• Sonuç bulunamadı

MİDE BALONU UYGULAMASI SONUÇLARIMIZ DOÇ. DR. HALİL COŞKUN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "MİDE BALONU UYGULAMASI SONUÇLARIMIZ DOÇ. DR. HALİL COŞKUN"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MİDE BALONU UYGULAMASI SONUÇLARIMIZ – DOÇ. DR. HALİL COŞKUN

Doç. Dr. Halil COŞKUN tarafından Ağustos 2003 – Ocak 2016 tarihleri arasında Doç. Dr. Halil Coşkun tarafından 620 obez hastaya İntragastrik Balon (Mide Balonu-ORBERA) uygulanmıştır (410 kadın, 210 erkek), ortalama yaş 35.6 yıl, ortalama ağırlık 112.6 kg (70-250), ortalama Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 38.9 kg/m2 (27-77).

Mide Balonu çıkartılma zamanı gelen 570 obez hastanın 6.ay sonundaki sonuçları değerlendirilmiştir. Beşyüzyetmiş hastanın 350′ü kadın, 220´ı erkek, ortalama VKİ 33.7 kg/m2 (21-61), ortalama total kilo kaybı 19.1 kg (4-67 kg), ortalama fazla kilo kaybı yüzdesi (%EWL) %39.1 (10-99) dir.

Bu uygulama sonuçları Doç. Dr. Halil Coşkun tarafından her 2 ayda bir yapılan uygulamalarla birlikte

yenilenmektedir. Bu sonuçlar hiç bir şekilde izinsiz olarak kullanılamaz.

Doç. Dr. Halil Coşkun’a ait uluslararası dergilerde yayımlanmış tıbbi makalelerine aşağıdaki linklerden ulaşmak mümküdür.

Doç. Dr. Halil Coşkun’un Uluslararası Literatürde Intragastrik Balon Uygulamaları ile ilgili Çalışmaları (PubMed)

Assessment of the Application of the Intragastric Balloon Together with Sibutramine: A Prospective Clinical Study.

Coskun H, Bostanci O.

Obes Surg. 2010 Aug 20(8): 1117-20 Aug 20.

PMID: 18712574 PubMed – indexed for MEDLINE]

A case of asymptomatic fungal and bacterial colonization of an

(2)

intragastric balloon.

Coskun H, Bozkurt S.

World J Gastroenterol. 2009 Dec 7;15(45):5751-3.

PMID: 19960576 [PubMed - indexed for MEDLINE]

BioEnterics intragastric balloon: clinical outcomes of the first 100 patients–a Turkish experience.

Coskun H, Bostanci O, Dilege E, Bozbora A.

Obes Surg. 2008 Sep;18(9):1154-6. Epub 2008 Jun 3.

PMID: 18521700 [PubMed - indexed for MEDLINE]

Experience with sedation technique for intragastric balloon placement and removal.

Coskun H, Aksakal C.

Obes Surg. 2007 Jul;17(7):995-6. No abstract available.

PMID: 17894166 [PubMed - indexed for MEDLINE]

Doç. Dr. Halil Coşkun

OBEZİTE CERRAHİSİ: KLİNİK VE EKONOMİK BULGULARIN SİSTEMATİK İNCELENMESİ

Son 20 yıl boyunca obezitenin tedavisinde obezite cerrahisinin kullanılması çarpıcı bir şekilde artmıştır. 1987 ile 1989 yılları arasındaki 5,000’den az cerrahi prosedüre kıyasla 2008 yılında dünya çapında tahmini 350,000 obezite cerrahi prosedürü gerçekleştirilmiştir. Şu anda prosedürlerin %90’ı laparoskopik olarak yapılmaktadır. En yaygın operasyonlar Mide Bandı, Gastrik Bypass ve Tüp Mide’dir.

(3)

Gerçekte ameliyat geçiren hastaların ortalama VKİ düzeyleri 45 kg/m2’yi aşmaktadır, yani ameliyat geçiren hastaların çoğu ağır bir şekilde obezdir. Mortalite (ölüm) riskini ikiye katladığından, Tip-2 Diyabet riskini 18 kat artırdığından, sağlığa bağlı yaşam kalitesini belirgin bir şekilde azalttığından ve obeziteye bağlı harcamaların %21’ini oluşturduğundan, ağır obezitenin klinik ve ekonomik yükü tek başına önemlidir. Ağır obezitenin yaygınlığı, daha düşük dereceli obezitenin iki katı hızla arttığından, en hızlı büyüyen obezite alt grubudur.

