• Sonuç bulunamadı

OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE NİN BATILILAŞMA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE NİN BATILILAŞMA"

Copied!
19
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HEDEFLER

• Bu üniteyi çalıştıktan sonra

• Karlofça'dan Tanzimat'a Batılılaşma  çabasını anlayabilecek,

• Tanzimat'tan  Cumhuriyet'e Batılılaşma  Çabasını kavrayabilecek,

• Tanzimatı öğrenebilecek, Islahat  Fermanı, I. Meşrutiyet ve II. 

Meşrutiyet'i anlayabilecek,

• Cumhuriyet'in Kuruluşundan 1959'a  Batılılaşma hareketini öğrenebilecek,

• 1923‐1945 Dönemini, I. İzmir İktisat  Kongresi'ni, İnkilapları, I ve II Sanayi  Planları'nı anlayabilecek,

• 1945 ‐1959 Dönemi, çok partili hayata  geçiş ve Türkiye'nin Batı bloğunda  olma çabalarını öğrenebileceksiniz. 

İÇ İNDEK İLER

• Giriş

• Karlofça'dan Tanzimat'a Batılılaşma  Çabası

• Tanzimat'tan  Cumhuriyet'e Batılılaşma  Çabası

• Tanzimat

• 1856 Islahat Fermanı

• I. Meşrutiyet

• II. Meşrutiyet

• Cumhuriyet'in Kuruluşundan 1959'a  Batılılaşma Hareketi

• 1923‐1945 Dönemi

• I. İzmir İktisat Kongresi

• İnkilaplar

• I ve II Sanayi Planları

• 1945 ‐1959 Dönemi

 

 

   

ÜNİTE 

10

OSMANLIDAN GÜNÜMÜZE  TÜRKİYE’NİN BATILILAŞMA 

ÇABALARI   

 

AVRUPA BİRLİĞİ VE  TÜRKİYE İLİŞKİLERİ 

   

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Fatih   AYDEMİR 

 

(2)

GİRİŞ 

Türkiye’nin Batılılaşma sürecinin temelinde, savaşlardaki zaferlerin sona  erdiği 1571 İnebahtı Deniz Savaşı ile özellikle II. Viyana Kuşatması’nın başarısızlığı  ve devamında 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Anlaşması’nın yattığı  söylenebilir. Bu başarısızlıkla birlikte Osmanlı’nın batıdaki ilerleyişi ve süreklilik arz  eden zaferleri dururken tersine dönüş ve mağlubiyetlerin başlamasıyla birlikte  başarısızlığın nedenleri araştırılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla Osmanlı’da geri  kalmışlığını giderme çabalarının temelinde Batıyı yakalama arzusu yatmaktadır.  

Osmanlılar için Batılılaşma, dış siyasetten askerî mekanizmaya, Batı ile  yaşanan kültürel ve ekonomik etkileşimden eğitim sistemine, toplumsal  reformlardan edebî anlayışa, resimden müziğe kadar çok geniş bir çerçevede  ortaya çıkan bir dönüşümü ifade etmektedir.  

Batının 15. ve 16. yüzyıldaki Rönesans ve Reform hareketleri ile başlattığı  bilimdeki gelişme ve yenilikçi ivmeden iki asır sonra doğudan gelenlere ve son  aşamada da Osmanlı’ya galip gelmesi, bu kez Doğunun kendi kendini 

sorgulamasına neden olduğu söylenebilir.  

Osmanlı’nın Karlofça ile yaşadığı başarısızlığının tescili ve süregelen  kayıpları yenilik arayışlarını beraberinde getirirken yenilikçiliğin III. Selim ve II. 

Mahmut Dönemlerinde belirginleşmeye başladığı söylenebilir. Sonrasında yaşanan  Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ve Meşrutiyet denemeleri ile yenilikçilik  harekâtı şekillendirilmeye çalışılmış; özellikle 1800’lerde sanayileşme çabaları ile  Batıyı yakalama arzusu da yeterli altyapının olmamasına paralel olarak 

başarısızlığa uğramıştır. Akabinde I. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti  tarihten silinerek yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakmıştır.  

Genç Türkiye Cumhuriyeti de ıslahatçı süreç takip etmek yerine, daha  radikal değişikliklerle yani ihtilalci anlayışla Batılılaşma sürecini uygulamaya  koymaya çalışmıştır. Bu çerçevede sosyo‐kültürel hayattan siyasal ve iktisadi  yapıya varıncaya kadar bir dizi tedbirleri uygulamaya geçirirken özellikle ekonomik  anlamda Batı tipi yapıları adapte etmeye çalışmış; en nihayetinde de Avrupa’da  oluşturulmaya başlanan birliğe 1959’da üyelik başvurusu ile sürecini 

belirginleştirmiştir. Şöyle ki 19. yüzyıl öncesinde Osmanlı Devleti, çok ırklı ve çok  dinli geniş bir bölge üzerinde uzun yıllar süren bir imparatorluk geleneğine sahipti. 

Ancak, Viyana Kongresi’nin üzerinden geçen yirmi yıl içerisinde Osmanlı seçkinleri  imparatorluklarını yeni güç ve meşruiyet tasavvuru olarak algıladıkları mefhumlara  göre değiştirme ihtiyacının farkına vardılar. Bu ihtiyaç, çoğu zaman Batılılaşma  olarak ifade edilen süreç tarafından giderilmeye çalışılmıştır. 

 

KARLOFÇA’DAN TANZİMAT’A BATILILAŞMA ÇABASI 

1787 yılında Rusya'ya savaş ilan edildiğinde, Osmanlı bütçesi iflasın  eşiğindeydi. Osmanlı bütçesinde yaşanan bu zor duruma istinaden, içeriden  gayrımüslim unsurlardan ilk borç alma girişimini III. Selim yapmıştır. Bundan sonra  1854 Kırım Savaşı ile dış borçlanmaya gidilmiş ve bu borçlanma süreci 

imparatorluğun çöktüğü I. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. 1839 Tanzimat  ve 1856 Islahat Fermanları ile birlikte, Osmanlı Devleti’nin ağır ekonomik dar  Türkiye’nin Batılılaşma  

sürecinin temelinde II. 

Viyana Kuşatması’nın  başarısızlığı ve  sonrasında 26 Ocak  1699 tarihinde yapılan  Karlofça Anlaşması’nın  yattığı söylenebilir. 

(3)

Tanzimat, Osmanlı   Devleti’nde 1839 

yılında başlayan  modernleşme ve  yenileşme döneminin 

adıdır. 

boğazlarını fırsat bilen yabancılar, kapitülasyonları da Osmanlı Devleti’ne sokmaya  başlamışlardır. 16 Ağustos 1838 yılında ilk ticari anlaşma, İngilizlerle yapılmış ve  İngiliz tacirleri, Türk tacirlerinin bütün haklarına sahip olarak devlet içerisinde  serbestçe ticaret yapmaya başlamışlardır.  

Aynı ticari anlaşmaları; Kasım 1838 Fransa, 18 Mayıs 1839 Löbek, Bremen  ve Hamburg şehirleri, 2 Eylül 1839 Sardunya, 31 Ocak 1840 İsveç ve Norveç, 2  Mart 1840 İspanya, 30 Nisan 1840 Belçika, 22 Ekim 1840 Prusya, 1 Mayıs 1841  Danimarka, 7 Haziran 1841 yılında da Toskana ile yapmışlardır.  

Bu şekilde 1839‐1841 yılları arası, 3‐4 yıl gibi bir zaman içerisinde yapılan  ticari anlaşmalarla, Avrupa ülkelerinin güçlü endüstrisi ve eğitimi Osmanlı  Devleti’ni içerden talan etmeye başlamıştır. Diğer ticari anlaşmalar ve 

borçlanmalarla devletin bir tür yağma edilmesi, 1914 yıllına kadar devam etmiştir. 

