• Sonuç bulunamadı

BOĞAZ’IN RÜYASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BOĞAZ’IN RÜYASI"

Copied!
132
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYI 29 | İLKBAHAR 2020 KENT KÜLTÜRÜ BÜLTENİ

YETİMHANELER BEŞİKTAŞ’IN ŞEFKAT

YUVALARI 16 MAYIS 1919 BAĞIMSIZLIK YOLUNDA

İLK ADIM MANOLYA ZAMANI

BEŞİKTAŞ BİSİKLET ROTASI İKİ TEKERDEN FAZLASI

BEŞİKTAŞ’IN KUŞLARI

Gökyüzünün Canları

BEBEK

BOĞAZ’IN RÜYASI

ÖDÜLLÜ DİJİTAL SERGİ LÖSEV PARKI ALTYAPI SORUNLARI BİTİYOR İLK ŞAMPİYONLUĞUN ÖYKÜSÜ

LEB-İ DERYADA BEBEK DAYANIŞMA ASKISI KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEYEMEDİK SÖYLEŞİ: ÜSTÜN EZEL MECLİS’İN 100.YILI

(2)
(3)

Uzun bir aradan sonra okurlarıyla yeniden buluşturduğumuz kent kültürü dergi- miz b+’nın yeni yüzüyle ikinci sayısı, Beşiktaş’ın farklı köşelerinden hikâyelerle yine dopdolu.

Boğaz’ın rüyası, Beşiktaş’ın en özgün semtine geniş yer ayrılan bu sayıda, gün- lük yaşantısından tarihine, edebiyattaki yansımalarından doğasına, bilinen ve bilinmeyen pek çok yönüyle Bebek mercek altına alınıyor. Osmanlı döneminde köşklerle, yalılarla donatılan geçmişin bu küçük balıkçı köyü, bugün derneği ve eski sakinlerinin de gayretleriyle kültürel ve tarihi mirasını, korularını, sahilini ve mahalle kültürünü koruyabiliyor. 400 yıla yakın geçmişiyle semtin günümüzde görülebilen en eski kitabesinin anlattıklarını ve Bebek’in Divan şiirindeki yerini de sayfalarımızda bulabilirsiniz.

Balkan Savaşları sonrasında şehitlerin yetim kalan çocukları için açılan ve Cum- huriyet’in ilk yıllarına kadar bir neslin zorunlu olarak yolunun geçtiği çoğu Be- şiktaş’taki yetimhaneler, bu sayımızda tüm detaylarıyla işlendi.

Salgın nedeniyle sokaklar boşalıp gürültü azalınca kuş seslerini daha iyi duyar olduk. Beşiktaş’ın koruları, ağaçlı yolları ve parklarının ev sahipliği yaptığı göçmen kuşlar ile ağaçkakan, bülbül ve serçe gibi çok sayıda tür sayfalarımızda yer aldı.

25. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nda “doğa ve yaşam” konulu çalışmalarıyla ödül alan genç çizerler eserlerini b+’ya anlattı.

İstanbul Bisiklet Rehberi’nin yazarı Aydan Çelik, b+ okurları için Dolmabahçe’den Sarıyer’e uzanan bisiklet rotasını ve bisikletin tarihi öyküsünü yazarken, bisiklet tutkunu gazeteci Nevşin Mengü ise spor, semt ve hayat üzerine sorularımızı yanıtladı.

Salgın nedeniyle futbol maçlarının süresiz ertelenmesi, 2020 Süper Lig şampi- yonunun kim olacağı sorusunu yanıtsız bırakırken, futbolseverler için Beşiktaş’ın kulüp tarihindeki ilk şampiyonluk öyküsünü sayfalarımıza taşıdık. Beşiktaş Ka- dın Futbol Takımı’nın başarılı forveti Başak Gündoğdu ile hem futbolu hem de Beşiktaş’ı konuştuk.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bağımsızlık yolunda 16 Mayıs 1919’da Beşiktaş’tan attığı ilk adımın, Kurtuluş Savaşı’nın ilk işaretini verdiği ve Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nde anıt gemi olarak sergilenen Kartal istimbotunun hikâyesini okuyabi- lir, ayrıca bu yıl 100’üncü yılını kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşuna dair bilgilerinizi tazeleyebilirsiniz.

Bu sayıda, Belediyemizin COVID-19 salgınına karşı mücadelede önemli hizmetleri ile hayata geçirdiği projelerden de haberdar olacaksınız.

Herkese keyifli okumalar diliyorum.

Sevgi ve saygılarımla.

Birlikte Başaracağız

KENT KÜLTÜRÜ BÜLTENİ

İMTİYAZ SAHİBİ Beşiktaş Belediyesi Adına Rıza Akpolat – T.C. Beşiktaş Belediye Başkanı

YAYIN YÖNETMENİ Görkem Kızılkayak

YAYIN KURULU

Mehmet Mandacı, Dr. Gökhan Turan, Çağdaş Yıldız, Melih Öztürk, Oktay Uludağ,

Özcan Yüksek, Kemal Tayfur KURUMSAL İLİŞKİLER VE İLETİŞİM

BİO Beşiktaş İletişim Ofisi Çağdaş Yıldız YAYIN TÜRÜ Üç aylık / Yaygın YÖNETİM YERİ

T.C. Beşiktaş Belediyesi Nisbetiye Mahallesi Aytar Caddesi Başlık Sokak No: 1 34340

Beşiktaş, İstanbul - 444 44 55 web: barti.besiktas.bel.tr e-posta: barti@besiktas.bel.tr

YAYINA HAZIRLAYAN Renee & OmaOma Yayıncılık

EDİTÖRYAL SERVİS Erden Gümüşçü / Görsel Yönetmen

Tijen Burultay / Fotoğraf Editörü Özlem Türkdoğan / Editör Ceren Güler Uzer / İçerik Koordinasyonu

Zühre Güldoğdu / Türkçe Editörü Barış Görgün, Deniz Dikkaya, İbrahim Göksu, Murat Saça, Okan Fındık, Yusuf Aslan / Fotoğrafçı

Emirhan Demirci / Grafik Tasarım KATKIDA BULUNANLAR Ali Akurgal, Alman Arkeoloji Enstitüsü, Av. Arb. Esra Yenidünya, Aydan Çelik, Aydın Sertbaş,

BJK, Burcu Şalikoğlu Girgin, Cengiz Kahraman, Doç. Dr. Seyhun Şahin, Emre Durmuş, Ergül Sevgin,

Evren Yıldırım, Fatih Yücel, Gökhan Karakaş, Gökhan Tan, Halit Bilen, Kadir Özmen, Kenan Özcan,

LÖSEV, Mehmet Yüce, Necdet Sakaoğlu, Prof. Dr. Çetin Yılmaz, Prof. Dr. Necmi Aksoy,

Sinan Çakmak, Süreyya İsfendiyaroğlu, Turgut Tarhan, Yasin Akgül Gökhan Tan / Kapak Fotoğrafı Cengiz Kahraman Arşivi / Arka Kapak Fotoğrafı

BASKI Aktif Matbaa

Söğütlüçeşme Mahallesi, Halkalı Caddesi No: 245 / 1-A Küçükçekmece / İstanbul

© Her hakkı saklıdır. Yazı, fotoğraf, illüstrasyon ve haritalar izinsiz kullanılamaz, alıntı yapılamaz.

(4)

IÇINDEKILER

10 KORONAVİRÜSE GEÇİT VERMEDİK!

Beşiktaş Belediyesi koronavirüs salgınına en erken önlem alan belediyeler arasında ilk sırada yer aldı.

12 SERENCEBEY’DE ŞENLİK

Osman Cemal Kaygılı’dan, 1930’larda Serencebey’de geçen bir sünnet hikâyesi...

14 KARTAL İSTİMBOT

Kartal istimbot, ıssız bir koyda yarı batık halde bulunduktan sonra yenilenerek tarihe kazandırıldı.

16 BAĞIMSIZLIK İÇİN İLK ADIM

Mustafa Kemal önderliğindeki kurtarıcı kadrolar işgal altındaki İstanbul’dan 16 Mayıs 1919’da Beşiktaş’tan Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na giden yolu açtı.

20 DEVRİM MECLİSİ

Yüz yıl önce, 23 Nisan 1920’de, Ankara’da Türkiye’nin ve Türk halkının kaderini belirleyen tarihi bir adım atıldı.

24 BEŞİKTAŞ’TA MANOLYA ZAMANI

Manolya saray lalesi meleziyle baharın, büyük çiçekli türüyle de yazın geldiğini Beşiktaşlılara müjdeliyor.

30 BEBEK: BOĞAZ’IN RÜYASI

Bebek mimari değerlerini, korularını, sahilini ve mahalle kültürünü korumaya çalışıyor.

44 BEŞİKTAŞ BİSİKLET ROTASI

Beşiktaş sahili boyunca uzanan bisiklet yolu hem profesyonel hem de amatörlerin pedal basabilmesine olanak sağlıyor.

52 BEŞİKTAŞ’IN ŞEFKAT YUVALARI

Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar

İstanbul’daki yetimhanelerin büyük bir kısmı Beşiktaş’taydı.

10

24

20

PANORAMA

44

(5)

74 BEŞİKTAŞ’IN KUŞLARI

Beşiktaş, kuş seslerinin duyulduğu İstanbul’un en şanslı ilçelerinden biri.

84 “BEŞİKTAŞ’TA BÜYÜDÜM”

Beşiktaş Kadın Futbol Takımı’nın başarılı forveti Başak Gündoğdu’yla hem futbolu hem de Beşiktaş’ı konuştuk.

88 KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEYEMEDİK

İstatistikler ne İstanbul Sözleşmesi’nin ne de yasaların kadına yönelik şiddeti durduramadığını ortaya koyuyor.

92 KALEMİN UCUNDAKİ DOĞA

Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nın 25. yılında dereceye girenler ödüllendirildi.

102 TARİHİ DEĞİŞTİREN SALGINLAR

Koronavirüs nedeniyle dünyada hayat durdu.

Ancak bu, tarihteki ne ilk ne de son salgın.

114 ÖDÜLLÜ DİJİTAL SERGİ

Yandex Nevigasyon’a özel hazırladığımız uygulama, Gümüş MIXX’e layık görüldü.

118 ATA’MIZIN YOLUNDA HEP AYNI RUHLA

Beşiktaş’ta 23 Nisan kutlamaları sabah düzenlenen resmi törenle başladı.