Cerrahi olmayan tedaviye kıyasla obezite cerrahisinin maliyet etkinliğinin, özellikle Tip-2 Diyabeti bulunan hastalarda olumlu olduğu görünmektedir. Diyabetli hastalarda obezite cerrahisinin etkinliği hakkında randomize kontrollü çalışmaların verilerinin kullanıldığı maliyet fayda çalışmalarında, Klas I-II obezitesi olan (ortalama VKİ 37 kg/m2) bir popülasyonla yapılan 2 yıllık randomize kontrollü bir çalışma ömür boyuna yayıldığında, Mide Bandı’nın cerrahi olmayan yönetime kıyasla yaşam kalitesi ve maliyet tasarrufunda fayda sağladığı bildirilmiştir.

Özetle, mevcut randomize kontrollü çalışma verileri şu sonuçları vermektedir;

1) Modern obezeite cerrahisi, şiddetli obez yetişkin ve adölesanlardaki kilo kaybında cerrahi olmayan tedaviye kıyasla etkilidir,

2) Ameliyat türleri arasında kilo kaybı, komplikasyon türleri, yeniden operasyon oranları ve ciddi ters etkiler bakımından önemli farklar mevcuttur;

3) Düşük hacimli cerrahlar ve merkezler için mortalite ve komplikasyon oranları daha yüksektir ve

4) Cerrahi, maliyet etkili ve Tip-2 Diyabet hastalarının tedavisinde muhtemelen baskın görünmektedir.

(4)

Randomize kontrollü çalışma verilerinin eksikliğine karşılık, cerrahiyi cerrahi olmayan tedaviyle karşılaştıran bol miktarda gözlemsel veri bildirilmiştir. Daha önce yapılan gözlemsel verilerin sistematik bir incelemesinde (136 çalışma; 22,094 hasta), deneklerin %78-86’sında ameliyatın, majör obeziteye bağlı komorbiditelerde (hipertansiyon, uyku apnesi, diyabet ve dislipidemi) gerileme/iyileşme ile sonuçlanmıştır.

İki bin on cerrahi olgu ve 2,037 medikal olarak tedavi edilen kontrol bireylerle (ortalama VKİ 41 kg/m2) yapılan çok merkezli, prospektif, kohort eşleşmeli bir çalışma olan The Swedish Obesity Study (SOS), bu incelemede saptanan en büyük ve obezite cerrahisinin uzun dönem değerlendirmesini en metodolojik ve özenli bir şekilde gerçekleştiren çalışmadır.

Cerrahi olgular Gastrik Bypass (%13), Mide Bandı (%19) ya da Vertikal Bandlı Gastroplasti (VGB; %68) geçirmişlerdir.

Kontrollere kıyasla ameliyat, 10 yılda 16.3 kg’lık önemli derecede daha fazla kilo kaybı, 15 yıl boyunca daha düşük mortalite ve 11 yıl boyunca daha düşük ilk kez kanser insidansı ile ile ilişkilidir. Cerrahi aynı zamanda 10 yılda Tip-2 Diyabetin (%13’e karşı %36), hipertansiyonun (%11’e karşı %19), hipertrigliserideminin (%24’e karşı %46)gerilemesi ve düşük HDL kolesterolü (%53’e karşı %73); ile ve aynı zamanda yaşam kalitesi ile uyku apnesi semptomlarında istatistiksel ve klinik olarak anlamlı iyileşmelerle ilişkilidir. Cerrahi grupta ameliyat anında mortalite oranı

%0.25 olup, hastalarda kanama (%0.5), venöz tromboembolizm (%0.8), yara komplikasyonları (%1.8), derin enfeksiyonlar (%2.1) ve pulmoner komplikasyonları (%6.1) içeren ameliyat sonrası komplikasyonlar yaşamıştır.

Günümüzde Mide Bandı ile Gastrik Bypass arasındaki (en yaygın iki prosedür) seçimin, kilo kaybı etkinliği ile risk arasındaki dengeyi yansıttığı görünmektedir. Mide Bandı uzun vadede emilim bozukluğu riski taşımayan, daha basit ve kısa süren bir prosedürdür. Ayrıca daha düşük sayıda ciddi komplikasyona yol açmaktadır, ancak tutarlı olarak daha küçük

(5)

kilo kayıpları ve genel olarak daha yüksek bir yeniden operasyon gereksinimi oluşturmaktadır. Tüp Mide, kilo kaybı etkinliği açısından Gastrik Bypass’a benzemesine rağmen daha fazla doğrulayıcı veri gerekmektedir. Genel olarak bu prosedürlerin arasındaki seçim hastanın tercihi ile cerrahın deneyim ve eğitimine dayalı olmalıdır.

