• Sonuç bulunamadı

Karbonhidratların vücuda alınmaları ve kullanılmaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Karbonhidratların vücuda alınmaları ve kullanılmaları"

Copied!
66
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Karbonhidratların vücuda

alınmaları ve kullanılmaları

(2)

Karbonhidratlar günlük diyetin büyük bir kısmını oluştururlar

Günde yaklaşık 300 g karbonhidrat alınır ki bunun büyük bir bölümünü nişasta (160 g) ve sakkaroz (120 g) oluşturmaktadır

Ayrıca bir miktar laktoz (30 g) ve glukoz ile fruktoz (10 g) da alınır

(3)

Diyette bulunan polisakkaritler ve disakkaritlerdeki glikozidik bağları,

sindirim kanalında özel glikozidazlarla parçalanır ve böylece

karbonhidratlar sindirilirler

(4)

Karbonhidratların sindiriminde etkili olan enzimler, karbonhidratlardaki  ve -glikozidik bağlarına ve şeker sayısına özeldirler

Nişasta ve glikojen tükürükteki

-amilaz etkisiyle ağızda enzimatik olarak parçalanmaya başlar

tükürük

-amilazı, amilopektin ve amilozdaki

(1→4) glikozid bağlarını rastgele parçalayarak küçük moleküllü dekstrinlerin oluşumunu katalizler.

-

amilaz, polisakkaritlerdeki iç bağları hidrolizler

(5)

Besin maddeleri mideye geldiğinde, midenin asit pH’ında karbonhidrat sindirimi durur

(6)

Besin maddeleri mideden duodenuma geçtiğinde, karbonhidrat sindirimi, bikarbonat (HCO3) ve

pankreas -amilazı içeren pankreas özsuyunun

(Pankreas özsuyu, duodenuma günde 1,5 litre kadar salgılanmaktadır.) etkisi ile devam eder

Pankreas

-amilazı, polisakkaritlerdeki (1→4) glikozid bağlarını hidrolize eder ve sonuçta maltoz, izomaltoz ve 3-8 glukozil kalıntısı içeren limit

dekstrinler oluşur

(7)

Limit dekstrinlerdeki (1→6) glikozid bağlarının

hidrolizi, ince bağırsak epitel hücrelerinin salgısı olan ince bağırsak salgısında bulunan ince bağırsak 1,6- glikozidazı etkisiyle olur

limit dekstrinlerdeki dallı durumun ortadan kalkması ve -amilazın tamamlayıcı rolüyle en sonunda

trisakkaritler ve disakkaritler oluşur ki genellikle oluşan maltoz ve izomaltoz disakkaritleridir

(8)

Disakkaritler, ince bağırsak epitel hücresi zarında

yerleşik uygun disakkaridazlar tarafından tutulurlar;

geçiş sırasında hidrolizlenerek monosakkaritlere ayrılırlar ve böylece oluşan monosakkaritler ince

bağırsak epitel hücresi içine ve oradan kana geçerler Maltaz, izomaltaz, sakkaraz ve laktaz, ince bağırsak epitel hücrelerinin fırçamsı kenarında yerleşmiş

olarak bulunan enzimlerdir

(9)

İnce bağırsak lümeni içindeki glukoz ve galaktoz aktif transportla, fruktoz ise kolaylaştırılmış diffüzyonla ince bağırsak epitel hücresi içine alınırlar ve oradan kana geçerler

(10)

İnce bağırsaktan emilen monosakkaritlerin 2/3’ü vena porta yoluyla karaciğere gelir; 1/3’ü ise bağırsak

lenfatikleri ve duktus torasikus yoluyla genel dolaşıma katılırlar

(11)

Kan şekeri deyince sıklıkla kan glukoz düzeyi anlaşılır

(12)

vücutta bazı olaylar kan glukoz düzeyini düşürücü yönde etkili olurken bazı olaylar kan glukoz düzeyini yükseltici yönde etkili olur ve bu olaylar arasındaki denge ile kan glukoz düzeyi ayarlanmaktadır

(13)
(14)

