• Sonuç bulunamadı

ORTA ÇAĞDA TÜRK-İSLAM BİLİM ADAMLARI VE MATEMATİKÇİLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ORTA ÇAĞDA TÜRK-İSLAM BİLİM ADAMLARI VE MATEMATİKÇİLERİ"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ORTA ÇAĞDA TÜRK-İSLAM BİLİM ADAMLARI VE MATEMATİKÇİLERİ EL-BİRUNİ

Tam adıyla Abu‟l Reyhan Muhammed Bin Ahmet El-Birûnî El-Harizmi kısaca Ebu Reyhan; batı dillerinde Alberuni ya da Aliboron olarak geçer. Gökbilim,

matematik, doğa bilimleri, astroloji, coğrafya ve tarih alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Türk İslam dünyasının yetiştirdiği büyük bilim ve din adamlarından olan Bîrûnî, İran sınırları içinde bulunan Kas şehrinde 973‟te doğdu. 1071 tarihinde Gazne‟de ölmüştür.

Tanınmış ve seçkin bir aileden gelen Harezmli matematikçi ve gökbilimci Ebu Nasr Mansur tarafından kollanan El-Birûnî, ilk çalışmalarını bu âlimin yanında yaptı. Ebu Nasr Mansur, seçkin bir matematikçi ve gökbilimciydi. El-Birûnî ‟ye Öklid geometrisi ve Batlamyus Astronomisini öğretti. 11. yüzyılın önemli

Müslüman hükümdarlarından Gazneli Mahmut Hindistan‟a yaptığı seyahatlerde El- Bîrûnî‟nin yanında götürdü. El-Birûnî, 1017-1030 yılları arasında Hindistan‟da yaşadı ve bu dönemde meşhur kitabı Kitab’üt-Tahkik Ma li’l-Hind’i yazdı. Hint tarihi, ilmi coğrafyası hakkında geniş bilgiler içerir.

El-Âs ârü’l-bâḳıye ʿani’l-ḳurûni’l-ḫâliye [Geçmiş zamanlardan yapıtlar]

1000yılında, 27 yaşında tamamlamıştır. Ekliptiğin eğimini 23º27‟ bulmuştur.

Bîrûnî'nin astronomi alanında yaptığı çalışmaların başında Sultan Mesut'a 1010'da sunduğu "El Kanunü’l Mes’udî fi'l Heyeti ve'n-Nücum" adlı yapıtı gelmektedir.

Matematikte çeşitli alanlarda çalışmaları vardır. Kanun adlı eserinde Aristo ve Batlamyus'un görüşlerini tartışma konusu yaparak Dünya'nın kendi ekseninde dönüyor olma olasılığı üzerinde durması bilim tarihi açısından önemlidir.

Bunların içinde “durumlar hesabı” denilen ve içeriği Varyasyon, Kombinezon ve Permütasyon konularından oluşan, eşyanın ve nesnelerin düzenlenmesi ve bu düzenlerin sayılması problemlerini ilk kez O incelemiştir.

Seriler ve bunların toplamları ile ilgili tezler oluşturuyor, ortogonal silindirik projeksiyon hakkında, trigonometriden de yararlanarak, daire-kiriş hesapları yardımıyla bunların jeodezik uygulamalarına dair yeni buluşlar yapıyordu.

Trigonometriyle ilgili kitabında, bulunduğu çağ itibariyle önemli sayılabilecek bazı

yenilikler göze çarpıyordu. Bunların başında, trigonometride cosinüs teoremi

olarak bilinen ilişkiyi ilk kez ortaya koyan kişi olmuştum Düzgün poligon çizmek (O

özellikle 9 kenarlısı ile ilgilenmiştir), bir açıyı üç eşit parçaya bölmek gibi özel

problemlerle ilgilendiği görülmektedir. Bir de üçgenin alanını veren bir formül

(2)

yaptığı ve bunun kenarlar cinsinden hesaplanacağı anlaşılmaktadır. Formül şudur:

s = √ (a+b+c) olmak üzere, üçgenin A alanı A = √s(s-a)(s-b)(s-c) ile hesaplanabilecektir.

EL-KİNDİ

Orta Çağ Avrupası'nda "Alkindus" adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur.

Müslüman-Arap olduğundan „Arapların felsefecisi‟ olarak bilinir.

SABİT BİN KURRA

[821-894(?)]

Eski Yunanca eserlerin çevirilerini yapmıştır. Ayrıca kendi özgün eserleri de vardır. Matematik ve astronomi alanındaki çalışmalarıyla ünlüdür. Eukleides, Apollonius ve Batlamyus(Ptolemaios)‟un geometri ve astronomi kitaplarını inceleyip, eserlere katkıda bulunmuştur.

Çalışma alanlarından bir tanesi de „Küresel Geometri‟dir. Menelaos Teoremi‟nin ispatını yapmıştır. 9.yüzyılın en büyük matematikçi ve astronomlarından biridir.

150den fazla çalışması bulunmaktadır. O da ekliptik açısını hesap etmiştir.

Fransız astronomu Bigourdan 23º30‟30‟‟

olarak hesapladığını söylemiştir.