Tanzimat'ın başlangıcı;   III. Selim (1789‐1807) ya da II. Mahmut (1808‐

1839) Dönemi olarak ele alınabileceği gibi bazı tarihçilere göre 1826’da yaşanan  Vaka‐i Hayriye ile Yeniçeri Ocağı’nda yaşanan yenileşme çabaları reform 

hamlesinin asıl başlangıç noktasıdır. Reformun gerekçesi Avrupa'nın askerî,  ekonomik ve teknik alanlardaki gelişimi neticesinde çaresiz kalan Osmanlı  Devleti'ni yeni düzenlemelerle eski ihtişamına kavuşturmak düşüncesidir.   

Napolyon'un Mısır'ı işgalinden (1798‐1799) sonra bu ülkede Kavalalı  Mehmet Ali Paşa tarafından hayata geçirilmeye çalışılan reform hareketleri,  Osmanlı yönetimi için bir örnek olmuştur. 

Diğer taraftan gayrimüslim halkın Balkanlar'da Sırp ve Yunan 

ayaklanmalarına yol açan memnuniyetsizliğine karşı, Osmanlı toplum yapısının  yeni bir adalet ve eşitlik anlayışı düşüncesiyle onarılması, Osmanlı vatandaşlığının  ön plana çıkarılması öncelikli olarak hedeflenmiştir. Osmanlıcılık fikri bu bakımdan  Tanzimat’ın ana çıkış fikri olarak kabul edilebilir. 

 

TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E BATILILAŞMA  ÇABALARI 

 

Tanzimat’ın İlanı 

Tanzimat kelimesi,  “düzenlemeler” anlamına gelmektedir. Türk tarihinin  Osmanlı Devleti’nde Batıdan esinlenilerek çok sayıda siyasi ve sosyal reformların  gerçekleştirildiği bir dönemi belirtmek için kullanılmaktadır. Diğer bir ifadeyle  Tanzimat, Osmanlı Devleti’nde 1839 yılında Gülhane Hatt‐ı Şerif'inin okunmasıyla  başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır ve Batı dillerinde genellikle  Osmanlı Reformu olarak kullanılmaktadır. 1876'da II. Abdülhamit'in tahta çıkması  ile başladığı varsayılan Tanzimat Dönemi Meşrutiyet'in ilanıyla sona ermiştir. Fakat  bu reform ve değişim hareketinin 1922'de Osmanlı Devleti’nin sona ermesi ve  Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar sürdüğü de söylenebilir. Bu dönemin  önde gelen siyasi liderleri 1839‐1855 döneminde Mustafa Reşit Paşa, 1850'lerin  başından 1871'e kadar da Âli Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa'dır. Fuat Paşa'nın  1868'de, Âli Paşa'nın 1871'de ölümünden sonra reform süreci sekteye uğramış ve  uzun süren bir siyasi istikrarsızlık dönemi yaşanmıştır. 

(4)

  Tanzimat’ı hazırlayan 

en önemli ekonomik  gelişme ise Mısır  meselesi ile bağlantılı 

olan ve 16 Ağutos  1838’de İngiltere ile 

imzalanan Balta  Limanı Antlaşması’dır. 

Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenler, 18. yy’de Osmanlı Devleti’nin kurum  ve kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, askerî, maliye, hukuk, bilim ve  felsefe, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı  düşünülemez. Bu yaşanan değişim ve dönüşümlerde, Batılı devletlerin Osmanlı  toplumu üzerindeki etkisi de önemlidir. Bu bakımdan Tanzimat'ın ortaya  çıkmasının nedenleri iç ve dış faktörlerin yarattığı etkiler olarak iki kısımda  incelenebilir.  

(i) 16. yy'dan sonra Osmanlı Devleti’nin üstünlüğünü kaybetmesi devlet  kurumlarının ve kanunların çağın ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmaması,  devletin maddi ve manevi gücünü kaybetmiş olması, bunun sonucunda her sahada  yenilgiye uğraması, yeniden ve geniş bir ıslahat hareketini zorunlu kılmıştır. 

Bununla birlikte, Osmanlı Devleti'nin müdahale edemediği alanlardaki gelişmeler  Tanzimat'ın alanında daha güçlü belirleyiciler olarak ortaya çıkmıştır.  

(ii) Tanzimat'ı hazırlayan siyasi gelişmelerden biri, Osmanlı’nın kendi içinde  bir kuvvet olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşadır.  

II. Mahmut zamanında, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Fransızların  yardımı ile birçok reform yapmış ve oldukça güçlenmiştir. Mora isyanını 

bastırılmasında gösterdiği yararlılıklardan dolayı kendisine Girit valiliği teklif  edilmiştir. Ancak, Paşa bunun yanında Suriye valiliğini de istemiş ve bu isteği  sultan tarafından reddedilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Mısır ile Osmanlı Devleti  arasında savaş hâli başlamıştır. II. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa karşısında aldığı  yenilgiler Osmanlı Devleti'ni Tanzimat'a zorlayıcı bir etki yapmıştır. Tanzimat'ın  ilanında Mısır'ın zorlayıcı etkisinin, Mısır’da yapılan reformları model alma  etkisinden daha etkili olduğunu söylenebilir. Mısır meselesi, Osmanlı Devleti'ni  yabancı devletlerle birçok antlaşma yapmak zorunda bırakmıştır. Özellikle İngiltere  ile yapılan ticaret antlaşması, II. Mahmut'un Mehmet Ali Paşa'ya karşı İngiliz  desteğini kendi lehine almasının bedeli olarak imzalanmıştır. Tanzimat'ı hazırlayan  ekonomik gelişmeler ise Mısır meselesi ile bağlantılı olan ve 16 Ağustos 1838'de  İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması’dır. Bu anlaşma başta İngilizler  olmak üzere birçok devlete imtiyaz kapılarını açmıştır. 

Antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin kötü durumda olan ekonomisi, yabancı  devletlerle yapılan antlaşmalarla daha da kötüye gitmiştir. Ayrıca Batılı devletlere  antlaşmalarla verilen imtiyazlar, Osmanlı Devleti'nde söz sahibi olmalarına yol  açmıştır. 

Ayrıca Balkanlardaki milliyetçilik hareketleri ve Avrupa devletlerinin  Osmanlı Devleti üzerindeki baskıları Tanzimat'ı hazırlayan siyasal ve sosyal etkiler  çerçevesinde önemli bir noktadır. Fransız ihtilalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan  milliyetçilik akımları Avrupa’yı etkisi altına almış; bu durumdan Osmanlı 

Devleti’nin Avrupa’da yer alan topraklarında yaşayan halklar da etkilenmiştir. 

Özellikle Avrupa devletlerinin dinî duyguları kullanarak azınlıkları kışkırtmaları ve  Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Hristiyan halkın haklarını korumak  bahanesi ile Osmanlı Devleti'ne yaptığı baskılar, siyasi ve hukuki reformlar yapma  zorunluluğunu doğurmuştur.  

Avrupalı devletler, gayrimüslim olmalarını bahane ederek Osmanlı  Devleti'ni zayıf düşürmek için gayrimüslim halka hamilik yapmaya başlamıştır. 

(5)

Osmanlı toplumunda III.  

Selim 'in başlattığı  reformist hareketlerin   II. Mahmut tarafından 

daha kararlı şekilde  yürütülmesiyle birlikte, 

Osmanlı Devleti’nin  kapıları Avrupa’ya 

açılmıştır. 

Rusya bir taraftan Balkanlar’da Bulgarları desteklerken Bulgar milliyetçiliğini  körükleyerek onları Osmanlı’ya karşı isyana teşvik etmiştir. Diğer taraftan Osmanlı  Devleti'ndeki Rum ve Ermeni Ortodokslar, dinî haklarını gerekçe gösterip bu  cemaatlerle ilişkiye geçerek Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışır olmuşlardır. 

