• Sonuç bulunamadı

Bu eserin telif hakları BAHATTİN ATAK a aittir. Baskı, alıntı ve kopya edilemez.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Bu eserin telif hakları BAHATTİN ATAK a aittir. Baskı, alıntı ve kopya edilemez."

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Yayın Danışmanları:

Niyazi ERSOY ( Eskişehir İl Müftüsü )

Osman TIRAŞCI ( Diyanet İşleri İnsan Kay.Gen. Mdr.) Ali Osman ORUM ( Eskişehir İl Müftü Yrd.)

Bu eserin telif hakları BAHATTİN ATAK’a aittir. Baskı, alıntı ve kopya edilemez.

(3)

H

ayatımızın neş’esi ve anlamı on- lar; üzerine itinayla titrediğimiz çocuklarımız. Dünya’ya teşrifleriyle dünyamızı değiştiren, yaşam felsefe- mize özel bir rota çizen, gözümüzün nurudur onlar. Tertemiz kalbi ile çocuk- larımız saf işlenmeyi bekleyen kıymetli bir cevher gibidirler.

Eğer o iyiye alıştırılır, iyilik gösterilirse iyilik üzere büyürse, dünya ve ahirette mes’ud olur. İşte bu manada hiç şüp- he yok ki, nesillerin iyi yetiştirilmesin- de en birinci vazife anne ve babalara düşmektedir. Öyle ise sevgili anneler ve babalar! İnancımız çerçevesin- de çocuklarımıza en iyiyi ve en güzeli sunmak, onlara Yüce dinimiz İslâm’ın bizlere emir ve yasakları çerçevesinde güzel ahlâkı, edeb ve adabı, sevgi ve saygıyı aşılayabilmek için gelin sefer- ber olalım.

Sevgili çocuklar!

Sizleri çok seviyoruz. Sizleri bize bah- şettiği için, Yüce Allah’a şükrediyoruz.

Yüzünüzdeki en küçük tebessüm bizle- re her türlü derdi ve sıkıntıyı unuttura- bilecek güçte. Gerek eğitim ve öğretim sürecinde gerekse yaz tatillerinizde;

Yüce dinimiz İslâm’ı, İman Esaslarını ve kitabımız Kur’an-ı Kerîmi, öğrene- bilme mücadelesi ve inancıyla tatlı bir telaş içerisindesiniz.

Sizler için hazırladığımız “Güllerin Efen- disi” isimli bu güzel kitapta Peygamber Efendimizin hayatını öğrenecek, aynı zamanda yaşamını kendinize rehber edineceksiniz.

Her birinizi ayrı ayrı kutluyor ve gözle- rinizden öpüyoruz.

Selim Yağcı Bilecik Belediye Başkanı

AHLÂKI GÜZEL OLAN

HER YAŞTA GÜZELDİR

(4)

H

Z. MUHAMMED’in Hayatı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

Karanlıkların arttığı bir zamanda dünyaya bir nur inmiş- ti. 571 yılında kainata ve çağlara doğan, nurlu Peygam- berimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) idi. O’na sarılan ve yolundan gidenleri kurtuluşa erdirecek bir Resül, bir rehber, kainatı şereflendirmişti.

Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in soyundan gelen Pey- gamberimiz (s.a.v.) asil bir sülaleye ve aileye mensup- tu. Çocukluk yılları sütannesi Halime’nin yanında geçti.

Sonra annesi Amine’ye iade edildiğinde 4 veya 5 ya- şında idi. Babasını doğmadan 2 ay önce, annesini ise 6 yaşında kaybetmişti. O, Öksüz ve yetim büyümüştü.

Gençlik Yılları

Küçük yaşta yetim kalan Peygamberimiz (s.a.v.), de- desinin ve amcasının yanında gençlik yıllarını yaşadı.

O dönemde Mekkeliler ticaretle uğraşırlar, çocuklarını da küçük yaşta ticarete alıştırırlardı. Peygamberimiz de gençliğinde bazı ticari faaliyetlerde bulunmuş, amca- sı Ebu Tâlip ile birlikte ticaret kervanlarına katılarak iki defa Suriye taraflarına gitmişti. Bir defasında yine am- caları Zübeyir ve Abbas’ın da bulunduğu Yemen seya- hatine katılmıştı. Gençliğinde, Hılful Fudul (faziletlilerin yemini) adı verilen bir cemiyete üye olmuştu. Böyle bir kuruluşta görev yapmasından dolayı duyduğu mem- nuniyetini daha sonra da “bugün olsa yine katılırım”

diyerek belirtmiştir.

