i
=
••
OSO.ll.lSN3 I~V1VW~I.l~~V .lVAı>nlo.l !S3.lIS~3AINO 3d3l..l3::>VH Z66S-S0~ ~NSSıOSMANLı ÖRFİ HUKUKUNDA STANDARTLAŞMA (16.YÜZYIIJ)*
YunusKOÇ Özet
Osmanlı yönetim dinamiğinde ilk karşımıza çıkan, idari
alandaki kural ve uygulamalarda görülen birlik eğilimidir. Bu eğilimin daha başlangıçtan itibaren tımar rejimine yansıyan
yönleri, kimlere tımar verileceğinden, tımarlıların devlet ve
halk nezdindeki yetki, görev ve sorumlulukları gibi temel alan-lara kadar genişçe bir yelpazede kendini gösterir. Bu hem ida
-re, hem de vergi hukuku alanlarında belirli ölçüdeki s tandart-laşmayı beraberinde getirir. Ceza hukukunun "cerimeleri" ilgi-lendiren yönü de tımar sistemi ilealakası bakımından daha er-ken dönemden itibaren standartlaşmaya başlamıştır. Sta ndart-laşmanın görülebildiği bir diğer alan, yine tımar rejiminin te -mel dayanağını oluşturan rniri toprak sisteminin uzantısı niteli -ğindeki toprak tasarruf hukukunda tebarüz eder. İmpa
ratorlu-ğun çok özel tarzlarda yönetilen Doğu Anadolu ve Mısır gibi bölgeleri dışında kalan sancaklarda toprak tasarruf sistemi de hukuken standartlaşrnıştır. Bütün bu alanlar, hukuk en kanun koyma gücünü elinde bulunduran ve hükmettiği yerlerde haki-miyetinin devamını sağlamak isteyen imparatorun, y önetimin-de bulunan topraklarda birliği tesis etme ve "imperium"a me
n-subiyeti pekiştirme endişe ve eğilimleriyle açıklanabilmektedir.
Anahtar kelimeler: Osmanlı hukuku, Osmanlı kanun-nameleri, 16.yüzyılOsmanlı, Örfi hukuk
Standardisation in the Ottornan Costurnary Law
(16th Century) Abstract
The first thing we eneounter in the Ottoman administra-tive dynamie is the tendeney of unity whieh isseen in the rules and implementations inadministration. The aspeets of this te n-deney reflecting on the ıimar regime from the beginning show
thernselves in a wide range of areas such as the fundamental prineiple of distribution of timars and the authority, duty, and
• Bu makale,
ıx.
Uluslar arası Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik TarihiKongre-'si'nde (20-23 Ağustos 2001, Dubrovnik, Hırvatistan) sunulan bildirinin genişle til-miş halidir.
132 Türkiyat Araştırmalan
the responsibilities of the ıimariots to state and society. This brings about, to some exterıt, the standardization either in a d-ministration or in tax legislation. The part of penal law con-ceming crimes icerimeı, in relation to the timar system, began to be standardized from the very beginning. Anather sector where standardisation could be seen is the law of land posse s-sion (law of fief-holding) the continuation of state-owned land system ımiri toprak rejimi) which constitutes the basis of the
timar regime. The system of land possession in provinces e x-cept for East Anataha and Egypt which were goverrıed with distinct codes was standardized. All of these can be explained by the concern of the sultan, who held the power of legislation and desired to retain his sovereignty within his realm, about the establishment of unity in the lands under his sovereignty and reinfo~cement of dependeney to theimperium.
Key words: Ottoman law, Ottoman law-codes, 16th ce n-tury Ottoman, Ottoman customary law
Giriş
Osmanlı hukuku alanında yapılan çalışmalarda içerik ve metod
bakı-mında son yıllarda yeni açılımlar gerçekleşmiş olsa da hukuki yapının bütü -nüyle anlaşılması ve bunun kurumsal, siyasal, toplumsal ve ekonomik alan
-larla alakası vs. gibi konularda daha başlangıç aşamasında bulunduğumuz
söylenebilir. Bu durum hukukun alt alanları için de geçerlidir. Meselenin
değişik boyutlarının ele alınması en azından hukuk ve tarih eksenli
interdisipliner bir çalışmayı gerektirir. Diğer yandan bu zamana kadar çok
sayıda kanunname yayınlanmış olmasına rağmen bunların ne form ve biçim
ne de hukuki anlam ve içerik bakımından tam bir karşılaştırılmasının
yapıl-dığı söylenebilir. Bu açıdan ceza hukuku alanında Uriel Heyd tarafından
yapılmış çalışma bir istisnayı oluşturur (Heyd 1973).
Erken dönem Osmanlı hukukuyla alakalı metinlerin bir kısmı yayınla n-mıştır. Bu metinlerden ve yapılan analizlerden daha birçok alanlarda olduğu gibi hukuk alanında da II. Mehmet döneminin bir sıçrama noktasına tekabül
ettiği anlaşılmaktadır. Fatih Dönemi gerçekten de kurumlaş
-ma/kanunlaşma/devletleşme' bakımından önemli bir dönemeçtir. Bu hükme varılmasını sağlayan faktörler de cümlenin malumudur. Bu sebeple konuyla ilgili belli başlı noktalar hatırlatıldıktan sonra sistemin/dönüşümün klasik şeklini aldığı XVi. yüzyılın ortalarına doğru. kanunnamelerden hareketle
Osmanlı Ör/i Hukukunda Standartlaşma (J6. Yüzyıl) 133
hukuk sisteminde görülen birlik eğilimi üzerinde durmaya çalışacağız. Daha
doğrusu kurumlaşma/devletleşme/ldnunlaşma sürecinde çalışmanın
başlı-ğında yer alan standartlaşmanın nasıl ve hangi alanlarda işlediği, bu sürecin
kanunnameler ve diğer hukuki metinler üzerinden hareketle tedricen nasıl
gerçekleştiği, hangi alanların niçin standartlaşma bağlamında daha yavaş
kaldığı sorunlarına temas etmeye çalışacağız.
Hemen ifade etmek gerekir ki Osmanlı'da hukuki alanda bir
standart-laşmadan söz edilip edilemeyeceği ya da, aşağıda verilecek bulguların ne
derecede bir standartlaşmadan bahse imkan vereceği sorusu ilk akla gelen
problemdir. Bu bağlamda varılacak sonuçların bir bütün olarak
değerlendi-rilmesi gerekmektedir. Bu şekilde başlangıçta ferman, hüküm, yasakname.
kanunname şeklinde mevcut olan metinlerin şekil ve içerik olarak nasıl bir araya getirildiğini, zamanın şartlarına göre geçersiz kalan hükümlere
muka-bil, yeni hükümlerin sisteme/metinlere dahil edilerek nasıl genişletildiğini ve
yaygınlaştırıldığını anlamak mümkün olacaktır. Böyle bir yöntemle elde
edilecek sonuçların, bir hukuki birlik ya da standartlaşma olarak adlandırıp
adlandıramayacağına yönelik hükme de sürecin incelenmesinden sonra
var-mak daha uygun olacaktır. Standartlaşmaya giden yol
Standartlaşma ya da hukukta birliği tesis etme noktasında, temel alanın
ya da merkeze yerleştirilen metin koleksiyonlarının Kanunname-İ Af-İ
Os-man, Kanun-ı Osmani denilen genel karakterli Osmanlı Kanunnameleri
01-duğunaşüphe yoktur. Bu kanunnameler özü itibariyle bütün bölgelere teşmil
edilebilecek hükümleri ihtiva etmektedirler. Bu bağlamda Genel karakterli
kanunnarnelerin daha dikkatli bir incelemeye tabi tutulması gerekmektedir.
Tabii olarak genel karakterli kanunnarnelerin yanı sıra erken dönem hukuk metinleri, XV. yüzyılın ikinci yarısına ait yasakname. hüküm ve fermanlar
ile bunların suretlerini bir araya getiren nüshalardan da yararlanılması
zaru-ridir. Böylece hukukta birliğe gidişin aşamalarını ve standartlaşma teşebbüs-lerinin seyrini izlemek ve bunların yayılma ve uygulanma eksenlerini yaka-lamak mümkün gözükmektedir.
