayrıca, sanayimizin küresel ortamda sür- dürülebilir rekabetçiliği artırılmış; verimliliği

yüksek, nitelikli iş gücünün istihdam edildiği akıllı üretim sistemlerine geçişi ve teknolojik dönüşümü için ihtiyaç duyulacak politika, strateji, eylem planları ve süreçlerinin belir- lenmesi, uygulama mekanizmalarının gelişti- rilmesi, uygulanması, sonuçlarının ölçülmesi

ve değerlendirilmesi; ulusal ve uluslararası gelişmelerin izlen- mesi, değerlendirilmesi, araş- tırma ve analizlerin yapılması/

yaptırılması; ulusal ve ulusla- rarası projelerin yürütülmesi;

kamu, sanayi, üniversiteler, araştırma kurumları ve sivil toplum kuruluşları iş birliğinin sağlanması amacıyla “Sana- yide Dijital Dönüşüm Platfor- mu” kurulmuş ve çalışmalarına başlamıştır.

Kamu-Üniversite-Sanayi İş Birliği Stratejisi ve Eylem Planı

Diğer taraftan ülkemizde Kamu-Üniversi- te-Sanayi İş birliği'nde paydaşlar arasındaki sinerjiyi artırmak, ulusal yenilik ekosisteminde bu iş birliğini geliştirmek, sanayimizi rekabet gücü ve katma değeri yüksek, yenilikçi ürün- ler üretebilen yüksek teknoloji ağırlıklı ve sür- dürülebilir bir yapıya kavuşturmak amacıyla

Türkiye Kamu-Üniversite-Sanayi İş birliği (KÜSİ) Stratejisi ve Eylem Planı oluşturulmuş- tur. 2015-2018 yıllarını kapsayan sözkonusu Strateji Belgesi kapsamında temel olarak aşağıdaki 5 hedef çerçevesinde belirlenen eylemler Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlı- ğı, TÜBİTAK, Türk Patent ve Marka Kurumu, Kalkınma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK tarafından yürütülmektedir.

Bu çerçevede, AR-GE ve yenilikçilik ka- pasitesini arttırarak ülke ekonomisinin geliş- mesinde önemli bir yeri bulunan Kamu-Üni- versite-Sanayi İş birliği’ni güçlendirmek ve yaygınlaştırmak üzere; kamu kurum ve kuru- luşları, üniversiteler, sanayi kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon ve yönlendirme faaliyetleri yürütmek amacıyla 81 ilimizi temsil eden ve 96 öğretim üyesinin yer aldığı KÜSİ Çalışma Grubu oluşturulmuş- tur. KÜSİ Çalışma Grubu sanayimizin AR-GE ve yenilik kültürünün arttırılması ve üniversi- telerimiz ile ortak AR-GE ve yenilik projeleri geliştirmelerini yönlendirmek amacıyla, bu- güne kadar 1.960 firmamızı ziyaret ederek bilgilendirme faaliyetleri yürütmüştür.

Ayrıca, KÜSİ faaliyetlerinin sahiplenil- mesinin ve koordinasyonunun sağlanması amacıyla 81 ilimizde, KÜSİ Çalışma Grubu üyesi ile birlikte kamu kurum ve kuruluşla- rı, üniversiteler, kalkınma ajansları, OSB’ler, TGB’ler ve STK’lardan temsilcilerin yer aldığı KÜSİ İl Planlama ve Geliştirme Kurulları oluş- turulmuştur. İllerdeki KÜSİ faaliyetlerini de- ğerlendirmek üzere 6 aylık dönemler halinde toplanan Kurul bugüne kadar 329 toplantı gerçekleştirmiştir.

KÜSİ Çalışma Grubu ile İl Planlama ve Geliştirme Kurullarının performanslarını ve yürütülen çalışmaların AR-GE ve yenilik eko-

(9)

Yüksek Teknoloji İhracat Ürünlerinin Toplam İhracata Oranı

Kaynak: Dünya Bankası

TÜBİTAK tarafından ülkemizde AR-GE proje kültürünü artırmaya

ve üniversite-sanayi iş birliğini güçlendirmeye yönelik olarak, Sanayi Tezleri Programı (San-Tez),

1505 Üniversite-Sanayi İş birliği Destek Programı ve 1503 Proje Pazarları gibi destek programları

ile AR-GE sonucu ortaya çıkan teknolojik ürünlerin seri üretimine

yönelik olarak Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı

yürütülmektedir.

sistemine katkısını değerlendirmek üzere etki analizi çalışmalarına da başlanmıştır.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tara- fından yürütülen tüm bu faaliyetler ve destek programları ile ülkemizde AR-GE ve yenilik ekosisteminin gelişmeye başladığı gözlen- mektedir. Bu doğrultudaki çalışmalara önü- müzdeki dönemde de devam edilecektir.

AR-GE, Teknoloji ve Yenilik Ekosistemine Yeni Yaklaşım

Ülkemiz genelinde araştırma ve geliştirmeye verilen önem neticesinde; 2004-2015 yılla- rı içerisinde AR-GE harcamaları üç katına çıkarak yaklaşık 21 milyar TL’ye ulaşmış ve AR-GE harcamalarının GSYİH içerisindeki oranı kritik eşik olan %1’i aşmıştır. Ayrıca, Tam Zaman Eşdeğer (TZE) araştırmacı sayısı 122.000’i aşmıştır.

2004 yılında AR-GE harcaması içerisin- de %24’lük bir paya sahip olan özel sektörün payı ise iki kat artarak 2015 yılında %50’ye çıkmıştır.

Diğer taraftan yüksek teknolojili sektör- lerdeki ihracatımızın toplam ihracatımıza oranının ise yaklaşık %2 civarında olduğu ve bu oranın orta-düşük gelir grubundaki ülke- lerdeki orandan daha düşük olduğu da gö- rülmektedir.

Bu çerçevede, teknoloji yönetiminde yapısal bir dönüşüm öngörülerek, yeni bir anlayışla ve yeni bir stratejiyle, ülkemizin tek- noloji üretme kapasitesinin arttırılması ve cari açığı azaltmak için mevcut sistemin yeniden yapılandırılması çalışmaları başlatılmıştır. Ön- görülen yeni yapıda bilim, teknoloji ve sanayi politikası arasında bir bağ kurularak, sanayi- mize teknoloji enjekte etmek, bilimden tekno- lojiye, teknolojiden sanayiye girdi sağlamak ve teknoloji açığımızı kapatmak suretiyle cari açığımıza da kapatmak hedeflenmektedir.

Bilimde, teknolojide, sanayide takip edilecek politikaların, dünyada olduğu gibi

Türkiye’de de siyasi irade tarafından belir- lenmesi gerektiğinden hareketle, politika be- lirleyici yapı olarak Bilim Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulu’nun oluşturulması planlanmakta;

TÜBİTAK teknoloji odaklı projelerin yürütü- cüsü olarak konumlandırılıp, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin icra edildiği araştır- ma merkezleri ve enstitülerin TÜBİTAK bün- yesinden çıkarılarak daha etkin bir yapıya kavuşturulması hedeflenmektedir. Böylelikle

teknoloji yönetiminde politika yapma, kaynak sağlama ve uygulama görevlerini icra eden yapıların birbirinden ayrılması ve dünyadaki benzer yapılar ile eşdeğer bir sisteme geçil- mesi öngörülmektedir.

Ayrıca, mevcut sistemde farklı kurumlar tarafından yapılan AR-GE harcamalarına ilişkin bütçenin bir yerde toplanması ve söz konusu kaynağın ülkenin stratejik hedefleri doğrultusunda harcanarak etki analizinin yapılması amacıyla AR-GE ve Teknoloji Özel Hesabı kurulacaktır.

