• Sonuç bulunamadı

Evliyalar Şehri Zonguldak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Evliyalar Şehri Zonguldak"

Copied!
74
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yazar Hakkında

1951 Manisa doğumlu. 1976’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünden mezun oldu. Öğretmen olarak Erzurum, Karabük, Afyon- Sandıklı, Manisa-Gördes ve Amasya- Suluova’da görev yaptı. 2005’te emekliye ayrılan Abdulhalim Durma ‘Evliyalar Şehri’ adıyla bir kitap dizisi hazırlamaya başladı.

Yazarın ayrıca, ‘Din Psikolojisi’,

‘Kişilik’, ‘İslam Aleminde Aklın Zevali’

ve ‘İslami Politik Kültür, Demokrasi ve İnsan Hakları’ isimleriyle ebook formatında dört tercümesi, din ve devlet kurumlarının ilişkisini analiz eden makaleleri ile Kadı Kızı isimli bir roman çalışması vardır.

(2)
(3)

Evliyalar Şehri Zonguldak

Abdulhalim Durma

(4)

İçindekiler

Zonguldak Evliyaları…1 Alaplı Evliyaları…13 Çaycuma Evliyaları…20

Devrek Evliyaları…28 Ereğli Evliyaları…36 Gökçebey Evliyaları…56

Kilimli Evliyaları…59 Yer ve Zaman İndeksi…64

Kaynakça…68

(5)

Zonguldak Evliyaları

Ereğli, Bartın ve Amasra gibi tarihi geçmişi 3000 yılı aşan yerleşim alanlarının ortasında yer almasına rağmen Zonguldak, ancak kömür madeninin bulunması ve işletmeye açılmasıyla birlikte ortaya çıkmış yeni bir şehirdir1. XIX. yüzyılın başlarında, birkaç kulübenin yer aldığı bu balıkçı köyü Üzülmez deresinin ağzı yakınında kurulmuştur2. İç kesimlerden ormanlık ve yolsuz bir saha ile tamamen ayrılan bu alanda şehrin doğuşunun ve hızlı gelişmesinin tek sebebi, yakınındaki maden kömürü yatakları olmuştur.

Ereğli kömür madenlerinin hangi tarihte ve kimin tarafından bulunduğuna dair kesin bilgi yoktur. Bir arşiv kaydında, Ereğli kömür madenlerinin II. Mahmud döneminde keşfedildiği ve Abdülmecid’in saltanatı yıllarında “cevher ihracatı”na başlandığı, belirtilmektedir.

Kömürün varlığı kamuoyunda Ceride-i Havadis gazetesinin 30 Temmuz 1840 tarihli bir haberiyle duyulmuştur. Bu haberde, yapılan aramalar sonunda çok yerde “yanar taş”a rastlandığı, Ereğli’ye yakın yerde bulunan kömür yataklarında mühendislerin İngiltere ve diğer yerlerden gelen yağlı ve dayanıklı taş kömürü cinsine tesadüf ettikleri, belirtilmektedir. Ereğli ve çevresinde kömür madenlerinin kumpanya şeklinde işletilmesi amacıyla 1841’de bir işletme şartnamesi hazırlanır ve Ereğli Kömür Madeni Kumpanyası adıyla altı hisseli bir şirket kurulur. Şirkete 1846’da Sultan Abdülmecid de ortak olur. Madenin idaresi, Kırım savaşı yıllarında İngiliz ve Fransız donanmalarının kömür

1 Hamdi Genç. Zonguldak TDV İslam Ansiklopedisi. Cilt 44

2 Metin Tuncel. Zonguldak TDV İslam Ansiklopedisi. Cilt 44

1

(6)

ihtiyaçlarının karşılanması için İngiltere’ye bırakılır.

Savaşın ardından madenin yönetimini Osmanlı Devleti tekrar üzerine alır. 1865’te Bahriye Nezareti’ne bağlanan maden idaresi 1908’e kadar bu bakanlık tarafından yönetilir. Nezaret 1867’de Dilaver Paşa’yı Ereğli Ma‘den- i Hümayun nazırı tayin eder. Dilaver Paşa, aynı yıl yapılan bir düzenlemede maden idaresiyle birleştirilen Ereğli kazası kaymakamlık görevine de getirilir3. Ereğli kazasının mülki idaresi ve mali işleri de Bolu ve Viranşehir sancaklarından ayrılarak Bahriye Nezareti’ne bağlanır. Kömürün giderek önem kazanması ve yeni kumpanyaların (Karamanyan Kumpanyası, 1883; Courtgi Kumpanyası, 1885; Ereğli Şirketi, 1896; Sarıcazadeler, 1900) faaliyeti üzerine o sırada bir köy görünümündeki Zonguldak’ın durumu değişmeye başlar. Zonguldak ve Kozlu, madencilerin yerleştiği köyler haline gelir.

3 Küçük yaşında Tunus Valisi Ahmet Paşa tarafından himaye altına alınmış, terbiye ve tahsil ettirilmiştir. Arapça ve Türkçeyi Tunus'da öğrenen Dilaver İtalya'ya denizcilik öğrenmeye gönderilir. Osmanlı-Rusya arasında ve İngiliz ile Fransa'nın bize müttefik olduğu Kırım Savaşında Tunus Donanmasıyla, İstanbul'a gelen Dilaver Bey savaşta büyük başarılar göstererek Mirliva rütbesine yükselir. Üç kez Karadağ Muharebelerine katılır. Sultan Abdülaziz’in 1863 yılında Mısır’a yaptığı seyahat sırasında Saik-i Şadi vapuru süvariliğini üstlenir. Dilaver Paşa’nın Ereğli’deki görevi 1866-1868 tarihleri arasında 2 yıl kadar sürmüştür. 1872 yılında Rodos Kaymakamlığı görevine getirilen Dilaver Paşa tekrar rütbesinin iadesi ile Tuna Nehri İdaresi Başkanlığına ikinci kez getirilir. Dilaver Paşa’yı 1877- 78 Osmanlı-Rus savaşında Tuna filosu komutanı olarak görürüz.

Dilaver Paşa Osmanlı-Rus savaşı sonrasında 1882 yılında İstanbul liman Başkanlığı görevine getirilir. 1896 yılında emekliye ayrılır. Bir yıl sonra 1897’de vefat eder.

2

(7)

1880’lerden itibaren, maden havzası içinde yer alan Zonguldak veya Kozlu köylerinden birinin müstakil nahiye merkezine dönüştürülmesine çalışılır. Ancak bu girişimlerden 1899 yılına kadar bir sonuç alınamaz.

Zonguldak liman ve rıhtımının inşası amacıyla 1896’da kurulan Fransız sermayeli Ereğli Şirketi’nde çalışan Fransızlar için Fransa’nın 1899’da Zonguldak’a konsolos tayin etmesi buranın mülki idaresinde değişiklik yapılmasını tekrar gündeme getirir. Zonguldak bu yıllarda Kastamonu vilayeti Bolu sancağı Hamidiye kazasına bağlıdır. Konsolosun Zonguldak köyünde ikamet etmeye başlaması üzerine girişim daha da hızlandırılır.

Kastamonu Valiliği Dahiliye Nezareti’ne başvurarak Ereğli kazasına bağlı Zonguldak ve Kozlu köylerinin 4- 5000 civarında nüfusa sahip olmasına rağmen buralarda mülki idare teşkilatı bulunmaması yüzünden çekilen zorluklardan söz eder ve Zonguldak yahut Kozlu köylerinden birinin nahiye merkezi yapılmasını önerir.

1899’da kaza merkezi haline getirilen Zonguldak, Hamidiye kazasının kurulduğu 1887 yılına kadar Ereğli kazasına bağlı kalır. Bu tarihten itibaren 1899’a kadar Hamidiye kazasına bağlanır. Kaza, Ereğli’ye bağlı Devrek ile Bartın’a bağlı Çarşamba nahiyelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur ve merkezi de Devrek nahiyesi olup Hamidiye kazasına 172 köy ve mahalle bağlıdır. Zonguldak kazası yirmisi Ereğli’den, kırk dokuzu Hamidiye kazasının Çarşamba nahiyesinden ayrılan altmış dokuz köyle kurulur. Merkezi de Zonguldak olan kazanın ilk kaymakamı Süleyman Nahifi Bey, ilk belediye başkanı ise Elbasanlı Mehmed Lutfi Bey’dir. 1905 tarihli Kastamonu Vilayet Salnamesi’ne göre Zonguldak merkezde 250 hane, bir hükümet konağı, bir postahane, bir

3

(8)

cami, iki kilise, bir hastahane, üç han, 120 dükkan, beş otel ve dört adet fabrika mevcuttur.

Ereğli Şirketi’nin faaliyetinin genişlemesiyle birlikte kasabada yabancıların sayısı artar. 1903’te Zonguldak’ta, 192’si İtalyan olan 2400 civarında yabancı yaşamaktadır. Yabancılar Ereğli Şirketi’nin liman ve rıhtım inşaatında mühendis ve işçi olarak çalışmaktadır.

Ereğli Şirketi, 1893 tarihli mukavelename ile Yanko Yoannides Bey’e verilen Zonguldak liman ve rıhtımının yapımı için 1896’da kurulmuştur. Şirket, Zonguldak liman ve rıhtımı ile demiryolu hatları inşası yanında kömür madeni ocağı işletme hakkı da alır. Fakat zamanla kömür işletme meselesi yüzünden yetkililerle anlaşmazlığa düşünce Zonguldak Limanı’nın resmi açılışı II. Meşrutiyet sonrasına kadar ertelenir. II. Meşrutiyet’in ardından Zonguldak’ın içinde bulunduğu maden bölgesi Ereğli Havza-i Fahmiyyesi diye adlandırılır. Burası Zonguldak’ın merkezi ile Kilimli, Kozlu ve Ereğli kazaları dahilindeki Kandilli ve Çamlı mevkilerinden oluşmaktadır. Ereğli merkezinde kömür çıkarılmamasına rağmen madenin idare merkezi 1908 yılına kadar burada kalır. Madenin idarehanesi 1908’de Kozlu’ya ve 1910’da da Zonguldak’a taşınır.