İlk önce Fatih dönemine ait yasakname. hüküm ve kanunların genel ni-teliklerine göz atmak gerekir. Devletleşme sürecinin yine
dönümnoktasın-dan birisi olan Teşkilat Kanunu, esprisi ve devletleşen organizasyonun
açısın-134 Türkiyat Araştırma/arı
da bakıldığında bu çalışmanın hedefleri dışında yer alır'. Bu sebeple
incele-mede sadece belirli sayıdaki genel karakterli kanunnameden hareketle XVI.
yüzyılın ortalarına doğru sistemin geldiği aşamanın ana hatları çizilmeye çalışılacaktır. Bu meyanda Fr. Kraelitz (1922)3 inalcık-Anhegger (1956) ile Akgündüz (1990) tarafından yayınlanan kanun, yasakname ve hükümler çalışmanın hedefleri doğrultusunda gözden geçirilmiş ilaveten, biri tarafı-mızdan doktora çalışması esnasında incelenen (Koç 1997) iki yazma kanun-name de işesokularak temel noktalarda karşılaştırmalar yapılmıştır.
Kraelitz tarafından yayınlanan kanunname metninin başlığı Hazihi Su-ret-i Kanun-ı Padişahi, Sultan Mehmed bin Murad Han olup, son istinsah tarihi 89311488'dir. Denilebilir ki, bu bilinen ilk genel karakterli kanunn a-medir ve daha sonra tekernmül ettirilecek diğer genel karakterli kanunname -lere örnek teşkil etmiştir. ilk üç faslı ceza hukukuna ayrılmış ve zina, darp -katı ve hırsızlık-içki konu başlıkları sıralanmıştır. Ceza hukukunu ilg ilendi-ren bu ilk üç başlık altında, toplumda düzen ve asayişin temin edilmesi ve düzeni bozup huzursuzluk yaratılmasının önüne geçilmesine yönelik hüküm-ler yer alır. Önceliğin bu türden huzura ve asayişe, dönemin deyimiyle nİ-zam-ı aleme önem verilmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Bu' şekilde
imperiumlbey/sultan toplum içerisinde düzeni sağlamak için zor kullanma
gücünü elinde bulundurduğunu ilan ve isbat etmeye başlayan bir siyasal
yapı, yani devlet hakimiyetini ve hükmünün icrasını hedeflemektedir. Bö y-lece suçlar ve suçlular kişisel intikam ve kan davası (klan-aşiret gclcnckleri) yoluyla değil, düzeni sağlamayı üstlenen bir üst kurum tarafindan cezalandı
-rılacaktır. Cezalandırma eylemi tabii ki, yargısal mekanizmanın kararı ile ama Sultarıın töre/yasaklörfünü yürütmeye memur organları ve temsilcilerı eli ile gerçekleştirilecektir. Bu ise devletleşmenin kelimenin tam anlamıyla olmazsa olmaz ön koşullarından biridir. Kraelitz tarafından neşredilen ka-nunnarnede dördüncü faslın özel bir adıyoktur ve vergi ve toprak hukukuyla ilgili hükümleri ihtiva etmektedir. Burada da meşhur resm-i çiftin kökeni konusundaki tartışmalara" yol açan "scnyörcl" hizmetler ve bunların akçaya çevrilmiş bedellerini sıralayan hükümler vardır. Kanunnamenin son iki b
ö-lümü Kanun-ı Yôriikdn ve Kdnun-ı Cebeluyan bd Kdnun-ı Müzevvec-i
2Fatih 'in Teşkilat Kanunnamesi hakkında bkz. Abdulkadir Özcan (I 982).
:ı Kraelitz (1922) tarafından yayımlanan kanunnamenin Türkiye'de yapılan sonraki neşirler için bkz .Ö. L. Harkan (1943: 387-395). Metin enson olarak da Akgündüz tara -fından yayınlanmıştır. Ahmet Akgündüz, (1990: 347-357); Ayrıca bkz. A. Özcan. (1982: 7,56) .
.\ Bu tartışmalarla ilgili olarak bkz: H. İnalcık (1959: 575-GiO); N. Beldiceanu-P. ş. Nasturel (1991: 61-IIX).
Osmanlı ÖrfiHukukunda Standart/aşma (/6. Yüzyıl) 135
Gebrôn başlıklarını taşır. Son başlık altında bac ve kapan vergilerine ait hü-kümleri de ihtiva eden düzensiz bir sıralanış söz konusudur. Kraelitz tarafın-dan yayınlanan bu kanunname hiç şüphesiz türünün bilinen ilk örneğidir ve
hükümlerin sayısı ve içeriği oldukça sınırlı olmakla birlikte, daha sonraki
etaplar için bir hareket noktası teşkil edecektir.
Anhegger-İnalcık tarafından yayınlanan ikinci örnek, hacim ve muhteva açısından ilkine nazaran daha geniş olmakla birlikte, genel karakterli kanun-nameler çizgisinin dışında kalır. Ancak başlığı ve içerisindeki bazı hüküm ve yasaklar (mesela gümrük tarifeleri kısmı; İnaJcık-Anhegger 1956: 45, belge no 35) daha sonradan genel karakterli kanunnarnelere intikal ettirildiğinden öneme haizdir. Kesin oluşturulma tarihi konusunda her hangi bir kayıt bu-lunmamakla birlikte naşirlcr tarafindan II. Bayezid'in ilk iktidar yıllarına tarihlenmekte, fakat daha sonraları istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Bizim açımızdan esas önemli olan nokta ise kanunnamenin başlığıdır: Kdnunname
-i Sultan-i bel' ınıiceb-i ôrf-i Osmani. Burada ör/i OSman! ibaresi kanun yap-ma ve uygulayap-ma gücünün, pekişmekte olan devletin kudretinde olduğu ilk kez bir kanunname mecmuasında yer alır. Tabii olarak bu başlığın kanurma-menin meydana getirilisinden sonra yapılan istinsah sırasında da verilme ihtimali mevcuttur. Ancak her hal ve karda ôrf-i Osmdni mucebince vaz' olunan hükümler, kanunlaşma/dcvletleşme açısından ve dolayısyla hukukta birliğin tesisine. yani standartlaşmaya dair gösterdiği işaret açısından önem-lidir.
