• Sonuç bulunamadı

10.HAFTA KÜRESELLEŞME VE DİN Tanım

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "10.HAFTA KÜRESELLEŞME VE DİN Tanım"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10.HAFTA

KÜRESELLEŞME VE DİN Tanım

Küreselleşme kavramının üzerinde uzlaşılan bir tanımı bulunmamaktadır. Diğer birçok kavram gibi küreselleşme kavramı da farklı şekilde anlaşılmakta ve tanımlanmaktadır.

Roland Robertson, küreselleşmeyi, dünyanın tek bir sosyo-kültürel sistem ya da kurumsallaşmış tek bir dünya düzeni haline gelmesine yol açan süreçlerle ilgili olarak tanımlamaktadır. Küreselleşme kavramı, hem dünyanın küçülmesine hem de bir bütün olarak dünya bilincinin güçlenmesine gönderme yapmaktadır. Dünyanın küçülmesi ise, artık dünyada olup bitenlerden kolaylıkla haberdar olmak ve karşılıklı etkileşimi anlatmaktadır.

Bu durum, insanı kendi ülkesi dışında tüm dünyayla ilgili hale getirirken, bir dünyalılık bilinci de oluşturmaktadır. Ayrıca giderek artan elektronik karşılıklı bağımlılık (internet gibi), dünyayı “küresel bir köy”

olarak yeniden oluşturmaktadır. “Küresel köy” ifadesi, hem dünyayı yeni imajlarla inşa etmekte, hem de tümüne erişilebilir oranlarda küçültmektedir. Bu bilinçlilik düzeyi ile alakalı bir durumdur. Yani, dünya hepimizin katıldığı bir arena olarak kavranmakta ve daha önce uzakta sayılanlar yakın hale gelmekte, her şey birbiriyle ilintili olabilmektedir.

David Harvey ise küreselleşmeyi “zaman ve mekân” sıkışması olarak tanımlamaktadır. Burada zaman ve mekânın niteliklerinde meydana gelen değişme ifade edilmektedir. Böylece insanların dünyayı görüş tarzı da değişmektedir. Bir kere zaman “hız”lanmıştır. Uzun mesafeler kısalmış ve mekânın sınırları da önemini yitirmiştir. Sınırların önemsiz hale gelmesi özellikle sınır ötesi sermaye akışının hızlandığı finansal sektörde görülmektedir.

Şunu bilmek gerekir ki, sosyal olaylar belirli bir sürekliliğe sahiptirler. Küreselleşme, aslında Batı dünyasında daha önce başlayan Aydınlanma, modernlik gibi süreçlerle son derece yakın bağlantılar taşımaktadır.

Küreselleşme, bu süreçlere dayanmakla birlikte, onlardan kimi özellikleriyle de farklılaşmaktadır. Bu açıdan Batı’nın kendi tarihi ve bu tarihin akışı içerisinde yer alan kapitalizm, Aydınlanma, modernlik, postmodernlik, küreselleşme içinde önemli yer tutarlar.

(2)

KÜRESELLEŞME TEORİLERİ

Teori, bir olguyu açıklamaya çalışır. Küreselleşme teorileri de küreselleşmeyi açıklamaya çalışmaktadır. Şimdi bu teoriler ilgili açıklamalara geçelim

1-Immanuel Wallerstein –Modern Dünya Sistemi

Küreselleşme kavramını “modern dünya-sistemi” ile tanımlayan Wallerstein göre, modern dünya- sistemi 16. yüzyılda, öncelikle Avrupa’da vücuda gelmiştir. Wallerstein, dünyayı ekonomik ve siyaset açısından hâkim, sanayileşmiş, kapitalist ve daha zayıf Üçüncü Dünya Ülkeleri şeklinde bölümlere ayıran bu hiyerarşinin kapitalist dünya ekonomisindeki uzun süreli değişimlerin bir sonucu olduğunu savunur. Bugün kapitalist dünya-ekonominin siyasal üst yapısı olan devletlerarası sistemin parçası olmayan hiçbir devlet yoktur. Bu durum, kültürel baskılar oluşturmakta; kültürel baskılar yerkürenin bütün alanlarının toplumsal gerçekliklerine nüfûz etmektedirler. Bu durum küresel bir iş bölümü ve egemen bir dünya kültürü ortaya çıkarmaktadır.

