• Sonuç bulunamadı

İslam Devleti, Ebubekir el Bağdadi ile Kurulan yada Osmanlılar, Yavuz ile Başlayıp Babadan Oğula Devam Eden Hilafetmi? (Analiz)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İslam Devleti, Ebubekir el Bağdadi ile Kurulan yada Osmanlılar, Yavuz ile Başlayıp Babadan Oğula Devam Eden Hilafetmi? (Analiz)"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Downloaded from: justpaste.it/osmanlilarveislamdevleti

@El_Trabzoni2 Video Kanal

İslam Devleti, Ebubekir el Bağdadi ile Kurulan yada Osmanlılar, Yavuz ile Başlayıp Babadan Oğula

Devam Eden Hilafetmi? (Analiz)

Son dönemlerinde demokratikleşip, şeriatı bir kenara koyan Osmanlı'nın hilafeti mi? Yoksa Ebubekir el Bağdadi'nin sade ve iddialı İslam Devleti hilafeti mi?

Son dönemlerinde demokratikleşip, şeriatı bir kenara koyan Osmanlı'nın hilafeti mi? Yoksa Ebubekir el Bağdadi'nin sade ve iddialı hilafeti mi?

Takva Haber.com ekibinden analiz editörü Carullah el Türki'nin haberi:

2014'ün Ramazan ayında, dünya kendi telaşesinde akıp giderken Haşim kabilesinden, Hüseyin (r.a) soyundan, gerçek adı İbrahim bin Avvad olan bir Doktor, Musul merkez camisinde halife ilan edildi. Evet; İslam alimi, doktor, öğretim görevlisi ve dünyayı kasıp kavuran siyah sancaklı ordunun komutanı Ebubekir el Bağdadi'den

bahsediyoruz.

Hilafet şartlarını zikredildiği “Ahkâm Es Sultaniyye” de yer alan; iman, akıl, buluğ, erkek olması, hürriyet, adalet, salahiyet, ictihad ve kureyşli olması gibi şartların kendisinde olduğu Şeyh Bağdadi ile "son halife" olduğu iddia edilen Abdulmecid Efendi, medyada karşılaştırılmaya başlandı.

Peki Osmanlı'nın son dönemi nasıldı? Batı'ya özenerek girişilen demokratikleşme hareketleri ve bir kenara terk edilen şeriatın yokluğu Osmanlı'yı ne hale getirmişti? Son halife olduğu öne sürülen Abdulmecid efendi nasıl biriydi? Zıt ve karşıt olan partilerin, cemaatlerin ve fertlerin "düşmanlık" etmekte ittifak ettiği Ebubekir el Bağdadi kimdir? Gerçekten Halife olabilir mi?

Gelin bu sorulara birlikte cevap arayalım...

20. yüzyılın başında da, daha öncesinde de Osmanlı Hanedanı "anlatıldığı gibi" adeta "Selefi bir İslam inancıyla"

yaşayan bir aile hiç olmadı. Son Halife Abdülmecid'in bir makalesinde dediği üzere "içki içenler" olduğu gibi, Osmanlı ailesi içinde sanatın her dalıyla ilgilenen, tarih ve kültürel zevkleri gelişkin birçok kişi bulunmaktaydı.

Mesela gerilere gidecek olursak, Fatih Sultan Mehmet 19 yaşında 4 dil biliyordu. Yunanca, Arapça, Farsça ve

(2)

Sırpçayı kusursuz şekilde konuşuyordu.

"Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana, Âşikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana"

"(Sevgili!) İçimdeki dertler ile, yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak olsa, gönlümdeki gizli sırlarım gözyaşlarıma gâlip gelir ve sırlar sana aşikâr olurdu" dizelerinde ifade ettiği gibi romantik bir gönlü de vardı. Avni mahlasıyla bir çok şiir yazdı.

