• Sonuç bulunamadı

YAZKO Tür koçağı C. No: 17, Kat: 2 Cağaloğlu İstanbul

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YAZKO Tür koçağı C. No: 17, Kat: 2 Cağaloğlu İstanbul"

Copied!
180
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

C A N Y Ü C E L

(2)

YAZKO Tür koçağı C.

No: 17, Kat: 2 Cağaloğlu İstanbul

Yazarın çeviri kitapları:

HERBOYDAN, seçme şiirler SALOZUN MAVALI, P. Weiss ¡oyun) MUHTEŞEM CATSBY, S. Fitzger aid lrom an) LORD STRATFORD'UN HATIRATI

GÜNEŞİN ÇOCUKLARI, Gorky ESKİCİNİN TAZESİ, Lorca TAKTİK, Brecht

KAFKAS TEBEŞİR DAİRESİ, Brecht BAHAR NOKTASI (uyarlama)

Bu kitap Ağaoğlu Yayınevi Tesislerinde dizildi, basıldı, ciltlendi, 27 73 37

Kapak: Erkal Yavi İstanbul 1981

(3)

ŞiiR ALAYI

CAN YÜCEL

Yazarlar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi

(4)
(5)

B A B A M A .

(6)
(7)

YAZMA

1946-1950

(8)
(9)

KAYIP ÇOCUK

Birden işitilmez olsun ayak seslerim;

Gölgem bir başka sokağa sapıversin;

Unutayım b ira n d a herşeyi, Nerde oturduğumu,

Bir tu h af âdem olduğumu Can adında.

Aklım arayadursun başka kapılarda kısmetini, Ben, bildiğim sokaklarda bir başıma;

Gönlüm öylesine geniş, öyle ferah, ilk defa görmüş gibi dünyayı,

Bir şaşkınlık içinde, yeniden doğmuş gibi;

H atırlam am artık değil mi, dostlar, Hatırlam am artık garipliğimi?

SAKIZ AĞACI

O bir sakız ağacıydı, alelâde;

Birgün o yeşil sahile çıktı geldi,

O zam an bu zam andır memnun yerinden;

Seyreder bulutları, göğü, denizi.

Titreşirdi rüzgârla güneşli yaprakları;

Ö m ür sürdü öyle hoşnut dünyasından, Aydınlıktan uyku tutm azdı bazı gece,

M otor sesleri duyulurdu uzaklardan.

Tanrı adın işitmedi ömründe;

İnanm adan da madem yaşanıyor diye, Rüzgârlı bir kıyıda, sevinç içinde.

Yaşam ak dururken düşünmek niye?

Anmadı geçenleri bir defa bile;

Ne uğraşır mesut olan gelecekle?

Bir âvâre misali, günü gününe, O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.

(10)

DEĞİŞİK

Başka türlü birşey benim istediğim.

Ne ağaca benzer, ne buluta benzer;

Burası gibi değil gideceğim memleket, Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava;

Nerde gördüklerim , nerde o beklediğim kız, Rengi başka, tadı başka.

YAPRAKTI

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere, Yaşadığından uzun;

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere.

Ağacın yüksekliğince, Dalın yüksekliğince rüzgârda;

Ve bir yeni ömür

Vardığın çimen yeşilliğince.

SUDA

Bir çift yaprakm ış dalında yumuşacık.

Tutmuşum , tutm uşum ellerinden senin;

Düşmüşüz yavaşça, bir sâkin derenin İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

B alıklar gibiymiş, sessiz ve karanlık, Yüzermiş saçların, yüzermiş nefesin;

Susarm ışız öyle, bir sâkin derenin içindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

(11)

HAYIR

Dinlensin diyedir gözlerimiz

Bu önümüzde açılıp giden m anzara;

Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedi Ve ta n rıla r boşluktan bıkınca.

Ellerim ize malûm olur nedense Suların rengi balıklarıyle, çiçekleriyle, Düşünmenin huzuru ayân olur;

Soğuğun sessizliği hakeza.

Y uvarlanan yıldızlar içinde saçlarım ız, Boylarım ız büyür usul usul;

Duyulmasın diye gürültüler uykularda Y ağm urlar yağar geceleri.

YOR G U NLU K

K uşlar vardır, câna benzer havalarda:

Soğuksa kar, baharsa yaprak;

Bir başına büyür toprakta ömrümüz, Güneşle yeşil elleriyle çıplak;

- Uslu ayaklarla başlam ış yolculuk...

Y ürünm ez öyle, bazen durulur, V e İner erenler katına yorgunluk;

K apanır sükûn üzre kitaplar.

N efeslerle sürüp giden yaşam am ız Bir su kenarına gelir durur;

Ekm ekten, şaraptan öte nim etler vardır;

Yürünm ez öyle hep, bazen susulur.

(12)

PUL PUL

Sağ gözü ağladı önce, durduğu yerde, Ne acıdığından, ne de kederinden;

Zâti ilk düşen dam lada Ne insanlar, ne kendisi vardı...

Koştular çırılçıplak,

M ağ ara duvarlarına çizilmiş ceylân gözleri, Koştular, koştular sahile;

İlk düşen dam lada deniz vardı...

Şaşırdılar, utandılar da birbirlerinden Daldılar, d aldılar derine

Nefesleri, nefesleri kesilinciye dek;

Işıklı bitkiler içinde ışıklı b alıklar gördüler.

Şaşırdılar, şaşırdılar d a...

Zâti ilk düşen dam lada güneş vardı...

SİZLERE Ö M ÜR___

Bir başka sefere kaldı hikâye;

B ahar gelecekti, gelmedi.

Sizlere öm ür Üsküdar'lı Saatin altında bekler dururken Kundurası boyalı...

V akit saatin üstündeydi, Saatin altında Üsküdarlı;

Eski dertleri tepreşm iş İpek mendil içindeydi, İpek mendil sol cebinde.

Ölüme diyeceği yok;

Ne vakitten bilir ölümünü, Ne saatten bilir;

Bir başka sefere kaldı hikâye.

Ölüm A llah ’ın em riyledir...

(13)

YEŞİL ŞİİR

Baktıkça çoğalır yıldızlar gecede, Parm aklarınla sayılmaz;

Kimi duyulur, kimi duyulmaz, Dinledikçe çoğalır gecede, Sesler gelir,

Ya hızlıdan/ ya yavaştan.

Herşey kendi dilince konuşur;

Karanlık örtse de üstünü Gecede devam eder renk Ağacın dalında, rüzgârda;

Herşey kendi rengince konuşur.

Gözlerini kap atır beklerdi;

Yaprağa benzer ellerini, avuçlarını uzatır.

Beklerdi işitinciye dek Ağacın dalında, rüzgârda;

Yeşili duydu mu uyurdu Rüyasında...

(14)

HOVARDA

Kollarını, kollarını bırak.

Sade ellerini düşün;

Geldiğin yollarda değil, Geldiğin şehirdedir sevgilin;

Geldiğin şehir kalabalık.

Düşünürken avuçlarım a doldu Y aşanacak günlerim;

Serpi serpiverdim toprağa;

Şaşırdım, abdal oldum, çocuk oldum, Ellerim istemem dedi,

Toprak istedi, ben verdim.

Sevgilim çıktı geldi düşünürken;

Bi toprağa, bi ellerim e baktı;

Ne ağladı, ne güldü, sade utandı, Utandı, utandı ufalıverdi,

Çıktı ellerim e oturdu;

No ağladım , ne güldüm;

O parm aklarım ı okşadı;

O düşündü, ben düşündüm ...

(15)

KEÇİ MASALI

Seni bir kınalı kayadan oydular;

Kadın kadıncık, sıcacık annen.

A teşlere kurban uykusunda;

Hırsız keçilerin gölgesi düştü Güneş dolu kalçalarına;

Karanlık nefesleriyle kopardılar seni;

K açırdılar kansız höyüklere;

«Yalnızlık» dediler, «soğuk» dediler, «erkeksin»

[dediler.

Deme, tükendi annenin kanı!

Akça mı oldu, sulandı da tohum undan?

Dışarında mı kaldı güneş?

Süründü müydü Pan, süründü müydü kayalara?

Anası mı unuttuydu, kadınlar mı sevmediydi?