I. Dünya Savaşı’nda madeni yönetmek için Harp Kömür Merkezi adıyla askeri bir idare kurulur ve başına bir Alman subayı getirilir. Osmanlı Devleti, düşman kuvvetlerine ait savaş gemilerinin Zonguldak’a saldırılarını önlemek amacıyla düşman gemilerinin bombardımanı sonucunda meydana gelecek zararın Osmanlı sınırları dahilinde faaliyet gösteren bu devletlere ait kurumlardan tazmin edileceğine dair karar alır (11 Mart 1915). Ancak şehir, 1915 yılının sonbahar aylarından itibaren Karadeniz’de dolaşan Rus donanması tarafından

4

(9)

bombalanır. Bu sebeple şehirde yaşayan halkın ve maden işçilerinin iaşelerinin karşılanması için yardım gönderilir.

19 Mart 1917’de maden ocakları ile Zonguldak Limanı’nın idaresi için askeri komiserlik tesis edilir.

Mondros Mütarekesi’nin ardından İtilaf Devletleri, Harp Kömür Merkezi yerine merkezi İstanbul’da bulunan İtilaf Devletleri Kömür Komisyonu’nu kurarlar. Fransızlar maden bölgesini ellerinde tutmak amacıyla ilk defa 8 Mart 1919’da Zonguldak’a asker çıkarırlar ve zamanla askerlerini takviye ederler. Bu hadise Milli Mücadele düşüncesini uyaran bir etki yapar. 8 Haziran 1920’de Ereğli’ye asker çıkaran ve alınan tedbirler sonucu 18 Haziran’da şehirden çekilmek zorunda kalan Fransızlar aynı gün Zonguldak’ı işgal ederler. Emekli Yüzbaşı Ethem Bey başkanlığında Müftü İbrahim Efendi, Nihat Osman, fen memuru Ali Rıza ve dava vekili Hüseyin beylerden oluşan Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti faaliyetine başlar4. Gösterilen direniş karşısında Fransızlar 21 Haziran 1921’de Zonguldak’tan ayrılmak zorunda kalırlar.

4 1872 Yılında Zonguldak Merkez Çağlı köyünde doğdu. Babası Molla Durmuştur. İbrahim AKÇA ilk Öğrenimini (Din dersi ve ilkokul derslerini) babası Molla Durmuş’tan almıştır. 1887 yılında Zonguldak Kdz. Ereğli’sine giderek burada bulunan Ali Molla Camii Medresesinde 3 yıl mukaddemat-ı Ulumi’l- Arabiyyeyi tahsil etmiştir. Daha sonra 1901 yılında İstanbul Süleymaniye Camiinin Külliyesindeki Dökmecisani Medresesine giderek tahsilini burada tamamlamıştır. Buradaki tahsili esnasında göstermiş olduğu üstün başarıdan dolayı 08.11.1903 yılanda yapılan mezuniyet merasiminde Padişah tarafından mezuniyet diploması ile birlikte gümüş madalya verilmiştir. Zonguldak il Müftülüğü teşkilatlandıktan sonra Zonguldak il müftüsü olarak İbrahim AKÇA 02.05.1924 tarihinde atanmıştır. İlk il müftüsü olarak görev yapan İbrahim

5

(10)

Zonguldak 1 Haziran 1920’de mutasarrıflık haline getirilir. Merkez livada Türk amelesinin hizmeti için 1920 yılında TBMM kararıyla Mimar Kemaleddin’in projesiyle Soğuksu tepesinde elli beş yataklık “Amele Hastanesi”

inşası başlatılır ve burası açılana kadar Trabzon Oteli kiralanarak hastane olarak kullanılır5. Ayrıca Zonguldak’ta biri belediyeye diğerleri özele ait olmak üzere dört tane eczane bulunmaktadır6. Zonguldak livasındaki sanayi kuruluşları arasında Ereğli Şirketi Osmaniyesi’ne ait şimendifer tamiratına ait fabrika, lavvuar (kömür yıkama), bir kok fabrikası, Üzülmez’de hava-i varageleyi çalıştıran fabrika, bazı maden ocaklarında hava ve su makineleri bulunmaktadır. 1920

AKÇA görevde iken 1935 yılı Ramazan Bayramının ilk günü vefat etmiştir. Müftü İbrahim Efendi, Milli Mücadele yıllarında da çok önemli görevler üstlenmiştir. Zonguldak Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin başkanlığını yapmıştır. İlerlemiş yaşına rağmen halkı Kurtuluş Savaşı için bilinçlendirmek ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için Zonguldak yöresini köy köy, kasaba kasaba gezmiştir. Müftü İbrahim Efendi, bu hizmetlerinin yanı sıra Büyük Millet Meclisi Hükümetine yöre ile ilgili raporlar göndermiştir. Vefatında, bugünkü Tarım İl Müdürlüğü yakınlarındaki, o zamanlar tamamı mezarlık olan Ontemmuz mezarlığına defnedilmiştir. 1960’lı yıllarda bu bölgedeki mezarlar kaldırılarak Asri Mezarlığına nakledilmişlerdir. Yine yapılan sözlü araştırmalarda, Müftü İbrahim Efendinin kabrinin alınarak doğduğu yer olan Çağlı Köyü’ne nakledildiği düşünülmektedir.

5 Ahmed Kemaleddin (1870/İstanbul–1927/Ankara), 20.

yüzyılın başlarındaki çalışmalarıyla tanınan ve Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın önde gelen isimlerinden olan Türk mimar.

6 Zonguldak Sancağının Sıhhi İçtimai Coğrafyasına Dair Bir Rapor. Yücel Namal

6

(11)

yılında Rusya’dan gelen Paky vapuruyla Zonguldak ilk defa kolerayla karşılaşır. Amele arasında hızla yayılan hastalık ölümlere neden olur. Üç ay süreyle şehirde ihracat durdurularak koleranın etrafa yayılması engellenir.

Zonguldak nüfusu içerisinde gayr-i Müslimler ve yabancılar hem Osmanlı, hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli bir yekûn tutmaktadır7. Özellikle gayr-i Müslim yerli vatandaşlar ve yabancılar Zonguldak’ın iktisadi hayatında baskın rol oynamaktadırlar. Bu durum 1920 yılının başlarındaki Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası’nın üyelerinin dağılımında da net bir biçimde görülmektedir. Daha sonraki yıllarda bu yapıda ciddi bir değişiklik gerçekleşerek, gayr-i Müslim yerli vatandaşların ve yabancıların yerini Türk nüfus alır.

1 Nisan 1924’te Ereğli, Bartın ve Devrek Zonguldak’a bağlanarak Zonguldak il yapılır ve böylece Cumhuriyet’in ilanından sonra kurulan ilk il olma unvanını kazanır. Şehrin idari yapısında gerçekleştirilen değişiklikler yanında 1924’te Zonguldak Yüksek Maadin ve Sanayi Mektebi, ardından 1930’da Maden Meslek Mektebi kurulur. 1936’da yabancıların elindeki maden ocakları satın alınır. Bunu 1 Aralık 1940’ta yerli girişimcilerin elindeki ocaklar izler. Bütün bu ocaklar Ereğli Kömürleri İşletmesi Müessesesi adı altında toplanır. 1 Eylül 1957’de Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri (TKİ) kurulur. 10 Ekim 1983 tarihinde 96 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Türkiye Taş Kömürü Kurumu Genel Müdürlüğü oluşturulur.

7 Hamdi GENÇ. Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Zonguldak’ta Nüfus, Ticaret Ve Sanayi (1920–1932)

7

(12)

Zonguldak yöresinde yüz kırk iki adet türbe, yatır ve ziyaret yeri tespit edilmiştir8. Günümüzde bu yerlerden seksen bir tanesinin yeri ve işlevi unutulmuş, mezar yerleri kaybolmaya yüz tutmuş ve ziyaretçisi de kalmamıştır.

Ancak bu yerlerde bu mekanların türbe, yatır veya ziyaret yeri olduğunu gösteren işaretler de bulunmaktadır.

Merkez ilçesine bağlı Yeni Mahalle’de “İsimsiz”

olarak bilinen türbeye özellikle çocuğu olmayan kadınlar gelip buradaki türbenin toprağından alarak yıkanır ve çocuk sahibi olmak için dua eder9. Daha sonra çocukları olursa tekrar gelip burada adak olarak bir kurban keser, kurban etini muhtaç olanlara dağıtırlar.