Kanuni "Muhibbi" lakabı ile aşk şiirleri kaleme alırken, Dördüncü Murad'ın şair lakabı "Muradi" idi. Şah Murad mahlasıyla 15'e yakın saz ve söz bestesi de bulunmaktadır. Üçüncü Selim, Türk musikisinin en büyük bestekârlarından birisiydi. Ney üfleyip, tambur çalan bir padişahtı. Sultan Abdülaziz ney ve lavta çalardı, son Osmanlı Padişahı Vahdettin piyanistti, sözde son Halife Abdulmecid ressamdı, Sultan 3. Mehmet kaşık ustasıydı, 2.Abdülhamid kakma ve süsleme sanatıyla ilgilenirdi.

Hanedan üyeleri batı dillerini öğrendiler, sanatla ve zanaatin değişik kollarıyla haşır neşir oldular. Sherlock

Holmes çevirileri yaptıran 2.Abdülhamid, Fatih Sultan Mehmet'in bir rönesans aydını gibi bir çok eseri birçok farklı dilde okumasından çok uzak değildir. Hanedanın sürgündeki üyeleri de bu gelenekleri devam ettirmeye çalıştılar.

Halife Abdülmecid Efendi, 1920'li senelerde kaleme aldığı ancak yayınlanmamış bir risalesine "Osmanlı Devleti'nin çöküşüne sebep olan dertlerin başında, içki gelir. İçki, dinen de yasaklanmıştır ve haramdır. Halife çocuğu olan şehzadeler bunu asla unutamazlar ve unuttukları takdirde hem ilâhî emirlere karşı gelmiş, hem de millete ve Osmanlı Hanedanı'na verilmiş olan hilâfet ile saltanata ihanet etmiş olurlar. İçki içenlerin hilâfette ve saltanatta hiçbir hakları yoktur" sözleri ile başlıyor.

Abdülmecid Efendi, büyük boy kâğıtlara yazdığı bu 35 sayfalık risalesinde Osmanlı padişahlarının tamamı hakkında değerlendirmeler yapıyor.

İşte Abdulmecid efendinin ağzından, bizzat analiz ettiği padişahlar:

İKİNCİ BAYEZİD: Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri'nin oğlu olan İkinci Bayezid, pederinin heybetine ve büyüklüğüne sahip olmaktan mahrumdu. Ne babasından kendisine kalan büyük devleti idare edebildi, ne de İslâm âleminin çöküşüne, meselâ o zaman İspanya'da yıkılan Emevî Devleti'nin felâketine ve Avrupalılar'ın Müslümanlar'ı işkencelerle katletmelerine çare bulup ses çıkartabildi. En nihayet millete karşı vazifelerini yerine getirememesi ve içkiye olan düşkünlüğü yüzünden devletin geleceğinin büyük bir büyük felâket ile karşı karşıya bulunduğunu gören oğlu Yavuz Sultan Selim'in şiddetli müdahalesi ile ezilip bertaraf oldu. Felâketinin başlıca sebebi, içmesi idi.

İKİNCİ SELİM: Kanunî Sultan Süleyman gibi büyük bir padişahın yegâne hatası, âkıl evlâdı Şehzade Mustafa'yı feda ederek devletin idaresini İkinci Selim gibi bir sefih bir serhoşa bırakması idi ki, yükselmenin sona ermesi işte böyle başlar.

O zamana kadar mağlubiyet bilmeyen Osmanlılar'ın Haçlı donanmasına yenilmeleri üzerine bütün Avrupa'da ilk şenliklerin yapılması, İkinci Selim zamanındadır. İkinci Selim, Kıbrıs şarabı ile serhoş olan ve hiçbir işe

yaramayan başını eski sarayda hamam mermerlerine çarparak parçalamış ve bu suretle lâyık olduğu manevî cezayı görerek vücudunu dünyadan kaldırmıştı. Artık bundan sonra sefahat, işret, şehvet ve israf devri başlamış;

felâket yollarına doğru büyük adımlar atılmıştı. Uğranan her çeşit belâ fedâkâr millete yüklenmiş, refah ve saadet

(3)

uzaklaşmış ve arada bir yüzünü göstermiş ise de, akşam güneşi gibi hemen batıp gitmişti.

