• Sonuç bulunamadı

YEREL YÖNETIMLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YEREL YÖNETIMLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELER"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Enis YETER*

3 Mayıs 1992 günü TRT 1 de canlı yayınlanan açık oturum** ile yerel yöne­

tim konusu kamuoyunun tartışmasına açılmış, TüsİAD adına Sayın Dr. Selçuk YALÇINDAG tarafından hazırlanan "Yerel Yönetimler, Sorunlar ve Çözümler"

raporunun dernek başkanı tarafından 12 Mayıs 1992 günü basına ve kamuoyu­

na açıklanması ile de yerel yönetimler konusu tartışma zemininde kalmaya devam etmiştir.

Bu makaleyi kaleme alışımızdaki amacımız, ülkemizde yerel yönetimlerin ne olduğuna ve Batı ülkelerindeki yapısına kısaca değinmek, uygulamada neler

yapıldığını ve neler yapılmasının gerek olduğuna işaret etmek, böylece insanımı­

zın ve çeşitli toplum kesimlerimizin dikkatini bu önemli konuya çekmektir.

Türk idari yapısında merkezden yönetimle yerinden yönetim ilkeleri birlik­

te uygulanmaktadır. Merkezi idare kuruluşu bakımından Türkiye illere, iller de ilçe, bucak ve köylere ayrılmaktadır. İllerin başında hükümet tarafından atanan vali bulunmaktadır. İller "yetki genişliği" yani deconcentration esasına göre yönetilmektedir.

Ademi merkeziyet de denilen yerinden yönetim ise, bazı hizmetlerin yürü­

tülme yetkisinin genel idare hiyerarşisine dahilolmayan çeşitli kamu tüzel kişi­

lerine verilmesidir. Uygulamada, yer bakımından ve hizmet bakımından olmak üzere iki farklı biçimde görülür. Yer bakımınd~n yerinden yönetimler bu maka­

lenin konusunu teşkil eden yerel yönetimlerdir. Bunlar ülkemizde belediyeler, il özel idareleri ve köylerdir.

Anayasanın 127 nci maddesinde yerel yönetimler şöyle tarif edilmiştir: "İl, Belediye veya Köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamaküzere, ku­

ruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları gene kanunda gösterilen seç­

menler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir".

İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdür Yardımcısı.

.. Eıian Karasu tarafından yönetilen sözkonusu açıkoturuma, bu satırların yazarının yanısıra, Ankara Bü­

yükşehir Belediye Başkanı Murat Karayaıçın, Erzincan Valisi Recep YazıclOğlu, Bursa Büyükşehir Bele­

diye Başkanı Teoman Özalp ve Etimesgut Belediye Başkanı Ramazan Tosun katılmışlardır.

Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt 1, Sayı 4, Temmuz 1992, s. 13-21.

(2)

Merkezi idare, yerel yönetimler üzerinde kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir. İdari vesayet:

a. Mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütül­

mesi,

b. Kamu görevlerinde birliğin sağlanması,

c. Toplum yararının korunması,

d. Mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması, amacıyla kullanılır.

Şimdi kısaca yerel yönetim birimlerinin tarihi gelişimine ve yapısına göz

atalım:

Belediye teşkilatı ilk defa İstanbul'da 1855 yılında İstanbul Şehremaneti

adıyla kurulmuştur.

Cumhuriyet dönemine Osmanlı İmparatorluğu'ndan 389 belediye intikal etmiştir. Ülke genelinde belediye yönetimi ise, 1930 tarih ve 1580 sayılı Beledi­

ye Yasası ile yürürlüğe konulmuş ve nüfusu 2.000'den fazla olan yerleşim birim­

lerinde yeni belediyeler kurularak bugünkü sayıya yani 2378'e ulaşılmıştır. Bun­

lardan 317 adedi geçen yıl kurulan belediyeler olup 7 Haziran 1992 tarihinde seçimleri yapılmıştır. Belediye başkanı ve belediye meclisi üyeleri doğrudan tek dereceli seçimle göreve gelmektedirler. 1580 sayılı Yasa belediyelerin yapabile­

ceği görevleri tek tek saymış ve bu meyanda bazı yerel nitelikteki hizmetlerin ye­

rine getirilmesini bu birimlere bırakmıştır. Ancak yeterli mali kaynaklar sağlan­

madığı için bu hizmetlerin bir çoğunu belediyeler yerine getirememişlerdir.