Zonguldak ilinin Beycuma beldesine bağlı Karadere köyü Madenler Mahallesi yolu altı diye tarif edilen yerde, yaklaşık olarak yüz elli-iki yüz yıllık olduğu söylenen fakat köydeki yaşlı insanların daha eski bir mezar olduğunu belirttiği Hasan Dede Türbesi bulunmaktadır10. Türbeye ulaşan yol Karadere köyünden başlayarak Mudaroğlu Mahallesine vardıktan sonra köyün bitiminden itibaren yaklaşık bir bir buçuk km yürüme mesafesi arasındadır. Orman Müdürlüğünün türbe tarafında ağaç kesim işletmesi kurmasından dolayı türbenin başucunda bulunan büyük eski meşe ağacının kesilmiş olduğu

8 Berna AYAZ-Aykut GÜNAYDIN. Zonguldak Yöresi Türbe, Yatır Ve Ziyaret Yerleri Etrafında Oluşan İnanış Ve Uygulamalar Üzerine Bir Değerlendirme

9 Ayaz-Günaydın. agm

10 Aykut Günaydın. Zonguldak Yöresi Türbe, Yatır ve Ziyaret Yerleri Etrafında Oluşan İnanış ve Uygulamalar.

Yüksek Lisans Tezi. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi. Zonguldak 2019

8

(13)

görülür. Türbe son zamanlarda ziyaret edilmemesinden dolayı bakımsız kalmıştır. Hasan Dede mezarının çevresi eskiden daha açık bir alan olmasına rağmen ormanların sıklaşmasından ötürü mezarın yerini tespit etmek güçleşmiştir. Hasan Dede Türbesinin ziyaret amacı yağmur duası içindir. Eskiden, çok kurak olduğu yıllarda bu türbeye gelinerek kurban kesilir, kesilen kurban eti yenilir ve orada namaz kılınıp dua edildikten sonra yağmurun yağdığı söylenir. Türbenin etrafı beton direkler ve tel örgüyle çevrelenmiştir.

Erenler Türbesi Beycuma beldesinin Keller köyü arazisinde yer alan bir tepede bulunmaktadır11. Bu bölgede eskiden yağmur yağmadığı zamanlarda, Beycuma’nın Keller köyü ile bu köyün çevresinde bulunan diğer köyler bir araya gelerek Erenler Türbesi diye adlandırılan mezarların çevresinde yağmur duası gerçekleştirmekteydi.

Anlatılanlara göre bu duanın ardından, her zaman yağmur yağmıştır. Her ne kadar günümüzde mezarlar hem zamanla hem de bu bölgede define avcılarının yaptığı tahribattan dolayı zarar görse de, köy halkının kutsal sayıp değer verdiği bu yer hatırlanmakta ve bazı zamanlarda ziyaret edilmektedir. Keller köyünde Erenler Türbesine yakın bir yerdeki Kuyubaşı adı verilen bölgede de bazı dilekler için bez bağlama adetinin olduğu anlatılır.

Beycuma beldesinin Karapınar köyüne bağlı Taşağıl Mahallesinde bulunan Taş Ağıl Türbesinin geçmişi oldukça eskidir12. Anlatılır ki, bu köyde daha önceden yaşamış olan dönemin İstanbul medreselerinde yetişmiş çevre köyün ender insanlarından Molla Osman ve Molla Şakir adında iki kardeş varmış. Bu kişilerin köyün

11 Günaydın, agt

12 Günaydın, agt

9

(14)

geçmiş tarihine tanıklık etmiş önemli kişiler oldukları söylenmektedir. Onların köyde eskiden vaazlar verdikleri, yağmur duasında da bizzat bulunup yağmur duası için bazı ritüeller yaptıkları anlatılır. Köyden daha çok imam-hatip kişiler yetişmiştir. Bu kişilerin dışında doktor, öğretmen, milletvekili gibi devlet adamlarının da çıktığı belirtilmektedir. Bunların olması türbe ile ilişkilendirilerek bu itibar ile türbede yılın bazı vakitlerinde pilav etkinliği ile Kur’an okunup dualar edilmektedir. Türbenin yanı başında yaklaşık dört yüz yıllık olduğu söylenen meşe ağaçlarının bulunduğu anlatılır. Yörede kutsal olarak görülen bu meşe ağaçların etrafında köylünün bazı halk inançları uyguladıkları belirtilmektedir.

Beycuma beldesinin Çukurören köyüne bağlı Top Dede adlı mevkiinde, eskiden bu köyün ve ilçenin önemli bir zatına ait mezarının bulunduğu anlatılır13. Ne var ki, günümüzde bu mezara ait herhangi bir ize rastlanmamıştır.

Türbe kaybolduktan sonra köy halkı sembolik olarak bölgenin başka bir yerine mezarı oluştursa da bazı define merakı olan kişiler yüzünden yapı harap edilir. Top Dede’nin olduğu yere köy halkı su sıkıntısı çektiği vakitlerde gelerek burada yağmur duası ettikleri söylenir.

Burada bulunan sadaka taşı yöre halkı tarafından kutsal sayılmaktadır. Bu taşın, daha sonra köy meydanındaki caminin yanına getirildiği nakledilir. Eskiden bu taşa insanların dilek dileyip içine para attıkları anlatılır.

Yeni Mahalle’ye bağlı Efe Sokaktaki bir şahsa ait evin bahçesinde, içerisinde kimin yattığı bilinmeyen bir

13 Günaydın, agt

10

(15)

türbe ile hemen yanı başında yer alan anıt ağaç bulunmaktadır14. Bu türbenin Türkler ile Ermenilerin savaştığı zamanlarda burada ölen askerlerden birine ait olabileceği anlatılır. Anıt ağaç 2001 tarihinde Kültür Bakanlığı Yüksek Kurulu tarafından tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Merkez ilçeden beş-altı kilometre uzaklıktaki Sarımsak köyü mevkiinde yer alan Türbeler Yanı, orman içerisindedir15. Eskiden, burada bulunan ve kime ait olduğu bilinmeyen mezara, türbe adı verilmekte ve bu mevkie de, Türbeler Yanı denilmektedir. Bu yere kurak geçen zamanlarda köy halkı ve diğer komşu köylerin vatandaşlarının birlikte gelerek yağmur duasında bulundukları söylenir.

Merkez ilçesine bağlı Ontemmuz Mahallesinin Reşitpaşa Sokağında bulunan Tekke Baba Türbesinin;

diğer adı ile Mum Türbesi, bölgenin en eski kutsal yerlerinden olduğu söylenir16. Bu türbenin etrafında mum yakma, havlu koyma, tespih asma, güğüm ile dolu su bırakma, terlik ve sabun koyma gibi uygulanan ritüellerin dışında, halk arasında bazı gizemli olayların meydana geldiği de, anlatılmaktadır.

Zonguldak’ın Kardeşler köyüne bağlı Marıkpınar Mahallesinde bulunan ve içerisinde kimin yattığına dair herhangi bir bilgi bulunmayan Türbe bölge halkı açısından oldukça önemli ve kutsal sayılan bir yerdir17.

14 Günaydın, agt 15 Günaydın, agt

16 Aykut Günaydın. Zonguldak Yöresi Türbe, Yatır ve Ziyaret Yerleri Etrafında Oluşan İnanış ve Uygulamalar. Yüksek Lisans Tezi. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi. Zonguldak 2019 17 Günaydın, agt

11

(16)

Buradaki mezarın eskiden sıklıkla ziyaret edildiği anlatılır.

Bu yere insanlar genellikle çocukları hasta oldukları vakit çocukları ile birlikte gelerek, burada yapılan bazı ritüeller sonucunda çocuklarının iyileşmesi için medet umdukları anlatılmaktadır.

12

(17)

Alaplı Evliyaları

Alaplı ve çevresinde Türk varlığı ve egemenliğinin Anadolu Selçuklu Devleti ve Beylikler dönemine kadar uzandığı bilinmektedir18. Alaplı’nın isminin bugünkü şeklini almadan önce, salnamelerde ve Osmanlı Arşiv Belgelerinde en sık kullanılan şekli Alaplı’dır. Alaplı’yı ön plana çıkaran özelliklerinin başında sahilde yer alması, Alaplı deresine sahip olması ve bu derenin sahile döküldüğü yerde oluşturduğu deltanın da etkisiyle gemiciliğin gelişmiş olması gelmektedir19. Alaplı’nın bu özelliği çok sayıda belgeye de yansımıştır.

Çok değişik yerlerden gelerek burada tekne yaptıranlar olmuştur. Bununla birlikte Alaplı’daki gemi yapımı bir katma değer oluşturarak ticareti de etkilemiş, bu da gemi kaptanlığı mesleğinin gelişmesine vesile teşkil etmiştir.

1916 tarihli Müstakil Bolu Sancağı Salnamesi’nde Alaplı tanıtılırken, Alaplı Deresi’nin denize yakın bölgelerinin beta’et oluşturduğundan bahsedilmektedir. Beta’et, bir yerde oturma demektir. Buradan hareketle Alaplı Irmağı’nın denize döküldüğü ağız kısmından geriye doğru bir bataklık oluşturduğu söylenebilir.

Merkez Cami 1812 yılında yapılmıştır. Alaplı 1927 de nahiye olmuştur20. 1946 yılında merkez okulu, 1958 yılında ilk banka açılmış, 1966 yılında Alaplı Belediyesi kurulmuştur. Alaplı'da Gündem ismiyle ilk gazete ise 1989 yılında yayımlanmıştır.

18 http://www.alaplitso.org.tr/Alapli-Tarihcesi-76

19 Murat Dursun Tosun. Arşiv Belgelerinde Alaplı. 2016

20 http://www.alapli.gov.tr/alaplimizin-tarihcesi

13

(18)

Sinanlı Türbesi, Alaplı ilçesinin Alioğlu köyünün Sinanlı Mahallesinde yer almaktadır21. Türbenin adı Dede Yatırı olarak da bilinmektedir. Köyün adı ile ilgili olarak, köy halkı tarafından, “Ali Alp” adında birinin buraya yerleştiği ve onun oğullarından birinin isminin de buraya verildiği ifade edilmektedir. Çok eski yıllardan beri, bu mekanda türbe olduğu belirtilmektedir. Burada, üzerinde Osmanlıca yazı yer alan ve Hicri 1200’lü yıllara ait iki taş bulunmaktadır.