119 BAŞKAN SAZIYLA YÜREKLERE DOKUNDU

Belediye Başkanı Rıza Akpolat “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım’’ adlı ölümsüz eseri bağlaması eşliğinde seslendirdi.

121 ONLINE DAYANIŞMA ASKISI

Dayanışma Askısı uygulaması ile yardımsever komşularımızla ihtiyaç sahiplerini buluşturuyoruz.

74

118

126 BEŞİKTAŞ’TA YAŞAM REHBERİ

HABERLER

92 KÜLTÜR & SANAT

124 GENÇ SANATÇILARDAN 19 MAYIS’A ÖZEL SERGİ 124 BEŞİKTAŞ AKADEMİ’DE

DERSLER ONLINE’DA 124 BEŞİKTAŞ BELEDİYESİ TV’DE

RAMAZAN BOYUNCA ÖZEL YAYIN

besiktaskultursanat.com /besiktaskultur /besiktaskultur

(6)
(7)

Beşiktaş, Yıldız’da tek minareli bir sultan camisi... Bir sarayı andıran özgün mimarisi, görkemli kapısı, avlusunda yükselen saat kulesi, özellikle de gökyüzüne öykünen süslemeli kubbesiyle bir şaheser.

Yıldız Camii olarak da bilinir ama asıl adı Hamidiye Camii’dir.

Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’na yerleştikten sonra yaptırdığı caminin mimarı Nikolaidis Jelpuylo adlı bir Rum’dur. Yapımına 1881’de başlanıp, 1885’te ibadete açılan cami, tarihteki ilk terör saldırılarından birine de tanık olmuştu. 21 Temmuz 1905’te Ermeni komitacılar tarafından cuma namazı çıkışında II. Abdülhamid’e karşı bombalı suikast girişimi burada düzenlenmişti.

AYDIN SERTBAŞ

Gök Kubbenin Altında

(8)

İlkbahar, balık göçüyle birlikte yunusların İstanbul Boğazı’nda en fazla görüldüğü mevsim. Özellikle Boğaz’ın kuzey ve güney ağızları, onların doğal beslenme alanları. Koronavirüs salgını nedeniyle deniz trafiği azaldığı için yunuslar normalde kullandıkları bölgeleri daha sık ziyaret ediyor veya hiç görmediğimiz yerlerde görülüyor. Ortaköy sahilinde dans edercesine birbirleriyle yarışan yunuslar bu zor günlerde İstanbullular için neşe kaynağı oldu.

Ebedi Dost Geri Döndü

(9)

YASİN AKGÜL

(10)

eşiktaş Belediyesi koronavirüs salgı- nına en erken önlem alan belediyeler arasında başı çekti. Kurumlarımızın etkili koordinasyonu sayesinde ge- reken tüm önlemler hemen alındı ve uygulamaya geçirildi. Bu zor süreçte Beşiktaşlıların da desteğiyle Beşiktaş ilçesi salgından en az etkilenen ilçeler arasında yer aldı. İşte salgınla yapılan mücadelemizden bazı satırbaşları:

HALK SAĞLIĞI

DIJITAL YÖNETIM MERKEZI

Topyekûn mücadeleyi bir üst aşamaya taşımak için Halk Sağlığı Dijital Yöne- tim Merkezi kuruldu. Sadece salgında değil tüm afetlerde çalışacak bir dijital platform olarak tasarlanan merkez, bi- rimler arası anlık iletişim, koordinasyon ve etkin süreç yönetimini hedefliyor.

DIJITAL HIZMETLER ARTIRILDI Online Tıbbı Danışma Hizmetinin kapsamı genişletilerek, psikolog, di- yetisyen, fizyoterapist ve aile danış- manlığı hizmetleri de bu uygulamaya dahil edildi. Törensiz ve sadece iki şahit eşliğinde kıyılacak nikâhları için çift- ler, nikâh dairesine gitmeden online

EŞITLIK EVDE BAŞLAR KAMPANYASI Evde kalınan dönemde ev işlerinin sadece kadının ya da erkeğin sorumluluğunda olmadığını, ortak sorumluluk olduğunu vurgulamak için sosyal medya kampan- yası gerçekleştirildi.

DEZENFEKTE ÇALIŞMALARI Koronavirüsün yayılma ihtimaline karşı önlemler erkenden alındı. Öncelikle 31 Ocak’ta okullar dezenfekte edildi. Son- rasında ekipler gece gündüz demeden cami, huzurevi gibi tüm kurumları ve meydanları, sokakları dezenfekte etti.

ZABITA DENETIMLERI

Zabıta ekiplerimiz, iş yeri denetimlerini giderek sıkılaştırdı. Pazarlarımızı tüm- den kapatmak yerine, İstanbul Pazarcılar Odası ile yaptığımız görüşmeleri takiben pazarlarda koronavirüs tedbirleri alındı.

olarak e-nikâh üzerinden başvurula- rını yapabildi. Beşiktaş Mobil uygu- lamasından ilçe sınırları içerisindeki hastane ve eczaneleri harita üzerinden görüntüleyebilen kullanıcılar ulaşım bilgisini de öğrendi. Vatandaşlarımız evlerinden ayrılmadan, doğru bilgiye ulaşmak, şikâyet ve önerilerini iletmek için Çözüm Merkezimiz üzerinden be- lediyeye kolayca ulaştı.

BILGILENDIRME VE FARKINDALIK ÇALIŞMALARI HER YERDE

Beşiktaş’ın hemen hemen her noktası- na koronavirüsten korunmanın yollarını anlatan bilgilendirici afiş ve pankartlar asıldı. 444 44 55 numaralı Çözüm Merkezi, arayanları ilgili kurumlara yönlendirdi.

Sokağa çıkma konusunda kısıtlamalar he- nüz bu noktaya gelmemişken anonslar yaparak evde kalmanın önemi vurgulandı.

B KORONAVIRÜSE GEÇIT VERMEDIK!

Evden çıkmak zorunda olmayan Beşiktaşlılar, evde kalarak Beşiktaş Belediyesi’nin koronavirüs salgını ile mücadelesine destek oldu.

(11)

HIJYEN KITI VE GIDA KOLISI DAĞITIMI Kayıtlı olanlar dışında Beşiktaş sınır- ları içerisinde ikamet eden 60 yaş üstü

vatandaşları tespit etmek için tarama yapıldı; ihtiyaçlarını ve belediyeden taleplerini öğrenmek için onlarla ileti- şime geçildi. Ayrıca 75 yaş üzerindeki vatandaşlar, belediyenin kendilerine verdiği cihazdaki Acil Durum tuşuna basarak belediyenin kişisel bakım, ev temizliği ve her gün sıcak yemek gibi hizmetlerden faydalanabilmeleri için Esenlik Hizmetine yönlendirildi. Evde doktor muayenesi, hasta bakıcı hizmetleri, hasta nakil ambulansı, psikolojik destek gibi destekler de bu kapsamına alındı.

Beşiktaş’ta yaşayan 60 yaş ve üzerindeki tüm komşulara el dezenfektanı, maske, eldiven ve sabunun yer aldığı hijyen kiti dağıtıldı. Belediyeden Esenlik Hizmeti alanlara ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara, pirinç, nohut, bulgur, zeytinyağı, makarna, un gibi gıda ürünlerinden oluşan market kolileri ulaştırıldı.

MALI ÖNLEMLER

Destek programı kapsamında, salgın nedeniyle işletmelerini kapatmak zo- runda kalan esnaftan işgaliye bedeli, faaliyetleri durdurulan belediye kiracısı işletmelerden kira, belediye yurtlarında kalan öğrencilerden yurt ücreti ve be- lediye kreşlerindeki çocuklardan kreş ücreti alınmıyor.

SAĞLIK ÇALIŞANLARINA DESTEK Toplam 185 yatak kapasiteli belediyeye ait iki öğrenci yurdu sağlık emekçileri için hazır hale getirildi.

SOKAK HAYVANLARI

Ekipler düzenli olarak ilçedeki birçok noktada besleme çalışmaları yaptı. Gelen ihbarları da değerlendiren ekipler, “Mo- bivet” Sokak Hayvanları Ambulansı ile can dostlarımızın yanına giderek uzman veteriner hekimler tarafından tedavi altına alınmalarını sağladı.

DIĞER HIZMETLERIMIZ

İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza günde üç öğün sıcak yemek yardımı yapıyoruz.

Çocuklar için hazırlanan özel içerikler YouTube kanalı üzerinden yayınlanıyor.

Lise ve üniversite sınavları hazırlık eğitimi veren Beşiktaş Akademi eğitimleri online ortamında devam ediyor.

13 Mart’tan itibaren belediyemiz hiz- met binalarının girişlerinde ateş ölçümü

yapılıyor.

24 Mart’tan itibaren parklarımız kul- lanıma kapatıldı.

82.174

kişiye yardım yapıldı.

kişiye evde bakım hizmeti verildi.

1.280

adet maske, dezenfektan, temizlik ürünü dağıtıldı.

266.900

sağlık çalışanına konaklama imkânı sağlandı.

sağlık çalışanı konakladı.

40 185

adet belediyeye ait iş yerinin kirası ertelendi.

2.711 14

adet bina ve toplu taşıma aracında dezenfekte çalışması yapıldı.

RAKAMLARLA

BEŞIKTAŞ BELEDIYESI

KORONAVIRÜS MÜCADELESI

(12)

İ

Yazı: CENGIZ KAHRAMAN Fotoğraflar: CENGIZ KAHRAMAN KOLEKSIYONU

“Halk muhabiri” olarak da anılan gazeteci yazar Osman Cemal Kaygılı “Yeni Gün” gazetesinde 1930’lu yıllarda “Istanbul’un Köşe Bucağı” başlığıyla kentin sosyal hayatının nabzını tutuyordu.

Işte Serencebey’den bir sünnet hikâyesi...

Serencebey’de Şenlik

stanbul’da 1930’lu yıllarda sünnet düğün- leri çok şenlikli olur, evlerin bahçeleri, açık hava kahveleri, yazlık sinemalar ve bahçelerde eğlenceli kutlamalar yapılırdı. Bu düğünlerde ince saz ve cazbant davetlileri eğlendirir, Karagöz oynatılır, hokkabazlar çocuklara unu- tulmaz anlar yaşatırdı.

Okulların kapanmasıyla İstanbul’da sünnet düğünleri yaz ve sonbahar başına kadar devam ederdi. Düğünden bir hafta önce sünnet çocukları bir at üzerinde

Eyüp Sultan’a götürülür, dönüşte bura- daki Eyüp oyuncakçılarına uğranılarak geleneksel oyuncaklar alınırdı.