Tasnif sistemi, hacim;içerik ve kronoloj ik kıstaslar açısından üçüncü sı-rayı N. Beldiceanu tarafından yayınlanan kanunname mecmuası alır (Beldiceanu 1967). Bu kanunname her yönüyle kanunlaşma/standartlaşma gelişiminin en önemli aşamalarından birisini teşkil eder. Elde bulunan nüsha 1501 tarihinde istinsah edilmiştir ve 66 varaktır. N. Beldiceanu, eserde yer
alan hükümlerin büyük çoğunluğunun Fatih dönemine ait olduğunu, eserin
daha II. Bayezid (1481-1512) döneminde babasının kanunnamesi olarak bilindiğini belirtir (Beldiceanu 1967:18). Ayrıca eserde fatih döneminden önce var olan hükümler ile fatih döneminde oluşturulan hükümlerin bir ara-da bulunduğu, dahası Fatih sonrasına ait (mesela 1495 yılında eklenen) bir kaç hükmün de varlığı dikkatiçekmektedir (Beldiceanu 1967: 17,J 8). Ka-nunnamenin başlığı Kitab-ı kavdnin-i ôrfiyye-i Os/luıni'dir ve bundan sonra formüle edilecek olan kanunnamelerde de görüleceği üzere, kısa bir dua cümlesi ilc başlar. Ardından da Sultanın kanun koyma gücünden başka, bu kanunların derlenip toparlanması ve bir cilt halinde bir araya getirilmesi için
136 Türkiyat Araştırmaları
"hükrn-i kudretvan ve ferman-ı kaza-i cereyan" olduğu belirtilir'. Kısaca o zamana kadar çıkartılan ve yürürlükte olan hükümlerin bir araya getirilmesi ve tasnif edimlisi için emir, bizzat hükümdar tarafında verilmiştir. Kanun-namenin üç bab ve muhtelif fasıllardan oluştuğu metnin hemen girişinde belirtilir. Bu bağlamda daha sonra bu üç bab ve yirmi ya da yirmi dört fasıl
üzere tertip edilme biçimi gelenek halini alacaktır. Fasılların iç düzenleri ve
kanunnameler. metne dahilolan veya çıkartılan hüküm ve bölümler zamanın
ihtiyaçlarına göre tanzim edilecek ve kanun düzenleyicinin genel karakterli
Kdnun-ı Osmdni'ye girmesini uygun gördüğü hükümler sonraki metinlerde yerini alacaktır. Kraelitz tarafından yayınlana ilk metinde yer alan ve ceza hukukuna ayrılan ilk üç fasıl, burada birinci babda Jört fasıl halinde düzen-lenmiş ve bölümlerin iç tutarlığına dikkat edildiği gibi, metin tekrarlardan da
arındırılmıştır. Yedi fasıldan oluşan ikinci babda, ilk bölümler tımarlılar ve
tımar gelirlerini düzenleyen hükümlerden oluşur. Sonraki fasıl Semendre,
Morova, Drina ve Rudnik gibi Balkanlar'daki geçiş noktalarında alınması
gereken gümrük vergilerini düzenler. Daha'sonraları bütün bu özel
düzenle-meler tek bir sistem dahilinde genel hükümler haline getirilecek ve yer
adla-rından arındırılacaktır. Aynı fasıl içerisinde bulunan ve Konya'da sikkc
ba-sımını düzenleyen hükümler de, imparatorluğun para düzeninin yeniden
organizasyonu çerçevesinde hükümsüz olacağı için sonraki kanunnamelerde
artık zikredilmeyecektir. İkinci babın 4., 5. ve 6. fasııları toprak vergisi ve
zirai ürünler üzerinden alınan vergileri düzenleyen hükümlerden
müteşekkil-dir. Son fasıl ise yaya ve müsellem ocaklarıyla alakalıdır. Aslında bu faslm,
daha sonraki babda, yani Azab, Yürük, Va/ak gibi özel gruplara yönelik
dü-zenlemelerin bulunduğu bölümde bulunması gerekmektedir. Nitekim daha
sonraki kanunnamelerde. bu düzenleme de yapılmış ve özel gruplara ait
hü-kümlerin bulunduğu fasıılar en son babın maddelerini oluşturmaya başlamış-tır. Bu kanunnarnede dikkati çeken en önemli husus artık ceza, vergi ve özel
gruplara yönelik hükümlerin fasıılarla kesin olarak birbirinden ayrıştırılma
girişimlerinin yoğunluğudur. Bu düzenleme içerisinde önemine binaen
Bal-kanlar'da bulunan bazı gümrük noktalarında alınacak vergiler için
yayınla-nan hükümlerin ilgili yerlerle birlikte zikredilmesi, daha birleştirme
öncesin-de nasıl bir formül izlendiği, birleştirme formülasyonunun nasıl işlediği gibi
konularda ip ucu sağlar.
"..ayırı-i kavaid-i cihaniyanı ve kavanlrı-i örfiyye-i osmanl ki medar-ı ıslah-ı a'arn ve menat-ı cumhür-ı ümemdir. Mecmü'-ı merkümu muharrer olub bir mücelled defter olması husüsunda hükm-i kudretvan veferman-ı kaza-İ ceryan varid olma-ğın ....",(Beldiceanu 1967: var. l*v).
Osmanlı Örfi Hukukunda Standart/aşma (J6. Yüzyıl) 137
Bu çerçevede ele aldığımız dördüncü kanunname Nuruosmaniye
Kü-tüphanesi'nde 4049 numarada kayıtlı bir nüshadır. Başlık aynen şöyledir:
Hadi kanun-ı Sultan Süleyman Han e'azzallahü ensdrahu min evvelihi ila ôhirihi. İçerik olarak bakıldığında Beldiceanu tarafından neşredilen kanun-nameyle benzerlik (bab ve fasılların düzenlemesi açısında) göstermekle
be-raber tarihlernede farklılık vardır. Metinde genel karakterli kanunnameye ait
olan kısmın (1-34 varak) sonlarına doğru (v. 26) 929 (1523) tarihi yer alır. Bundan önce iki yerde de 937 (1521) tarihi geçmektedir. Anlaşıldığı
kada-rıyla metnin teşekkülü Kanuni döneminin ilk yıllarında gerçekleşmiştir.
Di-ğer taraftan Beldiceanu neşrinde yer alan bazı şehir ve yer adları (Eflak,
Firer:ık, Dubrovnik, Senedire, Mora, Vi din) burada da zikrediImektedir.
Konya'daki akça tahviii ile ilgili hükümler tekrarlanırken, Beldiceanu
neş-rinde bulunan ve İstanbul'a odun nakliyatı ile ilgili hükümler metinden
çı-kartılmıştır. Dahası resm-i çift miktarı, genel hüküm olarak 33 akçe şeklinde
verilmiştir ki Aydın, Biga, Bolu, Manisa, Hüdavendigar, Menteşe ve Hamid vs sancaklarda gerçekten bu miktar caridir. Aynı vergi miktarı Beldiceanu
neşrinde ve biraz sonra ele alacağımız Münih yazmasında 36 akçe olarak
verilecektir ki, bu miktar Rum, Karaman, Hamid, Canik bölgelerinde
geçer-lidir.
Bu çalışma ıçin ele aldığımız sonuncu kanunnarneyi Münih Bevyera
Devlet Kütüphanesi 'nde i i 1 numarada kayıtlı bir yazma oluşturmaktadır.
Kanunnamenin başlığı şöyledir: Kanunname-i Al-i Osman, Hdzihi kdnunnd
me-i Sultan Mehmed Han ellezi yu 'mel fi zaman-ı Sultan Süleyman Han. Kanunnarnede tarih bulunmamakla birlikte, Kanuni döneminin ilk yıllarında
teşekkül ettirildiği anlaşılmaktadır. Kanunnarnede biçim açısından yukarıda
belirtilen ilk dört nüshadan farklı olarak bab ayrımına gidilmemiş, sadece
fasıllar halinde tertip edilmiştir ki, fasıl sayısı 24 'tür. Kanunnamenin başlık
kısmındaki kayıttan eldeki nüshanın Kanuni'nin ölümünden (1566) sonra
istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Dikkati çeken en önemli husus fasılların
belirli bir mantık dahilinde sıralanmış olduğudur ve fasıl içi önem
sıralama-sının ve anlam bütünlüğünün, dönem koşullarına göre standart hale
geldiği-dir. Bundan kasıt imparatorlukta geniş kitleleri ilgilendiren hemen hemen
bütün konularınkanunnameye intikal ettirilmiş olduğudur. Sıralama, ceza
hukukundan sonra toprak hukuku ve reayanın statüsü, ardından öşür ile de-vam eder. Yörüklerle ilgili 6 fasıldan sonra otlak ve kışlak vergileri ile ilgili fasıllar art arda verilmiştir. Kovan, arus, biid-ı heva, duhan, değirmen vergi-leri de ayrı fasıllarda işlenir. Sipahiler, birey üzerindeki toplum kontrolünü öngören fasıldan sonra Yaya, Müsellem ve beytülmal konuları hükme bağ-lanmıştır. 20. fasıldan itibaren kapan ve bac vergileri ile ihtisap işleri kurala
138 Türkiyat Araştırmaları
Kanunnarne, Azablara ilişkin hükümleri takiben sipahilerin gelirlerine göre
tasnif ile yükümlülüklerini içeren hükümlerle son bulur. Bu kanunnarnede
hükümlerin olabildiğince mekan ve zamandan arındırılarak tamamen genel
karakterli kaidelere dönüştürülmesi için oldukça çaba sarf edilmiştir.