(5)

H

z. Hatice ile evlenmesi

Gençlik yıllarında Mekke’nin zengin ve dul kadını Hz. Hatice (r.a.) ile tanıştı. Hz. Hatice (r.a.) ticaretle uğraşıyor, ticaret kervanları kaldırıyordu. İşlerini yönetecek, kervanını emanet edebileceği birini arıyordu. Hz. Mu- hammed(s.a.v)’i tavsiye ettiler. O’nu işlerinin başına geçirdi. O’da bir süre Hz. Hatice’nin (r.a.) işlerini ve ticaret kervanını yönetti, bol kazanç elde etti. Bu tanışma, Efendimizin dürüstlüğüne ve sadakatine hayran kalan Hz. Hatice ile Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ev- lenmelerine vesile oldu.

Evlendiğinde 25 yaşındaydı.

Muhammedü’l Emin

Peygamberimiz, içinde bulunduğu toplu- mun en sevilen ve inanılan insanı idi.

Bir defasında Kâbe selden zarar görmüş, yeniden yapılıyordu. Hacer’ül- esved veri- len kutlu taşın yerine konulmasında kabi- leler arasında ihtilaf çıkmıştı ve neredeyse birbirleriyle çatışacaklardı.

Sonra Muhammedü’l Emîn (inanılan, gü- venilen Muhammed) dedikleri Peygambe- rimizin hakemliğine başvurdular ve büyük bir problemden kurtuldular.

Çünkü O, bir güzel örneği ortaya koydu.

Her kabileden bir kişiyi alarak taşı bera- berce taşımalarını istedi, yerine de kendi mübarek elleri ile koydu. O’na olan güven nedeniyle bazı insanlar kıymetli mallarını koruması için ona emanet ediyorlardı.

İlk Vahiy

Kırk yaşında idi. Sık sık ibadet ve tefekkür etmek için gittiği Mekke yakınlarındaki Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’nda O’na vahiy meleği Cebrail gelerek Kur’an-ı Kerîm’in ilk ayetlerini getirdi.

(6)

İ

slâm’a Davet Yılları

Cenâb-ı Allah, dünyanın zulüm ve karanlık- larını kaldıracak bir Peygamberi, son Pey- gamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) âlemlere rahmet olarak göndermişti. O’nu insanları İslam’a ve kurtuluşa davet etmek- le görevlendirmişti. O’na ilk inanan insan, eşi Hz. Hatice olmuştu. İslâm’la ilk O şeref- lenmişti. Sonra Hz. Ebû Bekir(r.a.) ve daha çocuk yaşta bulunan Hz. Ali (r.a.) Müslü- man oldular.

İslâm’dan Rahatsız Olan Kureyşliler

Her geçen gün Müslümanlar çoğalmaya

başlayınca Mekke’de bulunan Kureyş müş- rikleri bu durumdan rahatsız oldular. İleride itibar ve menfaatlerinin kaybolacağından korkuyorlardı. Bu sebeple de İslam’ın ya- yılmasına engel olmak için, Müslümanlara büyük işkence ve zulümler yapmaya baş- ladılar.

Hatta böyle bir işkenceye tabi tuttukları Am- mâr bin Yasir’in annesi Sümeyye ve babası Yâsir’i şehit ettiler. Müslümanlar işkencenin şiddetine dayanamaz olmuşlardı. Bunun üzerine Allah(c.c.)’ın Rasûlü arkadaşlarının daha emniyette olabilecekleri bir yere, Ha- beşistan’a hicret etmelerine izin verdi.

15 kişiydiler, orada 3 ay kaldılar. Ama Mek-

ke’de zulümler artarak devam ettiğinden 2 sene sonra, bu sefer 90 kişi olarak Habe- şistan’a tekrar hicret ettiler. Habeş sultanı Necaşi, Müslümanlara kucak açmış ve on- ları korumuştu.

Zulüm ve Boykot Yılları

Kureyşli müşrikler zulümlerini daha da ar- tırdılar ve Müslümanları Ebu Tâlip Mahalle- si’nde kuşatma altına aldılar. Onların dışarı çıkmalarını, alışveriş etmelerini, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını karşılamalarını engelle- yerek hem sosyal, hem de ekonomik yön- den baskı ve ambargo uyguladılar.

(7)

B

öylece hem Müslümanların dinlerinden döndürmek, hem de İslam’ın yayılma- sına engel olmak istiyorlardı. Bu işkence üç yıla yakın sürdü.

Hüzün Yılı

Resûlullah Efendimizin, Peygamberliğinin 10. yılında, önce Peygamberimizi müşrik- lere karşı koruyan ve himaye eden amcası Ebû Tâlip vefat etti. Ebû Tâlip’in vefatından üç gün gibi kısa bir zaman sonra da vefa- kâr eşi Hazreti Hatice annemiz vefat ettiler.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu iki kıymetli desteğini kaybetmiş olmakla büyük üzüntü

yaşadı. Bu sebeple de bu yıla “Hüzün Yılı”

denildi.