FERGANİ ya da ALFRAGANUS

[810-895]

Müslümanların Hindistan ve Avrupa uygarlıklarında edinip geliştirdikleri bilgi ortamında yetişiyor ve Batlamyus‟u iyi biliyordu. Gözlemleriyle birlikte

Ptolemaios Kuramı‟nı benimsiyordu. „Kitab fi el harekat el-Semaviye ve Cevami

ilm-El-Nücum[Uzaydaki Hareketler ve Yıldızlar Bilimi Üzerine]: Yıldızlarla

ilgili bir eserdir.

En ünlü çalışması Cevami[Ögeler] olduğunda birçok kişi hemfikirdir. Bu kitap, günümüzde Abdülaziz El-Kebisi yorumuyla İstanbul Ayasofya Kitaplığında saklanmaktadır.

Avrupa Ptolemaiosu ondan öğrenmiştir diyebiliriz. O Avrupa'da Alfraganus olarak

tanınıyordu. Eserlerindeki bilgilerin 16.yy Avrupa'sında bile kullandığına dair

bulgular vardır.

(3)

EL-HARİZMİ

El-Harizmi ya da tam adıyla Ebu Abdullah Muhammed Bin Musa El-Harizmi, doğum ve ölüm tarihleri kesin olmamakla birlikte 780 yılında Özbekistan’ın Harezm bölgesindeki Hive şehrinde dünyaya geldiği ve 850 yılında Bağdat’ta vefat ettiği söylenmektedir. Hem Doğu hem de Batı bilim dünyasında derin izler bırakan El-Harizmi matematik, gökbilim, coğrafya ve algoritma alanlarında çalışmış Fars bilim insanıdır.

Hive'de temel eğitimini tamamladıktan sonra ilmî konulara meraklı olan Harizmi, o zamanlar dünyanın bilim ve sanat merkezi olan Bağdat’a gelir ve yerleşir.

Harizmi’nin bilim dünyasında basamaklar katetmesine yardımcı olan isimlerden biri Beyt’ül Hikmet’in kurucusu Abbasi halifesi Mem'undur. Beyt-ül Hikmet, devrinin en zengin kütüphanesi olarak bilinir ve coğrafyasının en yetkin bilim adamlarını toplayan bir araştırma merkezidir. Bu merkez, bilim tarihinde

"Bağdat Okulu" olarak anılır ve birçok araştırmacı ve bilim insanı burada yetişmiştir.

Mem’un, Harizmi'deki ilim kabiliyetinden haberdar olunca onu Antik Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş bilgelik evinde bir diğer adıyla Bağdat Saray Kütüphanesi'nin idaresinde görevlendirmiştir. Ama Harizmi, aynı zamanda çeşitli ülkelere bilimsel araştırmalara gidiyor ve gözlemler yapıyordu. Bunlardan biri de Sincar Ovası’na yaptığı yolculuktu. Harizmi ve halifenin diğer astronomları yerkürenin bir derecelik meridyen yayının uzunluğunu ölçmek için Sincar Ovası’na geldi.

Grup aynı noktadan ikiye ayrıldı. Kuzeye doğru yürüyenler kutup yıldızını yükselirken güneye doğru yürüyenler ise batarken görünceye kadar ilerledi.

Böylece meridyen dairesinin bir derecesi büyük bir isabetle hesaplandı.

Üstün çalışmalar ve eserler vermiş olan El-Harizmi, Batı'da hakkında en çok eser yazılan, fakat ülkemizde çok az tanıtılmış bir bilim insanıdır. El-Harizmi, Matematik bilim tarihinde cebirin kurucusu ve Ortaçağ'ın beş büyük matematikçisi arasında yer almıştır.

12. yüzyıldan başlayarak El-Harizmi'nin eserleri Batılıların eline geçmiş, önce Latinceye sonra diğer dillere çevrilmiştir. Eserleri üzerinde sayısız yorum ve tez çalışmaları yapılmış, özellikle cebir kitabı temel kaynak olarak kullanılmıştır.

Harizmi sembolik cebiri geliştirerek sistematize etmiş ve Batı uygarlıklarının

henüz bilmediği sıfırı kullanmıştır. Hint matematiğinde sıfır zaten

kullanılmaktaydı ama Batı'ya geçişi diğer medeniyetlerle değil, Harizmi

sayesinde gerçekleşmiştir.

(4)

Ondalık sistemi geliştirmiş ve bugün arap rakamları olarak da bilinen Hint numaralama sistemini tanıtmıştır. Kesirlerle işlemler de içinde olmak üzere birçok aritmetik yöntem geliştirmiştir.

Algoritma sözcüğü Harizmi tarafından 9. yüzyılda keşfedilmiştir. Harizmi’nin algoritmik çalışmalarını sergilediği ilk cebir kitabının matematiğe çok büyük katkıları olmuştur. Harizmi’nin ismi Avrupalılar tarafından telaffuz edilemediği için “algorizm” sözcüğünü kullanmayı tercih etmişlerdir. Algorizm “Arap sayıları kullanarak problemleri çözmek” manasına gelir ki bu isim zamanla hepimizin bildiği algoritmaya dönüşmüştür.

