• Sonuç bulunamadı

Yurdumuzun tarihî ve turistik köşelerinden:

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yurdumuzun tarihî ve turistik köşelerinden:"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A r k e o l o o i

Yurdumuzun tarihî ve turistik köşelerinden:

TROİA (İLİON)

Yazan: Rüstem DUYURAN

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdür Muavini

Troia şehri, ilk çağlarda Troas adliyle anılan mın-takanm kuzey batısında, Skamandros (Menderes) ve Simoeis (Dümerk) çaylarının suladığı düz ovanın doğu kenarında ve ovaya hâkim bir tepeciğin üzerinde kuru-lu çok eski bir şehir okuru-lup bilhassa Homeros'un ölmez eseri İliada'da uzun müddet anlatılan mitolojik - tarihî savaşlar yüzünden ün almşıtır.

Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen Tro-ia'nın sahne olduğu büyük savaşlar ve bu savaşlara ka-tılmış olan Agamemnon, Achilleus, Aias, Odysseus... gibi eski Grek kahramanları ve şehirlerini kahraman-ca müdafaa eden Kral Priamos ile büyük oğlu Hek-tor ve nihayet Sparta Kralı Menelaos'un güzel karısı Helena'yı kaçırdığından dolayı Troia savaşlarına sebep olan Paris., hemen herkes tarafından bilinmekte ve a-nılmaktadırlar..

Troia ilk defa olarak M. E. dört bininci yılın ikinci yarısında kurulmuş ve müteaddit tahrip ve yağ-malar görmüş olmasına rağmen yine ayni yerde yeni-den ihya edilmiştir. Böylece ilk şehrin kurulu olduğu yerde birbiri üzerine mevzu dokuz tabaka teşekkül et-miştir.

(2)

da-ha evvelki devrede olduğu gibi yine ehemmiyet ve şöhretini muhafaza ediyordu. Hattâ eski tarihçi Hero-dot'un anlattığına göre Pers Kralı Xerxes (M.E. V. ci asrın ilk yarısında) tapmağın sunağında (altar) bin boğa kurban etmişti...

Büyük İskender Anadolu yakasına ayak bastığın-da (M.E. 334) şehrin yakinindeki Achilleus'un »kabri-ni ziyaret ettikten sonra İlion'a gelmiş ve Athena ta-pmağını kıymetli hediyelerle süslemişti. İskender. Şehri eski halinde yeniden ihya etmeyi düşünmüş ise de bu düşüncesini realize edememiştir. Fakat halefle-rinden Kral Lysimachos, Athena tapınağını yeni baş-tan inşa ettirdiği gibi şehri de tepenin eteğine doğru büyütmüştür.

Romalılar İlion'u M.E. 189 yılında himayeleri al-tına aldılar. Fakat Roma devrinin başlangıcı Şehir için iyi olmamıştır. Hattâ M. E. birinci asrın ilk yarısında-ki iç harpleri sırasında yağma ve tahripten kurtula-madı. Nihayet J. Caesar ile yeni ve mesut bir devrenin başladığı görülüyor. Filhakika Caesar ve halefleri, Roma'nm ve dolayısiyle Roma devletinin kurucusu olarak takdis edilen Aineias'ın vatanına hususî bir e-hemmiyet verdiler. Eski şehrin kurulu olduğu tepe

tesviye edilerek Athene (Minerva) nın tapmağı yeni baştan ve daha muhteşem bir şekilde inşa edildi. Bu tepe Akropolis olarak kullanıldı ve asıl şehir tepenin eteğinde, ovada, kuruldu. Birçok büyük binalarla

süslenen şehri müteaddit imparatorlar, bu arada Au-gustus, Hadrianus ve Karakalla.. ziyaret ettiler. Hattâ Büyük Konstantin imparatorluk merkezini buraya nakletmeyi düşünmüştü.

İlion şehri Bizans devrinde eski ehemmiyetini tedıicî ve fakat rrıütemadî olarak kaybetti. Doku-zuncu asra kadar Konsil zabıtlarında İlion piskoposla-rının imzalarına rastlanıyorsa da daha sonraları şe-hirden hemen hiç bahsedilmemektedir. On dördüncü asrın başında da tamamiyle terkedilmiştir.