Kanun-narnede yer adına çok az sayıda rastlanması ve hiçbir tarihin zikredilmemesi
bunun en açık kanıtı sayılabilir. Böylece kanunname artık imparatorluğun
her tarafında geçerli olabilecek genel hükümleri ihtiva eder hale getirilmiştir. Zikredilen bu dört kanunname çok genel açılardan .karşılaştırıldığında
dahi karşımıza, örfi hukukun tekamülü ve hukuki standartlaşma konusunda
bir tablo çıkmaktadır. Kanunname metinlerıni izlemeye devam ederek devlet
tarafından örfi hukukun nasıl tedricen genelleştirildiğini ve yazılı hukuk
normları olarak ımparatorluğun tamamında cari olabilecek özeliklere nasıl
kavuşturulmaya çalışıldığını kavramaya devam edelim.
Ceza hukuku
Metinleri takip ederek ceza hukuku ile başlayalım. Hemen her toplumda
hukuki normlar oluşturulurken ceza hukukunun öne çıkması, bizatihi sosyal
ve siyasal nizam açısından taşıdığı önemle alakalıdır. Hem islam öncesi
Türk toplumlarında, hem İslami dönemde siyasal örgütün nizarnı sağlama
endişesi, üretim kaynaklarının organizasyonu ve üretimin paylaşımını sağla-yan düzenlemelerle başat olarak kişilerin ya da kandaş grupların karşılıklılık
ilkesi doğrultusunda intikam ve kısas uygulamaları yerine, siyası
organizma-mn düzeni sağlama yolunda birer hukuki norm olarak belirlı düzenlemelere
gitmesini zorunlu kılar. Hırsızlık, yol kesme, adam öldürme, mala ve cana
tecavüz, zina gibi toplumsal ya da bireysel suçlar için failler üzerinde
birey-sel ve toplumsal yaptırımların kişi ya da aşiret/boy uhdesinden siyasal
ku-rum/örgüt denetimine geçmesi/geçirilmesi bizatihi devletin teşekkülü ile
alakalı bir süreçtir. Örgüt/devlet yapılanmasıyla, bu türden suçların
cezalan-dırılmasına doğrudan organları ve temsilcileri ile karar verip uygulamayı
yerine getirmekle ve denetlemekle kendisini kabul ettirmesi arzusu başat bir
olgudur. Bu sebeple Türkler'de töre/yasa/örf dönüşümüne/tekarnülüne daha
sonradan eklemlenen islamı unsurlarla birlikte Osmanlı ceza normları
teşek-kül etmiştir. Bu sürecin doğal sonucu olarak Kanunnamedeki deyimiyle ce
-rime, yanitiziki yaptınmlara ilaveten veya sadece mali yaptırımlar ön plana çıkar. Yargılama ve yaptırımı uygulama ayrı organlar tarafından f'akat birbi-riyle, koordineli olarak gerçekleştirilir. Kanun koyma erkini elinde
bulundu-ran sultan/han, yargı ve ceza infaz yetkisini kendisi ya da kurumlar
tarafın-dan atanan ayrı ayrı temsilcilere tevdi etmiştir. Kadı (yargı gücü) ve Bey
(sancakbeyi
/
subaşı
/
tımarlı sipahi
,
icra
gÜCÜ)aracılığı ile yerine getirilen
buOsmanlı Örfi Hukukunda Standart/aşma (/6 Yüzyıl) 139
cezalardan tahsil edilmesi gereken cerimeler iki alanın temsilcilerine gelir kaydedilmiştir. Burada kamu düzeninin sağlanması bağlamında cerimelerin yerinde görevli sipahi ya da beylere gelir olarak tahsis edilmesinin hususi bir önemi vardır. Böylece kurumlaşan/devletle şen yapı, sosyal düzeni yerinde kontrol etmeyi hedeflemiş, bunda da başarılı olmuştur. Ancak XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren değişen global/yerel sosyo-ekonomik şartlara para-lel olarak sarsılan tımar rejimi ve bunun esas unsuru olan tımarlı sipahi dü-zenindeki değişiklikler, başka faktörlerin de devreye girmesiyle kamu düze-ninde yeni bir dönemece gelinecektir. Tımarlı sipahinin yerini almaya başla-yacak olan başka kontrol mekanizmaları, mevcut standartlaşmanın da sonu-nu hazırlayacaktır.
Ceza hukukunda Fatih Kanunnarnesi ile başlayan süreç, XVI. yüzyılın ortalarında oluşturulan kanunnameler ile tamamlanmış, ceza hukuku ve ce-rimeler ile ilgili standart bir sistem oluşturulmuştur", Bu suretledir ki U. Heyd, bilinen çok sayıda nüshayı karşılaştırarak ceza hukuku alanında, kla-sik dönemde gelinen noktayı açığa çıkartabilmiştir (Heyd
ı
973). Aynı türden bir karşılaştırmalı tekamül seyri tablosu, Osmanlı hukukunun diğer alanla-rında da yapılabilir. Böyle bir karşılaştırma Osmanlı düzeninin bir çok y önü-nün daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.Sınıfsal ayrışım
Klasik dönem Osmanlı toplumunun genel hatlarıyla askeri ve reaya ola-rak ikiye ayrılmasını belirleyen ve reaya sınıfının statüsünü ve bunun s ınırla-rını tanımlayan yaklaşım, kanunnamelerde ifadesini bulur. Esaserı böyle bir ayrım, katmanlaşmanın henüz netleşmediği/keskinleşmediği erken dönem-lerde, daha gevşek olmakla birlikte yine de mevcuttur. Mesela Fatih' e ait resm-i kısmet ve sicillôta dair bir fermanda şu kayda rastlanır: " ... ve ehli berat olan kimesneler, kendü ve cemaati askeridir. Ve tekaüd eden sipahiler cemaatiyle askeridir..." (İnalcık
ı
947:700,70 ı). Kurumlaşma ve dev letleş-meyle birlikte katmanlar arası çizgilerin netleşmesi hukuk metinlerinde y eri-ni bulur ve sistem billurlaşmaya XV. yüzyılın sonlarında ancak başlar. Bu sebeple çoğu maddeleri XV. yüzyılın ortalarına doğru teşekkül eden Fatih Kanunnamesi 'nde (Kraelitz i922) böyle bir katmanlaşma ve geçişkeniik sınırlarını belirleyen keskin hatların izine rastlamak mümkün değildir. Zirau
"...Ve bad-ı hava ve cürm ve cinayet vaqi' olduqda qanün-ı 'osmaniye müraca-at olunuh ziyade alınmaya....''. 1571 tarihli Trablus Kanunnamesi. (Bar-kan, 1943: 216). 1570 tarihli Halcp Kanunnamesinde de aynı hüküm vardır. (Bar -kan. 1943: 206-2 lO).
140 Türkiyar Araştırmaları
sistem ve toplum yatay ve dikey hareketlilik alanları oldukça geçişkendir. Bu
bağlamda yörük teşeküllerirıin yarı askeri statüde hizmet etmekte oluşu,
halktan olup da sefere katılanlara askeri sınıfa geçiş demek olan tımarlı
sta-tüsü kazanma imkanı verileceğinin bildirildiği açık çağrılar (İnalcık
1981: 16,17) geçişkenliğin en önemli göstergeleridir. XV. yüzyılın
sonların-dan itibaren söz konusu geçişkenliğin zorlaşmaya başladığı anlaşılmaktadır.