ÜÇÜNCÜ MURAD, ÜÇÜNCÜ MEHMED: Bu iki padişaha "Osmanlı Devleti'nin amansız cellâdı" denmesi doğrudur. Her türlü rezaleti icra ederek Osmanlı Devleti'nin azametli saltanatını çöküşe mahkûm etmişlerdir.

Üçüncü Mehmed, şehzadelerin kafes arkasında yaşamaları kaidesini de icad etmiştir.

DÖRDÜNCÜ MURAD: Hakikaten en büyük padişahlarımız arasında sayılmak yeteneğine sahipti ve mertliği ile bütün Osmanlılar'ı hayrette bırakmıştı. Fazilet sahibi idi, eski pehlivanların kaldıramadıkları demirlere ve gürzlere başka halkalar ilâve ettirir ve bunları kaldırarak hünerini icra ederdi. Bağdat ve İran seferlerine çıkan iktidar sahibi bu padişah, geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terkederek dünyadan çekilmişti.

ÜÇÜNCÜ AHMED: Devletin en hassas zamanlarını Lâle Devri'ne çevirerek bütün milleti zevk ve sefahatle mestetti, günlerini, Sâdâbâd safâları ile geçirdi. Fırsatlar elden kaçtı, zira padişahın eğlenceden başını kaldırıp devletin ufkunu görmeye zamanı yoktu; baksa bile görmek için bir kabiliyeti de bulunmuyordu. Sefahat kendisini tamamen ele geçirmişti. Çıkan bir isyan neticesinde saltanatı Birinci Mahmud'a terkedip başarısız şekilde bir köşeye çekilmeye mecbur oldu.

İKİNCİ MAHMUD: Tarihimizin incelenmeye en fazla lâyık devirlerinden biri, büyükbabam İkinci Mahmud'un iktidar yıllarıdır.

Osmanlı Devleti'ni geçmişten alıp parlak bir şekilde geleceğe nakleden azimli bir padişah idi. Genç yaşında iken üzerine aldığı vazifeler o kadar önemli ve o kadar da zor idi ki, geçmişten gelen dertlerin altında eziliyordu. Böyle zor bir zamanda üstlendiği görevi yerine getirebilmesi için gereken azmin, ilmin ve irfanın yanında büyük cesarete de sahipti. Bu sayede bazı hatalarına rağmen devletin yeniden ayağa kaldırılması için gerekenleri yerine

getirmeye muvaffak oldu ama ne çare ki eserini tamamlayamadan henüz genç sayılabilecek bir yaşta vefat etti.

Sultan Mahmud'un yaptığı büyük işleri yarım bırakmasının sebebi ne idi? İşte, aradığımız mesele budur!

Başlattığı inkılâp, kuvvetten düşmüş olan devleti her türlü zorluklar ile karşı karşıya bırakmıştı. İç sıkıntılar, Rusya meselesi, devletin bir vilâyeti olan Mısır'ın Mehmed Ali Paşa vasıtası ile bağımsızlığını kazanıp muazzam ve şevket sahibi Osmanlılar'ı mağlûp etmesi, İkinci Mahmud Hazretleri'ni sıkıntıya sokmaya kâfi idi. Mısır'da kendisine karşı isyan eden Mehmed Ali Paşa'ya "Aradığım adam sen imişsin, gel burada benimle beraber çalış, Osmanlı'yı ihyâ edelim" diyeceği yerde Paşa'yı gıyabında idama mahkûm etmekle başına büyük dert açmış, bu gibi dertler az imiş gibi çelik gibi vücudunu tahrip etmek için bir de içkiye müptelâ olmuş, 55 yaşında tam

tecrübeye sahip olmuş ve iş görüp eserini tamamlayacağı sırada üzüntüler içinde gözleri kapatmış idi. Son sözü

"Ah kahpe İngiliz, en nihayet eserimi tamamlayamadan benim de canıma kıydın!" olmuştu.