Kan glukoz düzeyini düşürücü yönde etkili olan, glukozun kullanılmasıyla ilgili olaylar şunlardır

1) Glikoliz; glukozun anaerobik koşullarda yıkılımı

2) Glukozun indirekt oksidasyonu; glukozun aerobik koşullarda glikoliz ve sitrik asit döngüsüyle yıkılımı

3) Glukozun direkt oksidasyonu; glukozun pentoz fosfat yolunda yıkılımı 4) Glukozun glukuronik asit yolunda yıkılımı

5) Liponeojenez; glukozun yağ asitlerine ve yağa dönüşümü

6) Glukozdan diğer monosakkaritlerin ve kompleks karbonhidratların oluşumu

7) Glikojenez; glukozun glikojene dönüşümü

Kan glukoz düzeyinin böbrek eşiği olan %160-180 mg’ı aştığı durumlarda idrarla glukoz atılımı (glukozüri) de kan glukoz düzeyini düşürücü yönde etkili olur ki diyabet tanısında önemlidir

(15)

Kan glukoz düzeyini yükseltici yönde etkili olan, kana glukoz sağlanmasıyla ilgili olaylar şunlardır

1) Diyetle karbonhidrat alınması

2) Glikojenoliz; glikojenin parçalanması

3) Glukoneojenez; karbonhidrat olmayan maddelerden glukoz yapılması

(16)

Glikoliz, glukozun anaerobik koşullarda pirüvat üzerinden laktata dönüştüğü reaksiyonlar dizisi olarak tanımlanır. Esasen glukozdan pirüvat oluşuncaya kadarki reaksiyonlar anaerobik koşullarda ve aerobik koşullarda aynıdır

(17)
(18)

Sitrik asit döngüsü [trikarboksilik asit döngüsü (TCA döngüsü), Krebs döngüsü olarak da bilinir], hücresel solunumda karbonhidrat, yağ ve protein katabolizmasının ortak son ürünü olan asetil-CoA’nın asetil gruplarının oksitlendiği döngüsel olaylar dizisidir

(19)
(20)

Pentoz fosfat yolu, fosfoglukonat yolu veya heksoz monofosfat yolu olarak da bilinir. Pentoz fosfat yolundaki reaksiyonlar, oksidatif reaksiyonlar ve oksidatif olmayan reaksiyonlar olmak üzere iki bölüme ayrılmaktadır

(21)

Pentoz fosfat yolunun oksidatif reaksiyonlarında NADPH ve riboz-5-fosfat üretilir

(22)

Pentoz fosfat yolunun oksidatif olmayan reaksiyonlarında pentoz fosfat, riboz-5-fosfattan daha çok özellikle NADPH’ın gerekli olduğu dokularda, bir seri reaksiyon sonucunda tekrar glukoz-6-fosfat haline dönüşür ve pentoz fosfat yoluna girer

(23)

Glukoz metabolizmasında glukuronik aside giden yol, glukoz-1-fosfat ile başlar ki glukoz-6-fosfat, fosfoglukomutaz enzimi etkisiyle glukoz-1-fosfata dönüştürülür. Glukoz-1-fosfat, öncelikle UTP yardımıyla UDP-glukoza dönüşmektedir. Daha sonra UDP-glukozun glukoz kısmı dehidrojenlenerek UDP- glukuronat oluşur; UDP-glukuronat da çeşitli yollarda kullanılır

(24)
(25)

Glukozdan yağ asitlerinin oluşması, glukozdan

pirüvik asit üzerinden oluşan asetil-KoA’ların kondensasyonu sonucu gerçekleşir. Aktif yağ asitleri de gliserolle kondensasyona

uğrayarak trigliseridleri ve fosfolipidleri

oluştururlar

(26)

Glukozdan diğer monosakkaritlerin ve kompleks

karbonhidratların biyosentezinde de başlangıç maddesi glukoz-6-fosfattır

Glukoz-6-fosfat, spesifik bir izomeraz tarafından fruktoz-6- fosfata, bu da mannoz-6-fosfata dönüştürülür

