• Sonuç bulunamadı

Deðerini Bilmek

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Deðerini Bilmek"

Copied!
50
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Sevgili Dostlar

Dr. Refet Kayserilioðlu ... 1 Deðerini Bilmek

Dr. Refet Kayserilioðlu ... 2 Çýkar Yol

Güngör Özyiðit ... 5 Esinler

Olgay Göksel ... 12 Musiki - Ses ve Renk ile Tedavi

Yavuz Yektay ... 13 Sorularla Ruhsal Olaylar

Özenç Kayserilioðlu ... 18 Kendime Mektuplar

Nelda Bayraktar ... 20 O Aþkýn Adamýydý

Nadide Kýlýç ... 22 Ýnternetten ... 25 Ýki Yaþam Arasýnda

Çev: Arýn Ýnan ... 26 El Deyip Geçmeyelim

Uður Uzunhekim ... 29 Özgürlüðün Bedeli

Süveyda Bayraktar ... 33 Iþýðýn Hazinesi

Çeviren: Nelda Bayraktar ... 34 Bir Ýstanbul Klasiði

Güngör Özyiðit ... 38 Ýnsanlarý ve Hayvanlarý Birleþtiren

Gizemli Psiþik Bað (3)

Belgin Tanaltay ... 43 Dedikodulu Sohbet

Zehra Ýskender ... 47

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Cilt: 35 Aðustos 2003

Sayý: 416 SEVGÝ YAYINLARI

TÝC. LTD. ÞTÝ.

adýna Sahibi ve Genel Yayýn

Müdürü Dr. Refet Kayserilioðlu

Yazý Ýþleri Müdürü:

Güngör Özyiðit

Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu

Hale Ürkmezgil

Haberleþme Sorumlusu:

Kazým Erdemoðlu 212 - 250 42 42

Okur - Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 212 - 252 85 85

Yönetim Yeri:

Aydede Caddesi Kývýlcým Apt. No.4/5 34437 Taksim, ÝSTANBUL

212 - 250 42 42

Yazýþma Adresi:

SEVGÝ DÜNYASI P.K.471-Beyoðlu, 34437

ÝSTANBUL Mizampaj ve Teknik Danýþman:

Hale Ürkmezgil Dizgi:

Özenç Dizgi Baský:

Anka Basým 212 - 629 01 83 Fiyatý: 2.500.000 TL.

Yýllýk Abone:

30.000.000 Yurt Dýþý: 35.000.000 TL.

(3)

Kendinizi baþkalarýna sevdirmeye çalýþýrken çok dikkat edeceðiniz bir husus var. O da kendi deðerinizi bilmeniz, kendinizi beðenmeniz ve kendinizi sevmenizdir. Siz kendinizi beðenmez ve sevmezseniz, baþkalarýna kendinizi sevdirmeniz çok zordur. Önce siz kendi deðerlerinizi, kendi kiþiliðinizi görecek, kendinizi seveceksiniz. Ancak o zaman sevdiðiniz

yönlerinizi baþkalarýnýn beðenisine sunabilir ve onlarýn ilgisini çekebilirsiniz.

Kendinizden çok üstün gördüðünüz bir kiþinin karþýsýnda ezilip büzülerek, kiþiliðinizden fedakârlýk ederek, ona gereðinden fazla þeyleri vererek kendinizi sevdirebileceðinizi sanýyorsanýz çok yanýlýyorsunuz. O sizin verdiklerinizi hoþlanarak, rahatlýkla alacak, sizin gönlünüzü hoþ etmek için belki sýrtýnýzý sývazlayacak, ama sizi sevgisine layýk, kendisine denk bir kiþi olarak hiçbir zaman göremeyecektir. Her zaman kendisini sizden üstün görecektir.

Ayný durum devletlerin ve milletlerin iliþkilerinde de vardýr. Türk Milleti ve Türk Devleti, ABD’ye ve Avrupa devletlerine kendini beðendirmek için onlarýn önünde küçüldükçe ve ezildikçe, onlara gereðinden fazla tavizler verdikçe, karþýlýðýný almadan aþýrý fedakârlýklar yaptýkça, kendini asla sevdiremeyecek ve saydýramayacaktýr. Onlarýn, kendi çýkarlarýný saðlamak için yaptýklarý övgüleri, alkýþlarý gerçek sevgi saymak safdillik olur ancak.

Onlarýn karþýsýna eþ deðerlerle çýkmak, kendi kýymetimizi, sanatta, bilimde, ekonomide, ticarette ve politikada yeteneklerimizi mertçe ortaya koyarak çýkmak gerekir. Bu da elbette her yönde kendi deðerlerimizi geliþtirmekle ve þuurlu olarak düzenle çalýþmakla mümkündür. Bunu yapmak içinde öncelikle kendimizi ve biri birimizi kötülemeleri býrakýp, diðer insanlardan hiçbir farkýmýzýn olmadýðýný idrak etmek þarttýr.

Yalaný, iki yüzlülüðü, çýkarcýlýðý en doðal davranýþ olarak gören günümüz dünyasýnda, kiþilerin ve milletlerin kendilerini sevdireceðiz derken, ezilmelerini ve sömürülmelerini önlemenin yolu, kendi deðerlerine inanmaktan geçer. Her insan Yaratanýn sevgisinden varolduðu için eþittir ve herkeste deðiþik yönlerde, deðiþik deðerler vardýr. Önemli olan, o deðerleri görmek ve var gücüyle onlarý geliþtirmeye çalýþýp, kiþilikli bir þekilde insanlarýn yararlanmasýna sunmaktýr.

Sevgili Dostlar

En Derin Sevgilerimle

Dr. REFET KAYSERÝLÝOÐLU

(4)

Vaktiyle ergin bir þeyh; yýllarca yanýnda yetiþtirdiði müridini imtihan etmek ister. Onun eline iri bir pýrlanta verip: "Oðlum" der "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarýný ve ne dediklerini öðren, gel bana bildir."

Mürit elinde pýrlanta bir bakkal dükkanýna girer ve: “Þunu alýr mýsýnýz?"

diye sorar. Bakkal parlak bir boncuða benzettiði mücevheri alýr; elinde evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira verelim.

Bizim çocuk oynasýn" der. Mürit teþekkür edip çýkar. Bir manifaturacýya gider. O da parlak bir taþa benzettiði

Deðerini Bilmek

Dr. Refet KAYSERÝLÝOÐLU

(5)

mücevhere ancak bir beþ lira vermeye razý olur. Üçüncü olarak semerciye gider: "Buna ne verirsiniz?" diye sorar.

Semerci þöyle bir bakar, "Bu" der

"benim semerlere iyi süs olur. Bundan 'Kaþ' dediðimiz süslerden yaparým. Buna bir on lira verelim."

Mürit en son olarak kuyumcuya gider. Kuyumcu mücevheri görünce yerinden fýrlar. "Bu kadar büyük pýrlantayý nereden buldun?!" diye hayretle baðýrýr ve hemen ilâve eder:

"Buna kaç lira istiyorsun?" Mürit sorar:

"Siz ne veriyorsunuz?" "Ne istiyorsan veririm.” Mürit "Hayýr veremem." diye taþý almak için uzanýnca kuyumcu yalvarmaya baþlar: "Ne olur bunu bana sat. Dükkânýmý içindeki bütün altýnlarý ve mücevherleriyle, evimi; hatta arsalarýmý da vereyim.” Mürit emanet olduðunu, satmaya yetkili olmadýðýný, ancak fiyat öðrenmesini istediklerini anlatýncaya kadar bir hayli dil döker.

Þeyhinin yanýna dönen mürit büyük bir þaþkýnlýk içinde macerasýný anlatýr.

Þeyh sorar: "Bundan ne anladýn?"

Müridin verdiði cevap çok doðrudur:

"Bir þey ancak deðerini bilenin yanýnda kýymetlidir." Þeyh ilâve eder:

"Ýþte oðlum sen de sana verdiklerimi bildirdiklerimi ve öðrettiklerimi onun kýymetini bilmeyenlere verme. Eðer bir kimseye mutlaka vermek istiyorsan önce vereceklerinin kýymetini tanýt, onlara saygýyý öðret, sonra ver." Niceleri vardýr ki, nadide güllerden meydana gelen þahâne gül bahçesini, dikenli otlardan meydana gelmiþ otlak sanýr da çiðner geçerler.

BÝZDE OLANLARIN DEÐERÝNÝ BÝLMEK

Ýçinde bulunduðumuz þartlar bize birçok imkânlar saðlamaktadýr: Bir vahþi kabilenin arasýnda deðil de medenî bir

toplum içinde yaþamamýz ne büyük bir lütuftur. Birçok aksaklýklarýna raðmen içinde yaþadýðýmýz demokratik þartlar þ ü p h e s i z b ü y ü k b i r n i m e t t i r.

Memleketimizdeki hür fikir ortamýný ne sol ne sað dikta rejimlerinin hüküm sürdüðü ülkelerde bulamayýz. Öyle ülkelerde insanlýðý yüceltecek, daha üstün þartlara götürecek büyük fikir akýmlarý geliþemezler. En doðru ve en üstün fikirleri, nedenleri ile ortaya koyabilmek ve bunlarý açýk açýk savunabilmek elbette büyük bir nimettir.

Her çeþit imkân olsa fakat yeni ve üstün yollarý görecek üst bilgilerden mahrum olsak, ne yapabiliriz? Ýyi niyetle birçok þey yapmak istesek, ama bütün insanlýðý bir araya getirecek formüllerden yoksun olduðumuz için yine bir neticeye varamayýz. Öyleyse o bilgilere ve o formüllere, onlarýn arkasýndaki büyük ilâhî yardýmlara sahip olmamýz da büyük bir nimettir. Onlara çok sýký sarýlmamýz gerekir.

Saðlýðýmýz, saðlýk içinde yaþayýp düþünebilmemiz ne büyük nimettir.

Yolunuz bir akýl hastanesine düþmüþse oradakilerin acýnacak durumu, çeþitli sapýklýklar içinde bocalayýþlarý size aklýnýzýn ne büyük bir nimet olduðunu açýkça gösterecektir. Eðer bir gece uykusuz kalýp sabahlamýþsanýz, rahatça uyku uyumanýn ne büyük nimet olduðunu çok iyi anlamýþsýnýzdýr. Eðer rahatça yemeðinizi yiyip yediklerinizi kolaylýkla hazmedebiliyorsanýz lokmasýný yutamayanlar, yutup da mide sancýsýndan kývrananlara, ülser aðrýsý korkusuyla birçok þeyi yiyemeyenlere sorun ne büyük nimet içinde olduðunuza þükredin. Eðer bir astým krizi içinde nefes alamayan, bir lokma hava için pencerelere koþan bir hasta görmüþseniz, o zaman kolaylýkla içinize çektiðiniz havanýn aslýnda ne büyük nimet

(6)

olduðunu anlar da þükredersiniz halinize.