İlçenin Aşağı Doğancılar, Çamlıbel, Okçular ve Tepe Köyü Mahallelerinin tam orta sınırında bulunan Şehit Türbesi bir asker mezarı olarak da bilinmektedir22. Bu türbenin içerisinde, halk arasında sahabe mezarlarında olduğu rivayet edilen dilek taşı bulunmaktadır. Türbenin içerisinde bulunan mezarın üzerinde Kur’an-ı Kerim, Yasin-i Şerif, havlu, tespih, su testisi, seccade, başörtüsü ve cehennemden halas olma duası bulunmaktadır.

Alaplı ilçesinin Eleşler olarak bilinen Büyük Tekke köyündeki Seyyid Mustafa türbesi çevre il ve ilçelerden gelen çok sayıda kişinin uğrak yeridir. Bir tepede yer alan türbenin çevresinde eski mezar taşları bulunmaktadır.

Burası, Ereğli Müze Müdürlüğü tarafından da koruma altına alınmış ve düzenlemeler yapılmıştır. İki kişiye ait sanduka ve biri sandukaların başında diğeri kapının tam karşısında olmak üzere duvara asılı bir halde Osmanlıca yazılmış iki mezar taşı bulunmaktadır. Burada yatan zatın, Orhan Gazi döneminde yörede yaşanan savaşta ilk şehit olan kişi olduğuna, inanılmaktadır.

21 Günaydın, agt 22 Günaydın, agt

14

(19)

Bu türbede Seyyid Mustafa (K.S) isimli bir evliya olduğu bilinmektedir23. Burası Ereğli Müze Müdürlüğü tarafından da koruma altına alınmış ve düzenlemeler yapılmıştır. Ziyaretçilerin burada dua ettikten sonra oturup dinlenmeleri için belediye ve kaymakamlık tarafından banklar yerleştirilmiştir. Türbenin olduğu yere ayrıca bir şadırvan yapılmıştır. Bölge tepe bir konumda olduğu için oldukça serindir. Türbenin hemen önünde asırlık bir meşe ağacı bulunmaktadır.

Türbenin içerisinde iki kişiye ait sanduka ve biri sandukaların başında diğeri kapının tam karşısında olmak üzere duvara asılı bir halde Arap harfleri ile yazılmış iki mezar taşı bulunmaktadır. Sandukalardan uzun olanının Seyyid Mustafa’ya ait olduğu görülmektedir. “Yanında yatan ikinci mezar ve sanduka da oğluna aittir. Bazıları kumandan diyorlarsa da bu da doğru değildir. Bu kişi, daha önce adı geçen Koca Cami’nin imamıdır. Türbenin avlusunda, çok sayıda Osmanlıca mezar taşı bulunmaktadır.

Alaplı İlçesi Aşağı Tekke Köyünde yaşamış, çevre köylerden gelen öğrencilere ders vermiş olduğu belirtilen Seyyid Mustafa Efendi türbesi yanında Hristiyanlara ait olduğu öne sürülen birçok mezar, Cenevizlerden kalma bozulmamış su kuyusu ve mezar sütunları ortaya çıkmıştır.

“Köyün asıl adı Tekke-i Zir’dir. Diğer köyümüz Tekke-i Kebir’dir. Bu köy eskiden birmiş ve Alaplı’daki bütün köyler buraya bağlıymış, en büyük köy burasıymış.

Burada yatan zat 1863 ya da 1864 yıllarında yaşamış olan Seyyid Mustafa Efendi’dir. Bu türbe eskiden ahşap halde bulunmaktaydı. Bu türbenin zamanla yıkılacak duruma

23 Günaydın, agt

15

(20)

gelmesinden sonra biz burayı tekrardan onarıp beton halinde yeniden inşa ettik”24.

Erenler Türbesi Büyüktekke ile Yazıcılı arasındaki Sarıkayalar mevkiinde olduğu söylenen bir türbedir25. Burada yatan zatın Horasan Erenlerinden olduğu nakledilir. Buraya çocuğu olmayanlar, gelir ve mum yakar, çaput bağlarlar. Ayrıca aile geçimsizliğinin giderilmesi ve huzurlu bir ortamın sağlanması için dua edilir.

Göktepe ile Hamzafakılı köyleri arasında olduğu söylenen Ebdal Dede Türbesi de günümüze ulaşmamış olan türbelerdendir.

Alaplı ilçesinin Bektaşlı köyünde bulunan Yukarı Konuç Türbesinin tarihi geçmişi ve mezarın içerisinde kimin yattığı bilinmemekle beraber evliya olarak inanılıp kutsal sayılan bir zatın mezarıdır.

Abdullah Yeşil Dede Türbesi, ilçenin Çay köyünde bulunmaktadır26. Buraya Alaplı başta olmak üzere Zonguldak’ın tüm ilçelerinden insanlar gelmektedir.

Bunun dışında buraya yakın olan Sakarya, Düzce gibi diğer çevre illerden de insanlar ziyaret etmektedir.

Türbede bulunan dilek taşı, yöredeki halkın ziyaret ederek dilek dileyip dua ettiği kutsiyet izafe edilen bir taştır.

İlçenin Fındıklı köyünde iki tane Dede mezarı olarak bilinen türbe vardır. Bu türbelerin yerleri unutulmuştur. Eskiden insanların buraya dua etmeye geldikleri söylenir. Fakat zamanla bu türbeler define tutkusu yüzünden talan edilmiştir.

24 Atalan, agt

25 Atalan, agt

26 Günaydın, agt

16

(21)

Belen köyünde bulunan Dede Türbesinin tarihi geçmişinin uzun yıllara dayandığı söylenir. İnsanların darda kaldığı, çıkmaza girdiği durumlarda bu türbeye gelerek türbe etrafında bulunan taşlarla sıkıntılarından kurtulmak için dilek diledikleri ifade edilir.

İlçenin Kıran köyündeki türbenin kime ait olduğu belli değildir. Burası Dede Türbesi, yöredeki deyiş ile Dedecük Mezarı ve Dede Yanı olarak da bilinmektedir.

Mezar, köy ahalisinin oturduğu yerin dışında, köye yaklaşık bir km mesafede, orman içi düzlük bir alanda bulunmaktadır. Çevresi dikdörtgen şeklinde briketle örülmüş olup ortasında kavlan denilen bir ağaç bulunmaktadır.

Alaplı ilçesinin Onurlu köyünde bulunan türbenin kime ait olduğu belli değildir27. Köy içerisinde yer alan türbe köy halkının kutsal sayıp benimsediği bir yerdir.

Eskiden açık bir halde bulunan bu türbeyi köylüler kendi çabaları ile üstü kapalı bir yapı haline getirmişlerdir.

Türbenin bakımını üstlenen bir de türbedarı bulunmaktadır.

Alaplı ilçesinin Demirciler köyünün Erenler mevkiinde Orhan Gazi’nin ileri uç beylerinden biri olduğu söylenen zata ait bir türbe bulunmaktadır. Bu türbenin yanı başında bir mezar daha vardır. Bu mezarın, anlatıldığına göre, görülen rüyalardan yola çıkılarak bulunan o zatın kızına ait olduğu söylenmektedir28.

İlçenin Ortacı köyünde bulunan türbe Dede Türbesi olarak bilinmektedir. Burada bir seyyidin ya da buralara irşad amacı ile gönderilmiş olan bir şehidin

27 Günaydın, agt

28 Günaydın, agt

17

(22)

yattığına inanılır29. Dede Türbesinin yakınında bulunan ceviz ağacı yörede kutsal kabul edilen bir ziyaret yeridir.

Bronşit, nefes darlığı, kalp çarpıntısı olan kişiler buraya getirilerek bu ağacın etrafında dualar edilip şifa beklendiği anlatılmaktadır.

İlçenin Hasanlı köyünde bulunan türbe köy meydanında bir evin bahçe sınırları içinde yer almaktadır.

Mezar hakkında yapılan araştırmalar sonucunda, buranın Horasan erenlerinden Muhiddin Efendi’ye ait olduğu tespit edilip mezarın etrafı çevrilmiştir. Mezar başına yeşil boyalı bir levha eklenip bu zatın ismi ve kısa bir tarihçesi yazılmıştır. Buradaki yatan zat daha önce, Naim Dede olarak bilinmekteydi30. Türbenin başına yerleştirilen yeşil tabeladaki yazı şu şekildedir:

“Horasan Erenlerinden Muhittin Efendi, Doğum:1500 Ölüm:1578, 1571 yılında İslamiyeti yaymak amacı ile Horasan’dan gelmiştir. 6 sene burada ikamet etmiştir.

Kerametleri; yağmur duası yeni evlenen çiftler için bereket, rızık, dirlik düzen ve mutluluk için duadır.”

Alaplı’nın Gökhasan köyünde eski ve yıkılmış bir mezar bulunmaktadır31. Bu mezar köyün dışında çalılık bir bölgede yer alır. Mezar eskiden beri bir Dede mezarı, Dede yatırı olarak bilinmektedir. Mezar günümüzde defineciler tarafından harap edilip yıkılma aşamasına getirilmiştir.

Mezarın başında bir de dilek taşı bulunmaktadır.

Hasanlı köyü Merkez Mahallesi Mezarlığında Şam’dan Alaplı’da halkı irşat etmek, İslamiyet’i yaymak için gönderilmiş bir zatın mezarı bulunur. Burası kısa bir

29 Günaydın, agt

30 Günaydın, agt

31 Günaydın, agt

18

(23)

süre önce keşfedilmiştir. İlgili mercilerin buraya gelerek yaptığı çalışmalar sonucunda, bu zatın 1283 yılında Hasanlı köyünde vefat ettiği anlaşılmıştır32.