The Longitudinal Assessment of Bariatric Surgery (LABS) (Obezite Cerrahisinin Boylamsal Değerlendirmesi), ABD’de yakın zamanlarda 4,776 hastanın sonuçlarını bildirmiş olan ve devam eden prospektif bir kayıt çalışmasıdır . Otuz günlük mortalite oranları %0.3 ve majör komplikasyon oranları %4.1 olup, bu oranlar SOS’de bildirilenlere ve diğer elektif obezite dışı yapılan ameliyat sonuçlarına benzerdir.

Genel olarak mevcut verilerden çıkardığımız sonuç obezite cerrahisinin, kabul edilebilir maliyet etkinliği ile cerrahi olmayan obezite tedavisinden daha etkili olduğudur. Etkinlik ve risk bakımından prosedüre özgü farklılıklar mevcut olup, daha yüksek cerrahi hacimler daha iyi sonuçlarla ilişkilidir.

Uzun vadeli yararları, riskleri ve maliyet etkinliklerini incelemek, farklı obezite prosedürlerinin avantaj ve dezavantajlarını tam olarak karakterize etmek için daha fazla çalışma gereklidir.

Doç. Dr. Halil Coşkun

OBEZİTE CERRAHİSİ TİP 2 DİYABETİ TEDAVİ EDEBİLİR!

Journal of the American Medical Association (JAMA)’da Laparoskopik Ayarlanabilir Gastrik Bandlamanın (Mide

(6)

Kelepçesi) (LAGB) Tip 2 Diyabet üzerindeki etkilerini inceleyen ilk randomize kontrollü çalışmanın bugün yayınlanmasından sonra dünyada haber başlıkları ‘Obezite Cerrahisi Diyabeti Tedavi Edebilir’ olarak belirlendi.

JAMA’DA YER ALAN LAGB (Laparoskopik Ayarlanabilir Gastric Bandlama) ÇALIŞMASI İLE İLGİLİ ASMBS (American Society for Metabolic & Bariatric Surgery) BİLDİRİSİ 23 Ocak 2008

Obezite ve Metabolizma cerrahları olarak bizler bunu yıllardır biliyorduk. Ancak bugünkü çalışma, Ağustos 2007’de The New England Journal of Medicine’da yayınlanan ve obezite cerrahi sonrası anlamlı sağkalım avantajı gösteren iki değerli çalışma ile birlikte, daha fazla göz ardı edilemeyecek yeni ve önemli kanıt oluşturmaktadır – obezite cerrahisi hayat kurtarmaktadır v e h a s t a l ı ğ ı y o k e d e b i l i r y a d a d r a m a t i k o l a r a k iyileştirebilir!

Ne var ki bu kanıtlara rağmen, diğer klinik çalışmalar ve Center for Medicare & Medicaid Services (CMS)’in yaptırımları nedeniyle birçok özel sağlık sigorta şirketi obezite cerrahisine ulaşımı sınırlamaktadır. Obezite, Tip 2 diyabet ve başka hastalıklardan dolayı daha fazla yaşam kaybedilmeden bu durumun değişmesi zorunludur.

Aşağıda JAMA çalışmasının anahatları ve özeti verilmektedir:

Çalışmanın Önemi ve Etkisi

1) Bu çalışma erken dönem Tip 2 diyabet tedavisinde obezite cerrahisinin (Laparoskopik Ayarlanabilir Mide Kelepçesi) bilinen tıbbi tedaviye göre daha yüksek etkinlik sağladığını gösteren ilk randomize kontrollü çalışmadır. Cerrahi grubunda tam iyileşme oranının %73 olmasına karşı tıbbi yaklaşım grubunda %13 olması, literatürde Tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan herhangi bir tedavi kombinasyonu ile ilgili randomize kontrollü çalışmalar arasında bildirilmiş en yüksek değerler arasındadır. Sonuçlar Tip 2 diyabetik ve hafif-orta obezitesi olan hastalar için obezite cerrahisinin bir tedavi

(7)

seçeneği olarak değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmektedir.