Þüphesiz birçok meziyetleriniz vardýr. Akýllýsýnýz, okuduðunuzu anlýyorsunuz; iyi kalplisiniz, insanlarý seviyorsunuz ve çevrenizde sizi sevenler var. Kötü biri olsanýz ve kötülüðünüz sizi tanýyanlarca söylense veya bakýþlarý ile ifade edilse o zaman ne kadar huzursuz olursunuz. Sevmenin ve sevilmenin ne büyük nimet olduðunu o zaman anlarsýnýz. Bir insana yardým edebilmenin, el uzatabilmenin ne büyük bir lütuf ve imkân olduðunu yardýma muhtaç olup da onu bulamayanlara sorunuz. Onlar size yardým ve hizmet etmenin ne büyük bir insanlýk olduðunu ifade edecekler ve bunu gördükleri kimseleri nasýl öve öve göklere çýkaracaklardýr. Siz sýkýntýdan bunalmýþ bir adama el uzattýðýnýz zaman onun gözlerindeki sevinci ve teþekkürü hiç gördünüz mü? Gördünüzse bilirsiniz ki, insaný ondan daha çok mutlu edecek bir hediye yoktur dünyada. Bazen çok sevdiðiniz bir yakýnýnýz bir acýdan kývranýr, geceler boyu inler ve sýzlar da ona bir þey yapamazsanýz, onun sýkýntýsý karþýsýnda âciz, eli kolu baðlý kalýrsanýz bunun ne büyük bir azap olduðunu anlarsýnýz. O esnada hastanýzýn yardýmýna koþan doktor ne üstün bir kurtarýcý, ne deðerli bir insandýr. Aksine kendi rahatýndan veya eðlencesinden fedakârlýk edip yardýma koþmayan doktor ne vicdansýz bir insandýr. Bunu o zaman daha iyi anlarsýnýz.

Ýþte böylece biz bir þeyin deðerini onun yokluðu ile karþýlaþtýðýmýz zaman daha iyi anlarýz. Ama her þeyin deðerini anlayabilmek için mutlaka onlarýn yokluðu ile mi karþýlaþmamýz gerekir?

Ýþte aklýnýn deðerini bilen herkes için bu gerekmemelidir: Aklý olan ve iyiyi kötüden ayýrt edebilen bir kimse

düþünceleriyle sahip olduðu imkânlarýn deðerini bulabilmeli ve onlara þükredebilmelidir.

DEÐERÝNÝ BÝLMEK NASIL OLUR?

Bizde bulunan imkânlarýn deðerini bilmek, onlarý düþünüp "Oh! çok þükür!"

demekle olup biter mi? Hayýr asla!..

Ýmkanlarýnýzýn deðerini bilmeyi, ancak onlarý daha çok geliþtirmek için çalýþmakla göstermiþ olursunuz.

Bilgisini artýrmayan, zekâsýný geliþtirmeyen, çevresinin kendisine saðladýðý yardým ve imkânlardan en iyi bir þekilde faydalanmayan ve o imkânlardan faydalanarak tekâmül edemeyen, olgunlaþmayan, kendini arýtamayan bir insan deðer bilmiyor demektir. Elinizdeki imkânlarý geliþtirmek en büyük þükürdür. Ýkinci olarak o imkânlardan, insanlarý faydalandýrmaya sýra gelir. Siz bir yandan kendi imkânlarýnýzý geliþtirip kendinizi yükseltirken bir yandan da y a k ý n v e u z a k b ü t ü n i n s a n kardeþlerinizin yardýmýna koþacaksýnýz.

Ýþte en büyük ve en gerçek þükrü bizi sevgisinden Varedene karþý ancak o zaman yapmýþ olursunuz.

Aldýðýmýz her rahat nefesin, bütün organlarýmýzýn saðlýklý ve düzenli çalýþmasýnýn elbette bir borcu var.

Aklýmýzýn bilgilerle geliþecek yetenekte oluþunun da bir borcu var.

O b o r ç l a r ý , z a m a n ý b o þ a harcamayarak, aklýmýzý geliþtirerek, gönlümüzü arýtýp yücelterek, insanlara gerçekleri öðreterek, örnek olacak seviyeye gelerek ödeyebiliriz.

Sahip olduðumuz her çeþit imkânýn (olanaðýn) deðerini bilmek ve þükrünü yapmak onlardan en geniþ þekilde yararlanarak ve kardeþlerimizi de yararlandýrarak gösterilmiþ olunur.

(7)

Ýnsanlar sevmeyi benimseyip, baþkalarý için yaþamaya alýþmadýklarý ve yaratýcý sencilliðe varmadýklarý takdirde, insanlýðý hiçbir þeyin

kurtaramayacaðý kanýsýna vardým.

Sorokin

ÇIKAR YOL

Psikolog Güngör Özyiðit

(8)

Ýnsanoðlu kendi yarattýðý dev sorunlarla baþa çýkabilecek mi? Ýþte günümüzün en ilginç ve trajikomik sorusu bu! Trajik; çünkü sorunlarýn ü s t e s i n d e n g e l e m e d i ð i m i z d e yeryüzünden top yekûn silmeyebiliriz.

Komik; çünkü bu deyi biz doðurduk.

Kendi gücümüzün veya yanlýþ bir güç anlayýþýn tutsaðý olduk bir yerde.

Nükleer savaþ olasýlýðý; tersine dönen silâhýmýz. Nüfus patlamasý; dizginsiz keyfimiz. Sýnýrsýz sanayileþme; tüketim ve sömürünün iflâhý. Kaynaklarýn tükeniþi; hesapsýzlýðýmýzýn sýnýr taþý.

Enflâsyon; ektiðimizi biçme ve yalanla þiþirilen balonun sönmüþü. Açlýk;

bencilliðimizin somut belirtisi. Ve çevre kirlenmesi; doðaya saygýsýzlýðýmýzýn y ü z ü m ü z d e þ a k l a y a n þ a m a r ý .

DAÐCILAR GÝBÝ

Þimdi önümüze dað gibi dikilen bu sorunlarýn yamacýndan doruða doðru birlikte týrmanýyoruz.

Her birimiz, istesek de istemesek de ayýn kader ipiyle bellerimizden birbirimize sýmsýký baðlýyýz, týpký daðcýlar gibi... Ya hep birlikte, birbirimize destek olarak, el ve gönül vererek daðý aþacaðýz. Ya da böyle kardeþçe bir iþbirliðini beceremeyerek, bir uçurumdan aþaðýya yuvarlanacaðýz.

Herhalde baþarý; ayný yöne birlikte bakmak, tek yürek, tek kafa ve tek kol gibi hareket edebilmektedir. Öyle yapýlýrsa görülür ki, felâketler bile bir yerde saadete açýlan kapý olur. Sýkýntýlarý birlikte göðüslemeyi öðrenen insanlýk, bakarsýnýz yarýn mutluluklarý da kardeþçe bölüþmeyi baþarýr. Istýrabýn arýtýcý gözyaþlarý yerini sevincin saf, sade ve ýþýltýlý mutluluðuna býrakýr. Ve zaten, gidiþ de ona doðrudur gerçekten.

Sorunlar ne denli büyük, dað ne

kadar aþýlmaz gibi görünürse görünsün, biz, karamsar deðiliz. Her zaman, en karanlýk anlarda bile bir umut penceresi hep açýktýr içimizde. Devâ bulmaz bir iyimseriz. Çünkü inanýyoruz. Ve çünkü sevginin gücünü az çok biliyoruz.

Ýyimserliðimiz gerçekleri görmemekten deðil, belki iyi görmekten geliyor.

Pembe gözlükle deðil, sevgi gözüyle bakýyoruz. Sevgiyle bakmaksa, nesnel olmanýn ve özü sevgi olan gerçeði çarpýtmadan görebilmenin tek koþuludur.

REÝSLÝK BÝLGÝDEDÝR

Her devirde olduðu gibi, çaðýmýzda da insanlarý bunalýmdan kurtarmak ve ayný yöne birlikte yürütmek, bir otoritenin varlýðýný gerektirmektedir.

Z a t e n b u g ü n b u n a l ý m ý n b a þ nedenlerinden biri, yönetenlerin artýk y ö n e t e m e z v e y ö n e t i l e n l e r i n yönetilemez duruma gelmiþ olmasýdýr.

Yani bir otorite boþluðu ve yetkenin (otorite) yitiriliþi söz konusudur. Baþýn bedeni yönettiði gibi, böyle bir otoritenin önderlik görevini mutlaka yüklenmesi gerekli. Bu da bir bilgi iþi olup, çaðýn ihtiyaç duyduðu deðerleri ortaya koyarak ancak kendini kabul ettirebilir.

Zira reislik bilgidedir. Günümüzde kim veya hangi kurum bu tarihsel görevi omuzlayabilir ve insanlýk bedenini doðru bir yöne doðru peþinden götürebilir.

SÝYASAL OTORÝTE OLARAK DEVLET

Tarih boyunca devlet, insanlar üzerinde baþlýca otoritelerden biri olagelmiþtir. Halkýn gönencini (refahýn) ve mutluluðunu saðlama savýyla (iddiasýyla) yönetimi türlü biçimlerde ele geçiren ve böylece devleti oluþturan k i þ i l e r, ç o k g e ç m e d e n h a l k a yabancýlaþmýþ, kendi veya dayandýðý

(9)

sýnýfýn çýkarýný gözeten bir baský düzenini halklar üzerine egemen kýlmýþtýr. Çaðýmýzda ise bilim ve tekniðin geliþmesi ve yönetimin hizmetine girmesi sonucu, devletin etkinliði daha da artarak insaný kaygýlandýracak bir düzeye varmýþtýr.

Oysa yöneticilerin ruhsal olgunluklarý, ellerindeki maddi güçlerle doðru orantýlý olarak geliþmemiþtir. Bugün uluslarýn Çoðu “on ruh yaþýndaki” devlet adamlarý tarafýndan yönetilmektedir. Ve siyasal kadrolar halkýn, özellikle yeni yetiþen kuþaðýn en az yirmi yýl gerisinde kalmýþtýr.

Öyleyse bugünkü durumuyla devlet mekanizmasý, insanlarý saðlýklý ve mutlu yarýnlara ulaþtýrmak görevini yüklenmek yönünden en azýndan yetersiz görünmektedir.

Kimi düþünür ve devlet adamlarý, devletin tek baþýna, kendine özgü yetkinliðine inanýrlar ve devleti Tanrýsal gücün en yetkin (tam) belirtisi sayarlar.