Glukoz-6-fosfat spesifik bir mutaz etkisiyle glukoz-1-fosfata dönüştükten sonra glukuronik asit yoluna girer ve bu yolda oluşan UDP-glukoz, spesifik bir 4-epimeraz vasıtasıyla UDP- galaktoz haline dönüşür

Laktasyon döneminde meme bezlerinde laktoz sentaz aktivitesiyle laktoz oluşur ki reaksiyon, UDP-galaktozdaki galaktozil grubunun glukoza transferi şeklinde gerçekleşir

(27)
(28)

Glikojen sentezi (glikojenez) için başlangıç noktası glukoz-6-fosfattır. Glikojen sentezini başlatmak için glukoz-6-fosfat, fosfoglukomutaz vasıtasıyla glukoz-1- fosfat haline dönüştürülür

(29)

Glikojen sentezi, gerçekte bütün hayvansal dokularda meydana gelir; fakat özellikle karaciğerde ve iskelet kaslarında önemlidir Karaciğerdeki glikojen, glukoz yedeği olarak görev görür; gerektiğinde diğer dokular için kan glukozu haline dönüşür

(30)

Kaslardaki glikojen kas kontraksiyonu için ATP sağlamak üzere glikoliz yoluyla yıkılır

(31)

Glikojenoliz (glikojenden glukozun açığa çıkışı olayı), diyetle alınan glukozun yeterli olmadığı durumlarda kana glukoz sağlayan bir olaydır.

Bir hidroliz olayı değil bir fosforoliz olayı şeklinde gerçekleşir

(32)

Glukoneojenez, karbonhidrat olmayan

prekürsörlerden hücre içinde glukoz biyosentezidir.

Karaciğer glikojeni ancak 10-18 saatlik açlıkta gerekli olan glukozu sağlar; daha uzun süreli açlıkta

karaciğer glikojeni tükendiğinden glukozun

karbonhidrat olmayan maddelerden sentezlenmesi gerekir

(33)
(34)
(35)

Aşırı kas aktivitesi sırasında iskelet kası, enerji kaynağı olarak glikojeni glikoliz yoluyla kullanır

Kasta oluşan laktatın bir kısmı, karaciğere transport edilir ve glukoz oluşturmak için kullanılır. Karaciğerde oluşan glukoz da kana geçerek glikojen depolarını tamamlamak üzere kasa döner. Bu

glukoz→laktat→glukoz yolu, Cori döngüsü olarak bilinen döngüyü meydana getirir

(36)

Kan glukozunun kas tarafından alınıp burada glikoliz yoluyla yıkılması, oluşan pirüvatın alanine dönüşmesi, alaninin kastan kana verilip kandan da karaciğer

tarafından tutularak pirüvat üzerinden glukoneojenez yolunda glukoza dönüştürülmesi ve oluşan glukozun karaciğerden kana verilmesi şeklinde süren döngü, glukoz-alanin döngüsü olarak tanımlanır

(37)

Karbonhidrat metabolizmasının merkezinde bulunan ve diyetteki şekerlerin en önemlisi glukozdur

Diyette bulunan diğer şekerler, glukoz metabolizmasının ara ürünlerine çevrilerek metabolize olmaktadırlar

(38)

Proteoglikanlar, gangliozidler ve diğer karbonhidrat içeren bileşiklerin sentezi için glukozdan farklı bir

karbonhidrat gerektiğinde bu karbonhidrat glukozdan sentezlenir

(39)

Fruktozun karaciğerde fruktoliz yolu denen bir yolda metabolizmasında birinci basamak, fruktokinaz

etkisiyle fruktoz-1-fosfata çevrilmesidir; karaciğerde bulunan bir enzim olan fruktokinaz, fruktozun

fruktoz-1-fosfat haline fosforillenmesini katalizler.

