İngilizce konuşurken istediğimiz cümleleri kurabilmek için çok ihtiyacımız olan şeylerden birisi, bir edat veya bir zarf ile birlikte kullanılan fiillerdir. Bunlara ‘Idiom’ (deyim) adı verilir.
Deyim olarak kullanıldıklarında kelimeler asıl anlamlarından farklı anlamlar taşırlar.
Bu ünitemizde, deyimlerden bazılarını örnekleri ile birlikte tanıyalım.
TO LOOK FOR: ARAMAK
What are you looking for in the bushes so anxiously?
Çalıların arasında bu kadar telaşla ne arıyorsun?
I lost my keys and I supposed that I droped them around these bushes.
Anahtarlarımı kaybettim ve sanıyorum ki onları bu çalıların etrafında düşürdüm.
I am looking for a novel related to the mysteries of old civilizations.
Eski uygarlıkların gizemleriyle alakalı bir roman arıyorum.
TO LOOK OUT: DİKKAT ETMEK
Look out, you will fall down, your shoelace has been untied.
Dikkat et, düşeceksin ayakkabı bağın çözülmüş.
Look out, you will catch cold, you should put on your jacket.
Dikkat et üşüteceksin, ceketini giysen iyi olur.
ÜNİTE 41 – 42
IDIOMS
DEYİMLER
TO ASK FOR: SORMAK
Jane asked for the dress she had ordered to the boutiqe in the downtown last week.
Jane çarşıdaki butiğe geçen hafta ısmarlamış olduğu kıyafeti sordu.
He asked for the result of his mathematics make up exam that he had taken three days ago to the professor.
O, profesöre üç gün önce matematikten girdiği bütünleme sınavının sonucunu sordu.
TO BE UP TO: BAĞLI OLMAK
Improving your drawing skills is up to make diplined practises.
Çizim yeteneğinizi geliştirmeniz disiplinli pratikler yapmanıza bağlıdır.
The plan of changing the route of İstanbul Metro has arisen after the investigation of the Theodosius Dock and 8 thousands yeared village in the Yenilkapı is up the report of the commity composed of archeologs.
Yenikapı’da Theodisius Limanı ve 8 bin yıllık köyün keşfi sonrasında İstanbul metrosunun rotasında değişiklik yapma planı arkeologlardan oluşan kurulun raporuna bağlıdır.
TO TAKE OUT, TO TAKE OFF: ÇIKARMAK Genellikle bir şeyi, bir şeyin içinden dışarı
çıkarmak isterken “TO TAKE OUT” fiilini, bir şeyi bir şeyin üstünden çıkarmak isterken “TO TAKE OFF” fiilini kullanırız.
He takes out his wallet.
O cüzdanını çıkarır.
Eğer neyin içinden çıkardığımızı da belirtiyorsak (cebinden, kutudan, sepetten) o zaman “direct object” olan “wallet” fiilden hemen sonra kullanılır, “out” sona bırakılır
He took his wallet out of his pocket.
O, cüzdanını cebinden çıkardı.
When my friends called me to go out for a walk, I had just finished the task of taking the unnecessary objects out of the garage.
Arkadaşlarım beni yürüyüş yapmak için çağırdıklarında gereksiz eşyaları garajdan çıkarma işini yeni bitirmiştim.
The players of the team that has scored a goal are struggling with their rivas to take the ball out of the goal in order to make the refree to start the game again as soon as possible.
Gol atan takımın oyuncuları hakemin oyunu en kısa zamanda yeniden başlatmasını sağlamak amacıyla rakip takımın oyuncularıyla topu kaleden çıkarmak için mücadele ediyorlar.
The hawker took some smuggled parfumes out of his bag in order to sell them to the people passing by.
İşportacı, yoldan gelip geçenlere satmak için çantasından birkaç kaçak parfüm çıkardı.
The class was getting hot at noon so the teacher let the students to take off their jackets.
Öğleyin sınıf ısınmaya başlamıştı bu yüzden öğretmen öğrencilerin ceketlerini çıkarmalarına izin verdi.
The player who took off his shirt after scoring a goal was punished with a yellow card by the refree.