İstanbul’da 1931 yılındaki bir düğün eğlencesine tanıklık eden bu güzel fotoğraf Beşiktaş Serencebey’deki bir bahçede çekilmiş. O tarihlerde karanlık ortamlarda flaş niyetine magnezyum patlatılırmış.

Saat 22.00 civarı çekilen bu fotoğrafta da magnezyumun etkisiyle ön plan çok aydınlık, arka plan da biraz karanlıkta kalmış. Bahçeye kurulan masalarda ko-

nuklar yeme içme faslını henüz bitirmiş ve Karagöz oynatılmasını bekliyorlar.

Fotoğrafta ön planda görülen çocukla- rın arasında bize bu sünnet düğününü anlatan gazeteci yazar Osman Cemal Kaygılı da var.

İstanbul’un kenar semtlerini, ilginç tiplerini, kıyısını bucağını çok iyi bilen ve anlatan Osman Cemal Bey, Yeni Gün gazetesinde 8 Eylül 1931’de yayımlanan

“İstanbul’un Köşe Bucağı” isimli yazı dizisinde bu eğlenceli geceyi şöyle an-

(13)

latıyor: “Saat sekiz, ortalık adamakıllı kararmış, düğün evinin bahçesi kadın erkek davetlilerle dolu, ayakta kalanların ise hesabı yok. Akşamın bu geç vaktin- de, Beşiktaş kahvelerinden Serencebey Yokuşu’nun üst başındaki düğün yerine hâlâ düzinelerle sandalye taşınıyordu.”

Osman Cemal düğünün sonlarına kadar kalamaz. Meraklı olduğu Karagöz’ü bile seyretme imkânını bulamadan düğün- den ayrılır:

“Geçen cuma gecesi Nail Bey’in Se-

rencebey Yokuşu’ndaki düğününün sonlarına kadar kalamadık. Karagöz başlarken ayrıldık, onun için saat on buçuktan sonrasını seyredemedik.”

Düğün sahiplerinden eski gazeteci Rıza Lebip Bey daha sonra Osman Cemal Bey’e düğünden ayrıldıktan sonra olan eğlenceyi şöyle anlatmış:

“Fakat ertesi gün düğün sahiplerinden ve eski gazetecilerden Rıza Lebip Bey anlattı, oranın tadı asıl on buçuktan sonra çıkmış, misafirlerden Cevdet Bey,

gene düğündeki misafirlerden şişmanca ve kıranta bir zatın iskemlesine usulca kestane fişengi (fişeği) bağlayıp patlat- mış ve adamcağız deli gibi sıçrayınca el şakırtıları ayyuka çıkmış.

Sonra gene misafirlerden Emin Bey, Ahmet Bey’le dans ederken Emin Bey’in ayağı kaymış, havuza yuvarlanmış. Âşık Balâdî isminde bir zat da, çalınan çok hazin bir şarkıyı dinlerken gençliğini hatırlayarak aynı şarkının makamıyla hüngür hüngür ağlamıştır.”

Günümüzde eskisi kadar popüler olmasa da Karagöz, 1930’lu yıllarda sünnet düğünlerinin vazgeçilmez bir eğlencesiydi (solda). Osman Cemal Kaygılı “Yeni Gün” gazetesinde okurlara Istanbul’un sosyal hayatına dair izlenimlerini aktarıyordu (altta).

(14)

lık bir sonbahar öğleninde Türk Loydu ve Deniz Ticaret Odası’nda başarılı iş- lere imza atan Yüksek Gemi Mühendisi Tansel Timur’dan gelen telefon ile bü- yük bir tarihin yok olmak üzere olduğu ihbarı alınmıştı. Atatürk’ün 16 Mayıs 1919’dan önce bindiği düşünülen bir deniz aracının Tuzla’da kaderine terk edilerek eritilmek üzere İzmir-Aliağa gemi söküm bölgesine gideceği düşüncesi duyarlı deniz insanı Arif Ertik’i harekete geçirmişti. Arif Ertik’in tanıştırdığı Kartal istimbota çıktığımızda paslı bir ihtiyar gemi görünümünden gizli başka değer- ler de barındırdığını fısıldar gibiydi. 23 metrelik pas tutmuş bedeni ve sağlam kalmayan donanımıyla binlerce deniz

mili katettiği anlaşılırken sıradan bir tekne olmadığını anlatmaya çalışıyordu.

Sessizliğine yakışan yorgun gövdesi bir taşıma platformuna yaslanmıştı, platform yerinden kıpırdasa içindeki 20 ton su denizle buluşacak yani istimbot tamamen batacak gibiydi.

Hayat belirtisi olmayan bir yoğun ba- kım hastası tanımı yaptığım istimbotun, iki yıl sonra Türk halkıyla buluşurken nasıl görkemli bir görünüşe kavuşacağını hayal bile edemezdim. Lumbozundan (pencere) hayata göz kırptığını hissetti- ğim istimbotun kaderini değiştiren isim ise emekli Amiral Cem Gürdeniz oldu.

En doğru stratejiyi çizecek isim olan

deniz kuvvetlerinin saygın amirali Cem Gürdeniz, Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalizme meydan okuyan “Gel- dikleri gibi giderler” sözünün bu paslı ihtiyarın güvertesinde söylediğini orta- ya çıkarttı. Çok bilinmeyenli denklemin ilk sorularının cevaplandırılması, satın alma işlemi ve 1911 yılında Hollanda’da yapıldığı tersaneyle yazışmalarla geçen altı ayın ardından duayen gazeteci Uğur Dündar’ın yardımıyla duyurduğumuz Kartal istimbotun kaderi, Ağustos 2017’de denizin iyotlu suyundan çıkartıldığında tam anlamıyla değişti. İbrahim Benli ve Serkan Koç’un risk alan yaklaşımı ise koşar adım kurtuluşuna gitmesini sağladı istimbotun.

Mustafa Kemal Atatürk’ün 1918’de İstanbul’u işgal eden düşman askerlerini görerek güvertesinde

“Geldikleri gibi giderler” sözünü söylediği Kartal istimbot, İstanbul’un ilk halka açık müze gemisi olarak Beşiktaş’a yanaşmayı bekliyor. İstimbot, Tuzla’da kaderine terk edildiği ıssız koyda yarı batık halde bulunduktan sonra gerçek bir imeceyle yenilenerek tarihe kazandırıldı.

Yazı ve Fotoğraflar: GÖKHAN KARAKAŞ - Milliyet Gazetesi Kıdemli Muhabiri

I

KURTULUŞ SAVAŞI’NIN İŞARET FİŞEĞİ

KARTAL İSTİMBOT

(15)

YAKIN TARİHİN SON İMECESİ Türk denizcilik camiasının saygın isimle- rinden Levent Akson’un şefkatli dokunuş- larıyla yüzyıllık yorgunluğundan kurtulan istimbot, yakın tarihimizde görülmeyen bir halk dayanışması ile yenilenmeye başlandı. Yenilenme sürecini omuzlarına alan Levent Akson’un oğlu gibi gördüğü istimbotun hem devlet hem özel sektörde geçirdiği 106 yıllık geçmişi korunarak tüm gövde sacları değiştirildi. Türk ter- saneciliğinin kurucu isimlerinden Celal Çiçek’in hiç tereddütsüzce ve kaygısızca kabul ettiği istimbot, Tanju Kalaycıoğlu ve İhsan Altun gibi problem çözücü iki müthiş gemi mühendisinin sihirli doku- nuşlarıyla 10 ayda yenilendiğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin de ölümsüz olduğunu kanıtlayan bir tekneye dönüştü.

İLELEBET PAYİDAR KALACAK 13 Kasım 2018 günü yani Kurtuluş Sa- vaşı’nın ilk işaretinin verildiği sözlerin tam 100. yıl dönümünde Çiçek Tersa- nesi’nde düzenlenen törenle Türk halkı

adına Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na teslim edilen Kartal istimbot, sergilene- ceği günü bekleyen bir müze gemi artık.

Sadece yıllara değil, unutulmuşluğa ve tarihi vefasızlığa geçit vermeyen istimbot, sonunun Nusret, Alemdar ya da Bandırma Vapuru gibi olmadığı için şanslı olmalı.

İstanbul’un tam orta yeri olmasından öte onu koruyacak en doğru adres olan İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’na ev sahipliği yapan Beşiktaş’ta halkla buluş- ması en büyük dileğimiz. İstanbul Büyük- şehir Belediyesi’nin Kartal istimbotun Deniz Müzesi’nin önüne yerleştirilmesi için hazırladığı uygulama projesi İstanbul III. Numaralı Koruma Kurulu’nun silüet konusundaki endişeleri nedeniyle kabul edilmedi. İBB bu endişeleri de dikkate alarak proje üzerinde çalışmalarına de- vam ediyor. Bu çalışmalar ve Koruma Kurulu’nun onayının ardından istimbot Beşiktaş’a taşınacak.

Yolu Beşiktaş’a düşüp de Kartal istimbotun

önünden geçenler, ulusuna inanan bir liderin imkânsızlıklar içinde bile em- peryalizme nasıl meydan okuduğunu gö- recekler baktıklarında. Yüzyılların bazı değerleri yok edemeyeceğini anlamaları için pruvası gökyüzüne uzanan Kartal’ı seyretmeleri yeterli olacak.

Atatürk, 13 Kasım 1918 tarihinde işgal altındaki İstanbul Boğazı’ndan geçerken düşman gemilerine bakıp, “Geldikleri gibi giderler” diyerek Kurtuluş Savaşı’nın ilk işaretini Kartal istimbotun güvertesinde vermişti.

Paslı bir ihtiyar gemi görünümündeki (sol sayfada üstte) Kartal istimbotun kaderi, Ağustos 2017’de değişti. Gemi mühendislerinin özverisiyle 10 ayda yenilenerek Türkiye Cumhuriyeti’nin ölümsüz olduğunu kanıtlayan bir tekneye dönüştü.

Umudun, direnişin, yeniden ayağa kalkışın ve yenilmezliğin sembolü Kartal istimbot, Beşiktaşlılarla buluşacağı günü bekliyor.

