• Sonuç bulunamadı

C Ingilterenin vaz‘iyyeti hazırası istikbalde Din

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "C Ingilterenin vaz‘iyyeti hazırası istikbalde Din "

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

t D J T l H A D

C

G h illo ıı M ahbusu

| Yakında yeni tab‘i çıkacak olan şah eserden)

C Ingilterenin vaz‘iyyeti hazırası istikbalde Din

Alfabemize da’ir

Yeni ideallerin tahavvülii Menekşenin ınezari [ Şi'ir ] Dahiliyye koğuşu [Şi‘ir]

Muhammed [ Şi‘ir ] Nefes

Kıt‘a

İktisadî notlar

Ç Sehven satılan vesa’ika da’ir ( Solmayan güzellikler

Ç Amelî Ruhiyyat

İ Ç İ N D E K İ L E R

Dr. G. Le Boıı J. M. Guyau

Köse Ra’if Paşaoğlu Fuat Dr. G. Le Bon

Ebubekir Hazim M. Rahmi Dr. Kaya îsma'il Sefa

Dr. Abdullah Djevdet letihad

Bir kari’

İran şa‘irleri G. Le Bon

Orhaniye Matbaası

(2)

F c lsefe S a n ih a la ri

Ba‘zı metafizik ‘uleması , ba'zı ırıaba‘det- tabi‘iyyatcılar , zamanın şe’nîyetine ya'ni ha­

kiki mevcudiyyetine ka'îl değildirler . Zama- nın hakikî varlığını inkâr ederler. Fakat cihan *

şümul bir kanunun mevcudatı doğmaya, büyü­

meye, inhitat etmeye, ölmeye mecbur etdiğini inkâr edemezler. İşte bu tahavvül kanununadır ki zaman ismi verebiliriz.

İ

Yaşamak tahavvül etmkdir. Tahavvül eş­

yanın ruhudur.

*

İdrak havsalamıza sığmayan, ‘aklımızın al­

madığı fizikî, kimya’î ve biolociia’î her h a ­ dise fevkaltabi‘a Pur naturel vasfile tavsif olunmak lâzım gelirse dünyada fevka!’tabi‘a - dan gayri heman hernan bir şey kalmaz.

Posta kutnsu :

A r b a ‘a d a B a s ri E f e n d iy e : İctihad kitabları için İstanbulda İ k b a l kitabhaııesine müracaat etmek daha muvafıkdır. K a rlı D a g - d a ıı S e s i de o size gönderir. İ c tih a d gön­

derilmeye devam edilecekdir . 19 mayıs 1931 tarihli mektubunuzu aldık.

E l ‘a z iz d e İ h s a n E f e n d iy e : A k li s e ­ lim in fransızca aslı bir kaç daf‘a muhtelif memleketde, muhtelif tabi'ler tarafından basıl­

madır. Son zamanda yeni ve resimli tab'i Pa­

ris de çıkdı. İsmi ¡¿öyledir :

EK BOA S E N S I ) ü C u llE M E S L İ E R Suivi de

SON T E S T A M E N T

Bu kitab Paris de 14 Rue de Beaune da satı -

lr>or. Eyi kâğıd üzerine basil dilşdır. S C R İP - T A M A N E N T Collection unun 50 inci‘ade­

dini teşkil etmişdir.

A d a ııa d a H a k k ı R. Ef. ye : ‘A m e li R u h iy y a t in tab‘i bir aya kadar ikmal edile­

cekdir . V e c ib e siz v e m ü e y y id e s iz b i r a h l a k ı n ilk p la n ı. Devlet matbaası tarafın­

dan der desti tab‘dır.

Rafale de Parfums

S O N N E T S PAR AB. DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix : 100 piastres

GLİSERO FOSFATLI ŞARK

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti hususiyede i‘mal ediimekdedir.

Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon : İstanbul : 78

İSTANBUL

ÇlNKOGRAFHANESl

Ankara caddesinde İlhami matbbaası üstünde, her nevi' çinkograf işleri dikkat ve sür‘atle

ve ehven fiatla yapılır

DİŞ TEDAVİHANESİ

TAKVOR KÖŞEYAN

İstanbul, Çarşı Kapı, Makasçılar, No. 44 Her nevi Diş İmal ve müşterilerini memnun

eder

Eiatlar gayet ucuzdur.

(3)

A BO N N EM EN T Pays étrangers Pour un an : 2 Dolars Edition spéciale : 3 Dolars

A D R E S S E

«Idjtihad» Constantinople Téléph : St. 865 xxvième ANNÉE

1 Juin 1931

İ CT İ HAD

Türkçe ve Fransızca İLMİ, EDEBİ, İKTİSADI

No : 322

ABO NNEM AN Seneliği ( 24 Nüsha ) Türkiye

için: 2 1,2, Âlâ kâğıdlısı 5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda Içtihad Evi

Tarihi Te’siai :

1904 — Genève . Yirmi altıncı sene

1 Haziran 1931

D ünyanın başlıca D evletlerinin vaz‘iyyeti hazıraları

II İN G İL T E R E N İN V A Z İY Y E T İ . — İngiltere asırlar görmüş istikrari sayesinde diğer memleketlerden daha az sarsılmış görünmekde- dir. Bununla beraber grève lere, işsizliğe, ser­

best mübadele tarafdarlarile himaye tarafdar - lan arasındaki şiddetli mücadeleye, Dominionla- rımn ‘isyanlarına bakılırsa millî hayatında pek muhtel olmuşdur.

Büyük Harbin ve bunu ta ‘kib eden bütün konferansların en ehemmiyyetli neticelerinden biri înğilterenin siyasî ve ‘askerî nufuzve ikti­

darının azalması olmuşdur. İr la n d a yi gayb etdikden sonra, Dominion olan müstemlekeleri­

nin ezcümle C an ad a ve A u stra lia m ıı aşağı yukarı müstakil olmalarını kabul etdi. Bu gün Mısır ve Hindistan hakikati halde ‘ayni autono­

mie ye malikdirler .

Ecnebî kavnıler hakkında ki hükümleriniz ister istemez hatalıdır, çünki bu kavinler muh­

telif ‘irklar, mnhtelif dinler, muhtelif diller ih­

tiva ederler. Meselâ Hindistanın hali bu mer­

kezdedir. Hindistan ‘azim bir kıt'a’i berriyye teşkil eder ki burada sade tebdili mekânlarla insan, yontulmuş taş devrinden telefon devrine kadar insaniyyetiıı hayatının bütün safhalarını görebilir. N iln h ir r ie s nin çiplak vahşileri , R a jp o u la n a nin demir zirhli muharibleri,Onssa

sevahilinde arabasının tekerlekleri altında ‘abid- lerinin ezilmesini isteyen muzlim ilahe nin mu- te‘abbidleri, hep tiflaııe muceddidlerin kendi­

lerine telkin etmiş oldukları evham haricinde

aralarında hiç bir rabıta bulunmayan inşa - niyyet enmuzeclerine mensubdurlar.

Hindistan bu gün 319 milyon ya‘ni bütün sekene’i ‘arzın beşde biri ınikdarında nufusa malikdîr. Bu sekene iki yüzden ziyade lisan tekellüm eder , bunların ekserinin arasındaki fark Fransızca ile Yunanca arasındaki farkdan daha ziyadedir. Yedi yahud sekiz büyük din mu‘minlerin ruhlarım paylaşır. Bu vafir nufu- su iki binden ziyade C aste birbirlerinden temamen ayırır. lctima‘î tefrikler o kadar sı­

kıdır ki muhtelif C aste 1ar arasında izdivaç mümkin değildir . Yetmiş milyon P a r la , mütebaki sekeneden temamen ayrı ve hususî kanunlara tabi* olarak yaşarlar . Bütün bu gayri mütecanis ‘unsurlar, Hindli muceddidler tarafından te’emmül olunan müstakil idareyi gayri mümkin kılmakdadır.