2) Bu çalışma Vücut Kitle İndeksi (VKİ) <35 kg/m2 olan d i y a b e t i k h a s t a l a r d a b i l i n e n t ı b b i t e d a v i i l e karşılaştırıldığında obezite cerrahisinin daha etkin olduğunu gösteren ilk randomize kontrollü çalışmadır. Diğer çalışmalarda belirtilen VKİ<35 olan seçilmiş hasta grubunda obezite cerrahisinin yararlı olabileceği yönündeki kanıtları desteklemektedir. Aynı zamanda 1991’de oluşturulan NIH kılavuzunda obezite cerrahisinin uygunluğu için VKİ değerinde 35’in mutlak alt sınır olarak kabul edilmiş olmasını sorgulatmaktadır.

3) Her ne kadar çalışma diyabetin tedavisinde tıbbi ve cerrahi tedavi arasındaki komplikasyon oranlarını karşılaştırmak açısından yeterli kuvvete sahip olmasa da, tıbbi ve cerrahi tedavi için komplikasyon oranları benzerdir. İki grupta da ciddi bir istenmeyen etki görülmemiştir. Diğer çalışmalar bu hasta grubunda obezite cerrahisi için göreceli olarak düşük komplikasyon oranları bildirmekte, bu toplulukta obezite cerrahisinin kabul edilebilir yarar/zarar oranı ile uygulanabileceğini düşündürmektedir.

4) Bu çalışmada elde edilen son derece olumlu sonuçlara ek olarak SOS ve Adams (NEJM, Ağustos 2007) tarafından bildirilen sağkalım avantajı, obezite ve diyabet tedavisinde cerrahinin yerinin değerlendirilmesi açısından yeni bir multidisipliner konsensus oluşturulması gerektiği görüşünü desteklemektedir.

5) Bu çalışma incelenmesi gereken başka alanlar olduğunu göstermektedir. Bunlar arasında remisyonun sürekliliği, cerrahinin daha ileri diyabet üzerine etkisi, diğer obezite cerrahisi işlemlerinin göreceli yarar/zarar oranları, cerrahinin körlük, böbrek yetersizliği ve kardiyovasküler olaylar gibi sekonder diyabet komplikasyonları üzerindeki etkisi gibi konular bulunmaktadır. Devlet tarafından desteklenen, spesifik olarak iyi planlanmış klinik çalışmalar arttırılmalı ve bu ve diğer çalışmaların ortaya koyduğu önemli

(8)

sorular incelenmelidir. Amerika Birleşik Devletleri diyabet veya obezite için cerrahi tedavinin değerlendirilmesi amacıyla göreceli olarak az yatırım yapmıştır.

6) Bu çalışmada elde edilen son derece olumlu sonuçlarla birlikte SOS ve Adams (NEJM, Ağustos 2007) tarafından bildirilen sağkalım avantajı, Medicare, NIH ve diğer Amerikan hükümet birimleri tarafından bildirilmiş ve yaygın kabul gören kriterlere dayalı olarak obezite cerrahisi için kapsama sağlamayan üçüncül sağlık ödeyicilerine karşı etik ve hukuki bir iddia oluşturmaktadır.

7) Önleme: Her ne kadar bu çalışma Tip 2 diyabetin etkin tedavisinde obezite cerrahisinin yeri için kuvvetli kanıt sağlasa da, Amerikan hükümeti, sağlık birimleri, sivil liderler ve politika oluşturanlar, gelecek nesillerde artacak diyabet yükünü azaltmak amacıyla, diyabetin önlenmesi konusuna odaklanmalıdır.

ÖZET

Tip 2 Diyabet için Ayarlanabilir Gastrik Bandlama ve Konvansiyonel Tedavinin Özeti ve Önerdikleri. JAMA ’da Yayınlanmış Bir Randomize Kontrollü Çalışma 23 Ocak 2008

Dixon JB, Obrien PE, Playfair J, Chapman L, Schachter LM, Skinner S, Proietto J, Bailey M, Anderson M. JAMA. 2008:299 (3): 316-323

İçerik: Gözlemsel çalışmalar Tip 2 diyabette cerrahi o l a r a k s a ğ l a n m ı ş k i l o k a y b ı n ı n e t k i n t e d a v i olabileceğini öne sürmektedir.

Amaç: Cerrahi olarak indüklenmiş kilo kaybının konvansiyonel kilo kaybı ve diyabet kontrolü yöntemleri ile karşılaştırıldığında daha iyi glisemik kontrol s a ğ l a d ı ğ ı n ı v e d a h a a z d i y a b e t m e d i k a s y o n u gerektirdiğini saptamak.