Geldikleri Gibi Giderler

7. Ordu Komutanlığı’nda görevli Mustafa Kemal, orduların dağıtıl- ması üzerine 10 Kasım 1918’de Adana’dan trenle yola çıktı. Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918’de vardığı Haydar- paşa Garı’nda kendisini bekleyen Kartal istimbotuyla Galata’ya doğru yola çıktı. Mustafa Kemal;

İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden oluşan 55 tam do- nanımlı savaş gemisinden oluşan işgalci donanmayı gördüğünde yaveri Cevad Abbas’a tarihe ge- çen sözü söyledi. Cevad Abbas, 1939’da yayımladığı kitabında,

“Atatürk ile askeri ulaşımın köhne bir motorla deniz ortasındaki çelik ormanının içinden geçiyorduk.

Atatürk’ün zarif dudaklarından

‘Geldikleri gibi giderler’ cümlesini işittiğim zaman mütarekenin do- ğurduğu derin ve elemli ümitsizli- ği derhal unutmuştum” demişti.

(16)

6 Mayıs 1919 Cuma günü Beşiktaş Sinanpaşa Camii’nde Osmanlı Padişahı Vahdettin ile son görüşmesini yapan Mustafa Kemal Paşa, Akaretler’de oturan Annesi Zübeyde Hanım ve kardeşi Makbule ile vedalaşır. Bir grup silah arkadaşıyla da buluşarak Beşiktaş İskelesi’nden bir bota biner ve açıkta bekleyen Bandırma Vapuru’na çıkar.

16 Mayıs 1919 Cuma günü Beşiktaş’ta, mazlum ulusların tarihinin dönüşümü başlar. Bu büyük dönüşümüm öncü- sü Türk ulusu adına “İlk Adım” atılır.

Çünkü 16 Mayıs 1919’da Karadeniz’e açılan ve rotası Samsun olan Bandırma Vapuru, sadece bir grup insanı Anado-

lu’ya taşımaz. Bandırma Vapuru’nun gerçek yükü, bağımsızlıktır, Ulusal Kurtuluş Savaşı’dır. Türk ulusuna onurlu, bağımsız ve aydınlık bir ge- lecek kurma programıdır. Beşiktaş’ta atılan “Bağımsızlık İçin İlk Adım”ın sonunda özgür Türkiye Cumhuriyeti vardır. Bu nedenle, Beşiktaş Belediyesi olarak her 16-19 Mayıs’ı, bu eşsiz mi- rasımızı kent belleğimize kazımak için

“Bağımsızlık İçin İlk Adım” başlığıyla kutluyoruz.

Unutmayın! “Bağımsız Türkiye İçin İlk Adım” 16 Mayıs 1919’da Beşiktaş’ta atıldı! Bizleri Beşiktaş kentlisi yapan gerçek kimlik de budur.

1

Türk Bağımsızlık Savaşı 16 Mayıs 1919’da Beşiktaş’ta başlar. O güne kadar “bağımsızlık”

fikrini beyinlerinde oluşturmuş Mustafa Kemal önderliğindeki kurtarıcı kadrolar işgal altındaki İstanbul’dan Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na giden yolu açarlar. Tarihçi Necdet Sakaoğlu, Atatürk’ün Beşiktaş’ta yaşadığı zamanları yazdı.

Yazı: NECDET SAKAOĞLU

BAĞIMSIZLIK İÇİN İLK ADIM

(17)

ATATÜRK’ÜN BEŞİKTAŞ GÜNLERİ Atatürk’ün altmış yılı bulmayan yaşamı, dünya tarihinin en hareketli evreleriyle çakıştığı gibi, yaşadığı yerler de buna koşut bir panorama yansıtır: 1880-1899 arasındaki çocukluk-gençlik çağını Sela- nik ve Manastır’da geçirmiş; 1899-1905 yıllarında İstanbul’da okumuş; 1905-1919 subaylık evresinde Suriye’den Balkanlar’a, Libya’ya, Anadolu’ya kadar geniş bir coğ- rafyada görevler üstlenmiştir. 1919-1938 son evresinde ise resmi ve sürekli ika- metgâhı Ankara olsa da 1899’da Harbiye Mektebi’ne gelişinden ölümüne kadar İstanbul’daki kalış süresi, aralıklarla on yıla yakındır. Şöyle de denebilir: Kısa ömründe en uzun ikamet ettiği üç yer sırasıyla Selanik, Ankara, İstanbul’dur.

Konu, Cumhuriyet dönemiyle ve

“ikametgâh” (cumhurbaşkanlığı konutu) ile sınırlı tutulduğunda ise Ankara’da Çankaya Köşkü, ikinci sırada İstanbul Beşiktaş’taki Dolmabahçe Sarayı yer

alıyor. Cumhuriyet’in başkenti Anka- ra’daki daimi cumhurbaşkanlığı konutu Çankaya’ya karşılık, 1927-1938 arasın- da da eski saltanat payitahtı İstanbul’da

“Beşiktaş Saray-ı Hümayunu” (Dolma- bahçe) ikincil cumhurbaşkanlığı konutu işlevinde olmuştur.

Dolmabahçe Sarayı, Cumhuriyet döne- minde “Millî Saraylar” kapsamına alınıp daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na bağlandığından, İstanbul’a gelişlerinde Atatürk’e ikametgâh olmuş;

Yalova’daki Cumhurbaşkanlığı, Millet Bahçesi, Baltacı Çiftliği köşkleriyle Florya Halk Plajı yanındaki Cumhur- başkanlığı Deniz Köşkü’nde (1935) de zaman zaman kalmıştır.

Sultan II. Abdülhamid’in ve Vahdet- tin’in, yeterince güvenlikli bulmayarak Yıldız Sarayı’na taşınmalarına karşılık Atatürk, cumhurbaşkanlığı boyunca, her yılki birkaç aylık kalışları hesap edildi-

İllüstrasyon: KADİR ÖZMEN

(18)

ğinde Dolmabahçe’de iki yıldan fazla kalmıştır. Sarayı gezen çocuklar ve gençler, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyaset, dış politika, kültür ve sanat atılımlarında bu sarayın ayrı bir konumu olduğunu; Türk aydın- lanmasının temeli olan Harf Devrimi’yle Türk dili çalışmalarının; Türk Dil Kurultaylarının, çağdaş sanat ve kültür etkinliklerinin burada yapıldığını öğrenmelidirler.

Oysa belleklerimizdeki “Beşiktaş-Dolmabahçe-Ata- türk” ilintisi, 1938’de bu sarayda öldüğünü bilmekten;

her ölüm yıl dönümünde ekranlarda gazete sayfa- larında gördüğümüz manzara da 10 Kasım sabahı, Mehmetçiğin nöbet tuttuğu o loş odada, çocukların üzüntüyle baktıkları al bayrak örtülü yataktan iba- rettir. Atatürk’ün Dolmabahçe, dolayısıyla Beşiktaş ile ilgisini bir yas odasındaki saygı duruşuyla ya da bugün müze olan sarayı gezenlere, “Bu odada öldü!”

açıklamasıyla sınırlandırmak doğru değildir elbette.

MİLLİ MÜCADELE BEŞİKTAŞ’TA BAŞLADI Gözden kaçırılan önemli bir başka gerçek, Atatürk’ün, Milli Mücadele hareketine 16 Mayıs 1919’da Beşik- taş’tan çıktığıdır. Oysa buna da değinilmeyerek 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığını söylemekle yetinilir.

Beşiktaş-Atatürk bağını kuran başka nedenlerden de söz edilebilir: Balkan Savaşı’nda (1912-1913) Se- lanik’teki yüzlerce Türk ailesi gibi, annesi Zübeyde Hanım, kız kardeşi Makbule Hanım, Fikriye Hanım, manevi oğlu Abdürrahim’den oluşan Mustafa Ke- mal Bey ailesi de İstanbul’a göçerek Akaretler’deki 76 numaralı saray lojmanına yerleşmişlerdi. Aile, 1918-1919’da birkaç ay Şişli’deki evde kalmışlarsa da Beşiktaş’taki ikametleri 1922’ye değin on yıldan az değildir. 1919’a değin, Osmanlı ordusunda kaymakam (yarbay), sonra miralay (albay), mirliva (tuğgene- ral) rütbeleriyle görevler alan Mustafa Kemal de İstanbul’a gelişlerinde kimi kez Akaretler’deki evde de kalıyordu kuşkusuz. Bundan, şu anlam çıkıyor:

Selanikli aile, 1912’den sonra Beşiktaşlı olmuştur.

Milli Mücadele (1919-1923) yıllarında ve cum- hurbaşkanlığının birinci döneminde İstanbul’a gel- meyen Atatürk’ün, 1927-1938 arasında her yıl, bir

veya birkaç kez İstanbul’a geldiği ve aylarca kaldığı saptanıyor. Atatürk’ün, yaz dinlencesi, kültürel ve siyasal çalışmalar, yabancı konukları karşılama amaçlı bu gelişlerinde, Osmanlı payitahtında kalabileceği semtler ve mekânlar çoktu. Padişahların saray, köşk ve kasırları bir yana generalliğinde kaldığı Pera Pa- las’ta kalması da doğaldı. Bu noktada politik bir öngörüden söz edilir: Vahdettin’e, Halife Abdülme- cid’e, bunlardan önceki sultanlara mekânlık eden yerlerin, Türkiye Cumhuriyeti Reisicumhuru için fazla görüldüğü gibi bir yoruma kapı aralamamak!

Bu yaklaşım, o günün koşullarında, yeni devletin ve onun başının konumu açısından doğruydu. Oysa bu haklı gerekçeye karşılık, padişahların sarayında kalmaktan en çok sıkılan, sade yaşam tutkunu Ata- türk olmuş; saray ortamında duyduğu rahatsızlıktan çevresindekilere yakınmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Reisicumhuru’nun, İstanbul’da yaz çalışmalarını sürdürmesi ve dinlenmesi için o günün koşullarına göre uygun görülen Dolmabahçe Sarayı, Halife Abdülmecid’in 5 Mart 1924’te ayrılı- şından beri boştu. Sarayın bulunduğu Beşiktaş ise II. Mahmud (1808-1839) ve sonraki altı padişahla bir halifenin, adeta payitaht içinde ikinci payitaht gibi gözettikleri ayrıcalıklı bir semtti. 19. yüzyılda hayli gelişmiş; kentsel sorunlarının çözümüne öncelik verilmişti. Beşiktaş Saray-ı Hümayun’u da denen Dolmabahçe Sarayı’ndan başka, ikinci ve üçüncü konumdaki Çırağan ve Yıldız Sarayları, bunlara bağlı köşk, kasır ve sahil saraylar, devlet ricalinin, zengin- lerin konak ve yalıları, başta kışlalar olmak üzere birçok kamusal kurum, Robert Kolej ve diğer yabancı okullar, Beşiktaş’ta yapılandığı gibi kapsamlı bir imar planı da önce bu semtte uygulanmıştı. Diğer tarafta, 1920’li yıllar İstanbul’unun, geniş yangın alanlarıyla kaplı Suriçi-Surdışı semtleri, Balkan göçlerinin yığ- dığı yoksul nüfusun derme çatma barakalarıyla dolu muhacir mahalleleri dikkate alındığında Beşiktaş, oldukça modern çehreli, bakımlı; Beşiktaşlılar da o oranda aydın ve varlıklıydı. Hatta denilebilir ki, Osmanlı Devleti’nin son döneminde, “Tarihi Yarı- mada”nın büsbütün sahipsizliğe terk edilmemesi için Bab-ı Âli ve nezaretler bu yakaya taşınmamıştı.