înğilterenin dahilî vaz‘iyyeti daha eyi de­

ğildir. « Socialiste » bir idareyi kabul etmeye ve budce üzerine büyük bir sıklet te’siri yapan üç milyon işsizi beslemeye kendisini mecbur gördü. Inğiliz travailliste hükümeti miişkil bir vaz‘iyyetde bulunmakdadır . Bu fırka, iktidar mevki‘ine gelmeden evvel bütün memlekeéin muztaribi olduğu bütün derdlere ez cümle işsiz­

liğe çare bulmayi va‘d ediyordu. Fakat, bütün iradelerin haricinde olan icabatın, zaruriyyatın neticesi olan bir vaz‘iyyeti bittabi4 değişdire -

medi. Dr G. L E BON

(4)

5464 İ Ç T I H AD İstik b a lin d in y o k lu ğ u [1]

L’Irreligion de l’avenir

YAZAN : İ. M. QUYAU

_ Fakat« faydalı yalanlar » [ Erreurs bien­

faisantes ] tarafdarları bize diyeceklerdi , ki şaMrane hayali tarac etmekde ve eşyayi kendi adlarile tesmiye etmekde neden bu kadar ısrar etmeli ? Kavmler, insanlar, çoeuklar için fay­

dalı yalanlar ve mubah kuruntular yokmudur ? [2] — Şübhe yok, bir çok ebatile , insaniyyetin Tarihinde elzem olmuş nazarile baka bilir; fakat terkki dahi bu faydalı yalanların adedini azalt- makdan ‘ibaret değilmidir ? Irklarda , mürurı zemanla luzumsuz olarak nabud olan yahud pek ziyade tagayyure uğrayan ‘uzuvlar vardır.

( Kulakları tahrik etmek için ecdadımıza yara­

mış olan adeleler şübhesiz bu kabildendir ) . Hiç şübhe yok şime’i beşerde şimdi dumura uğ­

ramış ba‘zı grizeler, hissiyyat ve mütenazır i‘ti- kadlar bulundğu gibi bunların nabud olmayan yahud tehavvül etmeye mahkûm olanları da vardır. Ruhi beşerde dinin derin köklerini gös­

termek dininin luzumunu ve ebediliğini göster­

mek değildir, zira, şime’i beşer [ L’esprit hu­

main ] durmaksızın da’ima değişir, halden hale girer.Fontenelle diyordu: «Babalarımız aldana­

rak hatalarından bizi muhafaza etmişlerdir » [ ya‘ni babalarımızın aldanmış olmaları sayesin­

de, biz, hataya diişmekden sıyanet edilmişizdir];

filhakika hakikata vasıl olmadan evvel bir çok yanlış farziyyeleri denemek icab eder. Hakikati keşf etmek batılı tüketmekdir. Dinler, ‘ilmin ,

« métaphysique » in, ahlakın y a n ın d a bütün bir takım taharriyyati bitirmek büyük hizmeti­

ni şime’i beşere ifa etmişlerdir . Tabi‘îye vasıl olmak için harika muma dan [«Merveilleux»den]

ve ‘aklî istintaç ve istidlâl ile iktifa etmek için doğrudan doğruya vahyden yahud sirrî teferriis den geçmek lâzım geliyordu. Binaenaleyh şi - me’i beşere dinin doldurduğu bütün hayalî ve

[1] Baş tarafları 310, 312, 313, 314, 315, 316, 317, 318, 310 nomrulu sayılarımızda .

[2] Kitabın 2 inci kısmının ıv uncu mabhesine bakın.

‘acib fikirler artistlerin ve makinecilerin « ate­

lier » lerinde mebzulen bulunan o bitirilmemiş ve ekseriya ‘acib plan taslakları gibi , faydalı olmuşlardır.

Müfekkirenin bu yol gayb edişleri bir nevi‘

istikşaflardı ve muhayyilenin bütün bu oyunu hakikî bir çalışma , ihzarî bir çalışma teşkil ediyordu. Fakat bu çalışmanın mahsulleri ni - ha’î bir mahiyyetde olarak ‘arz olunamazdı . Yalan [ Le faux ] ve hatta saçma, beşerî işlerde da’ima o kadar büyük bir rol oynamışdır ki çar çabuk bunları söküp atmak muhakkak tehlikeli olurdu : Karanlıkdan aydınlığa geçmek için bile intikaller ya‘ni tedricen mürurlar lâzım - dır, Hakikat için de bir alışmaya , bir ülfete ihtiyaç vardır. Bunun içindir ki içtima1 2 î hayat da’ima geniş bir batıllar temeli üzerine kurul - nıuşdur .

Bu gün bu temel daralmakdadır. bütün icti- ma‘î muvazenenin tehlikeye düşeceğinden kor­

kan muhafazakârları bir dehşet isti’lâ ediyor ; fakat tekrar ediyorum asıl terakkiyi teşkil , terakkiyi ba‘zı mertebe ta‘rif eden, batıllar adedinin işte bu azalmasıdır. Filhakika terakki hayatın yalınız m a h su s bir eyileşmesi, mah­

sus bir salahı değildir ; terakki hayatın daha eyi z e k â ’i [ Intellectuel ] bir düsturudur da ; Terakki mantıkin zaferidir : Terakki etmek kendi kendisi ve cihan hakkında daha tam bir ittila‘a ve bu suretle müfekkirenin kendi ken- disile daha büyük bir mantıkîîiğe vasıl olmakdır.

Bidayetde yalınız ahlâkî ve dinî hayat değil medenî ve siyasi hayat dahi , « Monarchie » [ ya‘ni ferdi vahidin saltaneti ıuutlakası], İlahî hukuk, « Caste » 1ar, kölelik gibi en kaba ba­

tıllar üzerine müesses idi ; bütün bu barbarlığın faydası oldu ; fakat asıl işte bunun içindir ya'ni ıııüfid olmuş olduğu içindir, ki artık müfid de­

ğildir ; bizi daha yüksek bir hale isal için va­

sıta hidmetini gördü . Hayatın mekanismasını

diğer mekaııismalardan ayıran şu keyfiyyetdir,

ki haricî çarhlar kendilerini faydasız , biluzum

kılmaya çalışırlar ve bir kerre husule gelen

hareket da’imî olur. [Bitmedi]

(5)

Î Ç T I H A D 5465 A L F A B E M İZ E D A ‘İR

Çok sayğı değer, Doktorum.

Alfabemize âit mülahazalarınıza ilişik bu üçüncü mektubumu çok geciktirdim ; kusura bakmayınız. Zaten çeke çeke sormalığın (mes’- elenin) kuyruğuna varmışdık , şöyleki pek o kadar ehemmiyetli bulmadığım sağırkef bahsini sona brakmada be’is görmemişdim.

Bileceğiniz gibi sağırkef eski Türkcenin birleşmiş ve kaynaşmış iki harfi (ng) veya(nk) niıı timsalidir . Meselâ banga , tangrı , songra gibi ki rahmetli Arab yazımızda sagırkefli idiler.

Bu sağırlığın vuruşlu bir tâ'bir veya temelsiz bir iftira olub olmadığını bir yana brakalım, şimdiki imlâmızda bunları düpedüz bana, tanrı, sonra yazıyoruz. Amma o birleşme ve kaynaş­

manın hatırası olarak söyleyişimizde bir geniz- lilik kalmışdır ki İstanbullu ağzında bile hâlâ hafifçe yaşar. Lâkin bizler takımı, yâni biraz­

cık kocamışlar, mantârdaki an ile tanrıdaki an arasında vakı‘a küçük bir telaffuz farkı duyu­

rursak da yeni nesil böyle bir çıkag (mahreç) ayrılığı gözetmemektedir. Bundan dolayi istik­

balin söyleyişine göre (sonra) imlası gerçekdeıı kâfidir. Eski , aslî , ünelti ( tasavvut) murad edilince songra v. s. yazmak kabildir.