Yöntem, Ortam ve Katılımcılar: Avusturalya’da yerleşik tedavi programlarına kayıtlı genel toplumun başvurduğu

(9)

Üniversite Obezite Araştırma Merkezi’nde Aralık 2002 ile Aralık 2006 tarihleri arasında yapılan körlenmemiş randomize kontrollü çalışma. Katılımcılar yeni tanı konulmuş (<2 yıl) Tip 2 diyabetli 60 obez (VKİ >30 ve

<40) hastadan oluşmaktadır.

Girişimler: Hayat stilinin değiştirilmesi ile kilo kaybına odaklanan konvansiyonel diabet tedavisi ile laparoskopik ayarlanabilir gastrik bandlama ile birlikte u y g u l a n a n k o n v a n s i y o n e l d i y a b e t b a k ı m ı n ı n karşılaştırılması.

Ana Sonuç Ölçütleri: Tip 2 diyabetin remisyonu (glisemik hiçbir tedavi almaksızın açlık kan şekeri <126 mg/dL [ 7.0 mmol/L] ve glikozile hemoglobin [HbA1c] değeri

<%6.2). İkincil ölçütler kilo ve metabolik sendrom bileşenleri içermektedir. Analizler amaçlanan tedavi yöntemine göre (intention to treat) yapılmıştır.

Bulgular: Katılan 60 hastadan 55’i (%92) 2 yıllık takibi tamamladı. Tip 2 diyabet remisyonu cerrahi grupta 22 (%73), konvansiyonel tedavi grubunda 4 (%13) hastada sağlandı. Cerrahi grupta remisyon için göreceli risk 5.5 idi (%95 güvenilirlik aralığı, 2.2-14.0). İki yılda kilo kaybı cerrahi ve konvansiyonel tedavi grubunda sırasıyla, ortalama (SS) değer olarak, %20.7 (%8.6) ve

%1.7 (%5.2) idi (P < .001). Tip 2 diyabetin remisyonu kilo kaybı (R2 = 0.46, P < .001) ve düşük bazal HbA1c (kombine R2 = 0.52, P < .001) düzeyi ile ilişkili idi.

Her iki grupta da ciddi komplikasyon görülmedi.

S o n u ç l a r : C e r r a h i g r u b u n a r a n d o m i z e e d i l e n katılımcıların daha fazla kilo kaybetmeleri nedeniyle Tip 2 diyabet remisyonu sağlanması olasılıkları daha yüksek idi. Bu sonuçların daha büyük, çeşitliliği daha fazla bir toplulukta doğrulanması ve uzun dönem etkinliğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Doç. Dr. Halil Coşkun

(10)

OBEZİTENİN OLUŞUMUNDA ENERJİ DENGESİ VE TEDAVİSİ

Obezite günümüzde tüm dünyada global bir epidemi halini almıştır. Obez insanların bazen insan üstü gayretine rağmen hızla yayılmaya devam etmektedir. Bu kişilerin gayreti fizyolojik mekanizmalar tarafından engellenmektedir.

Her kişiye ait genetik olarak tanımlanan ve yağ dokunun miktarını belirleyen yağ doku kontrol merkezi vardır. Bu merkez vucut yağ oranından azalma olduğunda devreye girip iştah ve enerji harcaması üzerinde değişiklikler yapar ve bu sonuçta kilo kaybını engeller. Bu merkezin insanların açlık dönemlerinde kişiyi açlığa karşı korumak için geliştiği düşünülmektedir.

Bu vucut ağırlığını düzenleme sistemi, enerji dengesi nedeniyle cerrahi olmayan yöntemlerle uzun dönem kilo kaybı sağlayabilmeksi neredeyse imkansızdır. Diyet, egzersiz ve obezite ilaçlarıyla en fazla vucut ağırlığının %5-10’u arasında kilo vermek mümkündür ve bu yaklaşım bırakıldığında tekrar geri kilo alınımı nerdeyse kuraldır. Ancak önemle belirtilmesi gereken bir konu, küçük miktarlarda kilo verilmesi dahi obeziteye ait yandaş hastalıkların düzelmesinde verilen kilonun orana bağlı olmaksızın yardımcı olmaktadır.

Yinede daha fazla kilo verilmesi ve bunun uzun sürede geri alınmaması bu yandaş hastalıkların düzelmesinde daha çok yardımcı olmaktadır ve bu hastalarda uzun dönemde oluşan psikolojik baskının ortadan kalkmasını sağlamaktadır.