Daha sonra fruktoz-1-fosfat, fruktoz-1-fosfat aldolaz (aldolaz B) etkisiyle gliseraldehit ve dihidroksiaseton fosfata yıkılır

(40)
(41)

Karaciğer dışı dokularda fruktoz, çok yavaş olarak

metabolize olabilir. D-fruktoz, bir grup heksoz üzerine etki eden heksokinaz vasıtasıyla fruktoz-6-fosfat

haline fosforillenebilir

Fruktoz-6-fosfat, glikoliz yoluna veya glukoneojenez yoluna girerek değerlendirilir

(42)

Fruktoz-6-fosfat, aynı zamanda

glikozaminoglikanların, glikoproteinlerin, glikolipidlerin ve bazı oligosakkaritlerle bazı

antibiyotiklerin yapı taşı olan N-asetilglukozamin, N- asetilgalaktozamin, N-asetil nöraminik asit (NANA, sialik asit) amino şekerlerinin de ön maddesidir

(43)

Galaktoz, karaciğerde hızla metabolize olur;

metabolize edilmek için önce ATP ve galaktokinaz vasıtasıyla galaktoz-1-fosfat haline fosforillenir. Daha sonra galaktoz-1-fosfat, C-4’de epimeri olan glukoz-1- fosfat haline dönüştürülür ki bu reaksiyonda heksoz gruplarının koenzim benzeri taşıyıcısı olarak üridin difosfat (UDP) fonksiyon görür ve etkili enzim UDP- glukoz:galaktoz-1-fosfat üridiltransferazdır

(44)

Mannoz, metabolize edilmek için, heksokinaz

vasıtasıyla C-6’da fosforillenerek mannoz-6-fosfata dönüştürülür. Daha sonra mannoz-6-fosfat,

fosfomannoz izomeraz etkisiyle fruktoz-6-fosfata izomerize edilir; fruktoz-6-fosfat da glikoliz veya glukoneojenez yolunda değerlendirilir

(45)

Sağlıklı erişkin insanlarda 8-12 saatlik açlıktan sonra kan glukozu yaklaşık 60-100 mg/dL (5 mM)’dir. Yüksek karbonhidratlı bir yemekten sonra kan glukozu yükselir ve yemekten sonraki 30 dakika ile 1 saat arasında 120-140 mg/dL (8 mM) düzeyine ulaşır. Daha sonra kan glukoz

konsantrasyonu düşmeye başlar ve yemekten yaklaşık iki saat sonra açlık düzeyine döner

(46)

Sağlıklı kişilerde yüksek

karbonhidratlı yemekten sonra kan glukoz ve insülin düzeyleri artar, glukagon düzeyi ise düşer

(47)

Yüksek proteinli yemekten sonra ise kan glukoz düzeyi değişmezken insülin ve glukagon salıverilişi artar ve protein sentezi uyarılır

(48)

24 saatlik periyotta normal karışık beslenme

durumunda kan glukoz, insülin ve glukagon düzeyleri dalgalanma gösterir

(49)

İnsülin, karaciğerde glikojen yıkılımını (glikojenoliz) inhibe eder; glikojen sentezini ve VLDL sentezini ise uyarır

(50)

İnsülin, beslenme durumunda, istirahat halindeki kasta glukozun hücre içine girişini ve glikojen sentezini

uyarır; yağ dokuda ise glukozun hücre içine girişini ve triaçilgliserol oluşumunu uyarır

(51)

Dört saatten uzun süren açlıkta insülin salımı azalır.

Büyüme hormonu, glukokortikoidler ve glukagonun oransal artışı nedeniyle glukoz düzeyi yükselir. Ayrıca lipolizin hızlanmasıyla kandaki serbest yağ asitleri artar ve bunlar glukozun kas hücreleri tarafından alınımını azaltırlar. Sonuçta glukoz santral sinir sistemi için

saklanır

(52)

Vücutta farklı hücrelerde glukozun transportunda rol oynayan taşıyıcılar bulunmaktadır. Bu taşıyıcılar,

hücrenin plazma membranında bulunur ve GLUT 1’den GLUT 7’ye kadar numaralandırılmışlardır

GLUT-4, adipoz doku, iskelet kasları ve kalpte bulunur;

insülin'le uyarılan glukoz alınıp tutuluşunu sağlar

(53)