Motorlu taşıt ve uçak ulaşımının daha yaygınlaş- madığı; yeni başkent Ankara ile bağlantının Haydar- paşa Garı’ndan hareket eden trenlerle sağlanması;

Beşiktaş rıhtımlarının Haydarpaşa, Derince, Yalova, Mudanya, Karadeniz, Marmara bağlantılarına elve- rişliliği nedeniyle de kıyıdaki Dolmabahçe Sarayı alternatifsiz tek ikametgâh konumundaydı.

DOLMABAHÇE’NİN EN SADE ODASI

Gönülden onaylamasa da ileri sürülen gerekçeler

Atatürk’ün ikametgâhı Dolmabahçe

Sarayı, Cumhuriyet Dönemi’nin tüm

önemli kararlarının da tanıklığını yaptı.

(19)

karşısında Dolmabahçe’de ikamet etmeyi kabullenen Atatürk’e, sarayın en sade dairesi ayrılmış; bu bölüm olabildiğince yalın döşenmişti. İstanbul’a gelişlerin- de kaldığı bu daire, sarayın üst katında, muayede dairesine bitişik, pencereleri Boğaziçi’ne bakan iki salonla bir yatak ve bir çalışma odasından ibaretti.

Sarayın, 1 Temmuz 1927’den 10 Kasım 1938’e değin 11 yıl 4 ay 10 gün boyunca Atatürk’e tahsis edilen bu bölümün resmi adı “Hususi Daire” idi. Kendisini ölüme götüren rahatsızlığının, 27 Mayıs-10 Kasım 1938 tarihleri arasındaki “hasta”, “yatakta hasta”

“komada” evrelerini de -Savarona’daki 55 gün ayrı tutulursa- Hususi Daire’de geçiren Atatürk, bu dai- redeki yatak odasında vasiyetnamesini dikte ettirmiş;

şifa dilemek için gelen devlet adamları, arkadaşları, yakınları ve doktorlar onu, bronz işlemeli ceviz kar- yola, gardırop, komodin, kanepe ve koltuklarla döşeli bu sade odasında ziyaret etmişlerdi. Son nefesini de bu odada vermişti.

Hususi Daire’deki çalışma odası da sarayın diğer odalarına oranla hem boyutları hem tezyinatı ile yalın ve küçüktür. Burada bir boy aynası, duvarlarda yağlı boya tablolar, kendi portresi, Halife Abdülmecid Efendi’nin otomobilini durdurup trafik cezası kesen İngiliz polisinin düzenlediği makbuz, Osmanlı Ha- nedanı’nın düştüğü durumu belgeleyen bu makbuzu çerçeveletip özellikle çalışma masasının karşısına koydurduğu söylenir- küçük masalar, sandalyeler bulunan bu oda da onun sade yaşama anlayışını yansıtır. 1930’larda yaz çalışmalarını sarayda sür- dürürken önemli toplantılar, törenler, konserler, ba- lolar, düğünler, ziyarete gelen yabancı konukların ağırlanması, resmi ziyafetler, resmi toplantılar ve

bakanlar kurulu toplantıları gibi etkinlikler için- se -örneğin, 1932’de Birinci, 1934’teki İkinci Türk Dil Kurultaylarının Muayede Salonu’nda yapılması gibi- sarayın büyük salonları kullanılmıştır. Ölümü üzerine katafalkı da Muayede Salonu’nda hazırlanmış 16-19 Kasım 1938 tarihlerinde üç gün İstanbullular akın akın ve içten ağlayışlarla son saygı duruşunu bu salonda ifa etmişlerdir.

Sonuç olarak şunu belirtelim ki, Atatürk’ün, Mek- teb-i Harbiye’ye kaydolmak için 14 Mayıs 1899’da İstanbul’a ilk gelişinden 10 Kasım 1938’de burada ölümüne değin, yaklaşık kırk yılın İstanbul günleri başlı başına bir inceleme ve araştırma konusudur.

Bugüne kadar, Atatürk’ün İstanbul’la ve özellikle de Beşiktaş’la özel bağını ya da yazgı çakışmasını konu olarak seçen esaslı bir çalışma ve yayım yapılmamıştır.

Atatürk’ün kendi muhtıralarına, yaverlerinin tuttuğu nöbet ve şeref defterlerine, arkadaşlarının, yardım- cılarının anılarına, derlenecek yüzlerce fotoğrafa dayanarak hazırlanacak kitaplardan daha pek çok gerçeğin öğrenileceği kuşkusuzdur.

Beşiktaş Belediyesi’nin 2008 yılında yayımladığı

“Güle Güle Çocuklar” kitabının ön sözünden alınmıştır.

İşgal günlerinde Halife Abdülmecid Efendi’nin otomobilini durdurup trafik cezası kesen polislerin düzenlediği makbuz Osmanlı Hanedanı’nın düştüğü durumu gösteriyordu. Atatürk’ün bu makbuzu çerçeveletip özellikle çalışma masasının karşısına koydurduğu söylenir.

Mustafa Kemal Atatürk İstanbul Pendik İstasyonu ziyareti sırasında kendisini karşılamaya gelen çocuklarla birlikte. Kafasında siyah bant olan küçük kız ise ünlü tiyatrocu Macide Tanır. Tarih 6 Ağustos 1929.

(20)

Yüz yıl önce, 23 Nisan 1920’de, Ankara’da Türkiye’nin ve Türk halkının kaderini belirleyen tarihi bir adım atıldı. Tüm ülke işgal altındayken Büyük Millet Meclisi toplandı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün bir halk hareketi olarak örgütlediği Milli Mücadele’nin meşruiyetinin temeli oldu. Yeni meclis aynı

zamanda yeni bir devletin, esaret bağlarından kurtulmuş bağımsız bir devletin ilk işaretiydi.

Yazı: KEMAL TAYFUR Fotoğraflar: TURGUT TARHAN

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN 100. YILI

DEVRİM MECLİSİ

Mustafa Kemal’in çağrısıyla yapılan seçimlerin ardından toplanan Büyük Millet Meclisi, olağanüstü yetkilere sahip bir kurucu meclisti ve bu yönüyle bir devrim meclisiydi. Açılıştan bir gün sonra, 24 Nisan’da Mustafa Kemal meclis başkanlığına seçildi. O gün dünyaya ilan edildi: “Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir kuvvet mevcut değildir” ve meclis “milli iradenin en yüksek temsilcisidir”. Mustafa Kemal, mebuslar, subaylar ve Kuvayı Milliyecilerle meclis balkonundan halkı selamlıyor.

(21)

arih 16 Mart 1920. “Galata rıhtımlarına yanaştırılan düşman gemileri, İstanbul toprağına asker kusuyorlardı.” Ve o sırada sarayda, Sultan Vahideddin, işgale karşı Anadolu’daki direnişin odağı Ankara’dan bahsetmek isteyen Meclis-i Mebusan temsilcilerini azarlıyordu: “İngilizler isterlerse yarın Ankara’ya da giderler.”

Aslında bu İstanbul’un ikinci işgaliydi.

İlk işgal, Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından 13 Kasım 1918’de gerçekleş- miş ve İtilaf Devletleri’ne ait birlikler İstanbul’a girmişti. Ayrıca İngilizlerin ardından Fransızlar Antep, Urfa, Ma- raş ve Adana’ya, İtalyanlar Antalya, Burdur ve Konya’ya, İngilizler Geli- bolu Yarımadası, Çanakkale, Samsun, Merzifon, Mersin ve İskenderun’a asker çıkarmışlardı. Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarına yabancı gemileri yayılmıştı. İtilaf Devletleri’nin teşviki ve desteğiyle Yunan orduları İzmir’i işgal etmiş ve tüm Batı Anadolu’yu ilhaka kalkışmıştı. Padişah, hükümeti, birbiri ardına kurulan partiler, İstanbul basını, aydınların çoğu, hatta önemli bazı askeri şahsiyetler işgali daha baştan benim- semiş; daha doğrusu boyun eğmişlerdi.

Onlara göre işgalcilerle iş birliği tek ve en geçerli seçenekti.

Öte yandan, mütareke hükümleri gere- ğince Osmanlı ordusunun silahsızlandı- rılması da gerekiyordu ve Müttefiklerin bu yöndeki baskısı bitmek bilmiyordu. İz- mir’in işgalinden dört gün sonra Samsun’a bir subay çıktı. Çanakkale Savaşları’nda yıldızı parlayan bu genç subay Mustafa Kemal’di. Resmi görevi, Anadolu’daki askeri birliklerin silahsızlandırılması sürecini denetlemekti. “Gerçek hedefiy- se işgale karşı milli bir direniş örgütle- mekti.” Mustafa Kemal’in Anadolu’daki faaliyetleri İstanbul’da korku ve şüphe uyandırdı. Derhal yetkileri geri alındı.

Mustafa Kemal buna askerlikten istifa ederek cevap verdi. Artık ne rütbesi vardı, ne de unvanı. Anadolu’daki direniş onu bu kez sivil bir lider olarak benimsedi.

Hükümet çevreleri ve İstanbul basını ise direniş hareketini karalamaya, Mustafa Kemal’i de tehlikeli bir maceraperest olarak nitelendirmeye devam etti.

Mustafa Kemal, direnişi bir halk hareketi olarak örgütledi. Hareketin

meşruiyetini “milli irade”ye dayandırdı ve en müşkül anlarda bile bu meşrui- yetten taviz vermedi. Erzurum ve Sivas Kongreleri, gerek temsil ve toplanma tarzı, gerekse kararları bakımından birer

“Millet Meclisi”, tarihçi Kemal Karpat’ın deyimiyle “gerçekte birer halk meclisi niteliğindeydi”. Yine Kemal Karpat’a göre, “milli kurtuluş hareketi başlangıçta sadece işgale karşı ortaya çıkmış olsa da, zamanla kendisini ülkedeki kurulu düzene karşı bir devrim hareketi olarak şekillendirdi”. Bu devrim, daha baştan

“milli egemenlik” fikrine dayanıyordu ve saltanat gerçeğiyle uyuşması müm- kün değildi.