Evet amma, sagırkefin vaktiyle yazımızda sarf ve nahvi namına yapdığı çavuşluk ve kı­

lavuzluk hizmeti ortadan kalkmış bulunuyor ki buna acımamak kabil değildir, demek isteyece­

ğimizi seziyorum ; çünkü imlada muhatap ile izafet ve gayip ( n ) ni ayırd edilemez oldu . Meselâ kapunun kilidi kırılmış , dediğimizde bu günün imlasiyle senin kapunun kilidi mi , yoksa değme bir kapuııunki mi kazaya uğra­

mış olduğu anlaşılamamaktadır. Netekim seç - diğiniz güzel misalde : « Elinin dokunduğu taşlar kızıl kor oldu » misra‘ında , Musanın asâ mûeizesiııe meydan okuyan bu m ârifet, bilinemiyor muhatabın mı , gaibin mi elinden çıkmışdır. Şiiphesizki bu , velev küçük , bir noksandır; bahusus ki tek tük bir kaç kelime­

nin de teşhisinde eıığel oluyor . Meselâ eski Türkçe ang - fehimdeıı an ( bir cümlenin an

yeri ) ; ve an ( anlı şanlı ) ve kısacık müddet olan an, hep ayni sakallı keçi olmuş. Halbuki dâ’irna olmasa da , fakat luzumunda, sagırkefi belli etmek için n harfi üzerine müsteşriklerin kabul etmiş oldukları med işaretini kullanmak caiz olsaydi, bu aksaklık dahi giderilmiş olur­

du. Voyel üzerinde uzatma ve konson, (n) üze­

rinde sağırkef yiimüşünü ( vazifesini ) bu işa­

rete gördürmekle ı geçen mektubumda anlat - dığım külahli vurgumuzun yükü azaldılmış ve alfabemizin noksanı kaldırılmış olur.

işte makalenizde ilişmiş olduğunuz her madde hakkında görüşlerimi ortaya dökmüş ve düşüncelerimi anlatmağa çalışmış oldum . Sa­

nırım ki harf ve ünelti uygunluğu cihetinden söylenecek başka bir şey kalmadı.

Sözümü bitirmezden önce şunu da anmış olmak isterim. Bir gün gelir de kolay ve elve­

rişli, yâni pratik olmak nıaksadiyle yapılmış alfabemiz biraz daha akademik bir zihniyyetle elden geçirilecek olursa, ipliği çokdaıı meydana çıkmış olan ( ı ) iniz da kulağından bükülmek ister ; çünkü onun bunun işine karışmak yo - Iunda yapmadığı yaramazlık kalmıyor. Meselâ basma yazıda eli eteğinden yakalayınca bunu

« h » ya çeviriyor; ( n ) ile berabere gelince buna sırnaşarak ortaya bir ( m ) çıkarmaya kal­

kışıyor ve bu yolda el’âlemi bir düziye şaşırtı­

yor. Numune mi ? Ulahlı Lili damının ışıklığını mıhlıyamamış mıydı, cümlesinden siz, matbaacı olmak sıfatiyle, daha da âlâsını bulabilirsiniz . Her halde küçük bir onartış ( tashih ) ile bunun çaresi buluna bilir, yâni âile benzerliği yüzün­

den Latin şekillerine yabancı düşmemek şartiyle onun mûzipliği önüne geçilebilir. Biliriz ki bu gilin (âilenin) karakteristiği yuvarlaklığıdır.

Esas , bir halka ( o ) dan ibaretdir . Olduğu gibi kalmak veya ( v ) ve ( i ) gibi parçalar meydana getirmek i veya bunlardan birine var­

mak veya birini diğerine eklemek tarzında al - fabemiz yasalıp ( tanzim ve taknin ) düzülmüş - dür. Bu şartlar dışarısına çıkılmadıkça Latin ti­

pine bağlılıkdan ayrılmış olmayız. Binaeıı’aleyh

o alfabede ( ı ) mızm boyuna göre biçilmiş hazır

elbise yokdu, diye noktasını başından aşırıp ( i )

(6)

5406 Î Ç T İ H A D ye bu yümüşü yüklemek, ciddî bir kınayiş önün­

de ayakda durabilecek bir mazeret sayılamaz.

Bunların tez zamanda düzelmesi arzuya şayan olmakla beraber aceleye de hacet yoktur; çünkü eviş ( acele ) aş^ çiğ kalır. Değil mi ki erenlerde hazıra kılar duayi.

Gönülden sunduğum saygılarımın alış buyu­

rulmasın! dilerim, Efendim .

Köse Raif Paşaoğlu : M. Fuat-

■ •**•! î V M a ı ı a ı ı a ı ı ı ı ı p ı

K a v m le r iıı h a y a tın d a «idéal»in ro lü ; SO C İA L İS T L ÎK D İN İ

YENİ İDEALLERİN TAHAVVULÜ [*]

I I

Bu güıı bir çok kavmlerde , dinî idéallerin ehemmiyyeti , hégémonia arzusu , socialiste

‘akideleri v. s. gibi siyasî yahud ictima‘î idéallerinkinden da­

ha az olmuşdur.

Millî idéalini'zam edilmiş şekli olan ve ekseriya «Impé- rialisme»vasfile tav­

sif olunan hégémonia i déali, az kaldı Al­

man ordularile muzaffer oliyordu, fakat , en kuvvetli idéal olmadı, ve bu gün, insanın hiç bir zaman vaz geçmediği muhtelif sirrî idé­

allerin yerine « Socialiste » idéal ka’im ol - makdadır.

Bütün idéaller gibi eocialist idéali, hiç bir mu‘akalenin, hiç bir muhakemenin temas ede­

mediği kana‘atler ilham etmekdedir , kuvve­

tinin sebeblerinden olan bu kanaatler , za'ifliğının sebeblerinden birini de teşkil etmekdedir. Filhakika cihan bir devreye g ir- mişdir ki, eğilmek bilmeyen İktisadî icabat, mevhumelerin iktidarini dar bir hudud ile tah- did etmekdedir.

Hayalatınııı zadesi olan yeni bir din namına, Mulıammed eski dünyayi alt üst etmeye mu -

t i Baş tarafı 32 ı inci nüshada.

vaffak olduğu zaman,şimdi Karl Max in şagird- lerinin önüne çıkan İktisadî icabatın geçilmeyen mani'asile karşılaşmıyordu. Fakat « Socialiste » idéal in yapıcı iktidarı pek az isede yıkıcı ik­

tidarı ‘azim olabilir. Rusya bunun tecrübesini yapdı. Bu ‘akidenin tatbikile tevellıid eden iğtişaşlara nihayet vermek için kadırikül bir

«dictateur» ün nufuzu lazım geldi.

* * *

Mazinin miras brakdığı idéallerin halâ en kuvvetlisi vataııperestliğin teşkil etdiği millî idealdir.

‘Aklî yahud hissi deliller bulunmadığı tak­

dirde, bir vatan evi neden ‘ibaret olduğnn an­

lamak için bir az seyahat etmek kâfidir.

Vatan, yeni nesillerin hayatını devam et - dirdiği ecdadiıı miras brakdığı toprakdan 'iba­

ret değildir; vatan bir memleketin insanlarını birbirlerine kardaşı his etdiren ‘anane­

lerin, tefekkürlerin, müşterek hissiyyetiıı, hatta batıl fikirlerin hey’eti mecmu‘ası - dır . Muhtelif zih - niyyetli kavınleri birbirlerinden ayı - ran psychologia’i uçurumu sür‘atle kendilerine anlatmak için beynelmilelciliğin en korkunç peygamber - lerini ecnebi kavinler arasına götürmek kifa­

yet eder .

Vatanları başka olan insanlar bir«Congrès»

da birleşdikleri vakit bu teba'ud , bu ayrılık re’yel‘ayn göıüliir. Aradan çok geçmeden yalı­

nız manfa‘atlar ihtilafi değil , yekdiğerlerini anlamalarına mani' olan düşünüş ve hissiyyat ihtilafi meydana çıkar. Siyasî i'tikadları bun­

ları bir lahza birbirlerine yaklaşdırır, fakat ma­

zileri bunları ayırır ve çok geçmeden bunun farkına varırlar.

Kadim ‘alemin Tarihi de vatan fikrinin kudretini vazih olarak gösterir.

Romaperestlik ruhlarını idare etdiği müd - detce R o m a İdar cihana hâkim oldular ve P T" T 'T ▼ T T - T T y T T 'T T T T

ııü te n a h iy i u y a n d ır a n ş a ‘ir iç in

uıde öpüşdüler sonsuzlukla ölmezlik, ıkdan kollarla kucakladın her y an ı, ıdır uyandıran ‘isyan musikisini , uyan ormanın uyumayan aslanı!

28 Mart 1931 AB. Dj.

■*

■i

•<

•>

(7)

Î Ç T I H A D 5467 cilıanı temdin etdiler. Ictima‘i mücadelelerin

yaratdığı dahilî harblerin te’sirile, yükseklerde vatanperestlik zaMfladığı vakit inhitat başladı.