Eserleri

Kitab-ül Muhtasar fi Hesab ül Cebr vel Mukabele: Matematik tarihinde El- Harizmi’yi meşhur kılan bilim tarihinde kısaca, "Cebir Kitabı" adı ile anılan yapıtıdır. Bu eserde birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözümleri, binom çarpımları, çeşitli cebir problemleri ve miras hesabı gibi konuları incelemiştir.

Batı dillerine çevrilirken, ilk kelime hiç değiştirilmeden Fransızcaya algébra (Cebir), İngilizceye de algebra (Cebir) şeklinde geçmiştir.

Kitâbü'l-Muhtasar fi'l Hisâbü'l Hindî: El-Harizmi’yi bilim dünyasında ebedileştiren eserlerinin ikincisidir. Türkçe okunuşu "Hintçe Hesaba Göre Matematik Özeti" olan eser, Doğu ve Batı dünyasında Hint hesabına dair ilk eserdir. Bir dönem bulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin (onluk sistem) kullanıldığını saptamıştır.

El-Harizmi, Hint Matematiği hakkında Batı'yı bilgi sahibi yapan ilk bilim insanıdır.

Astronomi ile ilgili eserleri: El-Harizmi yıllarca rasathanelerde yaptığı çalışmalar sonunda bir ziyc(cetvel) hazırladı. Bu ziyc yıllarca "Ziyc-i El-Harizmi'' adıyla dünyada tanındı. Bu eserlerden başka El-Harizmi, Güneş, Ay ve yıldızların yüksekliklerini ve bunlara dayanarak zamanı ölçmede kullanılan usturlab hakkında iki eser kaleme aldı.

Zīj al-Sindhind: Bu eserinde sinus ve kosinüs trigonometrik fonksiyonlarının tabloları bulunur.

Harizmi’nin açtığı yol sayesinde günümüzdeki cebir yöntemleri gelişti. Bugün

kullandığımız tüm cep telefonları, bilgisayarlar, hesap makineleri kısacası içinde

devre olan ve hesap yapan her şeyi Harizmî’nin cebirine borçluyuz. Çünkü bu

araçların hepsi çeşitli programlama dilleri ile programlanır ve hepsi

algoritmalara muhtaçtır. Harizmi de bu sebeplerden ötürü hak ettiği gibi cebirin

atası olarak anılmaya devam ediyor.

(5)

Ebü'l-Vefâ el-Bûzcânî (d.10 Haziran 940 Buzgan – ö.1 Temmuz 998 Bağdat)

Doğum yeri itibariyle Türk kökenli olduğu tahmin edilmektedir. İlim tahsiline amcası Ebu Amr Mugazili'in yanında başlayan El Buzcani, 959 yılında Bağdat'a gitti. Ölümüne kadar da orada bilimle meşgul oldu. Ortadoğu’da bilinen en büyük matematikçilerden biri olarak kabul edilir ancak yaşamı hakkında çok fazla bilgi mevcut değildir. El Buzcani’nin en büyük ilgi alanı trigonometriydi.

Matematikte tangent olarak bilinen ve tg ile gösterilen terimi ilk kez trigonometriye kazandıran isimdir. Hatta tangent’a dair tabloyu da düzenlediği biliniyordu. El Buzcani ayrıca sekant teriminin de kaşifidir. Sekantın kaşifi olarak Kopernik bilinse de ünlü bilim tarihçilerinden Monte Candon ve Carra de Vaux'un araştırmaları sonucu bu buluşun Ebü'l Vefa'ya ait olduğu tespit edilmiştir. Trigonometrinin altı esas eğrisi arasındaki trigonometrik oranları ilk defa ortaya koymuştur. Bu oranlar günümüzde aynen kullanılmaktadır. Ebü'l Vefa'nın matematik tarihinde ortaya koyduğu ilk trigonometrik özdeşliklerden bazıları şunlardır: Yarım açık formülleri olarak bilinen eşitlikler:

( ) ( ) ( ) ( ) ( ) Ayrıca küresel trigonometride sinüs teoremini açıklamıştır:

( ) ( )

( ) ( )

( ) ( )

Düzlem trigonometriye ait olan iki açının toplamı ya da farkının trigonometrik oranlarına ilişkin aşağıdakileri bağıntıları çıkaran isimdir.

( ) √ √ ( )

Eşitliklerin sadece sinüs üzerinden verilmesinin temel sebebi o dönemde ellerinde olan trigonometrik bilgilerin sadece sinüslerden ibaret olmasıdır. Bu yüzden kendisi kosinüse pek değinmemiştir.

Trigonometrinin yanında cebir ilmi üzerinde derinlemesine çalışmalarda bulunan Ebü'l Vefa o zamana dek bilinmeyen dördüncü dereceden denklemlerin çözümünü gerçekleştirdi. Örneğin

denklemini çözerken ve koniklerinin kesişmesinden faydalandı. Eski Yunanların ve Hintlerin çözemediği birçok problemi geometrik yollarla çözmeyi başardı. Kesin olarak bilinemese de sekant gibi kotanjant ve kosekant terimlerinin de onun tarafından keşfedildiği söylenmektedir. Kitab’ül Kamil, Ebül Vefa’nın trigonometri ve astronomiden bahseden en meşhur eseridir.

