HEDEFLER
• Bu üniteyi çalıştıktan sonra
• Karlofça'dan Tanzimat'a Batılılaşma çabasını anlayabilecek,
• Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Batılılaşma Çabasını kavrayabilecek,
• Tanzimatı öğrenebilecek, Islahat Fermanı, I. Meşrutiyet ve II.
Meşrutiyet'i anlayabilecek,
• Cumhuriyet'in Kuruluşundan 1959'a Batılılaşma hareketini öğrenebilecek,
• 1923‐1945 Dönemini, I. İzmir İktisat Kongresi'ni, İnkilapları, I ve II Sanayi Planları'nı anlayabilecek,
• 1945 ‐1959 Dönemi, çok partili hayata geçiş ve Türkiye'nin Batı bloğunda olma çabalarını öğrenebileceksiniz.
İÇ İNDEK İLER
• Giriş
• Karlofça'dan Tanzimat'a Batılılaşma Çabası
• Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Batılılaşma Çabası
• Tanzimat
• 1856 Islahat Fermanı
• I. Meşrutiyet
• II. Meşrutiyet
• Cumhuriyet'in Kuruluşundan 1959'a Batılılaşma Hareketi
• 1923‐1945 Dönemi
• I. İzmir İktisat Kongresi
• İnkilaplar
• I ve II Sanayi Planları
• 1945 ‐1959 Dönemi
ÜNİTE
10
OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’NİN BATILILAŞMA
ÇABALARI
AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Fatih AYDEMİR
GİRİŞ
Türkiye’nin Batılılaşma sürecinin temelinde, savaşlardaki zaferlerin sona erdiği 1571 İnebahtı Deniz Savaşı ile özellikle II. Viyana Kuşatması’nın başarısızlığı ve devamında 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Anlaşması’nın yattığı söylenebilir. Bu başarısızlıkla birlikte Osmanlı’nın batıdaki ilerleyişi ve süreklilik arz eden zaferleri dururken tersine dönüş ve mağlubiyetlerin başlamasıyla birlikte başarısızlığın nedenleri araştırılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla Osmanlı’da geri kalmışlığını giderme çabalarının temelinde Batıyı yakalama arzusu yatmaktadır.
Osmanlılar için Batılılaşma, dış siyasetten askerî mekanizmaya, Batı ile yaşanan kültürel ve ekonomik etkileşimden eğitim sistemine, toplumsal reformlardan edebî anlayışa, resimden müziğe kadar çok geniş bir çerçevede ortaya çıkan bir dönüşümü ifade etmektedir.
Batının 15. ve 16. yüzyıldaki Rönesans ve Reform hareketleri ile başlattığı bilimdeki gelişme ve yenilikçi ivmeden iki asır sonra doğudan gelenlere ve son aşamada da Osmanlı’ya galip gelmesi, bu kez Doğunun kendi kendini
sorgulamasına neden olduğu söylenebilir.
Osmanlı’nın Karlofça ile yaşadığı başarısızlığının tescili ve süregelen kayıpları yenilik arayışlarını beraberinde getirirken yenilikçiliğin III. Selim ve II.
Mahmut Dönemlerinde belirginleşmeye başladığı söylenebilir. Sonrasında yaşanan Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ve Meşrutiyet denemeleri ile yenilikçilik harekâtı şekillendirilmeye çalışılmış; özellikle 1800’lerde sanayileşme çabaları ile Batıyı yakalama arzusu da yeterli altyapının olmamasına paralel olarak
başarısızlığa uğramıştır. Akabinde I. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti tarihten silinerek yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakmıştır.
Genç Türkiye Cumhuriyeti de ıslahatçı süreç takip etmek yerine, daha radikal değişikliklerle yani ihtilalci anlayışla Batılılaşma sürecini uygulamaya koymaya çalışmıştır. Bu çerçevede sosyo‐kültürel hayattan siyasal ve iktisadi yapıya varıncaya kadar bir dizi tedbirleri uygulamaya geçirirken özellikle ekonomik anlamda Batı tipi yapıları adapte etmeye çalışmış; en nihayetinde de Avrupa’da oluşturulmaya başlanan birliğe 1959’da üyelik başvurusu ile sürecini
belirginleştirmiştir. Şöyle ki 19. yüzyıl öncesinde Osmanlı Devleti, çok ırklı ve çok dinli geniş bir bölge üzerinde uzun yıllar süren bir imparatorluk geleneğine sahipti.
Ancak, Viyana Kongresi’nin üzerinden geçen yirmi yıl içerisinde Osmanlı seçkinleri imparatorluklarını yeni güç ve meşruiyet tasavvuru olarak algıladıkları mefhumlara göre değiştirme ihtiyacının farkına vardılar. Bu ihtiyaç, çoğu zaman Batılılaşma olarak ifade edilen süreç tarafından giderilmeye çalışılmıştır.
KARLOFÇA’DAN TANZİMAT’A BATILILAŞMA ÇABASI
1787 yılında Rusya'ya savaş ilan edildiğinde, Osmanlı bütçesi iflasın eşiğindeydi. Osmanlı bütçesinde yaşanan bu zor duruma istinaden, içeriden gayrımüslim unsurlardan ilk borç alma girişimini III. Selim yapmıştır. Bundan sonra 1854 Kırım Savaşı ile dış borçlanmaya gidilmiş ve bu borçlanma süreci
imparatorluğun çöktüğü I. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları ile birlikte, Osmanlı Devleti’nin ağır ekonomik dar Türkiye’nin Batılılaşma
sürecinin temelinde II.
Viyana Kuşatması’nın başarısızlığı ve sonrasında 26 Ocak 1699 tarihinde yapılan Karlofça Anlaşması’nın yattığı söylenebilir.
Tanzimat, Osmanlı Devleti’nde 1839
yılında başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin
adıdır.
boğazlarını fırsat bilen yabancılar, kapitülasyonları da Osmanlı Devleti’ne sokmaya başlamışlardır. 16 Ağustos 1838 yılında ilk ticari anlaşma, İngilizlerle yapılmış ve İngiliz tacirleri, Türk tacirlerinin bütün haklarına sahip olarak devlet içerisinde serbestçe ticaret yapmaya başlamışlardır.
Aynı ticari anlaşmaları; Kasım 1838 Fransa, 18 Mayıs 1839 Löbek, Bremen ve Hamburg şehirleri, 2 Eylül 1839 Sardunya, 31 Ocak 1840 İsveç ve Norveç, 2 Mart 1840 İspanya, 30 Nisan 1840 Belçika, 22 Ekim 1840 Prusya, 1 Mayıs 1841 Danimarka, 7 Haziran 1841 yılında da Toskana ile yapmışlardır.
Bu şekilde 1839‐1841 yılları arası, 3‐4 yıl gibi bir zaman içerisinde yapılan ticari anlaşmalarla, Avrupa ülkelerinin güçlü endüstrisi ve eğitimi Osmanlı Devleti’ni içerden talan etmeye başlamıştır. Diğer ticari anlaşmalar ve
borçlanmalarla devletin bir tür yağma edilmesi, 1914 yıllına kadar devam etmiştir.