Aslında hemen belirtmek gerekir ki bu yasa kendi içinde insicamlı olup son derece mükemmel hükümler ihtiva etmektedir. Ancak, demokrasimizin tek par­

tili döneminde çıkarıldığı için idari vesayet hükümleri geniş anlamda düşünül­

müştür. Bunun dışında günümüzün belediyecilik anlayışına ve tekniğine uygun hükümleri taşımadığı da bir başka gerçektir.

Belediye Yasası'nda tüm belediyeler aynı sisteme tabi kılınmış yani köy ida­

resinden henüz belediye idaresine geçen 2000 nüfuslu bir yerel yönetim birimiy­

le nüfusu milyonla ifade edilen bir metropol hatta megapol aynı potaya konmuş­

tur. Bunu gidermek için 1982 Anayasası'nın 127 nci maddesinde yer alan

"Kanun büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir"

hükmü gereğince, 1984 yılında 3030 sayılı "Büyükşehir Belediyelerinin Yöneti­

mi Hakkında Yasa" çıkarılmıştır.

Bugün 8 büyükşehir belediyesi mevcuttur (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Gaziantep, Konya, Bursa ve Kayseri). Getirilen sistemde, belediye sınırları için­

de birden fazla ilçe bulunan şehirler büyükşehir sayılmış ve büyükşehir beledi­

yesi ile ilçe belediyeleri kurulmuştur. Yani iki kademeli metropoliten yönetim biçimi benimsenmiştir.

(3)

Ancak 3030 sayılı Yasa ile coğrafik, demografik ve ekonomik farklılıklar

dikkate alınmadan büyükşehirlerin tümü aynı düzenlemeye tabi kılınmışlardır.

Halbuki Batı ülkelerinde her bir metropol için ayrı bir düzenleme yapılmış ve

dolayısıyla o metropolün özellikleri yönetim biçiminin organizasyonunda gözö­

nünde tutulmuştur.

Büyükşehir belediyelerine ek mali imkanlar sağlanmıştır. Bunların içinde en önemlisi o ilde toplanan vergi tahsilatının % 5'inin bu belediyeye bırakılması­

dır. Yönetim biçiminden ziyade bu ek kaynak esas cazibeyi oluşturmakta ve bir­

çok il belediyesi büyükşehir belediyesi statüsüne geçmek istemektedir.

Türkiye'de hızlı bir şehirleşmenin yaşandığı sosyal bir gerçektir. Türkiye genelinde yıllık nüfus artış oranı % 2,17 iken belediyelerde bu oran, göçün de et­

kisiyle % 4' e çıkmıştır. Halen toplam ülke nüfusunun % 63,5'i belediye sınırları

içinde yaşamaktadır (38.743.032 kişi).

Böylece yakın geçmişe kadar tarım ağırlıklı bir toplum olan ülkemiz artık

sanayi ve hizmet sektörü ağırlıklı bir toplum halini almıştır. Bu ise şehirlerin so­

runlarının çözümünün daha önem kazanması demektir.

İkinci yerel yönetim birimi olan il özel idareleri ise 74 ilde mevcuttur. Cum­

huriyetten önce 1913 yılında çıkarılan geçici İl Özel İdaresi Yasası halen yasal

dayanağı oluşturmaktadır.

İl özel idaresinin yürütme organı vali, karar organları ise il genel meclisi ile il daimi encümenidir.

İl Özel İdaresi Yasası aslında çok geniş yetkiler ve çalışma alanı getirmişti.