Padişah ve hükümet, Anadolu’daki hareketi derin bir kuşkuyla izlemekle beraber, kayıtsız kalamazlardı. Padişah, biraz da Anadolu’daki gelişmelerin et- kisiyle seçimlerin yapılıp İstanbul’da bir meclisin toplanmasını kararlaştırdı.

Mustafa Kemal’in de Erzurum mebusu seçildiği ancak katılmadığı bu meclis 20 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı.

Anadolu hareketinin bir temsil heye- tiyle katıldığı mecliste çoğunluk mil- liyetçilerdeydi ve onlar aracılığıyla işgal karşıtı eğilimin güçlü bir şekilde meclise yansıması İngilizleri rahatsız etti. Osmanlı hükümetinin milli hare- keti dağıtamayacağını anladılar ve daha

T

Birinci Meclis’in toplandığı bina Ulus’taydı. Bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak kullanılan binanın tam karşısındaki alan, 1927 yılında yapılan Zafer Anıtı ve meydan düzenlemesiyle Ankara’nın sembolü oldu.

(22)

radikal tedbirler almaya karar verdiler.

İstanbul’un ikinci işgali (16 Mart 1920) böyle başladı. Meclis basıldı ve milli- yetçi mebuslar “savaş suçlusu” olarak tutuklanıp Malta’ya gönderildi. İki gün sonra da Padişah, İngilizlerin isteğine uyarak meclisi dağıttı.

ANKARA’NIN CEVABI

Karşılık işgalin ilk günü Ankara’dan geldi;

Mustafa Kemal telgraf başında vali ve mutasarrıflara, Müdafaa-i Hukuk cemiyet- lerine, kuvvet komutanlıklarına, belediye başkanlıklarına genelge üstüne genelge gönderdi. İşgalin Kuvayı Milliye’yi ve millet iradesini hedef aldığını; “Devlet-i Osmaniye’nin yedi yüz senelik hayat ve

hâkimiyetine son verildiğini”; öyleyse bunun “Türk milletinin medeniyet ye- teneğinin, hayat hakkı ve istiklalinin ve bütün istikbalinin müdafaasına davet”

anlamına geldiğini bildirdi.

Mustafa Kemal’in asıl hamlesi, işgalin ikinci günü, Meclis-i Mebusan’ın kapatıl- masından sonra geldi. “Fevkalade yetkilere haiz” bir kurucu meclisin toplanması için çağrı çıkardı. Bu meclis, bağımsızlık ve kurtuluşu sağlayacak kararları alıp uygulamak üzere Ankara’da toplanacaktı.

“Seçimler gizli oy, mutlak çoğunlukla ve oyların tasnifi seçmen meclisleri önünde icra edilerek” on beş gün içinde yapı- lacaktı. “Medeni cesaret, fikri kabiliyet,

dini ve milli metanet sahibi” ve “kötü şöhret sahibi olmamak” kaydıyla 25 ya- şından büyük herkes aday olabilecek;

her parti, zümre ya da topluluk aday gösterebilecekti. Her sancaktan beş mebus seçilecek, dağıtılan meclisin Ankara’ya gelebilecek üyeleri de yeni meclise ka- tılacaktı. Seçimler, cephelerde direniş devam ederken, Yunan işgali ilerlerken, padişahın iradesi, şeyhülislamın fetva- sıyla başlatılan iç savaş bütün şiddetiyle sürerken, isyancılar Ankara kapılarına dayanmışken yapıldı ve Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de toplandı.

MECLİS TOPLANIYOR

Meclisin ilk toplantısına, 169 mebustan Ankara’ya gelebilen 120’si katıldı. Meclis binası, 1915 yılında yapılan ve bir süre İttihat Terakki lokali olarak kullanılan, Ankara’nın en güzel yapılarından biriydi.

Mustafa Kemal Ankara’ya geldiğinde, yani daha üç ay önce bu binanın üstünde Fransız bayrağı dalgalanıyordu. Bu bina- nın biraz ötesindeki istasyon binası ise İngiliz askerlerinin karargâhıydı. Şimdi Mustafa Kemal, bağımsızlık mücadelesini daha baştan meşru bir temele oturttu. Mücadeleyi bir halk hareketi olarak örgütledi. Erzurum ve Sivas kongreleri birer halk meclisi niteliğindeydi. Büyük Millet Meclisi de savaşın en kızgın anında seçimler yapılarak oluşturuldu. İlk meclis binası, bu bakımdan meşruiyetin sembolüydü.

Milli kurtuluş hareketi başlangıçta sadece işgale karşı

ortaya çıkmış olsa da, zamanla kendisini ülkedeki kurulu

düzene karşı bir devrim hareketi olarak şekillendirdi.

(23)

o bayraklar indirilmişti. Toplantının açı- lışını en yaşlı üye olarak Sinop mebusu Şerif Bey yaptı ve ilk iş olarak divanda görev alacak kâtip üyeler seçildi.

Mustafa Kemal, ikinci gün kürsüye çıktı; neredeyse bütün gün konuştu. Ko- nuşmayı dinleyenler arasında Halide Edip de vardı: “Tamamen Jean-Jacques Rousseau gibi konuştuğunu iyi hatırla- rım: ‘Bütün kudret halkındır. Kudret bölünmez. İcra (yürütme) ve teşrii (yasama) diye birbirinden ayrılmaz.’

Bana o günlerde Mustafa Kemal Paşa, George Washington gibi görünüyor- du.” Ona göre, “tarihin dramatik ve ani değişimleri, dinamik fertlerin eseri”ydi ve işte kürsüdeki adam kurtuluşun yo- lunu gösteriyordu. Heyecana değil akla sesleniyordu. Tarihçi Sina Akşin’in be- lirttiği gibi mantığı kusursuzdu. İçinde bulunulan durumu apaçık izah etmişti;

Padişah esirdir, İstanbul hükümeti iha- net içindedir. Öyleyse yapılacak iki şey vardır: Ya İngilizlere esir olmayı kabul etmek –ki “o zaman yapılacak mesele yoktur” ya da “namus ve şerefle” yaşamak için düşmanlara karşı durmak...

O gün, Mustafa Kemal, 120 üyeden 110’unun oyuyla meclis reisliğine seçil- di. Oradan bütün dünyaya ilan edildi:

“Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir kuvvet mevcut değildir” ve meclis “milli iradenin en yüksek temsilcisidir”. Öyleyse yeni bir “hükümet teşkil etmek zaruridir”.

On bir bakandan oluşan hükümet (İcra Vekilleri Heyeti) belirlendi. Millet Meclisi Reisi, aynı zamanda hükümet reisiydi.

KURUCU MECLİS

Bu olağanüstü bir meclisti, kuvvetler birliği ilkesini benimsemişti ve onun üzerinde bir kuvvet yoktu. Aynı zaman- da “kurucu” niteliğine özellikle vurgu yapılan bir meclisti; eskisiyle bağı yoktu ve milleti temsil eden biricik kurum- du. Büyük Millet Meclisi, öncekilerle ve hatta sonrakilerle kıyaslanamayacak kadar demokrat bir meclisti. Bütün halk kesimlerini temsil ediyordu ve üyeler farklı siyasal düşüncelere sahipti. Milli Mücadele’nin karakteri ve milli birliği sağlamanın zorunluluğu gereği, toplum kesimlerinin uzlaşması şarttı ve bu durum demokratik bir dengeyi gerektiriyordu.

Her mebus, görüşlerini hiçbir engelle karşılaşmadan savunabiliyor, herkesi ve her kararı özgürce eleştirebiliyordu.

Fırkacılık ve hizipçilik reddedilse de, siyasetin doğası gereği gruplaşmalar vardı ve zaten mebusların pek çoğu eski siyasi partilerin içinden geliyordu. Ki mecliste İttihatçı gelenekten gelenler çoğunluğu oluşturuyordu.

Asıl olan şu ki; Meclis toplanıp hükümet kurulduğunda, kimse sözünü etmese de, bunun yeni bir devlet oluşumu olduğuy- du. Yasama meclisi ve yürütmesi, siyasal ve hukuksal kurumlarıyla meşruiyeti- ni halktan alan bu yeni oluşum aslında henüz ilan edilmemiş bir yeni devlet idi. Ama iş burada bitmiyordu. “Çünkü gerçek savaş asıl şimdi başlayacaktı ve bu savaşı kazanmak için ülkenin bütün insan kaynaklarını, ekonomik ve siyasal kaynaklarını seferber etmek gerekliydi.”

Meclis, bunu başardı. Milli Mücade- le’nin meşruiyetinin tek kaynağı oldu.

Savaşa ilişkin olanlar dahil tüm kararlar meclise sunuldu. Kurtuluş Savaşı’nın önderi ve aynı zamanda meclisin başkanı olarak Mustafa Kemal, tüm yetkisini ve yürüttüğü tüm faaliyetleri meclisin onayıyla sürdürdü. Orduların başında savaş meydanlarına gitmesi gerektiğinde, başkomutanlık yetkisini bu meclisten aldı. Meclis bu yetkiyi ona kanlı boğaz- laşmanın en müşkül anında sadece üç aylığına verdi ve savaş devam ettikçe üçer aylık sürelerle uzattı. Bu meclis, egemenliği kayıtsız şartsız millete veren geniş ufuklu bir anayasayı kabul ederek kendi üstünde hiçbir güç tanımadığını ortaya koydu.

Kesin zafer kazanıldığında ve işgalciler sürülüp atıldığında, saltanatın kaldı- rıldığı bu mecliste ilan edildi. Savaşın gidişatına bağlı olarak Fransızlarla, İtalyanlarla, Sovyetler Birliği’yle, Mu- danya’da İtilaf Devletleri’yle yapılan antlaşma ve anlaşmalar, uluslararası meselelere ve ilişkilere dair tüm ka- rarlar bu mecliste onaylandı. Türkiye devletinin tapu senedi sayılan ve işgali sonlandıran Lozan Antlaşması ise 28 Haziran 1923 seçimleriyle toplanan yeni meclise kaldı. Mustafa Kemal’in en büyük hamlesi, dört yıllık mücadele boyunca olgunlaşan “milli egemenlik ve milli devlet” fikrinin doğal sonucu olarak Türkiye’nin bir cumhuriyet olduğu dünyaya bu İkinci Meclis’ten duyurul- du. Kurtuluş devrimle taçlandı. Türkiye bağımsızlığını önce savaş meydanla- rında kazandı. Cumhuriyet’in ilanıyla bağımsız, özgür ve eşit bir devlet olarak çağdaş devletler topluluğuna katıldı.