Günümüzde uzun süreli kilo kaybı oluşturmanın en etkili yöntemi cerrahi tedavilerdir. Bu uygulamalarla vucüt ağırlığı

(11)

ortalama %35-45 arasında azaltılıp, en az 10-15 yıl böyle kalmasına neden olmaktadır. Cerrahi sonrası kilo kaybı, o b e z i t e y e a i t b u g ü n e k a d a r b e l i r l e n m i ş t ü m y a n d a ş hastalıkların azalmasına neden olur. Bunlar içinde şeker hastalığı (Tip 2 diyabet), hipertansiyon, dislipidemiler, alkole bağımlı olmayan karaciğer yağlanması, uyku apnesi, kalp hastalıkları, reflü özofajit, artrit, infertilite (kısırlık), stres inkontinans ve bacaklarda venöz staza bağlı ülserlerdir.

Net sonuç; yaşam kalitesinde artma ve ölüm riskinde azalmadır.

Bir gerçek var ki obezite cerrahi bir girişimdir ve beraberinde komplikasyonlar taşır, ancak bu riskler obezitenin risklerinin yanında oldukça düşük düzeydedir. Aynı zamanda son yıllarda obezite cerrahisinin çok daha güvenli bir şekilde yapıldığı bilinmektedir.

Doç. Dr. Halil Coşkun

OBEZİTE CERRAHİSİNDEN SONRA YENİDEN KİLO ALMANIN TEDAVİSİ

Ameliyat, önemli ölçüde kilo vermek için güçlü bir “araç”

sağlar, ancak uygun bir bakım olmazsa bu “araç” etkinliğini kaybederek yeniden kilo almaya yol açabilir.

Kilo Almayı Önlemenin Temelleri

Yeniden kilo almayı önlemenin temeli eğitim ve düzenli takipdir. Hem ameliyattan önce, hem de ameliyattan sonra hastalara, başarılarını optimize etmek için ameliyatlarını nasıl kullanacaklarının öğretilmesi gerekir. Optimum eğitim;

ameliyat sonrası diyette danışma, davranışsal değişim ve

(12)

ekzersiz konularını içermelidir.

Yeniden kilo alan bir hastayla görüştüğümde öncelikle, beni görmeye gelme cesaretine sahip olduğundan dolayı kendisini kutlarım. Vizit sırasında başlıca odaklandığım şey, yeniden kilo almanın; anatomik bir problemden mi (ameliyatta yanlış giden bir şeyler), medikal bir problemden mi yoksa davranışsal bir problemden mi (eski alışkanlıklara dönüş) kaynaklandığının anlaşılmasıdır.

Yeniden kilo alma konusunu çözerken aşağıdaki soruları sormak oldukça yardımcı olmaktadır;

1. Günde kaç kere yemek yiyorsunuz?

2. Günde kaç kere acıkıyorsunuz?

3. Hiç doyduğunuzu hissediyor musunuz, hissediyorsanız ne kadar sürüyor?

4. Bir oturuşta ne kadar yemek yiyebilirsiniz?

5. Mide ekşimesi ya da reflü yaşıyor musunuz?

6. Herhangi bir yeni ilaca başladınız mı?

7. Enerji düzeyiniz nasıl?

8. Yaşantınızda yeni ya da devam eden stres faktörü var mı?

9 . Y e n i d e n k i l o a l m a n ı z ı n n e d e n i h a k k ı n d a n e düşünüyorsunuz?

Eğer bir hasta aniden daha büyük öğünler tolere edebilmeye başlamışsa, artan sıklıkta açlık hissi yaşıyorsa ya da yeni veya tekrarlayan reflüsü varsa o zaman, daha çok bir anatomik problemle (ameliyatta kötü giden birşeyler) karşı karşıya olunduğundan şüphe edilmelidir. Anatomik problemlerin tanısı en iyi şekilde, üst gastrointestinal endoskopi ile konur.

(13)

Aşağıda yeniden kilo almanın bazı anatomik nedenleri yer almaktadır;

Anatomik

Poş genişlemesi (Mide Bandı için)

Mide bandı problemleri (balon kaçağı, tüpte delik, port bağlantısının kesilmesi, band ta kayma, band migrasyonu vb)

Anastomotik genişleme (Gastric Bypass için) Mide hacim genişlemesi (Tüp Mide için)

Yeniden kilo almaya yol açabilen bazı medikal durumlar da vardır. En yaygın olanlarını aşağıda listeledim. Bunların çoğunun tanısı, iyi bir medikal öykü ve kan testleri ile konulacaktır. Medikal

Gebelik

Tiroid hastalıkları Adrenal hastalıkları Yeni ilaçlar

Böbrek ve/veya kalp problemleri

Deneyimlerime göre kilo kaybı ameliyatından sonra yeniden kilo almanın anatomik ve medikal nedenleri oldukça nadirdir, ancak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Hastaların büyük çoğunluğunda yeniden kilo alma hastanın eski, sağlıksız alışkanlıklarına tekrar geri dönmesinin sonucudur.