Ancak aradan geçen süre içinde, türlü genel yasalar ve birçok bakanlıkların ku­

ruluş yasaları ile bu birimlerin tarım, sağlık, bayındırlık ve eğitim alanlarındaki

görevleri başka kuruluşlara verilmiş, ayrıca yeterli mali kaynaklar bu birimler­

den esirgenmiştir.

Bunun yanında il özel idarelerİ kendi hizmet birimlerini kuramamış, hiz­

metlerini merkez yönetimin taşra kuruluş ve personeli eliyle yürütmeye

çalışmışlardır.

1987 yılında yasada gerçekleştirilen bazı madde değişikliklerine rağmen il özel idareleri aktif, etkin ve verimli hizmet üreten yerel yönetim birimleri kimli­

ğİne kavuşamamışlardır.

Bir diğer yerel yönetim birimi olan köy ise geleneksel ve en küçük birİm ni­

teliğindedir. 1924 yılında kabul edilen Köy Yasası, o tarihlerde nüfusun %

85'inin oturduğu köylere demokratik bİr yönetim sistemi getirmiş; ayrıca o günkü parayla 20 liralık salma yani yerel vergiyle mali güç sağlanmıştır. Şu anda

(4)

35.160 köy vardır. Fakat zaman içerisinde köye götürülecek hizmet, merkezi idare tarafından üstlenilmiş ve köy idaresinin güçlendirilmesi üzerinde du­

rulmamıştır.

Köyün karar organlarından köy derneği, köyde oturan kadın ve erkek tüm seçmenlerin yer aldığı bir kuruldur. Görülüyor ki köy derneği doğrudan demok­

rasinin uygulanışının en güzel örneğidir. İkinci karar organı ihtiyar heyeti, icra

organı ise muhtardır.

Ülkemizin en büyük sorunlarından biri olarak, kırsal alana götürülecek hiz­

metlerin yerinden yönetim esasına göre örgütlünmesi konusu ortaya çıkmak­

tadır.

Bu bakımdan mevcut köy yönetimlerinin güçlendirilmesi yanında yeni bir yerel yönetim birimi vücuda getirilmelidir. Bu ise, 6. Beş Yıllık Kalkınma Planın­

da da kurulması öngörülen "ilçe yerel yönetimi" olmalıdır.

Böylece halen bir merkezi idare birimi olarak mevcut ilçeler, yerinden yö­

netim prensibine göre yeni bir hüviyete ve yapıya kavuşacaklardır. Bir belediye­

nin belde sınırlarında gördüğü hizmetleri, belde sınırları dışında ilçe yerel yöne­

timleri yerine getireceklerdir.

Ayrıca mevcut il özel idareleri ile ilçe yerel yönetimlerinin görevalanlarının çakışmaması gerekir. Başka bir ifade ile ilçe yerel yönetimi, kendi sınırları için­

de, yerel hizmetleri il özel idaresinden bağımsız ve tek yetkili olarak görebilme­

lidir. Ancak onun gücünü aşan durumlarda il özel idaresi devreye girebil­

melidir.

Her halde bu yapılanmada kırsal alanda yol, su temini, kanalizasyon ve arıt­

ma, eğitim, sağlık, çevre korunması, katı atıkların toplanması ve değerlendiril­

mesi, kültürel varlıkların korunması, arazi kullanım ve imar planlarının yapımı konularında daha süratli, daha verimli ve daha ekonomik nitelikli hizmetler

üretilecektİr.

Bu arada bir cümle ile yerel yönetim birliklerine de değinmek istiyorum.

Anayasa, yerel yönetimlerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacıyla

kendi aralarında Bakanlar Kurulu Kararı ile birlik kurması hükmünü getirmiş­

tİr. Şimdiye kadar 137 adet birlik kurulmuştur.

Şimdi de kısaca Batı ülkelerinde yerel yönetimlerin yapılanmasına değin­

mek istiyorum:

Aslında yakın bir geçmişe kadar batı devletlerinde, "demokrasi ve yerinden yönetim" ile "yerinden yönetim ve kalkınma" kavramları arasındaki bağın

önemi konusunda tam bir birliktelik yoktu. Başka bir ifadeyle bazı devletler kal­

kınmalarını merkeziyetçi uygulamalarla gerçekleştirmişlerdi: Fransa gibi.

