AFYON BELEDİYESİ YAYINLARI : 9
V. AFYONKARAHiSAR ARAŞTIRMALARI
SEMPOZYUMU BiLDiRiLERi
. 'fl:ltlt ... ~ ~'' ..
hl~m Ar~~tırmglıırı Mcırk:ı::ıi {{ÜttlpiH\M~i
Dern. No:
Tas. No:
Yayına Hazırlayan
Mehmet SARLIK
13-14 NİSAN 2000 AFYONKARAHiSAR
MUSTAFA BİN ŞEMSEDDİN KARAHiSARİ VE ESERLERİ
Yard. Doç. Dr. Celal DEMİRw
Asıl adı Muslihiddin bin Şemseddin Karahisarı olan Ahterl, Kanuni döneminin önemli bilim adamlarındandır. Alıteri ismi, Muslihiddin Musta- fa bin Şemseddin Karahisari'nin takma adı, yani mahlasıdır. "Ahter" Fars- ça bir kelime olup yıldız anlamına gelmektedir. Sonundaki "1" sesi Arapça bir unsur olup mensubiyet belirtmektedir. Alıteri'nin mahlas kullanması,
ilk anda onun şiirle de meşgul olduğunu, bu mahlası seçmiş olması ise ast- ronomiye ilgi duyduğunu düşündürmektedir. Nitekim Alıteri'nin hem bir şiir risalesi hem de astronomiyle ilgili bir eseri olduğu bilinmektedir 121•
Afyon'da doğmuş ve çocukluğu Afyon'da geçmiştir. Doğum tarihi
hakkında kesin bilgimiz yoktur<3ı. Ancak kaynaklann itibar ettiği tarih H.
903 (M. 1496)dır. Ailesi ve nesli hakkında ayrıntılı bilgimiz mevcut değil
dir. Bazı kaynaklar, Alıteri'nin Afyonlu meşhur haddatlardan Şemseddin
Ahmet Çelebi 'nin oğlu olduğunu bildirilmektedirc4ı. Bazı kaynaklarda ise Ahterl'nin babasının Hattat Ahmet Karahisari olduğu iddia edilmektedir.
Ancak bu iddiadoğru değildir. Çünkü Haddad Ahmet karahisarl'nin hiç evlenınediği kat'i olarak bilinmektedirc5ı. Bu karışıklığın Ahmet isminden ve mesleğin haddatlık olmasından ileri geldiği düşünülebilir.
Ahterl mahalle mektebi seviyesindeki eğitimini Afyonkarahisar'da al- mıştır. Ardından medresetahsiliiçin Kütahya'ya gittiği bilinmektedir. İca
zet aldığı medresede müderrisliğe atandığına ve çocukluğunu Afyonkara-
(1) Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.
(2) islam Ansiklopedisi, ilgili madde, Keşfü'z Zünün, c. 1, s. 31.
(3) Yazıcıoğlu, s. 44.
(4) Aygen, s. 8.
(5) a.g.e. s. 8.
AFYONKARAHiSAR
Jıisar'da geçirdiğine göre buradan şu sonuç çıkmaktadır: Alıteri şimdiki ilköğretinıe tekabül eden tahsilini mahalle mektebi veya sıbyan nıektebi
tabir edilen mekteplerde ilköğrenimini tamamlamış ve takriben 12-13 yaş
larında Kütahya'ya giderek Haliliye Medresesi'nde öğrenimine devam et-
miştir. Bilindiği üzere Osmanlı eğitim sisteminde "sıbyan nıektepleri" ya- hut ·'mahalle mektepleri" tahsilin ilk kademesini teşkil etmekteydi. Öğre
nimini sürdürmek isteyenler, bunun üzerine bir eğitim kuruımı olan ve kendi içinde kademelenen medreselere devam ediyordu. Bünyesinde sıb
yan nıektepleri bulunan medreseler de mevcuttu. Bu sistem Tanzimat dö- neminde yeni mekteplerin açılmasına kadar devam etmiştir.