Onlarca devlet, yurttaþlarýnýn mutluluðu için bir araç olmaktan çýkmýþ, kendisi amaç olmuþtur. Ýnsandan böylesine soyutlanmýþ bir devlet düþüncesi, akla da mantýða da aykýrýdýr. Gerçekçi bir görüþle devlet, ellerinde diðer insanlardan daha çok güç ve yetki bulunan belirli kiþiler topluluðudur. Ve devletin politikasý, onu oluþturan kiþilerin görüþlerini yansýtýr. Bu nedenle devletin gözde büyütülmesi aslýnda yönetici azýnlýðýn deðerinin ve öneminin a b a r t ý l m a s ý d ý r . Ve o n l a r ý n yapabilecekleri yanlýþlara peþinen göz yumulmasýdýr. Hitler ve Mussolini böyle yanlýþ bir devlet anlayýþýnýn kurbanlarýdýr. Ne var ki özgür ve demokratik düþünüþlü kimseler bu haksýz kuramý asla hoþ görmez ve devletin toplum içindeki diðer etkin g ü ç l e r l e , b a s k ý g r u p l a r ý y l a

denetlenmesini, güçler arasýnda karþýlýklý bir denge ve uyum saðlanmasýný öngörürler.

Bugün dünya iki politik inancýn, kapitalizm ve komünizmin kurbaný o l m u þ t u r. Ý k i s i d e p r a t i k t e doðrulanmamýþ, dogmatik inançlardýr.

Biri, kapitalizm, küçük bir azýnlýðýn özgürce giriþimde bulunmasýna olanak tanýr. Ama onlarýn bu olanaðý kötüye kullanmasýna, halký sömürmesine ses çýkarmaz. “Býrakýnýz yapsýn, býrakýnýz geçsin” görüþündedir. Diðeri, sermayenin emeði sömürmesine karþý çýkan komünizm ise, herkese kölecesine bir güvenlik saðlar, üretim araçlarýný kendi ellerinde toplayan yönetici sýnýf, bir çeþit “devlet kapitalizmini” doðurur.

Halkýnýn bir ölçüde karnýný doyurur ama, düþünce özgürlüðüne de kilidi vurur. Ve insanýn en insanca hakký olan kiþiliðini serbestçe oluþturmasýna izin vermez.

Aslýnda kapitalizm olsun, komünizm olsun, insaný tam kavrayamayan, eksik, yetersiz ve yarým kalmýþ sistemlerdir.

Ýkisi de temelde maddecidir ve maddi gücü putlaþtýrmýþtýr. Ve deðiþik þekillerde bile olsa, her ikisinin de tutunmak için yalana ve kaba kuvvete baþvuruþlarý, gerçekte bu büyük boþluðu kapatma gayretinden ileri gelmektedir.

OTORÝTE OLARAK DÝN

Din de, baþlangýçtan bugüne insanlar üzerinde sürekli bir otorite kaynaðý olmuþtur. Tanrýsal kaynaklý olduðu ve insanýn ruhsal yönünü de kuþattýðý için etkisi daha da büyük, derin ve sürekli olmuþtur. Tarihteki birçok güçlü imparatorluklarýn bugün yerlerinde yeller estiði, Cengiz’in, Atillâ’nýn tarih kitaplarýnýn dýþýnda adlarý anýlmadýðý h a l d e , Ý s a ’ n ý n , M u s a ’ n ý n , Muhammed’in, hatta Mevlânâ ve

(10)

Yunus’un otoritesi bugün de insanlar üzerinde etkisini sürdürmektedir.

Dinin özü, Tanrýsal erdemleri kendi kiþiliðinde çiçeklendirmek ve diðer insanlarý bu güzelliklere özendirmektir. Bu nedenle dinde zorlama yoktur. Çünkü dinin kendisi güzel, çekici ve çaðýrýcýdýr. Bir gülyüzlüyü örnek alarak, ona benzemeye, ondaki güzel huylarla bezenmeye çalýþmaktýr.

Baþlangýçta, gülyüzlüler ve yakýnlarý döneminde din, gerçekten bu hoþ, bahar havasýný esmesini, güzel çiçekler açmasýný ve olgun meyveler vermesini saðlamýþtýr. Ne var ki, sonralarý din örgütü yetersiz ve yeteneksiz kiþilerin elinde bozulmaya baþlamýþtýr.

Bozuldukça, çekici ve çaðýrýcý niteliðini yitirmiþ, bu kere baskýya yönelerek, olmadýk iþkenceler uygulayarak zorla insanlara boyun eðdirme yolunu benimsemiþtir. Özünü yitirmenin doðal sonucu olarak da; þekil ve merasimler üzerinde gereðinden çok durulmuþ, türlü hüner ve çýkarla din, tanýnmaz hale getirilmiþtir. Uzlaþtýrýcý ve birleþtirici olmasý gerekirken, ayný din içinde bile ayrýlýklar yaratan, düþmanlýklarý besleyen ve kinleri körükleyen bir bozguncu (fesat) yuvasý olmuþtur.

Bugün dünyada belli baþlý dinsel örgütler, ne yazýk ki egemen güçlerle çýkar ortaklýðý içinde elele vermiþ, yalnýz kendi çýkarýný düþünen, halký safsatalarla uyutup kandýran çaðdýþý bir kurum görünümündedir. Ve uyanan, çaðýný az çok kavrayan insanlar indinde örgüt olarak otoritesini çoktan yitirmiþ durumdadýr. Bazý aydýnlarý dinden soðutan da bunlardýr. Ve bu yöndeki otorite boþluðu, deðerler sisteminde bir anarþinin doðmasýna yol açmýþtýr.

OTORÝTE OLARAK BÝLÝM Uygarlýðýmýzý diðer uygarlýklardan ayýran en önemli taraf, bilim ve tekniðin birinci sýrada yer almasý ve bu yüzden öneminin biraz abartýlmasýdýr. Her þeyi bilimden bekler olduk. Bugün, bunca çýkmazýn içinde, yine bilimden medet ummaktayýz. Yönetici kadrolara bile, uzman bilim adamlarýný, teknokratlarý kaydýrmaya doðru bir yöneliþ var.

Politikacýlarýn karýþtýrýp, arapsaçýna döndürdüðü iþleri, onlarýn sihirli elleriyle düzeltmesini umuyoruz. Oysa bilim, adamý aðaca bakmaktan, ormaný kaybetmiþ durumdadýr. Aþýrý uzmanlaþma sonucu parça-buçuk bilgiyle kalmýþ, bütünü görme yetisini yitirmiþtir. Daha acýsý ise, bilim ve tekniðin saðladýðý olanaklarýn, yöneticilerin elinde yanlýþ yolda ve insana karþý kullanýlmasýdýr. Makineler içinde katýlaþan, bilgisayarlar üreten bilim adamý, bir umursamazlýk içinde, insaný unutmuþ görünmekte ve insan soyunu kurutacak etkinlikte güçleri çýlgýn yöneticilerin eline teslim etmektedir. Sadece madde ile: haþýr neþir olan bilim adamý kendine de yabancýlaþmýþ ve giderek insanlýktan k o p m u þ t u r . B i l g i s a y a r l a r a programlanmýþ akýl enjekte etmiþtir ama, ona bir de yürek takmayý unutmuþtur. Oysa bilmeliydi ki sevgisiz bilgi, kanat takmýþ kaplan kadar korkunçtur.

Ýnsandan yola çýkan bilimin yine insana varmasý, insaný ezecek yerde, yüceltmesi gerekirdi. Laboratuarlardaki deney tüpleri içinde belki önemli þeyler bulduk ama, asýl önemli olaný, insaný yitirdik galiba.

Hani Ýranlý bir hükümdar varmýþ.

Günün birinde çok sevdiði kraliçesini yitirmiþ. Ve sevgili eþinin ölümünü

(11)

ölümsüzleþtirmek için, bütün varlýðýný, görülmemiþ büyüklükte ve güzellikte bir türbenin yapýmýna adamýþ. Dünyanýn en büyük mimarlarýný, en ünlü ustalarýný tutarak, Ýran’ýn en güzel mermer ve mozaikleriyle mezarý çevreleyecek bir türbenin yapýlmasýný buyurmuþ. Aylar aylarý, yýllar yýllarý kovalamýþ. Türbe biçimiyle, iþçiliði, yüksek kuleleri ve minareleriyle gitgide görkemli bir görünüm kazanmýþ. Hükümdar öylesine vermiþ ki kendini türbenin yapýmýna, artýk baþka þey düþünemez olmuþ.

Ancak, türbenin bitimine yakýn, her þeyin çok güzel olmasýna karþýn, hükümdar, küçük bir þeyin genel uyumdaki kusursuzluðu bozduðunu düþünür dururmuþ. Ama bunun ne olduðunu da net olarak bilemezmiþ.

Nihayet bir gün hükümdar anýtýn tepesinde, iç avluya açýlan balkondan aþaðýlara bakarken birden kafasýnda þimþekler çakmýþ ve uyumu neyin bozduðunu anlar gibi olmuþ. Derhal mimarbaþýný çaðýrtarak, artýk aþaðýda nokta gibi duran bir þeyi göstererek;

“Kaldýrýn, atýn þunu oradan!” demiþ.

O nokta gibi duran þey ise, türbenin yapýlmasýnýn asýl nedeni olan sevgili kraliçesinin mezarý imiþ!..

Bilimin duygusuz elektronik beyni, kendini yapan insana karþý biraz böyle, hükümdarca bir tavýr takýnmýyor mu?!.

YENÝ SÖZCÜKLER GEREKLÝ Yetke (otorite), yetkinlikten gelir.

Otorite olmak, ortaya koyduðu yetkin (yeterli, mükemmel) deðerlerden dolayý insanlarýn sevgisini, saygýsýný ve hayranlýðým kazanmaktýr. Bu da güvenilir, sözü dinlenir ve gösterdiði yoldan gidilir olmakla kendini belirtir.

Gördük ki devlet, din ve bilim bugünkü haliyle çaðý kavrayan, zamanýn gereklerini getiren, bünyesinde sorunlarý

çözecek ipuçlarýný taþýyan yetkin bir görüþten yoksundur. Öyleyse onlarýn yerini baþka otoritelerin, yeni çað sözcülerinin veya öncülerinin almasý gerekli.

Yeni çað, her þeyden önce iyi niyete dayalý uluslararasý bir iþbirliðini zorunlu kýlmaktadýr. Çaðýmýzýn, olaylara kuþbakýþý bakmasýný bilen bir büyük düþünürü, Russell, þöyle diyor:

“Uygarlýðýn geliþmesinde sonsuz önemi olan uluslararasý iþbirliði içinde bilimin yeterli bir yeri yoktur. Bütün ekonomik sorunlarýmýz, bütün emekçi haklarýný saðlama sorunlarýmýz, yurtta özgürlük ve dünyada insanlýk umutlarýmýz, hep uluslararasý iyi niyetin yaratýlmasýna baðlýdýr.”

Bunun yolu dinlerin öðrettiði

“Kardeþlik ruhunu” yeniden yaratmaktýr.