Böylece araştırma, geliştirme, teknoloji ve yenilik değer zincirinde politika belirle- mede, temel ve uygulamalı araştırmada, ürün geliştirme ve ticarileştirmede bütün paydaşların rolleri net bir hale getirilmek- tedir.

Tasarlanan yeni yapı ile teknolojiyi takip eden değil, teknolojiyi üreten bir ülke ola- rak, ülkemizin bilim merkezi, teknoloji üssü ve sanayi ülkesi olması yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. Bu çerçevede;

araştırma, geliştirme, teknoloji ve yenilik politikalarının belirlenmesi; araştırma, ge- liştirme ve teknolojiye yönelik kaynakların tek elden yönetimi ve TÜBİTAK’ın program yönetimine geçişine dayalı bir sistem kuru- larak, sonuç odaklı ve performansa dayalı bir izleme ve değerlendirme ile araştırma, geliştirme, teknoloji ve yenilik ekosisteminin etkinliği sağlanacaktır. Böylelikle, AR-GE harcamalarının GSYİH içerisindeki payının

%3’e çıkarılması; özel sektör AR-GE har- caması payının 2/3 oranına yükseltilmesi;

ihracatımızın içinde halen yaklaşık %2 ci- varında olan yüksek teknolojili ürünlerin payının AB üyesi ülkelerin ortalaması olan

%20’lere ulaştırılması hedeflenmektedir.

(10)

Üniversitelerde değişimden bahsedili- yor, sizce bu süreç nasıl gerçekleşiyor?

A

kademi, ilk ortaya çıktığı za- manlardan beri farklı evrelerden geçmiştir. Üniversitenin değişi- miyle, insanlığın bilgi ve teknoloji üretme ve bunları kullanma biçimlerindeki değişik- liklerin birlikte ilerlediğini görmekteyiz. Bu anlamda, üniversitelerin değişimini, top- lumsal değişme süreçleri içinde okumak gerekiyor.

Teknik Üniversite bu değişim sürecinde mi?

Dünyanın belli başlı üniversiteleri, bun- lar ister tarihsel olarak avantajlı üniversi- teler olsun, ister teknolojinin gelişimiyle yükselmiş üniversiteler olsun, bugün artık ürettikleri bilginin kullanımında da yer al- mak üzere kendi reform süreçlerini yönet- mektedirler. Teknolojideki değişikliklerle birlikte üniversiteler, ürettikleri bilginin kul-

Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca: ‘Hedefimiz, üniversitemizin

250. yılına bir araştırma ve inovasyon üniversitesi olarak girmesidir’

Üniversitelerde Değişim

İyi eğitime, araştırmacı yetiştirmeye, inovasyona ve yüksek teknoloji geliştirmeye yönelik bir vizyonu benimsiyoruz. İTÜ’nün, Türkiye’nin öncelikleri doğrultusunda belirlediği hedeflerinin

başında her zaman; nitelikli insan kaynakları yetiştirmek, toplumsal, ekonomik ve teknolojik gelişmeye katkıda bulunan bir eğitim ve araştırma faaliyetini sürdürmek ve bu yönde iş birlikleri geliştirmek yer almıştır...

lanılması ve ticarileşmesi yönünde adımlar atıyorlar. Bununla birlikte, akademisyenler ve öğrenciler için giderek daha fazla alan açıyorlar. Biz de Teknik Üniversite olarak, bu reform sürecinin doğal olarak içindeyiz.

Günümüzde bu süreci tarif eden üçüncü kuşak üniversitelerden bahsediliyor, bu bir kavramdır. Adının ne olduğu önemli değil, kavramın içeriğini iyi okumak gerekiyor.

Kavramı açabilir misiniz biraz, birinci ve ikinci kuşak üniversite nedir mesela, neden zamanımızdaki değişim üçüncü kuşak olarak adlandırılıyor, bu tarihsel bir süreci mi açıklıyor?

Söylediğiniz gibi, üçüncü kuşak üniver- site, akademinin tarihsel gelişimini açıkla- yan bir kavram. Birinci kuşak üniversiteler, Antik Yunan’dan, Endülüs’e ve Rönesans’a uzanan süreçte, Ortaçağ’ın başlıca ilahiyat, hukuk, tıp alanlarında bilgi üreten ve akta-

ran kurumları olmuşlardır. İkinci kuşak üni- versite, Coğrafi Keşifler’den Aydınlanma’ya doğru bilginin mahiyetindeki değişiklikler ve çeşitlenmeler ile başlamıştır. Modern bilimsel yöntemlerin geliştiği bu dönem, mühendislik gibi uygulamalı bilimlerin ve uzmanlaşmanın ortaya çıktığı dönemdir.

Alman Humboldt ve Berlin Teknik Üniver- sitesi’nde somutlaşan ikinci kuşak üniver- site geleneği, öngörülü rektörler sayesinde Birleşik Devletler’de Chicago ve Harvard üniversitelerine de model oluşturmuştur.

Üçüncü kuşak üniversiteler ise, bilgi temelli ekonomilerle birlikte ortaya çıkmaya baş- lamıştır. Amerika’da üçüncü kuşak üniver- sitelerin başlıca temsilcileri MIT, Stanford, UCLA’dır; Avrupa’da başlıca Cambridge örneği vardır.

İkinci kuşak ile üçüncü kuşak üniversite arasındaki temel ayrım nedir?

İkinci kuşak üniversitenin hedefleri bilimsel araştırma ve eğitimdir. Üçün- cü kuşak üniversitelerde ise bu temel hedeflerin yanına, üretilen bilginin kul- lanımı da eklenmiştir. Bilginin kullanımı, ticarileşmesi, teknoloji ve ekonomi ile irtibatı, üniversite-sanayi iş birliği, AR- GE ve inovasyonda üniversite ve özel sektör iş birliği; tüm bunlar yenilikçi ve girişimci bir anlayışı gerektiriyor. Hat- ta, nanoteknolojilerin gelişmesiyle yeni mühendislik alanlarının sunduğu im- kanlar bizi henüz kavramsal düzeyde olan dördüncü kuşak üniversite süreç- leri üzerine de düşünmeye ve üçüncü kuşak üniversiteyle örtüşen pratikler geliştirmeye zorluyor.

Bu süreçte üniversitelerin vizyonu önem kazanıyor... Üniversitenin gele- cekte kendini nerede gördüğünün iyi belirlenmesi gerekecek. Buna hazır- lıklı mı sizce üniversiteler, vizyonları ne olmalı bu süreçte?

Biz, iyi eğitime, araştırmacı yetiştir- meye, inovasyona ve yüksek teknoloji geliştirmeye yönelik bir vizyonu benim- siyoruz. İTÜ’nün, Türkiye’nin öncelikleri

Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan'ın İTÜ'yü ziyareti

(11)

doğrultusunda belirlediği hedeflerinin başında her zaman; nitelikli insan kay- nakları yetiştirmek, toplumsal, ekonomik ve teknolojik gelişmeye katkıda bulunan bir eğitim ve araştırma faaliyetini sürdür- mek ve bu yönde iş birlikleri geliştirmek yer almıştır. Burada, kamu ve özel sektör iş birliği, mezunlarımızın ve sivil toplu- mun desteği bizim için çok değerlidir.

Bu konuda hedefleriniz nelerdir?

Hedeflerin, orta ve uzun vadeye yöne- lik ve katılımcı bir anlayışla belirlenmesini önemsiyoruz. Planlarımızı üniversitemi- zin tüm paydaşlarının geri bildirimleri ve önerileriyle hazırlıyoruz, eğitimde ve AR- GE’de yeni yapılar oluşturuyoruz. Hede- fimiz, üniversitemizin 250. yılına bir araş- tırma ve inovasyon üniversitesi olarak girmesidir. Bu doğrultuda, yüksek lisans ve doktora öğrencileri oranının artırılma- sı da başlıca hedeflerimiz arasındadır.

