- Meğer sansür zulmüne uğramayan yokmuş
Dostoyevski, Tolstoy, Nazım Hikmet ve niceleri
- Bakan Yıldırım "DEVE"ye takılı kaldı
... Ve
- Çocuk Güzellik Yarışması "neye", "kime" hizmet eder?...
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
* * *
Ünlü Rus yazar Dostoyevski'nin yazdığı dünya edebiyatının baş yapıtlarındanKarama zov Kardeşler
'in "Türkçe'ye bu zamana kadar sansürlenmiş biçimde basıldığı"
geçen haftanın kayda düşülmesi gereken medya kazalarından biriydi.
Dostoyevski'nin 12 ayrı yayınevinden çıkmış 12 ayrı çevirisinin onunda Türklerle ilgili bazı kritik cümleler
yer almıyor.
Almadığını ise biz daha yeni öğrendik.
Türkleri zalim, kadın ve çocuklara taciz eder şekilde gösteren cümleleri on ayrı
yayınevi ve çevirmen tarafından sansür
edilmesinin nedeni çok öncelere dayanıyor.
"Çeviri hatası" veya "dikkatsizlik" ile açıklanamayacak kadar uzun bir bölümün edebi
bir eserde yer almaması aslında bizlerin eleştiriye
tahammülsüzlüğümüzün de bir kanıtı
Hatırlayın, üzerinden çok zaman geçmedi, "Baba ve Piç" romanındaki iki Ermenikara kteri
Türkler aleyhine
konuşturduğu için yazar Elif Şafak
, loğusa halde hakim karşısına çıkarılmıştı.
Yine yazar Orhan Pamuk'un başına gelenler herkesin malumu.
Yayınevlerinin, Dostoyevski gibi bir yazara Türk halkının önyargılı bakmaması için ve
belki de ticari
kaygılarla
"böyle bir haklı (!) sansüre"
(ne demekse) göz yumması durumu yaşanmış olabilir.
Ama, bu olayı bir medya kazası haline getiren unsur ise çevirmenlerden Nihat Tuna ve Ergin Altay
'ın Vatan
Gazetesi'nin Cumartesi Eki
'nde yaptığı açıklamalardı.
Nihat Tuna, "Biz her satırda Türk demek zorunda değiliz. Paragrafı okuduğunuzda anlatılmak istenen gayet net bir şekilde anlaşılıyor"
diye kendini yazar yerine koymuş.
Ergin Altay ise "Dostoyevski orada Türkleri değil, insanları kötülemek istiyor. Ha Türkler demişim ha Çerkezler, ha tecavüz demişim, ha akıl almaz işkenceler"
diyerek sansüre kılıf
buluyor
Hilmi Yavuz ise Türkiye'de yayınevlerinin editör kullanmadığını söyleyerek, "Ben olsam dava açarım, bu açıkça sansürdür"
diyor.
Bu arada ortaya çıkan bir başka şey de Tolstoy'un bile çevirilerde sansürlendiğiiddia ları.
Burak Bengi'nin "Sansürlenen Tolstoy" kitabında, bazı çevirilerde Tolstoy'un Müslüman bile ilan edildiği
tek tek cümleler ve paragraflar halinde ortaya konuyor.
SONUÇ:
Ünlü şair Nazım Hikmet'in, Kürtler ve Ermenilerle ilgili bir şiirinin beş cümlesinindöne min hukuk kuralları
yüzünden sansürlenmesi
yine geçen hafta entelektüel dünyanın ilgilendiği konulardandı.
Ama hatırlatmak isteriz ki Alen Parker'in 70'li yılların sonunda çevirdiği "Gece Yarısı
Ekspresi" filmi
yıllarca Türkiye'de gösterilemedi.
"Gösterilse yer yerinden oynar" dendi.
93 yılında HBB Televizyonu filmi ilk kez yayınladı.
Ne yer yerinden oynadı, ne de küçük çaplı bir deprem oldu Artçı sarsıntıları bile yaşanmadı
Sanat eserinden korkmak, insanın gölgesinden ürkmeye benzer Bu sözün sahibini bilmiyoruz
DEVE'YE YILDIRIM ÇARPTI!