Ahterl, Kütahya'cia Halil Bin Mahmud Gemıiyani'nin yaptınmş oldu-
ğu Haliliye Medresesinde okumuş ve Tekmil-i Nüsalı eelerek bu medrese- den icazet almıştır. Bundan sonra da aynı medreseele müdenisliğe başla
ımştır. Alıteri'nin hangi müderrislerden ders aldığı, medreseele ne kadar
çalıştığı ve müden·isliğin hangi kademesine kadar yükseldiği, ancak Kü- tahya şer'iye sicillerinin incelenmesiyle açıklanabilecek hususlarıdır. Bir ara Afyonkarahisar'a gelip buradaki bir medreseele ders vemıeye devanı ettiği, daha sonra bilinmeyen bir sebeple tekrar Kütahya 'ya dönelüğü de kaynaklarda ifade edilmektedir.
Alıteri'nin hayatı, eserleri, kimliği hakkında farklı düşüncelerde var-
dır. Bunlardan araştırmaya değer gördüklerimi aktamıak istiyorum:
İbrahim Alaeeldin Gövsa, Türk Meşhurları Ansiklopedisi adlı eserin- ele "Asıl adı Muslihiddin Mustafadır. Babası, meşhur hacidatlardan Şemsed
din Ahmet Çelebi'dir." demekle Alıteri'nin babası hakkında diğer kaynak- larla ihtilil.fa düşmekte, ama bu bilginin kaynağını da belirtemenıektedir.
Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver "Ahterl'nin adı, Muslihiddin Mustafa bin
Şemseddin Karahisar! olduğuna göre Muslihiddin, Mustafanın oğlu olu- yor. Bugün Arap Mescidi Camiinde medfun bulunan Muslihiddin Mısrl, eliğer adı ile Arap Dede'nin H. 9. asırcia yaşadığı, Alıteri'nin de çok iyi Arapça bildiği göz önüne alınırsa Arap Dede'nin Alıteri'nin atası olup ol- ımıclığı ayrı bir araştırma konusu olabilir 16ı." diyerek yeni bir problem or- taya atmaktaclır.
Bursalı Tahir Efendi, Osmanı Müellifleri'nden Alıteri hakkında şu
bilgileri veriyor: "Elfaz-ı Ulemadan olup Afyon Karahisarlıdır. Ekseri Ulümcla a'lel-Jıusus, edebiyat-ı Arabiyyede ve 'ilm-i lügatde yed-i tülil sa- hibi idi. Nilmını muza'af olan meşhur lügat kitabından başka mesail-i fık-
(6) a.g.e. s. 8.
hıyye'ye müteallik Camiü'l-i Lisan ve Füruğa dair Cemiü'l-Mesfıil (toplu meseleler) ve ilm-i muhfıdarat (faydalı bilgiler)a dair Hfımilü '1-muhfıdarat,
cümle-i ınüellefat-ı fazılhanelerinden olup bunlardan yalnız lügatı matbu- dur. Vefatı H. 986 (M. 1578) tarihinde, kabri Kütahya'dadır. Karahisar'da bir kabri vardır. Bilkat-ı ademelen Hateınü'l-Enbiya efendimize kadar gi.i- zeran olan vak'ay! ile cehar-ı yar-ı güzin ve ehirnıne-i müctehidenin ahva- linden balı is Arabiyyü '!-ibare bir cil d tarihi vardır ki bir nüshası Fatih Kü- tübhanesindedir."171
Kaynakların çoğunda Ahteri'nin vefatı H. 968
1
M 1561 olarak veril- mektedir. Ahterl'nin vefatında 80 yaşın üzerinde olduğu düşünülürse Tahir Efendinin verdiği tarih akla daha yatkın gelmektedir.Prof. İbrahim Hakkı Uzunçarşılı, "Kütahya Şehri" adlı eserinde Ahte- rl'den şu cümlelere bahsetmektedir: "Afyonkarahisar'da doğan ve Kütah- yada ihtiyar-ı ikamet ile orada vefat eden meşhur lügat sahibi Ahter!, Mus- tafa Efendinin babası, maruf Hacidatlardan Karahisarlı Şemseddin Ahmet Çelebi olup, haddatlar arasında Karahisar! diye şöhret bulmuştur. Ahter!