Tanzimat'ın başlangıcı; III. Selim (1789‐1807) ya da II. Mahmut (1808‐
1839) Dönemi olarak ele alınabileceği gibi bazı tarihçilere göre 1826’da yaşanan Vaka‐i Hayriye ile Yeniçeri Ocağı’nda yaşanan yenileşme çabaları reform
hamlesinin asıl başlangıç noktasıdır. Reformun gerekçesi Avrupa'nın askerî, ekonomik ve teknik alanlardaki gelişimi neticesinde çaresiz kalan Osmanlı Devleti'ni yeni düzenlemelerle eski ihtişamına kavuşturmak düşüncesidir.
Napolyon'un Mısır'ı işgalinden (1798‐1799) sonra bu ülkede Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından hayata geçirilmeye çalışılan reform hareketleri, Osmanlı yönetimi için bir örnek olmuştur.
Diğer taraftan gayrimüslim halkın Balkanlar'da Sırp ve Yunan
ayaklanmalarına yol açan memnuniyetsizliğine karşı, Osmanlı toplum yapısının yeni bir adalet ve eşitlik anlayışı düşüncesiyle onarılması, Osmanlı vatandaşlığının ön plana çıkarılması öncelikli olarak hedeflenmiştir. Osmanlıcılık fikri bu bakımdan Tanzimat’ın ana çıkış fikri olarak kabul edilebilir.
TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E BATILILAŞMA ÇABALARI
Tanzimat’ın İlanı
Tanzimat kelimesi, “düzenlemeler” anlamına gelmektedir. Türk tarihinin Osmanlı Devleti’nde Batıdan esinlenilerek çok sayıda siyasi ve sosyal reformların gerçekleştirildiği bir dönemi belirtmek için kullanılmaktadır. Diğer bir ifadeyle Tanzimat, Osmanlı Devleti’nde 1839 yılında Gülhane Hatt‐ı Şerif'inin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır ve Batı dillerinde genellikle Osmanlı Reformu olarak kullanılmaktadır. 1876'da II. Abdülhamit'in tahta çıkması ile başladığı varsayılan Tanzimat Dönemi Meşrutiyet'in ilanıyla sona ermiştir. Fakat bu reform ve değişim hareketinin 1922'de Osmanlı Devleti’nin sona ermesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar sürdüğü de söylenebilir. Bu dönemin önde gelen siyasi liderleri 1839‐1855 döneminde Mustafa Reşit Paşa, 1850'lerin başından 1871'e kadar da Âli Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa'dır. Fuat Paşa'nın 1868'de, Âli Paşa'nın 1871'de ölümünden sonra reform süreci sekteye uğramış ve uzun süren bir siyasi istikrarsızlık dönemi yaşanmıştır.
Tanzimat’ı hazırlayan
en önemli ekonomik gelişme ise Mısır meselesi ile bağlantılı
olan ve 16 Ağutos 1838’de İngiltere ile
imzalanan Balta Limanı Antlaşması’dır.
Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenler, 18. yy’de Osmanlı Devleti’nin kurum ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, askerî, maliye, hukuk, bilim ve felsefe, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı düşünülemez. Bu yaşanan değişim ve dönüşümlerde, Batılı devletlerin Osmanlı toplumu üzerindeki etkisi de önemlidir. Bu bakımdan Tanzimat'ın ortaya çıkmasının nedenleri iç ve dış faktörlerin yarattığı etkiler olarak iki kısımda incelenebilir.
(i) 16. yy'dan sonra Osmanlı Devleti’nin üstünlüğünü kaybetmesi devlet kurumlarının ve kanunların çağın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmaması, devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması, bunun sonucunda her sahada yenilgiye uğraması, yeniden ve geniş bir ıslahat hareketini zorunlu kılmıştır.
Bununla birlikte, Osmanlı Devleti'nin müdahale edemediği alanlardaki gelişmeler Tanzimat'ın alanında daha güçlü belirleyiciler olarak ortaya çıkmıştır.
(ii) Tanzimat'ı hazırlayan siyasi gelişmelerden biri, Osmanlı’nın kendi içinde bir kuvvet olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşadır.
II. Mahmut zamanında, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Fransızların yardımı ile birçok reform yapmış ve oldukça güçlenmiştir. Mora isyanını
bastırılmasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı kendisine Girit valiliği teklif edilmiştir. Ancak, Paşa bunun yanında Suriye valiliğini de istemiş ve bu isteği sultan tarafından reddedilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Mısır ile Osmanlı Devleti arasında savaş hâli başlamıştır. II. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa karşısında aldığı yenilgiler Osmanlı Devleti'ni Tanzimat'a zorlayıcı bir etki yapmıştır. Tanzimat'ın ilanında Mısır'ın zorlayıcı etkisinin, Mısır’da yapılan reformları model alma etkisinden daha etkili olduğunu söylenebilir. Mısır meselesi, Osmanlı Devleti'ni yabancı devletlerle birçok antlaşma yapmak zorunda bırakmıştır. Özellikle İngiltere ile yapılan ticaret antlaşması, II. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa'ya karşı İngiliz desteğini kendi lehine almasının bedeli olarak imzalanmıştır. Tanzimat'ı hazırlayan ekonomik gelişmeler ise Mısır meselesi ile bağlantılı olan ve 16 Ağustos 1838'de İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması’dır. Bu anlaşma başta İngilizler olmak üzere birçok devlete imtiyaz kapılarını açmıştır.
Antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin kötü durumda olan ekonomisi, yabancı devletlerle yapılan antlaşmalarla daha da kötüye gitmiştir. Ayrıca Batılı devletlere antlaşmalarla verilen imtiyazlar, Osmanlı Devleti'nde söz sahibi olmalarına yol açmıştır.
Ayrıca Balkanlardaki milliyetçilik hareketleri ve Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti üzerindeki baskıları Tanzimat'ı hazırlayan siyasal ve sosyal etkiler çerçevesinde önemli bir noktadır. Fransız ihtilalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan milliyetçilik akımları Avrupa’yı etkisi altına almış; bu durumdan Osmanlı
Devleti’nin Avrupa’da yer alan topraklarında yaşayan halklar da etkilenmiştir.
Özellikle Avrupa devletlerinin dinî duyguları kullanarak azınlıkları kışkırtmaları ve Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Hristiyan halkın haklarını korumak bahanesi ile Osmanlı Devleti'ne yaptığı baskılar, siyasi ve hukuki reformlar yapma zorunluluğunu doğurmuştur.
Avrupalı devletler, gayrimüslim olmalarını bahane ederek Osmanlı Devleti'ni zayıf düşürmek için gayrimüslim halka hamilik yapmaya başlamıştır.
Osmanlı toplumunda III.
Selim 'in başlattığı reformist hareketlerin II. Mahmut tarafından
daha kararlı şekilde yürütülmesiyle birlikte,
Osmanlı Devleti’nin kapıları Avrupa’ya
açılmıştır.
Rusya bir taraftan Balkanlar’da Bulgarları desteklerken Bulgar milliyetçiliğini körükleyerek onları Osmanlı’ya karşı isyana teşvik etmiştir. Diğer taraftan Osmanlı Devleti'ndeki Rum ve Ermeni Ortodokslar, dinî haklarını gerekçe gösterip bu cemaatlerle ilişkiye geçerek Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışır olmuşlardır.