Ayılıp beyaz içkinin sarhoşluğundan

Düştü müydü Pan, düştü müydü asılsız geyikler [peşine?

Dolmıyan kap mıydı kırıldı?

Yalnız mıydı Pan, soğuk muydu Pan, erkek miydi [Pan???

(16)

DERİM Kİ

İnsanların ayak sesleri geçti A ğaçların ve benim yanım dan;

Karanlık ve kışlık paltom vardı Üstümde veya benden hariç, Üşüdükçe yıldız düştü, üşüdükçe.

Ç ıplak geldiler derim, elleri gibi Ne diye çıplak gezmesinler;

Ne diye sade ölünce

O ölümlü urbayı çıkarıp atmak!

— Herşeyimiz, dünya öyle istedi diye!

Işığı anlıyalım derim

Aydan, yıldızdan ve güneşten;

Işığı bilsin derim vücudum, Etim, kemiğim ve aklım;

Ç ırılçıplak, yeniden doğmuş gibi, Herşeyi yeniden koklam ak, Ve düşünmek herşeyi yeniden;

İlk sevdiğin zam anki kadar Meçhul ve güzel sevdiklerin;

Işığın altında çünkü herşey yenidir.

Ne uzak ve ne yakında aklım ; Her köşebaşında bir çeşme, Havuz ve balık;

Her köşebaşında aklım

Serilmiş, serpilmiş ve çırılçıplak;

H er köşe başında bir çeşme olsun derim, Havuz ve balık,

Ve ışık olsun derim.

— Ve ışık olur.

(17)

ARANAĞME

«B ü lb ü ld e n o e ğ le n c e d e fe ry a t iş itilm e z »

Yağm urdan evvel, Yağm urdan önce.

Yağm ur yağacağına yakın;

Birisi bağıracak şimdi nerdeyse Karşı evlerden birinin penceresinden, Birisi bağıracak şimdi:

«Yangın vaar»

«Yangın vaaar» diye.

Tünerler telgraf direklerinin üstüne H aber beklerler

Bu şehri dolduran kalabalık;

Telg raf direklerinin üstünde beklem ek için doğmuşlar Sabırlısı, sabırsızı, konuşanı, konuşmayanı,

Beklem ek için

Yaşam ayı, ölmeyi, yağmuru.

Senin gibi, benim gibi.

Ne akıllı, ne deli;

Radyo dinler, g azete okur, haber beklerdi;

Dinlemez oldu, okum az oldu, beklem ez oldu, Akıllı oldu, deli oldu;

Polis geldi, m uhtar geldi, kanun geldi,

Polisin, muhtarın, kanunun elinden kurtuldu;

Bikoşu deniz kenarına gitti, Kaldırdı kendini denize attı;

Yağm urdan evvel,

Yağm ur yağacağına yakın;

O la n la r hep T u fa n ’dan önce oldu.

(18)

ANDRO S'LU KADIN

(T h o rn to n VVilder’in a yn ı a d lı ro m a n ın d a n e s in m iş tik )

Bahçemdeki asm alardan biri Kadındır, Andros’ludur;

Bindiğim gemilerden biri, Beyaz entarisinin kolları açık, Saçlarını geriye iter.

Euripides okur;

Bindiğim gemilerden biri Kadındır, Andros’ludur.

Üstünde sarhoş yattığım

Kumlar, çakıltaşları, şeytan minareleri, Bütün sahil,

Kokaryalı, Güzelyalı Kadındır, Andros’ludur A dalar denizinde Ada vardır uzun Ada vardır yuvarlak, Ada vardır Andros Kadın vardır Andros’ludur, A dalar denizinde

Akşamüstü ada, Akşamüstü rakı vardır, A dalar denizinde Ada vardır Andros,

Kadın vardır Andros’ludur.

Koyunkoyuna yaşam aktan bahsedelim Yorulunca yorulunca,

Andros’dan, gemilerden, Y aşam aktan bahsedelim;

Dudakların yorulunca, yorulunca Şiirler okuyalım

Andros’dan, balıklardan, deli kaptanlardan;

İçki bitince uykudan,

Andros'dan, ölümden düşünelim,

(19)

Kolların kadar sâkin, Kolların kadar uzun, Kolların kadar beyaz.

Balıkçı sandalları getirecek seni Gözlerin uykulu, dağınık saçların;

Her sabah sahile ve Andros’a Seni uzak adalardan

Balıkçı sandalları getirecek seni Tekrardan yaşam ağa.

Dokununca çıplak ayakların kuma Aşkı öğreneceksin yeni baştan,

Zeytinlikte kız gibi, deli gibi sevdiğini, Güzel olduğunu öğreneceksin sevdikçe, Kadın, kadın olacaksın sevdikçe Y atakların birucundan birucuna,

Birucundan birucuna Andros’un, A dalar denizinin;

Ölümü öğreneceksin yaşadıkça, Uzanıp ağır a ğ ır öleceksin yaşadıkça Yatakların birucundan birucuna,

Birucundan birucuna Andros’un, A dalar denizinin...

(20)

NEFES

Daha uzun dum anların tütünü, Daha uzun esrüklük hali;

Erenlerin dam arlarında sürmüş Zam andan boylu filizler.

Çiçek baharında uykusuz, Deli ve susan dervişler Gözlerini ıslam ışlar suda;

Açıkta gem iler gibi sâkin, Irak yollara gitmişler;

Göğüslerindeym iş elleri.

Rüzgârın üstüne kavuşmuş;

Suya değermiş ayakları Bir dalgın köpük sûretinden.

Bir dalın altından geçmişler:

Artık ne genç ve ne ihtiyar;

Ne gürültü artı ve ne boşluk;

Bir ışıktır dolmuş kaplara;

H er kuş istediği yere konmuş;

Çimen istediği yeşile.

Ağaç sevdiği mevsime;

Herşey tam am olmuş, gözlerini silmiş dervişler,

Sabah olmuş.

(21)

NEFES II

O rm an lar gitm ezler yolumuzdan;

Boş kokan bir gölün etrafında Yürürler a ğ ır ağır.

Y aşıyanlar üstünde, Ö lüler altında toprağın;

Havasız mavinin civarından Devam eder bir sonsuz adım;

Bir ardıarkası kesilm edik nefestir;

Yürür bir uğultudur a ğ ır ağır;

Sürdüğünce bir m übarek yolun Ne yaşıyanlar sade yaşarlar.

Ne ölüler sade ölüdür.

Döner, döner içinde kişinin Bir uğultudur, bir rüzgârdır;

Boş kokan bir gölün etrafında Dönere aşk içre orm anlar, Bir şevktir, bir arzudur

Y aşam adan yaşam ağa, mevsimden mevsime.

O rm an lar konuşm az dilimizden, hûû derler;

O rm an lar an lam az dilimizden, hûû derim, hûû, hûû

(22)

Ç ALM AZ SAAT

Tık tık e d e r k a b a c ık B e n i a ld a ta n B a b a c ık Eşrefgillerden o köye gelir gelmez,

O saat barıştı dargın yıldızlarım ız;

Çağırınca beri, kötrüm köşemizden Cüm lem iz yöneldik sözüne; eyitti - Kim: bildiği türkü, zam anları durmuş Sulardan uğrağı rüzgâr orm anlara Güdecek. Ceylandan hızlı, arpalardan Yeşil ümidimiz; az gittik, uz gittik;

Sandık; sabah yakın; dedik: Çıngırağı Kulağında iyi saatlerin; düzdü, Yokuştu, çaldıydı, çalayazdı derken...

Söyle, kimin orda aklına gelirdi Kuşların geçerken yollara serptiğin Ekmekleri yiyip bitirecekleri.

ÇİÇEK VE KUŞ

Ne güneşte ne gölgede, ne açık ne koyu, Öylesine ayrılmış ışıktan, renkten;

Ya kökler, kökler lâzım değilmiş uykuda...

Kapatmış yapraklarını çiçek, Açıldıkça görünenden, toprağından;

Kavuşmuş başının üstünde kolları;

Küskün, geceye küskün, ömre küskün.

— Bekle kapanm ış göğün altında rahmeti;

Anne şefkatiyle ilk damla;

Bekle, içini döksün, konuşsun hüzün!!