Bunun da en belirgin göstergesi, artık kanunnamelerde reayanın hukuki
sta-tüsünün netleştirilmesi ve toprak üzerindeki yükümlülüklerinin daha baskın
bir ifadeyle nitelendirilmesidir. Arazi tutan köylünün ekin ekme z
orunlulu-ğu, Kraelitz tarafından yayımlanan nüshada görüldüğü gibi, daha erken
dö-nem kanunnamelerde yerini alırken bu zorunluluğun yerine getirilmemesi
durumunda uygulanması öngörülen parasal yaptırımlar (çift bozan resmi) 50
akçe civarındadır (Kraelitz 1922: 30). Daha sonraki dönemlerde bu miktar
60, 70 ve nihayet XVI. yüzyılın sonlarında 300 akçaya kadar çıkacak ve
önemine binaen de detaylandırılacaktır (Y. Yücel- S. Pulaha 1995: 76, 127,
var. 85)
Askeri-reaya ayrımı kanunnamelerde askeri sınıfa mensup olanların
te-rekeleri üzerinden alınan resm-i kısmetuı kime gideceğine ilişkin
hükümler-de yer alır. Bu bağlamda sancakbeyi, kadı, subaşı, sipahi, sultanın kulları, müderrisler, vakıf yöneticileri gibi ilmiyeye mensup olanlar ve bunların nes
-li,ordu hizmetindeki yaya, müsellem, canbaz. voynuk ve tatar grupları askeri
kategoriyi oluşturur. Kadı tarafından verilen belge ile camiIerde görev ya-panlar ve naibler bu kategorinin dışındadır. Reaya statüsü ise genel ifadesiy-le köyifadesiy-lerde oturarak defterde raiyyet kaydedilmiş olanlar ve nesilifadesiy-lerinin
hu-kuki durumlarının ifadesidir. Bu türden bir ayırışımın sadece tereke taksimi
ile ilgili basit bir işlemin göstergesi olmadığı açıktır. Bu aynı zamanda kat-manlaşan toplumun, katmanlar arasına konulan sınırların ve kendi içersinde hareket alanı daraltılan grupların devlet tarafından nasıl dizayn edildiğinin
işaretidir. Askeri-reaya ayrımı konusunda Beldiceanu tarafından yayınlanan
nüsha (1501 tarihli nüsha) ile Nuruosmaniye yazmasındaki pasajlar aynıdır. Kraelitz tarafından yayımlanan erken tarihli kanunnarnede ise ilgili
hüküm-lerin bulunmaması anlaşılabilir olmakla birlikte, 1520'lere tarihlenebilen
Münih yazmasında bulunmamasının izahı yoktur. Askeri-reaya ayrımı ve
reayanın statüsüne yönelik bu tesbitierden sonra toprak hukuk alanındaki
hükümlere geçebiliriz.
Toprak hukuku ve vergiler
Kanunnarnelerin önemli bir bölümünü teşkil eden toprak hukuku,
rea-yanın toprak meşgu1iyeti ve sipahi ile olan hukukuna dair hükümleri de
Osmanlı ÖıjiHukukunda Standartlaşma (/6. Yüzyıl) 141
sadece bazı temel noktaların altını" çızmeye ve farklılaşa-rak/dönüşerek/yeniden üreterek, devletin hükmünü yayma ve bunu devam ettirme eğilimiyle birlikte, hukukta standartlaşmanın alanlarına kısaca temas etmeye çalışacağız.
Kraelitz tarafından yayınlanan metinde ilk dikkati çeken husus, cari hü-kümlerle ilgili olarak sadece Edirne'nin zikredilmesi, Dubrovnik, Eflak ve İstanbul 'un hariç yerler olarak ima edilmesidir. Bu da tanzim edilen hüküm-lerden bazılarının 1453 öncesine ait olduğunu kanıtlar. Bu bilgi de, kanun-namenin tanzimi aşamasında hedef alanın, imparatorluğun Avrupa yakası olduğu izlenimini vermektedir. Aynı şekilde, Osmanlı kanun koyucusunun adına daha sonra resm-i çift diyeceği raiyyet vergisinin miktarının burada 22 akça olarak belirlenmiş olması (Kraelitz 1922: 29, 30) da bu fikri destekle-mektedir. Bu bağlamda McGowan tarafından yayımlanan Sirem Sancağı Kanunnamesi bir ip ucu sunar: "... resmi çift müsavi değildir. Öte ya ka san-caklarının ekserinde birbirine mugayirdir. Kiminde artık kiminde eksik alı-nır. Bu sancakta tam çifti olan Müslüman reayadan yirmi ikişer akçe alınagelmiştir. Resm-i bennak on iki akçadır (B. McGowan 1983: 1,2). Bu durumdaki daha birçok sancakta görüldüğü gibi, Balkan topraklarında müslümanlardan 22 akça resmi çift alınması XV. yüzyılın ortalarından itiba-ren kesinleşmiş gözükmektedir (N. Beldiceanu-P. Ş. Nasturel 1991: 87,93). Sirem Sancağı Kanunnamesi 'nde de belirtildiği gibi Asya yakası sancakla-rında resm-i çift miktarı bir sancaktan diğerine, hatta aynı sancakta bir kaza-dan diğerine farklılık gösterir. Bu durumun standartlaşma eğiliminin önünde bir engeloluşturduğu düşünülebilir. Ancak farklı miktarlarda res m-i çift tarh edilmesinde fetihlilhak öncesi yöresel alışkanlıkların dikkate alınması, rea-yanın tahammül gücü, toprağın verim durumu, başka vergilerin (öşür vs.) oranları gibi hususların birlikte değerlendirildiği ve dengenin korunmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Her hal ve karda miktarlarındaki farklılığa rağ-men, resm-i çift. resm-İ bennôk, muhtelif oranlardaki öşür, resm-İ zemin, resm-i otlak. resm-i kış/ak. resm-İ arus, resm-i küvvare, vs ile, gayrimüslirn-lerden alınan ispençe/cizye vergileri kanunnamelerde standart vergiler olarak tebarüz etmiştir. Toprak tasarruf şekilleri ve varislere intikal biçimi de stan-dartlaştırılmıştır. Bunlarla ilgili hükümler XV. yüzyılın ortalarından XVI. yüzyıl başlarına kadar şekillenmiş durumumdadır. Diğer taraftan sancak kanunnamelerinde açıkça görüldüğü üzere, imparatorluk sınırlarına dahil edilen yeni bölgelerde tespit edilen uygulamalar tedricen kaldırılarak yerine Kanun-ı Osmdni vaz olunmuştur.
Fatih Kanunnamesi 'nde farklı yerlerde zikredilen aşağıdaki maddeler, daha sonraki kanunnamelerde hem konularına göre ayrı fasıllar halinde sıra-lanacak hem de genişletilip detaylandırılacaktır:
142 Türkivat Araştırmaları
Süvari çiftliğinden ziyade yer tutmaya, raiyyet yerin raiyyete vire, süvari güçle raiyyetin yerinden kovsa, gerü yerine gelicek tapu almaya, dahi kendü kovsa gitse, ya bir yıl yerin ıssuz kasa, ihıivar siivari elinde ola, Raivyeı kendi gide ıamı çulı süvarini ola (Kraelitz 1922: 27, 28).
Bir raiyyet ki yer duta, elindeki yerin muattal koyub gayri süvari yerinde ekerse iki onda vere, .. Amma süvarinin raiyyete vericek yeri olmasa raiyyet gayrı yerde ekse heman yerlisüne adet üzere ôsrin vere. Ve raiyyet süvarisine heman bir defa ev yapıvere, sonra gelen süvari ol çıkan süvarini yapıverdiği evi ola, raiyyete ev tekrar yaptırmaya (Kraelitz 1922:35} .
... bu yedi kulluktan ötürü akça alınsa yigirmi akça alına, ve benlakden üç veyahut altı veya dokuz akça alına" (Kraeliız 1922: 23, 28).
Her müzevvec kafir ispenç içün süvarına yigirmi beş akça vere. Ve haraca yarar oğlanına dahi tamam ispenç/Kraelitz 1922:39}.
Koyun resmi üç koyuna bir akça (Kraelitz f922.27).