Üniversitemizin 250. yılı aynı zamanda Cumhuriyetimizin 100. yılıyla ve ülkemizin 2023 vizyonuyla örtüşmektedir. Ülkemizin gelişme hedeflerine yönelik nitelikli bilgi-

yi üretmek, bu hedefleri gerçekleştirecek ve sürdürecek nitelikli insan kaynaklarını yetiştirmek, İTÜ’yü ulusal ve uluslarara- sı değerlendirmelerde yüksek sıralara taşıyacak karar ve uygulamaları hayata geçirmek, araştırma ve inovasyonda, gi- rişimcilikte üniversitemizi daha ileri se- viyelere taşımak üniversitemizin başlıca hedefleridir.

Eğitim ve AR-GE’yi nasıl buluştura- caksınız? Nitelikli insan kaynaklarının yetişmesinde öncelikleriniz nelerdir?

Üniversitemizde, araştırma ve inovas- yon temelli eğitimin geliştirilmesi üzerinde duruyoruz. Çok kültürlü ve çok disiplinli çalışma ortamlarını, öğrencilerin tasarım ve karar verme süreçlerini yönetebilmelerini sağlayacak değişiklikleri, akademisyenle- rin çalışmalarında eğitim-araştırma den- gesini oluşturmak için çalışıyoruz. Bununla

Teknolojideki değişikliklerle birlikte

üniversiteler, ürettikleri bilginin kullanılması ve ticarileşmesi

yönünde adımlar atıyorlar.

Bununla birlikte, akademisyenler ve öğrenciler için giderek daha fazla alan açıyorlar. Biz de Teknik

Üniversite olarak bu reform sürecinin doğal olarak içindeyiz.

birlikte, öğrencilerin eğitimleri esnasında girişimcilik kültürünü edinmelerini önem- siyoruz. İTÜ ARI Teknokent öğrencilerimiz için staj ortamı oluşturuyor. İTÜ Çekirdek bünyesinde öğrencilerimiz kendi firmaları- nı kurabiliyorlar. Yine eğitimleri esnasında, öğrencilerimizin hayatlarının geri kalanına taşıyacakları sanatsal ve kültürel kazanım- lar edinmeleri çok önemlidir. Teknik Üni- versite bünyesinde sanat eğitiminin; İTÜ Devlet Konservatuvarı’nın bulunuyor olma- sı, Güzel Sanatlar Bölümümüzün olması bu olumlu etkiyi sürdürmemizi sağlıyor. Ayrı- ca, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nden ders alan öğrencilerimiz sosyal bilimler nosyonu kazanıyorlar. Öğrencilerimizin, eğitim sistemi, sosyal ve kültürel olanakları gelişmiş, çok kültürlü kozmopolit üniversite yapısı içinde, kendilerini en iyi şekilde ifade edebilecekleri bir üniversite hayatı yaşa- malarını istiyoruz.

İTÜ PolReC

(12)

Üniversite-toplum ilişkisinin göstergelerinden biri de, üniversitedeki öğrencilerin çok

kültürlü yapısıdır. Bu açıdan, üniversitemizi, yabancı araştırmacı

ve öğrencilerin giderek daha fazla tercih etmesi bizi mutlu ediyor.

Bunu teşvik edecek ve artıracak çalışmalar gerçekleştiriyoruz.

Kozmopolit üniversiteyle neyi ifade ediyorsunuz?

Üniversitenin özgürlüğü ve özgün- lüğü, bilmeye ve yeni şeyler üretmeye duyulan merakın ve ihtiyacın toplumun içinden gelişmesidir. Üniversite-top- lum ilişkisinin göstergelerinden biri de, üniversitedeki öğrencilerin çokkültürlü yapısıdır. Bu açıdan, üniversitemizi ya- bancı araştırmacı ve öğrencilerin gide- rek daha fazla tercih etmesi bizi mutlu ediyor. Bunu teşvik edecek ve artıracak

çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Yabancı öğrencilerimizin sayısını artırmayı ve Teknik Üniversite birikimi ve kalitesiyle kendilerini geliştirerek ülkelerine dön- melerini hedefliyoruz.

Üniversitemizin tarihinde eğitim, araştırma ve inovasyon ağırlıklı bir ajandayı uzunca bir süredir savu- nuyorsunuz. Peki, kişisel tarihinizle üniversitemize dair nasıl bir gelecek hayalini örtüştürüyorsunuz?

Üniversitemizin geleceğe yönelik atacağı önemli adımlar var. Teknolojide

pek çok yeni ve yaratıcı ilerleme yaşa- nıyor. İTÜ, ülkemizde teknoloji alanın- da ilklerin hayata geçtiği bir üniversi- tedir ve bundan sonra da öyle devam edecektir. Dünyanın, toplum hayatının, teknolojinin geliştiği yönde ilerlemeleri kendi üniversitemizde görmekten, bu sürecin bir parçası olmaktan, bu süreç- te yer almaktan daha iyi bir gelecek dü- şünemiyorum.

İTÜ Facilis Otomobil Takımı

Tayvan Üniversite Heyetlerinin İTÜ Ziyareti

(13)

Bizlere düşen görev, AR-GE ve inovasyonun, ülke genelinde

‘değer’ yaratan bir nitelikte çoğalarak devam etmesi için çalışmalar yapmaktır. Bunların en başında, elbette beşeri sermayeye yönelik çalışmalar gelmelidir. Teknik Üniversite’de sürdürülen AR-GE faaliyetleri ile üniversitemizde yetişen insan kaynaklarının ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel ve insani gelişmeye bulundukları katkının birlikte düşünülmesi gerekmektedir…

Prof. Dr. Alper Ünal

İTÜ Rektör Yardımcısı

S

on yıllarda, AR-GE ve katma değer ilişkisinin önemle üze- rinde durulduğunu görüyo- ruz. Teknolojinin hem üretimde hem de yönetimde katma değeri artıran etkisi, AR-GE ve teknoloji geliştirme faaliyetini özel sektör için vazgeçilmez kılıyor. Tek-

noloji ve sanayinin bu birlikte seyrinden beklenenin, sürdürülebilir bir toplumsal gelişme olması, öyle sanıyorum ki aka- demik bakışa en uygun yaklaşım ola- caktır. Dolayısıyla, üniversite-sanayi iş birliğinin ve bunun katma değeri artırıcı etkisinin nasıl sağlanacağı, üst çerçe-

vede hem küresel hem de yerel ölçekte gelişme kararlarını belirleyen ilke, yön- tem ve hedeflerle yakından ilgilidir. Bu durum bize, tek başına katma değer kavramını değil, ‘değer’ kavramını bir bütün olarak ele almamızın akademik açıdan daha uygun olacağını düşün- dürmektedir.

Bu noktada bizlere düşen görev, AR-GE ve inovasyonun, ülke genelinde

‘değer’ yaratan bir nitelikte çoğalarak devam etmesi için çalışmalar yapmak- tır. Bunların en başında, elbette beşeri sermayeye yönelik çalışmalar gelme- lidir. Teknik Üniversite’de sürdürülen AR-GE faaliyetleri ile üniversitemizde yetişen insan kaynaklarının ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel ve insani gelişmeye bulundukları katkının birlikte düşünülmesi gerekmektedir.