tahsilden sonra 15 akçe ile müderrisliğe başlayarak telifat ile meşgul ol-
muş ve bu meyanda bir hayli talebe yetiştirmiştir. Ahter! Mustafa Efendi H. 968 M. 1560'ta Kütahya'da vefat ederek Karadonlu Türbesi'nin harici- ne clefnedilmiştir."<xı
Ahteıi, ikbal basamaklannda yükselip hocalıkta da itibarı artınca Evli- ya Çelebi'nin amcası şair Firak1, onun dış görünüş itibanyla göz dolduran biri olmamasına telmih yaparak hakkında latife yollu şu beyti söylemiştir:
"Talii ştid oluben Alıteri meymwı i/ch Ahterf' nin beş iken medresesi on old/1" '
Ahterl, ömrünün son yıllarını tamamen ibadetle geçirmiş ve Kütah- ya' da vefat etmiştir. Pirler mahallesindeki Karadonlu M escidi Türbesi 'nin avlusuna defnedilmiştir. Bu inekan Pirler Mahallesi Pirler Sokağı'nda olup Saadeddin Camii ile aynı sokaktadır. Karadonlu Türbesi 'nin avlusuna çift
kanatlı ahşap bir kapıdan girilir sağda ve yüksekçe bir yerde Ahter!'nin kabri bulunmaktadır.
(7) Osmanlı Müellifleri, C. 1, s. 224-225.
(8) Kütahya Şehri, ilgili kısım.
(9) Atay!, Zeyl-i Şakayık. s. 20.
AFYONKARAHiSAR
Kİtabesinde yeni hart1erl~ şunlar yazılıdır:
"Mamur olsun tamir eden
Mağfur olsun ziyaret eden
Musannıf-ı Alıteri biz Şemseddin
Ruhu şad dua eden
Merhum ve mağfur el-muhtac ila rahmeti
Rabb-i gafur Mustafa ibn-i Şemseddinü'l-Musannıf Lügat-ı Alıteri mevlud
Karahisar-ı Sahip
Ruhuna el fatiha Sene: 952"
Bu mezar taşındaki tarih Aht~(inin ölüm tarihi değildir. ihtimal, Kü- ta'hya'da lügatını yeniden beyaza çektiği tarihtirtıoı.
Eski Afyon Müzesi Müdürü Emekli Öğretmen ve "Afyon Tarihi" Adlı Eserin yazarı Süleyman Gönçer, yaptığı tetkiklerden sonra Alıteri'nin ha- yatta iken kendisine memleketi olan Afyonkarahisar'da bir mezar hazırlat
tığı ancak hastalanıp Kütahya'da vefat edince Kütahya'da Karadonlu Tür- besi 'ne defnedildiği, buna rağmen halkın ona hürmeten bu mezarı Ah te- ri' nin mezarı kabul edip ziyaret ettiği kanaatine vardığını ifade etmektedir.
Kabrinin bulunduğu mezarlık kaldırılınca burada adı bilinen dört mezar asri mezarlığa nakledilmiştir. Bu mezarlardan biri de Alıteri'nin mezarıdır.
Alıterinin Eserleri : Bu bildiride Muslihiddin Mustafa Bin Şemsed
clin Karahisarl'nin Lügatı üzerinde durulacaktır. Diğer eserler hakkında şimdilik şu bilgileri verebiliyoruz.
1. Camiü'l-Mesa'il (El mühimme) : Fıkhi meselerle ilgili olan bu eser Ümmü'l-fetava diye de anılır. Bu eserin Süleymaniye Kütüphane- si'nde yazma nüshalan bulunmaktadırnıı.
2. Tarih-i Alıteri : Eserde Peygamberlerin ve bazı İslfım büyüklerinin
hayatı anlatılmaktadır. Hz. Adem'den Hz. Muhammecl'e kadar tüm pey- gamberlerin hayatlarını konu almaktadır. Bu eserin de Süleymaniye Kü- ti.iphanesinde nüshaları vardırmı.