Kronolojik olarak ikinci sırada bulunan Beldiceanu nüshasında bu
mad-delerin oldukça detaylandırılmış olduğunu görürüz. Sipahinin kılıç yeri ya da
hassa çiftliği olarak bilinen yerler dışında toprak tasarruf etmesi ve bunun
getireceği yükümlülükler de sıralanmıştır (Beldiceanu 1967: var. 14b-15a).
Aynı şekilde raiyyetin statüsü ve yükümlülükleri uzun ve detaylı bir şekilde ele alınır. Yerini yurdunu terk eden reayanın sipahisi marifetiyle 15 yıl
içeri-sinde tekrar yerıne döndürülmesi kdnun-ı kadim olarak standartlaşmıştır.
Ancak 15 yıl geçtikten sonra geri döndürülmesi men edilmiştir (Beldiceanu 1967: 51a; MY, var. 18b; NO, var. 20a) "Sipahi tımarında, evvel mevkuf olan reaya çiftlikleri bütün çift ve nım çift ve dahi eksük, dahil-i defter her ne ıse,
sipahiye müteallikdir.. .. defterde adı olmayan raiyyet oğlanlarına ve
karın-daşlarına sahib-i tımar dahI eylemek kanun-ı kadimdir. raiyyet oğlu,
karında-şı raiyyetdir" (Beldieeanu 1967: 12a; MY, var. 15b; NO, var. 5a). Bu
detay-lardan birisi bir sonraki kanunnarnede önemli değişikliğe uğramıştır. Deği-şiklik öncesi durum şöyledir: "bir raiyyet fevt olsa, çiftliği olup müteaddid oğulları kalsa mezkür çiftliği oğulları rnüşa' ve müşterek tasarruf iderken
biri fevt olsa anun hissesıne suvari karındaşlarından tapu taleb İtmek caiz
değildir" (Beldiceanu 1967:var. 14a,b). Bu kaide 1501 öncesinde değişmiştir
kardeş-Osmanlı Örfi Hukukunda Standanlaşma (/6. Yüzyıl) 143
lerden birisi öldüğü zaman hissesi için sipahinin resm-i tapu taleb
edebilece-ğine dair değişiklik Münih nüshasında (MY, var.21b), "amma kanun-ı ecdid-i
sahih budur ki" diye başlayan pasajda verilmiştir. Nuruosmaniye nüshasında ise ilgili değişiklik, "amma bunun hilafına hükrn-i şahi varid olmuşdur, tapu hükm olunur, şöyle biline" şeklinde nakledilmiştir (NO, vr. ôa)". Aynı
deği-şiklik daha sonraki kanunnamelerde. artık iptal edilen husus verilmeden
kayda geçirilecektir.
Çiftliğin tanımı ve resm-i çift miktarlarında da belirli bir düzenin tesis edildiği görülür. Fatih Kanunnamesi 'nde çiftliğin tanım ve yüzölçümü
konu-sunda belirsizlik varken Beldieeanu tarafından yayınlanan nüsha ve
diğerle-rinde konu artık belirginleşmiş ve toprağın durumuna göre edna, evsat ve
'ala kategorilerine göre 60-150 dönümlük bir arazi olduğu kaydedilmiştir (Beldiceanu 1967: var. 45a; MY, var. 6b-17a)8. Tam çiftlik miktarı yer
tasar-ruf eden bir raiyyetin her sene Bursa müdüyle 4 müd tohum ekmesi
mecbu-riyeti standart hale getirilmiştir. Bu hüküm Kraelitz nüshasında Edirne
müdüyle 2 müd olarak tanımlanmıştır (Kraelitz 1922:34). Fatih
Kanunname-si dışındaki diğer kanunnarnelerde, hariçten ekilen yerlerin statüsü ve bu
topraklar için istenecek resm-i dönüm miktarı da standart haldedir
(Beldiceanu 1967: var. 45a; MY, var. 15b).
Kanunnamelerde vergi hukuk ile alakalı olarak resm-i çift, nim çift v
er-gilerinde bölgeler arasında farklılıklara rağmen, en azından sistemde ve bu
verginin tahsil zamanına dair konularda birlik sağlanmaya çalışılmıştır. Hatta XVI. yüzyılın başlarında imparatorluğa yeni katılan Arap vilayetlerirıde, eski
uygulamaların kaldırıldığı, bunun yerine Kanun-ı Osman! gereğince resm-i
çift vaz olunduğu kaydı bölge kanunnamelerinde de mesturdur". Kesin olan ise 12 akçalık resm-i bennôk ile müstakil kôr-ü kisbe kddir mücerredlerderı,
duruma göre vergi tarh edilmesi kaidesidir (NO, var. 10a; MY, var 15a.)lO.
7Ortak işlenen çiftlikte ölen kardeşin yerinin tapu resmi ile verildiğine diar hüküm-ler sadece kanunnamelerde var değildir. 1501 tarihli Ahkam Defterinde konuyla ilgili çok sayıda misal bulunmaktadır. Bkz. İlhan Şahin-Feridun Emecen, (1984:
12, 20, belge no:38,68).
~"Kanun-ı Sultanlde bir çiftlik yir, Burusa müdüyle on iki müdlik yirdir..;", (NO, var, 26b).
<J N. Göyünç, (1991: 157); Maraş Kanunnamesi için bkz. R. Yinanç-M.Elibüyük,
( 1988:7).
ıo ""ve beıınak ekinlü olsa ekinlü resmi ki on iki akçadur ol alınur..", (Beldiceanu ı967 var. 251');Genel Karakterli kanunnarnelerin bu hükümleri sancak kanunna -me/erine de yansımıştır. Mesela bkz. Malatya Kanunnamesi. R. Yinanç-M. Elibüyük. (1983); M. A. Ünal, (1999: 183).
144 Türkiyat Araştırmalan
Bu durumu belirleyen hükümler aynıdır. Aynı şekilde, hangi hububat
türler-inden ne miktarlarda öşür ve salariyye, hangilerinden öşre bedel akça
alı-nacağı hususu da belirli bir standardizasyon gösterir. Benzer bir
standartlaş-mayı resm-İ otlak, resm-İ kışlak, resm-i ağnam (daha sonra iki koyuna bir
akça olarak yükseltilecek ve her yerde aynı miktar cari olacaktır!'), kovan
vergisi ve değirmen vergilerinde de görmek mümkündür.
Standartlaşmanın net bir şekilde görüldüğü diğer alanlardan bir tanesi
de, kadıların yaptıkları işlemlerden aldıkları harçlarla ilgili hükümlerdir.
İlgili hüküm, Beldiceanu tarafından neşrolunan nüshada ve Nuruosmaniye
yazmasında şöyledir: "resm-i mekateb/katib dahi eimme-i müctehidirıden
vaki olan akval-i muhtelife [üzere] alınurdı; sonradan on yedi akça tayın
olub ...". Nispeten geç tarihli Münih (l520'ler) yazmasında hüküm şöyledir:
"Resm, eimme-i müctehidinden vaki olan akval-i muhtelife üzerıne alınırdı;
sonra yigirmi altı akça alına [diyü emrolunub], yigirmi ikisi kadınun, ikisi naibin, ikisi katibin ola" (MY: var. 42b). Aynı şekilde bu nüshada binde yir-mi olan resm-i kısrnet yir-miktarı sonradan binde yiryir-mi beşe çıkartılmış ve naib
binde üç ve katib de binde ikilik hisseyi alır olmuşlardır (Beldiceanu 1967:
var. 34b; MY: var. 43a). Esasen Beldiceanu tarafından neşredilen 1501 tarihli
nüshada yer alan oranların düzenlenme tarihi tam olarak 1479'dur (H.
İnalcık 1947: 700-701; A. Akgündüz 1990: 586). Belli ki XVI. yüzyılın
başlarında bu oranlar yükseltilmiş ve kadılar tarafından yapılan diğer
işlemler için de tarifeler konmuştur.