* *

Yukarıda söylediklerimiz şu neticelerle ic­

mal olunabilir:

Hayatının idamesine muktazi maddî bava’ic haricinde insan, hirsi cah, kin, ‘aşk v. s. gibi hissi ‘unsurlarla, dinî, siyasî yahud ictima‘î ve kuvveti henüz pek az olan aklî te’sirlerle sevk ve idare olunur.

Sirrî i‘tikadlar, her kavme hâkim olan ve mukavemetsiz ve kuvvetsiz bir insanlar kitlesi kalmamasını te’min eden idealler doğurur.

Vaktile müşahhas ilahlar halinde tecsim olunmuş [ Concrétisé ] olan bu idéaller yerine , kendilerine ayni kudretler atf edilen , fakat aman bilmez İktisadî icabatla tasadum eden ııass [ « dogme »1ar ], formüller konulmak iste­

niyor .

Beşerin fıtratında olduğu için ölemeyeıı sirrî ihtiyaçlar, devri haziri yeni bir şekle so­

kan İktisadî se’niyyetlerle ta ‘aruz etmeyen yeni bir idéal yaratdığı güne kadar dünyanın here ü merci ve«Anarchie» si devam edecekdir.

Dr. Gustave Le Bon — Dr. Ab. Dj.

Ş İ l İR

M E V Z Û ‘ K I T L 1 Ğ I

Şükûfe Nihâi Hanım Efendiye

Dün, yoruldum, beyhûde ve bitmez işlerimden, Atıp kalemi elden, hemen kalkdım yerimden . Gezinirken odamda, yapayım, dedim, bâri , Bir manzûmecik Aşık Ömer, ya , Kerem vâri , Hem eğlenirim, hem de başım dinlenir bir az . Bâzen, at bulunurda, derler, meydan bulunmaz.

Yorğuıı beynimi sıkdım, çıksın deye bir mevzû1 Çıkmadı; hiç, kupkuru süngerden çıkarmı su ? Kızdım: Yer, gök sayısız mevzûlarla mâlâmâl ; Niçin ben bulamadım bir dânccik ? bu ne hal ! Bulsamda mevzu* yazmam, artık, deyerek,bu gün, Oturdum bir köşeye, kendi kendime kiisğün .

*

Bel, bel bakındım durdum yakın, uzak etrafa;

Sıra gelince asma, üç katlı, küçük rafa , Bir çiçek demetine gözüm ilişdi kaldı :

Koyu mor menekşeler, pembe, mâvî sümbüller, Oyalı karanfiller, yarı açık, ak güller ;

En üstdeki lâle, Türk bayrağı gibi aldı . Severim, hiç tercihsiz, bütün çiçekleri ben . Yaklaşarak demete temaşaya koyuldum ,

Ne câzip güzellikler, renkler, kokular buldum ! Kim koymuş rafa bilmem bana hiç göstermeden.

Daha güzel ne vardır dünyâda çiçeklerden ? Ne bakmaya doyulmaz zarif şekilleri var ! Sayısız kokulardan, renklerden dilleri var ! Bunlar elbette güzel muhayyel meleklerden.

Ne ince duyguları, ne şeffaf kanları var ! Kinleri, gıptaları, bitmez emelleri yok, Hevvâ kızları gibi mağrûr güzelleri yok ; Ne kadar sâf’ü nezih bir ‘aşk ilanları var ! Keşge menekşeleri görmeseydim yakından ; Kıvrılıp büzülerek boyunları bükülmüş , Üstlerine lâleden altın tozlar dökülmüş . Titreyen parmaklarla tutup nârin sâkındaıı.

Yavaşçacık çıkardım birisini bardakdan ; Gözlerim yaşararak kirpiklerle okşadım;

«Bunlar hep maktûl!»dedim, çekildim, adım, adım, Bakarak bu mu‘attar ölülere uzakdan .

Lâle gibi kızardım, şu zâlim katli âmdaıı.

Demet yapmak bu mâsûm bahar çocuklarından, Allahın en sevimli, suçsuz mahluklarından, Farksız, kesik başlarla yapdığımız ehrâmdan.

a

M E N E K ŞE N İN M EZARI

Dünki mor menekşeyi koyamadım bir y e re ,

Kucağımda can veren güzel bir çocuk gibi ;

Gömeyim bâri, dedim, kefensiz, bir makbere ,

Yıkayıp göz yaşıyla bu pek küçük m eyyiti.

(8)

5468 Î Ç T Î H A D Birer, birer düzeltüp öperek minimini ,

Yapraklarını, gömdüm hazin bir şah esere ; Ki Şa‘iri A'zamm yıkılmaz ( Makber) iydi . Yazdım şu kitâbeyi mevtâyi göre, göre :

« Burada metfundur küçük bir çiçek, Zâiddir adını yazmak , söylemek , Onu, her zâire kokusu söyler . ölüsündeki de aynı râyiha ; Ne halkdan dilenir düâ, fâtiha , Ne ister Allahdan bir damla kevser- »

14 Nisan 1931 Ebûbekir Hazim

D A H İL İY Y E KOĞUŞU

Biz elemle yoldaşız, kederle arkadaşız ..

Tesellisiz, nasibsiz, çilekeş birer başız . Neş’eye veda' etdik hicranlara ağ olduk ..

Pirine bu dergâhın kul olduk, çirağ olduk.

Haşa şikâyet değil bu sözler halimizden.

Şu derdli vatanımız meded umdukça bizden . Handedir bize ye’si, gül gelir dikenleri.

Yarab bizi öldür de çevirme yoldan geri.

Yeni bir derdle beni geçende etdi komşu.

Dahiliye koğuşu, dahiliyye koğuşu!...

Her günki i'tiyadla bir bir dolaşıyorduk, O gün genç bir hastanın ayak ucunda durduk Künyesini okudum başındaki levhadan ...

« Yirmi altı yaşında Kozanlıdır merd Osman.

Osman binbir cehdile yükselterek sesini, Anlatdı kesik, kesik bize hikâyesini ....

- Diyor: «derdim Bir değil, Neremde belli değil İki yıl var ki gönlüm Şen değil deli değil»

Düşünmüş derin derin Bu bitmeyen kederin Sonu ne? sebebi ne?

Erirmiş günden güne.

îki yıldır çekermiş, ne yermiş, ne içermiş.

Köyde yaşlı kadınlar « İnce hastalık » dermiş;

Halini soranlardan bir teselli umuyor.

Bak ne fersiz duruyor, bak nasıl yumuluyor,

Her beyaz gömlekliye minnetle bakan gözler.

Bir zamanlar kalbleri kavuran yakan gözler.

Yanından ayrılırken kâğıt kalem istedi.

- İşte anladınız ya fazla sormayın dedi.

Dolaşdım günlrece ben derdile yana yana.

Tam bir hafta gitmedim Kozanlımn yanma.

Bir gün sabrım tükendi çıkıverdim yokarı . Rüzgâr gibi geçerek tenha koridorları . İçimdeki şübheden korkarak adım adım ; İlk yatakları geçdim kozanlıyı aradım.

Yabancı hastalarla dolmuşdu solu sağı . Kozanlı merd Osmanın o gün boşdu y a tağ ı.

Tali'in cilvesine gülerken acı acı.

Bildiğiniz haberi verdi hasta bakıcı.

- O gece uyumamış, sa‘atlerce inlemiş.

« O efendi gelirse şu kâğdı verin » demiş . Benim sarı defterden kopardığım kâğıd bu.

Kozanlı merd Osmanın ağladığı ağıd [*] bu :

« Ne güzel, ne şirin karşiki dağlar!

« Billâhi görenler halime ağlar,

« Hastalık zencirmiş insanı bağlar

« Ne bitmez çileymiş dolmayor yahu.

« Yüce dağ başları görünmez kardan,

« Bir haber sorarım sevğili yardan,

« Uçan turnalardan, esen rüzgârdan

« Sesime ses veren olmayoryahu.

« Geldikçe hayalin artıyor tasam,

« Kanıyor içimde bir gizli yara,

« Yaprak dökümünde köye varmazsam

« Serviler dibinde gel beni a r a !