Ermenilerin Katolik oldukları tezinden hareketle Fransa'da Katolik cemaatiyle ilgili Osmanlı Devleti’ne telkinlerde bulunuyordu. Hristiyan mezhepler vasıtası ile kendi çıkarlarını koruyan Fransa ve Rusya'nın faaliyetlerini izleyen İngiltere de aynı yöneteme başvurarak bölgede Protestanlık propagandası yapmaya başlamış ve bir Protestan cemaatinin oluşmasını sağlamıştır. İngiltere'nin bu teşebbüsü Almanya ve ABD tarafından da desteklenmiştir. Ayrıca Tanzimat'a Batının etkisi, devlet zihniyetindeki değişmelerde de görülmektedir. Şöyle ki Avrupa ülkelerine elçi olarak görevlendirilen Osmanlı devlet adamları, Avrupa’da yeni ortaya çıkan devlet anlayışı, hürriyet ve eşitlik fikirlerinden etkilenmişlerdir.
Osmanlı toplumunda III. Selim 'in başlattığı reformist hareketlerin II. Mahmut tarafından daha kararlı şekilde yürütülmesiyle birlikte, Osmanlı
Devleti’nin kapıları Avrupa’ya açılmıştır. Devletin öncelikle askerî, idari ve mali alanlarda yaptığı değişikliklerle, merkezî idarenin güçlenmesi ve devlet otoritesinin ülkenin her yerinde hâkim kılınması temel amaç olarak düşünülmüştür.
Ancak, açılan kapıdan sadece askerî, idari ve mali alanlardaki kurum ve fikirler gelmiyordu. Avrupa 'da köklü bir değişimin ateşini körükleyen Fransız İhtilali’nin devrimci fikirlerine de ilgi fazlaydı. Bu fikirlerin yurda girişini sağlayan tüm bu gelişmeler, Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumdan kurtuluşunun, yalnızca askerî ve teknik ıslahatlarla mümkün olamayacağı fikrini doğurmuştur.
Bu noktada, Tanzimat, siyasi‐hukuki ıslahatları kapsayan bir program olarak gündeme gelmiştir. Faaliyetler, yeni kurulan askerî okullardaki Fransız öğretmenlerin çalışmaları ile Fransız hükümetinin İstanbul'daki propaganda girişimleri olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca Batı ülkelerine gönderilen öğrenciler ve diplomatik görevliler, Batı dillerini bilen ve bu dillerde yazılanları okuyan genç bürokrat ve aydınların faaliyetleri de Batılı fikirlerin tanınmasını sağlamıştır.
III. Selim döneminden itibaren Batı başkentlerinde açılan temsilciliklerde görevlendirilen genç memurlar Avrupa'daki gelişmeleri ve fikirleri yerinde tanıma olanağı bulmuşlardır. Diğer taraftan 1821 'de kurulan Tercüme Odası'nın Türk yenilik tarihinde önemi büyüktür. 1821 'de Bab‐ı Ali'de kurulan Tercüme Odası’nda Batı dillerini öğrenen genç kuşaklar, Avrupa'da çıkan yayınları ve Batı'yı daha yakından tanıma imkânı bulan gençler, devletin yeni bürokrat sınıfını
oluşturmuşlardır. Tanzimat Döneminin ünlü sadrazamları, Ali, Fuat, Reşit Paşalar da içinde olmak üzere pek çok yenilikçi aydın ve bürokrat ilk eğitimlerini Tercüme Odası'nda görmüşlerdir.
Çağı yakalama ve eski gücüne kavuşma arzusundaki Osmanlı Devleti 3 Kasım 1839’da Türk tarihinde demokratikleşmenin ilk somut adımı kabul edilen Tanzimat Fermanı ( Gülhane Hatt‐ı Şerif‐î)ilan etmiştir. Ferman dönemin Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda okunmuştur.
Tanzimat fermanıyla o zamana kadar monarşik
yapıdaki Osmanlı Devletinin bir hukuk devleti olacağı ve özel
mülkiyetin güvece altına alınacağı
hükümleri vurgulanmıştır.
Islahat Fermanı ya da diğer adıyla Hatt‐ı
Hümayun, Sultan Abdülmecid zamanında
(18 Şubat 1856) ilan edilen bir iç düzenleme
fermanıdır.
Tanzimat Fermanında;
Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanacağı,
Yargılamada açıklık, hiç kimsenin yargılanmadan idam edilemeyeceği,
Vergide adaletin sağlanacağı,
Erkeklere dört yıl mecburi askerlik getirileceği,
Rüşvetin ortadan kaldırılacağı,
Tüm vatandaşların mal ve mülküne sahip olacağı, bunu miras olarak bırakabileceği konuları işlenmiştir.
Tanzimat Fermanı’yla o zamana kadar monarşik yapıdaki Osmanlı Devleti’nin bir hukuk devleti olacağı ve özel mülkiyetin güvece altına alınacağı hükümleri vurgulanmıştır. Zaman içerisinde Tanzimat Fermanı’nda verilen sözler tamamıyla yerine getirilmese bile, bu çabalar çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine ön ayak olmuştur. Tanzimat Fermanı’nın okunmasından I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen süre Tanzimat Dönemi (3 Kasım 1839 ‐ 22 Kasım 1876) olarak anılmaktadır.
Islahat Fermanı (1856‐1876)
Islahat Fermanı ya da diğer adıyla Hatt‐ı Hümayun, Sultan Abdülmecid zamanında (18 Şubat 1856) ilan edilen bir iç düzenleme fermanıdır. Bu ferman aynı zamanda Paris Antlaşması maddeleri arasında yer aldığından siyasal niteliği olan ve dış güçlerin baskısı ile ortaya çıkmış bir fermandır.
Islahat Fermanı, Tanzimat Dönenimin ikinci evresidir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlar, özellikle Fransız İhtilâli’nin etkilerinden sonra
ağırlaşmaya başlamışsa da Osmanlı Devleti’nin yaşadığı bu olumsuz süreç, daha gerilere gitmektedir. Osmanlı Devleti’nin iktisadi, idari ve sosyal sisteminde başlayan aksaklıklar, 18. yüzyılına kadar götürmektedir. Zira Osmanlı devlet sistemi bu yüzyıl içinde dönüşümü sağlayacak niteliğini kaybettiğinin işaretlerini vermeye başlamıştır. Bunun en önemli göstergesi ise savaş alanlarında alınan mağlubiyetler olmuştur. Mağlubiyetlerin etkileri ise iktisadi, sosyal, idari ve siyasi hayatı etkilemiş, bu etki ile de birçok alanda düşünce değişimi meydana gelmeye başlamıştır. Bu değişimi ise gerçek anlamda 19. yüzyılda şekillenmiştir.
Osmanlı Devleti’ni oluşturan dinamikler bu düşünce değişiminden üzerine düşen payını almıştır. Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı etkiler ise değişen düşüncenin içeriğini oluşturmuştur. Fransız İhtilali’nin, Islahat Fermanı’nın içeriğine kattığı en önemli ilke ise eşitlik ilkesidir. Bu ilke ile Osmanlı sosyal düzeni yeniden inşa edilmeye çalışılmıştır.