Wallerstein, devletleri merkez ve çevre ülkeler olarak hiyerarşik sıralamaya tabi tutar ve küreselleşmeyi kapitalizm bağlamında açıklar. Wallerstein’e göre, bu dünya sisteminde dünya, merkez, çevre ve yarıçevre bölgelerine ayrılmıştır ve sisteme egemen olan ülkeler sermayenin toplandığı merkez bölgedeki ülkelerdir.

Görüldüğü üzere Wallerstein, modern dünya-sistemi olarak adlandırdığı küreselleşmeyi kapitalizm

bağlamında açıklamakta; merkez ve çevre ülkeler olmak üzere devletleri hiyerarşik bir sıralamaya

tâbi tutmakta; merkezdeki küresel aktörlerden başlayarak çevre ülkelere doğru gelişen iç bağımlılığı

açıklamaya çalışmaktadır.

(3)

2- Zygmunt Bauman – Küresel Dünya Düzensizliği

Küreselleşmeyi daha çok “etki” ve “etkileşim” anahtar kavramları etrafında algılayan Bauman, bir karmaşıklığa vurgu yapar. Ona göre, küreselleşme kavramından çıkan en derin anlam; dünya meselelerinin belirsiz, kuralsız ve kendi başına buyruk doğasıdır. Küreselleşme kavramı, küresel girişimler ve çabalardan çok, niyet ve tahmin edilmemiş global etkilere işaret etmektedir.

Bauman’a göre, küreselleşme kavramından çıkan en derin anlam, dünya meselelerinin belirsiz, kuralsız ve kendi başına buyruk doğasıdır. Küreselleşme bu yönüyle yeni dünya düzensizliğidir.

3- Roland Robertson – Glokalleşme

Roland Robertson’un fikirlerinde vurgusunu yaptığı nokta, küreselleşme diye adlandırılan şeyin uzun, düzensiz ve karmaşık bir süreç olduğu ile ilgilidir. O, dünyanın sistemliliği bakış açısından, en fazla sürekliliği olan tartışmanın küreselleşme olduğunu düşünmektedir.

Robertson’a göre, glokal kavramı, global ve lokal küçültme yoluyla elde edilmektedir. Yani Roland Robertson’ın bakış açısından küreselleşme kavramı, küresel ile yerel olanın etkileşimidir.Bunun anlamı;

küresel (evrensel) ile yerel olanın karşılıklı olarak bir gerilim ve iletişim içerisinde olmasıdır. İşte bu sebeple “global” ve “local” (yerel) kelimeleri bir anlamda kaynaştırılarak “glokalleşme” kavramı elde edilmiştir.

Robertson küreselleşmeyi tek bir kültürün homojen bir şekilde tüm dünya ölçeğinde mutlaka kabul edilmesi ve mutlak bir homojenlik olarak kabul etmez. Bu düşünce onu diğer teorilerden ayırmaktadır.

Ona göre, homojenleşme, bir yandan da farklılaşma süreçlerinin bir etkileşimi olarak ele alır. Bu

bağlamda küreselleşme, tüm bir dünyanın tek bir mekan oluşturmak adına, giderek artan bir şekilde

karşılıklı olarak bağımlı hale gelmesine yol açan kapsayıcı bir süreçtir.

(4)

4- Anthony Giddens – Modernliğin Küreselleşmesi

Anthony Giddens, modernliğin kurduğu ağ ve şebekenin ölçeğinin büyümesi bağlamında küreselleşmeye bakar. Giddens, küreselleşmeyi yeni bir süreç olarak görmez. O, yeni bir döneme girmekten ziyade, modernliğin sonuçlarının eskisinden daha çok radikalleştiği bir başka döneme girildiğini söyler. Bu durum zaten modernleşmenin evrenselleşme iddiaları ile paralellik arz etmektedir.

Bu bağlamda modernliğin dört kurumsal boyutu olan ulus-devlet sistemi, kapitalist dünya ekonomisi, askeri dünya düzeni ve uluslararası işbölümünün bir etkileşimi olarak ve ölçek büyüterek küreselleşme kendisini göstermektedir.