15 — 5 — 930 — Seririyyat talebesinden M. RAHMİ

M u h am m cd 4..

Ne derlerse desinler şu senin eserine , Hikmetini değişmem cennetin kevserine.

Kalbin öyle yüce ki; ‘arş ona saçak olmaz!

[*] B ü y ü k T ü r k L ü g a ti nda ağı kelimesi

v a r ; matem şarkısı demekmiş ağıd da ayni kelimenin

diğer bir şekli olacak. [ İçtihad ]

(9)

t Ç T İ H A D 5469 Mu‘cizeye inanmam, mu'cize gensin işte ,

Açdığın yol var iken ne hacet var bihişt#

Hakkı teslim edenden ktifür, iman sorulmaz !

*

Bir ev yapdm oraya indirdin Allahı da Putların ensesine bindirdin Allahı da O senin ruhun oldu, sen de onun heykeli ! Kur’anı bize veren gök ; senin dimağındır, Sen o kehkeşansın ki fazilet çırağındır , işte fen felsefenin tutuşmuş bir meş‘a l i !

a

Benim dine hürmetim ahlâka hürmetimdir Mefkûresiz milletler zavallıdır, yetimdir

« Budda » « Safa » girseydi mutlak kölen olurdu!

Açardı hareminin mukaddes ocağını, Yakardı kandilinde yüreğinin yağını, Musa ‘asan olurdu, Isa gölgen olurdu !

i .

Bizde biraz Allahız., su, yosun, taş olsak da..

‘Aleme kanad, kuyruk, enfüse baş olsak da..

Kör, topal idrakimiz toprağı aşamaz ki !..

Rabbi de, merbubı da mefkûredir yaşatan.

Ne kadar çamur olsa, kan olsa gene inBan ; Sürünür, yaşar amma iimidsiz yaşamaz k i !..

Dr. KAYA

N efes

Vahdet makamından geçdiğim ândı , Camı ‘aşkı içdim içim uyandı.

Talib oldum cismim nur ile yandı, Yarin cemalini kendimde gördüm . Necata ererek geldim divana , Münkirler dizildi şöyle bir yana . inkârını atan geldi imana , Ayrıyı gayriyi ben dinde gördüm.

Ankara İSMAİL SEFA

İKTİSADİ NOTLAR

Y en i m ü h im b i r d a r u s s a n a ‘a Yakında, şehrimizde, büyük bir iplik ve bez fabrikası te’sisi tekarrur etmişdir. Binâya muktazi arsa, bedeli on senede mukassaten verilmek üzre iktisad ve maliye vekâletleri tarafından verilmişdir. Bu darussana'a 90,000 metre murabba ı bir sahe üzerinde beton armé olarak inşa edilecekdir. Kara ağaç ile Mirahor köşkü arasında kâ’in bu arsa bir dekovil ve de­

mir iskele ile Halice rabt olunacakdır. Bu da­

russana'a şimdilik 2000 destkâhı ihtiva edecek, yevmiyye takriben 100,000 metre bez, basma, patiska, keten çadır bezi ve tente çıkaracak - dlr. Bu fabrikada her gün 6000 işçi çalışacak ve Duarussana'a yanında hastahane, eczahane, mekteb ve bir az sonra işçi 'a’ileler için sihhî ve ucuz meskenler de yapılacakdır. 10,000,000 Türk lirası raddesinde bir sermaye ile işe başlanacak. Adanamız her sene 100,000 balya pamuk verir; biz bunu ham olarak harice sa - tariz ve mamul ve pek bahalı olarak satın alırız. Impratorluk zemanımızda her sene ame­

rikan bezi bedeli olarak 10 milyon altun lira verirdik. Şimdi adananın verdiği 100 ilâ 120 bin balya pamuğun 50 ilâ 60 bin balyasını bu fabrika i'mai edecekdir. Bu fabrika Türkiyenin ihtiyacını kısmen tatmin edecekdir kısmen de- yoruz çünki Türkiye bu gün yalınız pamuk mamulatı almak için İnğiltereye, İtalyaya , Ja~

ponyaya ve daha bazı küçük Avrupa memle­

ketlerine 70 milyon lira vermekdedir. Bu mü­

essese sayesinde her sene şimdi Avrupaya ver-

mekde olduğumuz mebleğden 30 ilâ 35 milyon

Türk lirası eksik vereceğiz ve bu para Türk

işçilerine ve Cümhuriyyet Hâzinesine kalacak-

dır. Bu sayede, dünkü M iliiy y e t gazetesinde

okuduğumuz veçh ile « bize iş bulun yoksa

hırsızlık edeceğiz, haberiniz olsun! » deyen

Anadululu ve İstanbullu bir vatandaş bulun -

mayacakdır. Böyle muazzam ve faydası çok

şumullü olan bu teşebbüsü Baş vekil İsmet

Paşa Hz. nin lâyikile takdir ve teşci' etmekde

olduğunu işitmekdeyiz.Berhurdar olsun. 22/5/931

(10)

5470 İ Ç T I H A D V e s a 'ik i ta r ih iy y e m iz d e n b i r k ıs m ın ın

s e h v e n s a tı lm ış o lm a s ı ş a y i‘a s ı Günlük arkadaşlarımız bu mes’eleden çok bahs ediyorlar-Öteden beri Türk tarihile meşğul ve selahi> yetdar bir kari’imizden « Okkası 3 kuruşa satılan Mefahir » adlı bir mekalede bu gafletin, Türk tarihi millisi için zararı çok bü­

yük gösterilmektedir. Bu evrak içinde Kanu - nî nin Macaristandan Arabistana kadar yapdır dığı, tahriri nufusa , Viyana yi muhaseremiz esnasında 200,000 kişilik Türk ordusunun i a ­ şesine da’ir hisablar" ve Bağdad seferimizde Türk ordusunun teşkilatına da’ir İdarî ve malî mühim vesa’ik bulunduğu telehhüfle kayd edi­

liyor. Ancak 22 mayıs 1931 tarihli M illiy y e t refikimiz, Bulgaristanda bir kâğıd fabrikasının buradaki bir simsarı tarafından satın alman ve bir çok balya halinde Bulgaristana gönderilmiş olan bu evrakın, şayi olduğu gibi pek mühim olmadığını ve mes’elenin tahkikatına girişıldi- gini yazmakdadır. Tahkikatın neticesine kadar kari’imizin mekalesinin neşrini te’hir ediyoruz ve Milliyyet refikimizin tahmininin isabetini temenni etmekdeyiz.

SOLMAYAN OÜZELLİKLfcR

-ç ^ o y*~ } du— o j ■ J j

. a /U o U j z i j j U

Tercümesi: Oönül elden gitdi ve kirpik üzerinde kandan nişan kaldı. Can gitdi ve ga’ib olan yar canin yerinde kaldı.

yT JC.‘ i

J.'U. ¿ 1 >SLi -1 } .uU- iji. Mij ji

Oiden yarin arkası sıra göz yaşımı revan etdim yar geri dünüb gelmedi göz yaşım re­

van olmaya devam etdi.

w-J-> 05 * *^*7 J* ^5*" (i*** 5*

a j J oy~ »A*5 y i£j>, j

Vaki‘a temamen yürek kanı isede ben göz yaşımdan memnunum, çünki her kan damla­

sından senin kokun gelir.

aT" 0^5 ^ j>- 4j j y

. l y S ' 3 j a ,_T ^ J ^.1

Senin devrinde sitem o kadar zâlim oldu ki, ecel, şefâ'at için gelir, sitemin elini tutar.

. iL . J l *T t 2 C ~ 0

Bir harabeden geçdirn , yurdum hatırıma geldi. Bir eli ayağı kesilmiş gördüm gönlüm hatırıma g eld i.

A-î j 2 j £ L J J L

. f Ijjl* X_J> 5 J

Kanadımı bağladılar beni kafes kaydından kurtardılar, kanadımı kırdılar , uçmama izin verdiler.

* r > j y - o r* j t s ' J - y i î j '5' j j j

- A.bb f Ui J w-oi- j J ı 1“

Bana feryad ve figan etmek için bir lahza ruhsat verilinceye kadar bir çok zaman süküt ile yüreğimin kanını içdim.

