EVRİM TEORİLERİ
Evrim teorisinin gelişim basamakları şöyledir.
1- Evrimin erken ve sıklıkla olduğu kabul edilmiştir: Yaşayanların farklı formlar şeklinde değiştiği fikri dünya tarihi içerisinde çok eskilere kadar uzanmaktadır ve en azından eski Yunanlıların literatüründe yaygın olarak yer aldığı da bilinmektedir. O dönemden itibaren pek çok felsefeci kendi fikirlerini ortaya atmışlardır. Fakat bu teorilerin tümü jeoloji, ekoloji ve genetik bilgisizlikleri nedeniyle oldukça eksiktir.
2- Fosil kalıntıların bir zamanlar yaşayan canlılara ait olduklarının kabulüyle, evrimin gerçekleştiği fikri kabul edilmektedir: 1700’lerde hayvan ve bitki kalıntısı fosillerinin uzun süreler önce yaşamış canlılara ait olduğu kabul edilmiştir. Ancak zaman çizgisi üzerinde fosillerin tam olarak yerlerini belirlemek bu dönemde henüz tam anlamıyla yapılamamıştır.
3- Hutton teorisi uzun zaman periyotlarında evrimin gerçekleşebileceğini söylemektedir: James Hutton, 1795’te dünyanın yaşıyla ilgili mantıklı bir teori ortaya atmıştır. Bu teoriye göre; çok büyük zaman dilimlerinde evrim teorisi açısından önemli kilometre taşları mevcuttur. Evrimin pek çok jenerasyonda
görülmesi, dünya üzerinde evrimin sanılandan çok daha eski olduğu ve milyonlarca
yıllık bir süreci kapsadığını göstermektedir.
4- William Smith’in çalışmaları: Smith, bir zaman çizelgesi üzerinde fosilleri yerleştirme imkanı sağlamıştır. Smith, organizmaları temsil eden fosillerin belirli zaman dilimlerinde yaşadıkları fikrini ortaya atmıştır. Bu fikir belirli canlıların ortaya çıktıkları ve bir süre yaşadıktan sonra yerlerini farklı canlılara bırakması ile destek görmüştür. Evrim süreci de zaman içinde fosillere dayalı izler sürülerek ve buluntular kataloglanarak daha iyi anlaşılabilir.
Katastrofizm: Bu doktrin, yeryüzü tarihindeki tüm canlıların afetler tarafından yok edildiğini ve
bunların yerlerini tümüyle farklı populasyonlara bıraktığını savunmaktadır. Yeryüzünün dağlar ve
vadiler gibi özellikleri bu afetler boyunca şekillenirler. Teori, ilk zamanlarında birçok kişi tarafından
destek görmüştür. Ancak, 18. yüzyılın sonlarında özellikle Hutton tarafından öne sürülen karşıt teori
Uniformitarianizm doktrininin ilk belirtileri ile sarsılmaya başlamıştır. Katastrofizm, dini doktrinler ile
çok kolaylıkla karşılaştırılabilir ve dünya tarihinde yorumladığı bazı zamanlar açısından jeologların
büyük çoğunluğu tarafından kabul görmüştür. Bu teori daha sonra sistematize edilmiş ve Cuvier
tarafından savunulmuştur. 19. yüzyılda teori, George P. Scrope ve özellikle Lyell tarafından saldırıya
uğramış, yavaş yavaş karşıt teori daha popüler olmaya başlamıştır. Son zamanlarda dünyayı bekleyen
tehlikeler arasında sıklıkla adı geçen meteorit, asteroid ya da kuyrukluyıldız çarpmasıyla büyük soy
tükenme teorileri, katastrofizmin yeniden canlanmaya başlamasına neden olmaktadır.