Üniversitelerin sanayi iş birliğini değer üretme ilkesiyle gerçekleştirme-

AR-GE ve Değer Üretimi

(14)

Tablo 1: AR-GE harcamalarının tutarına göre AR-GE lideri ilk 10 ülke

lerinin doğal bir sonucu olarak sürdü- rülebilirliğin ortaya çıktığını görmekte- yiz. AR-GE ve inovasyon temelli bu iş birliğinin kurulmasında üniversitemiz, akademik faaliyeti toplumsal ihtiyaç- larla buluşturacak arayüz konumundaki organizasyonel yapılara sahiptir. Bizim için bugün önemli olan, BAP, TTO, AB Ofisi ve Teknokent’ten oluşan bu yapıla- rın Teknik Üniversite'nin stratejik hedef- lerine yönelik optimizasyonudur. Sanayi iş birliğinde doğru stratejilerin, verimli- liğin ve değer taşıyan çıktıların oluşma- sında üniversitemize bağlı AR-GE bi- rimleri, üniversitemizin yetişmiş öğretim üyeleri ve yetişmekte olan gençlerinin potansiyelini açığa çıkaracak çalışma- lara ağırlık verecektir.

Üniversitelerin, dış dünya ile bağlan- tılarını sürdürülebilir yapılar oluşturma-

Üniversitelerin sanayi iş birliğini değer üretme ilkesiyle gerçekleştirmelerinin doğal bir sonucu olarak sürdürülebilirliğin ortaya çıktığını görmekteyiz. AR-GE ve inovasyon temelli bu iş birliğinin

kurulmasında üniversitemiz, akademik faaliyeti toplumsal ihtiyaçlarla buluşturacak arayüz

konumundaki organizasyonel

yapılara sahiptir.

(15)

Tablo 2: Toplam AR-GE harcamalarının GSYH’ye oranına göre AR-GE lideri ilk 10 ülke

ya yönelik bir stratejiyle kurduklarında, kamu kurumları, toplum ve özel sektör arasındaki ilişkiselliğin bir denge unsu- ru olarak geliştiklerini görmekteyiz. Bu kapsamda, üniversitenin, toplumun ve sanayinin ihtiyaçlarının birlikte bilinmesi çok önemlidir. Bu çalışmanın doğru bir şekilde yapılması, üniversitede AR-GE faaliyetinin nitelikli bir biçimde çoğal- ması ve üniversite bünyesindeki AR-GE arayüzlerinin bundaki rolünün artması için bir temel oluşturacaktır, biz öncelikle bunu sağlamak için çalışmaktayız.

Üniversitemizin stratejisinde belir- lenen AR-GE hedeflerine göre önce- liklerimiz; araştırma, inovasyon, nitelik- li insan kaynakları, sanayi iş birliği ve yüksek teknoloji üretiminin artmasıdır.

Bu önceliklere yönelik, AR-GE faaliye- tinin koordinasyonunun ve destek me- kanizmalarının iyileşmesi, özel sektör iş birliklerinin çoğalması için çalışmakta- yız.

Dünyadaki AR-GE faaliyetine bak- tığımızda; ülkelerin AR-GE harcamala- rı, bunun içinde özel sektörün payı ve araştırmacı sayısının temel göstergeler olduğunu görüyoruz. AR-GE harcama-

Üniversitemizin stratejisinde belirlenen AR-GE hedeflerine göre önceliklerimiz; araştırma,

inovasyon, nitelikli insan kaynakları, sanayi iş birliği ve

yüksek teknoloji üretiminin artmasıdır. Bu önceliklere yönelik, AR-GE faaliyetinin koordinasyonunun ve destek mekanizmalarının iyileşmesi, özel sektör iş birliklerinin çoğalması için

çalışmaktayız.

(16)

larının değerlendirilmesinde ise; harca- maların tutarı ve GSYH’ye oranı olmak üzere iki farklı yaklaşım bulunmaktadır.

Bu iki farklı yaklaşıma göre oluşturdu- ğumuz tablolarda, dünyada AR-GE li- deri ilk 10 ülke listelerinin farklılaştığı görülmektedir. Örneğin; her iki listede de yer alan 4 ülke vardır ve bu ülkelerin, Japonya dışında, sıralamadaki yerleri değişmektedir.

AR-GE harcamalarının GSYH’ye ora- nı ve bunun içinde özel sektörün payı- nın, AR-GE faaliyetiyle ilgili bize daha niteliksel ipuçları verdiğini söyleyebiliriz.

Türkiye’de AR-GE istatistiklerine baktı- ğımızda, TÜİK AR-GE Faaliyetleri Araştır- ması (2015)’na göre, AR-GE harcamalarının GSYH içindeki payı %1,06’ya yükselmiştir.

Bunun milyar dolar karşılığı, satınalma gücü paritesine göre,$16.232.478.704’tür. Bunun içinde, özel sektör %50 paya sahiptir, bunu

%39,7 ile yükseköğretim ve %10,3 ile kamu sektörü takip etmektedir. AR-GE’de çalışan araştırmacı sayısı, her milyon kişide, yakla- şık 1210 kişidir.

Tekrar ifade edecek olursak; AR-GE

AR-GE faaliyetinin niceliksel artışı

yanında, araştırmacı yetiştirmeye ve “know-how” bilgisi üretmeye

dayalı bir AR-GE anlayışının ülkelerin rekabet gücünü artıracağı ve gelişmeyi sürdürülebilir kılacağı

açıktır.

faaliyetinde ülkelere liderlik sağlayan temel kriterlerin; AR-GE (harcamalarının) yoğun- luğu, bunun içinde özel sektör payının çok- luğu ve yüksek araştırmacı sayısı olduğunu görmekteyiz.

Burada,“temel bilimler ve inovasyon ağırlıklı AR-GE faaliyeti” ile “üretim odaklı AR-GE” faaliyeti arasın- daki dengeden bahsetmemiz gerekmektedir. AR-GE faaliye- tinin niceliksel artışı yanında, araştırmacı yetiştirmeye ve

“know-how” bilgisi üretmeye dayalı bir AR-GE anlayışının ülkelerin rekabet gücünü artı- racağı ve gelişmeyi sürdü- rülebilir kılacağı açıktır.

Araştırmacıların ye- tişmesinde üniversite- lerin rolü çok önemlidir.

AR-GE’de çalışan top- lam araştırmacı sayısı;

kamu, özel ve yükse- köğretim sektöründe çalışanları kapsamak- la birlikte, kamu ve özel sektöre araştırmacı ye- tiştiren sektör de yükse- köğretimdir. Dolayısıyla, bu durum, yani eğitim ve araştırmanın bütün- leşik yapısı, akademik faaliyete kendi dışındaki dünyaya yansıyan bir “kök hücre” rolü vermektedir. Bu

rolü en doğru biçimde yerine getirmek, Teknik Üniversite’nin kuruluşundan beri sü-

regelen ve geleceğe taşınan tarihsel misyonu olmuştur.

Ülkemizin gelişme hedef- lerine yönelik nitelikli bilgiyi üretmek, bu hedefleri ger- çekleştirecek ve sürdürecek nitelikli insan kaynaklarını yetiştirmek, İTÜ’yü ulusal ve uluslararası değerlendirmeler-

de yüksek sıralara taşıyacak karar ve uygulamaları

hayata geçirmek, araş- tırma ve inovasyonda üniversitemizi daha ileri seviyelere taşımak üni- versitemizin stratejisi doğrultusunda, başlıca AR-GE hedeflerimizdir.

Bu yazıya katkılarından dolayı İTÜ AR-GE Ofisi’ne teşekkürlerimi ifade ederim.

Tablo 1 ve 2, Kaynak:

UNESCO Institute for Statistics (UIS)

h t t p : / / u i s. u n e s c o.

org/apps/visualisations/

r e s e a r c h - a n d - development-spending/

(17)

yaklaşım ile yaygın toplumsal etki yaratan ve sonuçların toplumsal faydaya dönüşmesi için aktif gayretleri içeren bütünleşik bir olgudur.