Ermenilerin Katolik oldukları tezinden hareketle Fransa'da Katolik cemaatiyle ilgili  Osmanlı Devleti’ne telkinlerde bulunuyordu. Hristiyan mezhepler vasıtası ile kendi  çıkarlarını koruyan Fransa ve Rusya'nın faaliyetlerini izleyen İngiltere de aynı  yöneteme başvurarak bölgede Protestanlık propagandası yapmaya başlamış ve bir  Protestan cemaatinin oluşmasını sağlamıştır. İngiltere'nin bu teşebbüsü Almanya  ve ABD tarafından da desteklenmiştir. Ayrıca Tanzimat'a Batının etkisi, devlet  zihniyetindeki değişmelerde de görülmektedir. Şöyle ki Avrupa ülkelerine elçi  olarak görevlendirilen Osmanlı devlet adamları, Avrupa’da yeni ortaya çıkan devlet  anlayışı, hürriyet ve eşitlik fikirlerinden etkilenmişlerdir. 

Osmanlı toplumunda III. Selim 'in başlattığı reformist hareketlerin       II. Mahmut tarafından daha kararlı şekilde yürütülmesiyle birlikte, Osmanlı 

Devleti’nin kapıları Avrupa’ya açılmıştır. Devletin öncelikle askerî, idari ve mali  alanlarda yaptığı değişikliklerle, merkezî idarenin güçlenmesi ve devlet otoritesinin  ülkenin her yerinde hâkim kılınması temel amaç olarak düşünülmüştür.       

Ancak, açılan kapıdan sadece askerî, idari ve mali alanlardaki kurum ve fikirler  gelmiyordu. Avrupa 'da köklü bir değişimin ateşini körükleyen Fransız İhtilali’nin  devrimci fikirlerine de ilgi fazlaydı. Bu fikirlerin yurda girişini sağlayan tüm bu  gelişmeler, Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumdan kurtuluşunun, yalnızca askerî  ve teknik ıslahatlarla mümkün olamayacağı fikrini doğurmuştur.  

Bu noktada, Tanzimat, siyasi‐hukuki ıslahatları kapsayan bir program  olarak gündeme gelmiştir. Faaliyetler, yeni kurulan askerî okullardaki Fransız  öğretmenlerin çalışmaları ile Fransız hükümetinin İstanbul'daki propaganda  girişimleri olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca Batı ülkelerine gönderilen öğrenciler ve  diplomatik görevliler, Batı dillerini bilen ve bu dillerde yazılanları okuyan genç  bürokrat ve aydınların faaliyetleri de Batılı fikirlerin tanınmasını sağlamıştır.  

III. Selim döneminden itibaren Batı başkentlerinde açılan temsilciliklerde  görevlendirilen genç memurlar Avrupa'daki gelişmeleri ve fikirleri yerinde tanıma  olanağı bulmuşlardır. Diğer taraftan 1821 'de kurulan Tercüme Odası'nın Türk  yenilik tarihinde önemi büyüktür. 1821 'de Bab‐ı Ali'de kurulan Tercüme Odası’nda  Batı dillerini öğrenen genç kuşaklar, Avrupa'da çıkan yayınları ve Batı'yı daha  yakından tanıma imkânı bulan gençler, devletin yeni bürokrat sınıfını 

oluşturmuşlardır. Tanzimat Döneminin ünlü sadrazamları, Ali, Fuat, Reşit Paşalar  da içinde olmak üzere pek çok yenilikçi aydın ve bürokrat ilk eğitimlerini Tercüme  Odası'nda görmüşlerdir. 

Çağı yakalama ve eski gücüne kavuşma arzusundaki Osmanlı Devleti 3  Kasım 1839’da Türk tarihinde demokratikleşmenin ilk somut adımı kabul edilen  Tanzimat Fermanı ( Gülhane Hatt‐ı Şerif‐î)ilan etmiştir. Ferman dönemin Hariciye  Nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda okunmuştur.  

     

(6)

Tanzimat fermanıyla o   zamana kadar monarşik 

yapıdaki Osmanlı  Devletinin bir hukuk  devleti olacağı ve özel 

mülkiyetin güvece  altına alınacağı 

hükümleri  vurgulanmıştır.

Islahat Fermanı ya da   diğer adıyla Hatt‐ı 

Hümayun, Sultan  Abdülmecid zamanında 

(18 Şubat 1856) ilan  edilen  bir iç düzenleme 

fermanıdır. 

Tanzimat Fermanında; 

 Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanacağı,  

 Yargılamada açıklık, hiç kimsenin yargılanmadan idam edilemeyeceği, 

 Vergide adaletin sağlanacağı, 

 Erkeklere dört yıl mecburi askerlik getirileceği, 

 Rüşvetin ortadan kaldırılacağı, 

 Tüm vatandaşların mal ve mülküne sahip olacağı, bunu miras olarak  bırakabileceği konuları işlenmiştir. 

Tanzimat Fermanı’yla o zamana kadar monarşik yapıdaki Osmanlı Devleti’nin  bir hukuk devleti olacağı ve özel mülkiyetin güvece altına alınacağı hükümleri  vurgulanmıştır. Zaman içerisinde Tanzimat Fermanı’nda verilen sözler tamamıyla  yerine getirilmese bile, bu çabalar çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine ön ayak  olmuştur. Tanzimat Fermanı’nın okunmasından I. Meşrutiyet'in ilanına kadar  geçen süre Tanzimat Dönemi (3 Kasım 1839 ‐ 22 Kasım 1876) olarak anılmaktadır. 

 

   

Islahat Fermanı (1856‐1876) 

Islahat Fermanı ya da diğer adıyla Hatt‐ı Hümayun, Sultan Abdülmecid  zamanında (18 Şubat 1856) ilan edilen  bir iç düzenleme fermanıdır. Bu ferman  aynı zamanda Paris Antlaşması maddeleri arasında yer aldığından siyasal niteliği  olan ve dış güçlerin baskısı ile ortaya çıkmış bir fermandır.  

Islahat Fermanı, Tanzimat Dönenimin ikinci evresidir. Osmanlı Devleti’nin  içinde bulunduğu şartlar, özellikle Fransız İhtilâli’nin etkilerinden sonra 

ağırlaşmaya başlamışsa da Osmanlı Devleti’nin yaşadığı bu olumsuz süreç, daha  gerilere gitmektedir. Osmanlı Devleti’nin iktisadi, idari ve sosyal sisteminde  başlayan aksaklıklar, 18. yüzyılına kadar götürmektedir. Zira Osmanlı devlet  sistemi bu yüzyıl içinde dönüşümü sağlayacak niteliğini kaybettiğinin işaretlerini  vermeye başlamıştır. Bunun en önemli göstergesi ise savaş alanlarında alınan  mağlubiyetler olmuştur. Mağlubiyetlerin etkileri ise iktisadi, sosyal, idari ve siyasi  hayatı etkilemiş, bu etki ile de birçok alanda düşünce değişimi meydana gelmeye  başlamıştır. Bu değişimi ise gerçek anlamda 19. yüzyılda şekillenmiştir. 

Osmanlı Devleti’ni oluşturan dinamikler bu düşünce değişiminden üzerine düşen  payını almıştır. Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı etkiler ise değişen düşüncenin  içeriğini oluşturmuştur. Fransız İhtilali’nin, Islahat Fermanı’nın içeriğine kattığı en  önemli ilke ise eşitlik ilkesidir. Bu ilke ile Osmanlı sosyal düzeni yeniden inşa  edilmeye çalışılmıştır. 

Islahat Fermanı’nda vurgulanan önemli maddeler şunlardır: 

 Tanzimat Fermanı’nın ardından bu fermanda da vaat edilen güvencelerin  uygulanması için tedbirler alınacaktır. 

Bireysel  Etkinlik

• Tanzimat Ferma'nı ile amaçlanan yenilikler  nelerdir?

(7)

I. Meşrutiyet Dönemi,   23 Aralık 1876 Kanun‐i  Esasi’nin ilanı ile başlar. 

Islahat Fermanı,   Tanzimat Fermanı gibi  ortaya koyduğu ilkeler 

bakımından Türk  anayasalarına önemli 

bir giriş niteliği  taşımaktadır. 

 Irk, din, dil farkı gözetmeksizin her mezhebin insanı eşit olacaktır. 

 Bütün halk ticaret ve ekonomik girişimlerde eşittir. 