1 ı sr <_r-^ ^ -1-y jj A o-*

* ^ ^ J l — j l j * ■ aa J

Oönül arzu eder ki, toprağından, bin sene sonra kadah yapıldığı zeman senin dudağını dudağıma koyasın .

1 J )> ) lA1 'v— " ¿tu'

• xtL. .jUs ^ ^ A ı

Kafesde bulunan kuşların , bazı elem ve zevki vardır ki tutulmuş, kafese konmuş olma­

yan kuş bilmez.

. ı j \ j j d ı jul T ^ J C İ T

Hayatım oldukça seni tahattur etmem, çünki tahattur etmek sevgilisini unutanların işidir.

t l a j>*\ a - î -L \ j L »T ^ ^ ’b

• A— 1— j1 I l* w*îj 1 A>-

Bilirim ki ahimizin çok eserleri olacak; lâkin

ne fa’ide ki o zeman bizden eser kalmaz.

(11)

t Ç T İ I I AD 5471 A M E L Î R U H İ Y Y A T

Hiç şübhe yok son ilahlar, ancak son in - sanlarla beraber nabud olacaklardır.

*

11

İ ‘tik a d la rin k u v v e ti

İL

Bir ¡‘tikadın teskhir etdiği insan, «énergie»

sinin, hatırı sayılır derecede artdığıııı görür, iman da’ima kudretli bir fi‘l ü ‘amel sa’iki olmuşdur. Pek haklı olarak « İman » dağları yerinden kaldırır deııilmişdir.

*

Islâıniyyet yahud « Bolchévistne » gibi bir

¡‘tikadın kuvveti, ta‘lim etdiği nass [Dogme]

lara değil, ilham etdiği kaııa‘atların «énergie»

sine tabi'dir.

İL

Bir kavme büyük bir kuvvet ifaza eden tefekkür birliği şimdiye kadar ancak dinî i‘ti- kadlar üzerine te’sis olunmuşdur denilebilir.

‘Akl yalınız başına heııuz insanları mutesanid kılmaya muvaffak olmaınışdır.

t

Ancak öldüğü yahud öleceği zemaııdadır ki bir dinin faydası meydana çıkar. Bir çok kavin­

ler, dinlerinin ölmesile medeniyyetleriııin ıııahv olduğunu yahud değişdiğini görmüşlerdir.

*

Zemaııın aşındırması bir i‘tikadı ortadan kaldırdığı halde, bu i‘tikad , yine ruhlarda , sa’iki ef'al olacak derecede kuvvetli bir te’sir muhafaza eder . Ba‘zı « Puritain » [*] inğiliz diplomatlarının muslumanlar hakkında besle­

dikleri kinin bundan başka sebebleri olmasa gerekdir.

________________________________ *

(*] E. Boutmy den tercüme etdiğimiz « İ n y İ Ü /

k a v i n i » 'unvanlı kitabımızda Puritain kelimesini ne medlülu hakkında tafsilat vardır. A. D.

Büyük bir şa‘irin iddi‘asi veçh ile [1] dün­

yanın hayatını devam etdirmeye muhabbet ve açlık kifayet etmez. Buna, ¡‘tikadın yarat- dığı ümid de ‘ilâve olunmalıdır.

İL

Küçük günahlar için , mahluklarını ebedî

‘azablara mahkûm eden ilahların büyük b a r ­ barlık devrlerinde muhakkak faydaları olmuş- dur ; fakat münevver bir devrde o ilahların khonkharhkları kabili mudafa‘a değildir.

İL

IH

r t ik a ılla r m m u h te lif şe k ille r i

İL

Tek ilalılı [ Monothéiste ], ıne’ııus ta'birle muvahhid olan büyük dinlerin ümmetleri mu- sa‘afekar, ya‘ni vicdan hürriyyetine ri'ayetkâr olmazlar. Bunlar kendi zu‘mlarınca hakikati mahzanm hârisleri olduklarından batılı kal‘

etmek için gayri mu’minleri [ kâfirleri ] kati etmeyi [2] bir vazife sayarlar . Protestanlığın, ınusa‘afekâr olmasının sebebi, bir çok mezheb - lere ayrılması keyfiyyetinin bu dini,ya‘ni Pro­

testanlığı , « P o ly th é is m e » e yaklaşdırmış bulunmasıdır .

*

« Polythéist » ya‘ni çok khudalı dinler , 1 2

[1] Bu büyük şa'ir Schillerdir sözü aynen şöyledir:

Filosoflar dünyayi idare edebilinceye kadar muhabbet ve açlık cihanı idare edecekdir. A. D.

[2] Muvahhid olan müslümanlığın mukaddes kitabı, iu r jU.5CU ijMj ya'ni gayri müslimlerin kâffesini kati edi - niz demezmi î Arablar bu zihniyyetle hareket etmediler mi ? ve bu gün bile müslim, gayri müslim ta'biri bir az da bu zihniyyetin mu'ammerliğini faş etmiyor mu ? vahidül’ilah ‘İsevilik, Musevilik, Muhammedilik 'ayni zulmet gayyasında halâ dahi az çok çarpınmıyor mu ? Katulikler bir gecede 60,000 Protestanı bu zihniyyetle boğazlamadık mı ? ( İspanya ) da engiziteur général olmuş olan ( Torquemada ) 80,000 insanı diri, diri yak- dırmadı mı ? Bu canavarlık hanği sanı'ın masnu'udur ?

A. D.

(12)

5472 İ Ç . T İ H A D me’rms ta‘birle müşrikler- da’inıa ıııusa‘afekâr

olmuşlardır. E h li S a lih seferleri, din muha­

rebeleri, « Inguisition » , « Polythéiste » olan kavmlerde miimkin olmazdı.

Dinî musa'afekârlığı tam olan R o m a nın , nihayet, khiristiyanları tazyik ve kahr etmesi , bunların ( Roma ) şevketi siyasîyyesini sarsmak istemiş olmalarınandır.

*

« Monothéiste » olmak keyfiyyeti bir din için bir fa’ikiyyet teşkil ederse îslâmiyyeti ilk safa koymak lâzım gelir. Filhakika îslâmiyyet sahihan bir khiidalı bir dfn teşkil eder., Musevî- lerin « Jehovah » sinin hiç bir zaman temaınen tahtı.hükmüne almadığı rakibleri vardı. Khiris- tiyaıılığın Allahı, üç şahsiyyet ve «Paganisme»

in talî ilahlarına mümasil talî üluhiyyetler olan bir e’izze ordusu ihtiva eder.

Din müessisleri ilâhlarına, insanları tahrik eden bütün ihtirasları vermekle pek ‘âkılâne hareket etmişlerdir.

Bu ilâhların lıasud, titiz ve müııtekim ol - maları, başka diirlü oldukları takdirde kimseyi iğfal edeuıiyecek olmalarındandır .

( Cartagia ) da T a ııit[l] çocuklardan kurba kesilmesini eınr ederdi . ( Homère ) in ilâhları Agamemııun dan, kızını kurban etmesini istedi.

Eski ilâhların varisleri olan yeni fikirler daha ziyade melhameler taleb ediyor. Fransa inkilâbı devrinde hlirriyyet ve müsavat isimleri altında yâd edilen yeni üluhiyyetler, yirmi sene (Avru­

pa) yi kana boğdu. « Communiste » fikirlerinin tevlid etdiği katli ‘anılar artık sayılamaz olmuş- dur .

Dinî iman havzasında , « Saçma-Absurde »,

[1] « Fenike » ilâhlarındandır , Kartagia da bıına

tapılırdı. A. D.

gayri maMumdur. Bütün, ezmine’i tarihiyye es­

nasında ne kadar hoyrat olabilirse olsun, taraf- darlar bulmamış olan tek bir i‘tikad gösterilemez.

t

Couıuniste dini sâliklerinitı gayret ve hara­

reti şundandır ki yeni dinî i‘tikadlar sâlik- leriııe eski imanın izlerini yıkmak için da’irna şedid bir arzu ilham ederler. Yeni mühtediler, vaktile P o ly e u c tc [1] in yapdığı gibi sahte ilâhları tahrib için hayatlarını bile feda etmekde

tereddiid etmediler.