(5)

Esasen Batı ülkelerindeki yerel yönetimlerin yapılanması bir bütünlük ar­

zetmemektedir. Büyüklüklerinden idari makamlarla olan ilişkilerine, mali güç­

lerinden görev ve yetki alanlarına kadar değişik yapılanma göstermektedir.

Hollanda'da belediye başkanı seçimle değil İçişleri Bakanınınteklifi üzerine Kraliçe tarafından atanmaktadır. Belçika'da da belediye başkanı belediye meclisinin önerisi üzerine hükümetçe tayin edilmektedir.

Kuzey Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen reformlarda, "ekonomiklik" kıs­

tası esas alınarak yerel yönetim birimlerinin sayıları azaltılırken; Güney ülkele­

rinde "vatandaşa yakınlık" ilkesi esas alınarak yeni birimler kurulmuştur.

Nitekim 19S0 ve 1980 yılları arasında yerel yönetim birimlerinin sayısı

Hollanda'da yaklaşık

<ro

20, Norveç ve Avusturya'da % 40, Federal Almanya ve İngiltere'de % 6S, Belçika ve Danimarka'da

<ro

80, İsveç'te ise % 89 oranında azaltılmıştır. Aynı zaman diliminde Fransa ve İsveç'de oran olarak daha az mik­

tarda birleşme sağlanırken; Portekiz, İtalya, Türkiye ve Yunanistan'da ise artma

görülmüştür.

Avrupa devletlerinde yerel yönetim birimlerinin sayısal yönden küçülmele­

ri genelolarak olumlu sonuç vermiştir. Zira görülmüştür ki bu birleşme sonucu yerel yönetimler kendi güçleriyle daha fazla yerel hizmet yerine getirir duruma

gelmişler ve böylece kaynak israfının önüne geçilmiştir. Dolayısıyla merkezi hü­

kümetin daha az desteğine gereksinme duyulurken, idari vesayetin boyutları da

daralmıştır.

Ancak bu alan düzenlemelerinin, gerek karar organlarının gerekse hizmet

kurumlarının yerel halktan uzaklaşması yönünde yerel yönetimlerin kimlik kay­

bına yol açtığı da diğer bir gerçektir.

Yerel yönetimlerin toplam kamu harcamalarındaki payı konusunda da büyük farklar vardır. Örneğin Danimarka'da bu pay % 6S, Norveç'te % 43, İs­

veç'te % 32, Fransa'da % 27, Yunanistan'da ise % 6,S'dur Türkiye'de ise bu oran % 10 civarındadır.

Tabi ki, yönetim sİstemi önemlidir. Ancak bunu fazla da büyütmemek gere­

kir. Bilindiği üzere Almanya, federal bir yapıya sahip olup eyaletlerden müte­

şekkildir. Eyaletlerdeki idari yapı ise İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki işgale göre farklı şekillenmiştir.

Şöyle ki, Fransızlar kendi işgalleri altındaki bölgede (Rheinland Pfalz eya­

leti) merkeziyetçi yönü ağır basan yapıyı uygulamaya sokmuşlardır. Örneğin kaymakam, eyalet hükümeti tarafından atanmayla göreve gelmektedir.

(6)

İngilizlerin Anglo Sakson sistemini uyguladıkları eyaletlerde, (Nordrhein - Westfalen ve Nieder - Sachsen eyaletleri) city manager denilen şehir ve ilçe mü­

dürleri yönetimin başında bulunmakta, kaymakam ve belediye başkanları ise sadece temsili görev yapmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgal edilen Bavyera eyaletinde ise

doğrudan halk tarafından seçilen güçlü kaymakam ve belediye başkanları bulunmaktadır.