İBN-İ SİNA (AVİSENNA) (d.980 Afşen – ö.1037 Hamedan)

Tıp ve felsefe alanı ağırlıklı olmak üzere tam 223 eseri bulunmaktadır. Yaşadığı dönemde dahi bütün dünya tarafından tanınıyordu. Batılılarca Orta Çağ biliminin kurucusu, hekimlerin lideri olarak biliniyor ve "Büyük Üstat’’ olarak tanınıyordu. Babası Abdullah, Samani İmparatorluğu'nun önemli şehri Belh'ten gelen saygın bir bilim adamıydı. Bu yüzden de küçük yaştan itibaren dönemin en tanınmış isimlerinden eğitimler almıştır. Aristo, Öklid, Batlamyus gibi isimlerin kitaplarıyla büyümüştür. Genç yaşlarında Aristo’nun felsefesi üzerine araştırma sırasında Farabi’nin eseriyle tanışmış ve o tarihten itibaren Farabi’yi her zaman hocası olarak görmüştür. İbn-i Sînâ, ilk olarak 997 yılında tehlikeli bir hastalıktan kurtardığı Samani Emir’inin yanında çalışmaya başladı. Bu hizmetinin karşılığında aldığı en önemli ödül Samanilerin resmi kütüphanesinden dilediğince yararlanmak oldu. Kütüphanede kısa süre sonra meydana gelen yangında düşmanları onu bilerek kundaklama yapmakla suçladı. 22

(6)

yaşında babası hayatını kaybetti. Aynı yıl Samani Hanedanlığı sona erdi ve İbn-i Sina şehri terk edip, batıya Ürgenç şehrine gitti. Oradaki vezir bilim dostuydu bu yüzden ona küçük bir maaş bağladı.

Yetenekleri için bütün bölgeyi adım adım dolaşarak kendine bir çalışma alanı yaratmaya çalıştı. Ancak o sırada kendisi gibi bilim aşığı ve şair olan hükümdar hayatını kaybedince ve kendisi de şiddetli bir hastalığa yakalanınca arkadaşının yanına Hazar Denizi kıyısındaki Gürgan’a yerleşti. Gürgan’da en önemli eserlerinden Kanun’a başladı. Çalışmalarına devam ederken İsfahan valisinin isteği üzerine oraya taşındı. Dönemin Hamedan emiri İbn-i Sina’yı kendi devleti için tutuklattı ve bir dönem esir bile tuttu. Ancak dostları sayesinde oradan kurtulmayı başardı. Ölümüne kadar İsfahan’da yaşadı, burada doktor, bilim danışmanı olarak çalıştı ve hatta savaşlara bile katıldı. Bir Hamedan seferi sırasında şiddetli bir kolit atağına yakalandı. Güçlükle ayakta duruyordu. Hamedan'a vardığında önerilen tedavileri uygulamadı ve kendisini kadere teslim etti. Haziran 1037'de 56 yaşında öldü. İbn-i Sînâ’nın felsefe anlayışına göre felsefe ikiye ayrılıyor. Metafizik, doğa felsefesi ve matematiğe dayanan konuların olduğu kuramsal hikmet ve siyaset, ekonomi ve ahlaki hikmet olarak üçe ayırdığı ameli hikmet. Bilimlerin sınıflandırılmasının üçe ayrılması gerektiğini savunur. Maddesinden ayrılmamış biçimleri ifade eden doğa bilimleri. Bunlar aşağı bilimlerdir. Maddesinden ayrılan formların olduğu metafizik ve mantık gibi bilimler. Bunlar ise yüksek bilimlerdir. Maddesinden ancak insan zihninde ayrılabilen, bazen maddesiyle birlikte, bazen de ayrı biçimde olan matematik gibi bilimler. Bunlar da orta bilimlerdir ve her iki bölümdeki bilimler arasındaki bağlantıyı kurması açısından önemlidir. Bu tanımlamada önemli olan nokta matematiğin yerinin çok iyi açıklanmasıdır. Ayrıca Soyut Matematik kavramını ilk kez ortaya atmasa açısından oldukça değerlidir. Matematik ve Astronomi alanında yazdığı 16 kitap bulunmaktadır. İbn-i Sînâ’nın bütün dünya tarafından bilinmesini sağlayan, en önemli iki eseri :

El-Kanun fi't-Tıb : Tıbbın Kanunu kitabı, 400 yıldan fazla bir süre Batı’da ders kitabı olarak okutulmuş bir kitaptır.

Kitabü'ş-Şifâ : Mantık, Matematik, Fizik ve Metafizik konularında yazılmış on bir cilt hacimli bir eserdir. Birçok kere Latinceye çevrilmiş ve ders kitabı olarak okutulmuştur.