SULTAN ABDÜLMECİD: Saltanata, devletin en buhranlı zamanında gelmişti. Pederinin kendisine bıraktığı mühim ama tamamlanamamış vazifeyi üzerine alarak aynı siyaseti büyük bir iktidar ile devam ettirdi. Tanzimat'ı cihana ilân ederek bütün devletlerin itimadını kazandı. Osmanlı İmparatorluğu'nu Avrupa devletlerinin arasına kattı, Kırım Savaşı'nı da kazandı ve memleketine büyük hizmetler etti.

Ama binlerce defa yazıklar olsun ki, babasından devraldığı işleri bitirebilmek için daha pek çok çalışması lâzım iken o da içkiye müptelâ oldu ve bu yüzden vefat etti.

SULTAN ABDÜLÂZİZ: Pederim olan Abdülâziz Han Hazretleri, Allah'a şükürler olsun ki, bu gibi ahlâk

(4)

zaaflarından hiçbirine müptelâ değildi. Hatta, ağzına hayatı boyunca bir damla olsun içki koymadığı gibi tütün de kullanmaz ve kahveyi bile nadiren içerdi. Bu sayede oldukça kuvvetli bir bedene sahip olmuştu. On beş küsur senelik saltanatını hiçbir hastalık görmeden geçirdi.

Ama, kendisine ve başladığı büyük işlere yardım edecek tek bir kimseye bile sahip olamadığından tahttan indirilme felâketine maruz kalıp şehid edildi.

ABDÜLMECİD'İN ÇOCUKLARI: Sultan Abdülmecid, ardında saltanat makamına ve hilâfete namzet dört oğul (Beşinci Murad'ı, İkinci Abdülhamid'i, Sultan Reşad'ı ve Sultan Vahideddin'i kastediyor) bıraktı. Bunların hepsi ardarda tahta geçerek Avusturya sınırından Basra Körfezi'ne uzanan koskoca bir devletin çöküşünün sebebi oldular. Ben, bu dört hükümdarı, tarihin vereceği en şiddetli hükme bırakmakla yetiniyorum.

Görüldüğü üzere top sakalı, resim atölyeleri ve M. Kemal'e olan dostuluğuyla bilinen Abdulmecid efendi kendi atalarının tüm hatalarını gözler önüne seriyor.

Peki, bugün halife olabilecek bir Osmanlı soyu kaldı mı? Hilafetin ilgasından sonra Abdulmecid efendi zaten

"devletsiz bir hilafetin" sahibi olduğundan Türkiye'yi terk etti ve gayet lüks bir hayat sürdü. Geriye kalan Osmanlı hanedanı ise sürgün sonrası kızlarını diğer ülkelerinin kralları, prensleri ve bürokratları ile evlendirme yarışına girdi.

Böylece Osmanlı hanedanı başkalaştı, akidelerini terk ettiler ve lüks yaşamlarını fuhşiyatla geçirdiler.

İşte son Osmanlılar:

Fotoğrafta yer alanlar, Osmanlı hanedanından, bir İngilizle evlenen Ayşe Gülnev Osmanoğlu'nın çocukları yani son jenerasyon Osmanlılar. Soldan sağa: Prens Lysander Cengiz, Prenses Tatyana Aliye, Prens Maximillian Ali, Prens Ferdinand Ziya ve Prens Cosmo Tarık.

EBUBEKİR EL BAĞDADİ'NİN HİLAFETİ

3 Mart 1924'te, zaten hiçbir gücü kalmayan hilafetin Mustafa Kemal tarafından resmen kaldırılmasından tam 90 yıl sonra Irak ve Suriye'nin yarısını elinde tutan Ebubekir el Bağdadi hilafetini ilan etti.

(5)

Hilafetin tüm şartlarını üzerinde barındıran Ebubekir el Bağdadi aslında kimdir? Bahsedildiği gibi karanlık ve geçmişi belli olmayan biri mi yoksa hor görülen ümmetin yüzünü güldürecek gerçek bir Halife mi?

İşte hayat hikayesi:

Tam ismi Ebu Dua, İbrahim bin Avad bin İbrahim el-Bedri el-Radavi el-Hüseyni el-Samarrayi.

