• Sonuç bulunamadı

Y M UZMAN YANITLARI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Y M UZMAN YANITLARI"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

500 Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2008;36(7):500-501

UZMAN YANITLARI

M

igrenli hastalarda foramen ovale açıklığının perkütan yolla kapatılması konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yanıt Son yıllarda foramen ovale açıklığı (FOA)

ve atriyal septal defektlerin (ASD) perkütan kapama cihazları ile kapatılması tüm dünya-da büyük bir yaygınlık kazanmıştır. Bu konu ile ilgilenen merkezlerin olgu sayılarının ve deneyimlerinin artması sonucu bu yönteme bağlı komplikasyonlar oldukça azalmış ve işlem daha kolay uygulanabilir hale gelmiştir. Foramen ovale açıklığının migren ile pato-fizyolojik ilişkisi olabileceğini gösteren bazı yayınlardan sonra bu merkezler FOA’lı hasta-larda perkütan kapama yöntemi ile bu hastalı-ğın semptomlarının giderilip giderilemeyece-ğini araştırmaya başlamışlardır. Değişik mer-kezlerin yayımladığı çalışmaların sonuçlarına genel olarak bakıldığında, FOA’nın perkütan yolla kapatılması sonrasında, özellikle “aura” tarzında tipik migren atakları olan hastalar-da işlem sonrasınhastalar-da semptomlarhastalar-da önemli azalmalar olduğu bildirilmektedir. Ancak, bu çalışmaların büyük bir kısmı randomize olma-yan ve klinik deneyimi olma-yansıtan çalışmalardır. Foramen ovale açıklığının kapatılması ile ilaç tedavisini karşılaştıran randomize çalışma-lar henüz yayımlanmamıştır. Bunun yanında, iki yöntemin maliyet-yarar analizlerine ait sonuçlar da elimizde bulunmamaktadır. Bu nedenle, girişimsel kardiyolojiyi ilgilendiren kılavuzlarda henüz FOA’lı hastalarda migre-nin perkütan kapatma yöntemi ile tedavisine onay veren bir açıklama bulunmamaktadır. Ülkemizin ekonomik koşulları ve perkütan kapatma cihazlarının yüksek maliyetleri göz önüne alındığında, bu yöntemin migren hasta-larının tedavisinde kullanımı mantıklı gözük-memektedir. Bu aşamada, ülkemizin sınırlı kaynaklarının perkütan kapama yöntemine uygun ASD hastalarında ve seçilmiş FOA hastalarında kullanılması uygun gözükmek-tedir. Bu nedenle, kliniğimizde kapatma

yön-temi yalnızca anatomik yapısı perkütan kapa-maya uygun olan ASD hastaları ile maksimal medikal tedaviye (varfarin+ aspirin) rağmen embolik olay geçiren FOA’lı hastalarda uygu-lanmakta olup, migren hastalarında bu yön-tem uygulanmamaktadır. Dünyadaki veriler ve ülkemiz şartları birlikte değerlendirildi-ğinde, bugün için migrenli hastalarda FOA kapatılması yöntemini uygulamak için henüz erken olduğu, konuya ilişkin randomize çalış-maların ve maliyet-yararlılık analizlerinin sonuçlarını beklememiz gerektiği düşüncesin-deyim.

Dr. Oktay Ergene

İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Kliniği

35360 İzmir

Y

oğun glisemi kontrolü ile kardiyovasküler risk arasındaki ilişkiyi son çalışmalar ışığında yorumlar mısınız?

Yanıt Kronik hiperglisemi, tip 2 diyabetik olgularda

kardiyovasküler ölüm riskinden sorumlu olan faktörlerden biri, belki de en önemlisidir. Makrovasküler komplikasyonlar ile glisemi düzeyi arasında doğrudan ve lineer bir ilişki bulunmaktadır. UKPDS çalışmasının verile-rine göre, HbA1c’deki her %1’lik artış, kar-diyovasküler hastalık riskini %10 düzeyinde yükseltmektedir. ARIC çalışmasında da ben-zer sonuçlar elde edilmiş ve kardiyovasküler risk açısından eşik teşkil eden HbA1c değeri-nin %7’değeri-nin altında olduğu belirlenmiştir. Ancak, iyi glisemik kontrol ile kardiyovaskü-ler hastalık riskinin ne ölçüde azaltılabileceği ve hangi diyabetik hastada hangi glukoz düze-yinin hedeflenmesi gerektiği halen net olarak ortaya konabilmiş değildir.

(2)

Uzman yanıtları 501

tedavi grubunda %7.9, konvansiyonel tedavi grubunda %8.5 olarak belirlenmiştir. Yeni tanı konan ve yaş ortalaması 53 olan bu hasta grubunda iyi glisemik kontrol, miyo-kard infarktüsü riskini %16 düzeyinde azalt-mış, ancak sonuç istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır (p=0.052).