Yenilenen sevda, bir toprak kokusu;

Bir kan at çırpıntısı koynunda;

G eçer ıslak yüzünden rüzgârı.

Musikisi karanlığın dışında uçanların.

Bekle, içini döksün, konuşsun hüzün!!

(23)

YAVAŞ!! ^

Kafeslerin arkasında oturmuş, ince uzun gem iler [gibi limanda, Olabileceklerden bahseder elleri, başlanm am ış

[nakışlarda.

Kendi güzelliğini seyreder gergefte kızlar.

OR M A N KANUNU

Orm anla pazarın arasında odun yüklü,

Horulda horul uyum az kağnılar el döşeğinde;

Sol yanı taş dolu, sağ yanı boş, Döner de döner te k e r sam an yolunda.

Yeşil başlı ördeklerin boynu bükük mü bükük;

İndirdik karşı dağdan, kolu kanadı kırık;

Kıtlığı önden salalı, sürek avına çıkalı,

Bekçiler uykuya yatalı kollarım hoyrat mı hoyrat.

Sel baç a lır mı a lır tohum luk buğdaydan Ekilir mi ekilir güzelim orm ana

Bıldırdan nişan kalan üç beş teke;

İnsan söver mi söver kendi geçmişine.

Yeşil uçm ağa gitti, tom ruk pazara;

Biz canbaz olduk ta h ta atlara;

Sürüyü satıp savınca, evliyaya Üç mum yakıp seyrine baktık.

Orm anla pazarın arasında ne han ne ham am vardı;

Kulların ne gölgesinde yattı, ne ateşinde ısındı;

Deriz, biz, bu köyün canları; gayri sen bilin Tanrım , Bari cehennem inde olsun kendi ağacım ızla yanalım.

(24)

ALA İNEK SÖYLEDİ, BEN YAZDIM

— Koduğun çayırda otluyorum hâlâ;

Yonca zam anıydı yine yonca zam anı;

A yakların b ahar toprağına gömülüyordu yürürken;

Sen yürürken uzakta, rüzgârda salınan

Y apraksız bir meşe ağacıydı; ve boynuzların.

Bayırın ardında kaybolduğunda, Boynuzların çatal çataldı.

— A kşam la otların hışırtısından uyanır da M em elerim kadar dolu gözlerim,

Bilmediğim ellere boşalsın ister;

Koduğun çayırda otlıyan kadının der.

S ana baktığım gibi baktım ağ açlara, çimene;

Ağaç, bana senin baktığın gibi değil;

A ğaç bana ağaç gibi,

Çimen, bana çimen gibi baktı;

Eskisi gibi değil burası sensiz.

SAKAL VE İSKAM BİL

Bir eski soğuktan kalm ış o, hafızanın toprağında Henüz erimemiş bir avuç kar;

Ve hatırası yerde buruşmuş bir kâğıt parçası.

O, bem beyaz sakallarını sıvazlardı biteviye.

Bir akşam papaz kızın elinden tuttu, oğlan Papazın asâsın d an ... Altm ışından, altısından Avucunda nemli sakalları kaldı;

Ve öbür elinde sararm ış oyun kâğıtları.

Bir eski soğuktan kalm ış o, hafızanın toprağında Henüz erimemiş bir avuç kar.

Üç kol iskambil oynardı aksam nam azından sonra, Dul kızı, ölen oğlu, bir de kendi.

(25)

BİT PAZARINDA TAR İH DERDİ

Sen erkân koltuğuna kurulsan;

Ben, çıkıp şu kavukluğa otursam, Yıllanm ış tozları tedirgin eder miyiz?

Şu kim bilir hangi Ş eyh-ül-İslâm d an kalm a enfiye [kutusundan Bir tutam alsak acaba

Uçmuş gitmiş enfiyenin m asalıyla H apşırır mıyız dersin?

M üzayede dağılacak mıydı dersin, dağıldı mıydı?

Başka pey süren olmadığından;

Üç en, bir boy, altın yaldız, boy aynası Çekiç vurup N. beyin üstüne kalm adan;

N. beyin «oldu bitti bu iş» der gibi

M üstakbel eşyası, müstakbel tasvirine yanaşm asıyla N. beyin aynasıyla, tarağıyla, kumral saçıyla T uz olup, toz olup dağılm ası bir oldu;

Müzayede dağılacak mıydı dersin, dağıldı mıydı?

Hiç tiren penceresinden, akıp giden

Ağaçların, toprağın, kayaların kencrına oturmuş, Kendi aksini dalmış seyrederken

— Gülünce ağzının nasıl çarpıldığını vesaire — Koridordan geçen birinin dirseğiyle

Hiç şöyle bir silkinmedin mi?

İstemedin mi o zam an katarda tek yolcu sen [kalaydın?

Yahut gördüğünü; ağaçları, toprağı, kayaları ve [kendini Gördüğünü, yürüyen' katardan gördüğünü unutup Seni, kendini gördüğün yerlere bıraksınlar istemedin

[mi?

İstem esine istedin, istemesine istedik...

(26)

İster miydin sana bir ayna alayım, Üç boy, bir en, altın yaldız boy aynası?

Üstüne «Merhum burada gömülü» yazardık;

Seni iyi sularla yıkardık;

Arkandan tepsilerle lokm alar dökerdik...

İstemesine istedin, istemesine istedik...

Yalnız N. bey tiren kalkm adan inecekti.

Eski a y n a la r aylak olduğundan beri,

— Eski a y n a la r ve aynaların içinde insanlar;

— Tozun üstünde toz, tozun içinde toz — Eski a y n a la r aylak olduğundanberi Tiren yürürken inmeye bırakm ıyorlar;

İnenleri iyi sularla yıkam ıyorlar;

İnsanı Bit Pazarında kokmadan gömmüyorlar.

İstemesine istedin, istemesine istedik...

Yalnız arkam ızda k a la c a k ... veya N. beyin ardında kalan.

Bir avuç tozun içinde kalan sade N. beyin yaşanm am ış ömrü müydü?

Yoksa N. beyin ardında kalan.

Bir avuç tozun içinde kalan N. Beyin ölünmemiş ölümü müydü?

M adem tiren yürürken inmeye bırakm ıyorlar;

İnenleri iyi sularla yıkam ıyorlar;

İnsanı Bit Pazarında kokm adan göm m üyorlar...

(27)

Sen bundan böyle ne yıllanm ış şarap, Ne de çınarın dibinde ihtiyar olacaksın;

Sen aylak aynaların ortasında aylak;

Tozların içinde toz; tirenin içinde yolcu;

Sen, ne kapının içinde, sen, ne kapının dışında;

Sen, Bit Pazarında alıcı; sen Bit Pazarında satılık [eşya;

Sen yaşasan yaşasan ölülerle beraber yaşıyacaksın;

Sen, ne kapının içinde, sen, ne kapının dışında;

Sen, ölsen, ölsen ölümle beraber öleceksin.

Sen, erkân koltuğuna kurulsan;

Ben, çıkıp şu kavukluğa otursam Yıllanm ış tozları tedirgin ed er miyiz?

Şu kim bilir hangi Ş eyh-ül-İslâm d an kalm a enfiye [kutusundan Bir tutam alsak, acaba

Uçmuş gitmiş enfiyenin m asaliyle H apşırır mıyız dersin?

(28)

TEŞBİH BÖCEKLERİNDEN TEŞBİH

Yorgun kandilleri ve şehrin gürültüsünü

Pencerenin kanatlariyle örtüp söndürdükten sonra,

— O, karanlığın ağacında dal, dalında yaprak — O, kendi elleriyle saçlarını okşıyaraktan

H er gece aynı yatakta aynı çocuğa, Kopuk teşbihini nasıl dizeceğini Kendi kendine an la tır dururmuş;

— Sabahleyin uyanır uyanm az ilk iş:

Yalnız sakladığı yerleri unutm amış olsaydı;

— Biri şu yıldızın arkasında o lacaktı am a — Sarı kehlibarları üşenmez bir bir toplardı, Şimdi her biri bir dalda sarı kehlibarlara yem

Okunmuş arp a la r atsa, acaba gelirler miydi?

Yalnız okunacak duanın kelimeleri neydi?