Bu türden örnekleri çoğaltmak ve Kanun-ı Osmaninin oluşum ve
teşek-kül seyrinin aşamalarını madde madde olmasa bile, temalar halinde takip
etmek mümkün olmaktadır. Toplumun katmanlaşması ve kanunlaşma
prosedürünün birbiriyle paralel yürüdüğünün ve birbirini şekillendirdiğinin
altını çizmek gerekir. XV. yüzyılın ortalarından XVI. yüzyılın ortalarına
kadar Kanun-İ Osmani artık klasik formunu almış, ülkenin tamamında bir adli, idari, kazai alanlar ile vergi konusunda bir referans kaynağı olmuştur.
Yukarıda sıralanan ceza hukuk, askeri-reaya ayrımı, toprak tasarrufu ve
vergi alanlarının dışında kalan konularda da hukuki birliğin sağlanmaya
çalışıldığını görmek mümkündür. Özellikle birliğin ve standartlaşmanın
nis-peten daha kolay gibi gözüktüğü, yürük, yaya, müsellem, sipahi, ·azab vs gibi
belirli gruplara yönelik düzenlemeler, daha süratli bir şekilde uniform hale
getirilmişken, imparatorluğun değişik yerlerinde, hatta aynı sancak içerisinde
II Beldiceanu, (1967: var. 25b); MY, (var. 29a). " ... amma Vidin sancağında üç koyuna bir akça resm alınmak mukarrerdir..",(NO, var. lOb).
Osmanlı Örfi Hukukunda Standart/aşma (/6. Yüzyıl) 145
değişik kaza ve nahiyelerde farklı uygulamaların bulunduğu üretim
faali-yetlerine dair konularda ve bunların vergilendirilmesi için yapılan
düzenle-melerde, standartlaşma daha genel karakterli ve bazen de yavaş olabilmiştir.
Bu bağlamda sancak kanunnameleri, artık sadece mahalli, çok özel
ayrıntı-ların düzenlendiği metinler olarak tasarlanmaya başlamıştır. Buna karşın,
ayrıntıların fazla olmadığı ya da keskin olmadığı yerlerde, bazen tahrir
defterinin ilk sayfalarında bulunması mutat olan ilgili sancağın kanunname-sine yer verilmemiş, bunun yerine sadece bir cümle ile Kanun-ı Osmani'ye
müracaat olunması gerektiği kaydedilmiştir. Bunun bir örneği 951 (1544/45)
tarihli 967 numaralı Kayseri Tahrir Defterinin baş kısmında mevcuttur.
Kayıt aynen şöyledir: "Kayseriyye'nin kanunnamesibunda yazılmak unvan-ı
defterde işaret olunmuş idi,sonra cümle kavanin bir yerde yazılmak münasib
görülmeğin anda tahriri kılındı; 01mahalle inde'l-hacet müracaat oluna"!".
Bu hükümden yola çıkarak sancak kanunnamelerinin öneminin kalmadığını
ifade etmek doğru olmaz ancak, Kanun-ı Osmani'nin artık bir yerde
to-plandığına ve o ölçüde hukuk sisteminde birliğin tesis edildiğine işaret eder.
Sancak kanunnamelerinde bölgesel ayrıntılar ele alınmaya ve ilgili hükümler
yürürlükte kalmaya devam edecektir. Bu kaydın işaret ettiği "cümle
kavan inin bir yerde yazılmak" ibaresi, bize Topkapı Sarayı Revan Köşkü
Yazmaları arasında 1935 ve 1936 numaralarda kayıtlı iki kanunname nüshası
ile Paris Bibiliotheque Nationale'deki Fonds Turc'de 35 ve 85 numaralarda
kayıtlı diğer iki kanunnarneyi hatırlatmaktadır. Zikrolunan bu dört
kanun-namenin ilk bölümleri genel karakterli kanunname kopyalarından oluşurken,
devam eden sayfalarda değişik askeri, gümrük ve vergi konularına ait özel
kanunnameler sıralanmıştır. Bu bağlamda, Nuruosmaniye yazmasının da,
böyle geniş hacimli, yani öncesinde bir genel kanunname, devam eden say-falarda da bazı sancak kanunnameleri ve maden, gümrük, askeri gruplar vs.
dair özel kanunnamelerirı bulunduğu, büyük kanun mecmualarına geçişte
deneme niteliğindeki ilk nüshalardan olduğu düşünülebilir. Zira nüshanın 34
yaprağından itibaren (toplam 46 varaktır) çeşitli fermanlar, Aydın Sancağı
Kanunnamesi (35a-39b), kapan ve (39b-40a) gümrük (40a-40b)
kanun-narnesi ile devam eder ve tahrir usulüne ilişkin bir kanun ile son bulur. Sonuç
Fatih döneminin kanunlaşma ve standartlaşma açısından bir başlangıç
teşkil ettiğini ifade etmek gerekir. İlk önce cerimeleri ihtiva eden ceza
ka-nunnamesi standart hale gelmiş ve imparatorluğa XVi. yüzyılın ortalarına
doğru tam olarak eklemlenen Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'daki
146 Türkiyat Araştırmaları
ların kanunnamelerinde "Ve bad-ı hava ve cürm ve cinayet vaki' oldukda
kanun-ı 'osmaniye müraca'at olunub ziyade alınmaya?':' kaydı konularak
cerime ve bad-ı heva bahislerinin tekrarlanmasına gerek duyulmamıştır.
Osmanlı hukukunun dığer alanlarına göre; ceza hukuku ve cerimelerle ilgili kaidelerin XV. yüzyılın son çeyreğinde tekrnil hak getirildiğini ve
standart-laştınldığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Kamu, vergi, toprak
huku-kunun ve özel gruplara yönelik düzenlemeleri içeren hükümlerin standart
hale getirilmesini de XVI. yüzyılın ortaları olarak tarihlendirmek yanlış
say-ılmaz kanaatindeyiz. Beldiceanu tarafından neşredilen kanunnarnede yer
alan ve yukarıda zikrcttiğimiz kayıt, Osmanlı kanun koyucu su ve hukuk
bürokrasisinirı, en azından biçim ve içerik olarak fermanlar külliyatından
kanunnameye geçişi temin ettiğinin kanıtıdır. Hukuki sistemin, farklı yer ve
zamanlarda yazılan ferman ve/veya yasaknamelerden yola çıkarak, bunların
içeriğini birleştirip bab ve fasıllar halinde müretteb bir kanunname formuna
ulaşmasında, Fatih Sultan Mehmet özel bir role' sahiptir. Osmanlı kanun
koyucusubu Sultani hükümlerden hareketle Kanun-ı Osmani'vı teşekkül
ettirmiş ve imparatorluğun her yanında cari hale gelmesi için tedricen ve
olabildiğince, standartlaşmayı gerçekleştirmeye çalışmıştır. Zaten bu
sayededir ki, daha XVI. yüzyılın başlarından itibaren toplumun hemen he-men her katmanında ve başta toprak ve vergi hukuk alanlarında olmak üzere,
her alanda Kanun-ı Osmdni'ye yoğun bir müracaat/atıf vardır. Daha XV.
yüzyılın son çeyreğinden itibaren resmi belgelerde kendi ifadesini bulan bu
temel referans kaynağı, bazen değişerek/dönüşerek bazen en eski
hüküm-lerini muhafaza ederek, toplumun her kesimi için, hem yönetilenlerin
bir-birlerıyle olan ilişkilerinde, hem de yönetei-yöneten ilişkilerinde ve daha da
önemlisi, toplum-devlet ilişkilerinde bir dayanak noktası haline gelmiştir.