Tebliğ Medine’ye Ulaştı

İslâm’ın tebliği artık Mekke dışına taşmaya başladı. Hac mevsiminde Medine’den Mek- ke’ye gelen bir gruba İslâm’ı tebliğ eden Pey- gamber Efendimizin (s.a.v.) sözleri karşılık buldu ve altı kişi hemen şahadet getirerek Müslüman oldular; Medine’ye dönünce de orada İslam’ın yayılması için çalıştılar. Aka- be mevkiinde yapılan bu görüşmeye ertesi yıl 12, sonraki yıl ise 75 kişi katıldı. “Akabe Biati” adı verilen bu görüşmelerde Medine-

liler Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e biat edip, O’na itaat sözü verdiler.

Akabe Biatları İslâm’ın yayılmasında önemli bir dönüm noktası oldu.

Miraç

İslâmiyet’in 11. yılında büyük bir mucize meydana geldi. Cebrail aleyhîsselam bir gece Peygamber Efendimizi (s.a.v.) önce Kâbe’ye, sonra da Kudüs’de bulunan Mes- cid-i Aksa’ya götürdü. Efendimiz oradan da semalara, bu âlemin dışında başka âlem- lere götürülerek kendisine olağanüstü du- rumlar gösterildi.

(8)

S

onra bir makama daha götürüldü ve orada Cenâb-ı Allah’ın (c.c.) cemalini gördü, kelâmını işitti. Günde beş vakit kı- lınan namaz da bu esnada Müslümanlara farz kılındı.

Hicret Başladı

İslâm’ın doğuşunun 13. yılı idi. Artık İslâm dini Medine’de de yayılmaya başlamış, Medineli Müslümanlar Mekke’de Kureyş’in zulmünden ve işkencelerinden bunalan kardeşlerine kucaklarını açmıştı. Artık Pey- gamber Efendimiz Hz. Muhammed Musta- fa (s.a.v.) de çok zor durumda olan Müslü-

manlara Medine’ye hicret edebileceklerini söylemişti. Bunun üzerine Müslümanlar yavaş yavaş Medine’ye hicret etmeye baş- ladılar. Peygamber Efendimiz ise sadık arkadaşı Ebû Bekir (r.a.) ile birlikte, büyük tehlikeler altında gizlice Medine’ye hicret ettiler. Böylece Medine’de yeni bir devir başlamış oldu. İslam tarihinde pek çok şe- yin dönüm noktası olan Hicret, Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği döneminde Hicri takvimin başlangıcı kabul edildi.

İslâm Devleti Kuruluyor

Hicret, çok önemli bir olaydır. Öyle ki; tari-

hin dönüm noktasıdır diyebiliriz. Mekke’den çıkmak zorunda bırakılan Müslümanlar, Medine’de her gün sayılan artan Medineli Müslümanlarla birlikte bir güç oluşturmuş- lardı, işte bu güç Medine’de İslâm Devle- ti’nin kurulmasını sağladı.

Kıble

Hicretin 2. yılına kadar Müslümanlar na- mazlarını Kudüs’deki Mescid-i Aksa’ya doğru kılıyorlardı. Bu yıl Cenâb-ı Allah’ın emriyle kıble, Kâbe yönüne döndürüldü.

Bu değişiklik Müslümanlar arasında çok büyük bir sevince sebep oldu.

(9)

A

rtık Müslümanların değişmez kıblesi Kâbe idi. Ayrıca Ramazan orucu da bu yıl farz kılındı.

Bedir, İlk Büyük Savaş

Bedir Savaşı Hicri tarihin ikinci senesinin Ramazan’ında meydana geldi. Evvelce düşünülüp tertiplenmiş bir savaş olmama- sına rağmen, tarihi yönden çok büyük bir olay oldu. Bedir Savaşı Mekkeli müşriklerle Müslümanların çetin bir muharebesi ve ilk imtihanlarıydı. Dengesiz güç kullanılan bu büyük muharebede Kureyş’in gücü Müs- lümanlarınkinden üç kat fazla idi. Ama bu

çok zorlu savaşta Müslümanlar Allah’(c.

c.)’ın lütfüyle bu azgın müşrik düşman or- dusuna galip geldiler. Kureyş Ordusu çok büyük kayıplar vererek çekilip gitti.