Sarı kehlibarları çağıracak, toplıyacak kelimeleri T oplayacak m anâ neydi? Sarı kehlibarları dizecek [manâ?

A nlattıklarına göre: Bir gün yangın yerinde

[dolaşırken Çöplere üşüşen teşbih böceklerini görmüş;

(Etme eylem e) lâf kâr etmemiş; şimdi çöplükte Yatıp kalkıyormuş. S oranlara söylediğine göre Teşbih böcekleri cnu; o, çürümeyi bekllyormuş.

(29)

CEVELÂN

Vakitlerden om uzlarında taşıdığın ayın Taş am a h afif olduğu vakit;

Vakitlerden şehrin parm ak uçlarında insanların Taş am a h afif olduğu vakit;

Vakitlerden bir bahçe kenarında yanından geçtiğin, Nehir kenarında te k ra r rastlayıp.

Ve nihayet vakitlerden sonbaharı ayak seslerine [sarıp Evine getirdiğin vakit;

Vakitlerden henüz konuşmayan, belki de hiç [konuşm ayacak Bir mevsimin susm aya başlayan yaprakları Odana dolduğu vakit

Kapını açıp girebilecek misin?

Yani üstünde «Oturan 30, ayakta 15» yazılı levhayı Dışardaki anadan doğmam ış çıplaklara

Gösterip, otobüsün zilini çekip gidebilecek misin?

V akitlerd en ... Düşmüş, düşen, ve düşecekle [düştükten sonra;

Düşmüş yıldızların burçlarından, Düşen şehirlerin surlarından,

Düşecek yaprakların uçlarından düştükten sonra;

Düşmüş yıldızlar, düşen şehirler, düşecek

[yapraklarla beraber Kendi yağmurunun çam uruna göm üldükten sonra;

Yâni bütün gece om uzunda bir testiden Kendi avuçlarına döküldükten sonra, Kapını açıp çıkabilecek misin?

Yâni yalnızlığını, cebinde unuttuğun

Bir boş cigara paketi gibi, bir boş ânında, Çıkarıp, açıp, kaldırıp atabilecek misin?

(30)

OK VE.

Islak derinlerine havaların Ok m eydanından şahinler kalktı.

M es a fe le r nâ-m ahrem dir, örtünür, Er kişiden gayrisinden kaçarlar.

Kem ankeş besmeleyle uzanır Üstüne denizlerin, toprakların.

Güzel kavgalar pîr aşkınadır.

Uykulu sahiller gelir kollarına.

Yayından kaçan okun ardından, K ayalar içinden b akar gözleri.

D ualar kopuk dualardır, kesilmiş ve yarım;

Yorgunluk insan içündür; noksan, ömrümüzçün.

Yaşanılm am ış zam an lar çalınm ış terkemizden;

Ve Eskiler gidenle gidilmez dem işler madem.

Eksik dualarım ız üstüne söyledi şiirler;

Toprak testilerde tam am oldu ellerimiz.

Kodu gitti ok meydanını kem ankeş Türkü düzer oldu güzelim şahinlere.

Dedim: e r kişiye vergidir sevdalar.

Ok, filiz veren daldır havada.

T op raklar kadar bereketli ve sağlam;

Büyür serin gürültüsünde niyet.

Kavlinde bir rüzgârlı zeytin şairin, Kökleri daha uzun zam anlara salınmış, Bulutların meclisinde bir başıboş yeşil.

Atılan ok, söylenilen şarkıdan.

Dost bahçelerde garip olunmaz.

Boşluğun kederi göklerden ırak olsun.

— S anatsız hüznümüz kad ar biçare — Deme, gökler boştur!

Atılan ok, söylenilen şarkı, varılan Allah, Bunca vücutsuz güzel, fikrim ve erkekliğim . Demek gökler boştur!

Deme, yaşadığım yalandı deme!

Deme gökler boştur!

(31)

İN VİN O

I

Yağm ur kadehini kaldırım lara çarptı:

Şimdi cam kırıkları içinde, bak, Sarhoş fa re le r koşuşuyor.

II

Geldi dayandı kapıya bir lâg ar vaktin saati;

Hep doluştuk içine bir bütün sabahçı kahvesi;

Karaya vurmuş balıksı gözlerle yüklü küfesi;

Kalktı saat, sonra açık bir köprüden uçtu gitti.

III

«Bu şehrin gecesi bir dişi papağan»

Diyordum «hakkı bir dem et maydanoz»

Demeğe kalm adı, önümden bir çocuk geçti, Önünde bir çember,

Çemberin içinde bir horoz.

(32)
(33)

SEVGİ DUVARI

1950 — 1970

(34)
(35)

Ö N S Ö Z

Yoldaşlar, yayınlarken bu gecikm iş kitabı, İt gibi biliyorum, m akbul bişey değil bu, Olsa olsa, bir küçük kentsoylu ızdırabı...

V eyahut iki cami arasında bir mahya.

Rüzgâr vurdukça hani, hep kopacakm ış gibi, Yine de ışıl ışıl, ortada salınır y a ...

29 Kasım, 1973

(36)

BAŞKALAŞMA

Oyunbozan bir akşam ın altında, Elinde bir yoyo gibi benliğin.

Senden dam lara, dam lardan geriye

— T a v u k la r yem der, kediler ciğer — Sana benzer bir şey dolaşır havada

Bir kadeh tutuştururlar eline derken, Allı dallı bir lâf a tılır ortaya:

Bir zilzurna sabahlığın içinden Yeşil şanosunu sular bir kadın.

Sana benzer bir kanto söylenir karşıda.

Kurtulur dudaklarından düşersin ergeç Ç am urlu pabuçları dibine.

T urplar kızarır, başverir bir soğan, Bir kurt yeşerir kıvırcık salatalardan, Sana benzer bir şey sulanır bostanda.

D EM İN

Kasvet, elinde bir paslı makas, İstanbul’un asm a köprülerini kesti.

Sevdam ızın ipinde cirit oynayan cam baz Şimdi bir kör satırdır içimizde.

Ha düşer, Ha düşer.

Ha düşer...

Başımızın üstünde demin gülüp duran gökyüzü Yedekte b ir salapurya şimdi

(37)

OLAY

Göl taşı, bir çift göktaşı, Aldı gitti o kısrak gözlerini, Y etiş dedim yetiş müneccimbaşı!

Kaldırm adı bile başını bilardodan,

O mavi, o nehir, o ben ve o kız yokmuş gibi.

KAR HAVASI

Şehir dem ir alm ış bir gemi karda Kalktı kalkacak

Belki de seni bekliyoruz böyle Biliyorum herzam anki gibi Gene en son d akkada geleceksin

M artı ayaklı ta y fa la r koşuşuyor limanda Açılıyor muyuz ne

Gökyüzü mü yürüyor biz mi gidiyoruz yoksa Nedir o uzakta kapı mı pencere mi

Sana benzer bir ışık sızıyor ardından Uykunun gözünde bir gelin teli Yanıp yanıp sönüyor

Bekçiler uyandırıyor sabaha karşı Yürü diyorlar yürümesem olm az Ama bişeyler bırakm ışım gibi geride Bi de dönüp bakıyorum ki yattığım yere Kalçalarının İzi var karda

(38)

PALAS PANDIRAS

Selm a diye bir kız vardı seyrimde Şen Barda çalışırdı

G eceleri zilzurna dönerdi O tel dediğim bir belâlı herif Bırakıp Selm ayı kaçmış

Düşünün bir top mavi patiska D em ek bir top deniz

Bir ucundan Selma tuttu Bir ucundan ben

Selm a işte öylesine ağlıyordu Gecenin ikisinden sonra

Sen mi kaldın dedim düzeltecek dünyayı Vurup kapıyı çıktım

Kordonboyunda bir cam açıldı Cam değil bir günebakan Göründü derken Selma Bir sevda başladı

Selm a yalın yapıldak yürüyordu Eteklerinde bir kekik kokusu Sevince çocuk oluyor insan Sol kolunu uzatıverdi

Ö nüm üzde silme yeşil bir ova İki a t gemi azıya alm ış İyi bir haber gibi koşuyordu

Selm a diye bir kız vardı seyrimde Bir başka otele gitti

Otel dediğim Bahri Baba'da D eliler koğuşu

(39)