Kendisi yeniden eskiye şu kabilelerin soyundandır: el-Sada, el-Eşref, el-Bedriyyin, el-Radaviye, el-Hüseyniyye, el- Haşimiyye, el-Kureyşiye, el-Nizariye, el-Adnaniye.

Peygamber Muhammed'e (sav) kadar olan nesebi ise şu şekildedir:

Armuş bin Ali bin İyd bin Bedri bin Bedreddin bin Halil bin Hüseyn bin Abdullah bin İbrahim Elvah bin Şerif Yahya İzzeddin bin Şerif Beşir bin Macid bin Atiye bin Yala bin Davud bin Macid bin Abdurrahman bin Kasım bin Şerif İdris bin Cafer Zeki bin Ali Hadi bin Muhammed Cevad bin Ali Rida bin Musa Kazım bin Cafer Sadık bin Muhammed Bakır bin Ali Zeyn el-Abidin bin Hüseyin bin Ali bin Ebu Talib ve Fatima binti Muhammed aleyhisselam.

Evli olan Şeyh Ebu Bekir el Bağdadi, Bağdat İslam Üniversitesinde hocalık ve eğitmenlik yaptı ve Irak'ta ilim çevrelerinde çok meşhur bir vaiz olarak biliniyor. Bu yüzden Irak'taki hiçbir örgüt, alim ya da siyasi, kendisinin Hilafetine asla ses çıkaramamıştır.

Kendisi, Bağdat İslam üniversitesi mezunudur ve akademik seviyede (lisans, yüksek lisans ve doktora) eğitim almıştır. İslam kültürü, Şeriat ilimleri ve Fıkıh dalında vaiz ve alim olarak biliniyor.

Aynı zamanda tarih bilimleri dalında ve "asil soylar" konusunda uzman olan Dr. Şeyh Ebu Bekir el Bağdadi’nin, Diyala ve Samarra’da bulunan kendi aşiretinin üyeleriyle geniş bir ilişkisi ve onlar üzerinde açık bir etkisi var.

Bu sebepledir ki kendi gibi selefi olan aşireti, Irak İslam Devleti’ne ve ilk Emiri Ebu Ömer el-Bağdadi el-Kureyşi’ye kendi istekleriyle ve tam bir bağlılıkla biat ettiler. İlk kez 2006 yılının Ramazan ayında resmi olarak ilan edilen ve Irak’ta cihad arenasında görünmeye başlayan İslam Devleti’ne resmen ilk biat eden aşiretlerden oldular.

Doktor İbrahim'in, Selefi-Cihadi hareketinin en önde gelen simalarından, Diyala ve Samarra’da İmam Ahmed ibni Hanbel camisinde bu hareketin en tanınmış teorisyenlerinden olduğu biliniyor. Kendisi dindar bir aileden geliyor.

Kardeşleri ve amcaları arasında vaizler ve Arap dili ve Arap söz bilimi profesörler bulunuyor.

Onların sahip oldukları akide Selefi Salihin akidesidir. El Bedri aşiretinin büyüklerinden olan babası şeyh Avad;

dini seven, güzel ahlakın yayılması ve ahlaksızlığın önlenmesi için çalışan bir şahsiyet idi. Dedesi Hacı İbrahim Ali el-Bedri, namazlarında devamlı olması ve cemaatle kılması, akrabalarına hayırda bulunması ve

akrabalarından fakir olanların ihtiyaçlarını karşılamaya düşkün olmasıyla biliniyor.

Dr. Dua künyeli Şeyh Bağdadi ilk başta özellikle Diyala, Samarra ve Bağdat’da birkaç arkadaşı ile birlikte ‘Ceyşu Ehli Sünne ve Cemaat’ hareketini kurmak için çalıştı ve hareketin şeriat heyetine başkanlık yaptı. Bu hareket, kurulmasından bir hafta sonra ‘Meclisul Şura el Mücahidin’ cemaatine biat etti. Doktor Dua, Meclis’in şeriat heyetine katıldı ve Şura meclisi’nin bir üyesi oldu.