Verimli bir araştırma ortamı; eşgüdüm sağlayan ve tanımlanmış hedefler, belirgin bir araştırma kültürü, olumlu bir ekip çalışması, kararlı ve katılımcı yönetişim, merkeziyetçilik- ten uzak bir organizasyon, sık ve etkin iletişim ile sağlanır.

A

raştırma, olgu ve gözlemlenebilir ger- çeklerin temellerine ait yeni bilgiler edinmek için yürütülen çalışmalardır.

Ekonomi, toplum ve kültürdeki ilerlemenin, gelişmenin kaynağıdır; eğitim-öğretim için ana çerçeveyi oluşturur, toplumun temel ge- reksinimlerini karşılar.

Araştırma, sağlam yerel ve bölgesel iş birlikleri yanısıra, kuvvetli bir uluslararası

Araştırmaların Katma Değer Oluşturmasında ve Ürünlerin Ticarileştirilmesinde

Üniversiteler ve Sanayinin Rolü

Prof. Dr. A. Nilüfer Eğrican

İTÜ Makine Fakültesi Eski Dekanı SUNTEK Proje ve Teknoloji

Geliştirme,Danışmanlık- Kurucu Başkan DrVOICE Teknoloji ve Sanayi Hizmetleri A.Ş. -Yönetim Kurulu Başkanı

Türkiye, teşvik sistemini, katma değerli üretim ve ihracatın artırılması amacıyla sürekli revize ederken, daha cazip AR-GE destekleri oluşturulmuş ve ihracatın yolunun AR-GE’den geçtiği bilinci ile desteklerden yararlanma şartları sürekli kolaylaştırılmıştır.

Tüm kolaylaştırma ve sağlanan desteklere rağmen Üniversite

-Sanayi İş birlikleri çerçevesinde yürütülen araştırmaların katma

değer oluşturması, ürünlerin ticarileştirilmesi oldukça tartışmalı bir

konudur…

(18)

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde girişim- ci üniversite ve akademik girişim kavramları 1960’lı yıllara dayanmaktadır. Bu yıllarda ivme kazanan çalışmalar, bilgi birikiminin ve tek- nolojik gelişmelerin eksponansiyel bir hızla artmasına neden olmuş ve ileri teknoloji üre- ten ülkeler için büyük bir uluslararası rekabet gücü sağlamıştır (Şekil 1).

Ülkemizde ise, sanayi çağından bilgi ve tekillik çağına geçiş sürecinde mevzubahis olan açığı kapatabilmek için çabalar 1990’lı yıllarda başlamış, özellikle 2000’li yılların ba- şından itibaren yoğunlaşmış ve üzerinde tar- tışılır olmuştur. Özelikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi sanayi ve yükseköğretim kapasite- sinin güçlü olduğu yerlerde bu değişim daha fazla görülmüştür.

4-5 Kasım 1994'de ülkemizde ilk kez Üniversite Sanayi Iş birliği Şurası gerçekleş- tirilmiştir. Özellikle İstanbul Sanayi Odası’nda Başarılı bir araştırma ancak, yeterli olgun-

luk, büyüklük ve çeşitlilikte araştırma grupları;

uygun ödül mekanizmaları; istihdamda doğ- ru seçimler; araştırma deneyimine, yönetim becerilerine sahip, katılımcılık ilkesi ile organi- zasyonel yapıları doğru kurgulayabilen yetkin bir lider ile yürütülür.

Üniversite – Sanayi İş birliği çerçevesin- de yürütülen araştırma süreçlerinde ekosis- tem yönetimi aktörleri Üniversite, Sanayi ve Devlet kesimindendir. Genelde, üniversite:

Bilgiyi üreten ve gerekli araştırmaları yapan, Sanayi: Üretilen bilgiyi ticari bir ürüne dönüş- türen, Devlet: Bu iki aktörün, sistematik bir şekilde çalışmasını sağlayan ve bunun için gerekli düzenlemeleri yapan, destekleri veren bir rol üstlenir.

Tarafların iş birliğinden beklentileri ise;

Üniversiteler: Ortak araştırmaların sonu- cunda oluşan yayın hakları, sanayi ile yapılan iş birliğinin sürdürülebilir olması, elde edi- lecek ticari başarıdan pay almak, prestij ve bilinirlik kazanmak, buluşların patentlenerek korumaya alınması,

Sanayi Firmaları: Rekabet üstünlüğü kazanmak, teknolojik olarak gelişmek, yapı- lan yatırımların maddi olarak geri dönüşünün olması, araştırmalar sonucunda fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve bu hakların çoğunlukla kendi tarafına ait olması,

Devlet: Teknoloji ve bilgi odaklı ekonomik gelişme, rekabet gücünün artırılması, katma değerli üretim ve ihracatın artırılması ve de- netim, şeklindedir.

Araştırmayı kurumlar değil, bireyler yapar.

Ancak kurumsal koşullar verimliliği etkiler. Bu nedenle, yönetilemeyen araştırma süreçleri başarılı olamaz.

1999’da kurulan Kalite ve Teknoloji İhtisas Kurulu ( İSO-KATEK) bilgi oluşturulması, yol haritaları çıkarılması ve hükümete sunulması konusunda faydalı çalışmalar gerçekleştir- miştir.

1 Haziran 1995’de ilk kez sanayi kuruluş- larına TÜBİTAK desteği sağlanması (TİDEB), 2001 yılından itibaren Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin kurulması, 2002’de Türkiye’nin 6.Çerçeve programlarına dâhil olması, 2000’li yıllardan günümüze kadar geçen süre için- de gelişmiş ülkeler ile iş birliklerinin artması ve kamunun AR-GE ve yeniliğe verdiği önem çerçevesinde devlet yardımlarını artırdığı bir dönem geçirilmesi, akademik girişimciliğinin ve girişimci üniversitelerin ortaya çıkmasını hızlandırmıştır.

Türkiye’de teknokent kurma çalışmaları aslında 1980’lerde başlamıştır. Bu çalışmalar neticesinde 1990’da, KOSGEB ile üniversi- telerin iş birliği çerçevesinde teknokentlerin ilk adımı olarak TEKMER’ler (Teknoloji Mer- kezleri) kurulmaya başlanmıştır. Teknokentler ile ilgili yasal çerçeve ise, 2001 yılında 4691 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile oluşturul- muştur. 4691 sayılı yasa teknokent kavramı yerine “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri” kav- ramını kullanmaktadır. Mevcut durumda 63

Tablo 1: TÜBİTAK Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi 2016

Şekil 1: Dünyada teknolojik gelişmelerin yıllara göre gelişimi

Türkiye, teşvik sistemini, katma değerli üretim ve ihracatın artırılması amacıyla sürekli revize

ederken, daha cazip AR-GE destekleri oluşturulmuş ve ihracatın

yolunun AR-GE’den geçtiği bilinci ile desteklerden yararlanma şartları

sürekli kolaylaştırılmıştır.

(19)

ruluşlarının üniversiteler ile iş birliğinde, ilin genelini temsilen teknoparklar da mevcuttur.

Türkiye, teşvik sistemini, katma de- ğerli üretim ve ihracatın artırılması ama- cıyla sürekli revize ederken, daha cazip AR-GE destekleri oluşturulmuş ve ihraca- tın yolunun AR-GE’den geçtiği bilinci ile desteklerden yararlanma şartları sürekli kolaylaştırılmıştır.

Teknoloji Geliştirme Bölgesi Bakanlar Kurulu Kararı ile ilan edilmiştir. 63 teknokentin 49 ta- nesi şu an için faaliyette, diğerleri geliştirme aşamasındadır. Mevcut teknoloji geliştirme bölgelerinin büyük bölümü üniversite odaklı teknoparklardır. Ancak organize sanayi böl- gelerinde kurulmuş teknoparklara ek olarak, özellikle Anadolu kentlerinde olmak üzere, ildeki önemli kamu ve sanayi kurum ve ku-

Tüm kolaylaştırma ve sağlanan destek- lere rağmen Üniversite -Sanayi İş birlikleri çerçevesinde yürütülen araştırmaların katma değer oluşturması, ürünlerin ticarileştirilmesi oldukça tartışmalı bir konudur.

Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Yetkinliği, Fikri Mülkiyet Havuzu, Iş birliği ve Etkileşim, Girişimcilik ve Yenilik Kültürü, Ekonomik Katkı ve Ticarileştirme kriterlerine göre değerlendi- rilen TÜBİTAK Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi 2016 (TABLO 1)’ya göre toplam 80 puanın üstünde sadece 5 üniversitemiz yer almaktadır. İlk onda yer alan üniversiteleri- miz: Sabancı Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniver- sitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Gebze Teknik Üniversitesi, Özyeğin Üniversitesi, İzmir Yük- sek Teknoloji Enstitüsü, Yıldız Teknik Üniver- sitesi’dir.

Cornell University, INSEAD,WIPO (Birleş- miş Milletler kuruluşu) tarafından hazırlanan Küresel İnovasyon Endeksi 2016 genel sıra- lamasında Türkiye 128 ülke arasında 42.sıra- da yer almıştır. Dünya Ekonomi Forumu (WEF) tarafından hazırlanan Küresel Rekabetçilik Endeksi 2016 ‘ya göre de 138 ülke sıralama- sında Türkiye’nin yeri 55. sıradır.

Türkiye'de 2017 yılı itibariyle 183 üniversi- te vardır. Bunlardan 118'i devlet üniversitesi, 65'i vakıf üniversitesidir.

University Ranking by Academic Perfor- mance (URAP) başta olmak üzere, dünya sı- ralamalarında (CWUR, QS, THE (TIMES), U.S.

News & World Report, CWTS Leiden, SCI Ma- goIR, Webometrics) en az bir kez ilk 500’de yer alan 9 üniversitemiz bulunmaktadır. 8 sıra- lamadan en az 5’inde yer alan 14 üniversite- mizin durumu da Tablo 2’te özetlenmiştir.

Türkiye’nin en iyi üniversiteleri dünya sıralamasında çok gerilerde iken, Türk giri- şimcisinin güçlü olduğu bir teknoloji alanı da bulunmamaktadır. Yüksek teknolojili sektör- lerde yeterli sermaye ve kapasite olmaması üniversite ve sanayi iş birliğini de yeterince geliştirememiştir.

Tablo 2: 2016 yılında 8 dünya sıralamasından en az 5’inde yer alan 14 üniversitemizin dünyadaki yerleri

Türkiye’nin en iyi üniversiteleri dünya sıralamasında çok gerilerde iken, Türk girişimcisinin

güçlü olduğu bir teknoloji alanı da bulunmamaktadır. Yüksek teknolojili sektörlerde yeterli sermaye ve kapasite olmaması üniversite ve sanayi iş birliğini de

yeterince geliştirememiştir.

(20)

Çalışmalar ve deneyimler göstermiştir ki; akademisyenlerin

girişimciliği ile sanayi/sektör girişimcileri arasında fark vardır.

Akademisyenlerin bulundukları ekosistem ve yaşam tarzları girişimcilik için uygun değildir.

Rekabet ve risk alma düzeyleri düşüktür.

yayınları, bildirileri hazırlaması beklenmek- tedir. AR-GE, inovasyon, girişimciliğe verilen bunca destek ve teşvike rağmen bu anlayış maalesef yıllardır süregelmektedir ki sanayi/

sektörün öğretim üyeleriyle iş birliğine gitme- melerinin nedenlerinden biri budur.

Akademisyenler öğrencileri ve diğer meslektaşlarıyla ilişkilerini belirli bir hiyerarşi içinde sürdürmektedirler. Ayrıca disiplinlera- rası çalışmaya yatkın olmayıp, bireysel çalış- maları tercih etmektedirler. Hâlbuki günümüz- de artık her çalışma, her proje disiplinlerarası olup, birçok akademisyen ve sanayici / sek- tör elemanının bir arada çalışmasını gerek- tirmektedir. Burada önemli olan daha pratik olarak çözüme odaklı, yeni bir şey üretme ve ileriyi görebilme anlayışının ve becerilerinin yerleşmesidir.

Akademisyenlerin çoğunda, girişimciliğin arkasında yatan çok çalışma, başarı hırsı, para kazanma güdüsü, sahip olunan iletişim kapasitesi, dahil olunan ağların (networking) gücü yoktur. Sadece ders veren, makale, ya- yın yapan bir öğretim üyesi sosyalleşmekten de uzaktır. Bunun sonucu da durağanlığı, yenilikçi olmamayı, sanayicinin isteklerini, ihtiyacını anlayamamasını oluşturur. Bu tür Araştırma sonuçlarının topluma, ekono-

miye ve sanayiye kazandırılmasında üniver- sitelerin “Girişimci Üniversite” öğretim üyele- rinin “Akademik Girişimci” olmaları önemli bir paya sahiptir.

Genel olarak Girişimci Üniversite; üreti- len bilgi ve yenilikleri, ekonomiye ve topluma kazandıran, özel kesim için yenilik kaynağı olan, yeni fikirlerin geliştirilmesini sağlayan, mezunları girişimci olabilen ve bunları ger- çekleştirecek etkin bir yönetim ve altyapıya sahip, toplum ihtiyaçlarına duyarlı üniversite- lere denmektedir. Akademik girişimcilik için de üniversitelerdeki bu değişim gereklidir.

Çok geniş anlamda Akademik Girişimci;

bilgi transferi faaliyetlerini yapan akademis- yenleri ifade etmektedir. Bunlar, üniversite dı- şına eğitim ve danışmanlık vermek, araştırma projeleri yapmak, patent geliştirmek, lisansla- ma faaliyetlerinde bulunmak ve filiz işletme/

şirket (spinoff) kurmak gibi geniş bir yelpaze- ye yayılan çalışmaları içermektedir.

Akademik girişimcilik; akademisyen- lerin girişimciliğe yönelmeleri ile başlayan, işletmelerini kurarak ve yenilik veya AR-GE projelerini geliştirerek devam ettikleri ve son olarak ürün/hizmetlerini ticarileştirdikleri sü- reçleri kapsamaktadır. Tüm bunlar olurken akademik girişimciler üniversitedeki görev- lerine devam etmekte, yanı sıra kamudan alınan destek ve teşvikler için de uğraşmak zorundadırlar. Dolayısıyla, kamu, üniversite, girişimcilik beklentilerini ve gereklerini yerine getirmek oldukça yoğun çalışma, beceri ve yetenek gerektirmektedir.

Çalışmalar ve deneyimler göstermiştir ki;

akademisyenlerin girişimciliği ile sanayi/sek- tör girişimcileri arasında fark vardır. Akade- misyenlerin bulundukları ekosistem ve yaşam tarzları girişimcilik için uygun değildir. Reka- bet ve risk alma düzeyleri düşüktür. Gerçek- leştirilen AR-GE sonucunda dahi olsa, üniver- sitelerde ticari faaliyetlere olumsuz yaklaşım vardır. Üniversite sanayi iş birliği gerçekleştir- meye çalışan ve/veya şirket kuran akademis- yenlere ticari gözüyle bakılmakta ve onlara önyargılı davranılmaktadır. Özellikle belirli bir yaşın üstündeki öğretim üyelerinin yaklaşım- ları sektöre/sanayiye hizmet verme şeklinde değil, bilime hizmet vermeye dönüktür. Yap- tıkları girişimcilik alanında olsa dahi, bilimsel faaliyet yapıyor anlayışında olmaktadır.