Uhud Savaşı

Hicretin üçüncü yılında Bedir bozgununun intikamını almak için Mekkeli müşrikler büyük bir ordu toplayıp Medine üzerine yürüdüler, Sayıları çoktu. Uhud Dağı’nın eteklerinde zorlu bir muharebe yapıldı.

Müslümanlar burada ağır bir İmtihan geçir- diler. Peygamberimizin sevgili amcası Hz.

Hamza (r.a.) ve70 sahabi şehit düştüler.

Buna rağmen düşman ordusu bu savaş- tan istediği sonucu alamadan savaş alanını terk etti gitti. Çünkü İslâm ordusu Resûlul- lah Efendimiz (s.a.v.)’in komutasında topla- narak Kureyş Ordusu’nun peşine düşmüş, bunu duyan düşman İse arkasına bakma- dan kaçarak Mekke’ye dönmüştü.

Hendek, Zorluk Savaşı

Uhud’da istedikleri sonucu alamayan müşrikler, daha büyük bir ordu toplayarak Medine’ye yürüdüler. Maksatları İslâm’ı ve Müslümanları silmekti.

(10)

D

urumdan haberdar olan Efendimiz, ar- kadaşlarıyla istişare ederek Medine’de kalıp savunma savaşı yapmaya karar verdi.

Şehrin etrafına büyük hendekler kazılarak düşmanın durdurulması amaçlandı. Ge- çilemeyecek genişlikte ve derinlikteki bu hendeklerin kazılmasında Peygamberimiz (s.a.v.) bizzat çalıştı. Hendeğin karşısına gelen düşman çok şaşırdı, fakat ne yap- tılarsa hendeği geçemediler. Okla muha- rebe etmeye çalıştılar. Günlerce süren bu şekildeki bekleyiş onlara büyük bıkkınlık verdi. Bu arada da Cenâb-ı Hakk’ın mutlak yardımı geldi. Düşman tarafında büyük bir fırtına koptu, tozu dumana kattı. Müşriklerin

çadırları, kazanları, develeri sürüklendi, te- petaklak oldu. Böylece Allah(c.c.)’ın melek- leriyle ve rüzgârla gelen yardımı sayesinde Müslümanlar bu belayı da savuşturdular.

Bundan sonra Kureyş bir daha Medine’ye saldıramadı. Harbin sonrasında Medine’nin civarındaki İslam’a düşman unsurların hep- si temizlendi.

Hudeybiye Anlaşması

Hicretin altıncı senesinde Kureyş ile Müslü- manlar arasında on yıllık bir sulh anlaşma- sı yapıldı. Bu anlaşmanın İslâm’ın en azılı düşmanlarıyla yapılmış olması Müslüman-

lara büyük bir itibar ve üstünlük sağlamıştır.

“Hudeybiye Anlaşması” dini ve siyasi yön- den çok önem taşıyan bir anlaşmadır. Bu anlaşmayla Müslümanlara ileride büyük fetih ve zafer kapıları açılmış oluyordu. An- laşmayı iki sene sonra yine Kureyş bozdu.

Elçiler

Hicretin yedinci yılında, Hudeybiye anlaş- masından sonra Efendimiz civarındaki di- ğer devletlerin hükümdarlarına İslam’a da- vet mektupları gönderdi. Bunlardan Habeş Necaşisi ve Mısır Hükümdarı ile Yemen Va- lisi Müslümanlığı kabul ettiler.

(11)

R

oma İmparatoru ise elçiye büyük ya- kınlık gösterdi ama etrafından çekin- diği için samimi duygularını açıklayamadı.

Gassan ve Yemame hükümdarları ise ka- bul etmedikleri gibi kinlerini de ortaya koy- dular.

Mekke’nin Fethi

Mekkeli Müslümanların özlemi, ana yurtları- na engelsiz ve gönül huzuru ile gidebilmek, Kâbe’yi doya doya ziyaret edebilmekti.

İki sene önce Kâbe’yi ziyarete gelen Müslü- manlar Mekke’ye alınmamış, umre ziyareti- ne engel olunmuştu da Hudeybiye Anlaş-

ması yapılmıştı.

Bu anlaşma hükümleri Müslümanları sınır- lıyordu. Ama Kureyş anlaşmayı tek taraflı olarak bozunca Müslümanların önündeki engel de kalkmış oldu. Üstelik anlaşmayı bozmakla kalmayıp Müslümanların koru- ması altındaki Huzâ’a Kabilesine saldıran Beni Bekir Kabilesine silah ve asker deste- ği vererek yardım ettiler.

Bu durum Müslümanlara garantörlük gö- revini yerine getirme hakkı ve zorunluluğu getirdi. Bunun üzerine Efendimiz Hz. Mu- hammed (s.a.v.} büyük bir ordu hazırladı ve Mekke’ye, Kureyşliler üzerine yürüdü.