Kazılar: Homeros'un bahsettiği Troia şehrinin kurulu olduğu mmtaka malûm olmakla beraber, şeh-rin tam mevkii hakkında 1870 yılma kadar kat'î bil-giye sahip bulunamıyordu. Nihayet Heinrichh Schli-emann 1870 yılında Çanakkale şehrinin 35 kilometre güney batısında bulunan Hisarlık mevkiinde başladığı ve muhtelif fasılalarla 1890 yılma kadar devam ettir-diği kazılar sayesinde şehrin kalıntılarını bulmağa muvaffak oldu. Başlangıçta bir nevi define arayıcılığı şeklinde yapılan bu kazılar, sonradan W. Dörpfeld'in iştirakiyle ilmî bir mahiyet almıştır. Dörpfield, Schlie-emannın 1890 yılında vuku bulan ölümünü müteakip 1894 yılına kadar kazılara devam etmiş ve

neticele-ri ilmî bir şekilde yayınlamıştır (1).

(3)

ilim heyeti ayni yerde kazılara devam etmiştir. A -merikalılar yaptıkları kazılarda eski buluntuları kon-trol ettikleri gibi şehrin kronolojisini tashih etmeğe yarayan birçok arkeolojik malzeme elde etmişlerdir. İlk kazılar sırasında : ve bilhassa Schliemann'm 1882 de bulduğu ve Priamos'un hazinesi diye kabul ettiği kıymetli madenlerden mamul eşya Berline gö-türülmüştür. Daha sonraki kazılarda ele geçen kabili nakil arkeolojik malzeme de İstanbul Arkeoloji rnüze-lerine taşınmıştır. Bu eserler Müzemizin Troia salo-nu adı verilen büyük salosalo-nunda muhafaza ve teşhir edilmektedirler.

Eski şehre ait kalıntılar: Fevkalâde güzel manza-ralı bir tabiat parçası içine yerleşmiş bulunan Hisar-lı!k tepeciğinde bugün ziyaretçilerin gözlerini okşa-yacak zarif bina kalıntılarına, beyaz mermer sütun-lara veya başlıksütun-lara (meselâ Efesos veya Miletos'ta olduğu gibi..) rastlanamaz. Hattâ görülen duvar baki-yelerini de birbirinden ayırmak pek kolay değildir. Fakat bununla beraber Troia'nm gerek mimarî gerek-se madenî ve gerek-seramik kalıntılarının Anadolu - Ege medeniyet tarihi bakımından çok büyük ehemmiyet-leri vardır. Filhakika burada Batı Anadolu medeni-yetlerinin en eski safhalarından son devirlerine kadar olan bütün çağlarına ait kalıntılar üstüste mevzu muh-telif tabakalarda temsil edilmektedirler. Tâli safhalar bir yana bırakılırsa Troia'da dokuz esaslı medeniyet tabakası tesbit edilmiştir ki, bunların devir ve husu-siyetleri şu suretle hülâsa edilebilir:

I. ci tabaka: İlk şehir deniz seviyesinden 26 m. yükseklikte bir tepeciğin ana kayaları üzerinde ku-rulmuştur. Bu şehir M.E. 3200/2600 yılları arasına rastlamakta olup Anadolu'nun ilk müstahkem şehir-lerinden birisi, belki de en sağlamıdır. Bir kısmı mey-dana çıkarılan surları kulelerle tahkim edilmiştir. Şe-hir içinde Ege dünyasının en tipik yapı şeklini temsil eden Megaron evinin en eski örneği bulunmuştur. Çe-nak çömleği boyasız olup elle yapılmıştır. Son safha-sında eski Yunanistandan ithal edilen eski Hellas va-zoları bulunmuştur.

II. ci tabaka: Eskisinden daha büyük olup kor-kunç bir yangının tahrip ettiği anlaşılan bu şehir, M.E. 2600/2300 yıllarına rastlar. Etrafını çevreliyen sur içe içe mevzu üç kısımdan müteşekkil olup dört köşeli kulelerle tahkim edilmiştir. Megaronların sa-yısı artmış ve eb'adı da büyümüştür. Çanak çömlek eski an'aneyi devam ettirmekte ise de devrin sonuna doğru «çark»'ın keşfedildiği anlaşılmaktadır. Yine son devirlere ait olmak üzere bakır, tunç, gümüş ve altın-dan mamul pek çok süs eşyası, harp âletleri ve gün-lük eşya bulunmuştur, ki Schliemann bunları Pria-mos'un hazineleri zannetmişti..

III. cii tabaka: (M.E. 2300/2200), IV. cü tabaka (M.E. 2200/2050) ve V. ci tabaka (M.E. 2050/1900) her bakımdan eski medeniyeti devam ettirmektedir-ler. Fakat bu tabakalardaki yapılan evvelkilere naza-ran çok daha küçük ve mütevazıdırlar.