Bu farklı yapılanmaya rağmen kimse iddia edemez ki eski Doğu Alman top­

rakları hariç Batı Almanya topraklarındaki eyaletler farklı kalkınma dereceleri­

ne sahiptir. Sonuç olarak aynı kalkınma, değişik idari sistemlerle gerçek­

leştirilmiştir.

Şu noktaya gelmek istiyorum. Ülkemizin kalkınmasını sağlayamamasını sa­

dece yönetim yapısı sorununa bağlamak hatalı olacaktır. Sistem yanında yöneti­

min iyi organizasyonu, aktif ve verimli hizmet anlayışı, objektif değerlendirme,

iyi yetişmiş yönetici ve diğer personel, yeterli parasal kaynaklar, idari vesayetin en aza indirildiği buna karşılık halkın etkin ve rasyonel denetimi gibi hususlar da önem kazanmaktadır.

Hemen ilave etmek gerekir ki bugün gerek Avrupa Konseyi gerekse Avrupa

Topluluğu literatüründe Subsidiarite kavramı sıkça kullanılmaktadır. Bu ilkeye göre hizmetlerin esas sahibi alt ve vatandaşa yakın birimler olup üst birimler ancak alt birimlerin yerine getiremedikleri büyük boyuttaki hizmetleri ifa ederler.

Böylece her hizmetin merkezden planlanması, finansmanı ve yürütülmesi­

nin önüne geçilerek, hizmette etkinlik, verimlilik, ekonomiklik ve sürat

sağlanacaktır.

Ülkemizdeki son zamanlardaki gelişmelere kısaca göz atacak olursak:

Yukarıda belirttiğimiz ilke, 28 Ocak 1992 tarihinde Başbakanlık tarafından yayınlanan genelgede de yer almıştır. Sözkonusu genelgede aynen;

"Kanuni denetleme ve sorumluluk saklı kalmak üzere, yetkilerin ihtiyaca en yakın idari makamlar tarafından kullanılması suretiyle, idarenin yavaş işledi­

ği hususundaki haklı vatandaş şikayetlerinin önlenmesi hizmetlerin vatandaşın ayağına götürülmesi sağlanacaktır" denilmektedir. Bunun ilk adımı olarak da tüm yurtta il ve ilçe meclisleri oluşturulmuştur. Bu meclislere çeşitli kamu ve halk temsilcileri katılacaktır.

Katılımcı demokrasinin gereklerine uygun olarak getirilen bu uygulamada

sorunların yerinde tartışılması ve mümkünse çözülmesi amaç edinilmiştir. Tabi

(7)

ki genelgeyle oluşturulan ve istişari kurul niteliğinde olan bu meclislerin daha fonksiyonel hale, icrai birim şekline gelmesi, bunun için de gerekli yasal düzen­

lemelerin gerçekleştirilmesi temenni edilir. Yerel hizmetlere ilişkin kararların

mahallinde alınması ve uygulanması ise daima şikayet edilen bürokrasiyi azalta­

cak, kaynak ve zaman israfının önüne geçecektir.

Hükümet programında devletin yeniden yapılanması programı içinde, yeni ve kapsamlı bir yerel yönetimler düzenlemesine gidileceği, yerel meclislerin yet­

kilerinin arttırılacağı ve yerel kaynakların bir bölümünün yerel idarelere tahsis

edileceği belirtilmiştir. Bunun yanında belediyelerin halka etkin, dürüst ve gün­

cel hizmet sunmaları ve en küçük beldeden en büyük kentlere kadar tüm beledi­

yelerin belde sakinlerinin hayatına rahatlık ve kolaylık getirmelerinin amaç ol­

duğu ortaya konmuştur.

