• Sonuç bulunamadı

ERTUĞ UÇAR DÜNYAYI SEYRETMEK İÇİN BİR YER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ERTUĞ UÇAR DÜNYAYI SEYRETMEK İÇİN BİR YER"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

E RTUĞ U ÇAR

DÜNYAYI SEYRETMEK

İÇİN BİR YER

(4)

CAN SA NAT YA YIN LA RI

YA­PIM­VE­DA­ĞI­TIM­TİCA­RET­VE­SA­NAYİ­A.Ş.

Hay­ri­ye­Cad­de­si­No:­2,­34430­Ga­la­ta­sa­ray,­İstan­bul

Te­le­fon:­(0212)­252­56­75­/­252­59­88­/­252­59­89­Faks:­(0212)­252­72­33 canyayinlari.com/9789750743191

ya­yi­ne­vi@canyayinlari.com Sertifika­No:­43514 Can­Çağdaş

Dünyayı Seyretmek İçin Bir Yer,­Ertuğ­Uçar

©­2020,­Can­Sanat­Yayınları­A.Ş.

Tüm­hakları­saklıdır.­Tanıtım­için­yapılacak­kısa­alıntılar­dışında­yayıncının­yazılı­

izni­olmaksızın­hiçbir­yolla­çoğaltılamaz.

1.­basım:­Yapı­Kredi­Yayınları,­2010

Can­Yayınları’nda­1.­basım:­Temmuz­2020,­İstanbul Bu­kitabın­1.­baskısı­1500­adet­yapılmıştır.

Dizi­editörü:­Cem­Alpan Düzelti:­Mert­Tokur Mizanpaj:­M.­Atahan­Sıralar

Sanat­yönetmeni:­Utku­Lomlu­/­Lom­Creative­(www.lom.com.tr)­

Kapak­tasarımı:­Alper­Zeki­/­Lom­Creative­(www.lom.com.tr) Fotoğraflar:­Oğuz­Büktel

Baskı­ve­cilt:­Türkmenler­Matbaacılık­Reklam­San.­ve­Tic.­Ltd.­Şti.

Maltepe­Mah.­Gümüşsuyu­Cad.­No:­16-18 Topkapı,­İstanbul­

Sertifika­No:­43087 ISBN­978-975-07-4319-1

(5)

ANLATI

E RTUĞ U ÇAR

DÜNYAYI SEYRETMEK

İÇİN BİR YER

(6)

Bir Çift Ayak, 2016 Gece Yolculuğu, 2017 Woolf'un İzinde, 2017 Ayrılığın Haritası, 2020

Ertuğ­Uçar’ın­Can­Yayınları’ndaki­diğer­kitapları:

(7)

ERTUĞ­ UÇAR,­ Antalya’da­ doğdu.­ İstanbul’da­ yaşıyor­ ve­ mimarlık­

yapıyor.­Yayımlanmış­öykü­kitapları:­Rüya Arızaları­(2006),­Yalnızlığın 17 Türü­ (2008),­ Dünyayı Seyretmek İçin Bir Yer­ (2010)­ ve­ Ormanda Kaybolmak­(2014)­dışında­Bir Çift Ayak­(2016)­adlı­romanı­ve­Woolf’un İzinde­(2017)­adlı­deneme­kitabı­var.­Ayrıca­daha­önce­Rüya Arızaları ve Yalnızlığın 17 Türü­ adıyla­ yayımlanan­ kitaplarını­ yeni­ öyküler­ de­

ekleyerek­Gece Yolculuğu­(2017)­adlı­kitapta­bir­araya­getirdi.­

OĞUZ­ BÜKTEL,­ İstanbul’da­ doğdu.­ Boğaziçi­ Üniversitesi­ Makine­

Mühendisliği­Bölümü’nü­bitirdi.­30­yıllık­finans­kariyerinin­ardından­

bağımsız­ finansal­ danışmanlık­ yapmaya­ başladı.­ Mimar­ Sinan­ Güzel­

Sanatlar­ Üniversitesi­ Fotoğraf­ Bölümü’nde­ okuyor.­ Fotoğrafları­ ve­

gezi­yazıları­Atlas, Fotoğraf Dergisi­ve­İFSAK Blog’da­yayımlanıyor.­Üç­yıl­

süren­ Türkiye’nin­ Deniz­ Fenerleri­ projesinde,­ tüm­ tarihî­ fenerleri­

fotoğraflayarak­denizfenerleri.com­adresinde­yayımladı.