Giddens, küreselleşmenin ortaya çıkışında zaman-mekân ilişkisine değinir. Mekanik saatin icadı ve nüfusun tamamına yayılması zamanın mekândan ayrılmasına sebep olmuştur. İşte küreselleşme bu esneme sürecine işaret eder; farklı toplumsal bağlamlar ya da bölgeler arasındaki bağlantı biçimleri bir bütün olarak yerküre yüzeyinde şebekelenir.

Buna göre, küreselleşme, uzak yerleşimleri birbirlerine, yerel oluşumların kilometrelerce ötedeki olaylarca biçimlendirildiği ya da bunun tam tersinin söz konusu olduğu yollarla bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir.

KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI

Yukarıda anlatılanlardan anlaşılacağı gibi, küreselleşme çok boyutlu ve karmaşık ilişkiler ağına

sahiptir. Bu açıdan kavramı, sadece bir boyutuyla tanımlamak eksik olacaktır. Bu boyutlar,

küreselleşmenin bütüncül bir şekilde ele alınmasını sağlayacaktır. Şimdi boyutları özetlemeye

çalışalım.

(5)

1-Ekonomik Küreselleşme

Küreselleşmenin ekonomik boyutu, diğer boyutlarına bir zemin oluşturması bakımından özel önem taşımaktadır.

Sanayileşme insanlık tarihinde bir devrim niteliği taşımaktadır. Seri üretime bağlı olarak ortaya çıkan gereksinmeler ve tüketimin sınırsız olarak teşvik edildiği kapitalist sistemde, büyüme içinde bir sınır bulunmamaktadır. Bu durum, yeni sermaye birikimi ve sermaye sahiplerinin oluşumunu getirmiştir. İlk zamanlarda modern ulus-devlet yapısı içerisinde “devlet” de ekonomik işleyişte bir unsur olarak yer aldı. Hatta devlet, özel sektör karşısında en büyük işletmeciler arasında yer aldı. Bu yapı içerisinde sermaye de “ulusal”

nitelikleri ağır basan bir unsur olmuştur.

Ancak ekonomik boyutta küreselleşme uluslararasılaştırılmış bir dünya ekonomik sisteminden, küreselleşmiş bir dünya ekonomik sistemine geçişi ifade etmektedir. Bu durum ekonomik alanda artan uluslararasılaşmaya bağlı olarak ulus-devletlerin bağımsız politikalarını yürütme konusundaki rollerinin ve güçlerinin göreli azalması sürecine işaret etmektedir. Başka bir deyişle, ulus-devletler küreselleşme sürecinde uluslararası sermayenin bir aracı olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Bir başka deyişle, küreselleşme ekonomik anlamda kapitalizmin yeni gelişen formu olarak da nitelendirilebilmiştir

Giderek hızla artan üretimin ülke içinde tüketimi doğal olarak mümkün değildir. Bu durum, ulus sınırlarını aşan yeni arayışları gündeme getirmiştir. Bilhassa küresel aktörler diye bahsedilen Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler bu arayışlara önayak olmuşlardır. Giderek devletlerin, özel şirketler lehine ekonomik faaliyetlerden çekilmesi gerçekleşmiştir.

Tüm bu gelişmeler ekonomik anlamda dünya ülkelerini birbirlerine yakınlaştırmakta, yerli ve yabancı yatırımlar birbiri içine geçmekte, şirketleri daha hızlı ve akışkan hale getirmektedir. Dolayısıyla üretim, işgücü, satın alma bağlamında ulus-devlet sınırlarının ekonomik anlamda aşılıp küreselleştiğini söyleyebiliriz.

(6)

2- Politik Küreselleşme

İmparatorluklar döneminden başlayarak ulus-devletler de dahil olmak üzere, bir ülkenin kendisine ait bir iç ve dış politikanın olduğunu görüyorduk. “Bill Clinton’un tarihte ilk defa iç ve dış politika arasında bir farkın kalmadığını ilan edebilmesi” küreselleşmenin politik boyutunu açıklaması

bakımından önemlidir.