İslam orduları on iki bin kişilik muhteşem bir kuvvet ile Mekke önlerine vardılar. Mek- ke halkı hiç beklemedikleri bu manzara karşısında teslim olmaktan başka çare bulamadılar ve böylece İslâm orduları kan dökmeden Mekke’ye girmiş oldu.

Rahmet Peygamberi olan Efendimiz Hz.

Muhammed (s.a.v.)’de herkesi affettiğini, kimsenin kanı dökülmeyeceğini ilan etti.

Bu büyüklük karşısında insanlar şaşırdılar.

Hemen Kâbe putlardan temizlendi.

Hazreti Bilâl (r.a.) Kâbe’de muhteşem bir öğle ezanı okudu.

(12)

V

eda Hutbesi

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Veda Haccı’nda, 9 Zilhicce Cuma gün Kas- va adlı devesi üzerinde, Arafat Vadisi’nin ortasında 124 bin Müslüman’ın şahsında bütün insanlığa söyle hitap etti:

“Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım isteriz. Allah kime hi- dayet ederse, artık onu kimse saptıramaz.

Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidaye- te erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah’tan başka ilâh yoktur. Tektir, eşi ortağı, dengi ve benzeri yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Resulüdür,’

“Ey İnsanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmi-

yorum, belki bu seneden sonra sizinle bu- rada bir daha buluşamayacağım.

İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namusları- nız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüz- den korunmuştur.

Ashabım! Muhakkak Rabbinize kavuşa- caksınız. O’da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakin benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, bura- da bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın.

Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmet- miştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutal- lib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

Ashabım! Dikkat ediniz, cahîliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altın- dadır. Cahiliye devrinde güdülen kan dava- ları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu İlyas bin Rabia’nın kan davasıdır.

(13)

E

y insanlar! Muhakkak ki, şeytan şu top- rağınızda kendisine tapınmaktan ta- mamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsa- nız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetme- nizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tav- siye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu ken- dinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye

çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır.

Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki haklan, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Ey Müminler! Size iki emanet bırakıyo- rum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerîm ve Peygamberin sünnetidir.

Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve İyi bel-

leyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir- ler. Bir Müslüman’a kardeşinin kanıda, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

Ey insanlar! Cenâb-ı Hak her hak sahibi- ne hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etme- ye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır.

(14)

E

y insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arab’ın Arap olma- yana, Arap olmayanın da Arap üzerine üs- tünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınız- dır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.

Kimse kendi suçundan başkası ile suçla- namaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yap- mayacaksınız:

*Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.

*Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.

*Zina etmeyeceksiniz.

* Hırsızlık yapmayacaksınız.

İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? “

Sahabe-i Kiram birden söyle dediler:

“Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hak- kıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasi- hatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!”

Bunun üzerine Resulu Ekrem Efendimiz (s.a.v.) şahadet parmağını kaldırdı, sonra

da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve söyle buyurdu:

“Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab”

Efendimizin Emrinde Gençler Yetiştirmek

“(Resûlüm) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 107)

İnsanlığın Efendisi Hz. Muhammed Mus- tafa (s.a.v.)’in dünyaya gelişleri yani kutlu doğum, insanlığı doğumudur. Hiçbir değe- ri olmayan, atılan, satılan, horlanan, kulla- nılan, tüketilen insan kadınıyla erkeğiyle İs- lam Diniyle tekrar doğmuş, olması gereken değeri bulmuştur.

(15)

Z

aman anlamını bulmuş ve asr-ı saadet dönemi başlamıştır.

Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi her devirde olan zalimler insanları kendilerine çağırıp, kul- köle olarak kullanırken Resûlullah Efendi- miz insanlığı kendine değil, bir olan Cenâb-ı Allah’a imana, tevhide ve rabbimize kulluğa ebedi özgürlüğe çağırmış, sözleriyle ve ya- şantısıyla “Güzel bir örnek” olarak tüm in- sanlığa Dünya-Ahiret saadeti sunmuştur.

Kutlu doğum; Mekke’de iman, Mevla’ya teslimiyet, çile ve sabırdır.

Kutlu doğum: Medine’de kardeşlik, cihad, sadakat, itaat, fetih ve devlettir.

Kutlu Doğum; mücadele, İzzet ve şereftir.

Resûlullah’ın bu kutlu mücadelesinde ilk günden itibaren yanında daima gençler oldu ve bir mübarek sözlerinde Resûlullah Efendimiz buyurdular: “Gençlerle yardım olundum...”