Bu belirttiğimiz ilkeler doğrultusunda yerel yönetimlere ilişkin mevzuat hü­

kümlerinin çağdaş bir anlayış ve demokratik bir yaklaşımla yenilenmesi amacıy­

la İçişleri Bakanlığı'nda komisyonlar kurulmuştur. Bu çalışmalarda;

1580 Sayılı Belediye Yasası

3030 Sayılı Büyükşehir Belediyeleri Yasası

2464 Sayılı Belediye Gelirleri Yasası

- İl Özel İdaresi Yasası - Köy Yasası

ve ayrıca İstanbul ilinin sorunlarını çözecek yeni düzenlemeler ele alınmakta ve en kısa sürede bu çalışmaların bitirilmesi öngörülmektedir.

Sonuç ve Öneriler

Çeşitli zeminlerde sıkça ifade edildiği gibi yerel yönetimler demokrasinin okulu niteliğindedir. Demokratik hukuk devleti içerisinde özerk, katılımcı, say­

dam ve etkin yerel yönetimleri oluşturmak hedeftir.

Bu hedefin gerçekleşmesinde ise toplumun tüm kesimlerinin, tüm baskı gruplarının katkısı olmalıdır. Ayrıca ülkenin üniter yapısını, birliği ve bütünlü­

ğünü bozmayacak şekilde vesayet ve müdahaleler asgari düzeye indirilmeli, hatta yerindelik denetimi yerine hukuka uygunluk denetimi tercih edilme­

lidir.

Mali durumlarının güçlendirilmesi konusunda ise devletçe verilen yardım­

ların arttırılması yanında onların özgelirlerini arttırma, bu meyanda yeni yerel kaynaklar sağlamak amaç edinilmelidir.

Tabi ki yerel yönetimlere ek mali güç vermeyi düşünürken, esas ilke hiz­

metten yararlanan kişilerin bunun karşılığını ödemeleri olmalıdır. Bugün maa­

(8)

lesef yerel yönetimler birçok hizmeti yasal düzenlemelerdeki eksiklikler nede­

niyle ücret almadan yerine getirmektedirler.

Belki kırk elli yıl önce bir belediye, çöp hizmetini bedava yapabiliyordu.

Halbuki sanayi toplumu olma özelliğine yönelen, dolayısıyla tüketim toplumu halini alan günümüz Türkiye'sinde bir belediyenin, toplanmasından taşınması­

na ve imhasına yahut depolanmasına kadar katı atık hizmeti yürütmesinin bo­

yutları son derece büyümüştür.

Aynı düşünce atıksu için de geçerlidir. Atıksuyun, kanalizasyon şebekesiyle toplanması ve arıtılması için yapılacak masraflarda ilgililerin katkısını dışla­

mak, bunu belediyenin diğer gelirlerinden ayıracağı paralarla yapmasını bekle­

mek herhalde akılcı olmaz.

Cadde ve sokakların açılmasından (istimlakı dahil), yapımına ve asfaltlan­

masına kadar tüm masrafları yapan belediyeye bu yolları kullanan araç sahiple­

ri ne ödemektedir?

Şehirleşmenin ve imar hareketlerinin doğurduğu taşınmaz rantlarından

yerel yönetimler ne ölçüde istifade etmektedirler? Halbuki şehirleşmenin, konut ve işyeri yoğunluğunun yükü bizzat bunların sırtındadır. Ranttan belediyeye pay vermek istemeyen bir taşınmaz sahibi, yolunu, suyunu, kanalizasyonunu yapma­

sını belediyeden beklemekte, bu hizmetler için yasanın öngördüğü harcamalara

katılma payı ise büyük bir katkı ifade etmemektedir (zira bu pay, taşınmayan

vergi değerinin

%

2'si ile sınırlıdır).

Emlak vergisi uygulamasında ise beş yılda bir verilen beyannamedeki mat­

raha göre tespit edilen vergi, enflasyonun etkisiyle değerini kaybetmektedir.

Diğertaraftan kırsal alana g:jtürülecek hizmetlerin yerinden yönetim esası­

na göre örgütlenmesi ve etkin yerel yönetim biriminin sorumluluğunda olmayan 1 m2 bile ülke toprağı bırakılmaması diğer hedefi teşkil etmelidir.