Mustafa Kemal, Ankara’da bir taraftan meclis çalışmalarına katılırken bir taraftan da savaşı yönetiyordu. Halkın durumuyla ve sosyal meselelerle de yakından ilgileniyordu. Himaye-i Etfal (çocukları koruma) Cemiyeti yararına 1921’de Ankara’da düzenlenen at yarışlarına katıldığında yanında öksüz bir çocuk ve arkadaşları vardı.

Birinci Meclis’in başkanlık kürsüsünün arkasındaki duvarda başlangıçta Arapça

(24)

stanbul gerek tarihsel kültürü, gerekse coğrafik konumundan dolayı birçok doğal ve egzotik bit- ki türüne ev sahipliği yapıyor. Bunlardan bazıla- rı bölgesel iklim veya kültürel özelliklerine göre kentin sembolü olmuş, İstanbul’un doğa ve kent kültür mirasına tanıklık etmiştir. Bu bitki türleri- nin başında da manolya ağaçları geliyor. Çoğu İs- tanbullu için manolya tek bir ağaçtır. Ancak bu tür İstanbul’da büyük çiçekli manolya (Magnolia gran- diflora) ve saray lalesi (Magnolia x soulangeana) olmak üzere iki güzel ağaç olarak karşımıza çıkar.

Manolya (Magnolia sp.) çiçekli ağaç cinsini kapsayan Manolyagiller (Magnoliaceae) ailesinin üyelerine verilen bir isim. Ona bu isim Fransız botanikçi Pierre Magnol’un (1638-1715) anısını yaşatmak için verilmiş. Manolyaya Magnol’un is- mini veren kişi ise onu keşfeden bir başka Fransız botanikçi Charles Plumier. Günümüzde manolya cinsi, 240 tür ve birçok kültür varyetesi ile en göz- de süs ve bahçe bitkileri arasında. Sadece İstan- bul’da değil, dünyanın pek çok yerinde sarayların bahçelerini, köşkleri, botanik bahçelerini, kent parklarını, cadde ve yol kenarlarını süslüyor. Bota- nik bilimi, özellikle bitki evrimi ve sınıflandırma- sıyla bir türün geçmişiyle ilgili birçok veri sağlıyor.

Manolyaları barındıran Magnoliaceae familyası;

bitki evrimi açısından kozalaklı bitkiler (açık to- humlular) alt bölümünden kapalı tohumlular (ger- çek çiçekli bitkiler) alt bölümüne geçişte önemli

Gösterişli çiçekleriyle İstanbul’un saraylarının, köşklerinin bahçelerini süsledi. Zamanla kent peyzajının vazgeçilmez ağacı oldu. Manolya saray lalesi meleziyle baharın, büyük çiçekli türüyle de yazın geldiğini Beşiktaşlılara müjdeliyor.

Beşiktaş’ta

Manolya Zamanı

İ

Yazı: PROF. DR. NECMİ AKSOY Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi

(25)

@baya_iyi

İstanbul’un belki de en eski saray lalesi ağacı Dolmabahçe Sarayı’nın Hasbahçesi’ndedir.

(26)

HALİT BİLEN

Ihlamur Kasrı’nın aslanlı havuzunun dört bir yanını çiçeklerle saran manolya ağaçları Beşiktaş’ın en güzel köşelerinden.

(27)

rol oynamış. Bu tür kretase jeolojik periyodunda (145-66 milyon yıl önce) gösterişli kokulu büyük çiçekleriyle ve kozalağı andıran meyve kurula- rıyla ortaya çıkmış. Kısaca manolyaları yapraklı ağaçların, yaşayan fosil ağaçları veya ataları olarak tanımlayabiliriz. Manolyaların doğal yayılışı ve ana vatanı Kuzey ve Orta Amerika, çok az türü ile Güney Amerika ile Doğu Asya, Çin, Japonya ve Hindistan’ın batısıdır. Manolyalar; 1800’lü yıllara doğru Kuzey Amerika’da ve özellikle Avrupa’da saray bahçelerinin, yazlık saray ve av köşklerinin vazgeçilmez peyzaj ağaçları oldu. Manolya, Ameri- ka’da Mississippi ve Louisiana eyaletlerinin resmi devlet çiçeğidir. Güney Amerika’daki düğünlerde gelinin saflığını ve asaletini vurgulamak için gelin buketine beyaz manolyalar konurmuş. Manolya, Viktorya döneminde kullanılan çiçeklerin dilinde itibar ve asalet anlamına geliyor. Çin’de ise kadınsı güzelliği ve nezaketi simgeliyor.

İLK BULUŞMA BEŞİKTAŞ’TA

Manolyaların İstanbul ile buluşması, 1856’da Be- şiktaş’ta Dolmabahçe Sarayı’nın açılmasıyla oldu.

Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan Dolma- bahçe Sarayı, Boğaz’a nazır muhteşem bir man- zaranın hâkimi konumda hem mimarisi hem de bahçeleriyle İstanbul’un gözdesidir. Dolmabahçe Sarayı bahçeleri Hasbahçe (Selamlık), Kuşluk, Harem ve Veliahd Bahçesi olmak üzere dört bü- yük bölümden oluşur. Bu bahçelerde dünyanın değişik yerlerinden getirilmiş çok sayıda anıtsal ağaçlar bulunur. Bu anıt ağaçların en önemlile- rinden biri de erken ilkbahar aylarında çiçek açan saray lalesi (Magnolia x soulangeana) ve yazın ilk günlerinde çiçek açan büyük çiçekli manolya (Magnolia grandiflora) ağaçlarıdır.

Saray lalesi, Paris’te Soulange-Bodin tarafından Magnolia denudata ve Magnolia liliiflora adlı iki tü- rün melezlenmesiyle elde edilmiştir ve 1826 yılın- da ilk gösterişli çiçekleri açmıştır. Bu tarihten son- ra en fazla aranan manolya ağacı haline gelmiş ve Avrupa’nın değişik yerlerindeki bahçelerde yetiş- tirilmeye başlanmıştır. En önemli botanik özelli- ği, kışın yapraklarını dökmesi ve erken ilkbaharda yapraklanmadan önce; laleye benzeyen, şamdan şeklinde çok gösterişli ve hafif kokulu çiçeklere sahip olmasıdır. Dolmabahçe Sarayı bahçesi başta olmak üzere, İstanbul Boğazı’nda bulunan kışlık

Manolyaların İstanbul ile buluşması, 1856’da Beşiktaş’ta Dolmabahçe Sarayı’nın açılmasıyla oldu.

Bebek semtinde İnşirah Yokuşu’nun hemen başındaki beyaz köşkün bahçesindeki manolya ağacı, kendi türünün İstanbul’daki en fotojenik örneklerinden.

Beşiktaş’ın Manolya Kokulu Köşeleri

Manolya ağaçları Beşiktaş’ta yol kenarlarında, sokak aralarında, bahçelerde aniden karşınıza çıkar. Ancak adres isteyen okurlarımız için mini manolya rehberi:

• Arnavutköy sokakları

• Bebek sokakları, özellikle İnşirah Yokuşu

• Bebek Parkı

• Boğaziçi Üniversitesi Bahçesi

• Çırağan Caddesi

• Dolmabahçe Sarayı Bahçesi

• Ihlamur Kasrı

• Robert Koleji Bahçesi

• Serencebey Parkı

• Vişnezade Mahallesi

• Yıldız Korusu

AYDIN SERTBAŞ

(28)

ve yazlık sarayların, köşklerin ve kasırların bah- çelerine baharı müjdeleyen bu gösterişli çiçekleri nedeniyle dikilmiştir. Bundan dolayı, bu melez manolya ağacına, İstanbul Boğazı’nda ve Beşik- taş’a yaraşırcasına Türkçede “saray lalesi” adı ve- rilmiştir. Saray lalesi, kışın yaprağını döken 5-6 metre boylarında bir ağaçtır. Bir veya birden fazla gövdesi ve bunlardan çıkan çok sayıda dalları bu- lunur. Tomurcuk ve yapraklar sürgünlere sarmal dizilidir, sürgünlerinde beyaz kovcuk izleri bulu- nur. Sürgün özü dolu olup, kış tomurcukları çok iri ve üzeri gri kahverengi tüylüdür. Yapraklar ters yumurta, geniş eliptik biçiminde, 10-15 santimetre uzunluğunda, tam kenarlı, hafif dalgalı, üst yüzleri açık yeşil, alt yüzleri hafif tüylü, sivri uçludur. Dik şamdan biçiminde, soluk erguvan renkli, laleye benzeyen gösterişli çiçekler genellikle yapraklan- madan önce çiçek açar. Çiçeklerin içi beyaz, dış kısmı az ya da çok koyu pembedir. Bazen, çiçek- lenme yapraklanma tamamlanana kadar açmaya devam eder. Genellikle tek birey veya küçük grup- lar halinde peyzaj kullanımı vardır.

YAZIN MÜJDECİSİ

İstanbul Boğazı’nın sembollerinden büyük çiçekli manolyanın en önemli özelliği, kışın yapraklarını dökmediği için her dem yeşil olmasıdır. Haziran sonundan itibaren temmuz ayının ilk günlerine kadar krem beyazı güzel kokulu büyük çiçekler açar. Özellikle Beşiktaş’ta en yaşlı anıt ağaç olarak tescillenmiş bireyleri bulunur. Başta Dolmabahçe Sarayı olmak üzere, diğer saray, kasır, köşk ve ko- rularda 180-250 yaşlarında, 18-22 metre boyunda ve 1-2 metre çapında bireyleri koruma altındadır.