İBN-İ RÜŞD (d.14 Nisan 1126 Cordoba – ö.10 Aralık 1198 Marakeş)

Aristocu felsefeyi Avrupa’ya tanıtmıştır. Aristo felsefesiyle Rönesans felsefesi arasındaki bağı kuran kişi olmasından dolayı Avrupa’da en çok tanınan İslam bilginidir. Yaşadığı dönemde eserleri yakılmaya çalışılmış, sapkınlıkla suçlanmıştır. Orta çağın karanlığına başkaldıran nitelikteki eserleri hem kilise hem de bazı Müslümanlar tarafından bir türlü kabullenilememiştir. İbn-i Rüşd’ü ünlü yapan tercüme ve yorumlarıyla Aristo hakkında otuzdan fazla eser yazması kadar Gazali’nin savlarının yanlışlığını kanıtlaması olmuştur. Gazali akılcı felsefeye karşıydı. Bu karşı çıkış, İslam’ın Grek etkisinden korunması için yapılan bir savaş gibi algılanmıştır. Ancak gerçekte, islami uygulamalarda aklı saf dışı bırakma gayreti içindedir. İşte İbni Rüşd’ün kavgası bu yüzdendir. İslam dünyası Gazali’ye köktenciliği kurtaran adam gözüyle bakmaktaydı. Bazı söylemlerinde, akılcılıktan yana olanlara ve Aristo’nun Müslüman yandaşlarına imansızlar yaftasında bulunur. Matematiğin kesinliğine hayran olmanın felsefecilere inanmaya yol açtığı dolayısıyla bunun imansızlığa sebep olduğunu savunur. Yani Gazali matematiği bir tehlike olarak görmekte ve kınamaktadır. İbni Rüşd ise tam da bu anlayışla ve insanlarla çatışmaktaydı. O bu tutumu tamamıyla reddediyordu. Gazali’nin bu konuda yazdığı

‘Felsefenin Tutarsızlığı’ adlı tezini İbni Rüşd ‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’ adlı karşı teziyle yanıtlıyordu. Bu tezde ‘’Somut şeylerdeki etkileyici nedenlerin varlığını inkar etmek safsatadır… Nedenin inkarı, bilginin inkarını, bilginin inkarı da, dünyada hiçbir şeyin bilinemeyeceğini ima etmektedir.’’ demektedir. İbni Rüşd bu mücadelesi yüzünden siyasi bir figür olmuş ancak diğer Müslümanlar tarafından bir süre sonra gözden iyice düşmüş ve sürgüne gönderilmiştir. Yaşadığı süre boyunca akılcılığın İslam dünyası içindeki yerini sağlamlaştırmak için mücadele etmiştir.

(7)

ORTAÇAĞ TÜRK BİLİM ADAMLARI VE MATEMATİKÇİLER

İbni Heysem

İbni Heysem, öğrenimine doğduğu şehir olan Basra’da başladı, din ve fen bilimlerini burada öğrendikten sonra Bağdat’a geçti ve orada matematik, fizik, astronomi gibi ilimlerle ilgilendi ve başarıları bilgeliği ile adını duyurdu.

İbni Heysem, sahip olduğu matematik bilgisiyle Nil nehrinin taşmasını önleyebileceğini düşünüyordu. Bu düşüncesini yapabileceği proje geliştirdi ve bu proje Fatimi Devleti sultanı El- Hakime tarafından desteklendi. Ama o günün şartları ile başarılı olamadı. Mahcubiyetinden dolayı kendisini soyutladı ve çalışmaya verdi, o dönemde başarılı şeylere imza atmış oldu.

İbni Heysem, ilk bilim adamıdır. Kendisi, optik konusunu; kapsamı, ilkeleri ve kuralları belirlenmiş bir bilim haline getirdi. Bütün bunları kendi bilimsel tekniklerini kullanarak yaptı ve bu teknikler sonrasında da diğer bilim insanları tarafından kullanılmaya başlandı.

Kendisinden önceki bilgilere dayanarak ve yaptığı yeni deneylerle, pek çok temel olguyu (gökkuşağı oluşumu, ışığın doğrusal yayılımı, gölgelerin özellikleri vb) matematiğe dayandırarak inceledi.

İbni Heysem, çok iyi bir anlayış ve zekaya sahipti. Aristo ve Batlamyus’un eserlerini inceleyerek onlara hatalarını gösterdi.

Geometriyi mantığa uyguladı. Öklid ve Apollonius’un geometrik ve sayısal metodlarını geliştirdi ve pratik uygulama alanlarına işaret etti. Geometri ve matematiğin inşaatçılık alanında uygulanmasında katkıda bulundu.

İbni Heysem’in Eserleri

• Kitab-ül Menazir: en meşhur kitabıdır. Yedi bölümden oluşur. Avrupa’da üniversite ve ilim merkezlerinde tanınan tek müracaat eseri olmuştur.

• Kitab-ül-Cami’ fi Usûl-il-Hisab: matematiğin esasları ve metodolojisi ile ilgilidir.

• El-Muhtasar fi İlm-il Hendese: Öklid geometrisinin inceleme ve eleştirisi ile ilgilidir.

• Kitabun fi İlm-il-Hendese: matematik ve geometri ile ilgilidir.

• Kitab-ül-Ezlal: ay ve güneş tutulmaları hakkındadır.

• Risaletün fi Keyfiyet-ül-Ezlal: gölgelerin meydana gelmesi hakkındadır.

• Kitabun fi Hayat-il-alem: kainatın düzeni ve sistemi hakkındadır.

Ömer Hayyam

Fizik, tıp, astronomi, cebir, geometri, yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları vardır.

Birçok teoremin bilgesidir ama çalışmalarının çoğunu kaleme almadığı için isim olarak bilinmese de zamanın bütün bilgilerini bildiği kabul edilir ve herkes tarafından öyle söylenirdi.