Islahat Fermanı’nda vurgulanan önemli maddeler şunlardır:
Tanzimat Fermanı’nın ardından bu fermanda da vaat edilen güvencelerin uygulanması için tedbirler alınacaktır.
Bireysel Etkinlik
• Tanzimat Ferma'nı ile amaçlanan yenilikler nelerdir?
I. Meşrutiyet Dönemi, 23 Aralık 1876 Kanun‐i Esasi’nin ilanı ile başlar.
Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı gibi ortaya koyduğu ilkeler
bakımından Türk anayasalarına önemli
bir giriş niteliği taşımaktadır.
Irk, din, dil farkı gözetmeksizin her mezhebin insanı eşit olacaktır.
Bütün halk ticaret ve ekonomik girişimlerde eşittir.
Kimse din değiştirmeye zorlanmayacaktır.
Müslümanlar ve gayrimüslimler kanun önünde eşit olacaktır.
Vergiler eşit alınacaktır.
Devlet hizmetlerinden askerlik görevine kadar bütün halk yükümlülüklere aynı ölçüde katılacaktır (Bu madde Hıristiyan toplumunun hoşuna
gitmemiştir).
Yabancılar Osmanlı Devleti sınırları içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir.
Bütün topluluklar okul açabilecektir.
Mahkemeler açık, şeffaf olacak ve keyfi cezalar verilmeyecektir.
Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki davalara karma mahkemeler bakacaktır.
Patrikhanelerde yeni meclisler kurulacak ve meclislerin aldıkları kararlar Bab‐ı Ali denetiminden geçecek ve Patrikler ömür boyunca bu makama seçilebileceklerdir.
Ülkede bulunan kilise, manastır gibi yerlerin tamirine veya yeniden inşasına izin verilecektir.
Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı gibi ortaya koyduğu ilkeler bakımından Türk anayasalarına önemli bir giriş niteliği taşımaktadır ve anayasal bir belge olması hasebiyle de Türk anayasal belgeler zincirinin bir parçası olmaktadır.
I.Meşrutiyet (1876‐1878)
I. Meşrutiyet Dönemi; Padişah Abdülaziz’in meşrutiyet yanlısı olmadığı gerekçesiyle Jön Türkler tarafından tahttan indirilmesiyle yerine Meşrutiyeti ilan edeceğini belirten II. Abdülhamit’in getirilmesi ve 23 Aralık 1876 Kanun‐i Esasi’nin ilanı ile başlar.
Aslında Sultan Abdülaziz’den sonra yönetime getirilen V. Murad’ın, ilerici ve aydın devlet adamlarının istediği reformları yapabilecek bir donanımda olmasına rağmen yaşamış olduğu ruhsal sağlık problemleri nedeniyle yönetimi bırakması ve yerine II. Abdülhamit’in geçmesiyle süreç başlamıştır. I. Meşrutiyet 14 Şubat 1878’de Meclis‐i Mebusan’ın kapatılması ile sona ermiştir. I. Meşrutiyet Döneminin temel özelliği, Osmanlı Devleti’nin artık Anayasa ile idare edilen bir döneme girmiş olmasıdır. Devlet artık padişahın arzusuna göre değil, Anayasaya göre idare edilecektir. Bu Anayasaya göre;
(i) “Meclis‐i Mebusan” ve
(ii) “Meclis‐i Âyân”dan oluşan bir meclis kurulacaktır. Meclis‐i Mebusan’ın üyelerini halk seçerken Meclis‐i Âyân’ın üyelerini padişah seçecektir. Kanun‐i
Bireysel Etkinlik
• Islahat Fermanı ile Tanzimat Fermanı arasındaki farklar nelerdir?
Bu dönem aynı zamanda İttihat ve Terakkî Dönemi olarak
da anılmaktadır ve bu parti aynı zamanda Türk
siyasi hayatının ilk partisi konumundadır.
Esasi’ye göre padişahın görev ve hakları belirlenmişti. Fakat yine de tüm yetki ve ağırlık padişahtaydı. Padişaha tanınan Meclisi açma, kapama, tatil etme,
meclisten çıkacak yasaları onaylama, hükûmeti göreve getirme, azletme gibi yetkiler padişahı denetim altına almayı zor hâle getiriyordu. I. Meşrutiyet, 1877‐
1878 Osmanlı‐Rus Savaşı’nın hemen öncesinde ve Balkan buhranı içinde ilan edilmişti. Yenilikçi bir yapı hevesi ile ilan edilen I. Meşrutiyet bir nevi ölü doğmuştur. Zira Meşrutiyeti ilan eden II. Abdülhamid’in Osmanlı aydınları ile yaptığı pazarlıkta samimi olmadığı ortaya çıkmıştır. Bir taraftan 1877‐1878 Osmanlı‐Rus Savaşı’nın (93 Harbi) çıkması, diğer taraftan hükûmeti ve yönetimini kontrol amacı ile Meclis’te yapılan sert eleştiriler, Abdülhamit’in hoşuna
gitmemiştir. Böylece II. Abdulhamid, Anayasa’nın 113. maddesinin kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak 13 Şubat 1878’de, Meclis‐i Mebusan’ı kapatmış ve I.
Meşrutiyet sona ermiştir. Bu tarihten sonra 30 yıl (1878‐1908) II. Abdülhamit’in baskıcı yönetim (istibdât) devri olarak tarihe geçmiştir. Bütün baskıya rağmen Jön Türkler tarafından İttihat ve Terakki adlı gizli bir cemiyet kurulmuştur.
İttihat ve Terakkî Cemiyeti (Birlik ve İlerleme Derneği) (1889)
İttihat ve Terakkî Cemiyeti, 1889 yılında Abdullah Cevdet, İbrahim Temo, İshak Sükûtî, Mehmet Reşit, Hikmet Emin tarafından İttihâd‐ı Osmanî adıyla kurulmuştur. Gizli fikir kulübü gibi çalışan bu dernek, 1895 yılında Paris’te bulunan Ahmet Rıza ile temasa geçerek ve onun telkinleri sonucu isim değiştirerek İttihat ve Terakkî adını almıştır. Cemiyet, 1897 yılı başlarında da merkezini Paris’ten Cenevre’ye taşımıştır.
II.Meşrutiyet (1908‐1918)
Bu dönem aynı zamanda İttihat ve Terakkî Dönemi olarak da anılmaktadır ve bu parti aynı zamanda Türk siyasi hayatının ilk partisi konumundadır. Enver ve Niyazi Bey’lerin Makedonya’da ayaklanması ve kendilerine pek çok subayın katılmış olmasından endişelenen II. Abdülhamit, yaşanan olayların İstanbul’a sıçramasını önlemek için 1908 yılında anayasayı yeniden yürürlüğe koymuş ve böylece İttihat ve Terakkî Fırkası da iktidar hazırlıklarına başlamıştır. İttihatçılara karşı oluşan bir örgüt görüntüsünde olan Ahrâr (Hürriyetçiler) Cemiyeti’nin liderinin öldürülmesi üzerine İstanbul’da terör olayları başlamıştır. Volkan
Gazetesi’nin sahibi Derviş Vahdetî, meşrutiyet yönetimine karşı, padişah yanlısı bir ayaklanma başlatmıştır. Başkentte hükûmet çalışamaz hâle gelince, Selanik’te bulunan İttihatçı subaylardan yardım istenmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal’in de aralarında olduğu Hareket Ordusu, İstanbul’a gelerek meşrutiyet karşıtlarının başlattığı ayaklanmayı bastırmıştır.