(6)

İslam Devleti’nin ilan edilmesinden sonra vilayetlerdeki şeriat heyetlerinin genel başkanlığına getirildi ve İslam Devleti’nin Şura Meclisi’nin bir üyesi oldu. Doktor Dua, Samarra’da bulunan aşiretlerin Ebu Ömer el Bağdadi’ye biat etmesinde etkin bir rol oynadı ve kendi aşiretinin Devlet’e biatına bizzat katıldı.

Doktor Şeyh Bağdadi'nin güvenlik ve askeri tecrübesi, son 8.5 yılda yaptığı savaşlar, saldırılar ve geri çekilmeler neticesinde daha da gelişti. Müslümanları savaşa teşvik etti ve bizzat kendisi savaşlara iştirak etti, yakalandı ve serbest bırakıldı.

En son, Ağustos 2014'te Tabka askeri havaalanı kuşatmasında akıncılarıyla birlikte Esed komandolarıyla girdiği bir çatışmada yaralandığı söylenir.

Birçok savaşa katılan Dr Şeyh Bağdadi, selefi akidesinde cemaatler kurdu ve yeni cemaatlerin kurulmasına yardımcı oldu. Sonra ‘Meclisul Şura el Mücahidin’ cemaatine ve bir şura meclisi üyesi olarak, Irak İslam Devleti’ne katıldı.

16 mayıs 2010’da yayınlanan resmi bir bildiri ile Irak İslam Devleti’nin emiri oldu.

29 Haziran 2014'te İslam Devleti'nin alimleri tarafından Halife ilan edilen Dr. Şeyh Bağdadi, İslam Devleti'nin 1.

emiri Ebu Ömer el Kureyşi tarafından "emir adayı" olarakta ön plana çıkarılmıştı.

SONUÇ

"Osmanlı devleti ve hanedanı kafir mi değil mi, mutlakta mı hataları var yoksa muayyende mi" gibi konular daha uzun süre tartışılacağa benziyor ancak Ebubekir el Bağdadi'nin Hilafet ilanının şer'en doğru ve haklı olduğu su geçirmez bir şekilde karşımızda duruyor.

Haber: Carullah el Türki Takva Haber.com

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu nedenle, makalede Bitcoin üzerinden blokzinciri teknolojisinin, sonra Ethereum’un akıllı kontratlarının ne olduğu ve nasıl çalıştığı özet olarak, anlamak

Ali ve 1 on iki imam medhiyesinden sonra Kanunî Sultan Süleyman hakkında 3 kasîde ve 1 terkîb-bend ile Ayas Paşa (1’i terci’-bend toplam 7 medhiye) Mehmed Paşa, Mehmed

Yapının karşılaştırması için İstanbul Yavuz Selim Camii’nin güncel rölöveleri kullanılarak biçimleniş özellikleri, mekân boyutları, kullanılan kemer tipleri

Şol saʿādet milketinde şāh sulṭān Muṣṭafā Şol sipihr-i salṭanatda māh sulṭān Muṣṭafā Şol ġazā ehline devlet-ḫ v āh sulṭān Muṣṭafā Şevketiyle mefḫar-ı dergāh

Kansu Gavri, Sünnî ülemanin karsi koymasina ragmen, ittifak için adamlarindan birini Sah Ismail'e yollamis ve Osmanlilarin yeniden Iran üzerine yürümelerini önlemistir.. Iran

● Our policy is designed for administrators, teachers, parents, all staff and students and applies to internet access and use of information communication

Bununla beraber Yavuz Sultan Selim, Ahmed'e olan meyli yüzünden Vezir-i Azam Koca Mustafa Pasa'yi Ahmed'le haberlesiyor diye Bursa'da... idam ettirerek onun yerine Hersekzâde

……….(1516-1517) Sebepleri: Yavuz’un İslam dünyasını birleştirmek istemesi ,Memlukların Safevilerle anlaşmaları ,Dulkadiroğullarının Osmanlı Devleti eline