8-12 saatlik açlıktan sonra serum glukoz düzeyinin

%110 mg’dan yüksek olması durumu hiperglisemi olarak tanımlanır

Hiperglisemi, kana glukoz sağlanmasında artış veya kan glukozunun kullanılmasında azalma ile ilgilidir

(54)

Hipergliseminin görüldüğü çeşitli patolojik durumlar şunlardır

1) Bazı hormonal bozukluklar: Diabetes mellitus, akut pankreatit, pankreas kisti, pankreas kanseri, hemokromatoz gibi insülinin azaldığı haller veya hipertiroidi,

gigantizm ve akromegali, Cushing hastalığı ve sendromu, feokromasitoma gibi insülin antagonisti hormonların arttığı haller

2) Akut miyokard enfarktüsü: Stres nedeniyle adrenalin deşarjına bağlı

3) Santral sinir sisteminde travma, tümör ve ansefalitler: Hipotalamık uyarı ile adrenalin salıverilişinin artışına bağlı

4) Operasyon: 4-12 saat sonra hepatik glikojenolizin uyarılmasına bağlı

5) Hamilelik: Östrojen, büyüme hormonu ve kortizol salıverilişinin artışı ile glukozun emiliminin artmasına bağlı

6) Karaciğer hastalıkları: Kronik hepatitte glukozun, glikojen molekülüne bağlanamaması ile ilgili

7) İntravasküler glukoz veya intramüsküler ACTH uygulama: Doğrudan kana glukoz sağlanması, ACTH ile salıverilişi uyarılan glukokortikoidlerin periferik dokularda

glukoz alınımını ve glikolizi azaltmaları ile ilgili

(55)

Serum glukoz düzeyinin %40 mg’dan düşük olması durumu hipoglisemi olarak tanımlanır. Hipoglisemi, santral sinir sistemini etkilediğinden tehlikelidir

(56)

Hipoglisemide temel neden, kana glukoz

sağlanmasının azalması veya kan glukozunun

kullanımının artmasıdır. 12 saatlik açlıktan sonra saptanan hipoglisemi açlık hipoglisemisi olarak

tanımlanır. Beslenmeden sonraki 2-6 saatlik zaman diliminde saptanan hipoglisemi ise postprandial

hipoglisemi olarak tanımlanır. Ayrıca çocukluk dönemi hipoglisemileri de tanımlanmıştır

(57)

Açlık hipoglisemileri, nedenlerine bağlı olarak çeşitli sınıflara ayrılabilir

-insülin veya bazı ilaçların kullanılmasıyla ilgili açlık hipoglisemisi

-insülin düzeyi artışı veya insülin antagonisti hormonların eksikliği ile ilgili açlık hipoglisemisi

-Von Gierke hastalığında glukoz-6-fosfataz eksikliğine bağlı açlık hipoglisemisi

-glikojen sentetaz eksikliğine bağlı açlık hipoglisemisi -glukoneojenezde görevli enzimlerin eksikliklerine bağlı açlık hipoglisemileri

(58)

Postprandial hipoglisemiler, nedenlerine bağlı olarak çeşitli sınıflara ayrılabilir

-besinsel hipoglisemi (alimenter hipoglisemi)

-nörojenik hipoglisemi (fonksiyonel hipoglisemi) -reaktif hipoglisemiler

-alkol alımına bağlı hipoglisemi

-genellikle beslenmeden 2-5 saat sonra ortaya çıkan idyopatik hipoglisemiler

(59)

Besinsel hipoglisemi (alimenter hipoglisemi), Beslenmeden sonraki erken dönemde veya geç dönemde gelişebilir.