(1 O) Şekayık-ı Numaniyye (Çevirisi) Osmanlı Müellifleri, Katip Çelebi, Keşfü'z Zünun Atai, Zeyl-i Şekayık.
(11) Yazma Bağışlar, nr. 993, 222. varak: Kılıç Ali Paşa. nr. 339, 323. varak: Fatih nr.
2471, 348. varak.
(12) Yazma Bağışlar. nr. 993, 222. varak; Kılıç Ali Paşa, nr. 339, 323. varak; Fatih,.
nr. 2471, 348. varak.
3. Şerh'ale'r-Risaleti'I-Kefevi Fi'l-edeb: Bu risalenin de Süleymani- ye Kütüphanesi 'nde yazma nüshalan vardırc131•
4. Ahteri'nin bunlardan başka tarihi, edebi vb. konularda muhasebe
tarzında kaleme aldığı Hamili.i'l-Muhadarat adlı bir eseri daha bulunmak-
ıaclır1141. Ahterl, müderris, fıkıhçı, filozof, münekkit ve edebiyat tarihçisidir.
Arapça ve Türkçeye tamamİyle vakıftır. Bunlardan başka astronomi ile de
ilgilendiğini bu konuda da derin bilgiye sahip olduğunu gösteren kuvvetli deliller vardır. Bu delillerden biri Lugatında "el-dehaa" kelimesini izah eelerken verdiği bilgilerdir. Bu maddenin yorumunu Hasan Basri Çanta-
y'ın bir yazısından aktarmak istiyorum:
"Dünyanın tamamen yuvarlak olmayıp kutuplarda l/ 273 oranında ba-
sık olduğunu Kur'an-ı Kerimele En-naziyiit suresinin otuzuncu ayet-i keri- mesine istinaden li.igatin 380. sayfasında geçen açıkladığı kelimeye göre
dünyanın bir devekuşu yumurtası gibi yuvarlak ancak yan taratlardan ba-
sık olduğuna inanmıştır. Bugünkü nazariyeyi dört asır önce çok güzel ıs
batlamıştır1151. Bu manaya göre ayet-i kerimenin meali şöyledir: "Cenab-ı
Hak, bundan yani göklerin kuruluşundan ve tanziminclen daha sonra yeri
devekuşu yumurtası (elips) hillinde yani mücessem-i kat'ı niikıs şekle ge- tirdi. "1 11'1
Ahterl, Lügatın 380. sayfasından "el-dehaa" maddesini açıklarken : ''Bir nesneyi yayub döşemek" sözleriyle Türkçe karşılığını verdikten sonra ayet-i kerimeden bir cüz alarak (ve') ardaba'de zatike dehhahaa) ayet-i ke-
riınecle maksud budur ki döşeyip yaydı demektir." ilavesinde bulunmaktadır.
"Lugutçı (Mustafa bin Şemseddin) henüz "dal" harfinde iken ''mim"
harfini ilgilendiren "medhaa" dan söz etmesi kelimenin o asıldan geldiği
ne işaret etmesi bu vesile ile söz konusu ayeti alarak dünyanın iki ytından basık olduğunu izah etmesi dikkat çekmektedir. Müfessirler söz konusu ayeti tefsir eelerierken bu ayete "Allah yeri ikamete salih bir şekilde döşe
yip clüzlecli" manasını vermişlerdir.
Gerçi Okyanus gibi, Sıhaah-ı Cevheri gibi muteber lügatiarda "med- hua'' aynı manada olmak üzere zikredilmiştir. Fakat onlardan hiçbiri Ah- teri kadar vuzuh bir iş are te cesaret edememişlerclir. Demekki , H. 968 'de vefat eden Afyonkarahisarlı Mustafa Bin Şemseddin dünyanın bir deveku-
şu yumurtası gibi yani Mücessem-i Kat'ı Nakıs şeklinele yuvarlak olduğu- (13) S erez, nr. 3851/14, 216-228, Hidayetü'I-Arifin, C. ll, s. 434-435.
(14) Osmanlı Müellifleri, c. 1, s. 225.