İyi haber, erken müdahale ve hastayla özel konuları ele almakla, sıklıkla hastanın yeniden kilo almasının önlenebildiğidir.

Doç. Dr. Halil Coşkun

(14)

OBEZİTE CERRAHİSİ SONRASINDA HANGİ VİTAMİNLERE GERÇEKTEN İHTİYACIM VAR?

Kilo kaybı ameliyatlarından sonra çoğu insanın benimsemek z o r u n d a o l d u ğ u y e n i a l ı ş k a n l ı k , h e r g ü n v i t a m i n almaktır. “Gerçekte ne almam gerekir?” sorusunu cevaplarken ilk ve en önemli cevap şudur: “Doktorunuz ne öneriyorsa onu alın”. Sürecin bir yerinde doktorunuz muhtemelen size prosedürünüze dayalı olarak ameliyattan sonra almanız gereken vitaminlerin bir listesini vermiştir. Ayrıca doktorunuz laboratuar sonuçlarınıza baktığında sadece sizin için çok özel önerilerde bulunabilir.

Genel olarak söylemek gerekirse ameliyattan sonra takviye almanın üç nedeni vardır;

1- Daha az gıda alsanız bile yeterli vitamin ve mineral aldığınızdan emin olmak için

2- Prosedürünüzden dolayı daha büyük bir riski bulunan yetersizlikleri önlemeye yardımcı olmak için

3- Bazı durumlarda beslenme yetersizliğinin tedavisi için

Ameliyattan sonra alınan takviyelerin en yaygın türleri multivitaminler, kalsiyum, B12 vitamini ve demirdir.

Multivitaminler

Bir obezite ameliyatı geçirdiğinizde, hangi prosedür uygulanmış olursa olsun kilo vermenizin temel bir nedeni daha az yemenizdir. Kişiler daha az yediklerinde, her gün gerekli olan vitamin ve minarellerin herbirini elde etmeleri güçtür – gerçek şudur ki insanların çoğu, istedikleri kadar yemek yeseler bile bunu yapamazlar.

2008 yılında, 210 ameliyat geçirmiş hastayı iki yıl izleyerek yedikleri besinleri Dietary Referance Intake (DRI) (Önerilen diyet miktarı) ile karşılaştıran bir çalışma yapılmıştır.

Ameliyattan sonra daha iyi yeme eğiliminde olan hastaların bile A vitamini, C vitamini, kalsiyum, demir, B1, B3, B6, folat, biotin ya da pantotenik asitin (B5) minimum miktarını

(15)

bile alamadığı ortaya çıkarılmıştır.

Almanız gereken multivitamin türü geçirdiğiniz ameliyat tipine göre farklılık gösterebilir ve çoğu hastadan tüm vitaminlerin günlük değerlerinin yüzde 100’ü ile ufak miktarlarda mineralleri içeren birşeyler almaları istenir. Bir multivitaminin kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi minerallerin günlük değerlerini içerme olasılığı çok düşüktür.

Kendilerini “komple” olarak niteleyen ürünler, aslında tüm vitamin ve mineralleri sağlamayabilir, bu nedenle etiketleri dikkatlice okumak gerekmektedir.

Kalsiyum

Mayo Klinik’ten doktorlar, yakın zamanlarda geçmiş 20 yılda obezite ameliyat yaptırmış olan 97 hastayı incelemişlerdir. Bu hastaların 21’inde, toplam olarak 31 adet kırık olgusu bulmuşlardır – bu, genel popülasyonun kırık riskinin iki katından fazladır. Kırıkların çoğu ameliyattan sonra ortalama yedi yılda, öncelikli lokasyon olarak el ve ayaklarda oluşmuştur. Diğer kırık bölgeleri kalça, omurga ve üst koldur.