Büyük çiçekli manolyalar 20-35 metre boylarında, piramidal tepeli, her dem yeşil ağaçlardır. Kabuk kalın, gri, gençken düzgün, ileri yaşlarda kalın lev- halar halinde çatlaklıdır. Genç sürgünler, tomur-

cuk ve keseli meyve kurulu pas rengi tüylerle sık bir biçimde örtülüdür. Yapraklar 10-20 santimet- re uzunluğunda, 5-8 santimetre genişliğinde, ters yumurtamsı-eliptik biçiminde, deri gibi sert, ke- narları tam ve aşağıya kıvrıktır. Yaprağın ucu küt, ya da hafif sivri, dip tarafı kama şeklindedir. Üst yüzü parlak yeşil, alt yüzü pas renginde sık tüyler- le kaplıdır. Yapraklar genellikle ikinci yılın sonun- da dökülür. Çiçekler kase gibi, krem-beyaz renkli, çok büyük 20-30 santimetre genişliğinde ve güzel kokuludur. Çanağı üç, taçı altı (9-12) parçalı olup, erkek çiçekler çok sayıdadır. Sonbaharda kırmızı renkli tohumlar açılan keseden iplik gibi bir bağ ile aşağıya sarkar. Vatanı Kuzey Amerika’nın gü- ney doğusudur. Ancak gerek çiçeği, gerekse parlak yeşil dökülmeyen yaprağı ile olağanüstü bir park ağacı olduğu için Avrupa ve öteki ülkelere götü- rülmüş ve bolca yetiştirilmiştir.

Genellikle tek birey olarak kullanılan büyük çi- çekli manolya ağacının son zamanlarda Beşik- taş’ın cadde, yol, sahil kenarlarında yürüyüş yolu ağaçları olarak kullanımı artmıştır. Özellikle bu alanlarda haziran sonu ve temmuz ayının ilk gün- lerinde yürüyüşlere çıkarsanız büyük çiçekli ma- nolya ağacının çiçeklerinin açmış olduğunu görüp, hafif kokusunu alabilirsiniz. Zeki Müren’in büyük çiçekli manolya ağacından ilham alarak besteledi- ği “Manolyam” şarkısındaki “koklamaya kıyamam / benim güzel manolyam...” dizelerini de anımsar- sınız. Gerçekten de eğer bu çiçekleri koklar ya da dokunursanız, öncesinde krem beyazı rengindeki çiçek yapraklarında pas gibi kahverengi izler kalır ve sonrasında bu güzel çiçek solar. Manolyaların görkemli çiçekleriyle tanışmak ve onların saflık ve güzelliğini ruhunuzda hissetmek isterseniz Beşik- taş’ın parklarında, bahçelerinde, sahilinde yürü- yün, fotoğraf çekmeyi de unutmayın.

Büyük çiçekli manolyanın kozalağı andıran

keseli meyve kurulu (altta solda).

Ağaç haziran sonundan itibaren temmuz ayının ilk günlerine kadar krem beyazı güzel kokulu büyük çiçekler açar (altta sağda).

NECMİ AKSOY

(29)

Çoğumuz için manolya tek bir ağaçtır. Ancak İstanbul’da büyük çiçekli manolya ve saray lalesi olarak karşımıza çıkar.

Saray lalesi erken ilkbaharda yapraklanmadan önce; laleye benzeyen, şamdan şeklinde gösterişli ve hafif kokulu çiçekler açar.

NECMİ AKSOY

(30)

stanbul’un her semti ayrı bir güzellik katar bu şehre…

Ancak bazı semtleri vardır ki tarihi en az İstanbul kadar eski ve önemlidir. Bizans Dönemi’nde küçük bir Rum balıkçı köyü olan Bebek, bugün tarihi köşk ve yapılarıyla İstanbul’un en güzel semtlerinden biri.

Bebek’te 64 senedir yaşayan 78 yaşındaki yazar Hatice Mualla Mezhepoğlu, semtteki yerleşimin nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “1956 yılında Beşiktaş’tan Bebek’e taşındık. Bebek’te yaşamın Hristiyanlıktan önce başladığı söyleniyor. Bizans zamanında, Gala- ta’ya bağlı, bir Rum balıkçı köyüymüş. Daha sonra Osmanlı devrinde Sultan 3. Ahmed’in fermanıyla 1700’lerin başında Hümayunâbad Kasrı yapılmış.

Etrafında bir cami, bir hamam. Dolayısıyla yerle- şim yeni bir hayata uyanmış. Padişah kasrını devlet vezirleri ve devleti erkanının yaptırdığı yalılar ve konaklar izlemiş. Böylelikle Bebek’te elit bir yaşam tabakası oluşmuş.” Osmanlı’nın son devirlerinde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha çok yabancıların, konsoloslukların, yazarların, çizerlerin, sanatkârların yerleştiği bir yermiş Bebek.

İ

Eski zamanların küçük balıkçı köyü Osmanlı devri köşklerle, yalılarla donatıldı, İstanbul’un gösterişli yüzü oldu. Bebek, yıllar

içinde yapılaşma kültüründen etkilense de günümüzde hem derneği hem de eski sakinleriyle mimari değerlerini,

korularını, sahilini ve mahalle kültürünü korumaya çalışıyor.

BOĞAZ’IN RÜYASI

BEBEK

Yazı: ERGÜL SEVGİN Fotoğraflar: TURGUT TARHAN

(31)

Bebek, İstanbul’un hoyrat yapılaşmasına direnen nadir semtlerinden. Tüm kuşatmaya rağmen yeşilini, sahilini, mimari ve kültürel değerlerini korumaya çalışıyor.

(32)

Halen tipik bir Boğaziçi köyü olan; koyu, bir yalı boyu, bir korusu, bir camisi, kıyıda ufak bir kaya- lar mescidi, bir balıkçı barınağı, bir Rum Ortodoks Kilisesi, bir Rum Ortodoks Ayazması, İstanbul’da ayakta kalan en büyük ahşap Kavafyan Konağı, Lütfü Bey Çeşmesi, büyük ulu çınar altında bir kahvesi, bir parkıyla Boğaz köyünün olmazsa olmazlarını barındıran bir mahalledir Bebek...

Bugün, emlak fiyatlarının aşırı derecede yüksek olduğu, aynı isimli koyunda yatların, sürat motor- larının demirlediği, sahil yolunda sürekli yoğun bir trafiğin aktığı bir yerleşim. Şık kafeleri, restoranları ve meşhur parkıyla Bebek, özellikle hafta sonları İstanbulluların sosyal yaşamında önemli bir yere sahip. Eski bir Bebekli olan Bebek muhtarı Ayşe Lap- lanche: “Bizim çocukluğumuzda, 1970 ve 1980’lerde, Bebek bu kadar popüler değildi. Mahalle kültürü vardı. Herkes birbirine yardım ederdi. Biz sokakta oyun oynayarak, ağaç tepelerinde büyüdük. Herkes birbirini tanırdı. Aile gibiydik. Koruları ve doğal yapısı bozulmayan mahalleyiz.”

Yazar Hatice Mualla Mezhepoğlu da eski Bebek’e tanıklık edenlerden: “Bebek sırtları bomboştu. Yu- karıda domuz çiftliği ve bir de piknik alanı vardı.

Orada uçurtma uçururduk. Evimin bulunduğu ar- sanın etrafında hâlâ kesilmemiş meyve ağaçları var.

Ağaçların altında babamlar oturup tavla oynarlardı ve hatta o bahçe o kadar büyüktü ki babam burada büyümeleri için iki keçi yavrusu almıştı. Bazı komşu- ların koyun aldığını, hatta sokaklarda tavukların ve horozların gezdiği zamanları bilirim. Yazın kıyıdan bir sandal tutup kürek çekerek denize hemen hemen her gün girerdik.”

Eski bir Bebekli olan Bebekliler Derneği Başkanı Murat Kaynar 1950’li yıllarda Bebek’te mahalle kültürü olduğunu söyleyenlerden: “Annem ile ba- bam Bebek Ayşe Sultan Korusu’nda 1954 senesinde ilk evi yaptırıp taşınan insanlar. Annem, babam, ablam, ağabeyim, ben ve ikiz kardeşim Şerif, bu tarihlerde taşınmışız Bebek’e. O tarihlerde babama, siz delirdiniz mi? demiş arkadaşları, “taa oralara gidilir mi?” diye Gümüşsuyu’ndan. Korumuzda Ab- dülhamid’in en küçük kızı Ayşe Sultan’ın ahşap sarayı vardı. Korunun girişinde elinde tüfek ile İbrahim Ağa otururdu. Balıkçısı, kasabı, manifa- turacısı, sandalcısı, şekerlemecisi, muhallebicisiyle tam bir mahalle kültürü hâkimdi. Bu kültürden ve esnaftan bugün sadece Bebek Badem Ezmesi, Santral Şarküteri, karakol (şimdi çocuk karakolu), Bebek Balık Lokantası, Tevfik Fikret İlkokulu, bir de balıkçı Erol’un önünde oturduğu (ilkokul sınıf arkadaşım) sandal çekeği kaldı. Mahalle kültürü maalesef yok denilebilir.”

19. yüzyılın ortalarında Bebek, sahilinde yalıla- rın birbirini izlediği, tepelere doğru birkaç köşkün olduğu, yemyeşil yamaçlara yaslanan bir semt görü- nümündeydi. Bebek’in yazlık bir yerleşim olmaktan çıkıp, sürekli yaşanan bir semt haline gelmesinde, o yüzyılın ortalarında buraya gelen vapur ve tramvay seferlerinin büyük etkisi oldu. Yazar Hatice Mualla

Referanslar

Benzer Belgeler

— Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli ve 14 arkadaşının, yurt dışında çalışan işçilerimizin, yurt dışında ve yurt içinde karşılaştıkları idarî, malî, ekonomik,

— Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 21 arkadaşının, Türkiye'de devlet ve millet hayatındaki israfı önleyerek, bütçe açıklarını kapatmak için alınacak tedbirleri

ibaresi "Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilmiştir. Ç) 108 inci maddesinin birinci fıkrasına "inceleme,” ibaresinden önce gelmek üzere "idari

MADDE 70– Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Başbakanın veya bir bakanın veya bir siyasî parti grubunun yahut yirmi milletvekilinin yazılı istemi üzerine kapalı

Mustafa Kemal Atatürk’ün hukukçulara h taben yaptığı aşağıdak k konuşma, Atatürk’ün hukukçulara verd ğ önem ve Türk ye Cumhur yet ’n n çağdaş uygarlık

Mevcut yasal düzenleme ile iş kazaları sonucunda yaşamını yitiren tüm vatandaşlarımızın geride kalan ailelerinin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için,

TİCARET BAKANLIĞI TÜKETİCİNİN KORUNMASI VE PİYASA GÖZETİMİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI BAYRAM UZUNOĞLAN – Dilekçe Alt Komisyonu olarak tüketicinin

"EK MADDE 18- 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve