• Sonuç bulunamadı

Tango renkli ayna:"Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu" ve...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tango renkli ayna:"Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu" ve..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

‘Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu” ve...

Tango renkli ayna...

BUKET UZUNER

H

iç tanımayanlar için ilk aklıma geldiği gibi anlatmam istensey- di, şöyle derdim:Özgün, araştır­ macı, kentli, esprileri şairliğin­ den gelen bereketli sözcük pınarların­ da yunmuş, yıkanmış, zeki, kıvrak, ne­ rede kimi kahkahadan, kimi öfkeden kırıp geçirecek -arnan teyakkuzda olun!- bilecek dikkatli okura kabul gösteren, kendi tarihini yazmayı bile başkasına bırakmayan, Türk edebiya­ tının önemli yazarlarından biridir. So­ yadından çok, adının sonuna pek ya­ kışan “Bey” (efendi) tamlamasıyla anılan, üçgeni dört köşeli Beyoğlu’nu ah ile vah ile (!), Boğaziçi’ni şıngır mıngır yaşayan yazar Salâh Bey. Sayısı otuzdan fazla şiir, roman, deneme ve günlük kitabı yayımlamış Salâh Birsel.

Bir yazarı bu şekilde tanıtmaya karşı çıkanlar içinse, edebiyat sözlükleri, ciddi, gıcır gıcır edebiyat tarihçileri ve beyaz gravatlı eleştirmenler var nasıl­ sa...

“Uğraşı eleştirmenlik olmayan bir yazar, bir ozan ya da öykücü, yeni bir betiği (kitabı) beğendi de övdü mü, iş­ te ona ilgi gösteriyor gerçek okurlar.” (s. 18)

Salâh Birsel, “Yalnızlığın Fırınlan­ mış Kokusu” adlı son kitabında, N u­ rullah Ataç’tan böyle bir alıntı yapa­ rak, bencileyin, zaman zaman bazı ya­ zarlara ya da kitaplara ilgi çekmek için kolları sıvayan, ciddiyet ve mizah anla­ yışı kategoriler içinde sağlam bir yer almamış birini kurtarmış oluyor. Kur­ tarmak mı? Asıl, günlüklerine, “gün­ ce” diyerek söze başladığım için, Salâh Bey’in az şekerli hışmına uğrayışımı görseydiniz siz!

Falih Rıfkı Atay’ın 1950’de ilk kez ‘Journal’in karşılığı olarak kullandığı ‘günlük’ kelimesi, daha sonra Nurul­ lah Ataç’ın yazılarında ‘günce’ olarak yer alıyor. Tomris Uyar’ın da ‘gündökümü’ olarak dilimize arma­ ğan ettiği bu kavram, halk arasında ‘hatıra defteri’ diye bilinen, yalnızca güncel olayların kaydedildiği, o çok ki­ şisel anılar dizgesinden, içerdiği bol edebiyat tadı, kişisel ilgi, bilgi ve dene­ yim lezzetiyle ayrılıp, bir edebiyat sa­ natı olarak, deneme, anı ve otobiyog­ rafinin kız kardeşi sayıldığını yapılan kan ve kromozom testlerinde kanıtla­ mıştır. Bu üç ağabey ve ablası nedeniy­ le, ‘günlük’te öznellik geni baskın bir karakter özelliği göstermektedir.

S A Y F A 4

Günlük

okumaya

meraklı

okurlar, Salah

Birsel’in

kitabını

okumanın

keyfini

çıkaracaklardır

Sevdiğiniz, yakın bulduğunuz ede­ biyat sanatçısının izin verdiği kadarıy­ la da olsa, günü gününe yakınında ol­ mak, onun çevresindeki eşyayı, insanı, hayvanı, iklimi ve düşlerin bilincinde­ ki izdüşümlerini bilmek tutkusu bel­ ki... Dilin keyfini çata çata yaşayan bir yazarın, bulutlar üstünde uçuşla, yer­ lerde sürünüş arasında sık sık yer de­ ğiştiren yaşam serüvenini merak et­ mek ya da... Ama bir edebiyat, bir okuma, bir iletişim sevdası besbelli.

Hangi nedenle olursa olsun, günlük/ günce okumaya meraklılar, Salâh Bir­ sel’in sözcük sarrafı ciddiyetine, dili­ nin tadı çatapat ironiyi katarak rengâ­ renk şenlendirdiği ‘Yalnızlığın Fırın­ lanmış Kokusu’ kitabını okuma keyfi­ ni ya çatmış, ya da çatacaklardır. Ama bir günlük/ günce okuru değilseniz, Puşkin ve Dostoyevski’nin pek (belki hiç) bilinmeyen, Türlere yönelik deh­ şetengiz şövenistliklerini, Türkiye’de kadınlara ilk saygı ve selamın III. Mu­ rat döneminde ‘pervaz’ edildiğini, sonra Ahmet Haşim’in köpeklerden çok çektiğini ve ‘burunları kendilerin­ den 30 santim önde yüreyenlerin, Nâ- zım’ın yanlız şiirinden değil, şiir üzeri­ ne düşüncelerinden öğrenecekleri üzerine bunca ayrıntılı bilgiyi, böyle has bir edebiyat gergefinde bulma şan­ sını kaçırmayın. Altını çizmeye ne ha­ cet, ayrıntılar çok önemlidir!