Bu iþ için yola çýkan insanlardan, Bertrand Russell’ý dinleyelim: “Ýsa’nýn öðrettiði ve Kliselerin unutmuþ olduklarý k a r d e þ l i k r u h u n u n , i n s a n faaliyetlerindeki baþarýsýný elde etmede yardýmcý olmasýný isteyecektir. Bu ruhta yalnýzca en yüksek ahlâklýlýðýn deðil, fakat en gerçek mantýðýn da bulunduðunu ve bunun bilimsel çýlgýnlýðýn açtýðý yaralarla kanayan uluslarýn geliþmesi yolu olduðunu;

uydurma ve yapmacýk görevlere çaðýrýlmanýn insan hayatýný zehir etmesinden kurtuluþ yolu olduðunu görecektir. Nefretin esinlediði iþler ne kadar acý, ne kadar kendi kendini feda ile dolu olursa olsun, hiçbir zaman görev deðildir. Hayat ve dünya için umut, ancak sevgi ile yapýlan iþlerdedir.”

Clive Bell “Uygarlýk” yapýtýnda þu yargýya yarýyor: “Bir uygarlýk isteði Seylan’ýn Veddha’larý ve Altýn Sahil’in Mege’leri arasýnda bir gün uyanabilir.

Ama Borsada ve Ticaret Birliði

(12)

Kongresinde bunun esintilerine bile rastlanamaz.”

Galiba önce “adam baþýna düþen ulusal geliri” artýrmayý deðil de “kiþi baþýna düþen mutluluðu” çoðaltmayý düþünen, bunun yolunu da sevgi ile bir olmakta gören bir hayat görüþünün insanlarca benimsenmesi gerekiyor.

Ünlü çevrebilimci Mansholt yarýna umutla bakmamýzý öneriyor: “Her þeyi deðiþtirmek için o kadar geç kalmýþ sayýlmayýz daha. Elimize geçecek boþ zamanlarda mutluluðu düþünelim. Elle tutulur, gözle görülür nesne tüketimi yerine, zihinsel ürün tüketimini arttýralým. Ayný anda yaratmayý, hem de yeniden ikinci kez yaratmayý düþünelim. Dengesini bozduðumuz doðayý onarmaya, korumaya çalýþalým.

Evet, iyimserim, çünkü henüz her þey olabilir; gerçek bir dünya dengesi çaðýna girilebilir, hattâ, kim bilir, belki mutluluða bile kavuþulabilir.”

Bir baþka çevrebilimci, Goldsmith, yeni bir insanlýk dini yaratmanýn zamaný g e l d i ð i n e d e ð i n e r e k , b i l i m i n yetersizliðini belirtip, insan iliþkilerine yatýrým yapmamýzý, dostluða, sevgiye aðýrlýk tanýmamýzý öneriyor: “Bilime inanmak, bunalýmla dikkat çanlarý çalarak savaþmaya benziyor biraz!

Bilimin bize önerdiði yöntemler hastalýðý deðil, belirtileri yok ediyor. Hastalýðýn köküne el atma, yeni bir insan dini yaratma zamaný gelmiþtir. Bir örnek alalým: Bugün herkesin bir buzdolabý var. Korkunç enerji tüketen bu güzel aletler, çok çok alýnan besinleri saklamaya yarýyor. Peki, bir zebra öldüren, yani tüketebileceðinden fazla besin saðlayan ilkel insan ne yapýyor?

Dostlarýný yemeðe çaðýrýyor, baþka bir sefer de onlar kendisini çaðýracaklardýr.

Eti, dostlarýnýn karnýnda saklýyor. Baþka bir deyiþle, bireysel tüketim mallarýna

deðil, insani iliþkilere yatýrým yapýyor.”

Hele birlikte yenen yemeðin tadýný ve neþesini de düþünürsek, ne kârlý ticaret! Ve kaynaþýp bir olmada ne güzel bir pratik.

ÞÝMDÝ ÝNSAN ÝNSAN OLMA YOLUNDA

John V. Nef “Sanayileþmenin Kültür Temelleri” isimli kitabýnda ayný konuya þöyle yaklaþýyor: “Ýlmin, Teknolojinin ve iktisadýn metotlarý Tanrýsallýða götürecek hiçbir anahtar vermiyor.

Sanayi adamý, para babasý Tanrý deðildir; onun felaketi henüz insan bile olmayýþýdýr. Ýnsaný yeniden bulmamýz gerekir; onu Tanrý’ya ancak böylece ulaþtýrmayý ümit edebiliriz. Ýsa’nýn bize gösterdiði manevi kaynaklara dayanacak bir insanlýk toplumunu kurmaya baþlama gereði iþte bu yüzden duyuluyor. Gayet sýký bir disiplin içinde, kendimizi ahlâk ve adalet kadar, güzellik ve hakikate, hepten verici bir sevgiye adamamýz gerekiyor.”

Ve nihayet Rus asýllý ünlü Amerikan sosyologu Sorokin sorunu þöylece noktalýyor: “Ýnsanlar sevmeyi benimseyip, baþkalarý için yaþamaya alýþmadýklarý ve yaratýcý özgeciliðe varmadýklarý takdirde, insanlýðý hiçbir þeyin kurtaramayacaðý kanýsýna vardým.”

ÖZETÝN ÖZETÝ

Deðerlerin tehlikeye düþtüðü nazik, kritik dönemlerde daima din duygusu doruða yükselmiþ ve diðer otoriteleri de kendinde toplayan bir kutup olmuþtur.

Günümüzde de buna benzer bir durum içinde bulunmaktayýz. Ve yarýna dönük þöyle bir durum deðerlendirmesi yapabiliriz belki.

Ýlkin, deðerlerin yeniden yerli yerine

(13)

oturmasý ve çaðdaþ boyutlar kazanmasý için, dinlerin ve mezheplerin üzerinde, fakat hepsini kuþatan, Tanrýsal kaynaklý yeni bir göksel bildirinin çeþitli kanallardan insanlara ulaþmasý gerekli.

Bu otoriteye yardýmcý olarak devlet mekanizmasýnda da kaliteli devlet adamlarý yönünde olumlu bir deðiþme beklenmelidir. Herhalde iyice þartlanmýþ iki politik sistemin belli baþlý üyelerinden çok, tarafsýz ve bloksuz üçüncü dünya ülkelerinden bu yolda bir çiçeklenme beklenebilir. Böyle bir ülkenin, her iki politik ve ekonomik sistemin yararlý yanlarýný alýp, buna ruhsal ve Tanrýsal görüþü de ekleyerek üçlü bir sentezi baþarmasý gerek.

Kanýmýzca Türkiye bu üçlü sentezi baþarmaya en yatkýn ülke olarak görülmektedir.

Bilim de yeni bilgilerden esinlenerek, kendine çeki düzen vermek, durumunu yeniden ayarlamak ve eksik olan manevi tarafýný, o yöndeki araþtýrmalarla gidermek yolunu tutacaktýr. Buna þimdiden baþlamýþtýr bile. Demir Perde Gerisindeki Ruhsal araþtýrmalar bunun

en belirgin örneðidir.

Ýnsanlarýn sevgi ile bilinçli birliðe varmasýný amaçlayan yeni çaðda, herhalde sanata; özellikle müziðe ve edebiyata, tiyatro ve sinemaya, büyük iþ düþecektir. Ýnsanlarý birbirine kaynaþtýrmakta, ortak sevgilerde buluþturmakta ve gönülleri birbirine dokumada en önemli rollerden birini oynayacaktýr.

Ve bütün bu soylu, insanca çabalar Tanrý’nýn ve yüce âlemin desteðiyle, kuþkusuz yakýn yarýnlarda dünyaya bir bahar çaðý getirecektir.

Bir sanatçý, soylu bir sanat yapýtýnýn oluþumunu þöyle anlatýr: “Ýnsanýn bütün gücüyle, hummalý bir þekilde en büyük güzelliðe, Tanrý’ya yaklaþmaya çabalamasý... Ve Tanrý’nýn eðilip onu alnýndan öpmesi.”

Ýþte insanlýk þimdi en büyük sanat eserini yaratmanýn arifesinde. Yarýn “kabile ulaþmanýn”, sevgiyle bir olmanýn bayramýna erecek, ki o gün, alnýna deðen

“Tanrý busesi” ile ödüllenecek..

(14)

e s i n l e r

o l g a y g ö k s e l

Kendini tanýyan özündeki tohumu yeþertir, Öylece içindeki Tanrý ile yüz yüze gelir.

* * *

Büyük insanlar, insana insan olmanýn onurunu tattýrýr, Ve size, sizin de gerçekte büyük olduðunuzu anýmsatýr.

* * *

En büyük hazinenin beynin olduðunu düþün bir daha, Zira, herkesin yararýna açýk bir zenginliktir deha.

* * *

Önce kendini bil ve kendin ol, Bilgelik esenliðe götüren bir yol.

* * *

Ýnsan oyun oynar gibi yaþamalý, Oyundaki coþkuyu yaþama taþýmalý.

* * *

Doðruluk, güzellik ve iyilik, Ýþte insaný insan yapan üç nitelik.

* * *

Sana yapýlan kötülüðe iyice bir bak, Ýþte sana baðýþlamayý öðrenmen için bir fýrsat.

(15)

YAVUZ YEKTAY

“Þimdi bahçe yeþerdi, güller beyaz açacak.

Toprak her þeyi vermek için hazýr Ve ayaklar altýnda ezilmeye.

Su taþýyor yalnýz O’ndan hayýr, Hem içilmeye, hem yýkanmaya...

Beyaz güller açacak,

Ve aralarýnda bir kýrmýzý gül olsun diye...”

“Açan her yeni beyaz gül, bir gülyüzlüyü anýmsatmakta” (Hâfýz Þîrazî)

“Her yeni ölü, bir eski ölüye selâmdýr, yaþayanlardan...” (Ayhan Ünalp)

“Her yeni doðum, tüm yaþayan bedenlilere selâmdýr,

Berzah’da doðma sýrasýný sessizce bekleyenlerden...” (Yavuz Yektâ) (19.07.1994)

Bulabildiklerimiz ve Bilebildiklerimiz (1)

MUSÝKÝ - SES VE RENK ile TEDAVÝ (4)

Ressam IÞIL ERDEM Girgin Piyano ve Sanat Galerisi 14.10-9.11.2002 Resim Sergisi

(16)

O açýlan beyaz güllerin, þu anda biz yaþayanlar ve yeniden bedenlenerek, üzerinde rahatça dolaþtýðýmýz dünyaya gelmekte olan insan kardeþlerimiz olduðunu hayal ediyorum ve inanýyorum. Yaratýldýðýmdan beri aldýðým bilgilere göre olgunlaþtýkça, kemâle erdikçe ve realitemiz yükseldikçe ve gönlümüz arýndýkça:

“ G ö z l e r i m i z d e , þ i m d i göremediðimiz yedi rengin parýltýsý var aslýnda.

Gözlerimizde göremediðimiz yedi renk, biliyorum ki, birbirimizi uzaktan görmemiz için bize yardým edecek.

Sesimizde, þimdi kulaðýmýzla duymadýðýmýz bir de yedi ses var ayrýca... Biliyorum ki, iþte o, her þeyimize ön olacak ve birbirimizi uzaktan onunla duyacaðýz...” Bizi Sevgisinden Yaratanýmýzýn emri ve izni ile... Ve üstün–insan olarak insan-üstüne varmak için...