Asr-ı Saadet’te olduğu gibi bugün de dün- ya ve ahiret saadetini gaye edinen genç müminler ve tüm Müslümanlar, imanlarıy- la, ilimleriyle, ahlâklarıyla, ibadet ve salip emelleriyle, tebliğ ve cihad aşklarıyla hiç şüphesiz Resûlullah’ın yanındadır ve böyle olmalıdır.

Örneğimiz ve Önderimiz Resûlullah ‘ın ya- nında olmak, Yüce Rabbimizin yolunda olmaktır. Kur’an’a ve Sünnet’e sımsıkı sarıl-

mak ve İslâm’ı tümüyle hayatımızda yaşa- maktır.

Rabbi’ne İbâdet Yolunda Büyüyen Genç İnsanlığın Efendisi Peygamberimiz buyur- dular: “Yedi grup insan vardır ki, Allah Te- âlâ onları, Arş’ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde kendi ilâhi gölgesi altında barındıracaktır. Bunlar:

Peygamberimizin zikrettiği hadiste, birin- ci grupta, “Âdil devlet başkanı (yönetici)”, ikinci sırada: “Allah’a ibadet ederek gelişip büyüyüp serpilen genç”, gelmektedir.

(16)

B

u güzelliğe dâhil olabilmek Allah’ın İz- niyle her gencin elindedir. Tabii ki biraz gayret lazım. Nefsini günahlardan koruyan, bilhassa zamanın fitne ve fesadından kaç- man, hevâ ve hevesine uymayıp, gençliği- ni Allah yolunda ve O’na ibadette geçiren genç, diğer genç arkadaşları ve tüm insan- lar için hayırlı bir şeyler yapan gençler bu büyük müjdeye nail olacaktır.

Yine başka bir Hadis-i Şerifte şöyle buyu- rulur: “Küçüklüğünden beri Allah’a çokça kulluk eden gencin, yaşı ilerledikten sonra çokça kulluk etmeye başlayan ihtiyara üs- tünlüğü, Peygamberlerin diğer insanlara üstünlüğü gibidir.”

(Deylemi, Müsnedü’l-Firdevs)

Gençlere büyük ehemmiyet veren Efendi- miz, “Allah(c.c.), gençliğini Allah(c.c.)’a itaat yolunda zenginleştiren genci sever” (Dey- lemi) diyerek büyük bir müjde vermiştir.

Dünyalara bedel olan Allah(c.c.)’ın sevgi- sini ve beğenisini kazanmanın yolu gayri meşru şehvet peşinde olmamaktadır.

Tevbe ve Genç

Her insan birçok hata yapabilir Fakat hata yapanların en hayırlısı çokça tevbe edenler- dir.” (İbni Mace) buyuran Resülullah Efen- dimiz, bir günah işleyince hemen pişman olup, çokça tevbe etmemizi istemektedir.

Resülullah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle

buyurmuştur: “Adalet güzeldir, fakat idare- cilerde olursa daha güzeldir. Tevbe güzeldir, fakat gençlerde olursa daha güzeldir. Hayâ güzeldir, fakat kadınlarda olursa daha gü- zeldir. Cömertlik güzeldir, fakat zenginlerde olursa daha güzeldir. Dinde titiz olmak gü- zeldir fakat âlimlerde olursa daha güzeldir.

Sabır güzeldir, fakat fakirlerde olursa daha güzeldir.” (Deylemi)

Resülullah (s.a.v.), bizim için en güzel “öğ- retici, uyarıcı ve müjdeleyicidir. Hayatlarının en fırtınalı ve en hareketli dönemini yaşa- yan gençler hakkında buyurduğu, “Gençli- ğin tehlikelerinden sakınınız” (Kenzü-l Um- mâl) seklindeki hadis, o en büyük muallim ve terbiyecinin çok mühim bir uyarışıdır.

(17)

G

ençler, nefsin kötü isteklerini yerine getirmemek için de dikkatli olmak zorundadırlar. Belki bazı gençler, Ben nef- sime hâkim olabilirim. Zaten çok sakin ve günahlardan uzak bir hayatım var” diye dü- şünebilir. Oysa bu da nefsin bir oyunudur.

Böyle düşünen kimse, nefisle yaptığı mü- cadeleyi çok sıkı tutmaz, duyarlılığını kay- beder. Çünkü nefse güvenilmez.

Hazreti Yusuf (Aleyhisselam) bir peygam- ber olduğu halde “Ben nefsimi temize çı- karmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder. Ancak Rabbim rahmet ederse o baş- ka” (Yusuf, 53) demiştir.