Gol attıktan sonra formasını çıkaran oyuncu hakem tarafından sarı kartla cezalandırıldı.
Contact lenses must be taken off before sleeping in order not to stick to eyes.
Gözlere yapışmaması için kontak lensler uyumadan önce çıkarılmalıdır.
TO PULL OUT:
DIŞARIYA ÇEKEREK ÇIKARMAK
The lifeguard pulled out the little boy who fell from the dock to sea.
Cankurtaran iskeleden denize düşen küçük çocuğu çekip çıkardı.
The carpenter pulled out the splinter which has pricked to his finger when he had been cutting a piece of wood.
Marangoz bir parça tahta keserken parmağına batan kıymığı çıkardı.
TO CLIMB UP: TIRMANMAK
The postman could escape from the attack of the dog by climbing up a tree in the garden.
Postacı köpeğin saldırısından bahçedeki bir ağaca çıkarak kurtulabildi.
TO GO DOWN: İNMEK
We are going to go down to the seaside for a walk after diner today.
Biz bugün akşam yemeğinden sonra yürüyüş yapmak için deniz kenarına ineceğiz.
TO COME BACK: GERİ DÖNMEK
My friend did not come back from Italy
however he completed the master program in history of art.
Arkadaşım sanat tarihi yüksek lisansını
tamamlamasına rağmen İtalya’dan geri dönmedi.
TO PASS SOMETHING:
BİRŞEYİ YANINDAKİNE VERMEK
The couple sit near table requested us to pass pepper to them yesterday in restaurant.
Dün restoranda yan masada oturan çift bizden biberi uzatmamızı rica etti.
TO SIT ON: KONMAK
The bird sat on the branch.
Kuş dala kondu.
TO STAND UP: AYAĞA KALKMAK
When I was going to school by bus this morning, I stood up to let the old lady sit to my seat.
Bu sabah otobüsle okula giderken, ayağa kalkıp yaşlı bir bayanın koltuğuma oturmasına izin verdim.
TO CARRY OUT: DIŞARI TAŞIMAK
He carried the furniture out of the sitting room in order to arrange the room for his birthday party.
O, oturma odasındaki mobilyaları, odayı doğumgünü partisi için uygun hale getirmek amacıyla dışarı taşıdı.
TO BREAK DOWN: KIRMAK
Last night, a burglar broke down my neighbour’s window and stole his laptop computer, mobile phone and watch from his working room.
Dün gece, bir hırsız komşumuzun camını kırarak
TO CUT SOMETHING INTO:
PARÇALARA BÖLMEK
He cut a piece of cloth into two pieces and wrap one of them to his bleeding finger.
O, bir parça bezi ikiye bölüp parçalardan birini kanayan parmağına sardı.
She cut her birthday cake into slices and served to her friends.
O, doğumgünü pastasını dilimleyerek arkadaşlarına servis etti.
TO RUN OVER: EZMEK
The little boy was about to be ran over by a car when he ran after his ball if the driver wasn’t able to realize him.
Sürücü fark etmeseydi, topunun arkasından koşan küçük çocuk ezilecekti.
TO COME NEAR: YAKLAŞMAK
The students have became more anxious and stressfull when the university entrance exam comes near.
Üniversite sınavı yaklaştıkça öğrenciler daha endişeli ve stresli olmaya başladılar.
TO FALL DOWN: DÜŞMEK
Yesterday an old man fell down in the
supermarket because of his blood pressure decreased immediatelly.
Dün, süpermarkette yaşlı bir adam kan
basıncının aniden azalması nedeniyle yere düştü.
TO FALL OFF: BOŞLUĞA DÜŞMEK
The hair follicies will fall out if they can’t get enough nourishment
Saç kökleri yeterli besin almadığında dökülürler.
TO FALL INTO: İÇİNE DÜŞMEK
The little girl fell into the swimming pool when she was cheasing her friends.
Küçük kız arkadaşlarını kovalarken havuza düştü.
TO CUT DOWN: KESİP DEVİRMEK
Telephone poles on streets were cut down after the telephone wires was carried to underground.
Telefon kabloları yeraltına taşındıktan sonra sokaklardaki telefon direkleri kesilip kaldırıldı.