32 Günaydın, agt

19

(24)

Çaycuma Evliyaları

Eskiden, Filyos Çayı'nın Zonguldak yakası

"Çarşamba", karşı yakası da "Perşembe" olarak adlandırılırdı33. Çaycuma bucak merkezi Çarşamba yakasında yer aldığından Çarşamba nahiyesi olarak adlandırılmıştı. Anlatıldığına göre, ilçe teşkilatları kurulurken Abdülhamit'in sarayında bulunan Devrekliler

"Devrek'in ilçe olmasında ve Çaycuma'nın da bucak merkezi olarak Devrek'e bağlanmasında" belirleyici olmuşlardı. Bu bölünmede Devrek "Hamidiye Kazası", Çaycuma da "Çarşamba Nahiyesi" adıyla idari bölünmede yer almıştı. Osmanlı Salnamelerinden elde edilen bilgilere göre, şehirdeki iki camiden Eski Cami olarak bilineni (bugün ki 50.Yıl Camisinin bulunduğu yerdeki cami) Rumbeyoğlu Hacı Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. Bu caminin kapısı üstüne 1820 tarihi vardır. Bu tarih bazılarına göre yapılış, bazılarına göre ise tamirat tarihidir.

Çok önceleri civardaki köylüler, Veliköyü ve Yakademirciler köylerinin birleştiği ve şimdiki şehir merkezinin 500 metre batısında bulunan "Sıracevizler"

adındaki yerde bir pazar yeri kurarlar. Pazarı kuran ve geliştiren halkın Müslüman olması bir mescit ve cami yaptırma zorunluluğu ortaya çıkarır. O zamanlar Kayabaşı köyünde oturan Rumbeyoğullarından Hacı Ali Bey, Eski Cami'yi yaptırır. Vakfiyesi olarak da caminin yanına birkaç dükkan eklenir. Halk bu kez, cuma günleri toplandıkları pazar yerini de bu caminin çevresine taşır.

33 http://www.caycuma.gov.tr/caycumanin-tarihcesi

20

(25)

Böylece şehirdeki ilk yerleşme başlar.

Kuruluş yeri olarak çevre kazaların ortasında bir durak yeri özelliği taşıyan Çaycuma, kısa sürede gelişerek 1883 yılında "Çarşamba" divanı adıyla Bartın'a bağlanır. 1889 tarihli Kastamonu vilayeti salnamesinde Çaycuma için şu bilgiler verilir: "Devrek kadar muntazam olup, kasaba içinde 2 çarşı, 2 cami, 1 kilise ve 1 hamam vardır." 1916 yılında yayınlanan Bolu Divanı Salnamesi'nde ise Çaycuma hakkında şu bilgiler yer alır. "Çaycuma, Bolu dahilindeki nahiyelerin en muntazamı ve en büyüğüdür. 31 köyü, 11600 İslam, 370 Rum, 34 Ermeni olmak üzere toplam 12004 nüfusu vardır. Nahiye merkezi Çaycuma;

muntazam bir çarşı, 2 cami, 1 medrese, 3 sınıflı iptidai mektep ile 1 kilise ve 1 Rum iptidai mektebi, han, hamam gibi ihtiyaç hissedilen binaları ihtiva etmektedir. Bu durumuyla bazı kaza merkezlerinden çok farklı bulunmaktadır. Ahali pek istidatlı ve kabiliyetlidir. İlçe muhtelif tarihlerde değişiklik ve yeniliklere uğramışsa da tarihi değeri yoktur."

Çaycuma’nın 19. yüzyılda Kastamonu Vilayeti Çarşamba (Devrek) kazasına, 1873’te Bartın’a, 1902’de Çarşamba Nahiyesi olarak Zonguldak’a bağlandığı salnamelerden ve yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Osmanlı döneminde önemli bir yerleşim yeri olmayan Çaycuma, Cumhuriyet döneminde de bu durumunu sürdürmüştür. Çay Cami ismi ile tanınan bu yerleşim yeri, Devrek’e bağlı bir bucak merkezi iken, 1944 yılında ismi Çaycuma olarak değiştirilir ve ilçe konumuna getirilir.

21

(26)

İlçenin Torlaklar köyünde bulunan Veli Baba Türbesini çocuğu olmayan kimseler ziyaret eder34. Çocuk sahibi olmak isteyen, türbenin etrafında yedi kere döndükten sonra içeride iki rekat namaz kılar ve sonra sandukanın başındaki kavuğu üç kere öperek orada yer alan taşı alıp dua eder ve yüzüne sürer. Buradan camiye geçerek camide namaz kıldıktan sonra türbenin arkasında yer alan iki ağacın olduğu yere gelir. Türbedar kadın önde, çocuğu olmayan kadın arkada olmak üzere köylülerin

“çatallı ağaç” dedikleri iki ağacın arasından önce türbe yönüne doğru, sonra tam tersi yönünde atlar. Toplamda sekiz defa türbenin olduğu yere doğru, yedi defa da tam tersine atlayış yapar.

Akçahatipler köyünde bulunan Beyler Efendi Türbesi, çocuğu olmayanların ziyaret ettiği ve kurban adadıkları kutsal bir yerdir. Burada türbede yatan zatın yüzü suyu hürmetine dua edilir, daha sonra koyun, tavuk, horoz kesilir35. Burası, köy halkının içerisinde Ehli Beyti sevenler tarafından yaptırılıp bakımını üstlendiği ve korudukları kutsal ziyaret yeridir36. Türbe, köyün tarihine şahitlik eden iki yüz yıllık köy camisinin de bulunduğu köy mezarlığının içinde yer almaktadır. Mezar kubbe şeklinde oluşturulmuş kapalı bir yapının içerisinde bulunmaktadır. Burası günümüzde ziyaret edilip insanların şifa ve umut aradıkları bir mekandır. Türbeye, Beylerbeyi Türbesi denilmekle beraber buraya hasta,

34 Ayaz-Günaydın. agm

35 Ayaz-Günaydın. agm

36 Günaydın, agt

22

(27)

çocuğu olmayan insanların, özellikle Çarşamba ve Cuma günleri getirilerek türbenin kuzey tarafında dua edip, adak adayarak şifa arandığı anlatılır.

Durmuşlar köyünde bulunan Hasan Matı Türbesi’ne çocuğu olmayan kadınlar gelmektedir. Dua ettikten sonra buradaki camın kenarına bozuk para atıp, türbenin olduğu yere bez bağladıkları anlatılır37. Çürükçüoğlu Mahallesinde bulunan Hasan Matı Türbesi bölgede ziyaret edilen önemli kutsal yerlerden birisidir38. Bu türbenin tarihi ve geçmişi hakkında kesin bir bilgi bulunmamasına rağmen, türbenin geçmişinin çok eskilere dayandığı söylenmektedir. Türbe köy camisinin avlusu içerisinde yer almaktadır. Buraya özellikle yağmur duası, çocuk dileme ve kulağı ağrıyan çocuklar için gelindiği anlatılır.

Aşağı İhsaniye köyündeki türbe, ormanlık bir alan içerisinde olduğu söylenen Kız Türbesi ya da Kız Mezarı olarak bilinen yerdir39. Burada yatanın bir kız olduğu ve buraya çeşitli dualar için insanların geldikleri ve Allah’tan, buranın yüzü suyu hürmetine şifa bekledikleri, anlatılmaktadır. Yapılan duaların da kabul olunduğuna inanılmaktadır40.

Basat köyünde bulunan Abaza Türbesinde kimin yattığına dair kesin bir bilgi yoktur41. Bu türbede yatan

37 Ayaz-Günaydın. agm

38 Günaydın, agt

39 Günaydın, agt

40 Atalan, agt

41 Günaydın, agt

23

(28)

kişinin Abazalardan biri olabileceği söylenmektedir. Köy meydanında yer alan tarihi caminin olduğu yerde bulunan bu türbe, artık günümüzde fiziki varlığını kaybetmiştir.

Türbenin olduğu yer tamamen yıkılıp kaybolmuş olup yerinde küçük taşlardan oluşan moloz yığını bulunmaktadır. Bu türbeye genellikle yağmur duası ve çocuk dilemek için gelinip ziyaret edildiği anlatılır.

Esentepe ve Yukarıgöynük köyleri arasında bulunan Türbe Tepe mevkii yağmur duası için gidilen halkın kutsal saydığı bir yerdir42. Çaycuma’dan yaklaşık on beş km, Esentepe köyünden ise yaklaşık dört km kadar uzaklıktadır. Eski patika yoldan gidilen ve oldukça yüksek mevkide bulunan türbede kime ait olduğu bilinmeyen iki mezar vardır. Türbe gerek unutulmasından gerek define merakı olan kişilerin tahribatından dolayı yok olmaya yüz tutmuştur.

Esenyurt köyüne bağlı Demirciler Mezarlığı yolu üzerinde bulunan Muratlar Türbesi merkezden yaklaşık sekiz, on km uzaklıkta yer almaktadır43. Araçların geliş gidiş yol güzergahında olan bu türbe günümüzde ziyaret edilmektedir. Fakat burada bulunan mezarın define meraklısı insanların yüzünden tahrip edildiği tespit edilmiştir. Mezarın etrafında meşe ve sarmaşık ağaçları bulunmaktadır. Buradaki meşe ağacına insanların kırmızı bezler bağladıkları görülür. Muratlar Türbesinin anlamı, buraya genellikle evlenmek için gelen kızların dilek dileyip ağaca kırmızı kurdele asarak kısmetin açılmasından, murada ermesinden gelmektedir.

Kalaycıoğlu köyünde merkezden yaklaşık on iki, on üç km uzaklıkta bulunan Demirci Dede Türbesi, bölge

42 Günaydın, agt

43 Günaydın, agt

24

(29)

insanının günümüzde ziyaret ettiği kutsal bir yerdir44. Demirci Dede sadece köy halkı tarafından değil aynı zamanda dışarıdan gelen insanlar tarafından da sıkça ziyaret edilir. Burada köy halkından yaşlı bir kadın özellikle hasta çocukları getirerek şifa için bir takım uygulamalar gerçekleştirmektedir.