Ayaklanmada rolü olduğu gerekçesiyle II. Abdülhamid tahttan indirilerek yerine V. Mehmet Reşat padişah olarak tahta çıkarılmıştır. Meşrutiyet karşıtı bu ayaklanma 31 Mart Olayı olarak tarihe geçmiştir ve Osmanlı Tarihi’nde ilk görülen devlet düzenini değiştirmeye yönelik ayaklanmadır. Daha önce yaşanan
ayaklanmalarda sadece padişahın değiştirilmesi isteği varken devlet şeklinin değiştirilmesi isteği olmamıştır.
İzmir İktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat ‐ 4 Mart 1923
tarihleri arasında İzmir’de toplanmıştır.
İzmir İktisat Kongresi’nde, kurulacak
yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları
tartışılmıştır.
Sonuç olarak;
II. Meşrutiyet Dönemi öncesinde Osmanlıcılık, İslamcılık, adem‐i Merkeziyetçilik (vilayetlerin merkeze bağlılığının azalması) ve Batıcılık fikirleri benimsenmiştir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti 1909'dan itibaren hürriyet, adalet ve eşitliği de öngören Türkçülüğü esas almıştır.
İttihat ve Terakki Cemiyeti dış politikada İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı Almanya'nın yanında yer almıştır.
Denge unsuru olarak diğer büyük devletlere karşı, Alman İmparatorluğu'nu kabul etmişlerdir.
İttihatçılar iç politikada ise tek parti egemenliği fikrini benimsemişlerdir.
Ayrıca II. Meşrutiyet Döneminde İttihad ve Terakki partisinden başka, "Ahrar"
(Hürler) Partisi ve"Hürriyet ve İtilaf" partisi faaliyet göstermiştir. Tarihimizde ilk kez çok partili siyasi hayat II. Meşrutiyet Döneminde başlamıştır.
CUMHURİYETİN KURULUŞUNDAN 1959’A BATILILAŞMA ÇABALARI
I.İzmir İktisat Kongresi
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara'da toplanarak on bir bakandan oluşacak yeni hükûmetin kurulması ile ilgili üç numaralı kanunu kabul etmiştir. Kurulacak bu hükûmette bir de İktisat Bakanlığı bulunmaktaydı.
Hükûmet programında ise mali ve ekonomik meseleler üzerinde önemle
durulacağı belirtilmişti. Fakat 1920‐1922 yıllarında Türkiye, Kurtuluş Savaşı içinde bulunduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin bu dönemdeki başlıca amacı yurdu düşman işgalinden kurtarmaktı. Savaşın şartları nedeniyle hükûmet üretim ve endüstriye yatırım yapacak durumda değildi. Ancak, yönetici kadro yurdun düşmandan arındırıldıktan sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştür.
Lozan Konferansı görüşmelerine ara verildiği bir zamanda, İktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat ‐ 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de toplanmıştır.
İzmir İktisat Kongresi’nde, kurulacak Yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları tartışılmıştır. Ayrıca Lozan Konferansı’nda, kurulacak yeni Türkiye
Cumhuriyeti’nden devamı istenen kapitülasyonlar ve diğer imtiyazların kabul edilmeyeceği ifade edilmiştir. Bu kritik aşamada, ekonomik sorunları düzenlemek için kararlar alan İzmir İktisat Kongresi’nde savaşlardan yorgun çıkan halka, ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması gerekenleri tespit etmek amaçlanmıştır. İzmir İktisat Kongresi sonunda; kongreye katılanlar oybirliği ile Misak‐ı İktisadı kabul ederek modern ve müreffeh Türkiye için canla başla çalışmaya söz vermiştir.
İzmir İktisat Kongresi bir fikrî gelişme
döneminin ilk aşamasıdır. Bu gelişme beraberinde ekonomik
değerlerin belirlenmesini, model
arayışları ve bu modellerin belli ölçüde
uygulamaya başlanma dönemidir.
İzmir İktisat Kongresi’nde ;
Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ hâline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele
alınmalıdır.
Ham maddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
Sanayinin teşviki ve millî bankaların kurulması sağlanmalıdır.
Demir yolu inşaat programına bağlanmalıdır.
İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
Sendika hakkı tanınmalıdır.
Bu kongrede alınan kararların çoğu zaman içerisinde uygulanmışsa da özellikle tarımla ilgili maddeler günümüzde bile tam anlamıyla amacına ulaştırılamamıştır.
Sonuç itibariyle İzmir İktisat Kongresi bir fikrî gelişme döneminin ilk aşamasıdır. Bu gelişme beraberinde ekonomik değerlerin belirlenmesini, model arayışları ve bu modellerin belli ölçüde uygulamaya başlanma dönemidir. Bu dönemde
ekonominin sahip oldukları ve olmadıkları belirlenmiş, ekonomik hedefler tayin edilmiş, karma ekonomi modelinin temelleri hazırlanmıştır.
Batılılaşma Çabaları (İnkılaplar)
İnkılâp kelimesi, dilimize Arapçadan geçmiş olup değişme, bir hâlden başka bir hâle dönme anlamlarını taşır. Bu kelime, Fransızcadaki “revolution”, Almancadaki revolution ya da umwaelzung, İngilizcedeki revolution kelimelerinin karşılığıdır. İnkılap kelimesinin bugünkü anlamlarına yakın şekilde kullanılması 1908 Meşrutiyet hareketinden sonradır. İnkılap sözcüğü taşıdığı anlam meclis, hükûmet ve çeşitli kurullarca saptanarak uygulanması düşünülen ekonomi, kültür olayları ile oluşturulacak değişmeler anlamını taşımaktadır.
1923’te Cumhuriyeti’n ilanı ile birlikte, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bir dizi değişim ve yenilikçi yapılanmaya gitmiştir. Atatürk'e göre bu değişim ve inkılapların amacı;
“Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.”