Özellikle vakıf üniversitelerinde; aka- demisyenlerin mümkün olduğu kadar çok sayıda öğrenciye, mümkün olduğu kadar fazla ders vermesi buna rağmen araştırma yaparak yükselmek için gerekli makale ve

öğretim üyeleri dünyada olup biteni takip edemez, alanındaki değişiklikleri, gelişmeleri algılayamaz durumdadır ve öğrencilerini yön- lendirip, onları geleceğe hazırlayamazlar.

Akademisyenler kariyerlerinin başında hatta öğrencilik yıllarında sanayi/sektör ile tanışıp, onları iyi tanımalıdır. Eğer aralarındaki etkileşim sınırlı olursa ve de buna ticari faa- liyetlere karşı tepki eklenirse, akademisyen- lerin girişimci akademisyenlere dönüşümü zorlaşır.

Akademisyenlerin ürettikleri akademik bilgi ve bilimsel değerin sanayide kullanılıp, katma değerini arttırmanın yollarını hem aka- demisyen, hem de sanayici iyi anlamalıdır.

Eğer bir noktada buluşup, aynı dili konuşabi- lirlerse o zaman başarıya ulaşmak mümkün olur. Akademisyen yapılan çalışmadan yayın çıkarmak, sanayici ise ürünü elde edip, sat- mak peşindedir. Ancak girişimci akademis- yenler ürün elde edilip, satılmasından haz duyarlar. Akademisyenlerin basitlikten kar- maşıklığa gitme alışkanlıkları, tasarım ve tek- nolojide çok derinlemesine hareket ederek her şeyi katma eğilimleri çalışmaların prototip aşamasında kalmasına, seri üretime geçilme- mesine neden olabilmektedir. Bu çalışmala- rın ürüne dönüşmemesinin bir diğer nedeni ise AR-GE sürecindeki desteklerde meydana gelen aksamalardır.

Özellikle akademik girişimcilerin kurduğu şirketlerde yürüttükleri projeler olmak üze- re, tüm AR-GE projeleri için sağlanan dev- let desteklerindeki ödemelerin gecikmesi veya bir süre yapılamaması, düzensizlikler, bürokrasi, üniversite veya sanayi tarafında çalışmaları yürütenleri, girişimcileri çok zor duruma düşürmektedir. Özellikle Mikro Kobi Şekil 2: Teknoloji ve

ilişki bütünlüğü

(21)

Dünyadaki gelişen öncü teknolojilere Türkiye’nin zamanında odaklanması, bunlara yönelik kaynak planlaması yapılması tartışıl- maz bir olgudur. Destekler, öncelikli alanlara ve ticarileştirmeye odaklanmalı ve ticarileşti- rilebilme potansiyeli fazla olan projeler des- teklenmelidir. Oysa desteklerin verilmesinin belirlenmesinde ve izlenmesinde akademis- yenler görevlendirilmektedir. Bilindiği üzere akademisyenlerin çoğunun teorik bakış açı- sına sahip olduğu ve ticarileştirme potansiye- linin zayıf olduğu düşünüldüğünde ve de ne yazık ki ileri teknolojileri izleyip, içselleştiren ve uygulayan fazla sayıda akademisyen bu- lunmaması, değerlendirilen projelerin ticari- leşme potansiyeline ilişkin sıkıntılı bir durumu ortaya çıkarmaktadır.

Akademisyenlerin projeleri yine akade- misyenler tarafından oluşan hakem heyetle- rinde değerlendirilmektedir. Bu da ticarileş- me kısmı genelde zayıf, bilimsel yanı güçlü projelerin desteklenmesi anlamına gelmek- tedir. Ticarileştirmeyi esas aldığımızda aka- demik girişimcilik faaliyetlerinin proje bazında desteklenmesinden ziyade alan ve platform büyüklüğündeki şirketler, kuluçka firmaları,

girişimciler destek ödemelerindeki gecikme- leri finanse edecek güce sahip değillerdir.

Ödemelerin gecikmesi sonucunda gerek personel maaşlarının ödenememesi, gerek- se malzeme ve teçhizatın alınamaması gibi sorunlar projeleri durma noktasına getirebil- mektedir. Önce şirket tarafından harcama ya- pılıp, daha sonra harcama belgelerine göre kamudan ödeme yapılması sistemi özellikle akademik veya teknoloji girişimcilerini, kuluç- ka firmalarını finansal sıkıntıya sokmaktadır.

Her sektörün AR-GE, İnovasyon girişim- cilik ekosistemindeki özellikleri, dinamikleri, riskleri ve fırsatları farklıdır. Örneğin biyotek- noloji ile bilişim konularındaki girişimcilerin aynı finansman imkanı ile desteklenmesi mümkün değildir. Bilgisayar ve yazılım pro- jesi ile robot teknolojisiyle ilgili projenin aynı kefede değerlendirilmesi doğru değildir. An- cak mevcut destek sistemi bu sektörel farklı- lıkları göz ardı etmekte ve ihtiyaçlar çerçeve- sinde destek sağlanmasını engellemektedir.

Destek miktarı ve oranlarındaki dengesizliği gidermek ise, girişimcilerin ve AR-GE projele- rinin başarısını etkileyebilecek bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çalışmalara ekonomik katkı konması, maliyet kavramının yerleştirilmesi çoğunluk- la sanayiciye düşmektedir. Oysa çalışmanın başarısı için akademisyenlerin yeni teknolo- jilerden, pazarlama ve satış tekniklerinden de haberdar olması ve pazar-satış odaklı çalışmaları, AR-GE çalışmalarına katmaları gerekir. Şekil 2’de teknoloji ve ilişki bütünlü- ğü bağlamında araştırmanın içinde olan tüm paydaşların farkında olması gereken bileşen- ler gösterilmektedir.

bazında desteklenmesinin yararlı olduğu gö- rülmektedir.

Özellikle büyük ölçekli sanayi kuruluşları , genelde geleceğin teknolojileri ve inovasyon konularında üniversitelerimizin önünde yer almaktadır. Bu tür şirketler, teknoparklarda yer alan fikir üretim üslerini, AR-GE mer- kezlerini, fabrikalarının olduğu yerleşkelere taşımış, gelecek için fabrikalarını Endüst- ri4.0 kapsamında dönüştürme çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu şekilde hızlı ürünleştirme yapıp, markalarına daha fazla değer katabil- mektedirler. Yeni nesil ileri teknolojiye sahip, akıllı fabrikaları üründe inceleyerek, kendile- rini geliştirecek alanlar belirlemekte, karar ve- rebilen akıllı otomasyon sistemlerini süreçleri ile bütünleştirmektedirler. Üniversitelerin bu gelişmelere ayak uydurabilmeleri için, sana- yi ile iş birliği içinde ders planlarında her yıl değişikliğe gitmesi, derslerde yoğun proje faaliyetlerine eğilmesi ve ders dışı etkinlikler- le öğrencilerini yetiştirmesi ve hatta eğitimci- nin eğitimi programlarıyla öğretim üyelerinin güncel bilgi ve donanımlara sahip olacakları olanakları sunması gerekir. Ayrıca üniversite- lerin yurtdışı ilişkileri sürekliliğini korumalı ve artarak devam etmelidir.

Orta ve Küçük Ölçekli İşletmeler (KOBİ) ise, daha çevik olmalarına karşın ileri tekno- loji çalışmalarında genelde arkada kalmakta, ürünlerini konvansiyonel olarak tasarlayıp, üretmektedir. Üniversitelerle ortak yürütülen çalışmalar bu kesim için çok daha önemlidir.

Sonuç

Türkiye’de kamu desteklerinin kapsamlı etki analizleri yapılmamıştır. Etki analizlerinin saha çalışmalarını da içerecek bir şekilde yapıl- ması ve sonuçların ekosistemin diğer unsur- larıyla paylaşılması, kamu desteklerinde ve girişimcilik ekosisteminde var olan sorunların belirlenmesinde ve gelişme alanlarının tespit edilmesinde faydalı olacaktır.