Rubaileri ile tanınmış bir şairdir yaklaşık 100 civarında rubaisi vardır. Rubailerinde felsefi yorumları daha çoktur ve insanların anı değerlendirmesi gerektiğini her şeyin gelip geçici olduğunu dile getirmektedir.

Rubaileri ile tanınmış olması ilk sırada görünüyor gibi olsa da gizli kahraman olarak rol aldığı birçok alan vardır. Bunlardan birisi de matematiktir hatta matematiği tüm dünyaya tanıtan kişidir.

Ömer Hayyam, matematikte daha çok 3.dereceden denklemlerle ilgilenmiştir. Denklemlerinde bilinmeyen yerine kullandığı ifade ile “x” sembolünü bulmuştur. Denklemlerini genellikle konik kullanarak geometrik olarak çözmüştür. Her denklem için köklerin geometrik çizimi olduğunu söyler.

(8)

Binom teoremini, binom açılımını ve açılımdaki katsayıları bulmuştur. Öklid dışı geometride,

“ geniş, dar ve dik açı” hipotezleriyle ilgili bilgiler bulmuştur.

Matematik tarihinde dönüm noktası olarak kabul edilen olaylardan biri de; irrasyonel sayıların rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğini kanıtlamış olmasıdır. Bu ispat Einstein’ın Genel Görelilik Teorisi’nin temelini oluşturan önemli unsurlardan biridir.

Matematikte cebirle çok ilgilenmiştir. Cebiri “sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim” olarak olarak tanımlar. Cebir hakkında kitap yazmıştır ve bu en büyük eseridir. Eserinin büyük bir kısmında kübik denklemleri incelemiş ve sınıflandırmıştır. Ayrıca tarihte bu sınıflandırmayı yapan ilk kişidir.

Ömer Hayyam, İsfahan’da bir rasathane kurmuş ve gökbilimi ile ilgilenmiştir. Tarihlerle çok ilgili olduğu için kendi takvimini bulmuştur. Adı o dönemlerde Ömer Hayyam takvimiydi ama günümüzde Celali takvimi olarak bilinmektedir.

Ömer Hayyam’ın Eserleri (Bilimsel İçerikli Olanlar)

Cebir ve Geometri Üzerine

Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet

• Varlıkla İlgili Bilgi Özeti

• Oluş ve Görüşler

• Bilgelikler Ölçümü

• Akıllar Bahçesi

• Ziyc-i Melikşahi (astronomi ve takvimle ilgili)

• Kitabün fi’l Burhan ül Sıhhat-ı Turuk ül Hind (geometriyle ilgili)

• Risaletün fi Berahin İl Cebr ve Mukabele ( cebir ve denklemlerle ilgili)

• Müşkilat’ül Hisab (aritmetikle ilgili)

• İlm’i Külliyat (genel prensiplerle ilgili)

• Nevruzname (takvim ve yılbaşı tespitiyle ilgili)

(9)

Tus’lu Nasiruddin (1201-1274)

Tam adı Ebu Cafer Nasiruddin Muhammed bin Muhammed bin Hasan Ebubekir olan Tus’lu Nasiruddin 1201 yılında Tus kentinde doğdu.

Çocukluğunu ve gençliğini Tus şehrinde geçiren Tus’i ilk öğrenimini bir bilgin olan babasından almıştır. Matematiğe dair ilk bilgilerini babasının arkadaşı ve zamanın bir diğer bilgini olan Muhammed Hasipten öğrenmiştir. Daha sonra Behmenyar’dan logaritma, mantık, hikmet ve idrak nazariyersini tahsil etmiştir.

Bilgiye olan açlığının dikkat çekmesi üzerine İsmailiye Valisi Muhteşem Nasır Kühistan’a davet etmiştir. Burada İsmaililer’den önce saygı görse de zaman geçtikçe işler pek yolunda gitmemiş olacak ki Alamut Kalesi’nde göz hapsine alınmıştır. Göz hapsi sırasında boş durmadığı ve birçok eserini burada kaleme aldığı söylenir.

Hülagühan’ın İsmaililer’i yenilgiye uğratmasıyla Tus’i bu hapisten kurtulur. Engin siyaset ve maliye bilgisi sebebiyle Hülahühan ona devlet içerisinde yetki vermiştir. Tus’i artık büyük hamlelerini yapacaktır ve Hülagühan’ı şu dört konu üzerine ikna edecektir:

• Vergilerin yeniden düzenlenmesi

• Bilginlerin korunup çalışmalarına destek olunması

• Bağdat Kütüphanesi’nin Meraga’ya taşınması

• Meraga’da bir rasathane açılması

Tus’lu Nasiruddin yaptığı çalışmalarla adından Türk Öklid’i olarak da bahsettirmiştir.

Kendisinden geriye Kitabu’l Zafer Fil Cebrl vel Mukabele gibi önemli kitaplar ve kurmuş

olduğu Meraga Rasathanesi kalmıştır.

(10)

Tus’lu Nasiruddin 1274 yılında, Mevlana Celaleddin Rumi ile aynı yılda Bağdat’ta vefat etmiştir. Mezarı İmam Musa Kasım’ın Türbesi’nin yanında yer almaktadır.