Komşusu tarafından arazisine müdahale edilen bir çiftçi; babalarından kalan çiftliği müşterek mutasarrıf iken ölen kardeşinin yerini, tapu resmi ödeyerek
aldığı halde hissesini ekip-biçemeyen bir köylü; raiyetinden vergi
to-plamakta güçlük çeken bir sipahi; tımarına sancakbeyi tarafından dahI edilen tımarlı: yayalık yerine sipahi tarafından müdahale edilen bir müsellem; sipa-hisinden eziyet gören bir reaya; sipahiye altı ay yürüyen değirmeni için
öd-ediği resimden gayri, mevkufçunun da kendisinden vergı istediği bir
değir-menci; avariz vaki olunca, komşularının avarız vermemesi üzerıne kendi
yüklerinin artttğını söyleyen şehirli; hemen her kesimden Osmanlı ınsanı
mahkemede ya da Divan'da hakkını ararken her defasında, "Kanun-ı
Os-maniye mugayir" ya da "Kanun-ı Osman) mücebince" diyerek söze
ba-şIarnakta, veyahut sözünü bitirmektedir. Aynı şekilde, sorunun, "Kanun-ı
II Irablus Kanunnamesi (1971
1
için bkz. Barkan (1943:216l.
1570 tarihli Halep Kanunnamesi 'nde de aynı hükümmevcuttur. (Barkarı 1943 :206-21 O).Osmanlı Örfi Hukukunda Standartlaşma (16. Yüzyıl) 147
Osmani" çerçevesinde ele alınarak teftiş edilmesini, bazen eski hükmü bazen
yeni kanunu hatırlatarak, meselenin "Kanun-ı Osmani" dahilinde hallcdil-mesini, "kanuna ve şer'e muhalif iş ettirilmernesini" isteyen merkezi idarenin
de dayanak noktası Kanun-ı Osmanl'dir. Kanunnamelerde sıkça geçen "bu
kanun vaz' olundu", "kanun budur", "kanunumdur", "kanun değildir", "kanuna muhalifdir", "kanuna muhalif iş itdirmeyesiz" ibarelerinde hep o Kanun-ı Osmdni'uu: gücüne işaret vardır. Erken dönem şeriyye sicillerinde ve 1501 tarihli Ahkam Defteri'nde (İ. Şahin-Fo Emecen 1984) geçen yüzler-ce kayıt, Osmanlı toplumu tarafından içselleştirilen bu kanun ve hukuk
no-syonunun açık birer ifadesidir. Tüm bunlar, Kanun-ı Osman! kavramının,
nasıl ve hangi derinlikte Osmanlı tebasına nüfuz ettiğinin/benimsendiğinin
bir göstergesidir. Zaten
xvn
.
yüzyılın ortalarından itibaren, Osmanlı siyasal.elitinin hep geri dönmeyi temenni edecekleri ve yeniden cari kılmayı
isteye-cekleri Kanun-ı Kadim de artık standartlaşmış/klasikleşmiş bu Kanun-ı Os
mani'dir. Oysa toplum ve kurumlar dinamik bir yapıdadır ve zaman
içerisin-de önemli içerisin-değişiklikler gösterecektir. Bu değişimimin hukuk metinlerine
yansıması ise başka bir çalışmanın konusudur. Bu çerçevede ileride y
apıla-cak daha geniş mikyaslı karşılaştınnalar, bu sürecin işleyiş, değişimi/yeniden
üretimi ve Kdnun-ı Osmanitıuı niteliğini daha net bir şekilde ortaya
koyabi-lir. Karşılaştırmalar sadece içerik olarak değil, orta vadede üslup ve biçim
olarak ve aynı zamanda uygulama örnekleri ile pekiştirilerek yapıldığı
tak-tirde tablodan anlaşılabilir sonuçların elde edilmesi mümkündür. Ancak bu
şekilde dcvletleşme/kanunlaşma sürecinde yeni kuramsal yaklaşımlar dene-nebilir, tartışmalar daha sağlam birzemine oturtulabilir.
Kaynakça
AKGÜNDÜZ. Ahmet. (1990). Osmanlı Kônunııdnıeleri. ve Hukuki Tahlil/eri. i. Kitap' Osınaıılı Hukukunu Giriş veFatih Devri Kdııuıııuinıeleri. İstanbul, ı-ey Vakfı Yay.
ANIIEGGER, R.- İNALCIK. H., (ı956). Kdnunıuime-i Suluini ber ınıiceb-i Ötf-i Osnıani, Ankara. Türk Tarih Kurumu Yay.
BARKAN, Ö. Lütfi, (i 943). Xv-Xı/t. Asırlarda Osnıanlı lıııparaıorluğuııda Zirai ekonominin Hukuki veMaliEsasları I, Kiinunlar, istanbuL.
BELDleEANU, Nicoara, (1967). Code de lois couıumieres de Mehmed ii ,ıKitıib-ı q/ivanin-i 'ôrfiyyc-i 'osmdniı. Wiesbaden.
BELDICEAl\flJ, Nicoara- NASTUREL, Peter Ş., (1991). "Droits sur la terre de
labour dans les Balkans ct en Arıatolıe
a
l'epoque ottomanc (XIVe-XV le sic-des)", Siidost-Forschuııgeıı, Band L (Münih), s. 61 -
ı1
8.GÖYÜNÇ. Nejat. (ı991). XVi. Yiizvıldıı Mardin Sancağı. Ankara 1991. Türk 'lanh
148 Türkiyat Araştırmalan
HASSAN, Ümit, (2001). Osmanlı. Örgut-lnanç-Davranış'tan Hukuk-Ideoloji'ye.
İstanbul, İletişim.
HEYD, Uriel, (1973). Studies in old ottoman criminal law, Ed. V. L. Menage, Ox -ford.
İNALCIK, Halil, (1981). "Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Bel
-geler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler", Türk Tarih Kurumu, Belgeler, C. X, Sayı: 14,s. 1-91.
İNALCIK, Halil, (1959). "Osmarılılarda raiyyet Rusumu", Belleten, (Ankara), XXIII/92, s.575-610.
İNALCIK, Halil, (1947). "Bursa Şeriyye Sicillerinde Fatih Sultan Mehmed'in Fe r-manları", Belleten, C. XL,(Ankara), s. 693-708.
KOÇ, Yunus, (1997). La fixation par ecriı des lois ottomanes et le rôle des codes de lois. Etude accompagnee de l'edition du manuscrit de Munich "Tur III (XV'e-XVI'e siecles). Uruversite de Paris I, Parıtheon-Sorbonne, (Yay ınları-mamış Doktora tezi), Paris.
KRAELITZ, Fr. Greifenhorst, (I 922). "Kanunname Sultan Mehmeds des Eroberers, Die altesten osmanisehen Straf- und Finanzgesetze", Mitieilungen zur Os ma-nischen Geschichte, I, (Vienne), s. 13-48.
McGOWEN, Bnıce, (1983). Sirem Sancağı Mufassal Tahrir Defteri, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay.
MY: Münih Yazması; Kdnunnôme-i Al-i Osman, Bavyera Devlet Kütüphanesi, Mü-nih, Font: Turc No: 111.
NO: Nuruosmaniye Yazrnası: Kanun-ı Sultan Süleyman Han, Nuruosmaniye Kü-tüphanesi, no: 4049.
ÖZCAN, Abdülkadir, (1982). «Fatih'in Teşkilat Kanunnamesi ve Nizam-ı Alem İçin Kardeş Katli Meselesi», istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, S.XXVIII33, s.7-56.
ŞAHİN, İlhan- EMECEN, Feridun, (1984). Osmanlı/arda Divan-Bürokrasi-Ahkam: fl. Bayazid Dönemine Ait 9061/50/ Tarihli Ahkam Defteri; İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay.
ÜNAL, Mehmet Ali, (1999). XVi. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı. Ankara, Türk Ta-rih Kurumu Yay.
YİNANÇ, Refet- ELİBÜYÜK, Mesut, (1983). Kanuni Devri Malatya Tahrir Defte
-ri, Ankara, Gazi Üniversitesi Yay.
YİNANÇ, Refet- ELİBÜYÜK, Mesut, (1988). Maraş Tahrir Defteri (1563), C. L Ankara, Ankara Üniversitesi Yay.
YÜCEL,Yaşar- PULAHA, Selami, (1995).1. Selim Kanunnamesi (Tirana ve