GÜN Y ALIM I

Duvar dibindeydiler bi bakış baktı

Şimdi ışık yıllarında yaşıyor o çiçekler

Heyt bu kadına can veren tanrım

Sarı bir yatışı v a r bütün çarşaflardan ayrı

Gelirim demişti bugün için Gözlerim güneş saatinde

ZURNADA PEŞREV

Kılçığını yitirm iş bir uskumru yelyeperek

yelken kürek dört dönüyordu rıhtımı. Güneşin ol­

tasına takılı bir balıkçı habire kirpiksiz göz­

lerini kırpıştırıyordu. Ansızın yanım daki sırada oturanlardan biri: «İnsan hapşırdığı gün ölmezmiş»,

dedi. Öbürü: «Geç,» dedi «bu boş lâfları! İster inan, ister inanma, kendi nefesinden gıdıklanacağı tuttu da rahm etli am cam ın, güle güle katıldı kaldı olduğu yerde.» Biraz ötede yerinde yeller esen bir mavnayı bir vinç havada ap tal aptal arayıp duru­

yordu. Döndüm yanım daki sırada oturanlara: «Belki de» dedim «emzikten kesildikten sonra alıştı dünya kendi tırnaklarını yemeye.» Bellerinde g azete kâğı­

dından peştem alları, yanım daki sırada o tu ran lar bastonlarını asıp suratlarını bikoşu d ald ılar suya.

Peşlerinden uskumru, uskumrunun peşinden balıkçı, balıkçının peşinden güneş, cup cuup cu up... Vinç de birer birer toplayıp cümlesini, yükledi yitik mavnaya.

(40)

B ULUŞM AK ÜZRE

Diyelim yağm ura tutuldun bir gün

B ardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Ö bür yanda güneş kendi keyfinde

Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor dam lalar

Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın D ar attın kendini karşı evin sundurmasına İşte o evin kapısında bulacaksın beni

Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenden denize gireyim dedin Kulaç attık ç a sen

Patiska ç a rş a fla r gibi yırtılıyor su ortadan Ege Denizi bu efendi deniz

Seslenm iyor

Derken bi de dibe dalayım diyorsun İçine doğdu belki de

İşte çil çil koşuşan balıklar Lâpinalar güm üşler var ya Eylim eyllm salınan yosunlar Onların arasında bulacaksın beni

Diyelim sapına kad ar şair bir herif çıkmış ortaya Ç akm ak çakm ak gözleri

M eydan ya Taksim ya Beyazıt Meydanı Herkes orda sen de ordasın

H erif bizden sözediyor bu ülkenin çocuklarından Yürüyelim ark a d a ş la r diyor yürüyelim

Özgürlüğe M utluluğa doğru H er işin başında Sevgi diyor

Gözlerin yağm urdan sonra yaprakların yeşili Bi de başını çeviriyorsun ki

Yanında ben varım

(41)

İK İM İZ İN ARASINDA

Bir gün şöyet cam sız çerçevesiz penceresiz Bir gün ben, çad ır bezi bir perdeden

Günlerin to z-to p ra k şarkısını çırparken Canevim in önünden geçersen.

Bir gün şayet boynumda yem torbası hayallerim asılı Bir gün şayet sam ançöpü bir sokak dişlerim arasında Canevinin önünden geçersem,

A nlatırım nasıl nerde

Bir ulu çınara takılı bir kuyruklu yıldız Bir yeşil telâşta çırpınan ışığımız A nlatırım nasıl nerde...

Sonra eğilir kulağına derim: Bekle

Çocukken kaçırdığım uçurtm a dönsün gelsin, Hele çarpsın bu çerçi yükü şehirlere,

Hele ürksün fincancı katırları!

(42)

OTU ZB İR İN C İ NESİL

Yeniden yaşam aya başlam adan önce Y apılacak işlerim var

Görülecek hesaplarım Kötü kişi oldum kendimle Kendimden özür dilemeliyim Sırf aynı şehirde yaşıyoruz diye

Yakışır mı onca sokağın ırzına geçmek Hem ne akla uydum da yazdım o mektubu Hadi yazdım nevse. ne bok yemeğe yolladım!

Yeniden yaşam ağa başlam adan önce İyice bir yıkanm alıyım

Bir çivit mavisinde çit ile günlerimi gecelerimi Tırnaklarım ı kesmeliyim

Sokağa çıkınca ilk iş bir maden suyu içeceğim İstanbul'da olsam İstanbul’da olsam

Çocuklu bir dostum var k a lkar onun evine giderdim D aha olm azsa M etin ’i bulurdum.

Şu ağaca yalvarayım en iyisi Diyeyim ki bre ağaç

Ömrün uykuyla geçiyor nasıl olsa Bir sefer de ben gireyim düşüne.

Bi de o türlü yaşıyayım

Bakın işte yeniden yaşam aya başlam adan önce Böyle p alavraları bırakm alıyım

K afam a bir çeki-düzen verip Dayayıp döşem eliyim içimi Paraya kıyıp bi de kilim alm alı Bağdaş kurup çökmeli üstüne

Otura otura belki ben de o kilime dönerim Yeşili mavisi uslu.

Yeniden yaşam ağa başlam adan önce Adam olm anın çaresine bakm alıyım Bu haytalığın sonu yok

(43)

Bi şeyler yapm alıyım

Kahvecilik ederim hiç değilse

Avazım çıktığı kad ar «Şekerli Biiiir» diye haykırırım

Bana varm ayacaklarını bile bile

Kızlara evlenm e te k lif ed er gönüllerini alırım O da mı olmadı tu ta r çocuklara m asal anlatırım Ben de bir işe yararım elbet

Değil mi ya ben de insanım

Yalnız işte yeniden yaşam aya başlam adan önce Abaza çekmeği bırakm alıyım .

(44)

BALAT TÜRKÜSÜ

Gülümser’e

^Güneş sözlüğünden Raşel Bütün karanlıklara dama Giyindiği bişey değil Soyunduğu bir dal basma.

H arf atıyor yukarlardan Kelebek gözlüklü bir tanrı Raşel ki bir kutsal yalan Y alanlıyor kitapları

Oyy bu çaylak yuvası evren Uçurmuş Raşellerini

Ç alan onlardı göğüslerinden Erkeklerin al mendillerini

Yeruşalim değil bu ülke İki su om uzlarından aşk D am laya dam laya bu öfke Akkuğulu göl o lacak

(45)

C APONCADAN

Sen gideli h a s ta la r oldu liman K arantinalara girdi

Açıkta dem irliyor gem iler Tütün ardiyede kaldı

Hali dum an h am allarla m anavcıların Kantarcı pişpirik oynuyor sabah akşam G üm rükçüler balık avlıyor

Tuttukları sarıkanat S okaklarda çıt çıkm ıyor Sen gideli

S ağır-D ilsiz Okulunda öğretmenim ben

— II —

Köycek çekip gitm işler

O rtada üç teker iki tavuk bir köpek K aranlık çiseliyor dam ların üzerine Bitürlü aklım a gelm iyor köyün adı Kendi adını

(46)

BİR NUMARALI HALK D ÜŞM A NI

Reis Bey dedim Reis Bey

Asın beni dedim dövün öldürün beni

Suçluyum dedim kahpenin soysuzun biriyim ben V atan hainiyim belki de

Ç alm adım öldürmedim am a D aha kötüsünü yaptım N a'aptım biliyor musunuz

Halim Beyin deposunda ham aldım geçen yıl Kaçıncı balyaydı kim bilir

Kaçırm ışım keçileri birara

A rab alar evler sokaklar alıp başını gitmiş Bi ova bi ben bi gökyüzü

Sırtım da bir pamuk tarlası

Çıkmış üstüne güneş terter tepinir Tek dur dedim güneşe

Hayvanlığın lüzumu yok Baktım oralı değil

Yıktım oracığa pamuk tarlasını Aldım ayağım ın altına güneşi Yer misin yemez misin Neden sonra uyanmışım

K aranlıklar basmış g eceler olmuş Bir ayçiçeği açm ış sağ elimde Solumda yediveren yedi am ele Almışız denizi karşımıza Ç atır ç a tır dişimizde ayçiçekleri Bi güzel ağlam ışız