Eb-ül-İz El-Cezeri (

ΧΙΙ.

yüzyıl sonu -

ΧΙΙΙ.

yüzyıl ortası)

El Cezeri lakabını doğduğu yer olan, o dönem Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölgeye verilen ada anlamındaki Cezire kelimesinden alır.

El Cezeri’nin yaşantısı hakkında çok fazla bilgi bulunmasa da asıl çalışmalarını Diyarbakır Beyliği Sarayı’nda yaptığı bilinmektedir. Kendisini bir matematikçiden daha çok mühendis veya mucit olarak bilinir. Sibernetik ustası ve robotiğin kurucusudur.

En önemli eseri yapmış olduğu icatları yazmış olduğu kitabı Kitabü’l-Cami Beyn’el İlmi ve’l-

Amel en-Nafi-i fi Sınaat-il Hıyel olmuştur.

(11)

Uluğ Bey (1393-1449)

Devlet adamlığını ve bilge kişiliği şahsında birleştirmesini bilmiş önemli bir Türk bilgini olan Uluğ Bey 1393 yılında Sultaniye 'de doğmuştur. Uluğ Bey, Timur İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk hükümdarı olan Timur’un torunudur. Babası Timur’un küçük oğlu Müiniddin-i Şahruh, annesi Gevher Şad'dır.

1393-1405 yılları arasında sarayda dini ilimlerin yanı sıra mantık, matematik ve astronomi öğrenimi gördü. Uluğ Bey astronomik çalışmalarıyla İslam ve Türk dünyasında ün kazanmıştır. Çalışmaları Avrupa tarafından da kullanılmıştır.

Timur 1409 da öldüğü zaman ülkenin başına, Uluğ Bey'in babası Şahruh hükümdar olmuştur. Bunun sonucu O da oğlu Uluğ Bey'i, Semerkand merkez olmak üzere, Türkistan ve Maveraünnehir’e genel vali tayin etmiştir. Uluğ Bey Buhara ve Semerkand ’da çeşitli medreselerin ve o çağda dünyanın en gözde gözlemevlerinden olan Semerkand Rasathanesi’nin yapılmasını sağlamıştır. Bu gözlemevi zamanla bir kütüphane ve okula dönüşerek bilimsel çalışmaların yapıldığı yer olmuştur. Semerkand Rasathanesi, matematikçi yetiştirecek kadar matematik ile iç içedir. Uluğ Bey de bir astronom olmasına karşın, aynı zamanda gerçek anlamda bir matematikçidir. Rasathanede devrin ünlü astronomları Gıyaseddin Cemşid, Bursalı Kadızade Rumi, Ali Kuşçu çağdaşları birlikte çalıştılar ve rasathanenin müdürlüğünü üstlenmişlerdir.

Uluğ Bey’in en önemli eseri olan Zic-i Uluğ Bey bu rasathanede hazırlanmıştır. Rasathanenin ilk zamanlarında Nasiruddin Bey tarafından düzenlenen Zic-i İlhani ve Zic-i Şahi kullanılmıştır.

Çalışmaların ilerlemesiyle bu zicler yetersiz kaldığı için Uluğ Bey, Ali Kuşçu’nun da yardımıyla yeni zic (yıldız hareketlerini ve yerlerini göstermek için düzenlenen cetvel) yazmıştır. Bu zic ilk önce Farsçaya çevrilmiştir. İngilizceye çevirisinin ilk kez 1650 yılında gerçekleştiği bilinmektedir. Zic-i Uluğ Bey, Avrupa’da 16. yüzyıl sonunda Tycho Brache cetvelleri yazılıncaya kadar bir buçuk asır geçerliliğini korumuştur. Zic Avrupa dillerinin birçoğuna çevrilmiştir. Osmanlılarda ise bu eser, Ali Kuşçu ve torunu Mirim Çelebi tarafından Osmanlıcaya çevrilerek İstanbul'a taşınmıştır. Zici Gürgani'nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir.

Bütün bir bilim dünyası, bu zic yardımıyla, astronomideki gelişmeleri izlerken, ziçlerin içeriğine bakıldığında, bazı matematik problemlerinin edinildiğine tanık olunmaktadır. Doğaldır ki bu konuların başında trigonometri gelmektedir. Bu konuda yaptığı çalışmaya, " 1 derecelik yayın sinüsü’’nü hesaplamakla başlamıştır. Kendinden öncekilerin yaptıkları tahmini ve yaklaşıklık içeren hesapları terk ederek, daha kesin sonuçlar elde edecek çalışmalar yürütmüştür. O’nun hocası olan Kadızade Rumi’nin, Uluğ Bey Zici hakkında yazmış olduğu Düsturülamel ve Tashihülcedvel adını taşıyan makalesinde, özellikle 1 derecelik yayın sinüsüne ait buluşun çok dikkat çekici olduğunu, üstüne basarak vurgulamıştır.

Uluğ Bey bir yılın 365 gün 6 saat olduğunu 15 saniyelik bir hata payıyla bulmuştur.

Uluğ Bey ne kadar büyük bir bilgin olsa da gerçek görevi, eyaletini yönetmektir. Yönetimi sırasında büyük oğlu Abdüllatif ve birtakım topluluklar ile ters düşmüştür. Uluğ Bey oğlu Abdüllatif tarafından ihanete uğrayarak düşmanlarına teslim edilir. Dünyanın en büyük bilginlerinden Uluğ Bey 1449 yılında oğlunun da izniyle idam edilir.