Erken dönem besinsel hipoglisemi, glukoz emiliminde rol oynayan büyüme hormonu, glukokortikoidler ve tiroid hormonları gibi hormonların aşırı salımına bağlı olarak beslenmeden 2-3 saat sonra ortaya çıkar

Geç dönem besinsel hipoglisemi, gecikmiş fakat

abartılı insülin cevabı nedeniyle beslenmeden 3-5 saat sonra gelişir, latent diyabeti belirtir

(60)

Nörojenik hipoglisemi (fonksiyonel hipoglisemi):

Genellikle obez kişilerde vagal uyarılarla erken ve yüksek bir insülin salıverilişi sonucu gelişir

(61)

Reaktif hipoglisemiler: Lösin, galaktoz ve fruktoza karşı oluşurlar

Lösin, hepatik glikojenolizi azaltarak veya insülin salımını uyararak alınımından 30-60 dakika sonra hipoglisemiye neden olabilir. Bu durum, doğumdan sonraki ilk 6 ay içinde gözlenir ve 6 yaşından sonra düzelir

Herediter galaktoz-fruktoz intoleransında bazı enzim eksiklikleri nedeniyle galaktoz ve fruktoz yıkılımlarının olamayışına bağlı olarak galaktoz-1-fosfat ve fruktoz-1- fosfat birikir. Galaktoz-1-fosfatın glukoz-6-fosfatazı

inhibe etmesi ve fruktoz-1-fosfatın fosforilazları inhibe etmesi sonucu hipoglisemi gelişir

(62)

Alkol alımına bağlı hipoglisemi: Alkol, alınışından 2-10 saat sonra glukoneojenezi azaltır ve hipoglisemi

oluşturur

Alkol, glukozun  hücrelerini stimüle edişini

potansiyalize eder ve bu nedenle glukoz ile birlikte alındığında toklukta hipoglisemi gelişmesine neden olabilir

(63)

Çocukluk dönemi hipoglisemileri, görüldüğü dönemler göre çeşitli olabilir

-neonatal dönem hipoglisemileri

-erken bebeklik dönemi hipoglisemileri -bebeklik dönemi hipoglisemileri

(64)

Neonatal dönem hipoglisemileri: Pankreas ağırlığının vücut ağırlığına göre erişkinlerdekinden 4 kat fazla

olmasına bağlı oransal insülin fazlalığı ve glikojen

depolarının yetersizliği nedeniyle neonatal dönemde gelişir

Diyabetli anneden doğan bebeklerde doğumdan sonra fazla glukoz desteği ortadan kalktığından oransal

insülin fazlalığı olur ve hipoglisemi gelişebilir

İntrauterin malabsorpsiyonlu bebeklerde ve ikizlerden küçük olanda glikojen depolarının yetersizliği

nedeniyle hipoglisemi gelişebilir

(65)

Erken bebeklik dönemi hipoglisemileri: Von Gierke hastalığında açlıkta, herediter fruktoz intoleransında sakkaroz alımından 30-60 dakika sonra, galaktozemide süt alımından 30-60 dakika sonra gelişir

(66)

Bebeklik dönemi hipoglisemileri: Lösin duyarlılığında lösin alımından 30-60 dakika sonra gelişir

Referanslar

Benzer Belgeler

içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tanımlanmaktadır... • İnsan ahlak sahibi olarak doğmamakla birlikte ahlak bakımından

 Makrognati: Üst veya alt çenenin normalden büyük olması  Mikrognati: Üst veya alt çenenin normalden küçük olması  Makrodonti: Diş veya dişlerin normalden büyük

Mehmed birçok başarıya imza atmış olmakla birlikte, onun en önemli başarısı Doğu Roma İmparatorluğu’nun bin yıllık başkenti olan İstanbul’u

Bu süreçlerde kamu politikalarının oluşturulmasında sivil ve resmî aktörler (vatandaşlar, baskı grupları, hükümet, siyasî partiler, medya, düşünce üretim ku-

Çalışmada ilginç bir sonuç daha elde ediliyor: Kişisel olarak ta- nımadığı Facebook arkadaşlarının sayısı fazla olan- lar, başkalarının kendilerinden daha mutlu olduğu-

Güncel bir başka çalışmada ise, yukarıda belirtilen mevcut bulgulara benzer olarak Akdeniz diyeti- nin ED açısından koruyucu olduğu belirtilerek Tip 2 diya- betes mellitus’u

In other words, in face recognition payment services, convenience, reliability, and security have a negative (-) effect on innovation resistance, while non-contact has a positive

As shown in Table 4, RSETs were different when the width of the direct stairs was reduced. Therefore, the risk will increase as the RSET increases because of a decrease in the