Kışla köyündeki Türbe Tepe olarak geçen yer, Mercimek Dede Türbesidir45. Burası köy halkının eskiden beri sık sık ziyaret edip, dua ettiği kutsal bir bölgedir.

Mercimek Dede Türbesi günümüzde işlevini yitirmiş olup köy halkının göç etmesi ve türbe etrafında eskiden yapılan çiftçiliğin artık yapılmaması suretiyle de önemini kaybedip yok olmaya yüz tutmuştur.

Kışla köyünde bulunan bu kutsal yerin dışında, 1915 yılına ait yıkık durumda olan bir kilise, Hristiyan mezarları, tarihi Roma köprüsü ve eski adı Değirmenözü’nden gelen değirmenleri ile köyün köklü bir geçmişe sahip olduğunu gösteren birçok kültürel hazineleri bulunmaktadır.

Perşembe beldesinin Koramanlar köyünde bulunan Şeyh Yabalı Baba Türbesi yörenin önem arz eden kutsal bir yeridir46. Burada yatan zat hakkındaki bilgilere Kültür Bakanlığının Kastamonu Müze Müdürlüğü’nde yapılan araştırmalar sonucunda ulaşıldıktan sonra burası bir türbe şeklinde üstü kapalı hale getirilip düzenlenmiştir. Köy camisi ve köy mezarlığının ortak bir avlusu içerisinde bulunan türbenin ismi camiye de verilmiş olup eski adı Gremedes olan caminin ismi de Şeyh Yabalı Baba Camisi olarak değiştirilmiştir. Türbenin

44 Günaydın, agt

45 Günaydın, GT

46 Günaydın, agt

25

(30)

içerisinde yatan zat hakkında iki tane yazı vardır. Bu yazılardan birinde zatın kerametini anlatan bir hikayesi anlatılırken diğerinde ise Yabalı Baba’ya ait hikmetli sözler yer almaktadır.

Muharrem Hoca Türbesi ilçeye bağlı Şeyhler köyünün Merkez Mahallesinde köy halkından birine ait evin alt katında bulunmaktadır47. Bu türbe bölge açısından oldukça önem arz etmekte olup bazı hastalıklar ve hayvan sağaltmak için gidilen özel bir yerdir. Bu türbenin yakınında beş yüz yaşında olduğu söylenen bir de kavlan ağacı vardır.

Şeyhoğlu köyünün Şeyhoğlu Mahallesinde bulunan türbe, günümüzde orman içerisinde ağaçların ve çalıların arasında kalarak varlığını kaybetme noktasına gelmiş yörenin kutsal yerlerindendir48. Şeyhoğlu Türbesi’nin hikayesi oldukça eski ve tarihidir. Zamanında buraya Çaycuma’ya bağlı köylerin halkından insanların gelerek yağmur duası ve gelişmemiş çocuklar için türbede birtakım uygulamalar yaptıkları anlatılır. Türbe yakınlarında manevi bir kuvvete sahip olduğu söylenen bir kuyu bulunmaktadır. Eskiden yöre halkının yağmur yağmadığı vakitlerde bu kuyunun etrafında toplanarak dua ettikleri nakledilir.

Çaycuma ilçesinin Yeşilköy Merkez Mahallesi;

eski adıyla Çekirgeler olarak bilinen yer, ilçeden yaklaşık yirmi beş km mesafede bulunmaktadır. Burada kime ait olduğu bilinmeyen bir mezar bölge halkı açısından önem taşır. Türbenin bulunduğu yer, köy halkından bir şahsın evinin bahçesinde bulunmaktadır. Fakat mezarın şekline bakıldığı zaman bu mezarın baş tarafında genellikle

47 Günaydın, agt

48 Günaydın, agt

26

(31)

sahabenin, İslam dinini yaymak için diyardan diyara göç eden din alimlerinin ve askerlerin mezarlarında bulunduğu söylenen bir dilek taşının yer aldığı görülmektedir. Bu mezarın hemen alt tarafında bulunan bir alanda da Osmanlı dönemine ait taşların bulunduğu, bunlardan bazılarının sarıklı bir şekilde mezar taşı olduğu belirtilmektedir.

Saltukova beldesine bağlı Düz köyünde, Yeşil Türbe içerisinde Selahaddin Eyyubi’nin amcası Horasan Erenlerinden Zeynel Abidin’in ve onun yanında ismi bilinmeyen talebesinin mezarının yer aldığına inanılır49. Yeşil Türbe, etrafı yeşil boyalı bir beton ile çevrilmiş olup girişinde bir tane gri renkli demir kapısı bulunmaktadır.

Türbede bulunan iki mezar günümüzde mermer ile yapılmış ve üzerlerine bilgileri yazılmıştır. Türbenin içindeki ağaçlardan birine mavi tabela ile Yeşil Türbe yazarak belirtilmiştir. Türbede asırlık üç tane meşe ağacı bulunmaktadır. Yerinin bir rüya yolu ile tespit edilmiş olduğu anlatılır.

Çaycuma’nın Dağüstü köyünde bir türbe bulunmaktadır.

49 Günaydın, agt

27

(32)

Devrek Evliyaları

Şehrin ilk yerleşim alanı günümüzdeki Eski Mahalle’deki Havuzbaşı denilen ve Devrek' te ilk inşa edilen caminin bulunduğu sahadır. Devrek'in kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber cami taşlarındaki tarihlere göre, 1326-1407 yılları arası olduğu tahmin edilmektedir50. Çevredeki kırsal yerleşmelerde dağınık halde yaşayan halk cuma günleri cuma namazı kılmak ve haftanın bir günü bir araya gelmek amacıyla bir cami yaptırmışlardır. Zamanla bu caminin çevresinde yolcuların konaklaması için ahşap çatılı evler inşa edilmiştir.

Devrek’in 1786 tarihlerinde Ereğli sancağına bağlı kadılık olduğu, bundan sonra köy niteliği kazandığı anlaşılmaktadır. 1864 yılında çıkan illerin kuruluşu hakkındaki tüzük ile Bolu, daha sonra Bolu'ya bağlı Ereğli kazasının bir bucağı olmuştur. Bu tarihlerde, Devrek'te Camii Cedit ve Camii Atik isimli iki mahalle bulunmaktadır. 1887 yılında Devrek, 3. sınıf bir ilçe niteliği ile Bolu iline bağlanır. İlçe halini aldıktan sonra devrin padişahı Abdülhamit'e izafeten "Hamidiye" adı verilir. Devrek 1920 yılında Bolu ili idaresinden alınarak, yeni kurulan Zonguldak’a bağlanır. Cumhuriyetin ilk yıllarında şehrin adı yine Hamidiye olarak anılmaktadır.

1920’lerde sekiz han, bir hamam bulunan Devrek’te

50 Hüseyin Beşikçi. Devrek Şehri. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi. 1989

28

(33)

eczane yoktur. Hemen hemen bütün sanat dalları Müslümanların elindedir51.

Daha sonraları ilk kuruluşundan beri bir transit merkez durumunda olan ilçeye at, eşek ve katırların yükünü boşalttıkları yer anlamına gelen "Devirek"

denilmiştir. Sonraki yıllarda Devirek kelimesinin söylenişi sırasında ses düşmesi sonucu isim Devrek’e dönüşmüştür.

“Kara Hoca” lakaplı ve Halep’te 12 yıl medrese eğitimi gören, Devrek’te 1882-83 döneminde müderrislik yapan Hacı Abdürrahim Efendinin ailesi bölgeye Irak’tan göç etmiştir. 1890 yılına ait kayıtlarda, Devrek’te, biri kız okulu olmak üzere üç ilkokul, iki Ermeni mektebi vardır.

Bunların dışında, Devrek’in Pınarönü, Başlarkadı, Gerze, Eveyikli, Eğerci, Dirgine, Adatepe köylerinde ilkokullar bulunmaktadır. Dirgine okulunda ise okuma yazmanın yanında öğrencilere arıcılık, demircilik, marangozluk eğitimleri veriliyordu. Yine aynı yıllardaki kayıtlara göre, Devrek’te iki tekke, bir rüştiye mektebi, iki medrese bulunmaktadır.

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasını içeren kanun çıkmadan önce burası, ilmi-dini sohbetlerin yapıldığı bir yerdir. Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında bu tekkelerde şeyh ve Devrek müftüsü, sonradan ilk meclise Zonguldak’ı temsilen Bolu’dan milletvekili seçilen Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bölgedeki ilk

51 Zonguldak Sancağının Sıhhi İçtimai Coğrafyasına Dair Bir Rapor. Yücel Namal

29

(34)

kurucularından Abdullah Sabri Efendi düşmana karşı halkı örgütleme toplantıları yapmıştır.

Devrek’te bugünkü Tekke Camisinin bulunduğu yerde yapım tarihi 1841 olan Halveti tarikatına ait bir tekke ve zaviye vardı. Burada Şeyh Yusuf Ziyaeddin, oğlu Mehmet Emin ve Mustafa Sami Efendi’nin türbeleri bulunmaktadır52. Halveti tarikatını Devrek’te ilk temsil eden zat, şeyh Yusuf Ziya Efendi’dir. Safranbolu kökenli Sofioğulları’ndan Devrek Hakimi Ömer Sofi Efendi, Halveti tarikatının ilçede önde gelen isimlerinden bir diğeridir.

Yusuf Ziya Efendinin torunu, Medrese Müderrisi ve Kurtuluş Savaşı yıllarında Devrek müftüsü olan Şeyh Hacı Abdullah Sabri Efendi bu tekkede ahaliyle toplantılar yapmaktadır. Sonradan milletvekili olarak I.