OLAY YERİ: TBMM Genel Kurulu Bütçe görüşmeleri OLAY:
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanlığı'nın bütçe görüşmeleri sırasında Atatürk Havalimanı
apronunda
"deve kurban etme"
olayına değinmeden geçemedi.
RC-100 tipi uçakların sonuncunun kiralandığı şirkete teslim edilmesi üzerine yapılan bu kanlı törenin değerlendirilmesinde bakan Yıldırım, savunma yaparken, dozu
kaçırdı ve "Deve kesilmesi
az bile" deyiverdi.
Yıldırım, "Eğer gider öyle bir uçak kiralarsanız, uçağın işletme masrafları,
maliyetinin iki katına çıkıyorsa bu uçaklardan kurtulmak için deve bile az gelir. Bu kapalı mekanda yapılsa daha düzgün iş yapılmış olurdu" diyerek, deve
kesilmesini değil, deve kesilirken
"göz önünde"
yapılmasının yanlış olduğunu savundu.
Oysa, Başbakan, bu açıklamadan birkaç gün sonra Fatih Altaylı'ya TekeTekprogramı
nda, "De
ve kestiren densizin biri. Akıl sır ermeyen bir olay"
diyordu.
Erdoğan, "Çalışanların bile giremediği aprona deve nasıl girdi?" sorusuna,"Devel er girdi zaten"
diye kendince esprili
bir cevap de vermişti.
SONUÇ:
Vatan Gazetesi'nin Pazar Eki'nde muhabir Zeynep Bakır, Atatürk Havalimanı
apronuna giriş için mülki
idare amirliğinden üç iş günü boyunca izin beklediğini yazdı.
Devenin B Protokol Kapısı'ndan "ayaklarını sallayarak" girdiği aprona zar zor
girebilen Zeynep Bakır,
girer girmez de haklı olarak gazeteci sorusunu yetkililere yöneltmiş:
"Deve eti size de geldi mi?"
Belli ki Bakan Yıldırım'a gelmiş.
O devenin tadına bakmış.
ÇOCUKLAR ZATEN GÜZELDİR
OLAY YERİ: Antalya Kemer, "Little Miss Georgia" yarışması OLAY:
Çocuk pornosuna karşı dünya çapında büyük bir mücadele yürütülürken ve Türkiye bu konuda
ciddi töhmet altında kalırken,
Gürcistanlı bir firmanın Antalya Kemer ilçesinde
5-15 yaş arası kız çocukları
arasında güzellik yarışması düzenlemesi hemen mercek altında alındı.
Yunanistan, Türkiye, Çeçenistan, Hindistan ve Gürcistan'dan yarışmaya katılan kız
çocuklarına dekolte
giysiler giydirilip, yüzlerine aşırı
makyaj yapılıp, oryantal
ve erotik
danslar eşliğinde gösteri yaptırıldı.
"Bu kadarı da olmaz" denecek türden bu organizasyon bölgenin en büyük mülki
amiri Kemer
Kaymakamı Ad
em Yılmaz
tarafından da izlendi.
Yılmaz, yarışmayı baştan sona izledi, dahası yarışmacının birincisi 6 yaşındaki Rus kız çocuğunun dudaklarından öpülerek kutlanmasına da tanık oldu. Kaymakam belki konuşma yapmadı ama orada hazır bulunmakla medya kazasına imzasını attı.
SONUÇ:
Kaymakamın böylesine hassas bir dönemde yapılan bu organizasyona bu kadarkayıts ızlık
içinde gitmesi anlaşılabilir gibi değil.
Başta Amerika olmak üzere çocukların cinsel obje olarak kullanıldığı bu tür yarışmalar tek tek yasaklanıyor.
Bölgenin en büyük mülki amirinin konuya en azından bu hassasiyetle yaklaşması, bir mülki amirden çok bir
"baba"
gibi davranması beklenirdi
* * *
Unutmayın medya kazası can almaz itibar alır