Adam ın gözleri Reis Bey adam ın gözleri Bir koltuk meyânesiydi

İzm ir’in M eyâne Boğazında

Bir dum andır uğruyor dışarı bir duman Dum anın yanısıra bir kerih türkü Gel dedi gel girdim içeri

Koluma yapıştı birden

Gördün mü dedi şu deyyusları

(47)

Köşede üç herif oturuyordu

Nedense çürük dişlerim geldi aklım a O keçiler var ya dedi o nam ussuzlar O nlar yedi benim başımı

Bigün bile yaşatm am o itleri am a

Şükretsinler gene kafakâğıdım ı kaybettim Ah bir kafa-kâğ ıdım olsa

Ben bilirim yapacağım ı

Adam ın gözleri biri Bursa bıçağıydı Ç ıkardım cebimden nüfus kâğıdımı Tutuşturdum eline

Sonra na'aptım biliyor musunuz Reis Bey Doğru kerâneye gittim

Kambur bir karı buldum evlerin birinde Belli sığıntı orda

Eski terlikler gibi bakıyor insanın yüzüne Gel dedim çıkalım yukarı

Ben müşteriye çıkm am dedi Olsun dedim olsun

Ç aça da geldi peşimizden

Al takke ver külah üstesinden geldik işin Oturttum sonra karyolanın kenarına Saçlarını taradım dudaklarını boyadım Parayı verdim eline tam gideceğim artık Cıvıl cıvıldı gözleri

Yeni dağılm ış bir ilkokul gibi

İşte böyle dedim Reis Bey Başınızı ağrıtm ayayım

Yoksa bunlara gelinceye dek daha ne h a ltla r [karıştırm adım Biliyorum suçluyum razıyım cezam a

Çalm adım öldürmedim am a Daha kötüsünü yaptım

N a ’aptım biliyor musunuz Reis Bey Tuttum insanları sevdim

(48)

ALTI KAVAL

Geride kaldı M altepe Topağacın dibindeydim Ö tede bir gıdım bulut Yeşil bir tepsi içindeyim Bakm ayın uzun oturduğuma Ben bir işin peşindeyim

Karşıda bir emekli paşa Prusya biçimi kümesi Yum urta çalm ış geçen gün Kenefe kitli beslemesi Tek horaza vergi ötmek Tavuklara ceremesi

Ahçının elinde bir tava Tavanın içinde bir uskumru H oplatır tavayı ahçı Kızgın yağdan bütün zoru S ıçrar uskumru havaya Sözde hürriyete doğru

Veli Bey konuşm az içer Kimse bilmez derdini

Bilgi demiş bilim demiş fen demiş Kötüye yorm uşlar fikrini

Okutm uş kitaplarını hazret Şarkıya verm iş kendini

(49)

Karaborsada ağardı saçları Kâni Bey kırk yıllık milyoner Bin lira tosladı Şişli Camisine Oldu mu sana hayırsever Öyle bir vatandaş ki efendim Yüzünüze gellir

^Kavlim benim dostluk üstüneydi Sevgi üstüne sevine üstüne Hiç böyle konuşur muydum ben _ K ö r kör parm ağım gözüne _ O biçim işte bu dünya______

Altı kaval üstü şişâne

(50)

C E H E N N E M İN DİBİ

Uğradığım m eyânelerde hep senin içimin var Ben mezesiz demleniyorum biliyorsun

İçerken hep yanımda Yanım da buğulu bir bardak Bir bardak su gibi

Yanım da hep sen varsın

Bu akşam Bedros’a vurdu piyango Dediğim meyane cehennemin dibi Karşıda bir ütücü dükkânı var İçerde tıpkı sana benzer bir kız Yeni uyanmış gibi öyle

Yanakları al al

Bilirim mem ede çocuklar gibi kokar Onca beyazın içinde

Am a nasıl h am arat eline çabuk Sabahları yatağını düzeltir Sardunyalarına su verirmişçesine Zengin çam aşırları ütülüyor Öyle özene bezene

K a rış ık k a lm a s ın sa kın D ü zg ü n o ls u n y a k a s ı H ilto n 'a g id e c e k m iş b e y im iz T am am o ls u n c a k a s ı

(51)

Kgrşıda bir ütücü d ükkân ı var İçerde t ıpkı sa na benzer bir kız____

Gözlerine b aktıkça camgöbeği kesivor içim Ve nedense son v a p u r geliyor aklım a

Y o lsu zu m b ile tsiz im s e n s iz im o g ece _ K a rş ıd a iç le r a c ıs ı b ir ışık

V a p u r o ls a m ç a rp a rım Ö y le s in e g ü z e l b i r ışık

Karsıda bir ütücü dükkânı var İçerde tıpkı sana benzer bir kız__

Ama nasıl h am arat eline çabuk Öyle özene bezene _

Dünvavı düzeltirm işçesine Susuzlara su ekm eksizlere ekmek

Um utsuzlara umut verirmişçesine Zengin çam aşırları ütülüyor

Dediğim m eyâne cehennemin dibi İçinde sen varsın ben varım

Karşıda bir ütücü dükkânı

(52)

A N D ER S EN 'İN MASALLARI M asal dediğin böyle havada olur Kış kıyam et dizboyu kar

Üstelik yılbaşı

Bir taksi çekm işler kenara Işık mışık hak getire İşin iş dedim masalcı başı O ssaat çaktım ilk kibriti Elimde tannsal bir ışık belirdi U zatm ayalım tıraşı

Ne nur yüzlü ana ne Noel ağacı Suratından düşen bin parça İçerde bir Am erikan onbaşı

Andersen'in Kibritçi Kızı kucağında Belli derdi yok soğuktan yana Açılmış kıçı başı

İkinci kibrit mi allah etmesin Çocuk muyum Andersen miyim ben Acele kırdım ordan kirişi

Yeni yılın kutlu olsun ibrikçi başı

KARABASAN

Sabahı aranıyor bir Sirkeci köpeği Çöp kutularında

Bir radyo kuşu ötüyor pis pis, H acılar çoktan ap teste kalktı.

Uzun donları, ibrikleri...

Komodinin üstünde bir M illiyet, Peyam i'nin resm i...

Biliyorum aslı faslı yok bunların.

Biliyorum am a

Haddin varsa uyu bidaha!

(53)

HAYIRSIZ ADA

Bir h a fta d ır yokyere dolaşıp duruyordum Bir h a fta d ır içimde bir kırlangıç fırtınası Siyahın biri konup biri kalkıyor

Şişli’den ta a Râm i'ye kadar

H er sokağın ayrı bir kan at çırpışı var Yeni Cami önlerindeydim sonra Vapur düdüklerinden anladım Bir h aftad ır seni ararm ışım m eğer Köprü üstünde A r ife rastladım Patiska ararm ış fakir

Birlikte Kadıköy'e geçtik

Kardeşliği mavişliğj üstünde denizin Bir yanı ışık bir yanı İstanbul

Şu kahram an harp gemileri de olm asa Arif patiskayı unuturdu ben seni O turur kalırdık M ü h ürdar’da Altıyol’da Şadi çıktı karşımıza

O da şeker peşindeymiş Üç kişi koyulduk yola

. Yol bovu çam dır püfür püfür Üstünde fingirdek kızlar__

Teri M u fla n görünür____

. S uadiye’de bir eşitliktir başladı Adam başına d e ğ il__

Adım başında bir villa _ Biz de Panço Villa'yı bulduk Ahçıymış villaların birinde

Dilber dudağı yapmış o g ü n __

Ednan Beğendi pişirmiş a m a Canı özgürlük çekmiş _ İlle d e lâ zg ü rlü k ü e d i

_ Yetişm ez dedik buralarda yem ezler onu Tereotu nane maydanoz

Nutuk otu dersen o başka

(54)

Vazgeç dedik bu sevdâdan dinletemedik Takıldı gâvurun oğlu peşimize

Dön babam dön dolaş babam dolaş Ne sen ne patiska ne şeker ne özgürlük Anlaşıldı dedik vehpinin kerrâkesi

Bizimkisi boşuna zahm et

Nasıl olsa tarih î karanlığım ız da bastı Yürü dedim A rif yürü kardeşim Şadi Yürü be Panço Villa