VI. cı tabaka: Bu tabaka M.E. 1900/1300 yılları a-rasına rastlamaktadır. Şehir poligonal teknikle muaz-zam bir sur ile tahkim edilmiştir. Sur kapıları geniş ve muntazamdır. Eski megaronların yanında plân ba-kımından Doğu medeniyetlerinde bilinenlere benziyen ev tipleri meydana çıkmıştır. Bu yapılan Myken ve Tyrins şatolarında görülen monümantal yapılarla boy ölçüşebilecek büyüklüktedirler. Yerli seramik yanın-da Orta Hellas'ın mat boyalı kapları ve Myken vazo-ları bulunmuştur. Ölüler yakıldıktan sonra külleri Urnalar içinde saklanmaktadır. Bu şehir büyük bir yersarsmtısı neticesinde mahvolmuştur. Dörpfel'e gö-re bu tabaka Priamos'un şehri idi.

VII. ci tabaka :Bu tabaka birbirinden bariz olarak farklı iki kısma ayrılır:

a). M.E. 1300/1200 yılları arasına tarihlenen bu şehrin, Homeros'un bahsettiği ve Troia savaşlarına sahne olan ve nihayet sonunda yağma ve tahrip edi-le nşehir olduğu anlaşılmıştır. Medeniyet eseredi-leri bir evvelki tabakada görülenlerin devamını teşkil eder-ler.

b) M.E. 1200/900 yılları arasına rastlar. Bilhassa çanak çömleklerde değişiklik görülür. Bu devrin ka-rakteristik seramiğini üzerinde kendine mahsus bazı kabarıklar bulunan ve tâ Orta Avrupada tesbit edil-miş olan (Buckelkeramik) teşkil eder.

VII. ci tabaka: M.E. 900/350 yılları arasındaki safhayı teşkil eder. Müstahkem bir Aeolya kasabası halinde gördüğümüz bu şehirde bilhassa jeometrik kaplarve Doğu Yunan malzemesi dikkati çeker. Bu devirde şehirde bulunan meşhur Athena tapınağını İral Kralı Xerxes'in ziyaret ettiğinde bin boğa kur-ban ettiğine yukarıda işaret etmiştik.

IX. cu tabaka: Hellenistik ve Roma devirlerine ait kalıntıları ihtiva etmektedir. M. E. 350 yılından M. S. beşinci asra kadar devam eder.

1) Dörpfeld'ten vevel Schliemann da kazılar hakkında eser neş-retmiştir: «H. Scliemann: İlios, Stadt und Land der Trojaner... Leip-zlg 1881 ve Troja, Ergebnisse meiner neusten Ausgrabungen auf <ler Baustelle v o n Troia. Leipzis 1884».

İlk devre kazılarının bütün neticelerini toplayan eser ise W. Dörpfeld'in başkanlığı altındaki ilim heyeti tarafından yayımlan-mıştır: «W. Dörpfeld: Troja und İlion. Ergebnisse der Ausgrabungen in den vorhistorischen und histcrischeıı Schichten von İllion 1870/ 1894. (İki cilt). Athen 1902.

Referanslar

Benzer Belgeler

Esasen bütün servis kı- sımları, mutfak, yemekhane, kalorifer tesisatı vesaire okulun genişlemiş ha- line kifayet edecek surette yapılmıştır. İnşaatın iskeleti hafif

Umran Dal 32 Göz sağlığını korumaya yönelik olarak yapılması gerekenler-2 • Çocukların korunma konusunda bilgilendirilmesi • Düzenli göz muayenesi.. • Okullarda

Developman olayı: Mobil fazı oluşturan solvanın adsorban tabakada ilerleyerek karışımdaki bileşiklerin ayrılması olayıdır.. Developman mesafesi: Mobil fazın sabit fazda

Verilen bir dolgu maddesi için yaklaşık plaka yükseklikleri, ince- tabaka kromatografi ölçümleri ile türetilebilir. Buna göre Şekil’de numune 2 için tabaka sayısı

Orta Türkçe döneminde en önemli üç temayülden biri olan sızıcılaşmaya ait d/&gt;y/ ve G# değişmesi Orta Türkçe döneminin en önemli ses değişmeleridir.

• Bu yöntemde sabit faz, çeşitli boyutlardaki (20x20, 20x5 ve 5x2 veya mikroskop camı vb) cam plakalar üstüne, ince bir tabaka halinde sıvanmış katı..

Ben dilde özleşme gereğine bütün özden liği ile inananlardanım. Benimle beraber do ğan bir akımın ben karşısında değil, ancak içinde olabilirdim. Liseyi

İlk hamlede Ahlat alınıp Türkler e n , büyük istinad- gâhlarından mahrum edildikten sonra İranda geniş bir kavis çizi­ lerek Rey ve fsfahan beldeleri de