Bu amaçla ortaya çıkan Atatürk İlke ve İnkılapları olarak bilinen İnkılaplar şöyledir:
Cumhuriyetçilik: Bu ilke Batı kökenli bir yönetim anlayışı olup ülke yönetimiyle ilgilidir. Cumhuriyet rejimi millet egemenliğine dayalıdır. Milletin kendi yönetimini belirli süreler için seçtiği temsilcileri vasıtasıyla yürütmesidir. Cumhuriyet; şahıs, kişisel hesap ve çıkarlarının ön planda tutulmadığı rejimdir. Devlet biçimi olarak millî hâkimiyeti kabul eder. Cumhuriyet rejiminde hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir. Toplumun hür olması, eşitliği ve siyasi yönden bağımsız olması bu ilkenin yürürlükte kalması ile mümkün olabilecektir. Cumhuriyetçilik ilkesinin uygulamasında kesinlikle belirli bir kesime, sınıfa üstünlük tanımaz. Bu ilke doğrultusunda;
T.B.M.M. açılmış,
1921 Anayasası hazırlanmış ve geliştirilmiş,
Saltanat kaldırılmış,
Cumhuriyet ilan edilmiş ve kurallarının işleyişi sağlanmış,
Partiler kurulmuş ve (her ne kadar başarısızlıkla sonuçlansa da) çok partili hayat denenmiş
Orduda fiilen görevli subayların milletvekili olmaları engellenerek ordu politikadan arındırılmış,
Atatürk tarafından Cumhurbaşkanlığı tarafsızlaştırılmış
Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
Milliyetçilik: Kökenleri Fransız İhtilali’ne dayanan milliyetçilik, ait olduğu milletin varlığını sürdürmek ve yüceltmek için topyekûn çalışmaya ve bu bilinci gelecek kuşaklara da yansıtmaya çabalar. Atatürk’ün milliyetçiliği Türk
milliyetçiliğidir ve bunun temel unsurlarını da soy birliği, dil birliği, ülkü birliği, kültür birliği, tarih birliği, vatan birliği ve din birliği oluşturmaktadır. Atatürk, Türk milliyetçisidir; ancak Batı’daki akranlarından farklı olarak milliyetçilik anlayışını
“üstün ırk” anlayışına dayandırmaz. Milletin bütün fertleri kaynaşmış bir bütündür ve ayrılık kabul etmez. Milleti kaynaştırmanın esas olduğu Atatürk milliyetçiliğinde bunu sağlayacak olan demokrasidir. Bu sebeple Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı her türlü dikta yönetimlerine de karşıdır. Bu ilke doğrultusunda;
Türk vatanı düşmandan kurtarılmış,
Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları kurulmuştur.
Laik bir milliyetçiliği esas almıştır.
Halkçılık: Halk, bir toplumu oluşturan her meslek ve her sosyal gruptan insanların tamamıdır. Bu ilke hem cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin zorunlu bir sonucudur. Çünkü cumhuriyet rejiminde halk, kendi yöneticisini kendi içinden seçer ve ortak geçmiş ve geleceğe topluca bağlanır. Gerçek halkçılık hiçbir politik ya da toplumsal gruba ayrıcalık tanımaz. Sınıf mücadelesini değil, bunların dengesini gözetir. Cumhuriyet Döneminde özellikle tıp ve tarım alanındaki
çalışmalar, hizmeti halkın ayağına götürmeyi ilke olarak benimsediğinden, halkçılık ilkesi doğrultusunda yapılan inkılaplardandır.
Lâiklik: Laiklik kavramı, Eski Yunanca’dan gelmekte ve laikus din adamı olmayanları ifade etmektedir. Laiklik, devletin dinî kurallara göre değil de insan aklına ve bilime göre yönetilmesi gerektiği fikrini savunan bir ilkedir. Atatürk’ün laiklik anlayışı Batı’daki felsefi bakış açısından farklı olarak din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından ziyade, bu iki kurumun birbirlerinin alanlarına
girmemesi olarak algılanır. Laik sistemde din bir vicdan konusudur. Bu sebeple lâiklik dini reddetmez, aksine dini toplumların kaynaşmasında önemli bir etken olarak görür. Din ve dinî duyguların politik amaçlar uğruna kullanılması lâiklik anlayışına aykırıdır. Herkes serbestçe dinleriyle ilgili ibadetlerini yerine getirebilir;
ancak bunu siyasete alet edemez. Devlet inançları dolayısıyla kimseye ayrıcalık tanımayacağı gibi, fertler de birbirlerinin dinî inançlarına saygılı olmak zorundadır.
Bu ilke doğrultusunda;
Halifelik, Evkâf ve Şer’iyye Mahkemeleri kaldırılmış,
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar İdaresi kurulmuş,
Eğitim ve öğretim birleştirilmiş,
Yeni Türk Medenî Kanunu kabul edilmiş,
Kılık‐kıyafet alanında yenilikler yapılmış,
Tekke ve zaviyeler kapatılmış,
Anayasa’dan devletin dinini belirten madde kaldırılmış,
5 Şubat 1937’de lâiklik ilkesi altı ilkeyle birlikte anayasaya konulmuştur.
Özetle lâiklik ilkesi ışığında yapılan inkılaplar 1924‐1928 yılları arasında tamamlanmıştır.
Devletçilik: Devletçilik ilkesi, devletin ekonomik hayatın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için ekonomik hayatın içinde yer alması şeklinde ifade edilebilir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarının maddi zorluklarının boyutları düşünülecek olursa, bunun gerekliliği anlaşılacaktır. Madencilik, orman ve ağır sanayi devletin içinde yer aldığı yatırım alanlarıdır. Müteşebbislerin cesaretini artırmak için kısa bir süre uygulamaya konulan bu ilke, maalesef daha sonraları devleti tuz, çay, tütün, vb.
mallar satan bir tüccar görüntüsüne sokmuştur. Devletçilik ilkesinin uygulamaya konması fikri 18 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde ortaya çıkmıştır.
İnkılâpçılık: Bir toplumun önemli kurumlarının kısa sürede değiştirilip devletin ve toplumun yenilenmesidir. Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak, onu korumak ve kollamak da inkılapçılıktır.
I. Sanayi Planı ve II. Sanayi Planı
Batılılaşmanın iktisadi boyutu kalkınma olarak kendini gösterirken kalkınmanın da sanayileşme ile eş anlamlı olduğu açıktır. Bu çerçevede Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması ve sanayi altyapısını
geliştirmesi için 1933‐1937 yılları arasında uygulanan bir projedir. Bu proje, önemli miktarda Sovyetler Birliği'nin araç‐gereç, makine ve teknik yardım destekleriyle yürütülmüştür. Dönemin başbakanı İsmet İnönü 1932 yılı Mayıs ayında bu amaçla Sovyetler Birliği'ne bir ziyarette bulunmuş ve ziyaretin ardından 1932 yılı içerisinde Sovyet teknik uzmanları Türkiye'ye gelerek öngörülen yatırımlar için çeşitli
bölgelerde incelemeler yaparak raporlarını tamamlamışlardır.
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, belirli büyüme hedefleri tayin eden ve üretim tasarruf, yatırım, dış ticaret, ulaştırma gibi belli hedeflere varılacak surette
düzenleyip ayarlamak isteyen programlar olmayıp kamu kesimine ait yatırım programlarından oluşmaktadır. Çeşitli illerde kurulan iplik, dokuma, kâğıt, demir, gülyağı, suni ipek, süper fosfat, cam, çimento, seramik fabrikaları esas ham maddesi ülke içerisinde yetişen veya yetişmemekle beraber kısa bir zamanda temini mümkün görülen ve Türkiye'nin ihtiyacına göre hazırlanmıştır.