Şuradan bir sandal araklarız Ver elini Hayırsız

Ben Şadi Arif bi de Panço Villa Hep Hayırsız'dayız şimdi

Ne sen ne patiska ne şeker ne özgürlük M artıları seyrediyoruz artık

O şekere patiskaya özgürlüğe O sana benziyen güzelim m artıları

(55)

YURT YAZISI

Ne yam an zor imiş yonca yolması Bizim m em lekette adam olması

BEŞİK D ÜR TM ESİ

Kuzu gibi olun diyorlar Büyüyüp ortaya çıkınca Koyun gibi gütmek için sizi

EŞREF SAAT

N edir bu içimde kopuşan sevinç Ö lecek miyim ne

ÇOBAN HAVASI

Uslu bir hayvan şu ağaç Kolay değil bövle

yaprak bir kulübeye bağlı Gökyüzünün kırıntılarıyla yaşam ak

(56)

DİNAR YO LUN D A DEVRİLEN BİR FORDUN ŞOFÖR A H M E T İÇİN YAKTIĞI AĞIT

Ah Ahm et ah sana söylediler de

Y ollar bozuk D inar üstünden gitm e diye Hani köprülerde yavaşlayacaktın

Delibozuk bir uçurtmaydın Ahm et Takıldın tellere sonunda

İttin ursuzdun orospu çocuğuydun Esrar boyalı ispirto eroin

Çirkefliğin daniskası sende Bir gün tatlı bir sözünü mü işittim Bari kırk yılın başında bir

Bu da senin diye bir çift yeni lâstik alsan Biliyorum tapondum Forttum 45 modeliydim Lâkin ellerine yangındım Ahm et

Ah domuz ah nasıl da karıştırırdın ötemi berimi Sevgi derdim de sana dinletemezdim

Aklın hep yollu karılarda Sevgi bir uğraştır derdim sana Taksicilik parçacılık gibi

Herşeye razıydım sırf anlayasın diye N em ene şeydir sevgi

Gözüme bir kız da kestirmiştim M üftülerin Nazm iye

Handiyse yapacaktım aranızı Sizi çam lıklara götürecektim Yeşil halılarım ı serecektim altınıza Bilirim ne allahın gazebi olduğunu Tam kızla hır çıkaracağın zam an

Göğün mavisini göstertecektim sana

Herşeye razıydım sırf anlayasın diye N em ene şeydir sevgi

Böyle bok yoluna gidecektin madem Bari ben çiğneyeydim seni

(57)

GO H O M E HACI GO H O M E

Hişt hacı yaylan bakalım C lo s e d dedik be adam

Paydos c 'e s t fin i

Başını bekley'cek değiliz a sabaha kadar Uyan bre ta ş arabası

Gözünü seveyim çileden çıkarm a beni G o h o m e hacı g o h o m e

Aman beyim allah rczı olsun senden Bişeyler söyle şu dürzüye

Kanımı kuruttu iki saattir Ne

Asansöre mi binmiş dedin Fırt inip fırt çıkıyormuş

Hay yedi kat yerin dibine geçsin Yıl oldu bu m asaya çörekleneli W a ite r aşağı w a ite r yukarı

Bir buçuk şişe viski yuvarladı enazından Külahıma anlatsın o bu palavraları Yok efendim buralarda değilmiş kendisi M em leketindeym iş

New York mu ne karın ağrısıysa Yüz katlı bir binadaymış

Asansörcülük edermiş Üstünde kırmızı yelek Altında siyah pantol On saattir nöbetteymiş de

Geberiyormuş uykusuzluktan İne çıka zifiri kararm ış

Kara su inmiş ayaklarına Yediği naneye bak Beni de patron sanmış Hiç güleceğim yoktu beyim Sahi korkmuş mu herif Ya kovarsa beni diyor ha

İş başında uyumasın itoğlu

(58)

Kovarım tabiy

Evde karısı varmış bekleyen

¡kİ de oğlan çocuğu

Öyleyse aklın neredeydi ulan Edebinle çalışaydın

Siz söyleyin beyim öyle dl'ml yani Allah lâyiğlnl versin beyim H erif sahiden korkuyor benden

Hadi hacı yürü bakalım B ırak bu patron polimlerini Öyle ötlek ötlek bakm a yüzüme Ha şöyle dayan koluma doğrul Ben de yorgunum a ziyanı yok Bir de taksi buluruz sana Ha g ayret aslanım ha gayret Çoğu gitti azı kaldı

Go ho m e hacı g o hom e

(59)

BELKİM BİR KERTENKELEYDİM Belkim bir kertenkeleydim

piç edilmiş bir yağmurun serini bir güzelin çirkiniydim

çirkinlerin en güzeli yeşil koşsa güneşlerin gölgesi

ben en hızlı yeşiliydim kurbağa yarışlarında annemin çatal m atal kaç ç a taldım kimbilir .

bin dereden bir ke ndimi getirdim haydan gelip huya g iden bir huysuz

heyheyler içinde bir heydim belkim vedi belkim sekiz belâydım düdük ç a la r hırsızlanm ış polisler

ben korkudan üstlerime işerdim üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü

karşısında önüm açık gezerdim ağzı bozuk m eym enetsiz bir ozan

rus çenginde çağanozdum bir zaman iki gözüm iki koltuk-evivdi ___

m avilerim b ir miyobun koynunda kendi düşen köyler kentler ağ lam az __

sur dışında ben oturur ağlardım ekm ek diye bağrışırdı bebeler

elm a d erler ben o rtaya ç ıkardım _ ağ ıtlarla kutlanırdı İsa-doğdu gecesi

fildişinden bir kuleydim yıktım kendimi bilmem hangi koloğlanın fesiydim

bir püskülsüz süm bülteber tohumu fesleğenler yaprak dökmüş şerrimden

bir naraydım kimse bilmez nereden ya ya kından ya uçm aktan gelirdim __

_ belkim ince belkim kalın bir sestim belkilerin kol gezdiği saatta

"belkim belki bile değildim

(60)

SEVGİ DUVARI - = - C .

Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa Kör karanlıkta açard ık paslı gözlerimizi Dilimizde akşam dan kalm a bir küfür S alonlar piyasalar san at-sevicileri

Derdim günüm insan arasına çıkarm aktı seni Y akanda bir am onyak çiçeği

Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kad ar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı m eyhânelerine dadandık

Önüm üzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilâkisi Ardım ızda görevliler, ekipler, H ızır P aşalar

Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri Çöpçülerin elleriyle okşardım seni

^Yalnızlığım benim süpürge saçlım N e kada r kötü kokarsak o kad ar iyi

.B a k tım gökte bir kırmızı bir uç a k ___

Bol çelik bol yıldız bol insan Bir gece Sevgi Duvarını aştjk___

. Düştüğüm yer öyle a ç ık öyle seçik ki__

. Başucum da bi sen varsın bi de evren

^Saym ıyorum ölüp ölüp diri]ttiklerim [ Ya İn ızlığım benim çoğul tü rk ü le rim __

N e kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

(61)

ÖYLE Bİ...

Tem iz göm leğimi giydim talim den sonra Ayaklarını yıkıyor çeşme başında erler İşte sen öyle bir serindin

Tuzladan kaptılarla inerken şehre Ne güzel şey sivil demesi çıplağa Ve g ün -açık penceresinden meşelerin Yam acın kuytusuna sokulmuş mavi U facık bi parça deniz gibiydin

Şipka biberleriyle konmuş okulun cam larına A rnavut Köyünün o m uhacir güneşi

İşte sen öyle bi cumartesiydin.

S ahanlıkta saçlarını tarıyor kızlar R aylar ondan böyle kıvılcım lanıyor Köşeleri dönerken, önlükleri altından Dünyaya başlar gibi aybaşlarm ın kokusu Kalkan al tıram vaydın ergenlik durağımdan

Meyvahoşun orda bir sabahçı kahvesi Gün ağarm ıştı am a ben günaydın dedim İşte sen öyle ışıklı bi yerdin.

Bilmiyordum hiç burda bir fırın olduğunu Diz çöktüm asfalta, baktım aşağı, üüüü’üh!..

İşçiler ateşler ay çörekleri

Ve kılıç gibiydi taze ekm ek kokusu...