Teknoloji ve yenilik faaliyetlerinin özel sek- tör odaklı artırılarak faydaya dönüştürülmesi- ne, yeniliğe dayalı bir ekosistem oluşturarak araştırma sonuçlarının ticarileştirilmesine ve markalaşmış teknoloji yoğun ürünler ile ülke- mizin küresel ölçekte yüksek rekabet gücüne erişmesine katkıda bulunmak gerekmektedir.

Artık gerideyiz deme lüksümüz yok. Bu, yok olmak ile eşdeğer anlam ifade etmekte- dir. “İlerideyiz” dediğimiz konuları tespit edip, ilerlemeye devam etmemiz gerekmektedir.

Gerek akademiye, gerekse sanayiye bu ko- nuda iş birliği içerisinde hareket etme sorum- luğu düşmektedir.

Türkiye’de kamu desteklerinin kapsamlı etki analizleri yapılmamıştır. Etki analizlerinin saha çalışmalarını da içerecek bir

şekilde yapılması ve sonuçların ekosistemin diğer unsurlarıyla paylaşılması, kamu desteklerinde

ve girişimcilik ekosisteminde var olan sorunların belirlenmesinde

ve gelişme alanlarının tespit

edilmesinde faydalı olacaktır.

(22)
(23)

yeni ve ticarileşebilecek fikirler üretmesini özendirecek destekler sunulmaktadır. Bu iki yaklaşım birbiriyle çelişmektedir. Bilim- sel olayları inanç dünyasının dogmaları ile açıklayamazsınız. İnsanın merakı ve sorgu- lama dürtüsü canlı tutulmalıdır. Bu hususu vurgulamamın nedeni, söz konusu destek- lerin amacına uygun ve daha yaygın kulla- nımına katkı sağlayabilmektir.

Dünya Ticaret Örgütü ile 1994 yılında imzalanan anlaşma uyarınca 1995 yılından bu yana kamu sadece AR-GE bazlı çalış- malara hibe destekler vermektedir. Demek ki; ülkemiz sanayine 22 yıldır AR-GE yap- ması yani yenilikçi ürün, yani katma değeri daha yüksek ürün üretebilmesi için devle- timiz fonlama yapıyor. Gelinen noktadan duyulan memnuniyetsizlik (sanayinin kay- nakları kullanamaması) yeni destek prog- ramlarının kurgulanmasına yol açmaktadır.

Açılan destek programları sayesinde; Tür- kiye kamu destek programlarının çeşitliliği açısından “cennet” olarak nitelendirilebilir.

Ancak, bu yazıda destek programlarının genelini değerlendirmek yerine arayüz ya- pıları itibariyle TGB (Teknoloji Geliştirme Bölgeleri) ve TTO (Teknoloji Transfer Ofisle- ri) yapılarından bahsetmek istiyorum.

4691 Sayılı “Teknoloji Geliştirme Böl- geleri Kanunu” 2001’de yürürlüğe girmiş ve hızla yaygınlaşmıştır. Kanunun özü; üni- versitedeki bilginin TGB’ye gelen şirketlere akmasını, şirketlerin yenilikçi ürün ve sü- reçler tasarlamalarını sağlamaktır ve bunun çok önemli amaçlar içerdiği bilinmektedir.

Bu yönüyle bir arayüz yapı olarak faaliyet göstermesi gerektiği açıktır. Bilindiği gibi, üniversite ile sanayi arasındaki iş birliğini gerçekleştirmek; bilgiyi üreten ile kullanıcı- sı arasında köprü olmaktır. Farklı kültürlere ve beklentilere sahip iki kesim arasında güven ortamının yaratılması ilk adımdır. Sa- nayicinin sorunlarını, ihtiyaçlarını anlatacak öğretim üyelerini sabırla dinleyip öneriler geliştirebilecek duruma gelmeleri doğal olarak zaman alacaktır. Tüm bu süreçlerde arayüz yapının sürekli devrede olup ön- celikle her iki tarafın da heyecanını canlı tutmayı başarması şarttır. Bunun ön koşu- lu ise; tarafları çıkarlarının korunduğuna ve bu iş birliğinden mutlaka karşılıklı yarar sağlayacaklarına inandırabilmektir.

TTO’ları da üniversite-sanayi iş birliğini sağlayan arayüz kurumlar olarak görmek gerekir. Bir yandan mevcut şirketlerin tek- nolojik rekabetçilik güçlerini artırırken diğer yandan da toplumun her kademesindeki meslektaşlarıyla yarışabilecek yetkinlikte

yetiştirmeliyiz.

Eğitim konusunda ne yazık ki iktidarın uyguladığı iki farklı politika var, birisi bire- yin üniversite öncesi döneminde, diğeri ise üniversite ve sonrasında etkili. İlk dö- nemde, gençlerimizi din ağırlıklı bir eği- tim sistemine zorlarken ikinci kısımda da aynı eğilim sürmekle birlikte gençlerimizin

D

ünyada egemen ülkelerin saati bilgi çağını gösteriyor. Ne yazık ki, bazı ülkelerin saati çok çok geride; biz de yetişmeye çalışanlar grubunda yer alı- yoruz.

Yetişmemiz mümkün mü? Evet ama madem ki bilgi çağındayız, daha çok bilgi üretebilecek duruma gelmemiz şart. İnsan- larımızı egemen ülkelerdeki akranlarıyla,

Yüksek Katma

Değer Üretiminde Üniversitenin Rolü

Prof. Dr. Hamit Serbest

Çukurova Üniversitesi

Mühendislik Mimarlık Fakültesi

Üniversite ile sanayi arasındaki iş birliğini gerçekleştirmek;

bilgiyi üreten ile kullanıcısı arasında köprü olmaktır. Farklı

kültürlere ve beklentilere sahip iki kesim arasında güven ortamının yaratılması ilk adımdır. Sanayicinin sorunlarını, ihtiyaçlarını

anlatacak öğretim üyelerini sabırla dinleyip öneriler geliştirebilecek

duruma gelmeleri doğal olarak zaman alacaktır. Tüm bu süreçlerde

arayüz yapının sürekli devrede olup öncelikle her iki tarafın da

heyecanını canlı tutmayı başarması şarttır…

Referanslar

Benzer Belgeler

Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Karaküçük, Türkiye’nin 2023 hedefinin 500 milyar dolar olduğunu Kahramanmaraş’ın ise hedefinin 5

İstanbul Üniversitesi dışında Ankara Üniversite- si, Hacettepe Üniversitesi, O.D.T.Ü., Dokuz Eylül Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi,

O ısrarla İslamcılıkla ilgili söylemlerinde hamaset dolu literal söylemler yerine (asla teorinin önemini reddetmez) İslam’ın tarihsel anlamda uygulanmış, yaşanmış

Özel sektör sabit sermaye yatırımları yılda ortalama %2 artış göstermiş, ancak buna rağmen 2006 yılında GSYH içindeki payı %18,9 iken 2012 yılında %16,4 düşmüştür..

“Ten Outstanding Young Persons of the World”ün Türkiye ayağı olan “TOYP Türkiye” yarışması kapsamında, kendi alanında uzman jüri komitesi tarafından

Sonuç olarak önümüzdeki yıllarda batarya ve elektrikli araç üretim fabrikalarınız olsa dahi bunların üretim yapmasını sağlayacak hammaddelere erişim ve arz güvenliği

Bu katalogda yer alan görseller sadece Alkaş Yapı Sanayi ve Ticaret Anonim Şirket’ inin ‘Meydan Suites Yalova’ projesi hakkında bilgi vermek amacıyla tanıtım

[r]