* * *

“Kulak-ses iliþkileri ve Etnik kulak”

konusu üzerine çalýþan dünya çapýnda bir araþtýrmacý var: Dr. Alfred TOMATIS. (2), Psikolinguistik (Dilbilim Psikolojisi) uzmaný.

Tedavi ettiði (Tedavide Mozart Musikisini de kullanýyor) ODILE isminde spastik bir çocuk. Odile baþlangýçta hiç konuþamýyor. Tedavi sonucu konuþmaya baþlýyor ama ana dili olan Fransýzca’yý deðil daha çok Ýngilizce konuþmayý tercih ediyor.

Çünkü annesi Odil’e hamile iken sadece Ýngilizce konuþulan bir þirkette çalýþýyormuþ!

Anne karnýndaki çocuk 4,5 aylýk

iken kulaðý tam manasý ile geliþir. Ve dýþarýdan sesleri iþitebilir, iletiþim kurar, reaksiyon verir. Annesinin dinlediði ve kendisine dinlettiði tüm musikiyi ve her türlü sesi duyar. Dinletilen musiki güzellik, neþe, sevgi, huzur vs. gibi olumlu duygular verebiliyorsa, çocuk o yönde geliþir ve dünya hayatýnda, mutluluða daha çok yakýndýr. (3) Annenin hamilelik döneminde dinletilen soft musiki zeki ve yaþama uyumlu çocuklar için gerekli. Dr.

TOMATIS kulaklarý, sesleri bozuk ve/veya saðlýksýz olan hastalarýna aynen anne karnýndaki çocuklara yaptýðý gibi musiki ile, Beethoven ile ve bilhassa Mozart ile antrenman yaptýrýyor. Baþarý oraný yüksek, hele Mozart musikisinin etkisi tartýþýlamaz. Ayný yöntem kulak ve duyma sistemleri bozulan tüm uçak pilotlarýnda baþarý ile kullanýlýyor.

Kulaðýn düþünmemize, %90 oranýnda destek olduðunu biliyor muydunuz? Þöyle: Beynin çalýþabilmesi için kan vasýtasýyla, þeker ve oksijen beyne gelir. Düþünebilmek için kulak desteðinin olmasý lâzýmdýr mutlaka!

Kulak, sesle beyni besler. Böylece musiki, saðlýk, yaratýcýlýk, zekâ ve hattâ türlü hastalýklara karþý baðýþýklýk verir!

Üstün insanýn beyin geliþimi musiki ile oluþur!

Çocuklarýmýza anne rahmindeki yaþantýsýndan sonra küçücük yaþlardan itibaren bütün yaþamlarý boyunca musiki eðitimi vermek ve onlara sevebilecekleri bir enstrüman öðretmek üstün zekâlý nesiller yetiþtirmemiz için ELZEM’dir. (Elzem = Olmazsa olmaz manasýna)

Bu satýrlarýn yazarý âcizane ilk

(17)

öðretim okullarýnda ve üniversitelerde NEY dersi veriyorum. Ne zaman bir genç “Ben ney üflemeyi öðrenmek istiyorum” diye bana baþvursa, daha kendisine cevap vermeden önce, içimden sessizce þöyle diyorum: “Bir genç daha kurtarýlabilir, Yüce Yarataným sana sonsuz þükrederim!”

Baþýmdan geçmiþ, olmuþ bir olayý anlatmak isterim: Caným kýzým Sanem Türeyen, torunumuz bir üstün insan adayý (günümüzün ismi ile Ýndigo veya Kristal çocuk) Erce Türeyen’e anne karnýnda iken, bir deneme olsun diye, Vivaldi musikisi dinlettik defalarca.

Erce 4 yaþlarýnda iken, bir gün evimizde oyuncaklar ile oynuyor, ama çok konsantre olmuþ, dalgýn... o sýrada televizyonda bir Vivaldi çalmaya baþladý. Erce, o kadar dalgýn olduðu halde, baþýný kaldýrdý, ayaða kalktý, televizyonun önüne kadar gitti, Vivaldi bitinceye kadar dinledi, sonra oyununa döndü ve oyununa devam etti.

Erce þimdi 14 yaþlarýnda, üstün kaliteli resim yapýyor. 5-6 yaþlarýnda iken çocuk yuvasýnda yapýlan bir resim sergisine katýlmýþtý. Resimlerinin (bir tanesi hariç) hepsi çalýndý, inanýyorum ki, bir gün bir resim müzayedesinde veya bir evde (imzasý deðiþtirilmiþ olarak) rastlayacaðýz...

* * *

Bu ay yine “Gurur” ve “Kibir”

temizlemek üzerine iki adet Hicaz tablet ile sizlere hizmet etmeye karar verdim.

“... Biz þimdiden birçok þeyimizden vazgeçip,

þimdi bize ters olan bazý þeyleri de kabul etmeyi bilmeliyiz...

(18)

ÝNSANLARI KARDEÞ SAYDIN GÖNÜLLERE SEVGÝ SALDIN UMUTSUZA EL UZATTIN SAYGIM SANA DOST MEVLÂNA

YANDIN, PÝÞTÝN HAK YOLUNDA CAN ARITTIN BEÞ HAYIRLA YIKANDIN HEP AÞK SUYUNDA ÖVGÜM SANA DOST MEVLÂNA

Dr. Refet Kayserilioðlu (SEVELÝM, SEVELÝM, BÝRLEÞELÝM, BÝR OLALIM.)

(Not: Güftenin dört kýt’asý var. Prozodi bakýmýndan, her kýt’a için musikide uyarlama deðiþiklikleri yapýlmalýdýr, CD yapýlýrsa düzenlenecektir.)

AÞKIN ALDI BENDEN BENÝ BANA SENÝ GEREK SENÝ BEN YANARIM DÜN-Ü-GÜNÜ BANA GEREK, GEREK SENÝ

(Yunus Emre)

(SEVELÝM, SEVELÝM, BÝRLEÞELÝM, BÝR OLALIM.)

(19)

Bugünkü halimiz, MAÐLUBÝYET’i istemez,

GURUR’umuzdan hiç fedakârlýk yapmaz haldedir,

Halbuki tolerans bu ikisini gerektirir.”

Demek ki, MAÐLUP olduðumuzda, aynen zafer kazanmýþ GALÝP gibi sevinmemiz, yeni þeyler öðrendiðimiz için þükretmemiz gerekmekte.

Demek ki, GURUR’umuzdan fedakârlýk etmemiz lâzým geldiðinde tüm gururumuzu silmemiz ve ayaklar altýna almamýz, karþýmýzdakinden özür dilememiz, ayrýca kendisine teþekkür etmemiz gerekir. Ve Bizi Sevgisinden Yaratanýmýza þükretmeliyiz.

Demek ki, Tolerans’dan baþlayýp, Hoþgörü ve Baðýþlayýcýlýðý, kendimize doðal âdet haline getirmeliyiz.

Kibir ve Gurur urlarýndan arýnmak için devamlý Hicaz makamýnda verdiðimiz musiki tabletlerini dinlemek, dinleyerek arýnmak, arýnmanýn lüzumuna inanmak, Yüce Yaratan’a inanmak ve boyun eðmek, tüm insanlara ve tüm varlýklara saygý ile dolu olmak, alçak gönüllü olup sevgi alýp sevgi vermek þiarýmýz olmalý!

Kibir ve Gurur’u silemezsek ruhumuzdan, inanýn, kemâle eremeyiz, olgunlaþamayýz, bir türlü realitelerimiz yükselmez!

* * *

Bu ay verdiðimiz birinci tablet, bestesi geçen yýl aramýzdan ayrýlan Can dostumuz Sayýn Acar Doðangün’e, sözleri Sayýn Dr. Refet Kayserilioðlu’na ait bir Hicaz ilâhi ve ona eklenen bize

ait sözlü bir ara naðmedir.

Ýkinci tablet musikinin bestesi yine bize ve sözleri Yüce insan Yunus Emre’ye ait bir Hicaz ilâhidir.

Lütfen ezberleyiniz, yolda, sabah e r k e n k a l k t ý ð ý n ý z d a v e b o þ zamanlarýnýzda söyleyiniz.

Sevgi Dünyasý dergisi, belki hepsini bir CD içinde toplar ve derginizle daðýtýr inþallah.

Baktýðýnýzda içinizde mutluluk ve huzuru hissetmeniz için, Lösemili çocuklarýn gönüllü annesi, ýþýl ýþýl bir Can dostu olan üstat ressam Iþýl Erdem’in bir el ve gönül emeði resim çalýþmasýný yazýmýzýn baþýna, hediye olarak tab ettik, kendisine teþekkür ederiz.

Güzellikleri, dostluðu, birliði, sevgiyi, barýþý yaþamak ve paylaþmak için saðlýk dolu yýllar el ele olsun...

Not: Varsa sorularýnýzý ve isteklerinizi bekleriz.

Dip notlar:

1. Bir yazý dizisi halinde yayýnlanacaktýr.

2. Sevgi Dünyasý dergisi yayýn kurulu üyesi Sayýn Nelda Bayraktar’ýn derginin Nisan 1990, Sayý: 256, Sayfa:

18 de çýkan Dr. TOMATIS ile ilgili ilginç araþtýrma yazýsý için kendisine teþekkür ederim. Musiki ile tedavi çalýþmalarýmda bana yeni ufuklar açtý.

3. Bu yazýmdaki bazý bilgiler için Takvim gazetesi saðlýk sayfasý editörü Sayýn Jale Talay’dan çok faydalandým.

(18.06.2003 tarihli Takvim gazetesi)

(20)

Derleyen: Özenç Kayserilioðlu

Ruhlarla irtibata geçilebilir mi?

Spiritüalizm ekolünden olan kiþiler, dünyada yaþayan insanlarýn, ölmüþ i n s a n l a r ý n r u h l a r ý y l a i r t i b a t a geçebileceðine inanýrlar. Bu inanç, mantýki, akli ve bilimsel temeller üzerine bina edilmiþtir.

Spiritüalizmanýn baþlangýç tarihi olarak kabul edilen 19. yüzyýlýn

ortalarýna kadar, insanlar ruhlarla temas ve ruhsal olaylarla açýkça ilgilenmek cesaretini bulamamýþlardý. Bunun baþlýca nedeni din kitaplarýnda bu konu ile ilgilenmeyi yasaklayan bölümlerin olmasý idi. Aslýnda iþin daha özüne inmek için araþtýrýldýðýnda görülür ki, yasaklardan maksat, vahyin geldiði zaman bölümünde, ortada Tanrý sözü varken, insanýn onu býrakýp da, baþka

SORULARLA

(21)

varlýklardan gelen, kaynaðý bulanýk sözler peþinde koþmasýný, onlara danýþmasýný önlemektir. Ama çoðu konuda olduðu gibi, burada da kendini Allah adýna hüküm verme yetkisinde gören kiþilerce, iþin insanýn hayrýna olan yönü bir tarafa býrakýlmýþtýr.