Bugün maalesef ülkemizde, kırsal alana götürülecek hizmetler tam bir karı­

şıklık içindedir. Hem merkezi yönetim hem de yerel yönetimler hizmet götür­

mektedirler. Kişisel görüşümüz, özel idarelerin, belediye sınırları içine götürü­

lecek hizmetlerden arındırılarak, sadece kırsal alana hizmet sunmaları yönünde yapılandırılmalarıdır. Özel idareler, il ve ilçe merkezlerinde inşa ettikleri otel,

işhanı vs. yerine kırsal alanda kalkınmayı sağlayacak, üretime yönelik yatırımla­

ra yönelseler herhalde daha fonksiyonel hale gelecekler, daha yararlı hizmet

sunmuş olacaklardır.

Açıktır ki, bir köyün yolunun yapılması, suyunun getirilmesi, okulunun ve

diğer sosyal tesislerinin inşasının Ankara' da değil, mahallinde, ilçe ve il bazında planlanması ve çözüme kavuşturulması daha rasyoneldir.

(9)

Kalkınma ile yerinden yönetim ilkesi arasındaki bağın önemi her geçen gün daha da belirgin hale gelmektedir. Bugün eski Doğu Bloku ülkeleri ile III. Dünya ülkeleri bile yerel yönetimlerin kalkınma yolunda öneminİ kavramışlar ve sıkı

merkeziyetçi yönetim yapısından kurtulmaya çalışmışlardır.

Ülkemiz yerel yönetimlerinin yüz yılı aşkın bir geçmişe sahip olması herhal­

de bir avantajdır. Ancak yerel yönetimlerin dinamik karakterini unutmamak gerekir.

Sonuç olarak 21 nci yüzyılın eşiğindeki dünyada, toplumumuzun yönetim­

den beklentilerine cevap verecek üretken, demokratik ve güçlü yerel yönetimle­

rin oluşturulmasında geç kalınmaması gerekir.

Amaç toplumun daha müreffeh, insanlarımızın daha rahat ve huzurlu bir

yaşama kavuşturulmasıdır. Yerel yönetimlere verilecek önem ise bu amacınger­

çekleşmesinde son derece mühim bir vasıta niteliğindedir. Sınırlı sayıda birkaç

kişinin değil, daha çok sayıda kişilerin düşünmesi, fikir üretmesi ve insiyatif kul­

lanması ile yerel yönetimlerin özerkliği ve güçlendirilmesi eş anlamlıdır. Bunun ise hizmette sürat, etkinlik ve verİmlilik sağlayacağı inkar edilemez bir ger­

çektir.

Referanslar

Benzer Belgeler

mahalle vatandaş meclisleri doğrudan bölge veya kent konseylerine ve dolaylı olarak bölgesel konsey ve parlamento seçimlerine aday gösterebilirler; mahalle, mahallenin daha

Şekil 13: Üsküdar Belediyesi Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü Arşivinden Yukarıdaki şekilde; Yavuztürk mahallesinde bulunan 1027 ada 2 parsel üzerinde hali hazırda

5393 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun 18’inci maddesinin (c) bendinde ise; belediyenin imar planlarını görüşmek ve onayla- mak, Büyükşehir ve il belediyelerinde

Araştırmanın sonuçlarına göre, sosyal güvenlik transferleri, kamu harcamaları gibi sosyal devletin olmazsa olmaz unsurları, yoksulluğun azalmasında belirgin bir etkiye

A) won't have met B) shouldn't have met C) haven't been able to meet D) must not have met E) didn't use to meet. 40- Without the many electrical appliances we use in our homes,

“Ülkemizde 2014 yılında yapılan Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması raporuna göre; ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde

Petit Palais des Champs-Elysées, vient de s’ enrichir d’une importante collection d’ œuvres de Ziem; il convient d’ajouter que, cette bonne fortune, il la

Aziz naaşı 20 Kasım Pazartesi i bugün) saat 12.30’da TRT İstanbul Radyosu nda yapılacak törenden sonra, ikindi namazını müteakip Levent Camii’nden alınarak,