Bu projeler için başlangıçta 45 milyon Türk Lirası masraf öngörülmüş, fiilen ise 100 milyon harcanmıştır. Kurulan kamu hizmetleri, devlet eliyle yöneltilmiş, devletçilik bu dönemin özelliği olmuştur. Devletçilik, devlet müdahalesini gerekli kıldığından, özellikle sanayi alanında kalkınma planına bağlanmıştır.
İlk beş yıllık kalkınma planı 1932‐1933 yıllarında hazırlanmış ve 1934 yılında yürürlüğe girmiştir. Çok başarılı olan bu planın ardından hazırlanan ikinci beş yıllık kalkınma planı, II. Dünya Savaşı’nın çıkışı nedeni ile uygulanamamıştır.
Birinci Sanayi Programı'nda alınan karalar ortalama 36 ay sonra
uygulanmıştır. Ardından gelen İkinci Sanayi Planı, içeriği ve uyandıracağı sosyal ve ekonomik hareket bakımından, birinciye göre daha geniş ve ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Kurulması öngörülen tesislerin, yer seçimi ölçütleri ve
kapasitelerinin saptanmasında ele alınan karşılaştırmalı alternatifler, Türkiye'deki daha sonraki kalkınma planlarının hemen hiç birinde uygulanamamış üstün nitelikte olmuştur.
İkinci Sanayi Planında stratejik sektörler:
1. Enerji 2. Petrol 3. Azot
4. Deniz ürünleri
5. Afyon sanayiolarak belirlenmiştir.
Fakat bu program, ikinci dünya savaşı nedeniyle uygulamaya planlandığı dönemde geçememiştir.
Türkiye’nin 1945 – 1959 Dönemi ve Batı Bloğunda Yer Alma Çabaları
Çok Partili Sisteme Geçiş
Türkiye, II. Dünya Savaşı’na girmemiştir, fakat savaş sonrasının koşulları, sosyal, ekonomik ve siyasal değişmelerle yakından etkileniyordu. Özellikle dönemin tek ve hükümet partisi CHP içindeki kaynaşmalar da ortamın yeni bir siyasal bir partiye gebe olduğunu açıkça ortaya koymaktaydı. Savaşın en hararetli döneminde alınan ekonomik önlemler büyük sıkıntılar yaratmış, halkın tek parti hükûmeti CHP’ye karşı bıkkınlığını artırmıştı. CHP saflarında yetişen, ama ülkenin CHP anlayışından farklı bir görüşle çok daha tutarlı biçimde yönetileceğini
düşünenler, gidişattan hoşnut olmamakla beraber bu durumu 1942’den beri üstü kapalı da olsa dile getiriyorlardı. Yaşanan siyasi gerilimler neticesinde dönemin ilk siyasi partisi 18 Temmuz 1945'te kurulan " Milli Kalkınma Partisi" oldu. Daha sonra da 7 Ocak 1946'da " Demokrat Parti" kuruldu. 14 Mayıs 1950'de yapılan seçim sonucunda, 487 milletvekilliğinin 397'sini kazanan Demokrat Parti, 24 yıl kesintisiz iktidarda kalan Cumhuriyet Halk Partisinin yerine iktidara geldi. Demokrat Parti iktidarı, 27 Mayıs 1960'da yapılan askerî darbe ile sona erdi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde birden fazla partinin katıldığı ilk seçim ise, 21 Temmuz1946 tarihinde yapıldı. Bu seçimle birlikte çok partili hayat kısa sürede benimsendi.
Birleşmiş Milletlere Üyelik
II. Dünya Savaşı sonrasında savaştan galip olarak çıkan devletlerin (ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere, Fransa ve Çin) önderliğinde kurulan bir dünya örgütü olan Birleşmiş Miller (BM), 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan savaşların tekrarını önlemek ve milletlerarası barışı sağlamak amacıyla kurulan bir teşkilattır. BM’nin kurucu antlaşma niteliğindeki BM Şartı, aralarında Türkiye’nin bulunduğu 50 ülke tarafından 26 Haziran 1945 tarihinde San Francisco’da imzalanmıştır. Türkiye BM’ye faaliyette geçtiği 24 Ekim 1945 tarihinden beri üyedir.
NATO’ya Üyelik Süreci
1945‐1946 yıllarında Sovyetler’in bir yandan Türkiye'nin Doğu Anadolu’sundan resmen toprak istemesi, diğer yandan Boğazlara yerleşmek hususundaki isteklerini resmen açıklaması Türkiye Cumhuriyeti’ni oldukça zor durumda bırakmış ve rahatsız etmiştir. Türkiye, Sovyet Rusya karşısında ittifak yapabileceği ve dayanacağı bir güç bulmak zorundaydı. Aynı durum Osmanlı zamanında da gerçekleşmiş ve 1818 yılına kadar Rusya tehlikesine karşı İngiltere ile ittifak yapmıştı. Bu durum hem Osmanlı Devleti’nin hem de İngiltere’nin menfaatleri açısından yararlı olmuştur.
1950'de Adnan Menderes Hükûmeti Döneminde TBMM kararıyla Kore Savaşı'na Birleşmiş Milletler komutası altında ABD ve Güney Kore'nin yanında çarpışmak üzere asker gönderilmiş ve böylece Türkiye NATO üyeliği konusundaki niyetini uluslararası arenaya göstermiştir. Kore Savaşı’nda verilen şehitler
dönemin muhalefet lideri İsmet İnönü ve partisi CHP tarafından NATO üyeliği için yapılan bir taviz olarak adlandırılmıştır. Barışın hâkim olduğu bir dünyanın savunmasında Türkiye’nin en önemli anahtarlarından biri olduğuna dair Kore’de oluşan fikir, başta ABD ile sıkı dostluk kurmamızı sağlamıştır. Bunu, diğer Batı ülkeleriyle olan iyi ilişkiler izlemiştir. Başlangıçta 12 devletin iştirakiyle imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması’na Londra'da 17 Ekim 1951 tarihinde düzenlenen bir Protokol ile Türkiye ve Yunanistan'ın da katılımları onaylanmış, Türkiye 18 Şubat 1952'de NATO'ya resmen üye olmuştur.
Avrupa Birliği’ne Başvuru Süreci
Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun 6 ülke tarafından kurulmasının ardından Türkiye’nin ortaklık için 31 Temmuz 1959'da yaptığı başvuru Avrupa Birliği‐Türkiye ilişkilerinin resmî başlangıcı olarak kabul edilmektedir. AET Bakanlar Konseyi’nin Türkiye'nin ortaklık başvurusunu kabul etmesi ve yapılan hazırlık görüşmeleriyle 12 Eylül 1963 tarihinde 'Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında Ankara Antlaşması imzalanmıştır.
Öz et
•Türkiye’nin Batılılaşma sürecinin temelinde, savaşlardaki zaferlerin sona erdiği II. Viyana Kuşatması'nın başarısızlığı ve devamında 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Anlaşmasının yattığı söylenebilir.
•Osmanlılar için Batılılaşma, dış siyasetten askerî mekanizmaya, Batı ile yaşanan kültürel ve ekonomik etkileşimden eğitim sistemine, toplumsal reformlardan edebî anlayışa, resimden müziğe kadar çok geniş bir çerçevede ortaya çıkan bir dönüşümü ifade etmektedir.