Ortaçaðda Kilise, ruhlarla temasý yasaklamýþ, engizisyon mahkemeleri bununla uðraþanlarýn yakýlmasýný emretmiþtir.

19. yüzyýlýn ikinci yarýsýndan itibaren olaðandýþý ruhsal hadiseler öylesine çoðalmýþtýr ki, kýsa zamanda ileri gelen ülkelerde öylesine yayýlmýþtýr ki, bilim adamlarýnýn bu iþe kayýtsýz kalmalarý mümkün olamamýþtýr. Sanki gizli bir planýn uygulamaya sokulmasý gibi, o dönemlerde birbiri peþi sýra gelen birçok büyük medyum, araþtýrmacýlara ruhsal irtibat ve ruhsal olaylarla ilgili her türlü deney ve tecrübe imkânýný sunmuþtur.

Baþlangýçta þüpheci ve açýk arar bir þekilde yapýlarý yaklaþýmlar bile, reddi mümkün olmayan gerçekler karþýsýnda, inkârla deðil, kabulle sonuçlanmýþtýr.

Pek çok araþtýrmacý, hile yakalamakla ünlü bilim adamlarý, yaptýklarý uzun ve titiz araþtýrmalardan sonra yazdýklarý raporlarla insan organizmasýnýn dýþýnda, ruhsal güç denebilecek bir gücün varlýðýný ve henüz bilinmeyen bir þekilde bu güçle irtibata geçilebileceðini açýklamýþlardýr.

Ancak bu iþin hileye müsait yanlarýnýn da olmasý ve yapýlan tecrübelerde çoðu zaman, bir öncekinin her þeyi ile týpatýp ayný sonucun alýnamamasý, bazý araþtýrmacýlarýn konu ile ilgili þüphelerini bir türlü giderememiþtir. Buna bir de, bilimsel olma adý altýnda ruh varlýðýmýzý tümden inkâr edip, her þeyi bedenle, beyinle,

yani madde ile açýklamaya çalýþmak gayreti eklenince, ruhlarla iliþki kurulabileceði fikri ve bazý ruhsal olaylarýn gerçekliði, onlar için bir anlam taþýmaz hale gelmektedir.

Gerçeðin peþinde olan onu gerçekten bulmak isteyen, karþýlaþacaðý sonuç ne olursa olsun, onu korkusuzca arar. Belki sonuç umduðu gibi çýkmayacaktýr. Belki sonuçta sarsýlacaktýr, ama o zaten gerçeðin kendisine âþýktýr.

Büyük bedensiz dost Kadri, 16.

Þubat 1961’de, medyum Recai Ökten vasýtasýyla, alýnan tebliðde þöyle dernekte:

“Titreþen ýþýklar, hakikatte böyle mi ya?... Onlar dümdüz etrafý aydýnlatýrken, göze uzaktan titrer gibi görünür. Bu bir görüþ yanlýþlýðý, bir aldanýþ...

Hakikat görünenden baþka;

bilinenler de hep böyle... Hepsi sana geldiði, duyduðun ve anladýðýn gibi deðil ki.. Yakýna varacak, ona dalacak, maksadý kavrayacaksýn.

Gaye, duyguyu ve görüþü aydýn kýlar.

Her isteyene istediði gibi deðil, kudreti ve anlayýþýna uygun olanlar verilir. O da düzü eðri, cehli ilim sanýr, Öyle de sanmasý, evvelâ kanmasý, sonra maksadý anlamasý, doðruyu bulmasý lazým. Kimine paranýn bir iyilik membaý, kimine kötülük kaynaðý oluþu gibi.”

Ne güzel söylemiþ Kadri Varlýk.:

Keþke her þey bizi görünenden çok, derini için ilgilendirse...

Aslýnda bilgiyi ve bilimi maddi ve manevi olarak, birbirinden ayrý iki dünya gibi gördüðümüz müddetçe bütün olaný kavramamýz çok güç olacaktýr.

(22)

Posta kutumda dolgun bir zarf gördüðümde tatlý bir heyecan sarýyor beni. Ýþte dostumdan yeni bir mektup diyorum. Hemen ýþýða tutuyorum zarfý, kenarýndan nazikçe kesiyorum, içindeki mektubu örselemeden. Mektuplar birer termos gibi duygularý ayný sýcaklýkta tutuyorlar. Ben de mektubumu alýp, camýn yanýndaki meþhur koltuðuma gömülüyor, bir fincan çay, tatlý bir sohbet kadar rahatlatýcý olan mektubunu okuyorum.

Ýnsanlarý tanýma haritalarýna bayýldým. Ne yazýk ki haritalarda öyle engebeli, çetrefilli yollar var ki, insan deðil arabayla, yaya olarak bile giremiyor oralara.

Daðlýk bölgeler, çölleþmiþ bölgeler, yeþil alanlar, göller, denizler... haritanýn þekilleri ve renkleri bitmiyor. Göllerde rahatlýyor, çöllerde susuz kalýyor, yanýyor, engebeli yerlerde ayaklarý kanýyor. Bir insanýn ruh haritasýnda yol almak iþte böylesine heyecanlý, böylesine zor ve böylesine güzel mi acaba? Yolculuklarý sevenler için ise birer macera olacaðý kesin. Ýnsan keþfettiði yerlere diðerlerini de çaðýrýr.

Tanýmak iþin bir kýsmý, peki ya sevmek dostum? Tanýmak sevmek midir sence?

Bence bunun üzerinde konuþalým.

Yapýþýk Ýranlý ikizlerin birbirlerinden ayrýlma ameliyatýný izliyor musun? Bu beni öylesine etkiledi ki onlar için heyecanlanýyor ve dua ediyorum.

Kendime Mektuplar

Nelda Bayraktar

(23)

Dünyanýn en zor ameliyatý olduðu söyleniyor. Düþünebiliyor musun ameliyata beþ beyin cerrahý, altý plastik cerrah, yüz konusunda beþ uzman cerrah, sekiz anestezi uzmaný ve beþ tane de radyolog katýlýyormuþ. 100 saðlýk görevlisi de dönüþümlü olarak görev yapýyormuþ. Toplam 36 ila 48 saat sürecekmiþ. Ýkizler bir mektup yazmýþlar. 29 yýldýr heyecanla bu aný beklediklerini ve sonunda hayatlarýný ayrý bireyler olarak yaþamayý umduklarýný belirtmiþler. Biliyorsun sadece beyinleri yapýþýk, bedenleri ayrý.

Yapýþýk ikizler oldum bittim beni etkiler. Ýlahi bir yapýþkanla birbirine yapýþtýrýlmýþ, birbirine mecbur kýlýnmýþ bireylerdir bunlar. Lale ve Ladan da böyleler. Lale gazeteci, Ladan ise avukat olmak istiyor. Evde her iþi birlikte yapmak zorundalar.

Lale’nin caný müzik dinlemek istediðinde, Ladan’ýn caný dýþarý çýkýp yürümek istiyor. Bireysel olarak düþünüp yapmak istediði her þey, ilahi yapýþkanla yapýþmýþ olduðu ikizi tarafýndan bedensel olarak engelleniyor. Ýnsanýn kendisinin bile kendisine fazla geldiði anlar vardýr. Hani tek baþýna mutlak sessizlik ve yalnýzlýk içinde kalmak istediðin birkaç dakika gibi. Böyle olunca bunu gerçekleþtirmek tabii ki bir hayalden öteye geçmiyor. Bir de geçmiþ hayatlarýmýzý düþünüyorum.

Hani diyoruz ya, bu yaþamýmýz geçmiþ yaþamýmýzýn bir neticesidir ama cezasý deðildir. Sonra da bu ikizlerin tek tek geçmiþ hayatlarýný düþünmeye çalýþýyorum.

Birbirlerine bu denli mecbur edilmek için neler yaþamýþlar diye soruyorum.

Sonra da insanýn özgürlüðü gibi dev bir kavram geliyor önüme. Ladan ve Lale birbirlerinden ayrýldýklarýnda özgürlük onlar için ne büyük bir þey olacak deðil mi? Bireysel olarak istediklerini yapabilme özgürlüðü. Bedenine sahip olma özgürlüðü, düþünme özgürlüðü. Sonra da bireyselliðine ve özgürlüðüne kavuþamamýþ onlarca insan geliyor aklýma. Hani az geliþmiþ bölgelerde yaþayan, ailesinin baskýsýna dayanamayan ve canýna kýyanlar... Burada da ilahi bir yapýþkan deðil, toplumun örf ve adetlerin yapýþkanlýðý giriyor devreye. Öylesine yapýþtýrýyor ki insanlarý, kendi bireysellikleri için bir adým bile kýmýldayamýyor ve hiçbir eylem yapamýyorlar. Ailenin, ilkokulu bitirmiþ kýzý devam etmek istiyor eðitimine ve öðretmen olmak istiyor, ama ailesi onun öðretmen deðil, evinin kadýný olmasýný istiyor. Dýþarý çýkýp, eðlenmek istiyor ama ailesi onun evde oturup nakýþ iþlemesini istiyor.

Ladan ve Lale belki Singapur’lu doktorlarýn üstün çabalarýyla kurtulacaklar.

Belki birinin kulaðý diðeri gibi olmayacak, belki de eskisi gibi iyi duymayacak ama ah o özgürlük ve bireysellik yok mu! Ýþte onun için insan her þeyini feda edebilir.

Ýnsan ruhunun serpilmesi, geliþmesi için, bitkinin suyu, topraðý, güneþi gibi önemli bu. Kendini engin bir okyanusun kýyýsýnda, yüksekliðini ölçemediði bir gök kubbenin altýnda hisseden ve neþelendiðinde coþkusunu koyacak kap bulamayan insan özgürlüðü yudumluyordur.

Ve de dostum þuna artýk iyice inanýyorum ki insanlarýn bir olmalarý için önce bireyselliklerini iyi yaþamalarý ve özgürlük denilen o iksiri içmiþ olmalarý gerekir.

Çünkü bir olmak çok olmaktýr, artmaktýr, zenginleþmektir. Ve böyle bir iliþkide fedakarlýk da baþka bir boyut kazanýr.

Caným dostum, bu konuda neler düþündüðünü merak ediyorum. Belki senin mektubun elime ulaþmadan Ladan ve Lale’nin ameliyatlarý da iyi bir þekilde sonuçlanýr. Kendine iyi bak ve hayýrla kal.