 Kimse din değiştirmeye zorlanmayacaktır. 

 Müslümanlar ve gayrimüslimler kanun önünde eşit olacaktır. 

 Vergiler eşit alınacaktır. 

 Devlet hizmetlerinden askerlik görevine kadar bütün halk yükümlülüklere  aynı ölçüde katılacaktır (Bu madde Hıristiyan toplumunun hoşuna 

gitmemiştir). 

 Yabancılar Osmanlı Devleti sınırları içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir. 

 Bütün topluluklar okul açabilecektir. 

 Mahkemeler açık, şeffaf olacak ve keyfi cezalar verilmeyecektir. 

 Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki davalara karma mahkemeler  bakacaktır. 

 Patrikhanelerde yeni meclisler kurulacak ve meclislerin aldıkları kararlar  Bab‐ı Ali denetiminden geçecek ve Patrikler ömür boyunca bu makama  seçilebileceklerdir. 

 Ülkede bulunan kilise, manastır gibi yerlerin tamirine veya yeniden  inşasına izin verilecektir. 

Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı gibi ortaya koyduğu ilkeler bakımından  Türk anayasalarına önemli bir giriş niteliği taşımaktadır ve anayasal bir belge  olması hasebiyle de Türk anayasal belgeler zincirinin bir parçası olmaktadır.  

 

   

I.Meşrutiyet (1876‐1878) 

   I. Meşrutiyet Dönemi;  Padişah Abdülaziz’in meşrutiyet yanlısı olmadığı  gerekçesiyle Jön Türkler tarafından tahttan indirilmesiyle yerine Meşrutiyeti ilan  edeceğini belirten II. Abdülhamit’in getirilmesi ve 23 Aralık 1876 Kanun‐i Esasi’nin  ilanı ile başlar.  

Aslında Sultan Abdülaziz’den sonra yönetime getirilen V. Murad’ın,  ilerici  ve aydın devlet adamlarının istediği reformları yapabilecek bir donanımda  olmasına rağmen yaşamış olduğu ruhsal sağlık problemleri nedeniyle yönetimi  bırakması ve yerine II. Abdülhamit’in geçmesiyle süreç başlamıştır. I. Meşrutiyet  14 Şubat 1878’de Meclis‐i Mebusan’ın kapatılması ile sona ermiştir. I. Meşrutiyet  Döneminin temel özelliği, Osmanlı Devleti’nin artık Anayasa ile idare edilen bir  döneme girmiş olmasıdır.  Devlet artık padişahın arzusuna göre değil, Anayasaya  göre idare edilecektir. Bu Anayasaya göre;  

(i) “Meclis‐i Mebusan” ve  

(ii) “Meclis‐i Âyân”dan oluşan bir meclis kurulacaktır. Meclis‐i Mebusan’ın  üyelerini halk seçerken Meclis‐i Âyân’ın üyelerini padişah seçecektir. Kanun‐i 

Bireysel  Etkinlik

• Islahat Fermanı ile Tanzimat Fermanı arasındaki farklar  nelerdir?

(8)

Bu dönem aynı   zamanda İttihat ve  Terakkî Dönemi olarak 

da anılmaktadır ve bu  parti aynı zamanda Türk 

siyasi hayatının ilk  partisi konumundadır. 

Esasi’ye göre padişahın görev ve hakları belirlenmişti. Fakat yine de tüm yetki ve  ağırlık padişahtaydı.  Padişaha tanınan Meclisi açma, kapama, tatil etme, 

meclisten çıkacak yasaları onaylama, hükûmeti göreve getirme, azletme gibi  yetkiler padişahı denetim altına almayı zor hâle getiriyordu. I. Meşrutiyet, 1877‐

1878 Osmanlı‐Rus Savaşı’nın hemen öncesinde ve Balkan buhranı içinde ilan  edilmişti. Yenilikçi bir yapı hevesi ile ilan edilen I. Meşrutiyet bir nevi ölü  doğmuştur. Zira Meşrutiyeti ilan eden II. Abdülhamid’in Osmanlı aydınları ile  yaptığı pazarlıkta samimi olmadığı ortaya çıkmıştır. Bir taraftan 1877‐1878  Osmanlı‐Rus Savaşı’nın (93 Harbi) çıkması, diğer taraftan hükûmeti ve yönetimini  kontrol amacı ile Meclis’te yapılan sert eleştiriler, Abdülhamit’in hoşuna 

gitmemiştir. Böylece II. Abdulhamid, Anayasa’nın 113. maddesinin kendisine  tanıdığı yetkiye dayanarak 13 Şubat 1878’de, Meclis‐i Mebusan’ı kapatmış ve I. 

Meşrutiyet sona ermiştir. Bu tarihten sonra 30 yıl (1878‐1908) II. Abdülhamit’in  baskıcı yönetim (istibdât) devri olarak tarihe geçmiştir. Bütün baskıya rağmen  Jön Türkler tarafından İttihat ve Terakki adlı gizli bir cemiyet kurulmuştur. 

İttihat ve Terakkî Cemiyeti (Birlik ve İlerleme Derneği) (1889) 

İttihat ve Terakkî Cemiyeti, 1889 yılında Abdullah Cevdet, İbrahim Temo,  İshak Sükûtî, Mehmet Reşit, Hikmet Emin tarafından İttihâd‐ı Osmanî adıyla  kurulmuştur. Gizli fikir kulübü gibi çalışan bu dernek, 1895 yılında Paris’te bulunan  Ahmet Rıza ile temasa geçerek ve onun telkinleri sonucu isim değiştirerek İttihat  ve Terakkî adını almıştır. Cemiyet, 1897 yılı başlarında da merkezini Paris’ten  Cenevre’ye taşımıştır. 

 

II.Meşrutiyet (1908‐1918) 

Bu dönem aynı zamanda İttihat ve Terakkî Dönemi olarak da anılmaktadır  ve bu parti aynı zamanda Türk siyasi hayatının ilk partisi konumundadır. Enver ve  Niyazi Bey’lerin Makedonya’da ayaklanması ve kendilerine pek çok subayın  katılmış olmasından endişelenen II. Abdülhamit, yaşanan olayların İstanbul’a  sıçramasını önlemek için 1908 yılında anayasayı yeniden yürürlüğe koymuş ve  böylece İttihat ve Terakkî Fırkası da iktidar hazırlıklarına başlamıştır. İttihatçılara  karşı oluşan bir örgüt görüntüsünde olan Ahrâr (Hürriyetçiler) Cemiyeti’nin  liderinin öldürülmesi üzerine İstanbul’da terör olayları başlamıştır. Volkan 

Gazetesi’nin sahibi Derviş Vahdetî, meşrutiyet yönetimine karşı, padişah yanlısı bir  ayaklanma başlatmıştır. Başkentte hükûmet çalışamaz hâle gelince, Selanik’te  bulunan İttihatçı subaylardan yardım istenmiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal’in  de aralarında olduğu Hareket Ordusu, İstanbul’a gelerek meşrutiyet karşıtlarının  başlattığı ayaklanmayı bastırmıştır.  

Ayaklanmada rolü olduğu gerekçesiyle II. Abdülhamid tahttan indirilerek  yerine V. Mehmet Reşat padişah olarak tahta çıkarılmıştır. Meşrutiyet karşıtı bu  ayaklanma 31 Mart Olayı olarak tarihe geçmiştir ve Osmanlı Tarihi’nde ilk görülen  devlet düzenini değiştirmeye yönelik ayaklanmadır. Daha önce yaşanan 

ayaklanmalarda sadece padişahın değiştirilmesi isteği varken devlet şeklinin  değiştirilmesi isteği olmamıştır.  

   

(9)

İzmir İktisat Kongresi   1135 delege ile 17  Şubat ‐ 4 Mart 1923 

tarihleri arasında  İzmir’de toplanmıştır. 

İzmir İktisat  Kongresi’nde, kurulacak 

yeni Türkiye'nin  ekonomik sorunları 

tartışılmıştır. 

