E R E N V E B E D R Î E Y Ü B O Ğ L U R E S İ M S E R G İ S İ M Ü N A S E B E T İ L
Yazan: Ressam Muallim Zeki Faik İZLER
Bir küçük kâğıt parçası, iki fırça, birkaç eSKİ boya ve size bütün bu basit maddelerle alâkası1 olmayan muhteşem bir şehri âyin versinler: Eren ve Bedri Eyüboğlunun resimleri!.
Beyoğlunda bir binanın küçük odasında bir -araya getirilen seksene yakın yazılı boya, guarj, sulu boya ve deseni seyrederken içimizde eksik ka-lan bir yeri tamamladığımızı duyuyoruz bu
resim-ler, bütün sanat endişelerini, tekniğini ihtiva et-mesine rağmen, bize hiç te o taraflarını duyurma-dan doğruduyurma-dan doğruya kalbe akmasını1 biliyorlar.
deniz, renk renk kayıklar, takalar ve nihayet is-tanbul bu müşterek duyguları bir kat daha teza-hür ettiriyor, bağlıyor.
istanbul... içinde doğduğumuz ve o kadar sev-diğimiz bu muhteşem şehri o kadar az tattırdın: ki... bugün İstanbul için bir resim sergisi tertip-lesek, muhakkak ki, Erenle, Bedri görüş ve du-yuşlarile; diğer arkadaşları'ndan ayrılmış buluna-caklar, onlar mütevazi ve Pittoresque bir şehrin içine girmiş bulunuyorlar. Bulanık dumanlı kah-velerde parıldayan pirinç semaverler, sebzeci ve yemişçi dükkânlarının sade mideye değil gözlere verdiği renk ziyafetleri, balıkçılar, cami avlula-rında azametli çınarların serptiği nefîs gölgelerde dinlenenler, pazar yerlerinin kaynaşan halkı, Bey-lerbeyinin sâkin yaza, ahşap evleri, hepsi hepsi onlarıh yakından ve içten hissettikleri destandır. Eski yalıların yanında inşa edilen küçük su beton köprüsü bile Bedri'nin resminde ayni şiiri muha-faza ediyor. Meğer bu köprü oralara ne kadar da çok yakışıyormuş..
Resimden bahsetmek, biraz da kendimizden bahsetmektir. Eserlerde bulduğumuz ve bahsetti-ğimiz güzellikler biraz da içimizin çektiği güzel-liklerdir. Onun için bu sevgiyi eski bir rüyanın
sa-bileşivenmiş gibi bir hissi ile dolaştık. Çorum pazarından. — B. Eyüboğlu
Eren'i, (Paris) te 1930 senesinde (Andre Lho-te) atölyesinde tamdım. Atölyemiz, dünya sanalı-nın dört yol ağzında olan Montparnasse'da Odessa sokağında idi. Talebeleri de bu dört yoldan gelen yaşlı, genç sanatkârlardı. İşte; Eren bu beynelmi-lel istidatların en genci idi. Daha doğrusu küçük bir kız çocuğuydu. Fakat hocanın en büyük komp-limanlarım da devşiren yine Eren'di. O zaman yaptığı yeşil kareli elbiseli bir genç kız portresi-ni hâlâ unutmam. Bedriyle tanışmamız daha son-ra oldu. İngiliz golf elbiseli, ruyalı gözleri ve dağı-nık saçlarile Petrograd kahvesinde ilk gördüğüm zaman Fantin Latour'un tablosundaki Rimbaud'-uıı portresini hatırlamıştım ve o vakitler Bedri-nin şiir yazdığını bilmiyordum.
Aradan seneler ve hâdiseler geçti. Müzelerin ve hocaların dersleri bu iki kalpte şahsî hüviyetle-rini aldılar. Zamanla genişlettikleri bilgi ve tek-nikleri hislerini ifade ederecek vasıta haline gel-diler. Birinin plastique görüşü diğerinin Pictural duygusuna karışarak yaşayan bir senfoni
E R E N E Y U B O Ğ L U Bulgur döğen kadınlar
E R E N E Y U B O Ğ L U : S A K A Bu sergi onların ilk sergisi değildir, geçen
se-ne Ankarada kutluda - yazık ki göremedik - bir sergi açmışlar ve Cumhurbaşkanımızın bir tablo almaları gibi bir iltifatı da tatmışlardı.
Dostlarımın sanatını izah eden bir tenkit yaz-mak istiyordum. Fakat, eserlerin teknik
bakım-dan izaha ihtiyaçları var mı?. Onlar "kendi kendi-lerin anlatıyorlar. Belki eserle seyirci arasına gi-recek münekkit; istenilmeyen anda önümüze çı-kan bir yabancıya benzeyebilir. Onun için sergi intibaının tadını bozmadan sanatkâr seyircilerile başbaşa bırakayım. Bu satırlar yalnız sergiye gi-demiyenlere mahrum kaldıkları biı sanat ziyafe-tinin bende bıraktığı hatırasını tesbit içn yazılmış bulunsun. Renkler, deniz, yalılar, kayıklar, çınar ağaçları, köylüler, çarşı ve uzun bir çalışış.
ZekiFaik İZER