(15) Hasan Basri Çantay, Kur'an-ı Hakim Meal-ı Kerim. C. 3., s. 119.
(16) Kur'an-Hakim ve Meal-i Kerim. C. lll, s. 1143. ist 1984.
AFYONKARAHiSAR
na adete inanmış bugün yaşayan bu nazariyeyi bundan asırlarca önce ifşa
. etmiştir. Bu manaya göre ayet-i kerime'nin manası şöyle oluyor. "Cenab-ı
Hak, bundan yani göklerin kuruluşundan ve tanziminden sonra yeri bir ele-
vekuşu yumurtası yani mücessem-i kat' ı nakıs şekline getirdim'.
Oysa Alıteri bu lügatı 1548 yılında yani XVI. yüzyılın ilk yarısında yazmıştır c ıKı.
~
Alıterl, Türk Ansiklopedisinde Ahteri Mustafa adı ile geçmektedir.
Ölümü M. 1561 olarak verilmiştir. Lügattan bahsederken "Ahterl'nin va- sat ve sagir denilen kısaltmaları da vardır." denilmekte ancak ayrıntılı bilgi verilmemektedir.
Ahterl Kebir :
Alıteri kebir diye anılan bu Arapça-Türkçe sözlük, Ahterl'nin en önemli ve meşhur eseridir. Eser, H. 952 (M. 1545) yılında tamamlanmıştır.
Kütahya'da tamamlanan bu eser, kelimelerin tanım ve tercümesi bakı
mından çağdaşı olan Abdullah Kestel 'in lügatına benzemektedir. Aslı bin sayfaya yakın olan bu eserin orjinalinde 40.000 civarında madde açıklan
mıştır. Maddeler satırbaşı yapılmadan alfabetik sıraya göre verilmiştir.
Eserin ilk baskısı İstanbul'da 1286 da yapılmıştır. 1894 baskısında madde- lerin başa getirilmiş olduğunu görmekteyiz.
Bazı kaynaklarda Ahteri'nin sagir (küçük), vasat (orta) ve Kebir (bü- yük) olmak üzere üç lügatı bulunduğu ifade edilmekte, ancak nerede yahut kimde olduğu belirtilmemektedir. Sadece merhum Dr. Mehmet Sadettin AYGEN, Afyon Gedik Ahmet Paşa Kütüphanesinde Ahterl Kebirden baş
ka bir de Ahter-i Sagir bulunduğuna işaret etmektedir. Ancak bu nüshayı bulamadığımı belirtmek istiyorum.
Bir kaynakta da "Ahteri, hazırlamış olduğu büyük lügatını herkesin kolay edinemediğini görerek bunu kısaltmış, her keseye elverişli hale ge- tirmiştir. Öyle ki büyük, orta, küçük olmak üzere üç boyda meydana gelen lügatlarJ bilgi aleminde büyük ilgiVerağbet görmüştür(I'Ji." denilmektedir.
"Kebir" yani büyük sıfatı, Ahterl Lügatının orjinal isminele yoktur.
Sonradan yapılan bu İsimlendirme kanaatime göre eserin çok itibar gör- mesinden kaynaklanmaktadır. Bu sıfat, araştırmacılara Ahterl'nin büyük
(17) Sebilürreşat, C. 1, nr. 1. Haziran 1948.
(18) Nasraddınoğlu, s. 24.
(19) Gönçer, s. 109.
lügattan başka bir orta büyüklükte lügatının, bir de küçük lügatının olabi-
leceğini düşündümıüştür. Çünkü Kütüphane kayıtlarında "vasat'' ve "sa- gir" adıyla herhangi bir kayda rastlanamamıştır.
Eser, kelime köklerinin son ve ilk haflerine göre sıralanmış olan Firu- zabeddin Karnusu'ndan daha kullanışlı, zenginlik bakımından Mütercim
Asım Efendinin Kaamus Tercümesi ile kıyaslanamaz.