(8)
(9)

İçindekiler

Giriş ... 11

Karanlık ... 23

Tekneler ... 31

Kaza ... 37

Gelidonya ... 45

Fırtına ... 53

Beyaz ... 61

Bekçi ... 67

İskenderiye ... 75

Yağma ... 83

Boğaz ... 89

Gece ... 97

Taşlıkburnu ... 103

Son Notlar ... 113

Kaynakça ... 127

Deniz Feneri Gezi Rotaları ... 129

(10)
(11)

11

Antalya’nın ılık kış pazarlarında babam bizi Lara kumsalının arkasındaki çam ormanlarına pikniğe götürür­

dü. Bunu en çok akşam dönüş yolu için severdim. Yanın­

dan geçerken biz, hava kararmaya yüz tutmuş, Bababur­

nu Feneri* çalışmaya başlamış olurdu. Sayardım. On bir olunca bir daha yanıp sönerdi. Bense fener gözden kay­

bolduğunda bile arabanın arka camından gökyüzüne ba­

kar, fenerin yanıp söndüğünü ışığının vurduğu ağaçlardan, denizden, telefon direklerinden anlamaya çalışır, sayar­

dım: On olunca yeniden yanıp sönerdi.

Sonra, şehirden Bababurnu’na taşındık. Falezlere yü­

rüme mesafesindeydi evimiz. Geceleri odamda uykuya dalmaya çalışırken fenerin ışığı solumdaki duvarda doğ­

*­ Bababurnu­ Feneri,­ şehirden­ başlayıp­ Lara­ kumsallarının­ başlangıcına­ dek­

uzanan­on­kilometrelik­meşhur­Antalya­falezlerini­tamamıyla­kaplamış­apart- manların­genele­nispeten­seyreldiği­Bababurnu’nda­yer­alıyor.­Ancak­oraya­

yapılacak­bir­ziyarette­fenerin,­bu­kitaptaki­eskizde­yer­alan­haliyle­yaşamına­

devam­etmediği­görülecektir.­Kimi­asırlık,­geneli­elli-altmış­yaşın­üstündeki­bu­

yapılar,­maalesef­Türkiye’de,­birçok­ülkede­yapıldığı­üzere­korunmaya­değer­

miras­tanımı­altında­değerlendirilmiyor.­Fenerlerden­sorumlu­devlet­kurumu­

Kıyı­Emniyeti­Genel­Müdürlüğü­kimseye­sormadan,­danışmadan­Antalyalıların­

hafızasında­yer­etmiş­bu­yapıyı­ne­yazık­ki­yıktı.­Yetmiş­yaşındaki­ateş­tuğlası­

ve­taştan­inşa­edilmiş­bekçi­evi­çok­değil­2015­sonbaharında­yok­oluverdi.­Bu­

kitaptaki­eskiz­de­bir­hatıra­olarak­kaldı.

GİRİŞ

(12)

12

rama kayıtının gölgesini hareket ettirirdi. Uykuyla uya­

nıklık arasındaki o gizemli aralıkta tanıdık tanımadık yüz­

ler, komşular, okuldaki kız, arabalar, artistler fenerin rit­

mik ışığıyla bir görünüp bir kaybolurdu.

Denize onu oluşturan, onun çağırdığı objelerin, olay­

ların gözünden bakabiliriz: dalgalar ve adalar, oltalar ve balıkçılar, deniz fenerleri ve limanlar, akıntılar ve tekne­

ler, süngerler ve rüzgârlar, haritalar ve savaşlar, kaptanlar ve pusulalar, palmiyeler ve korsanlar, yarımadalar ve koy­

lar, batıklar ve balıklar. Sonu gelmeyen bu diziden birini çekip çıkaralım: Deniz fenerleri. Bugün dünyada bulun­

duğu tahmin edilen elli bine yakın irili ufaklı, renkli renk­

siz deniz feneri, denizin tümüyle kavranması imkânsız görünen kalabalık tarihinde küçük piyonlardır.

Deniz fenerleri en basit anlamıyla, denizcilere gece­

leri yol gösterecek bir ışık kaynağını hava şartlarından korumak amacıyla inşa edilmiş yapılardır. Bekçiler ışığı yakar ve sönmesin diye beklerler. Işık yoksa, fener yoktur.

Deniz fenerlerine de tıpkı denize baktığımız gibi birçok pencereden bakabiliriz. Çeşitli uçlarından tutabi­

lir, değişik tarihler ve öyküler yazabiliriz. Mesela onları,

(13)

13

içlerine yerleştirilen teknolojinin geçirdiği evrimle ince­

leyebiliriz. Böyle bir tarihin içine İskenderiyeli bilginler Ktesibios ve Heron, İsveçli biliminsanı Gustaf Dalén, İsviçreli Ami Argand, Fransız Augustin Fresnel ve Edin­

burgh ’lu mühendis aile Stevenson’lar girer. Önce doğa şartlarına dayanacak sağlam kuleler inşa etmeye çalıştı­

lar. Taşı kesmek, kaldırmak, taşımak ve örmek için tek­

nikler geliştirdiler. Kolay bulunan, kolay taşınan bir yakıt aradılar. Işığın verimi, kalitesi ve gücü için çalıştılar. Onu kıyıdaki diğerleri arasında tanınabilir kılmak için ışığa bir karakter verdiler. Çoğaltıp net bir hüzme haline getirdik­

leri ışığı ufukta dolaştırdılar. Fenerleri tepesinde kömür yanan taş sütunlardan Endüstri Devrimi’nin pek bilinme­

yen anıtları haline getirdiler. Kuleleri zarifçe dönen mer­

divenler, makaralı sistemler, aynalar, perdahlanmış kurşun levhalar, lensler, vinçler, kurma kolları ve dişli kutularıyla donattılar. Yüzyılın başı deniz fenerlerinin altın çağıydı.

Dünyada var olan deniz fenerlerinin büyük birçoğunlu­

ğu 1850­1925 yılları arasında yapıldı. Sayıları giderek artarken yön bulma teknolojileri gelişti. Onlara duyulan ihtiyaç azaldı. Şimdi efsanevi kurtarma hikâyeleri yerine kartpostalları süslüyorlar.

Fenerlerin kendilerine has ışık karakterleri vardır. Ki­

mi eşit aralıklarla yanıp söner. Bazısı sabit ışığını ufukta şu veya bu açılarda olmak üzere dolaştırır. Işıklarını en­

dişeyle titreten fenerler yakın tehlikelere karşı uyarırlar.

Beyaz, kırmızı, yeşil yanan veya bunların hepsini duru­

ma göre yakıp söndüren fenerler de vardır. Sınır fenerle­

ri ufka uzattığı sabit düz çizgiyle, karadaki sınırı denizde de devam ettirir. Rengine göre liman girişini gösterenler, gemicileri başka bir fenere yönlendirenler, üçü bir arada görülüp bir hizaya dizilince ancak bir mesaj veren fener­

ler vardır. Işık alfabedir. Fener onu heceler, anlaşılır bir

dil haline getirir. Şile­Deniz­Feneri,­İstanbul

(14)

14

İnsan fenerlerde bildiği tüm yakıtları denemiştir: Ba­

lina yağı, kuyrukyağı, zeytinyağı, zeytin küspesi, parafin, odun, kömür, linyit, petrol, doğalgaz, asetilen gazı ve ni­

hayet elektrik enerjisi. Günümüzde güneş enerjisiyle ça­

lışan fenerlerin sayısı hızla artıyor. İskoçya ve İrlanda’da rüzgâr türbinlerinden güç alan örnekler var. Belki de dün­

yanın en huysuz denizlerine sahip olduklarından İskoçlar, İngilizler ve İskandinavlar deniz feneri teknolojilerini ge­

liştiriyorlar. Zamanında özellikle açık deniz fenerlerinin inşa edilmesini zorlaştıran gelgit ve dalgalar, günümüzde bu fenerlerin yakıt kaynağı haline geldi.

Deniz fenerlerine bir de şahit oldukları kazalar açı­

sından bakabiliriz. Tüm fenerlerin kötü anıları vardır.

Manş ve Kuzey Denizi’ndekilerin daha çok. İstanbul fe­

nerleri içinse, birbiriyle çarpışan, yanan, patlayan tanker­

ler, asırlık yalıların yatak odalarına dalan kosterler sıra­

dan olaylar haline gelmiştir. Bu da şunu gösterir: Düzen­

li yanan bir fener kurtuluş anlamına gelmez. İşlerine kendini adamış bekçilerin ve şaşmaz elektronik sistemle­

rin güvenilirliği yanında her zaman inatçı, tecrübesiz ya

Şile­Deniz­Feneri,­İstanbul

(15)

15

da şaşkın kaptanlar, yaşlı gemiler ve en önemlisi deniz vardır. Son kararı deniz verir.