*

İler devrde insanlar, kendi ölçülerine göre ' dinler ve felsefeler kabul ederler ; ‘umumiyyet i'tibarile bu din ve felsefelerin hakikat ile hiç münasebetleri olmamakla beraber beşer ruhunun bir dürlü müstağni olamadığı izahları yaratmak

0

için pek müfiddirler.

*

Pascal diyordu : « Eğer bir Allah varsa son derecede nâ kabili fehmdir . Binaenaleyh ne Allahın ne olduğunu, ne mevcud olub olma­

dığını anlamaya muktedir değiliz » 'Ilın bu gün daha ziyade ileri gitmemişdir . Ma'ahaza yavaş yavaş şunu kabul ediyor ki eğer Hûda D İe u 1er varsa bunlar mahlukatın hayatlarına asla müdahale etmezler.

*

î'tikad etmek lâzım geldiğine i'tikad etmek zaten i'tikad etuıekdir.

*

IV

‘A K I. V E İMAM

LA RAİSON ET LA FOİ

a

Bir rö’yanın saçmalığı, rö’ya görenin fena -

[1] Roma Centurion ¡arından ve adzzedendir. Erme-

nistanda 204 tarihi milâdisine doğru şehid edilmişdir .

Roma ordusunda yüz kişiye kumanda eden zabite Cen -

turion derlerdi. Bizim « Yüz başı » rütbe’i askeriyyemi-

zin mu‘adiii idi. A. D.

(13)

Î Ç T Î H A D 5473 sına nasıl gitmezse, dinî ve siyasî bir itik a ­

dın saçmalığı da mutekidinin öylece fenasına gitmez. Rü’yalar ve itik ad lar şu müşterek seciyyeye malikdirler ki her ikisi de ‘akl ve ve muhakemenin tekirinden masundurlar .

a P a s c a l ve D e s c a r te s gibi dahilerin , uzun miıddetdenberi nâ kabili mudafa‘a olmuş olan dinî Nass lan kabul etdikleri görüldüğü vakit dinî i'tikadların mukavetsuz kuvveti ve

‘aklın bu itikadlara karşı ‘aczi abâşikâr mey­

dana çıkar. Meselâ « Newton » , «Apocalypse»

[*] in hezyanları hakkında mutala‘at serd et - diği vakit hükm ü teshiri altında bulunduğu sırrî te’essürlerle ‘akl ve muhakemesi âşikâr bir suretde felce uğramış buluııiyördu.

t

‘Aklı ınahz ııokta’i nazarından , yılana ta- pıldığı zemandan Allaha ta'abbud olunduğu zeınana kadar bütün dinî i‘tikadlar aşağı yu­

karı müsavi bir kıymete malikdirler . Çüııki bunlar hep ‘ayni psycologia’î mevhuuıatdan sudür ederler.

*

Eğer mutekidler, itikadlarınııı ‘aklî kıy­

metlerde zihinlerini meşğul edebilselerdi , çok geçmeden yer yüzünde m utekid kalmazdı [**].

£

imanını gayb etmek korkusile imanı ‘akl ve muhakemenin tedkikine ‘arzdan imtina4 eden m utekid pek asılsız bir korkunun kur­

banıdır. Bir i'tikad ancak mutekidin ruhunda ölmek üzre bulunduğu zemaıı ‘akl ve muha­

keme te’sirile kabili talırib olur.

*

‘Aklın itikadlar üzerine ne kadar yavaş

[•] İncil nuvislerden St Jean ın muğallak ve pür iblıam kitabıdır. Muğallak, anlaşılmaz ve içinden çıkıl - nıaz, rabt ü sebkdeıı mahrum kitablar hakkında Apoca - lyptique sıfatı kullanılır. A. D.

["] Burada dinî ¡‘tikadın nııırad olunduğu beyan­

dan müstağnidir. A. D.

te’sir icra etdiğiııi anlamak için bir çok asırlar esnasında binlerce adamların, Şeytanla mefruz münasebetlerinden dolayi, diri diri yakılmış . olduklarını tahattur etmelidir.

*

Radical ların Fransa da yapmış olduğu veçh ile saliklerini kalır ederk bir dini yıkmak id­

diasında bulunmak itikadın Psycologia’î esas­

larından ne kadar te'ami edildiğini , bunları ne kadar anlamamazlıkdan gelindiğini gösterir.

*

Pascal, « Allahı ‘akl değil, kalb his eder » diyordu. Eğer kalblerin muhakemeleri ‘aklın muhakemeleri olsaydı ilahlar derhal helâk olurlardı.

*

Pascal in, olmaya bihude çalışdığı veçh ile, tam zahidler, ( Port - R oyal) in münzevî Soli - tairo leriııin oldukları veçh ile hakikî zahidler oldukça sefil bir hayat yaşarlar . Bunlarda cennet ümidi , içinde ebediyyen yanmakdaıı korkdukları cehennemin dehşetile ifna oluııur[*].

*

Yeııi katolikliğin hatalarından biri de iimid- siz bir cehennemde ebedî ‘ukubatdaıı bahs etmekle ne kadar nâ kabili kabul olduğunu anlamamak, olmuşdur.

*

Eğer insani yy et muhayyel üluhiyyetlerin iradelerine ita‘at etmek için sarf etdiği cehd ve sa‘ylerin bir kısmını ‘İlmî hakikatlerin ta‘- kib ve taharrisine hasr etmiş olsaydı , bu gün medeniyyetler ııe halde bulunurdu ? ‘Acaba ne kadar daha yüksek ve müterekki olurdu? su’- ali sorulabilir. Fakat muhtemel ki bütün terak­

kilerinin anası olan cehd ve gayretleri icraya

{'] Tevfik Fikret Bey merhum mulla Sırata cevab manzumeside :

Şevki cennetle hayalim meşğul Yüreğim havfi cehennemle melûl

deınişdi. Bu nefis ve rikkat efza manzume [ İctihad ] ın 170 numrulu nüshasında tab‘ olunmuşdur. A. D.

\

(14)

5474 İ Ç T Î H A D insanı yalınız bu esassız tayfler icbar ede - bilirdi.

*

Yeni bir dini kabul, ‘umumiyyetle anîdir;

fakat ruhlarda kökleşmek için ‘asırlar, ve ruh­

lardan nâbud olmak için keza ‘asırlar lâzımdır.

Hiristiyanlığın uzun mevcudiyyetine rağmen Yunan - Lâtin [ Pagnisme ] i [ putperestliği ] henüz temamen ölmüş değildir. Zirâ san‘atlar bütün şekillerinde bu ( Paganisme ) ile meşbu' kalmakdadır.

*

*

Misirlılarııı timsaha , Hinduların yılana tap­

masını ‘abes sıfatile tavsif eden hiristiyanlar,

‘akıllarından bile geçirmiyorlar ki evamirine bir itaatsizliği ta‘vizen oğlunun haça geril - meşine ses çıkarmamayi zarûrî gören bir Alla­

ha tapmayi da evlâd ve ehfadları o kadar ‘abes bulacaklardır. [*]

*

Müstakbel medeniyyetler , rehber olarak yalınız ‘ilmi alsalar dahi kendilerini ihata eden ve eski Allahlarının teşehhus etdirdiği esrâr enğiz kuvvetleri tefekküre dalarak içinde in - sanların bir az mütesanidlik iktisab edeceği

« canedral » 1er, cami‘ler, pagodler inşa etmek-

["] j C-i

Beytile başlayan pek tuzlu büberli bir manzumesinde

¿jJ.u vU iy i İsevî Ierce Allahın oğlu , Muhammedilerce Allahın ruhu [ ] olan Hazreti İsanin, Allahın gözü önünde çarmıha gerilmiş olduğunu

. 'i i ,

beytinde nazarı intikad ve mülahazaya ‘arz eder . Fakat taşların kulakları hakikat sözünü işidir , taşların gözleri hakikati görürde ta‘assub ve i'tikadın kulakları hakikatin sesini işitmez ve hakikatin yüzünü görmez! A. D.

de yine bu medeniyyetler menfe'atdar olacak - lardır .