Arapçaya yeni başlayanlar Alıteri Lügatını kullanım kolaylığı açısın
dan üstün tutarlar. Eserin çok sayıda kopyası basılmış ve asırlarca Osmanlı
medreselerinde okutulmuştur. ·
Eser, bazı özellikleri bakımından haklı bir ün kazanmıştır. Eserin bu özelliklerini şöyle ifade etmek istiyorum:
Kelimeler, sülasi ve rübai mücerret köklerini dikkate almadan alfabe- tik sıraya göre açıklanmıştır. Bu bakımdan günümüzün lügatçılık anlayışı
na daha yakın bir metod takip edilmiştir.
Ahteri, lügatının medhalinde Sıhah-ı Cevheri, Düstfırü'l-lüga, Tek-
ınile, Mücmelü'J-Lüga, Mukaddimetü'J-Edeb gibi eserleri tarayarak bu eserlerdeki kelimeleri tesbit ettiğini beyan etmektedir.
Ahteri, bu kaynaklardan kelimeleri seçerken bunların kullanım sıldı
ğını (frekans) dikkate almıştır. Böylece bütün Arapça kelimelerin açıklan
dığı pratiği olmayan bir eser değil, ihtiyaca cevap veren ve kullanışlı bir el
lügatı hazırlamıştır.
Kelimelerin açıklamasını konuşma dilinele canlılığı koruyan kelimele- ri kullanarak yapmış, ayrıca bu kelimelerin Arapça eş anlamlısını da açık
lanan ımıdeleye ilave etmiştir.
Kelimeleri, açıklanan anlamıyla bir ömek cümleele kullanarak kavra-
mın eksiksiz ve doğru aniaşılmasını sağlamıştır.
Maddelerin açıklanmasında Osmanlıcanın ihmal ettiği kelimeleri kul- lanarak okuyucuya, Arapçayı ana dili ile öğrenme kolaylığı sağlamıştır.
Bize göre sözlüğün en mühim özelliği budur. Bu yönüyle eser, XIll.- XV. yüzyıl Batı Türkçesi'nin kelime hazinesi, fonetik ve morfolojik özel- likleri hakkında sağlıklı bilgi vermektedir. Çağdaş filoloji ve Türkoloji bi- limleri açısından bakıldığında batı Türkçesi incelemelerine ışık tutacak ele-
ğerele bir eser olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan Kütahya Afyon ağızlarına mahsus pek çok kelimeyi ele ihtiva etmektedir. Örneğin "zayıf' kelimesini "s üst" kelimesiyle, "avaz'',
AFYONKARAHiSAR
kelimesini "ses" kelimesiyle "güzel" kelimesini "gökçek" kelimesiyle
"berk, muhkem" kelimelerini "sağlam" kelimesiyle açıklamış; "davar'' ke- limesini sadece "eti yenilen hayvanlar" için kullanımş, ''g:.tliz'' kelimesini ''çok" kelimesiyle açıklamıştır. Bu yönüyle de bize önemli folklorik bilgi-
ler vennektedir. -
Alıteri Kebir, 1242 (1826) yılından beri İstanbul, Mısır, İran, Hin- distan ve Kırım'da değişik boylarda, bir veya iki cilt halinde ve birçok defa basılmıştır. İlk baskılarda eserin orijinalliği bozulmamış ancak daha sonraki baskılarda Türkçe açıklamalardaki eş anlamlı kelimelerden birinin
çıkarıldığı, uzun izahların kısaltıldığı yahut sadeleştirildiği anlaşılmakta
dır. Yine eserin orijinalinde kelimeler satır başına alınmamışken daha son- raki baskılarda açıklanan her kelimenin satır başına alındığı görülmektedir (mesela, İstanbul 1311).
Alıteri Lügatı'nın 30'a yakın baskısı yapılmıştır. Tespitierimize göre eski harflerle son baskısını 1908 'ele Maarif Nezareti yapmıştır.