Puşkin, “Belki de kitabını yalnızca Rusların okuyacağını düşünerek” ‘Erzurum Yolculuğu’ adlı kitabında, kendisine:

“- Bir ozanla karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair, dervişin kardeşidir. Onun ne yurdu vardır ne de dünya ni­ metlerinde gözü” diyen bir Türk paşa­ sının ardından onu sandığı kadar yüce yürekli bulmadığını yazmıştır, (s. 9)

20 Ocak 1991 günü yazıya oturma­ dan, kafası açılsın diye, birkaç sayfa ki­

tap okumak isteyen (Flau- bert yönte­ mi!) Salâh Birsel’in kar­ şısına, Ataol Behramoğlu’ nun çevirdiği ‘Erzurum Yolculuğu’ çıkınca, biz günlük okur­ ları da Puş- kin’in 1828- 29 Tüık-Rus Savaşı sırasın­ da ne işle ‘iştigal’ ettiği­ ne dair bir dirhem bilgi­ leniyoruz. Dabası, ede­ biyat sanatı dehasına müthiş hay­

ran olduğum(uz) Dostoyevski’nin ‘azılı bir Türk düşmanı’ olduğunu gös­ teren satırları da Salâh Bey’in aynı ta­ rihli günlük sayfasında okuyoruz.

“-Diplomatik çekişmeler, konuşma­ lar ne yönde gelişirse gelişsin, İstanbul er geç bizim olacaktır” demekle kalmı­ yor, İstanbul’u Çarigrad adıyla anmak­ ta da direngen davranıyor Dostoyevs-ki.

Biz de bağrımıza taş basıp (!), bir sa­ natçının eserleri, onun en damıtılmış, en ideal duygu ve düşünce formudur- diyerek, çalışma masası üzerinde asılı, St. Petersburg’dan alınma portresine kırgın bir bakış atıyoruz.

‘Yalnızlığın Fırınlanmış Koku- su’nda eleştirmenlere çattığı söylendi­ ğinde, Salâh Birsel bu konudaki tepki­ sini, “Ben eleştirmenlere değil, labalu- bacılara taviz vermiyorum” diyerek gösteriyor, ama asıl yanıt, Orhan Ke­ mal’in Fethi Naci için döktüğü ‘göz ya­ şartıcı lafları aktardığı 22 Şubat ’91 günü yazdıklarında gizleniyor sanki.

“Orhan Kemal, sanatçının kendi kendinin eleştirmeni olduğunu, ken­ disinden başka eleştirmene gerek duy­ mayacağını savunur. Sonra da Stein- beck’in şu sözüne çağrı çıkartır:

- Eleştirmen, evet gerekli sanırım, ama ben romanı yazıp bitirdikten son­ ra meydana çıkıyor ki, iş işten geçmiş oluyor.” (s. 13)

“Gençken ara sıra duyulan

yalnızlı-Salah Birsel

ğın, yaşlılıkta sürekli bir hal olduğu­ nu” kitabının okuma saati için Ata­ türk Kütüphanesi’ne toplanan biz bir avuç okura açıklayan Salâh Birsel, “... Ne denirse densin, geçmiş, şimdiki anla, kolayca tango rengine boyanan bir ayran gönüllüdür. Kaldı ki, şimdi diye bir şey yoktur. O da her dakika, geçmiş zamana dönüşmektedir" diye­ rek günlük tutuşunun bir başka nede­ nini de açık etmiş sayılıyor. (s. 25)

Salâh Bey’in ‘can gözü’ olan, sesi, ‘Erciyes Dağı gibi sipsivri’ (yoksa dili mi?), ‘baskette teke tek oyuncu (...) hiç antre kaçırmayan, sözcüklerden, şiirlerden ağız ağıza öpücük alan’ ‘Yalnızlığının Fırınlanmış Kokusu” nu tüm edebiyat keyifçilerine, tüm yazın baharatı düşkünlerine ve dil atraksi­ yonu tiryakilerine 114 tutam öneriyo­ rum.

“İroni.” Düşündüğünün tersini söy­ lemek, anlatmak istenileni baş aşağı getirmeyi amaçlayan alay-bolay biçi­ mi, Yani alaysama. Yani tersinleme. (...) Bizim edebiyatımız hepten asık suratlıdır.” (s. 9 0 / tutam)

Eğer hâlâ ilgilenmiyorsanız, ne diye­ yim, siz bilirsiniz:

“Şizinkisi de gülmek mi a kikirik­ ler!” ■

Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu / Sa­ lâh Birsel / Günlük / Remzi Kitabevi /

114 s.

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 5 6

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

腸造口護理指導 [ 發表醫師 ] :護理指導 醫師(一般外科) [ 發布日期 ] :2011/3/9 一、更換造口袋步驟。 1.清潔皮膚。

Yapılan bu tez çalışmasında, evlerden günlük kullanım neticesinde ortaya çıkan ve aynı zamanda salça fabrikalarının da atığı olan kapya biber

Görüşmelerde öğretmenler; öncelikle yeni öğretim programının içeriğinin önerilen iki ders saatine göre fazla oldu- ğunu, kazanımları tam olarak anlayamadıklarını

Aslında Mrożek’in en büyük buluşu varlıkların birbirlerine karşı giriştikleri tecavüzün ortaya çıkartılması: Anarşist Stomil, başlangıçta tutucu olan Eugeniusza

Bulgular: Kusma nedeniyle Çocuk Acil Servisimize getirilen 7 yaşında bir erkek hastanın öyküsü derinleştirildiğin- de yaklaşık 10 saat önce bakkaldan çatapat aldığı

In conclusion, it was seen that starter culture obtained from koumiss can be used in production of yoghurt and also received results can be used as a base for investigations on

Altı yaș çocuklar için geliștirilen ve 36 maddeden olușan Marmara Sosyal Duygusal Uyum Ölçeği’nin (MASDU), 5 yaș çocukları için geçerlik ve güvenirliğini

İnsanlarda cinsel istemin meka- nizmasını araştıran Fransız psikiyat- ristler, cinsel uyarı sırasında beyinde etkinleşen bölgeleri saptamayı başar- dılar..