Sonuç olarak;  

 II. Meşrutiyet Dönemi öncesinde Osmanlıcılık, İslamcılık, adem‐i  Merkeziyetçilik (vilayetlerin merkeze bağlılığının azalması) ve  Batıcılık fikirleri benimsenmiştir. 

 İttihat ve Terakki Cemiyeti 1909'dan itibaren hürriyet, adalet ve  eşitliği de öngören Türkçülüğü esas almıştır. 

  İttihat ve Terakki Cemiyeti dış politikada İngiltere, Fransa ve  Rusya'ya karşı Almanya'nın yanında yer almıştır.  

 Denge unsuru olarak diğer büyük devletlere karşı, Alman  İmparatorluğu'nu kabul etmişlerdir.  

 İttihatçılar iç politikada ise tek parti egemenliği fikrini  benimsemişlerdir.  

Ayrıca II. Meşrutiyet Döneminde İttihad ve Terakki partisinden başka, "Ahrar" 

(Hürler) Partisi ve"Hürriyet ve İtilaf" partisi faaliyet göstermiştir. Tarihimizde ilk  kez çok partili siyasi hayat II. Meşrutiyet Döneminde başlamıştır. 

 

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDAN 1959’A BATILILAŞMA  ÇABALARI 

 

I.İzmir İktisat Kongresi 

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara'da toplanarak  on  bir bakandan oluşacak yeni hükûmetin kurulması ile ilgili üç numaralı kanunu  kabul etmiştir. Kurulacak bu hükûmette bir de İktisat Bakanlığı bulunmaktaydı. 

Hükûmet programında ise mali ve ekonomik meseleler üzerinde önemle 

durulacağı belirtilmişti. Fakat 1920‐1922 yıllarında Türkiye, Kurtuluş Savaşı içinde  bulunduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin bu dönemdeki başlıca  amacı yurdu düşman işgalinden kurtarmaktı. Savaşın şartları nedeniyle hükûmet  üretim ve endüstriye yatırım yapacak durumda değildi. Ancak, yönetici kadro  yurdun düşmandan arındırıldıktan sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik  bağımsızlığı öngörmüştür.  

Lozan Konferansı görüşmelerine ara verildiği bir zamanda, İktisat Kongresi  1135 delege ile 17 Şubat ‐ 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de toplanmıştır. 

İzmir İktisat Kongresi’nde, kurulacak Yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları  tartışılmıştır.  Ayrıca Lozan Konferansı’nda, kurulacak yeni Türkiye 

Cumhuriyeti’nden devamı istenen kapitülasyonlar ve diğer imtiyazların kabul  edilmeyeceği ifade edilmiştir. Bu kritik aşamada, ekonomik sorunları düzenlemek  için kararlar alan İzmir İktisat Kongresi’nde savaşlardan yorgun çıkan halka,  ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması gerekenleri  tespit etmek amaçlanmıştır. İzmir İktisat Kongresi sonunda; kongreye katılanlar  oybirliği ile Misak‐ı İktisadı kabul ederek modern ve müreffeh Türkiye için canla  başla çalışmaya söz vermiştir. 

 

(10)

İzmir İktisat Kongresi   bir fikrî gelişme 

döneminin ilk  aşamasıdır. Bu gelişme  beraberinde ekonomik 

değerlerin  belirlenmesini, model 

arayışları ve bu  modellerin belli ölçüde 

uygulamaya başlanma  dönemidir.   

İzmir İktisat Kongresi’nde ; 

 Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır. 

 Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır. 

 Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ hâline gelmeli ve  özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele 

alınmalıdır. 

 Ham maddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları  kurulması gerekmektedir. 

 El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye  geçilmelidir. 

 Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması  gerekir. 

 Sanayinin teşviki ve millî bankaların kurulması sağlanmalıdır. 

 Demir yolu inşaat programına bağlanmalıdır. 

 İş erbabına amele değil, işçi denmelidir. 

 Sendika hakkı tanınmalıdır. 

Bu kongrede alınan kararların çoğu zaman içerisinde uygulanmışsa da özellikle  tarımla ilgili maddeler günümüzde bile tam anlamıyla amacına ulaştırılamamıştır. 

Sonuç itibariyle İzmir İktisat Kongresi bir fikrî gelişme döneminin ilk aşamasıdır. Bu  gelişme beraberinde ekonomik değerlerin belirlenmesini, model arayışları ve bu  modellerin belli ölçüde uygulamaya başlanma dönemidir. Bu dönemde 

ekonominin sahip oldukları ve olmadıkları belirlenmiş, ekonomik hedefler tayin  edilmiş, karma ekonomi modelinin temelleri hazırlanmıştır. 

 

Batılılaşma Çabaları (İnkılaplar) 

  İnkılâp kelimesi, dilimize Arapçadan geçmiş olup değişme, bir hâlden  başka bir hâle dönme anlamlarını taşır. Bu kelime, Fransızcadaki “revolution”,  Almancadaki revolution ya da umwaelzung, İngilizcedeki revolution kelimelerinin  karşılığıdır.  İnkılap kelimesinin bugünkü anlamlarına yakın şekilde kullanılması  1908 Meşrutiyet hareketinden sonradır. İnkılap sözcüğü taşıdığı anlam meclis,  hükûmet ve çeşitli kurullarca saptanarak uygulanması düşünülen ekonomi, kültür  olayları ile oluşturulacak değişmeler anlamını taşımaktadır. 

 

  1923’te Cumhuriyeti’n ilanı ile birlikte, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa  Kemal Atatürk bir dizi değişim ve yenilikçi yapılanmaya gitmiştir. Atatürk'e göre bu  değişim ve inkılapların amacı;  

 

“Türk Milletinin son asırlarda geri kalmasına neden olan bütün kurumları  kaldırarak yerine milletin karakterine, şartlara ve çağın gereklerine uygun  ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar kurmak ve Türkiye'yi muasır  medeniyetler seviyesine çıkartmaktır.” 

 

(11)

Bu amaçla ortaya çıkan Atatürk İlke ve İnkılapları olarak bilinen İnkılaplar şöyledir: 

 

Cumhuriyetçilik: Bu ilke Batı kökenli bir yönetim anlayışı olup ülke yönetimiyle  ilgilidir. Cumhuriyet rejimi millet egemenliğine dayalıdır. Milletin kendi yönetimini  belirli süreler için seçtiği temsilcileri vasıtasıyla yürütmesidir. Cumhuriyet; şahıs,  kişisel hesap ve çıkarlarının ön planda tutulmadığı rejimdir. Devlet biçimi olarak  millî hâkimiyeti kabul eder. Cumhuriyet rejiminde hâkimiyet, kayıtsız şartsız  milletindir. Toplumun hür olması, eşitliği ve siyasi yönden bağımsız olması bu  ilkenin yürürlükte kalması ile mümkün olabilecektir. Cumhuriyetçilik ilkesinin  uygulamasında kesinlikle belirli bir kesime, sınıfa üstünlük tanımaz. Bu ilke  doğrultusunda;  

 

 T.B.M.M. açılmış,  

 1921 Anayasası hazırlanmış ve geliştirilmiş,  

 Saltanat kaldırılmış, 

 Cumhuriyet ilan edilmiş ve kurallarının işleyişi sağlanmış,  

 Partiler kurulmuş ve (her ne kadar başarısızlıkla sonuçlansa da) çok partili  hayat denenmiş  

 Orduda fiilen görevli subayların milletvekili olmaları engellenerek ordu  politikadan arındırılmış,  

 Atatürk tarafından Cumhurbaşkanlığı tarafsızlaştırılmış  

 Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.  