Gençlikte Namaz ve Ana-Babaya İtaat Abdullah bin Ebi Evfa (r.a.) anlatıyor: Efen- dimizin huzurunda bulunduğumuz bir sıra- da ona birisi gelerek:

“Ya Resülullah (s.a.v.), ölüm döşeğinde yatan bir genç var. Kendisine La ilahe illal- lah Muhammedurresûlullah söyle denildiği halde bir türlü bunu söyleyemiyor” dedi.

Resul-i Ekrem Efendimiz “Namaz kılar mıy- dı?” diye sordu. Adam “Evet kılardı” dedi.

Bunun üzerine Efendimiz kalktı. Biz de onunla kalktık. Resûlullah (Sallallahu Aley- hi ve Sellem) gencin yanına gitti ve ona:

“Lâ ilâhe İllâllah Muhammedurresûlullah”

demesini buyurdu.

- “Söyleyemiyorum” Efendimiz “Niçin” diye sorunca, gelen adam, “Annesine âsi idi.”

dedi. Efendimiz, “Annesi sağ mı?” diye sordular. Oradakiler, “Evet sağdır” dediler.

Efendimiz, “Çağırın gelsin” buyurdu. On- larda kadını çağırdılar. Kadın da geldi.

Efendimiz kadına “Bu senin oğlun mudur?”

diye sordu. Kadın, “Evet” dedi.

Efendimiz kadına “Bak şurada büyük bir ateş olsa ve oğluna şefaat edersen onu bu ateşte yakmayız, fakat şefaat etmezsen bu ateşte yakarız deseler ne yaparsın, şefaat eder misin” diye sordu.

(18)

K

adın, “Onun şefaatçisi ben olurdum.” dedi. Efendimiz, “O halde ondan razı olduğuna, Allah-u teâlâ’yı ve beni şahit göster” buyur- du. Kadın, “Allah’ım! Seni ve Resul-i Ekrem’i şahit tutuyorum. Oğlumdan razı oldum. (hakkımı ona helal et- tim)” dedi.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efen- dimiz Hasta gence: “Lâ ilâhe illâlla- hu vahdehû la şerikeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Resulün” demesini buyurdu. Hasta hemen şehâdet getirdi. Bunun üze- rine Efendimiz: “Allah’a hamdolsun ki, benim vasıtam ile bu gence Ce- hennem ateşinden kurtardı” dedi.

(Taberani ve Ahmed bin Hanbel) Sahabe’den Örnek Genç:

Mus’ab Bin Umeyr (r.a.)

Dârü’l-Erkam’da iken Müslüman olan ve imanı yüreğine işleyen, zengin bir ailenin çocuğu, genç ve yakışıklı Mus’ab Bin Umeyr (r.a.), 1. Akabe Bi- atı’ndan sonra Resûlullah (s.a.v.) ta- rafından Medine’ye öğretmen olarak gönderildi. O sırada 25 yaşında bir genç olan Mus’ab Bin Umeyr (r.a.)’in

tebliğ ve daveti sonucunda pek çok Medineli Müslüman oldu.

Efendimizin İslâm davetini duymuş ve Müslüman olanların davranış ve yaşayışlarından etkilenmişti. Efendi- mize gelerek huzurunda Müslüman oldu. Ailesinin ve kabilesinin alacağı tavırdan çekindiği için Müslüman ol- duğunu gizlemek zorunda kaldı. Bir vesile ile Müslüman olduğunu ailesi öğrenince fırtınalar koptu, Mus’ab Bin Umeyr (r.a.) hapsedildi. Habe- şistan’a hicret haberini duyanca hapisten kaçarak hicret kervanı ile Habeşistan’a hicret etti.

Bedir Gazvesi’nde İslâm Sancağı Mus’ab Bin Umeyr (r.a.)’in elindey- di. Uhud’da da sancak kendisine teslim edilmişti. Uhud Gazvesinde Efendimizin yanından ayrılmamış ve cihada devam etmişti. Şehit düşün- ceye kadar sancağı korudu. O şehit düşünce sancağı bir melek tuttu ve melekten Hz. Ali (r.a.) aldı.

Mus’ab Bin Umeyr (r.a.) toprağa veri- lirken üzerindeki elbise kefen olarak vücudunu örtmeye yetmemiş, elbi- sesi ile baş tarafı kapatılmış, ayakları

“İzhir” otları ile örtülmüştür.

BİTTİ

(19)

PEYGAMBER EFENDİMİZ (s.a.v.) den dualar

* “Allah’ım! Beni iyilik işledikleri zaman sevinen ve kötülük yaptıkları zaman bağışlanma dileyen kulla- rından eyle.”

(İbni Mace, “Edep”,57)

* “Allah’ım! Cehenneme götüren fitneden cehen- nemin azabından zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım.”