*

Munhasıren ‘aklî nokta’i nazardan, « labo­

ratoire», şiibhesiz kışlaya ve kiliseye miirec- cahdır; fakat kiliseden ve kışladan vaz geçilin- ceye kadar galiba çok zemau geçecekdir.

a

Hiristiyanlığın hakiki mucizesi, oğlunu hay- siyyet şiken bir işhenceye mahkûm eden ve mahluklarını tecziye için ebedî bir cehennem yapan bir Allahın garabetnümâ efsanesini, y ir­

mi ‘asır, ‘aleddevam, düşünmeye , muhakeme etmeye kabiliyyetli zekâları kabul etdirebilmiş olmasıdır.

a

Müttehide! Amerikada hiristiyanlığın kuv­

vetlerinden b iri, ihtiva etdiği hisse’i hakikat veya hisse’i batıl ile iştigal etmeksizin munha- sıren ‘içtima! miifidliği nokta’i nazarından der­

piş edilmesidir.

*

İlâhların halikları insana kıymetdar ümid verdiler. Fakat buna mukabil, ‘asırlarca, insanı cehaletden ve dalâletlerden müteşekkil bir mah- bese kapadılar.

*

Büyük bir kısım hayalat ihtiva etmeyen mefkûre yokdur ; fakat hiç bir kavm bir mefkûrenin te’siri olmaksızın feyz bulmamış - dır .

a

« İnanmak istemem ki . . . » sözü Psyco - logia! bir hatadan sudur eder . insanın inanması yahud inanmaması hiç bir zaman şu‘urlu iradenin cehdile vaki‘ olmaz.

*

Mes’ul müdürü : Dr. Abdilhüsnü [ Orhaniye matba‘ası ]

(15)

« İÇTİHAD » Kütübhanesi

M cvcııd kİtablari:

Kuruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 sahifeü 100 Aklı Selim (yeni Türk lıarflerile) 135 Rahib "Meslier„in Vasıyyetnamesi 20 RııhuIEkvam (eski harflerle) 274sahife 100 Dütı ve Yarın ( » . » ) 254 » 100 İlmi ruhi içtimai( » » ) 287 » 50 Adabı mu aşeret rehberi ( Resimli, eski harflerle ) 509 sahifeli 150

Giullame Teli 100

Dilmesti’i Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye ve Din(Eski harflerle) 25 Karlı Dağdan Ses(AB. Djevdetin Şi‘irleri)100 Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 sahifelik 100

Asırların Panoraması (Eski harflerle,

resimli). 246 sahifelik 100

Eelsefe'i istibdad ( Eski harf )Alfieri nin,

resimli 272 sahifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. (Eski harflerle) resimli, 100 Persefon-Esatiri nefis bir menzume 75 Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle)

resimli, 708 sahifelik 150

Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50

Yollar ve İzler 50

Dimağ ve Melekâtı ‘akliyye 200

İngiliz Kavmi 150

Bir filozofun şi'irleri j. M. Guyau nun 75

Cum huriyet M ücellithanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz » ittisalinde. Ki­

taplarını hem metin bir suretde, hem mutedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesi din

M. Ütüciyan

Çinkoğrafhanesi

Fincancılar da Kalifidi Hanında

KARLI DAĞDAN SES

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıt'alar bu ‘unvanla intişar etdi, 185 sahifelik ve iyi kâğıd üzerine basıL mışdır. fi: 1, «Lux» tab' ve müellif tarafından imzalı nüshalar 2 liradır. Haricden siparişlere ta'ahlıüdlü irsaliye olarak 20 Kuruş ‘ilâve olunur.

İstanbulda Babı‘âli kitabcılarında ve Beyoğ- luııda L ib r a ir ie M o n d ia le de satılıyor.

Dr. Sem iram is Ekrem H.

Çocuk hastalıkları mütehassısı

Dr. Ekrem Behçet

Etfal hastanesi kulak, boğaz, burun hastalıkları mütehassısı ' Beyoğlu mektep sokak M 1

Telefon: Beyoğlu 2496 Tarif de publicité

F « Idjtihad »

Ltq, 1 pour chaque 3 centimètres de hauteur dans les colonnes de 1’ '‘Idjtihad,,. soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ "Idjtihad,, dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon .

“ İçtihad „ ın İstanbulda satıldığı ba‘zı yerler : Kadı k ö y ü n d e Muvekkithane caddesinde Tütüncü C afer e fe n d i, K öprü ü z e r in d e M. K em a l E fen d i, B ü y ü k A da da İske­

le başında Tütüncü N iko E fen d i, Ü sk ü d a r d a İskele başında Tütüncü İlh a m iE fe n d i

Dükkânları

(16)

Bütün « classique » kitaplarla diğer neşriyyatı ve mektep levazımınızı atmak için İ s ta n b ııld a B e y o ğ lu İ s tik lâ l c a d d e s in d e 4 6 9 numarada :

LA G R A N D E L İ B R A t R l E M O N D I A L E

Miiessesesine müraca'at ediniz

Ş a r k i k a r ih in e n b ü y ü k v e ç e ş id le ri e n iy i i n t i h a b e d ilm iş a b h a n e s i d i r . Telefon: Beyoğlu: 2710

T ü r k i y e S A N A Y İ4 v e M A ‘A D İN B A N K A S I

Fabrikalarına ait

Y E R L İ M A L L A R P A Z A R I

İstanbul, Bâhçe kapu Birinci Vakıf han Telefon : İstanbul : 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mamulatından ipekliler ve döşemelikler, yünlüler, battaniyeler, kostümlük kumaşlar, şallar, ipekli mendiller, ince ve kaim bezler, metin ve zarif bavul, çanta, kunduralar ve saire topdan ve perakende olarak satılır.

HEREKE MENSUCAT FABRİKALARI MA'MULÂTI

Satış mahalleri:

Yalnız topdan Herekede Fabrika merkezi, İstanbul ve Ankara da

YERLİ MALLAR PAZARLARI

Perakende için İstanbıılda Bahçe kapıda birinci vakıf han altında

YERLİ MALLAR PAZARI

A ıık a r a d a Ç o c u k S a r a y ı c a d d e s in d e

Yerli mallar pazarile İstanbul ve sa’ir vilâyetlerdeki bilumum kumaşçı mağazalarından ve terzilerden talep ediniz-

Os ma nl ı B a n k a s ı K e p h a l g i n e

b a n q u e o t t o m a n e

Sermayesi 10 milyon İngiliz lirası.

Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36 Türkiyenin her şehrinde şu‘beleri vardır.

Dr. Yorği Fotaki Mavromatis

E m r a z ı d a h iliy e

Beyoğlu Venedik Sokağı M 5

Cuma ve cumartesinden başka hergün 2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon : B. 4707

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi4 ağrı için müessirdir.

Öksürük ve boğaz hastalıkları

O x y m e n t h o l

P E R R A L D İ N Pastillerini alınız A p r a h a m E k ş i y a ı ı

Kerestecilerde No- 412

Depot de bois de construction en tous genres Telefon : Stamboul : 2827

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Att tudes of sports med c ne phys c ans about defens ve med c ne pract ces Spor hek mler n n defans f tıp uygulamaları konusundak tutumları.. Sabr ye Ercan , Ayhan Canbulut , Hüsey

www.katkarsiligim.com’un, Online Ödeme Sistemi ile proje yayınlama ve proje görüntüleme için ödemesi yapılan hizmetlerin ilgili kulanıcının eksik veya kusurlu

File &gt; Save As Template komutunu seçin, oluşturduğunuz yuvalanmış şablonu ys-teacher olarak adlandırın ve Save düğmesine tıklayın.. Orijinal şablonu

Nermin Hanım bir süre sonra beni istemezse benim için kötü olacaktı.. Umarım tahmin etiğimden

ALLAH’ın kesin haram hükmü geldikten sonra ; bu hükümleri tatbik etmek için zamanın uygun olmadığını veya, insanların henüz bu hükümleri uygulamaya hazır olmadıklarını

BASİT MAĞARA AÇIKAYAK İŞLETME METODU, Daha ziyade tavanı çok sağlam, şekli gayrimuntazam ve kalınlığı fazla olmayan maden yataklarına tatbik edilen hazırlık işleri bir

Burslu olarak master eğitimine devam ederken aynı zamanda asistan hoca olarak görev yaparken bir yandan aktif olarak mimarlığa devam etmiştir..

biriyle tevessülde bulunmak Allah’ın sevip hoşnut olduğu amellerdendir. Bu nedenle Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem bu tevessül türü ile tevessülde.. Bize düşen