Diğer taraftan, gerekli görüldükçe kelimeler üzerinde yapılan filolojik
açıklamalar atılarak yalnızca kelimelerin karşılıklarının verildiği Lügat-ı
Ahteri-i Cedid ismiyle, muhtasar bir baskısı daha bulunmaktadır ki bu ça-
lışma aslında çok farklı hale getirilmiş olduğu için bir Alıteri Lügatı sayıl
maz 12111• Bu muhtasar baskıyı İbrahim Ulaş ve Abdülkadir Decleoğlu, yeni
harflerle yayınlamışlarclır<211•
Alıteri Lügatının Yazma nüshaları:
Afyon Geelik Ahmet Paşa Kütüphanesinele 3 adet Kütahya Vahit Paşa Kütüphanesinele 6 adet Konya Yusufağa Kütüphanesinele 6 adet İstanbul Süleymaniye Kütüphanesinele 55 adet Amasya Kütüphanesinde 1 adet
İstanbulcia muhtelif kütüphanelerde 11 adet Türk Dil Kurumu Kütüphanesinde 9 adet
Milli Kütüphaneele 16 adet yazma nüshasını tespit etmiş bu-
lunmaktayım.
Ancak çalışmalar ilerletildiğinde bu sayının birkaç kat artacağından
da eminim.
(20) Diyanet Vakfı islam Ansiklopedisi, ilgili mad.
(21) Ahterf Kebir, ibrahim Ulaş, Abdülkadir Dedeoğlu, Osmanlı Yayınevi, istanbul 1979.
Bütün bunları biliyor olmamız bize ne kazandırır? Ahterl'yi böyle günlerde hayırla yad ederiz. İlıninden ve kişiliğinden saygıyla söz ederiz.
Hatırasına, bu güne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da hürmet ederiz;
ancak gayemiz sadece bu olmamalıdır. Bizler Ahterl'den nasıl faydalana- biliriz? Ahterl'den neler öğrenip çocuklarımıza neler aktarabiliriz? Bu hu- suslar üzerinde ciddiyetle düşünmek durumundayız.
Şu anki tespitiere göre Ahteri'nin altı cilt eseri mevcuttur. Bunlardan sadece lügatın çok sayıda kopyası ve baskısı yapılmıştır. Diğer eserlerinde nelerle karşılaşırız bilmiyorum; ancak lügatının matbu nüshasını tetkik et- tim. Eser incelendiğinde elde edilecek verilerin Eski Anadolu Türkçesi
çalışmalarına yeni bir boyut getireceği kanaatindeyim. Çünkü bu eser Arapçadan Türkçeye bir lügattır. Ancak kelimelerin izahı, devrin yazı dili olan Türkçeyle diğer bir söyleyişle Osmanhcayla değil, devrin konuşma
diliyle yapılmıştır. Ağırlıklı olarak da Afyonkarahisar ve Kütahya yöresi
ağızlarındaki Türkçe kelimeler kullanılmıştır. Bu bakınıdan eserin orijinal yazma nüshası üzerinde yapılacak çalışmalar, ağız araştınnaları yapan de-
ğerli araştırmacılara, fonetik, moıfolojik ve etimolojik problemlerle karşı
taşıp iz süıınek durumunda kaldıklan zaman, kıymetli deliller sunacaktır.
Ahterl Kebir'in çok fazla itibar görmesi biraz da bu özelliğinden kaynak-
lanıyor olmalıdır. Arapçaya yeni başlayan ve medreselerde orta kademeyi okuyan öğrencilerin daima elinde olmuştur.
Konuşnıanıı aynı zamanda içli bir şair olan (lirik kelimesini burada
doğru bulmuyorum) Ahterinin bir gazelini okuyarak bitiıınek istiyorum.
Gazel:
Gezend-i can-ı aşık, gamze-i cananeden gelmez Zarar, rind-i haraba kesret-i peymaneden gelmez Felek var ise tel h etmiş harabat ehlinin ay ş' ın
N içe demdir ki aviiz-ı firak, meyhaneden gelmez O şuh-ı girye-mestin dest bürd-i gamzesin seyret Bu denlü zar, baz-ı pençe-i şiraneden gelmez Saba, tahrik-i zülf-i yar senden himmetister dil
KUşad-ı hatır-ı aşık, bilürsin, şameden gelmez Nola ey Ahteri, hep şevke mazmun olsa eş'arım
Dile bir merhamet, ol nerkis-i mestaneden gelmez Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.