Gerek genel anlamda küreselleşme, gerekse küreselleşmenin politik boyutunda modern ulus-devlet merkezi önemdedir. Çünkü bu süreçte modern ulus-devlet, hem tek bir milliyet hem de sınırları olan bir toprak parçası içerisinde homojenliği (aynılığı) vurgulamaktadır. Küreselleşme ise, hem bu

sınırları dünyanın en geniş sınırlarına kadar genişletmesi, hem farklı kültür ve etnisitelere meşruiyet vermesi, hem de farklılıkları görünür kılmasıyla ulus-devlet anlayışı ile gerilim içindedir

Ulus-devlet, bugün gelinen noktada, bir yapı olarak varlığını sürdürmekle birlikte, işlevlerinde

eskisine göre ciddi bir kayıp meydana gelmiştir. Çünkü herhangi bir yerde meydana gelen politik bir olay ya da siyasi tavır alışlar, dünya ölçeğinde diğer ülke politikalarına etki etmektedir. Bu süreçte hiçbir devlet kendi içine kapanamamaktadır. Artık hiçbir sorunun iki ülke arasında özelleşmesi gibi bir durum da söz konusu olmamaktadır.

Meselenin bir başka boyutu da, vatandaşın ulus-devlet sınırları dışında uluslararası hukuk ve

kurumlarla ilişkisidir. Bu ilişkiler çerçevesinde yurttaş, hükümet ve siyasi liderlerden yurt içindeki

toplumun düzeninin sağlanmasıyla ilgili uluslararası yükümlülükler dâhil, hukuka uymalarını

bekleme hakkına sahiptir.

(7)

Siyasi kimlik temeli olarak ulus-devlet sınırlarının bulanıklaşması, aynı zamanda hükümetin zayıflamasına eşlik etmektedir. Buna göre vatandaş, ulus-devlet sınırlarını aşarak küresel düzeyde örgütlenmiş ya da norm haline gelmiş ilkelerin ülke içinde uygulanmasını talep etmektedir. Zaten bu yönde devletlerarası yapılanmalar da hızlanmaktadır.

3- Kültürel Küreselleşme

Kültürel anlamda küreselleşmenin iki boyutu vardır. Birincisi, modern Batı kültürünün tüm dünyaya yayılması anlamında bir küreselleşme. İkinci boyut da, farklı yerel

kültürlerin dünya ölçeğinde kendilerini çok rahat ifade edebilmeleridir ki, böylece kültürler tüm dünyada dolaşıma girebilmektedirler.

Modernlik çok geniş arka planıyla Batı kültürü ve yaşam tarzını içermektedir. Batı’nın, tüm dünyanın modernleşeceği iddiası, zaten özünde küreselleştirici bir özellik taşıdığını göstermektedir. Öte yandan farklı kültürlerin dolaşıma girmesiyle, kültürel anlamda bir çoğulculuk meydana gelmiştir. Bu anlamda kültürün küreselleşmesi, kültürel

çoğunluğun artması süreci olarak da görülmektedir.

Bugün sıklıkla tartışılan “çok kültürlülük” kavramı, hakim kültür yanında her kültürün

kendisini ifade etmesini içermektedir. Yeni hakim kültürle yerel kültürlerin etkileşimi

de yeni kültürel durumları insanların önüne getirebilmektedir.

(8)

4- İletişimde Küreselleşme

Sanayileşmeden sonra dünyada devrim niteliğinde bir gelişmeden bahsedilecekse bu, herhalde iletişim alanında gerçekleşmiştir. Geride bıraktığımız son yüzyılda iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla geliştiğine tanık olmaktayız.

5- Küreselleşmede Ekolojik Boyut

Çevre, insanlığın ilk dönemlerinden bu yana insanı kuşatan bir olgudur. Ancak, son birkaç yüzyılda üzerindeki olumsuz etkiler konuşulmaktadır. Fabrikaların dumanları ve zararlı atıkları çevreyi kirletmeye başladı. Bu bağlamda hava kirliliği insanlığın genel olarak karşılaştığı önemli problemlerden birisi oldu.