Buna karşılık, UKPDS’nin 2008’de yayımla-nan uzun dönem takip sonuçları, ilk 10 yıllık dönemde sağlanan iyi glukoz kontrolünün olumlu etkilerinin ikinci 10 yıllık dönem-de artarak sürdüğünü kanıtlamıştır. Yoğun tedavi grubundaki hastalarda, başlangıçtaki HbA1c düzeyi korunmamış olmasına rağmen, miyokard infarktüsü, diyabet ve herhangi bir nedene bağlı ölüm risklerinde çok anlamlı bir azalma ortaya çıkmıştır. Bu kanıtlar, yeni tanı konan ve 25-65 yaş arasındaki tip 2 diyabe-tiklerde yoğun hiperglisemi tedavisinin kalıcı etkileri ve önemini vurgulamaktadır.

Uzun süredir diyabeti bulunan ileri yaştaki olgularda glisemik kontrolün düzeyi ile kar-diyovasküler risk arasındaki ilişki ise farklı bir nitelik göstermektedir. En az sekiz yıldır diyabeti olan 60 yaş üzerindeki hastalarda, iyi glisemik kontrolün kardiyovasküler mortalite-ye etkisini araştıran ACCORD ve ADVANCE çalışmalarının 2008 yılında açıklanan sonuç-ları ilginç bulgular sunmaktadır. ACCORD çalışması, ortalama HbA1c düzeyi %6.2 olan

yoğun tedavi grubu hastalarında %22 ora-nında mortalite artışı gözlenmesi üzerine, planlanan süreden çok önce sonlandırılmış-tır. ADVANCE çalışmasında ise, ortalama HbA1c %6.5 olan yoğun tedavi grubunda mikrovasküler komplikasyon gelişimi %16 oranında azalmış, ancak kardiyovasküler risk anlamlı olarak etkilenmemiştir.

Tip 2 diyabet, gerek fizyopatolojik özellikleri, gerekse klinik bulguları açısından heterojen bir hastalıktır ve birincil tedavi hedefi hiç kuş-kusuz ki kardiyovasküler riskin azaltılmasıdır. Yoğun glukoz kontrolü, mikrovasküler kompli-kasyonları önlemedeki etkinliğine karşın, her hastada aynı kardiyovasküler yararı sağlamaz. HbA1c hedefi belirlenirken hastanın yaşı, diya-bet süresi, mevcut kardiyovasküler komplikas-yonlar ve hipoglisemi riski mutlaka göz önüne alınmalıdır. Genç ve yeni tanı konan diyabetik olgularda daha düşük glukoz düzeyleri hedefle-nebilir. Ancak, uzun süredir diyabeti olan, yaşlı ve kardiyovasküler hastalığı bulunan olgularda, %7-8 HbA1c değerleri kabul edilebilir bir gli-semik kontrolün göstergesidir.

Dr. Zeynep Oşar Siva

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji, Metabolizma ve Diyabet Bilim Dalı

Referanslar

Benzer Belgeler

Akut koroner sendrom olgularında yoğun antitrombotik-antiplatelet tedavi nedeniyle artmış ÜGİK riskinin değerlendirildiği geriye dönük bir çalışmada, GİK riskinin göreceli

Ülsere plaklı (tip C lezyon) ya da plak yükü çok fazla olan olgularda, kıvrımlı damar yapısı ve birden fazla kısımda ardışık lezyonu bulunan olgularda cerrahi

Bu kılavuzda cerrahi açıdan riski orta derecede olan (örne- ğin intraperitoneal, ortopedik ameliyatlar) tüm koroner arter hastalarında veya yüksek riskli hastalarda

Bu nedenle, bal›k tüketimini desteklemekle bir- likte, ilaç fleklinde omega-3 al›m›n› sadece koroner kalp hastas› olup bal›k tüketemeyen, LDL-kolesterolü kontrol

Her tür atriyal septal defekt (ASD), ventrikü- ler septal defekt (VSD) kapat›lmas› ile aort ve mitral kapak replasman› (MVR) ameliyat- lar›n› minimal invaziv yöntemle rutin

Dezavantajlar› ise, özellikle romatizmal etyolojili hastalarda pulmoner otogreftte zamanla dilatasyon geliflmesine ba¤l› aort yetersizli¤inin ortaya ç›kabilme- si, Ross

Komorbidite, sol ventrikül lead lokalizasyonu ve mevcut intraventriküler ileti gecikmesinin kalp yetersizli¤ine olan katk› de- recesinin tedaviye al›nan yan›t› etkileyen en

Yan›t Pulmoner emboli tan›s› öncelikle klinik flüp- he, dikkatli öykü ve fizik muayene bulgular› ile konur iken, tan› laboratuvar ve görüntüle- me yöntemleri