•Tanzimat kelimesi, “düzenlemeler” anlamına gelmektedir. Türk tarihinin Osmanlı Devleti’nde Batı'dan esinlenilerek çok sayıda siyasi ve sosyal reformların gerçekleştirildiği bir dönemi belirtmek için kullanılmaktadır.
•Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenler, 18. yy’de Osmanlı Devleti'nin kurum ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, askerî, maliye, hukuk, bilim ve felsefe, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı düşünülemez.
•Islahat Fermanı ya da diğer adıyla Hatt‐ı Hümayun; Sultan Abdülmecid zamanında (18 Şubat 1856) ilan edilen bir iç düzenleme fermanıdır. Bu ferman aynı zamanda Paris Antlaşması maddeleri arasında yer aldığından siyasal niteliği olan ve dış güçlerin baskısı ile ortaya çıkmış bir fermandır.
•I.Meşrutiyet Döneminin temel özelliği, Osmanlı Devleti’nin artık Anayasa ile idare edilen bir döneme girmiş olmasıdır.
•II. Meşrutiyet Döneminde İttihad ve Terakki partisinden başka, "Ahrar"
(Hürler) Partisi ve"Hürriyet ve İtilaf" partisi faaliyet göstermiştir. Tarihimizde ilk kez çok partili siyasi hayat II. Meşrutiyet Döneminde başlamıştır.
•İktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat ‐ 4 Mart 1923tarihleri arasında İzmir’de toplanmıştır. İzmir İktisat Kongresinde, Kurulacak Yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları tartışılmıştır.
• 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk bir dizi değişim ve yenilikçi yapılanmaya gitmiştir. Atatürk'e göre bu değişim ve inkılapların amacı; Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.
•Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması ve sanayi altyapısını geliştirmesi için 1933‐1937 yılları arasında uygulanan bir projedir. Bu proje, önemli miktarda Sovyetler Birliği'nin araç‐
gereç, makine ve teknik yardım destekleriyle yürütülmüştür.
•Çok Partili Hayata geçişin ilk siyasi partisi 18 Temmuz 1945'te kurulan " Millî Kalkınma Partisi" oldu. Daha sonra da 7 Ocak 1946'da " Demokrat Parti"
kuruldu.
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi”
bölümünde etkileşimli olarak
cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Türkiye’nin Batılılaşma sürecinin temelinde aşağıdaki olaylardan hangisi yatmaktadır.
a) I. Meşrutiyetin İlanı b) II. Meşrutiyetin İlanı c) Birleşmiş Milletlere Üyelik d) NATO ya üyelik
e) Karlofça Antlaşması
2. 1839 yılında Gülhane Hatt‐ı Şerif'inin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme dönemi aşağıdakilerden hangisidir?
a) Islahat Fermanı b) I.Meşrutiyet c) II. Meşrutiyet d) Rönesans e) Tanzimat
3. I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen süre Tanzimat Dönemi olarak anılmaktadır. Aşağıdakilerden hangisinde bu süreler doğru olarak verilmiştir?
a) 5 Ekim 1838 ‐ 12 Ekim 1878 b) 3 Kasım 1839 ‐ 22 Kasım 1876 c) 17 Haziran 1835 ‐ 21 Aralık 1877 d) 4 Nisan 1874 ‐ 28 Şubat 1896 e) 31 Ocak 1849 ‐ 9 Ocak 1876
4. Bir iç düzenleme fermanı olarak hayat bulan Islahat Fermanı ya da diğer adıyla Hatt‐ı Hümayun, hangi padişah zamanında ilan edilmiştir?
a) Sultan Abdülmecid b) II. Mahmut
c) Sultan Abdulaziz d) III.Selim
e) II.Abdulhamit
5. Aşağıdakilerden hangisi Islahat Fermanı’nda vurgulanan önemli maddelerden biri değildir?
a) Irk, din, dil farkı gözetmeksizin her mezhebin insanı eşit olacaktır.
b) Bütün halk ticaret ve ekonomik girişimlerde eşittir.
c) Müslümanlar ve gayrimüslimler kanun önünde eşit olacaktır.
d) Gayrimüslimler daha fazla vergi ödeyecektir.
e) Yabancılar Osmanlı Devleti sınırları içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir.
6. I. Meşrutiyet dönemi, aşağıdaki hangisi olay ile başlamıştır?
a) Kanun‐u Esasi’nin İlanı b) İnebahtı Deniz Savaşı c) Karlofça Antlaşması
d) İttihat ve Terakki Cemiyetinin Kurulması e) Sultan Abdulaziz’in Tahta Çıkması
7. Yenileşme ve Batılılaşma çabası içerisinde Türk siyasi hayatının ilk örgütlü oluşumu aşağıdakilerden hangisidir?
a) Cumhuriyet Halk Fırkası b) İttihat ve Terakki Cemiyeti c) Ahrâr (Hürriyetçiler) Cemiyeti d) İrfan ve Hürriyet Fırkası e) Demokrat Parti
8. Atatürk İlke İnkılapları hangi tarihte anayasaya konulmuştur?
a) 5 Şubat 1937 b) 21 Aralık 1938 c) 10 Kasım 1939 d) 27 Nisan 1940 e) 4 Mayıs 1940
9. Cumhuriyet’in ilanından önce, savaşlardan yorgun çıkan halka,
ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması gerekenleri tespit etmek amacıyla düzenlenen kongre aşağıdakilerden hangisidir?
a) İzmir İktisat Kongresi b) Sivas Kongresi c) Erzurum Kongresi d) Amasya Kongresi e) Alaşehir Kongresi
10. Türkiye hangi tarihte NATO'ya resmen üye olmuştur?
a) 18 Mayıs 1949 b) 18 Şubat 1952 c) 18 Nisan 1953 d) 18 Haziran 1961 e) 18 Temmuz 1964
CEVAP ANAHTARI 1‐E, 2‐E, 3‐B, 4‐A, 5‐D, 6‐A, 7‐B, 8‐A, 9‐A, 10‐B
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR
AKAD, M. Tanju (1994), “Islahat Fermanı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt: 6. İstanbul: İz Yayını.
MARDİN, Şerif (2007), “Batıcılık”, Türk Modernleşmesi, 17. Baskı, İstanbul: İletişim.
Ortaylı, İlber, Avrupa ve Biz, Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, İstanbul, 2008.
TÜRKÖNE, Mümtazer (1995), “Islahat Fermanı”, Osmanlı Ansiklopedisi (Tarih MedeniyetKültür), Cilt: 6., İstanbul: İz.
VERSAN, Vakur (1999), “Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan Sonra Batılı Devletler Hukukunun Benimsenmesi”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yılık Süreç (Ankara, 15‐17 Ekim 1997) Ankara: Türk Tarih Kurumu.
http://www.ankara.gov.tr/Portal.asp?X=AB15
http://blog.milliyet.com.tr/turkiye‐nin‐nato‐ya‐girisi/Blog/?BlogNo=210918 http://www.mfa.gov.tr/birlesmis‐milletler‐teskilati‐ve‐turkiye.tr.mfa