Ekolojik felaketleri sadece sanayi atıkları ile sınırlamak mümkün değildir. Bugün bitki ve hayvan

genleri üzerinde oynamalar yapılması, felaketin farklı boyutlarını ortaya çıkarmıştır. Nitekim

GDO’lu ürünler, tarım ilaçları, melez tohumlar da küresel düzeyde birer felaket olarak yerlerini

almışlardır. Bunların dışında tüm dünyada konuşulan kimyasal silahlar da insanlık için bir tehdit

haline gelmiştir. Bu silahlar dünyada az sayıda ülkelerde bulunmakla birlikte, dünyayı yok edecek

derecedeki gücü, onu ister istemez tüm dünyanın ortak gündemi haline getirmiştir. Dolayısıyla bu

da küresel bir sorun olarak konuşulmaya devam etmektedir. “Küresel ısınma” diye adlandırılan

sorun ise, belki bu başlığın ana eksenini oluşturmaktadır.

(9)

DİN VE KÜRESELLEŞME

İnsanlığın bir gerçeği olan din ile çok kısa bir geçmişe sahip olan küreselleşme arasındaki ilişki, iki boyutta ele alınabilir. Bunlardan birincisi, küresel bir dünyada dini söylem, düşünce ve anlayışlardaki değişimdir. Bir başka deyişle, dinin küreselleşmenin kalıpları içerisinde yeni formudur. İkincisi ise, dinin küreselleşme üzerindeki etkileri ile içinde bulunduğumuz koşullarda sunacağı imkânlardır.

1-Küreselleşmenin Din Üzerindeki Etkileri

Ortaçağ Avrupa’sında hâkim olan ruhban sınıfın otoritesi (yani kilise hâkimiyeti) modern zamanlara gelindiğinde köklü bir değişime uğramıştır. Artık Tanrı merkezli bir evren ve insan anlayışından insan merkezli evren ve insan anlayışına geçiş yaşanmıştır.Bu geçiş ile dinin bir konum kaybına uğramasına sebep olmuş ve insan hayatının birçok alanlarından el çektirilerek etkisi sınırlandırılmıştır. Din, kamu hayatının dışında bireysel olarak bir vicdan işi olarak nitelendirilmiştir.

Buna göre insanoğlunun birçok ihtiyaçları yanında dini ihtiyaçları da ilgili kurumlar tarafından karşılanacaktı. Dolayısıyla dinin vicdan sınırları içine ve hayatın belirli bir alanına çektirildiği bu durum karşısında yeni arayışlara girmesi de hızlanacaktı. Bunun sonucunda, din kurumsal yapılar dışında daha çok bireyselleşmeye ve sivilleşmeye başlamıştır. Bugün küresel dünyada dinin temel tezahürlerinden birisi budur.

Dinin sivilleşmesiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan bir başka husus da yeni dini hareketlerdir. Bu dini hareketler, farklı kültürlerin ve dinlerin dünya ölçeğinde daha rahat tanınmasıyla çeşitlenmekte ve daha da eklektik hale gelebilmektedir. Bir yandan ekonomik liberalleşmenin dini alanda meydana getirdiği gelişmeler, diğer yandan dini inanç pratik ve sembollerin serbestçe dolaşımı, dini daha özgürlükçü yorum ve algılarına yol açmıştır.

Ulus-devletin sınırlı dolaşım imkanları ile küresel dünyanın imkanları arasındaki fark, dinin dünyada farklı biçimlerde tezahür etmesine sebep olmuştur. Amerika ve pek çok Avrupa ülkesinde farklı sebeplerle gelen çeşitli dinlere mensup insanlar, ülkelerde hem homojenliği bozmuşlar

hem de kültürel anlamda entegrasyon problemlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır.

(10)

2- Küreselleşen Dünyada Din

Tanrı’nın sözünü tüm insanlara ulaştırmak isteyen ve insanlar arasında yer ve kültür bakımından ayırım yapmayan dinler, evrensel bir düşünceyi yaymalarından dolayı küreselleştirici bir etkiye sahiptir. Doğal olarak bu, evrensel oldukları iddiasına sahip dinler için geçerli olabilecek bir yargıdır.

(Hıristiyanlık, İslam gibi)Hatta Robertson İslam’ın tarihsel olarak genel bir küreselleştirici yapısı olduğunu söyler. Bir dinin küreselleşmeci potansiyeli taşıması demek, insanları tüm çeşitliliğiyle kuşatabilmesi anlamına gelmektedir.