 

   Milliyetçilik: Kökenleri Fransız İhtilali’ne dayanan milliyetçilik, ait olduğu  milletin varlığını sürdürmek ve yüceltmek için topyekûn çalışmaya ve bu bilinci  gelecek kuşaklara da yansıtmaya çabalar. Atatürk’ün milliyetçiliği Türk 

milliyetçiliğidir ve bunun temel unsurlarını da soy birliği, dil birliği, ülkü birliği,  kültür birliği, tarih birliği, vatan birliği ve din birliği oluşturmaktadır. Atatürk, Türk  milliyetçisidir; ancak Batı’daki akranlarından farklı olarak milliyetçilik anlayışını 

“üstün ırk” anlayışına dayandırmaz. Milletin bütün fertleri kaynaşmış bir bütündür  ve ayrılık kabul etmez. Milleti kaynaştırmanın esas olduğu Atatürk milliyetçiliğinde  bunu sağlayacak olan demokrasidir. Bu sebeple Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı her  türlü dikta yönetimlerine de karşıdır. Bu ilke doğrultusunda;  

 

 Türk vatanı düşmandan kurtarılmış,  

 Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları kurulmuştur.  

 Laik bir milliyetçiliği esas almıştır.  

 

  Halkçılık: Halk, bir toplumu oluşturan her meslek ve her sosyal gruptan  insanların tamamıdır. Bu ilke hem cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin  zorunlu bir sonucudur. Çünkü cumhuriyet rejiminde halk, kendi yöneticisini kendi  içinden seçer ve ortak geçmiş ve geleceğe topluca bağlanır. Gerçek halkçılık hiçbir  politik ya da toplumsal gruba ayrıcalık tanımaz. Sınıf mücadelesini değil, bunların  dengesini gözetir. Cumhuriyet Döneminde özellikle tıp ve tarım alanındaki 

(12)

çalışmalar, hizmeti halkın ayağına götürmeyi ilke olarak benimsediğinden, halkçılık  ilkesi doğrultusunda yapılan inkılaplardandır.  

 

Lâiklik: Laiklik kavramı, Eski Yunanca’dan gelmekte ve laikus din adamı  olmayanları ifade etmektedir. Laiklik, devletin dinî kurallara göre değil de insan  aklına ve bilime göre yönetilmesi gerektiği fikrini savunan bir ilkedir. Atatürk’ün  laiklik anlayışı Batı’daki felsefi bakış açısından farklı olarak din ile devlet işlerinin  birbirinden ayrılmasından ziyade, bu iki kurumun birbirlerinin alanlarına 

girmemesi olarak algılanır. Laik sistemde din bir vicdan konusudur. Bu sebeple  lâiklik dini reddetmez, aksine dini toplumların kaynaşmasında önemli bir etken  olarak görür. Din ve dinî duyguların politik amaçlar uğruna kullanılması lâiklik  anlayışına aykırıdır. Herkes serbestçe dinleriyle ilgili ibadetlerini yerine getirebilir; 

ancak bunu siyasete alet edemez. Devlet inançları dolayısıyla kimseye ayrıcalık  tanımayacağı gibi, fertler de birbirlerinin dinî inançlarına saygılı olmak zorundadır.  

Bu ilke doğrultusunda;  

 

 Halifelik, Evkâf ve Şer’iyye Mahkemeleri kaldırılmış,  

 Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar İdaresi kurulmuş,  

 Eğitim ve öğretim birleştirilmiş,  

 Yeni Türk Medenî Kanunu kabul edilmiş,  

 Kılık‐kıyafet alanında yenilikler yapılmış,  

 Tekke ve zaviyeler kapatılmış,  

 Anayasa’dan devletin dinini belirten madde kaldırılmış,  

 5 Şubat 1937’de lâiklik ilkesi altı ilkeyle birlikte anayasaya konulmuştur.  

Özetle lâiklik ilkesi ışığında yapılan inkılaplar 1924‐1928 yılları arasında  tamamlanmıştır.  

 

Devletçilik: Devletçilik ilkesi, devletin ekonomik hayatın sağlıklı bir şekilde  yürütülmesi için ekonomik hayatın içinde yer alması şeklinde ifade edilebilir. 

Cumhuriyet’in ilk yıllarının maddi zorluklarının boyutları düşünülecek olursa,  bunun gerekliliği anlaşılacaktır. Madencilik, orman ve ağır sanayi devletin içinde  yer aldığı yatırım alanlarıdır. Müteşebbislerin cesaretini artırmak için kısa bir süre  uygulamaya konulan bu ilke, maalesef daha sonraları devleti tuz, çay, tütün, vb. 

mallar satan bir tüccar görüntüsüne sokmuştur. Devletçilik ilkesinin uygulamaya  konması fikri 18 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde ortaya çıkmıştır. 

 

İnkılâpçılık: Bir toplumun önemli kurumlarının kısa sürede değiştirilip devletin  ve toplumun yenilenmesidir. Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak, onu  korumak ve kollamak da inkılapçılıktır.  

       

(13)

 

I. Sanayi Planı ve II. Sanayi Planı 

Batılılaşmanın iktisadi boyutu kalkınma olarak kendini gösterirken kalkınmanın da  sanayileşme ile eş anlamlı olduğu açıktır. Bu çerçevede Birinci Beş Yıllık Sanayi  Planı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması ve sanayi altyapısını 

geliştirmesi için 1933‐1937 yılları arasında uygulanan bir projedir. Bu proje, önemli  miktarda Sovyetler Birliği'nin araç‐gereç, makine ve teknik yardım destekleriyle  yürütülmüştür. Dönemin başbakanı İsmet İnönü 1932 yılı Mayıs ayında bu amaçla  Sovyetler Birliği'ne bir ziyarette bulunmuş ve ziyaretin ardından 1932 yılı içerisinde  Sovyet teknik uzmanları Türkiye'ye gelerek öngörülen yatırımlar için çeşitli 

bölgelerde incelemeler yaparak raporlarını tamamlamışlardır. 

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, belirli büyüme hedefleri tayin eden ve üretim  tasarruf, yatırım, dış ticaret, ulaştırma gibi belli hedeflere varılacak surette 

düzenleyip ayarlamak isteyen programlar olmayıp kamu kesimine ait yatırım  programlarından oluşmaktadır. Çeşitli illerde kurulan iplik, dokuma, kâğıt, demir,  gülyağı, suni ipek, süper fosfat, cam, çimento, seramik fabrikaları esas ham  maddesi ülke içerisinde yetişen veya yetişmemekle beraber kısa bir zamanda  temini mümkün görülen ve Türkiye'nin ihtiyacına göre hazırlanmıştır. 

Bu projeler için başlangıçta 45 milyon Türk Lirası masraf öngörülmüş, fiilen  ise 100 milyon harcanmıştır. Kurulan kamu hizmetleri, devlet eliyle yöneltilmiş,  devletçilik bu dönemin özelliği olmuştur. Devletçilik, devlet müdahalesini gerekli  kıldığından, özellikle sanayi alanında kalkınma planına bağlanmıştır. 

İlk beş yıllık kalkınma planı 1932‐1933 yıllarında hazırlanmış ve 1934  yılında yürürlüğe girmiştir. Çok başarılı olan bu planın ardından hazırlanan ikinci  beş yıllık kalkınma planı, II. Dünya Savaşı’nın çıkışı nedeni ile uygulanamamıştır. 

Birinci Sanayi Programı'nda alınan karalar ortalama 36 ay sonra 

uygulanmıştır. Ardından gelen İkinci Sanayi Planı, içeriği ve uyandıracağı sosyal ve  ekonomik hareket bakımından, birinciye göre daha geniş ve ayrıntılı şekilde  düzenlenmiştir. Kurulması öngörülen tesislerin, yer seçimi ölçütleri ve 

kapasitelerinin saptanmasında ele alınan karşılaştırmalı alternatifler, Türkiye'deki  daha sonraki kalkınma planlarının hemen hiç birinde uygulanamamış üstün  nitelikte olmuştur. 

İkinci Sanayi Planında stratejik sektörler: 

1. Enerji  2. Petrol  3. Azot 

4. Deniz ürünleri 

5. Afyon sanayiolarak belirlenmiştir.  

 

Fakat bu program, ikinci dünya savaşı nedeniyle uygulamaya planlandığı dönemde  geçememiştir.  