Özde bir Kardeþin Nelda Bayraktar

(24)

Nadide Kýlýç

Küçük bir kurtçuk varmýþ sýk aðaçlarla süslü büyük bir ormanda... ormanýn içinde yaþayan büyük küçük bütün hayvanlar onu çok severlermiþ onu koruyup kollamaktan hoþnut olurlarmýþ. Yalnýz biri onun varlýðýna tahammül edemezmiþ. O da dört ayaðý, keskin diþleri, yýlan gibi kývrak tüylü kuyruðu olan kurttan baþkasý deðilmiþ. Bu ormanda iki kurt olamaz birinin ölmesi gerek diye uluyarak gezermiþ. Onun ulumasýný duydukça küçük kurtçuk tir tir titrermiþ. Ona rastlamamak için saklanarak ömür tüketiyormuþ. Artýk kaçmaktan saklanmaktan býktýðý bir gün, diðer hayvan dostlarýndan rica etmiþ... O da büyüyüp, kuyruklu, yaðýz bir kurt olmak istiyormuþ ama dostlarý çaresizliklerini anlatýp ona yardým edemeyeceklerini söylemiþler. Kurtçuk çok üzülmüþ bir aðacýn altýnda hareketsiz ve yalnýz saatlerce oturmuþ. Artýk ölmek istiyormuþ kalkmýþ, karþýsýna geçip öldür beni diyecekmiþ ama biri üzülme her þeyin bir çaresi vardýr demiþ.

Kurt çevresine bakýnmýþ. Ses çürümek üzere olan bir elmadan geliyormuþ. Elma: “Gel benim çekirdeklerimden birine yapýþ. Ben seni koca bir kurt yapabilirim belki” demiþ.

Kurtçuk elmanýn dediðini yapmýþ. Zamanla elmanýn üstü daha da çürümeye baþlamýþ.

Rüzgâr güzün onlarý savurmuþ, kýþýn karýn altýnda saklamýþ... Ýlkbaharda yaðmurlar yaðmaya baþlayýnca küçük kurtçuklar elma çekirdeði genç bir aðaç olmuþ. Yapraðý tomurcuklanmýþ. Birkaç yýl sonra sulu yeþil meyveler vermeye baþlamýþlar. Elma aðacýndan olgunlaþýp düþen her elmanýn çekirdeklerine yakýn iç kapsülünde bir kurtçuk da varmýþ. Artýk aðacýn kökü olmuþ yaþlý kurtçuk, kükreyip korku salan o bencil kurttan korkmuyormuþ. Yine de elmanýn kendisini aldattýðýný düþünüyormuþ. Bir gün düþüncelerini kardeþine açmýþ. Elma ise itiraz etmek yerine gülerek susmuþ. Sanki sen þimdi eski ürkek kurtçuk musun, aðaçtan her elmada yok musun? Bu kadar çok isen hâ1â kuyruk mu istersin der gibi

ANALIK NÝÞANI

(25)

gülmüþ. Kurtçuk pek anlamamýþ bu imalý bakýþlarý ama belli ki bir sýr var bu iþte diye düþünmüþ. Anne olmak, kadýnlýðýn þanýndandýr derler. Þan olmak, payelenmek, bulunduðumuz durum ve halden daha üstün bir duruma u l a þ m a k t ý r. . . N i þ a n a l m a k ödüllendirmektir. Þan alan insan, toplumsal ve insani ölçülerin gereðini yapmýþ kabul edilir. Hizmetinin ve varlýðýnýn bilinerek, takdir edilerek, bütün topluma hattâ bütün dünyaya ilân edilmesi için ortaya çýkmýþ bir semboldür aslýnda... Þan alan kimse bir niþanla ödüllendirilir. Bu niþanýn alýnýþý kadar verilen makamýn üstünlüðü ve büyüklüðü önemlidir. Bu manâda þan almak, Tarihte ne zaman ortaya çýkmýþ bilmiyorum. Ancak asýrlar öncesinden bugüne kadar Tarih, yaþamlarý fedakârlýklarla, topluma ve insanlýða hizmetle geçenlere verilen madalyalar ve beratlarla doludur.

Fransa'da hâlâ geçerliliðini koruyan Lejyon Dö Nör niþaný ile Ýngiltere Kraliyet niþaný buna örnektir. Osmanlý Ýmparatorluðun 'da da niþanla ödüllendirilmek geleneði Cumhuriyetin ilânýna kadar yaþatýlmýþtýr. Osmanlý'da bu gelenek, çoðunlukla niþan taþlarýyla yapýlmýþtý. Ýlimde, savaþta, sanat ve zenaatte maharet gösteren, baþarýlý olan insanlarýn yaþadýklarý töreye genellikle sütun þeklinde bir taþ ya da kitabe dikilirdi. Bu taþ üstünde niþanýn kime ve ne için dikildiði yazýlýr, bu taþ tabletlere hangi padiþah tarafýndan verildiði, günü ile belirtilirdi.

Tarihten bu yana, þan alan, ödüllendirilen insanlarýn cinsiyeti üstüne bir inceleme yapýlsa; çoðunlukla erkeklerin olduðunu görürüz. Çok az sayýdaki kadýnýn ise belli alanlarda yaptýðý çalýþmalar, ilmi araþtýrma ve buluþlar, eserler sonunda bu niþanlara

layýk görüldüðünü bulabiliriz. Bugüne kadar bir veya birkaç kadýnýn salt anne olduðu için evlat yetiþtirdiði için bir niþanla ödüllendirildiklerine ya da adlarýna niþan taþlarý dikildiðine rastlamak imkânsýzdýr.

Hiç düþünmeden olsa bile anne olup, göðsüne çocuðunu bastýran her kadýn, sanki hayallerine kavuþmuþ ya da ölü iken hayallerinin içinde can bulup dirilmiþ insanlarýn tuhaflýklarýndaki gerçek mutluluðu tanýr, bilir. Önceden hiç düþünmediði, çok olaðan saydýðý, en küçük nefesin ederinin, dünyadaki maddi manevi bütün varsýllýðýn üstünde olduðunu idrak eder. Kendi nefesinden mi? Hayýr. Göðsünde kýpýrdanan, körpe bedene giren ilk havayý, ilk soluklanmayý, ilk aðlamayý izler... küçük yavrusuna olan her þeyin basýncýný içinde duyar. Þifresini bilmediði, kýrk h a r a m i l e r i n b i l g e l i ð i n i b i l e kýskandýracak özellikte bir hünerle her þeyi anlar.

Çocuðunu doðururken, o da yepyeni bir boyuta yeni bir duruma doðar. Orasý öyle bir boyuttur ki, içine giren kadýn, anneliðin uçsuz bucaksýz, engebeleriyle dolar kaderiyle yüz yüze gelir. Kaderin ciddiyeti karþýsýnda hiçbir ürperti duymaz. Çünkü bu ciddiyetin yüzünde yankýlanan kuþ cývýltýlarýný aratmayan çocuk kýkýrdamalarý ile yanaklarýndan çiçeksi usarelerinin fýþkýrdýðý bebek yüzleriyle karþý karþýya kalýr. Gözü, gönlü, kulaðý þenlenir. Bilir misiniz gerçeðin ve doðrunun farklý görünüþüyle týnýsý, anneliði seçen kadýnýn gözbebeklerinin en ince tellerinde, kulaklarýnýn en hassas cidarlarýnda þekillenip, ses verir.

A n n e l i k , k a d ý n ý n o n y ý l d a anlayabileceði, çile odalarýnda hasreden insanlarýn bilgeliðine eþ bir kabulleniþle bu zorlu yolda gider. Tereddüt ve

(26)

ürpertinin zerresi ananýn gönlünde b a r ý n m a z . . . K O R K U S U Z L U K E L B Ý S E S Ý N Ý G Ý Y M Ý Þ , Ç O C U Ð U N U N K A L P AT I Þ L A R I N D A K Ý R Ý T M E YAÞAMINI AYARLAMIÞTIR.

Bundan sonrasýnda birlikte bir yaþam vardýr. Anne ve çocuk, ruh ve beden benzeri bir baðlýlýk içindedirler. Birinin yaþamý, sanki diðerinin yokluðu karþýsýnda saðlamlýðýný yitirip, toz zerreciklerine dönüþerek, varlýðý yokluðun bilinmezliðine sürüklenip, kaybolur gider. Kimliði, varlýðý, varla yok arasýnda bir yerlerde debelenerek canlanmaya gayret etse de nafile... Anne çocuðundan, çocuk annesinden ayrý kaldýðý zaman ne çocukta çocukluktan eser kalýr ne annede annelikle kadýnlýðý bulabilirsiniz. Ýkisi, salt ikisi, yan yana olduklarýnda gönüllerince birlikte yaþamanýn, yaþlanmanýn kaderlerindeki güzelliði yaþayabilir. Çocuk, annenin þefkati, gözetimi içinde yaþamýnýn rotasýný tayin edebilir... iyiyi,doðruyu, en olgun ve güzel olaný görebilir, bulabilir. Anne çocukla ergenliði, hoþgörünün büyüklüðünü, insaný anlamayý, kýymetini bilmeyi öðrenir...

Anne olunca, güdümlenmeden, koþul koymadan kabullenmeye, sevmeyi güzelliði fark etmeye yönelir. Aklýnýn v e b e þ d u y u s u i l e d ü þ ü n ü p gözlemleyerek karar verdiði yeni yepyeni özelliklere tanýk olur.

Saklanmadan, kendini, diðer insanlara karþý savunmasýz hissetmeden, koruyuculuk gücünü,þefkatini ve analýk cesaretini ihtiyacý olan herkes ile paylaþýr... koþulsuz, zamansýz, yersiz hattâ ölçüsüzce kendisini çevresinin hizmetine sunar. Ancak anne çocuktan ayrý bir yaþam sürerse bütün bu olaðanüstü kimliðini kaybeder. Eski toplumsal kiþiliðinin kendini yaþatan

eski dinginliðini bile unutur. Ayrýkotu gibi ya da taþlarýn ve bitkilerin altýna yuvalanýp utancýný gizleyen danaburnu gibi toplumum dýþýnda bir yaþam sürer...

hastalýklý, yamuk, korkulu bakýþlarýnýn arkasýna gizlenir. Düþüncelerini, duygularýný kemiren iðreti zamanýn hýþmýna boyun eðer.

Oysa ki, ana oðul arasýnda koþulsuz vermek-koþulsuz ve ölçüsüz isteyip almak üstüne kurulmuþ, kendi ölçülerinde dengeli bir iliþki bulunur.

Diðer insanlarýn akýl sýr erdiremedikleri bir alýþ veriþ içinde yaþarlar. Vermekten hiç yüksünmeden annenin, istekleri hiç bitmeyen çocuðuyla sarmaþ dolaþ bir mutluluðu vardýr... sonu gelmeyen almak arzusuna set çekmeyen vermek zevki doyurup dindirebilir. Bu ibresini salt Yaratan'ýn koyduðu ana ve oðulun içsel bir güdü ve coþkuyla katýldýðý ruhsal birlikteliktir. Diðer insanlara varlýðýn ve yokluðun, beþeri duygularýn ve sorumluluklarýn yük gibi insanlarýn üstüne çökmediðinin canlý bir anýtý sanki... Analýk, kadýna O'ndan gelen, O'nun verdiði bir þan olarak sunulmuþ.

Her anayý niþangâh eyleyip iki cihanda da aziz eylemiþ.