Meclise girer. Bu şeyhlerin mezarları tekke camii civarındadır. Abdullah Sabri (Aytaç) efendi meclis içindeki muhalefet hareketi içinde yer almış, ancak daha sonra uyum sağlamıştır.

Devrek doğumlu Hacı Abdullah Sabri (1870- 1950) Efendi, Halveti Dergahının şeyhi Hacı Mehmet Efendi’nin oğlu Devrek’in ilk müftüsü ve milletvekili olarak bilinmektedir53. Kabri Devrek’teki Tekke Camisinin bahçesindedir. Abdullah Sabri Efendi, Devrek halkının önem verdiği, saydığı, sevdiği önemli zatlardan biridir.

52 Günaydın, agt

53 Günaydın, agt

30

(35)

Devrek ilçesinin İsabeyli köyünde bulunan Şeyh Ahmed Efendi Türbesi bölgenin önemli manevi değerlerinden birini oluşturmaktadır54. Bu türbede yatan zatın 1700’lü yıllarda Devrek’in Merkez Mahallesinde yaşadığı söylenmektedir. Diğer taraftan, onun Fatih Sultan Mehmet Han’ın alperenlerinden biri olduğu da dile getirilir.

Özbağı olarak bilinen eskiden büyük bir yerleşim yeri ve beldesi olan bu bölge zamanla insanların göç etmesi ile beraber bir köy haline gelmiştir. Burada Devrek’in tarihi açısından çok önemli bir türbenin olduğu belirtilmektedir55. Bölgede Karabük Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu başta olmak üzere bazı kurumlar, üniversite hocaları ve yerel tarihçiler tarafından incelemeler yapılarak bu türbe tescil edilmiştir. Türbede yatan Hızır Bey’in, Orhan Gazi’nin zamanında yaşamış uç beylerinden biri olduğu kabul edilir.

İsabeyli köyünde bulunan türbe, Çoban Dede Türbesi ya da yatırı olarak bilinmektedir56. Burada eskiden bir çobanın yaşadığı ve bu çobanın burada öldürüldükten sonra türbesinin oluştuğu söylenmektedir. Çoban Dede Türbesi ile ilgili anlatılanlar, burada insanların kendileri için değil hayvanları için bir şifa aradıklarını göstermektedir. Burası Şeyh Ahmed Efendi Türbesinin yakınında yer almaktadır.

Çolakpehlivan köyünde bulunan Ermiş Türbesi’nin bulunduğu yerden yol geçmesi ile fiziki yapısı değişmiştir57. Bu türbe yıkıldıktan sonra

54 Günaydın, agt

55 Günaydın, agt

56 Günaydın, agt

57 Günaydın, agt

31

(36)

unutulmaya yüz tutmuştur. Eskiden türbenin olduğu yerde birtakım halk inançlarının uygulandığı anlatılmaktadır.

Komşular köyünde daha önce bir türbe olduğu anlatılır58. Fakat zamanla bu türbenin bulunduğu yerden yol, köprü ve tarla geçmesi ile beraber bu türbe fiziki yapısını kaybetmiştir. İnsanların burayı yağmur duası ve hasta çocuklara şifa bulmak için ziyaret ettikleri nakledilir.

Özyurt köyü sınırları içerisinde bulunan Erenler Türbesi, eskiden köy halkının yağmur duası için ziyaret ettiği kutsal bir mekandır59. Zamanla köy halkının göç etmesi ve bu geleneklerin günümüzde uygulanmaması bu yerin unutulmasına sebep olmuştur.

Taşkesen köyünde, günümüzde var olmayan bir türbeden söz edilir60. Bu türbede yatan kişinin kim olduğuna dair bilgi yoktur. Köy halkının susuz kaldığı vakitlerde buraya gelerek yağmur duasında bulunduğu anlatılır.

Devrek ilçesinin Gümüşpınar Mahallesinde bulunan yüksek bir tepede bir türbe yer almaktadır61. Burası bir yığma toprak olarak ifade edilen yerin üstündedir. Etrafında çevrili kiren ağaçları vardır. Burada eskiden birkaç mezarın olduğu söylenir. Fakat, zamanla defineciler tarafından burası talan edilmiştir. Günümüzde burası Devrek Bölge Jandarma Komutanlığı tarafından yirmi dört saat kameralar ile izlenmekte olup koruma altına alınmıştır. Eskiden gelincik hastalığı olan insanların buraya gelerek şifa bekledikleri anlatılır.

58 Günaydın, agt

59 Günaydın, agt

60 Günaydın, agt

61 Günaydın, agt

32

(37)

Çomaklar köyündeki aile mezarlığında kime ait olduğu bilinmeyen bir evliya mezarı bulunmaktadır62. Bu mezar, eskiden insanların darda kaldıkları zamanlarda ziyaret ettikleri önemli bir kutsal yer olarak anlatılmaktadır. Bu türbe yağmur duası ve hastalıklar için ziyaret edilmektedir.

Geriş Türbesi ilçenin Karakoçlu köyündedir63. Bu türbede kimin yattığı bilinmemektedir. Eskiden, köyde kuraklık ve susuzluk olduğu zamanlarda yağmur duası için ziyaret edildiği anlatılır.

Bozlak Türbesi ilçenin Karakoçlu köyünün Bozlak adı verilen dağın yamacında bulunan türbedir64. Bu yamaçta bir evliyanın yattığına inanılmaktadır. Köylüler su sıkıntısı çektikleri zaman, bu evliyanın başucuna gelerek yağmur duasında bulunmaktadır.

Devrek ilçesinin Yağmurca köyündeki Erenler Türbesi köyün dağlık bölgesinde bulunmaktadır65. Buraya ulaşım dağ yolundan yaya olarak yapılır. Köy içinden yaklaşık bir buçuk kilometre uzaklıkta, dikenli ve taşlı bir yapının tepesinde yer almaktadır. Yöre halkı, eskiden ekinlerinin bollaşması, sularının artması için yağmur duasında bulunduklarını anlatır.

Adatepe köyünün Sivilce Erenler Tepesinde aynı adla anılan türbe, köyün ormanlık bölgesindedir66. Köyden yaklaşık bir kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Bu türbenin etrafı taşlarla çevrili bir ağacın olduğu yerdedir.

62 Günaydın, agt

63 Günaydın, agt

64 Günaydın, agt

65 Günaydın, agt

66 Günaydın, agt

33

(38)

Sivilce Erenlerin olduğu yerin hemen aşağısına da Erenler Türbesi denilmektedir.

Çalça Türbesi Adatepe köyünün Çalça adı verilen tepesinde yer almaktadır67. Eskiden, köy halkının buraya yağmur duası için geldiği anlatılır. Burada kimin yattığına dair bilgi yoktur. Fakat Çalça’nın olduğu yerde kilise kalıntılarının olması, burada Hristiyan veli mi yoksa Müslüman veli mi yattığını düşündürmektedir.

Sivilce Erenler’de, Çalça’dan sonra köy halkının yağmur duası için gittiği türbe Erenler Türbesidir68. Köy halkı yağmur duasına çıktığı vakit ilk olarak bu türbeden dua etmeye başladıklarını anlatmaktadır.

Gelincik Türbesi Devrek’in Mekekler köyünde bulunan bir türbedir69. Gelincik Türbesini daha çok kadınların ziyaret ettiği, buraya geldikleri vakit türbeye bez bağladıkları, soğan ve yumurta kabukları sardıkları anlatılmaktadır.

Erenler Türbesi Devrek’in Cinbiroğlu Mahallesinde Erenler mevkii olarak bilinen bir yerdedir70. Buraya çocuğu olmayanların ve hastaların uğraması dışında, köylünün yağmur yağmadığı vakitlerde de yağmur duası için ziyaret ettikleri anlatılır. Türbe önüne gelen insanların buradaki dikili taşların olduğu yerde dua ettiği, türbenin etrafında kaşıklarla dönerek tur attığı ve yemekler yenildiği nakledilir.

Sabunlar köyünün üç ayrı bölgesinde türbe denilip kime ait olduğu bilinmeyen eski mezarlar

67 Günaydın, agt

68 Günaydın, agt

69 Günaydın, agt

70 Günaydın, agt

34

(39)

bulunmaktadır71. Bu mezarların etrafında köy halkının bazı halk inançlarını uyguladıkları görülmektedir.

Bunlardan ilkine; Oğazlar’da Dikilitaş mevkiinde bulunan taşların olduğu yere halk arasında türbe adı verilmektedir.

Hasta hayvanların taşların etrafında döndürülmesiyle ve okunan tuzun hayvanlara yalatılmasıyla bu ritüelin yerine getirildiği belirtilmektedir. Sabunlar köyünde Merkez Mahallesindeki türbede yağmur duasının yapıldığı, ağaçlara bezler bağlandığı ifade edilmektedir. Sabunlar köyünün Ömeroğlu mevkiinde bulunan türbede, köy halkının yağmur duasına çıktığı, burada bulunan ağacın etrafında dönerek dualar okuduğu ve bezler bağladığı anlatılmaktadır.

Bakırcılar köyünde bulunan türbede yatan şahsın Hızır Bey’in kardeşi olduğuna inanılmaktadır72.

71 Günaydın, agt

72 Günaydın, agt

35

(40)

Ereğli Evliyaları

Karadeniz Ereğlisi, Bababurnu sayesinde kuzey rüzgarlarından korunmuş olan bir koyun doğu kıyısındaki Kaletepe’nin dik yamaçları üzerinde yer alır73. Yöre, XIV.

Yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı idaresi altına girer.