Özellikle son birkaç on yıl boyunca, beşeri kuvvet olarak din, özel meseleler kadar kamusal meselelerle de ilgili hale gelmiştir ve dünya çapında çok yönlü bir dirilişi bulunmaktadır.

Erken modernleşme teorilerinin aksine, din 1950’lerden itibaren dünyada yeniden canlanmaya geçti.

Özgürlük arayışı ve yoksullukla mücadele gibi sosyal hareketlerin hem öncüsü hem destekçisi oldu.

Mesela; Cezayir Kurtuluş Hareketi, Malcolm X, Polonya’da İşçi Hareketleri,

Latin Amerika’daki bağımsızlık ve sosyal adalet hareketleri bu konuda önemli örneklerdir.

Bunların dışında din, küresel ölçekte meydana gelen birçok sorunun, kendisi içinde cevabının arandığı bir olgu olmaya başlamıştır. Bu, genel anlamda dinlerdeki adalet, hak, paylaşım gibi temel niteliklerle bağlantılı olduğu kadar, dinin telafi edici işlevinden de kaynaklanmaktadır.

Dinlerin bir şekilde kamuya dair siyaset, eğitim, kadın ve eşitlik gibi konularla ilgili hale gelmesi,

onların küresel ölçekte de dünya politikaları arasında görünür kılmaktadır.

(11)

Falk’a göre küreselleşen dünya sorunları karşısında dinin katkıları

1) Mahrumiyet Duyarlılığı: Din, sosyo-ekonomik olarak en alt katmanlarda buluna ezilmişlerin sorunlarına duyarlılık gösterilmesi noktasına dikkat çeker.

2) Medeniyet Yankısı: Dini devrimci dilin ve arzuların popüler kültürde derin kökleri bulunmaktadır. Bu, en ümitsiz zamanlarda bile dini bir ümit haline getirebilmektedir.

3) Dayanışma Ruhu: Din, daha çok birleştiricidir. İnsanlar arasında dayanışma ve kardeşliğe önem verir.

4) Normatif Ufuklar: Istıraba duyarlı beşeri potansiyelleri olumlayıcı ve ümit var bir tarzda tanımlayan ilkesel ufuklara dair bir inanca işaret eder.

5) İnanç ve İtikat

6) Sınırlar: Dinin kendisine ait sınırları varsa da, beşeri hata yapabilirliği de dikkate alır.

7) Kimlik: Kimliği varoluşçu bir tarzda yeniden kurar. Geçici ve sınırlı bir kimlik kurmaz.

8) Uzlaşma: Denge ve uzlaşmalara davet eder.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Küreselleşen dünyanın en güçlü aktörleri olarak devletin sınırlarını zorlamaya başlayan, ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik yaşamına etki eden, ulus-devletin

Ulus devletin küreselleşme sürecinde bazı işlevleri değişmiştir. Đşlevlerdeki bu değişim olumlu ve olumsuz yaklaşımlar için de önemli bir farklılaşma

TÜRKİYE SERMAYE PİYASALARI BİRLİĞİ 5 Dış ticaret açığı daralsa da artan terör saldırıları ve Rusya’nın uyguladığı ambargo dolayısıyla ülkeyi ziyaret eden turist

2014 yılının ikinci yarısında gelişmekte olan ülkelerdeki talebin zayıflaması ve ABD’nin üretimini arttırması dolayısıyla petrolde varil fiyatlarının 105 $

2013 yılında iç talepteki canlanmaya ve net altın ihracatındaki düşüşe bağlı olarak cari işlemler açığı bir önceki yıla göre %34 oranında artarak 65 milyar

Kasım 2012 ayında gerek Euro bölgesi gerek 27 üyeli AB’nde sınai üretim hacmi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0.3 oranında daha düşük

Özellikle küreselleşmenin büyük bir hız kazandığı Soğuk Savaş sonrası dönemde, Uluslararası İlişkiler disiplini, yaklaşık beş yüzyıldan beri dünya

Ancak modern dünya sisteminin tarihine baktığımız zaman kapitalist sistem girdiği bunalımlardan çıkmıştır ve bunalımla birlikte ortaya çıkan toplumsal hareketler