Bir kaynaktan çýkýp belli aralýklarla akarak zaman zaman birleþerek çevresindeki topraðý bereketlendiren nehirler vardýr ya!.. Durmaksýzýn telâþsýzca akan Ceyhun- Seyhun ýrmaklarý gibi Fýrat ve Dicle gibi... Ana oðul da yaþamýn içinde yan yana uyumla akarken Dünya daha güvenli dönebiliyor ekseninde. Ya da bana öyle geliyor. Olanca garezlenmeye, kinlenmeye ve savaþa raðmen üstünde yaþayanlarý, öksüz ve boynu bükük býrakmýyor. Bütün kadýnlarýn, oðullarýna ve kýzlarýna verdikleri, ilk aðza alýnan sütün tadý gibi helâl kalanlarla dönüp Samanyolu'nda ilerlediðine göre...

(27)

Sultan en iyi uþaklarýndan birisiyle gemideymiþ. Daha önce hiç gemi yolculuðu yapmamýþ, aslýnda dað çocuðu olarak kýyýyý bile görmemiþ olan uþak, geminin boþ durumdaki karýn kýsmýnda oturuyor, baðýrýyor, aðlýyor, titriyor ve feryat ediyormuþ. Herkes ona anlayýþlý davranýyor ve korkularýný gidermeye çalýþýyormuþ ama onlarýn yardýmý uþaðýn korku dolu kalbine deðil, sadece kulaklarýna ulaþýyormuþ. Kral uþaðýnýn baðýrmalarýna artýk dayanamaz hale gelmiþ. Mavi bulutlar altýnda mavi sulardaki yolculuk onun için zevk olmaktan çýkmýþ. O an bilge hekim, krala yaklaþýp þöyle söylemiþ: “Yüce S u l t a n ý m , i z i n i z l e o n u sakinleþtirebilirim.!” Sultan bir an bile tereddüt etmeden izin vermiþ. Hekim, denizcilere uþaðý denize atmalarýný emretmiþ ve denizciler de bunu seve seve yerine getirmiþ. Uþak önce suya batmýþ daha sonra hava almak için suyun yüzüne çýkmýþ, gemiye tutunmuþ ve kendisini tekrar güverteye almalarý için yalvarmýþ. Gemiciler de onu saçýndan yakalayarak çekmiþler. Uþak o andan itibaren bir köþede sessizce oturur olmuþ. Artýk hiç kimse onun aðzýndan en ufak bir korku sözcüðü duymamýþ.

Bundan çok memnun olan Sultan hekime sormuþ: “Bütün bu olanlarda nasýl bir bilgelik gizli?”

Hekim cevap vermiþ. “O, denizin tuzunu hiç tatmamýþtý ve sudaki tehlikenin ne kadar büyük olduðunu bilmediðinden, geminin güçlü tahtalarýnýn üstünde olmasýnýn ne harikulâde bir þey olduðunu da bilemiyordu. Sadece tehlikeyle karþý

sýkýntýsý çekmeyenler, kýr ekmeðinin tadýný bilemezsiniz. Sizin güzel bulmadýðýnýz kýz benim aþkýmdýr.

Sevdiðinin yanýnda olan adam ile onun gelmesini bekleyen adam arasýnda fark vardýr.”

MUTLU ADAMIN GÖMLEÐÝ Halife, ipek yataðýnda ölümcül bir hastalýktan yatýyormuþ. Ülkenin tüm hekimleri etrafýnda toplanmýþ ve halifeyi tek bir þeyin iyileþtirebileceði konusunda anlaþmýþlar. Baþýnýn altýna mutlu bir a d a m ý n g ö m l e ð i n i k o y m a k gerekiyormuþ. Mutlu bir adam bulmak için her þehre, kasabaya, köye haberciler gönderilmiþ. Ancak habercilerin sorduklarý her insan üzüntü ve kaygýyla kendini yiyip bitirmekteymiþ. Sonunda h a b e r c i l e r b ü t ü n u m u t l a r ý n ý kaybetmiþler, ne var ki tam bu sýrada sürüsünü güderken gülen ve þarký söyleyen bir çobana rastlamýþlar. “Mutlu musun?” diye sormuþlar. Çoban

“Benden daha mutlu bir insan olacaðýný hayal bile edemem” diye gülerek cevap vermiþ.

Haberciler, “O zaman bize gömleðini ver” diye yalvarmýþlar. Ancak çobanýn üzerine giyecek bir gömleði bile yokmuþ. Haberciler durumu hemen halifeye iletmiþler ve bu acýklý haber halifeyi düþüncelere itmiþ. Üç gün üç gece kimsenin yanýna gelmesine izin vermemiþ. Sonunda, dördüncü gün, ipek yataðýný ve kýymetli taþlarýný halkýna daðýtmýþ ve efsanenin anlattýðýna göre o andan itibaren tekrar saðlýðýna ve mutluluðuna kavuþmuþ.

(28)

Dr. Michael Newton Derleme: Acar Doðangün anýsýna

Arýn Ýnan

Ýki Yaþam Arasýnda

Bundan dört yýl önce yayýnlamýþ olduðumuz "Ýki Yaþam Arasýnda Ruhun Yolculuðu" adlý dizide Dr. Newton'un, geriye götürücü hipnoz yoluyla yüzlerce insan üzerinde yaptýðý araþtýrmalarý ve elde ettiði deðerli bilgileri

okumuþtuk. Bu dizide de, yine Dr. Newton'un en son araþtýrmalarýna dayanarak, ölüm anýndan tekrar doðuma kadar, dünya ötesindeki yolculuðumuzun daha önce görmediðimiz ilginç ayrýntýlarýný izleyeceðiz.

(29)

OLAY 45

Dr. N: Þimdi bu konunun en belirgin kýsmýna yani Konsül Baþkaný’nýn saðýnda oturan varlýða gelmek istiyorum.

S: (huzursuz) Bu sorunuz beni huzursuz etti.

Dr. N: Niçin?

S: Sükûnetin Yasasýný çiðnemek istemiyorum.

Dr. N: Benimle birlikte mi?

S: Ne sizinle ne de grup üyelerimle.

Dr. N: Grup üyeleri birbirleriyle bilgi alýþveriþinde bulunmazlar mý?

S: Her þeyle ilgili deðil, özellikle Konsülle ilgili çok özel ve kiþisel iletiþimlerimizle ilgili hiç deðil. Sükûnet Yasasý, Kutsal olan gerçekleri koruyup koruyamadýðýmýzý test etmek için olan bir çeþit sýnavdýr bizim için.

Dr. N: Biraz daha açýk olabilir misiniz?

S: (bana gülerek) O zaman size anlatýyor olurdum.

Dr. N: Hayýr sizin için kutsal olan bir þeyi çiðnemek istemem, dahasý siz bana bir nedenle geldiniz.

S: Evet, ve çok þey öðrendim. Bu sadece, þimdi zihnimde gördüðüm bir þeyi sizinle paylaþmak istemememden baþka bir þey deðil.

Dr. N: Buna saygý duyuyorum.

Ancak, bunu grup üyelerinizle neden paylaþmak istemediðinizi merak ediyorum doðrusu.

S: Onlarýn pek çoðunun benimkinden farklý olan Konsülleri var. Ancak yine de nedeni bu deðil. Eðer bilgimizin hepsini paylaþýrsak, ve o kiþi de belirli þeylere hazýr birisi deðilse karýþýklýk çýkabilir. Bu derinlik düzgün olmayan

bir þekilde kullanýlabilir ve Sükûnetin Yasasýný çiðnemiþ olan bizler diðer bir ruhla çatýþabiliriz.

Dr. N: Anlýyorum, fakat bu Yasa s i z i n g e l i þ i m i n i z v e k i þ i s e l beklentilerinizle ilgili olan konuþmamýzý da kapsýyor mu?

S : ( g ü l ü m s e y e r e k ) H i ç vazgeçmiyorsunuz, öyle deðil mi?

Dr. N: Eðer ben ruh dünyasýndaki yaþamla ilgili sorulardan kolayca caydýrýlacak olsaydým, çok az þey bilir ve insanlara yardým etmede daha az etkin olurdum.

S: (Ýç çekerek) Bana ait olan kutsal þ e y l e r h a k k ý n d a s i z i n l e konuþmayacaðým.

Bu olayýn gruplar içindeki ruhlarýn birbirleri arasýndaki ruhsal gizlilikler üzerine anlattýðý þey baþka süjelerle yaptýðým çalýþmalarla da doðrulanmýþtýr.

Konsül toplantýlarýnda olan þeyleri r u h l a r ý n b i r b i r l e r i n e n e d e n anlatmadýklarý bana her zaman garip gelmiþtir. Belki de ayný grubun ü y e l e r i n i n a y n ý K o n s ü l e verilmemelerinin nedenlerinden birisi de budur. Ýþte bir gizlilik örneði daha:

“Ýki arkadaþým dýþýnda Konsül toplantýsýnda geçenleri paylaþmam.

Toplantýlarýmýzda geçen þeyler hakkýnda üçümüz bile konuþurken çok dikkatliyizdir. Genel bir þekilde konuþuruz, ‘Biliyorum bunu yapmaya ihtiyacým var veya Büyüklerden biri öyle söyledi’ gibi.”

Yaþamlar arasýndaki yaþamýmýzýn bir çeþit telepatik hayat olduðunu dikkate alarak, ruhlarýn düþüncelerini nasýl o l u y o r d a b i r b i r l e r i n d e n gizleyebildiklerini merak etmiþtim d o ð r u s u . Ve g e n ç r u h l a r ý n , düþüncelerini, daha deneyimli ruhlardan,

Referanslar

Benzer Belgeler

Üslü sayılarda sıralama yapmak için taban ya da üslerin eşit

Bu durum, Bulgaristan’da komünist idare kurulanana kadar (1945) devam edecektir. 70 Konu, Bulgaristan’ın bağımsız olmasından sonra Osmanlı hükümetinin

Sivasî ’nin Şerh-i Cezîre-i Mesnevi’sinde yer alıp Divan’ında bulunmayan Türkçe şiirleri şunlardır: 6.. Buradaki bilgiler Gündoğdu’dan

Foto 17: Baizak ALİBAYEV’in Kırgız kadın kahramanı Kurmancan Datka’yı betimleyen eseri (Tablo: Cengiz ALYILMAZ Arşivi).. Eski Türk kadın heykelleri hakkında ayrıntılı

Şiirin ilk dizesi “Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...”ı ve son dizesi “Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma”yı aldığımız zaman ilk dizenin ikinci

Bu çalışmalar kapsamında Millî Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı bazı devlet okullarındaki eğitim öğretim ikili veya üçlü öğretim olarak

Buna göre, araştırma alanında kişi başına kırmızı et tüketimi 0.597 kg/ay, balık ve tavuk etlerinin aylık ortalama tüketim miktarları ise sırasıyla 1.03 ve 1.142 kg/ay

cüce daha fazla çöküp küçülmüyor… Bir beyaz cüceden daha ilginç ve nadir olan birbirinin etrafında dönen iki beyaz cüce.. Milyarca yıldız arasında böylesi beyaz cüce