Formları, yapım teknikleri ve malzemelerine baka­

rak fenerleri sınıflandırmaya kalkarsak çok zorlanırız.

Dünyadaki birçok ülkenin bu konuda doğru dürüst bir envanteri yoktur. Buna Türkiye dahildir. Bir Akdeniz fe­

neri, en yakın köydeki evlerin inşaat tekniği ve malzeme­

siyle yapılır. Beşik çatılar, renkli panjurlar, kireç badana ve boru çiçekleri. Bir İskoç feneri yine en yakın köydeki ev­

ler gibi yapılır. Granit bloklar, arduvaz çatı, küçük ürkek pencereler. Kumluklara yapılan fenerler deyim yerindey­

se çakılır. Kazık temeller veya demir pilonlar kullanılır.

Bu yüzden kumul fenerleri daha şeffaf olur. Bazı eski ör­

nekleri, kumulda yürüyen dev örümceklere benzer. De­

niz ortasına yapılan fenerler en ileri inşaat teknolojilerini gerektirir. Burada sualtı yapım tekniklerinden, robot de­

nizaltılardan, kesonlardan, uzman dalgıçlardan ve kıyıda yapılıp açığa yüzdürülen teleskobik fenerlerden bahset­

mek gerekir. Yüzer fenerler, kıyı fenerleri, iskelet fenerler, ada fenerleri, ahşap fenerler, betonarme fenerler, taş fe­

nerler, boğaz fenerleri. Bu dizi uzar gider. Fenerlerin ya­

pılma şekillerini ve formlarını kenarında durduğu deni­

zin ve onu kullananların huyu suyu belirler.

Kırmızı damalı, siyah üzerine beyaz bantlı veya ye­

şil spiral desenli fenerler görürüz. Bunun yanında bem­

beyaz silindirler, kırmızı tuğla veya bej granitten kuleler de vardır. Bir fener gönülden geçtiği gibi boyanmaz. De­

sen ve renklerinin tek bir mantığı vardır. Her kule gün­

düz mümkün olan en uzak menzilden fark edilir olmalı­

dır. İçinde bulunduğu ormanın çam yeşilinde beyaz bir kule kolayca göze çarparken, önüne dikildiği kireçtaşı katmanından ancak siyah üzerine ince beyaz bantlarla ayırılabilen kuleler vardır. Seçim her ne renk olursa ol­

sun, deniz boyayı silmek, onu kendine benzetmek ister.

(16)

16

Deniz fenerleri çıkardıkları seslere göre gruplara ay­

rılabilirler. Sise yabancı bölgelerde sessiz fenerler bulu­

nur. Diyafonlu fenerler sıkıştırılmış havayla çalışıp alçak tonda bir sedayla başlayan hüzünlü bir ses çıkarır. Sis dü­

dükleri, sirenler, kamış düdükleri, çanlar ve gonglar çe­

şitli ton ve yoğunluklarda sese sahiptir. Bazıları havada asılı kalır, bazılarını su yutar; kimileri işe yarar, kimileri yaramaz. Bazı deniz fenerlerinin siste çıkardıkları ses emekli olduktan yıllar sonra bile bekçinin kafasının için­

de yankılanır. Öyle ki torunu kulağını dedesininkine da­

yasa bu sesi duyabilir.

Bekçilerden bahsederken bir bakarız ki kuşaklar boyu aynı feneri bekleyen aileler, okyanusta bir kuleye sıkışmış sakallı adamlar ile kıyıda onları özleyen çocuk­

ları, biten evlilikler, kıyıda oğlunu gözleyen anneler, inti­

harlar, mutlu mutsuz bir dolu yaşam önümüze birikmiş.

Onlarsız bir fener hikâyesi yarım sayılır.

Günümüzde çoğu ülkede fenerler bekçisizdir. Yet­

miş lerde başlayan denemeler olumlu sonuç vermiş, Ame­

ri ka Birleşik Devletleri, İngiltere, İskoçya ve İrlanda’daki

Yelkenkaya­Deniz­Feneri,­İstanbul

(17)

17

fenerler bu süreç boyunca otomatik hale getirilmişlerdir.