D ağıttık evvel-allah yalnızlıkları

Y aşam ak düğünse, sen orda gelindin Seni soydum, Güler, dünyayı giyindim

(62)

BABALIK

Ş akaryanın üstünde iki yangın kuşu -S u yu n gozünü boyuyor

. Sustalı a ğ a çlar sokuluyor yöremize Dalgayı çakmıyasın diye sen Islık çalıyorum boyuna

, Sen olmuşun önemi yok hiç____

_G üldüğünü konuştuğunu beni sevdiğiniz le .__

[savmıyorum Bu benim le çocukluk günlerim a ra sında bişey Bir kırık cam bir y a nlış bir taş yarası__

Bu kasla göz arasında Bu öyle bişey

T ut ki bir yaprak h avalan mış kapkara dam arlı [bir yaprak ..Üstüm e üstüme a e liyor

Kocam an am a

A nlam ıyasın diye kendi kendimden korktuğu m u Doğacak çocuğum uzdan söz açıyorum

(63)

G E Ç İM S İZLİK

Birine kızıyordu delikanlı:

— Ah! dedi, bi bilsem onun kim olduğunu!

Usluluklar içindeydi kızın gözleri:

— Ya yoksa, dedi, öyle biri? Ya kızacak bişey yoksa.

Yol boyunca konuşm adılar artık, kartı kara düşünü­

yordu delikanlı: Ya yoksa öyle biri... Ya kızacak bi­

şey yoksa? Y ıllardır su verdiği, üstüne titrediği, bi­

liyordu, o içindeki sevgi, o pırıl pırıl hançer öfkesiz kalırsa p a s lan acak...

Kızın aklı ütülü ç a rş a fla rd a ... ertesi sabaha buruşa­

ca k ... Ö fkesiz... um utsuz... sevgisiz...

PA N DO RA 'N IN KUTUSU ^

Bir denizam ıdır umut Ta suların ortasında Açılır

Kapanır _Açılır

Kapanır Kapanır Açılır

(64)

Ö Ğ R E T M E N İN DÜŞÜ

O k u m u ş fille r k i h e rb irin in N ic e B o s ta n , G ü lis ta n e z b e rid ir.

M avi bir ışık yandı gözlerimde Gökyüzü öyle yakın

Ç ocuklar doğacak çocuklarım Ve öyle yağm ur kİ toprak, koklarsın Ellerim bütün hayvanlar âlemi Hangi ağacı çalsam açıyor U zaylar uslu

Yönlerim yörük Sağduyularım sol duyu

M avi kalem lere yordum bu düşü Su resimleriyle öğrencilerin G öğerttik bozkırın sarı defterini Şu yoncalar yurttaşlık bilgisi

Geçen gün okudum söğütlerin tarihini Bi çiğdem var o nlar kadar yiğit Şu bey şu eşek şu yaban şu işçi arı Biz beş sınıfta kaldırdık bütün sınıfları

.Korkuluklar ektiği kargaları biçsin__

Sevginin de kendi pHanları var__

Beş yılları y ıldızları dokuz ayları İlerde yarım kalmış bir okulun duvarı Duvarcı diyor. Varım divorum ben de Gitsin bütün okumuş filler G ülistana

Ben Türküm bu bozkırda çalışm aya geldim

(65)

DELİLİĞE ÖVG Ü

Yetti bu ölüsü elektrikli şehir Nasıl öyle helâ duvarları gibi Ayıp yem işler veren bu ağaç

Am erikan yardım ıyla başladı sabah Kornalı saatlerin gözünden

Uğradı buluğ-cinli bir gök

A frikaları dolanıyorum her çişe kalkıştı Zenci ham allar taşıyor başlarında Otuziki kısımlık uykularımı

Bilinmez o kadınla yakınlık etm edikçe Kötüdür insanı ısırıverir terlik

Bütün gün karşımda bu yüz puntolu herif Güvercinler kesiyor g azte kâğıtlarından Hani ya şakşak hani güvercin

Hanidir hani ya hani balığı

Bana bir göm lek biç terzi kuşu Göğün dellenm iş bir köyünden Keçileri koyvermiş bir çoban Yağm uru raporlu bir bulut

(66)

ÇARŞAM BANIN GELİŞİ

M artı yum urtaları gibi dağılm ış kayalıklara Akçıl yalnızlıkları insanların

G âvur etm eseler böyle körpecik sabahları Ç alm asalar şu Afrika Rumbasını yatılı okullarda Sussa şu yollar caddeler yok mu

Çıngıraklı yılanları şehrin

Hani çıkarm ayacaktın başını yuvadan Acelen neydi Ç arşam ba Günü Bunca haber pusu kurmuş geceden Ciletli uçurtm alar arasında

Ürkmesin de n’etsin yavru

Nerden çıktı karşına bu zilli bahar Niye attın kendini altına

O çiçek bozuğu şeytan arabasının Şıpınişi kopardılar seni yerden Allı dallı götürdüler Gülhâne'ye

Tanrı bile görmedi sağırdı sırtı Gökyüzü de eski m akam ında

Saçların uzadıkça artacaktı çıplaklığın Hatıl yalnız çıkm ayacaktın sokağa Acelen neydi Ç arşam ba Günü

Boy veren sen değilsin artık Kavakların çocukluğu

(67)

BAHARIN AZİZLİĞ İ

Kibrit ç a kıyorsun karan lıkta badem çiçeklerini _ [görmek için Ve ma rt d enizlerinde te d irg ig b ir cLft sa m ıç

[gemisi gözlerin Bir iş a çacaksın sen basımıza, yanaın mı o l u r __

[artık b ahar mı

ALEA IA C TA EST YANİ OK YAYDAN ÇIKTI

Atilla Tunayı geçti Hanibal Alpleri

S ezar da Rubikon nehrini geçti Bense kendi kendimi geçtim Ardım daki bütün gülleri yakıp

VOLİ ^

Sırılsıklam bir gökyüzü çıktı a ğ la rd a n M asm avi bütün balıkçılar

(68)

İNSAN RESMİ

Y eraltı günleri bunlar Kör yılı köstebek ayı

Siyah önlüklü bir aünes A yazda okula gidiyor

Dizilmiş danaburunları iki keçe Islıklıyorlar bebeyi

Çepeçevre boynumda sıçandişi bir bahçe Oynuyorlar iki Roma bir Paris bir Peking Karım en çok soğuk harbi seviyor Ç ocuklarım ızdan

Yaşam ların kapısında kuyruk olmuşuz

Önde em irerleri mem ede piçler sütsüz a n a la r Akşam oldu mem ur çıktı kapıya

M al gelmedi bugün dedi kapatıyoruz

Dilekçeyim m asalar o dalar arasında

Yürek değil, son yanım da onaltı kuruşluk pul Usulsüzüm yolsuzum

Bir uçak geçti üstümden kıçında yakam ozu Çakılm ıştır yere çoktan toprakta bir çelik bitki Fala mı baksam koparıp çiçeklerini

Düştü mü düşüyor mu düşecek mi

Yeşiller içre bir insandın önceleri

Sağda bir dağ solda bir çay çam aşır yıkayan kadınlar Dolaş şimdi çevresini yitirmiş insan resimleri gibi

Referanslar

Benzer Belgeler

O acıdan sonra, bütün evreni bana bir giysi gibi giydirseler yine de mutlu olamam.”.. Sovyet Türkolog Vera Feonova ile 1987 Tüyap Kitap

Türkler, mücevheri çok seviyorlar.. Kuyumcular, haremin

veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işlet- menin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve

Bu belgelerde sahtecilik, gerçe ğin taklidi suretiyle an ılan belgenin dü- zenlenmesi, gerçek belge üzerinde silinti-kazmt ı-ekleme çıkarma fotoğraf de ğişikliği gibi

He was appointed as Assistant Professor from 1982 to1987, at Institute for Medical Electronics, Graduate School of Medicine, University of Tokyo.. During this period, he

[r]

Accord- ing to the Kaplan Meier analysis, age, number of metastatic axillary lymph node, menopausal status, and ECE grade were the significant prognostic factors for DFS in

Operasyon planlanan hastada lezyon sınırlarının detaylandırılması amacıyla elde olunan MRG tetkikinde; T1 ve T2 ağırlıklı imajlarda hiperintens, yağ baskılı