Kemik kaybı tüm obezite ameliyat türlerinden sonra mevcut bir risk olup, yeterli miktarda kalsiyum almak kemik kaybının önlenmesinin önemli bir parçasıdır. American Society for Metabolic and Bariatric Surgery’nin obezite ameliyatlarından sonra önerdiği kalsiyum alımı aşağıdaki gibidir:

· Ayarlanabilir Mide Bandı (Kelepçe): 1.500 mg kalsiyum

· Gastrik Bypass: 1.500 – 1.800 mg kalsiyum sitrat

· Duodenal Switch: 1.800 – 2.400 mg kalsiyum sitrat B12 Vitamini

B12’nin emilimi için mide çok önemlidir. Bunun nedeni, mide asitinin kandan B12 salınmasına yardımcı olması ve mide tarafından üretilen bir diğer madde olan intrinsek faktörün B12 emilimi için gerekli olmasıdır.

Gastric Bypass ve Tüp Mide gibi obezite cerrahi prosedürleri, B12 emilimini daha zor hale getirmektedir. Sıklıkla, bu prosedürleri yaptıran kişilerin enjeksiyon, burun spreyi ya da dil altı tablet olarak ilave B12 alması gerekmektedir.

Demir

Düşük demir ya da demir yetmezliği anemisi, bir obezite cerrahisi komplikasyonu olabilir, ancak özellikle gastric bypass’tan sonra yaygındır.

Gastrik bypass’tan sonra demir düzeylerini sürdürmek daha zordur, çünkü demirin emildiği başlıca bölge olan oniki parmak

(16)

barsağı bypass edilmiştir. Pek çok doktor hastaların, yetmezlik gelişmesine karşı korunmak üzere önleyici olarak demir almalarını önermektedir.

Diğer Besinler

B e s l e n m e i l e i l g i l i l a b o r a t u a r s o n u ç l a r ı n ı z a v e programlarınızın özgün konularına bağlı olarak diğer besinleri almanız istenebilir. Bazı yaygın besinler D vitamini, Tiamin (B1) ve protein takviyelerini içerir ancak başkaları da söz konusu olabilir. Burada doktorunuzun tavsiyesi dikkate alınmalıdır.

Sonuç

Son bir öneri: vitaminlerinizi almazsanız işe yaramazlar.

Birçok kişi ne almaları gerektiği ile aşırı ilgilenir, ancak gerekli besinleri günlük bazda almakta iyi bir iş çıkarmazlar.

Ayrıca ameliyattan bir ya da iki yıl sonrasına kadar vitaminlerini almak, pek de yaygın olmayan bir şey değildir ancak, zamanla bırakabilmektedirler.

Beslenme yetersizliklerinin çoğunu önlemek, tedavi etmekten daha kolaydır ve bir kez ameliyat oldunuz mu bir problem oluşma riski hiçbir zaman kaybolmaz.

Temel beslenme programınıza bağlı kalmak, hem sağlığınızı hem de başarınızı sağlamaya yardımcı olacaktır.

Doç. Dr. Halil Coşkun

Referanslar

Benzer Belgeler

Toplumun obezite ile mücadelede sağlıklı beslenme bilgi konusunda düzeyini artırmak, yeterli ve dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazanmasını

Obezite cerrahisinden sonraki en yaygın saç dökülmesi şekli tıbbi olarak telogen effluvium olarak bilinen ve hem beslenme ile ilgili hem de beslenme ile ilgili

VKİ 35 veya daha fazla olan kişiler veya ideal vücut ağırlığının 50 kilo üstünde olan kişiler ciddi derecede obez olarak tanımlanır.. Bariatrik operasyondan

1) Bu çalışma erken dönem Tip 2 diyabet tedavisinde obezite cerrahisinin (Laparoskopik Ayarlanabilir Mide Kelepçesi).. bilinen tıbbi tedaviye göre daha yüksek

Hem POP-Q sınıflaması hem de POPIQ-7 sorgu formunun operasyon sonrası anlamlı sonuçları, transobturator dört kollu meş uygulamasının POP cerrahisinde anatomik ve

Bazal insülinin sağlanması için uzun etkili insülinler kullanılırken bolus insülin ihtiyacı için hızlı etkili insülinler kullanılmaktadır.. Nadiren

müştür. Sonuç: LASGB hasta tarafından kolay tolere edilebi- len, minimal metabolik komplikasyonlara yo l açan, morbid obezite tedavisinde uygulanabil ecek iyi bir

rak kabul ettiğimiz HbA1c %7.5 üzerinde olan grup- ta diyabet yaşı, T.kolesterol, Trigliserid ve LDL değer- leri HbA1c düzeyi düşük olan gruba göre anlamlı derecede daha