( Ebu Davûd “Vitr” 32)

* “Allah’ın adıyla… O’nun adıyla ( hareket edildiğin- de) yerde ve gökte hiçbir şeyin zararı dokunmaz. O, hakkıyla işitendir. Hakkıyla bilendir.”

( Tirmizi “Deavât”)

* “Allah’ım! Senin iznin ve yardımınla sabahladık ve akşamladık. Yine senin izin ve yardımınla yaşar ve ölürüz Sonunda dönüş yalnız sanadır.”

(Ebu Davûd, 1Edeb”; Tirmizi, “Deavât” 13; İbni Mace, Dua,14)

* “Allah’ım! Senden seni sevmeyi, seni sevenleri sevmeyi ve senin sevgine ulaştıran ameli yapmayı isterim. Allah’ım! Senin sevgini, bana canımdan ai- lemden ve soğuk sudan daha sevgili kıl.” ( Tirmizi,

“Deavât”,73)

* “Allah’ım! Açlıktan sana sığınırım. Çünkü açlık, ne kötü bir sırdaştır.”

( Ebu Davud, “Vitr”,32; Nesai, İstiaza,19,20; İbni Mace, “Et’ime, 53)

* Allah’ım! Günahlarımın küçüğünü büyüğünü, ön- cesini sonunu,açığını ve gizlisini, hepsini bağışla.”

( Müslim, Salât”,216)

* Allah’ım! Şüphesiz ben nefsine çok zulmettim, günahları bağışlayacak olan yalnız sensin. Öyleyse katından bir af ile beni bağışla. Bana mermhamet et, çünkü bağışlaması ve rahmeti olan sensin.”

(Buhari, “Ezan”,149; Müslim,

“Zikir” 48)

* Allah’ım! Senden hidayet, takva (sorumluluk bilin- ci) iffet ve (gönül) zenginliği isterim.” ( Müslim, “Zikir”

72)

* “Bizi doyurup içiren ve bizi Müslümanlar’dan eyle- yen Allah’a homdolsun.”

(Ebu Davûd, “Eti’me” 53; Tirmizi, “Deavât” 56

* “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Sen’den başka ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum.

Gücüm yettiğince (ezelden) sana verdiğim sözüm- de ve vaadimde durmaktayım. işlediğim günahların şerrinden sana sığınırım. Bana lutfettin, nimetlerini itiref ederim, günahıma da itiraf ederim. Beni affet çünkü günahları ancak sen affedersin.”

( Buhari, Deavât”,2,15)

* “Allah’ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana hidayet nasip eyle, bana afiyet ve (hayırlı rızık ver.”

( Müslim, “Zikir”, 35)

* “Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum. Senin rız- kınla orucumu açıyorum.”

(Ebu Davûd, “Savm”, 22)

*”Ey kalpleri halden hale çeviren Allah’ım kalbimi dinin üzere sabit kıl.”

(Tirmizi, Deavât,124)

(20)

BİLECİK BELEDİYESİ

İstiklal Mah. Ertuğrulgazi Cad. No: 7 Merkez / BİLECİK

Tel: 0 228 212 11 68 Faks : 0 228 212 18 02 e-mail: bilecik@bilecik.bel.tr

Referanslar

Benzer Belgeler

1956’da Çorum’da başladığı İmam Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra 1963’te İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne kaydoldu.. 1967’de bura- daki öğrenimini tamamladı

1990 yılında İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde başladığı

‘yenidünya düzeni’nde İslâm dünyasını tehdit unsuru olarak görmeleri ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi stratejilerle muhtemel bir İslâm Birliği düşüncesini

Ülkü Tamer’in daha önce Kırıp Dökmeden ismiyle İKÜ Ya- yınevi tarafından 2010 yılında yayımlanan kitabında yazarın hatıraları ve sanat ile ilgili çeşitli

Gerçek kimliğini öğrenemediğimiz yazarının, se- ferde bulunan dönemin sultanı Kanuni'nin İstanbul'a dönüşünde kendisine he- diye olarak sunmak amacıyla kaleme almış

Genel olarak İslam düşüncesinden bahsettiğimizde sanki tek bir gelenekten bahsediyormuşçasına “İslam Düşünce Gele- neği” tabirini kullanırız ama gerçekte İslam

Evet, ne yazık ki; insan olmanın yüzlerce yolunun ol- duğu, o değişmez soruya (Yaşamın anlamı nedir?) hepsi aynı hakikatin veçheleri olan binlerce cevabın verilebildiği,

Peygamber’in hicret arkadaşı olması sahâbîler tarafından ayrı bir fazilet ve değer olarak kabul edilmiştir.. Ebû Bekir hakkında sadece muhacirlerden değil, Ensârdan da