(14)

Türkiye’nin 1945 – 1959 Dönemi ve Batı Bloğunda Yer  Alma Çabaları 

 

Çok Partili Sisteme Geçiş 

Türkiye, II. Dünya Savaşı’na girmemiştir, fakat savaş sonrasının koşulları,  sosyal, ekonomik ve siyasal değişmelerle yakından etkileniyordu. Özellikle  dönemin tek ve hükümet partisi CHP içindeki kaynaşmalar da ortamın yeni bir  siyasal bir partiye gebe olduğunu açıkça ortaya koymaktaydı. Savaşın en hararetli  döneminde alınan ekonomik önlemler büyük sıkıntılar yaratmış, halkın tek parti  hükûmeti CHP’ye karşı bıkkınlığını artırmıştı. CHP saflarında yetişen, ama ülkenin  CHP anlayışından farklı bir görüşle çok daha tutarlı biçimde yönetileceğini 

düşünenler, gidişattan hoşnut olmamakla beraber bu durumu 1942’den beri üstü  kapalı da olsa dile getiriyorlardı. Yaşanan siyasi gerilimler neticesinde dönemin ilk  siyasi partisi 18 Temmuz 1945'te kurulan " Milli Kalkınma Partisi" oldu. Daha sonra  da 7 Ocak 1946'da " Demokrat Parti" kuruldu. 14 Mayıs 1950'de yapılan seçim  sonucunda, 487 milletvekilliğinin 397'sini kazanan Demokrat Parti, 24 yıl kesintisiz  iktidarda kalan Cumhuriyet Halk Partisinin yerine iktidara geldi. Demokrat Parti  iktidarı, 27 Mayıs 1960'da yapılan  askerî darbe ile sona erdi. Türkiye Cumhuriyeti  tarihinde birden fazla partinin katıldığı ilk seçim ise, 21 Temmuz1946 tarihinde  yapıldı. Bu seçimle birlikte çok partili hayat kısa sürede benimsendi.  

 

Birleşmiş Milletlere Üyelik  

II. Dünya Savaşı sonrasında savaştan galip olarak çıkan devletlerin (ABD,  Sovyetler Birliği, İngiltere, Fransa ve Çin) önderliğinde kurulan bir dünya örgütü  olan Birleşmiş Miller (BM), 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan savaşların tekrarını  önlemek ve milletlerarası barışı sağlamak amacıyla kurulan bir teşkilattır. BM’nin  kurucu antlaşma niteliğindeki BM Şartı, aralarında Türkiye’nin bulunduğu 50 ülke  tarafından 26 Haziran 1945 tarihinde San Francisco’da imzalanmıştır. Türkiye  BM’ye faaliyette geçtiği 24 Ekim 1945 tarihinden beri üyedir. 

 

NATO’ya Üyelik Süreci 

1945‐1946 yıllarında Sovyetler’in bir yandan Türkiye'nin Doğu  Anadolu’sundan resmen toprak istemesi, diğer yandan Boğazlara yerleşmek  hususundaki isteklerini resmen açıklaması Türkiye Cumhuriyeti’ni oldukça zor  durumda bırakmış ve rahatsız etmiştir. Türkiye, Sovyet Rusya karşısında ittifak  yapabileceği ve dayanacağı bir güç bulmak zorundaydı. Aynı durum Osmanlı  zamanında da gerçekleşmiş ve 1818 yılına kadar Rusya tehlikesine karşı İngiltere  ile ittifak yapmıştı. Bu durum hem Osmanlı Devleti’nin hem de İngiltere’nin  menfaatleri açısından yararlı olmuştur. 

1950'de Adnan Menderes Hükûmeti Döneminde TBMM kararıyla Kore  Savaşı'na Birleşmiş Milletler komutası altında ABD ve Güney Kore'nin yanında  çarpışmak üzere asker gönderilmiş ve böylece Türkiye NATO üyeliği konusundaki  niyetini uluslararası arenaya göstermiştir. Kore Savaşı’nda verilen şehitler 

(15)

dönemin muhalefet lideri İsmet İnönü ve partisi CHP tarafından NATO üyeliği için  yapılan bir taviz olarak adlandırılmıştır. Barışın hâkim olduğu bir dünyanın  savunmasında Türkiye’nin en önemli anahtarlarından biri olduğuna dair Kore’de  oluşan fikir, başta ABD ile sıkı dostluk kurmamızı sağlamıştır. Bunu, diğer Batı  ülkeleriyle olan iyi ilişkiler izlemiştir.  Başlangıçta 12 devletin iştirakiyle imzalanan  Kuzey Atlantik Antlaşması’na Londra'da 17 Ekim 1951 tarihinde düzenlenen bir  Protokol ile Türkiye ve Yunanistan'ın da katılımları onaylanmış, Türkiye 18 Şubat  1952'de NATO'ya resmen üye olmuştur. 

 

Avrupa Birliği’ne Başvuru Süreci 

Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun 6 ülke tarafından kurulmasının ardından  Türkiye’nin ortaklık için 31 Temmuz 1959'da yaptığı başvuru Avrupa Birliği‐Türkiye  ilişkilerinin resmî başlangıcı olarak kabul edilmektedir. AET Bakanlar Konseyi’nin  Türkiye'nin ortaklık başvurusunu kabul etmesi ve yapılan hazırlık görüşmeleriyle  12 Eylül 1963 tarihinde 'Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında Ankara  Antlaşması imzalanmıştır.  

 

 

   

     

(16)

 

Öz et

•Türkiye’nin Batılılaşma sürecinin temelinde, savaşlardaki zaferlerin sona  erdiği II. Viyana Kuşatması'nın başarısızlığı ve devamında 26 Ocak 1699  tarihinde imzalanan Karlofça Anlaşmasının yattığı söylenebilir.

•Osmanlılar için Batılılaşma, dış siyasetten askerî mekanizmaya, Batı ile  yaşanan kültürel ve ekonomik etkileşimden eğitim sistemine, toplumsal  reformlardan edebî anlayışa, resimden müziğe kadar çok geniş bir çerçevede  ortaya çıkan bir dönüşümü ifade etmektedir. 

•Tanzimat kelimesi,  “düzenlemeler” anlamına gelmektedir. Türk tarihinin  Osmanlı Devleti’nde Batı'dan esinlenilerek çok sayıda siyasi ve sosyal  reformların gerçekleştirildiği bir dönemi belirtmek için kullanılmaktadır.

•Tanzimat'ı ortaya çıkaran nedenler, 18. yy’de Osmanlı Devleti'nin kurum ve  kuruluşlarını ayakta tutan, inanç, düşünce, askerî, maliye, hukuk, bilim ve  felsefe, idare, ekonomik ve siyaset alanındaki değişim ve dönüşümlerden ayrı  düşünülemez.

•Islahat Fermanı ya da diğer adıyla Hatt‐ı Hümayun; Sultan Abdülmecid zamanında (18 Şubat 1856) ilan edilen bir iç düzenleme fermanıdır. Bu  ferman aynı zamanda Paris Antlaşması maddeleri arasında yer aldığından  siyasal niteliği olan ve dış güçlerin baskısı ile ortaya çıkmış bir fermandır. 

•I.Meşrutiyet Döneminin temel özelliği, Osmanlı Devleti’nin artık Anayasa ile  idare edilen bir döneme girmiş olmasıdır. 

•II. Meşrutiyet Döneminde İttihad ve Terakki partisinden başka, "Ahrar" 

(Hürler) Partisi ve"Hürriyet ve İtilaf" partisi faaliyet göstermiştir. Tarihimizde  ilk kez çok partili siyasi hayat II. Meşrutiyet Döneminde başlamıştır.

•İktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat ‐ 4 Mart 1923tarihleri arasında  İzmir’de toplanmıştır. İzmir İktisat Kongresinde, Kurulacak Yeni Türkiye'nin  ekonomik sorunları tartışılmıştır.

• 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa  Kemal Atatürk bir dizi değişim ve yenilikçi yapılanmaya gitmiştir. Atatürk'e  göre bu değişim ve inkılapların amacı;  Türk Milletinin son asırlarda geri  kalmasına neden olan bütün kurumları kaldırarak yerine milletin karakterine,  şartlara ve çağın gereklerine uygun ve ilerlemeyi sağlayacak yeni kurumlar  kurmak ve Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesine çıkartmaktır. 

•Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin  kalkınması ve sanayi altyapısını geliştirmesi için 1933‐1937 yılları arasında  uygulanan bir projedir. Bu proje, önemli miktarda Sovyetler Birliği'nin araç‐

gereç, makine ve teknik yardım destekleriyle yürütülmüştür.

•Çok Partili Hayata geçişin ilk siyasi partisi 18 Temmuz 1945'te kurulan " Millî  Kalkınma Partisi" oldu. Daha sonra da 7 Ocak 1946'da " Demokrat Parti" 

kuruldu. 

(17)

Değerlendirme   sorularını sistemde ilgili  ünite başlığı altında yer  alan “bölüm sonu testi” 

bölümünde etkileşimli  olarak 

cevaplayabilirsiniz. 

 

DEĞERLENDİRME SORULARI 

 

1. Türkiye’nin Batılılaşma sürecinin temelinde aşağıdaki olaylardan hangisi  yatmaktadır. 

a) I. Meşrutiyetin İlanı  b) II. Meşrutiyetin İlanı  c) Birleşmiş Milletlere Üyelik  d) NATO ya üyelik 

e) Karlofça Antlaşması   

2. 1839 yılında Gülhane Hatt‐ı Şerif'inin okunmasıyla başlayan  modernleşme ve yenileşme dönemi aşağıdakilerden hangisidir? 

a) Islahat Fermanı  b) I.Meşrutiyet  c) II. Meşrutiyet  d) Rönesans  e) Tanzimat 

 

3. I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen süre Tanzimat Dönemi olarak  anılmaktadır.  Aşağıdakilerden hangisinde bu süreler doğru olarak  verilmiştir? 

a) 5 Ekim 1838 ‐ 12 Ekim 1878  b) 3 Kasım 1839 ‐ 22 Kasım 1876  c) 17 Haziran 1835 ‐ 21 Aralık 1877   d) 4 Nisan 1874 ‐ 28 Şubat 1896  e) 31 Ocak 1849 ‐ 9 Ocak 1876 

 

4.  Bir iç düzenleme fermanı olarak hayat bulan Islahat Fermanı ya da diğer  adıyla Hatt‐ı Hümayun,  hangi padişah zamanında ilan edilmiştir? 

a) Sultan Abdülmecid  b) II. Mahmut 

c) Sultan Abdulaziz  d) III.Selim 

e) II.Abdulhamit   

5. Aşağıdakilerden hangisi Islahat Fermanı’nda vurgulanan önemli  maddelerden biri değildir? 

a) Irk, din, dil farkı gözetmeksizin her mezhebin insanı eşit olacaktır. 

b) Bütün halk ticaret ve ekonomik girişimlerde eşittir. 

c) Müslümanlar ve gayrimüslimler kanun önünde eşit olacaktır. 

d) Gayrimüslimler daha fazla vergi ödeyecektir. 

e) Yabancılar Osmanlı Devleti sınırları içerisinde mülk sahibi  olabileceklerdir. 

 

(18)

6. I. Meşrutiyet dönemi,  aşağıdaki hangisi olay ile başlamıştır? 

a) Kanun‐u Esasi’nin İlanı  b) İnebahtı Deniz Savaşı  c) Karlofça Antlaşması 

d) İttihat ve Terakki Cemiyetinin Kurulması  e) Sultan Abdulaziz’in Tahta Çıkması 

 

7. Yenileşme ve Batılılaşma çabası içerisinde Türk siyasi hayatının ilk  örgütlü oluşumu aşağıdakilerden hangisidir? 

a) Cumhuriyet Halk Fırkası  b) İttihat ve Terakki Cemiyeti  c) Ahrâr (Hürriyetçiler) Cemiyeti  d) İrfan ve Hürriyet Fırkası  e) Demokrat Parti 

 

8. Atatürk İlke İnkılapları hangi tarihte anayasaya konulmuştur? 

a) 5 Şubat 1937  b) 21 Aralık 1938  c) 10 Kasım 1939  d) 27 Nisan 1940  e) 4 Mayıs 1940   

9. Cumhuriyet’in ilanından  önce, savaşlardan yorgun çıkan halka, 

ekonomik yön vermek ve harap olan yurdu kalkındırmak için yapılması  gerekenleri tespit etmek amacıyla düzenlenen kongre aşağıdakilerden  hangisidir? 

a) İzmir İktisat Kongresi  b) Sivas Kongresi  c) Erzurum Kongresi  d) Amasya Kongresi  e) Alaşehir Kongresi 

 

10. Türkiye hangi tarihte NATO'ya resmen üye olmuştur? 

a) 18 Mayıs 1949  b) 18 Şubat 1952  c) 18 Nisan 1953  d) 18 Haziran 1961  e) 18 Temmuz 1964   

 

      CEVAP ANAHTARI  1‐E, 2‐E, 3‐B, 4‐A, 5‐D, 6‐A, 7‐B, 8‐A, 9‐A, 10‐B 

(19)

YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR  

AKAD, M. Tanju (1994), “Islahat Fermanı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,  Cilt: 6. İstanbul: İz Yayını.  

MARDİN, Şerif (2007), “Batıcılık”, Türk Modernleşmesi, 17. Baskı, İstanbul: İletişim. 

Ortaylı, İlber, Avrupa ve Biz, Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, İstanbul, 2008. 

TÜRKÖNE, Mümtazer (1995), “Islahat Fermanı”, Osmanlı Ansiklopedisi (Tarih  MedeniyetKültür), Cilt: 6., İstanbul: İz. 

VERSAN, Vakur (1999), “Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan Sonra Batılı Devletler  Hukukunun Benimsenmesi”, Çağdaş Türk Diplomasisi: 200 Yılık Süreç (Ankara,  15‐17 Ekim 1997) Ankara: Türk Tarih Kurumu. 

http://www.ankara.gov.tr/Portal.asp?X=AB15 

http://blog.milliyet.com.tr/turkiye‐nin‐nato‐ya‐girisi/Blog/?BlogNo=210918  http://www.mfa.gov.tr/birlesmis‐milletler‐teskilati‐ve‐turkiye.tr.mfa 

Referanslar

Benzer Belgeler

Elinizdeki eserde; millet sistemi üzerinden hareketle Osmanlı Toplumundaki sosyal değişimi ve sosyal hayat ile ilgili az bahsedilen konuları Osmanlı Arşivi’nden yararlanarak

Bundan akdem müteveffâ oğlu yeri ve çayırı babasına ve anasına virilmemekle oğlu fevt oldukda ata ve ana oğulları yerlerinden mahrûm oldukları içün çiftlikler bozulub

Osmanlı Devleti’nde mali sisteme önem verilmesine ve vergi sisteminin esnek bir yapı arz etmesine rağmen vergi isyanlarının (Celali İsyanları, Patrona Halil İsyanı,

Gerek Charles Ambroisse Bernard gerekse Spitzer’in etkisi ve sultanın emriyle, önce Müslü- man olmayanların sonra da müslüman olanlardan hapishanede ölenlerin cesetleri,

Sempozyumun genel çerçevesine uyulması ve konu dışına çıkılmaması şartıyla, farklı başlıklarda da bildiri sunulabilir.. TÜRK-ROMEN İLİŞKİLERİ (BAŞLANGICINDAN

Çocuk gazete ve dergilerini okuyan, çocuklar için yapılan oyuncak ve giysileri giyen, çocuğun korunması ve masumiyetine inanan bir ailesi olan, çocuklarının disiplinini

Bu çalışmadaki amacımız, rehin kavramının kapsama alanına ilişkin kati sınırların belirlenmemiş olması dolayısıyla ortaya çıkan bazı sorunların giderilmesine

Osmanlı Devleti, genellikle eleştirildiği, Avrupa diplomasi anlayışının dışında kalma ve devamlı elçi bulundurma uygulamasına gitmeme siyasetini, güçlü olduğu dönemde