Böylece dünyadaki fenerler bekçisiz olanlar, bekçi ile aile­

sinin yaşadığı fenerler, üç bekçinin dönüşümlü olarak gö­

rev yaptığı fenerler ve yarı otomatik diyebileceğimiz, bek­

çinin oturduğu yakın köyden arada bir gidip yakıtı yenile­

diği fenerler gibi de çeşitlenebilir. Yakında fener bekçiliği diye bir meslek kalmayacaktır. Ülkemizde gelenek olarak babadan oğla geçen bu mesleğin yok olacak olması üzü­

cüyse de böylesi teknolojilerle donatılmış bir çağda yetiş­

kin bir insanın, hem de bazen ailesiyle beraber ıssız bir coğrafyada bir ampulün başında beklemesi gereksizdir.

Fenerler, aydınlattığı ufukta biriken gemilere göre de değişir. Balıkçılara alışık fenerler, kaçakçı teknelerine alı­

şık fenerlerden ayrı yanıp söner. Okyanus fenerleri süper tankerlere, transatlantiklere aldırmaz. Bazılarıysa yılda an cak birkaç büyük gemi görür, ama turist teknelerine alışıktır. Tüm bunların arasında kendileri de bir gemi olan yüzen fenerler deniz trafiğinin yoğun olduğu kanallarda, hava şartlarının ağırlaştığı durumlarda kendilerine söyle­

nen noktalarda bekler, çizilen rotalarda devriye görevi ya­

parlar. Yağmura, dona, dev dalgalara aldırmayan fenerler olduğu gibi mesela Kuzey Afrika’nın Akdeniz sahillerin­

de, önünde durduğu denizden çok arkasına aldığı çölden korkan fenerler vardır. Çölde fırtına, denizdekini aratır.

“Tüm fenerler yalnızdır” diyerek kestirip atmamak gerekir. Bazıları daha yalnızdır. Yalnızlıklarının derecesi ve niteliği çoğu zaman en yakın karayolundan veya köy­

den uzaklığıyla ilişkilendirilemez. Belki de en yalnız fe­

nerler kentlerin içinde kalakalmış olanlarıdır. Şüphesiz ki sistemler tamamen otomatik çalışır hale getirildiğin­

de, yani hiç bekçi kalmadığında etraflarını ot bürümüş, sıvaları çatlayıp, demirleri paslanmış fenerler iyice yalnız kalacaklar. Ufukta dolaştırdıkları ışık hüzmesi yardım sunar değil, sohbet diler olacak.

(18)

18

(19)

19

Referanslar

Benzer Belgeler

Dünya genelinde keneler tarafından bulaştırılan etkenlerin neden olduğu ve köpeklerde görülen hastalıklar anaplasmozis, babesiozis, ehrlichio- zis, Lyme borreliozis,

İlk olarak çevik kuvvet polislerine verilecek olan fenerler insan gözüne tutuldu ğunda birkaç dakika süreyle körlüğe neden oluyor.. Polisin eylemlerde kullandığı biber gazı

Bayan  fe t’ in bu takdirkâr ve kadir­ şinas sözlerine Madam Pittar teşekkür ettikten sonra musahabesini yaptı, (a.a.). Taha

ve Baş Boyun Cerrahisi Dergisi, Cilt: l Sayı: 2, 1993 maksiller fiksasyon ile tedavi edilemeyen açık redüksiyon ve interösseöz fiksasyon gerektiren durumlar ise; 1.. Displase

Satış hasılatında Koç Topluluğu’na bağlı şirketlerin, 500 büyük sanayi kuruluşu arasındaki özel sektör şirketleri içindeki payı yüzde 11.2 olurken, özel

Çalışmanın sonunda farklı bir akışkan-yapı etkileşim tekniği kullanılması durumunda kullanılacak nokta ve eleman sayıları elde edilmiştir.. Bu değerlerin çözüme

Bu tez çalışmasında, Pamukkale Üniversitesi Pusula Sistemi F1 Bildirim Takip Sistemine kullanıcılar ve geliştiriciler tarafından girilen taleplerin projeleri metin

Haricî siyaset­ te dahi Enverin Alman taraftarlı­ ğına karşı Cemal Paşa Fransız ta- raftarlığile şöhret almıya başlamış­ tı. Balkan harbinden evvel ve