(12)

Ali Kuşçu (XV.yy. başı – 1474)

Ali Kuşçu XV. yüzyılda Timur İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşamış önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in doğancı başısı idi. "Kuşçu" lâkabı buradan gelmektedir. Doğum yeri ve tarihi tam olarak bilinmemekle beraber XV. yüzyıl başlarında Semerkant’ta dünyaya geldiği tahmin edilmektedir.1474 yılı 16 Aralık günü, İstanbul’da ölmüş ve Eyüp kabristanı civarına defnedilmiştir.

Ali Kuşçu, yetiştiği zaman ve ortam itibariyle şanslı insanlardan sayılmalıdır. Çünkü O, Semerkand'da eğitim görmüş, devrinin en önemli kişilerinin öğrencisi olmak onurunu kazanmıştır. Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşid ve Uluğ Bey gibi ünlü matematik ve astronomi uzmanlarından eğitim almış, kendisi yetiştikten sonra da bu büyük bilginlerle mesai arkadaşlığı yapmak gibi bir ayrıcalığı olmuştur.

Ali Kuşçu bir aralık, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hallül el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir. Uluğ Bey'in ölümü üzerine ortaya çıkan boşlukta, bazı görevleri üstlenmek durumunda kalmıştır. Bir süre Semerkand Rasathanesi’nde yöneticilik yapmıştır.

Uluğ Bey’in öldürülmesinden (1449) sonra koruyucusuz kalan Ali Kuşçu, Timurluların sarayından ayrılarak hac maksadıyla Mekke’ye giderken Tebriz’e uğradı. Tebriz’de Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Osmanlı Devleti ile barış görüşmelerinde yardımını istedi.

Görevi gereği, zaman zaman Fatih Sultan Mehmed'in huzuruna da kabul edilmektedir. Bu görüşmeler sırasında İlmine hayran olan Fâtih’in ısrarı üzerine elçilik görevini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü ve yol boyunca büyük törenlerle, armağanlarla karşılandı. Fâtih 1473’te Uzun Hasan üzerine yaptığı sefere birlikte götürdüğü Ali Kuşçu’yu dönüşte Ayasofya Medresesi’ne müderris tayin etti. Bu tayin İstanbul’da astronomi ve matematik alanındaki çalışmalara canlılık getirmiş, hatta Ali Kuşçu’nun derslerini ilim adamları dahi takip etmişlerdir.

Ali Kuşçu İstanbul’un boylamını, eskiden belirlenmiş olan 60 derecelik değeri düzeltip 59 derece, enlemini de 41 derece 14 dakika olarak tespit ettiği bilinmektedir.

O'nun matematik literatürüne kazandırdığı eserleri hem nicelik hem de nitelik yönünden, oldukça doyurucudur. Pek çok esere ve bu arada başkaca çalışmalara da imza koymuştur. Bunların pek çoğu çok değerli eserlerdir ve yıllarca değerinden bir şey kaybetmeden kullanılmış ve matematik yazan başkalarına da hem örnek hem de kaynak olmuşlardır.

Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için Fethiye adı verilen astronomi kitabıdır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır.

Astronomi ve Matematik Hakkındaki Eserleri

Risâle fi’l-heyʾe

Risâle fi’l-hisâb

Er-Risâletü’l-fethiyye

Er-Risâletü’l-Muhammediyye

Şerh-i Zîc-i Ulug Beg

Şerhu’t-Tuhfeti’ş-şâhiyye

Referanslar

Benzer Belgeler

1987 y›l›nda dermatoloji asistan› olarak ‹stanbul T›p Fakültesinde çal›flmaya bafllad›¤›m- da Türkan hoca anabilim dal› baflkan›m›zd›.. Her gün sabah

Doğu Türkistan Kaşgar vilayeti Yopurga işçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kaşgar’da tamamladı. 1982 yılında Pekin Merkezi Milletler Üniversitesi Azınlıklar

•  Matematik, fizik ve tıp alanında önemli çalışmaları olan İbn Sina’nın Kitab-ı el-Kanun fi’t Tıbb adlı eseri kendinden sonra altı yüzyıl üniversitelerde

a) Derneğe Genç üye olarak kabul edilenler, Genel Kurul toplantı ve müzakerelerine iştirak etmekle birlikte, oy kullanamazlar. b) 18-30 yaş arasında olan üniversite

BİLİMİN ÖNCÜLERİ - TÜRK İSLAM BİLİM ADAMLARI.. • Günümüzde ulaşılan bilim ve medeniyet seviyesine birçok milletin

(Konya gençleriyle konuşma­sından,­20 Mart 1923) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat

Aquinas, Aristoteles’in bilimin temel kriterinin yalnızca kendiliğinden tanınabilen apaçık ilkeler olduğu düşüncesini benimsediğinden, teolojik felsefe yani

1903 sene-i miladiyesine müsadif olan 1320 sene-i hicriyesi Zilhiccesi’nin yirmi ikisinde sudur iden, ferman-ı âli mucibince Konya Demir Yolu’nun, Bağdat ve ondan