Uniformitarianizm: Yerin yüzeyindeki değişikliklerin öğretisi, geçmiş jeolojik zamanlarda meydana gelen değişmelerle ilişkilendirilebilir. Bu doktrin genel düşünce olarak ilk kez İskoçyalı jeolog Hutton tarafından “Theory of the Earth” (1785-1795) eserinde dile
getirilmiş (Aktüalizm), diğer bir İskoç araştırmacı Playfair tarafından “Illustrations of the Huttonian Theory” (1802) adlı eserinde daha da geliştirilmiştir. Hutton, yeryüzü
tabakalarının bir zamanlar göl ve denizlerin yatakları olduğunu savunmuştur. Hutton’a göre tüm yeryüzü tek bir tufan sonucunda bugünkü konumuna ulaşamazdı. Bu oluşum ancak uzun süreli, oldukça yavaş ve düzenli bir tortullaşma sonucunda meydana gelebilir. Hutton ile aynı zamanda aynı konu üzerinde çalışan Smith, “Stratigraphical System of Organized Fossils”
(1810) adlı çalışmasında dünyanın farklı bölgelerindeki toprak ve kaya katmanlarının
birbirlerine çok benzer sıralamalar gösterdiğini ve bu katmanların içlerindeki fosillerle
özdeşlik kurularak tanımlanacağını söylemiştir. Bir Alman jeoloğu olan Werner ise teoriyi
kendi okulunda öğretmeye başlamıştır ve jeolojinin bu dinamik teorisi Fransız doğa bilimci
Cuvier’in savunduğu katastrofizm öğretisini gölgelemiştir. Uniformitarianizm (tek düzelik),
dini inançlar karşıtlığında bir hayli yol almıştır.
Teori, jeolojik süreçlerin yaşanmasına göre zamanın çok uzun periyodlara ayrıldığını ve tüm olağanüstü felaketlerin bu sistem içerisinde gruplandığını
savunmaktadır. Teori, 19. yüzyılda İngiliz jeolog Lyell’in çabalarının sonucunda geniş kabul görmüştür. Lyell, “Principles of Geology” adlı eserinde ısı, deniz, nehir, buzul, yanardağ gibi faaliyetlerin yeryüzü katmanlarını nasıl etkilediğini anlatmıştır. O’nun kuramına göre yeryüzü madem ki çok değişik faktörlerden etkileniyor, o halde her an çözülüp yeniden oluşmaktadır. Bu süreç kuruluşundan bu yana aynı biçim ve düzende süregelmektedir. Son günlerdeki eğilim iki
teorinin Lyell’in anlayışı üzerinde oturtulan bir sentezi şeklindedir. Bu sentez, tarihi zamanlardaki etkilerin zamanın son derece uzun periyodlarını bölümlere ayırdığını, fakat periyodların yer tarihindeki sürelerinin aktivitelerle hızlandığını ve yoğunlaştığını savunmaktadır.
5- Doğa bilimciler yaşayan canlılar ve çevreleri arasında bir ilişki olduğunu gözlemlemişlerdir: Wildenow, Humboldt, Darwin ve Wallace gibi doğa
bilimciler, bitki ve hayvanların kendi fiziksel çevrelerinin bir parçası olduklarını
gözlemlemişlerdir. Bu görüş yaşayanların çevreleri ile özel ilişkiler geliştirdikleri
fikrini ortaya koymaktadır. Adaptasyon fikri aniden ortaya çıkmıştır.
6- Pek çok doğa bilimci ayrı türler arasındaki yakın benzerliklerin evrimsel akrabalıklarını gösterdiğini belirtmişlerdir: Ayrıca olası milyonlarca türün ortaya çıkışını ve birbirlerinden çok az farklı olduklarını not etmişlerdir. Bu türler için onları olası evrimsel yakınlıkları dahilinde değerlendirmek oldukça anlamlıdır.
7- Lamarck’a göre evrim değişikliklerin anlatımına ihtiyaç duymaktadır ve üreme kalıtımla olmalıdır: Lamarck’a göre tam bir evrim teorisnin mantıksal
rotası, değişikliklerin ve bu değişen karakterlerin oğul döllere geçişinin açıklanması ile gerçekleşir.