Yıldırım Beyazıt zamanında bölgeye kalabalık Türk ailelerinin yerleşmesi bu hareketi güçlendirmiştir. Aynı zamanda, Ereğli’de bulunan bazı Bizans kiliseleri de camiye dönüştürülmüştür. Ayasofya adlı kilise Türklerin bölgede yoğunlaşmasıyla büyük bir tadilatla Orhan Camii olmuştur. Çelikel Camii de önceleri kilise olan camilerden bir diğeridir. Süleyman Camii ise Yıldırım’ın Timur’a karşı yenildiği Ankara Savaşı’ndan sonra bölgedeki Süleyman Çelebi’nin hakimiyetinin göstergesidir.

Camilerin yanı sıra mescit ve medreseler de açılmıştır74. XV. yüzyılın başında Ereğli’yi gören İspanyol elçisi Clavijo, şehrin otuz yıl kadar önce satın alınmak suretiyle Türklerin eline geçtiğini, buranın üzerinde bir kale bulunan tepenin eteklerinde yer aldığını, nüfusun kalabalık olmayıp çoğunluğunu Rumların teşkil ettiğini, limanı sayesinde çok zengin bir şehir durumunda bulunduğunu belirtir75. XVI. yüzyıl başlarına ait tahrirlere göre ise, Ereğli fazla büyük olmayan bir kasaba özelliği

73 Metin Tuncel. EreğliTDV İslam Ans. Cilt. 11

74 Tansu Hilmi Hançer. Temettüat Defterlerine Göre Karadeniz Ereğlinin Ekonomik ve Sosyal Tarihi. Yüksek Lisans Tezi.

Marmara Üni. 2010

75 Clavijo. Anadolu Orta Asya ve Timur. Sh. 64-65. Ses Yayınları. 1993

36

(41)

taşımaktadır76. Burada yaklaşık 1200 kişi bulunmakta, bunun da 179’unu Müslümanlar oluşturmaktadır.

Gayrimüslimlerin bir kısmı başka yerlerden gelmişlerdir.

Burada bir çarşı ve 113 dükkan mevcuttur. Çoğu dükkan sahibi zanaatkarlık yapmakta, bir bölümü denizcilikle, diğerleri ise tarımla uğraşmaktadır. Hayli işlek sayılabilecek iskelesinden vergi geliri elde edilmektedir.

Ticari faaliyetlerin pek artmamasına rağmen, XVI.

yüzyılın ikinci yarısında nüfus yüzde elli dolayında artış göstermiş, tahminen 1800 kişilik bir nüfusa ulaşmıştır.

Ereğli, XVII. yüzyılda gemi inşa faaliyetleriyle de dikkat çekici bir gelişmeye sahne olur. Ayrıca, gemicilikle ilgili malzemeler de imal edilmektedir. Üstüpü imali yanında katran da hazırlanmakta ve bunlar zaman zaman donanmanın ihtiyacı için gönderilmektedir. Gemi yapımı XVIII. yüzyılda da devam eder. Nitekim 1703’te gemi inşası emredilen yerler arasında Ereğli’nin de adı geçmektedir. 1787 tarihinde yayımlamış olduğu, Karadeniz Ticareti Üzerine adlı kitabında Peyssennol, şehir hakkında şunları kaydeder. “Ereğli yarı yıkık surları içinde küçük bir kent. Beş Cami, iki Han, iki hamam, iki yüz dükkan ve yaklaşık altı bin nüfus. Doğu tarafından çok güzel korunan, her büyüklükte teknenin, hatta savaş gemilerinin bile kışlayabilecekleri çok güzel bir açık limana sahip. Limanda altmış tane değişik tekne ve beş

76 Sureiya Farouqhi. Osmanlıda Kentler ve Kentliler. Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 2000

37

(42)

tane Tuna seyahatine uygun mavna saydık. Bir gümrüğü de var.”77

XIX. yüzyıl başlarında şehir artık büyük ve eski bir yerleşim yeridir. Bu yüzyılda, ilk defa Köseağzı mevkiinde maden kömürünün bulunması, Ereğli’nin gelişmesinde bir dönüm noktası olur. XIX. yüzyılın ikinci yarısında, kömürle daha yakından ilgilenmesi için dönemin hükümeti merkezi Ereğli’de olmak üzere bir Maden nazırlığı kurar. Ereğli aynı zamanda kömürün ihraç limanı durumundadır. 1848 yılında Abdülmecit zamanında kömür ocakları işletmeye açılır. 1853 yılında Kırım Savaşı sırasında kömür işletme hakkı İngiliz ve Fransızlara devredilir. Kömür işletmelerinin çalışmaları nedeniyle bölgeye insan göçü başlar. Bölgede sadece Türk nüfusu değil aşırı bir şekilde, Rum ve Ermeni nüfusu artışı da gözlenir. Rumlar ve Ermeniler Karadeniz Ereğli ticaretini ellerine alırlar.

1869 yılında Karadeniz Ereğli’de Kaymakamlık teşkilatı, 1880 yılında ise Belediye Teşkilatı kurulmuştur.

Ereğli’de 1896 yılında yaptırılmış olan ikinci sınıf altmış yataklı bir hastane ve dispanser bulunduğu belirtilmektedir78.

77 Öznur Kaya. 17. VE 18. Yüzyıllarda Karadeniz Ereğli’nin Sosyal Ve Ekonomik Tarihi. Bülent Ecevit Üniversitesi. Yüksek Lisans Tezi. 2018

78 Zonguldak Sancağının Sıhhi İçtimai Coğrafyasına Dair Bir Rapor. Yücel Namal

38

(43)

Bu yüzyıl sonlarında Kastamonu vilayetinin Bolu sancağına bağlı bir kazanın merkezi olan Ereğli’de minareli on cami, bir medrese, iki hamam ve 471 dükkan mevcuttur. Merkez kazada kargir (taşdan yapılmış) hükümet konağı, bir mahzen, mücedded bir hapishane ve Ereğli redif taburuna mahsus bir debboy (cephanelik) ve daire-i askeriye ve bir de telgrafhane, Frengi hastahanesi, bir beledi ve iki hususi eczahane vardır79. “Bir mekteb-i rüşdi, iki zükûr bir inas ibtidaii mektebi, yedi cami, dört mescid-i şerif mevcud olduğu gibi geçen sene iane-i ahali ile Beğçayırı nam mevkide on altı (16) odalı nim kargir (yarı taş yarı ahşap) bir bab medrese dahi inşa ve nam-ı nami-i hazret-i padişahiye olarak (Hamidiye Medresesi) tevsim edilmiş (isimlendirilmiş) derununda (içinde) şimdiki halde yirmi beş (25) talebe tahsil-i ulûm-ı şer’iye eylemekde bulunmuş ve müderrisliğe mahsus bir de hane inşa edilmişdir. Dahil-i kazada usul-i cedide (yeni usul) üzere tedris olunur. Üç ibtida-i mektebiyle doksan iki sıbyan mektebi yüz altmış dört (164) cami ve mescid ve iki medrese ve iki tekye ve zaviye ve bir kilisa ve beş yüz doksan iki (592) dükkan ve mağaza yirmi beş (25) fırun, altı han, iki hamam, iki yüz sekiz (208) değirmen vardır.”

XX. yüzyılın başlarında Zonguldak büyüyüp önem kazanmaya başlayınca, Ereğli bu yeni gelişen merkeze göre geri planda kalır.

I. Dünya savaşının başlaması ile birlikte kömür ocaklarının işletim hakkı Almanlara verilir. Bundan dolayı

79 Murat Dursun Tosun. Arşiv Belgelerinde Alaplı

39

(44)

Ruslar, iki yıl süreyle Karadeniz Ereğli kıyılarını sık aralıklarla bombardımana tutarlar.

Milli Mücadele döneminde, 8 Haziran 1920 tarihinde Fransızlar 200 kadar asker çıkararak Ereğli’yi işgal ederler. Ayrıca 10 Haziran günü Fransız gemileri de denizden Ereğli’yi topa tutar. Fransızlar işgal sahası olarak Ereğli Kalesi’nden deniz kıyısına kadar tel örgü çekip Yenimahalle’ye hakim olurlar. Ancak Fransızlar, Yüzbaşı Cevad Rifat Beyin idaresindeki kuvvetlerin yardıma gelmesiyle 18 Haziran 1920 tarihinde çekilmeye başlarlar ve 19 Haziran 1920’de Ereğli’yi tamamen terk ederler.

1920’lerde Ereğli’de biri belediyeye ait olmak üzere sekiz eczane, üç otel, altı han, iki hamam vardır80. Ereğli’de Garipler Kabristanı kasaba içinde olup hükümet konağı civarında ve kasabanın güneybatısındadır. Etrafı düzensizdir ve harap bir duvarla çevrilidir. Ayrıca, Meydan Başı Kabristanı ise kasabaya beş dakika mesafede olup güneydoğudadır. Önceden harçsız olarak yapılmış olan duvarları yıkılmış ve etrafı açıktır. Sanayi üretiminin Müslümanların elinde olduğu, köylerde pamuk iplik imali, kunduracılık ve demircilik yapılmakta olduğu görülür.

Ereğli 1920 yılında Zonguldak mutasarrıflığına bağlanır, Zonguldak’ın 1924’te il haline getirilmesiyle de bu ile bağlı bir ilçenin merkezi olur. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadele anlaşması gereği Karadeniz Ereğli’deki Rum ve Ermeniler

80 Zonguldak Sancağının Sıhhi İçtimai Coğrafyasına Dair Bir Rapor. Yücel Namal

40

Referanslar

Benzer Belgeler

tarafından 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Kanunu o zamana kadar köy öğretmen okulu adıyla pilot uygulama olarak açılmış olan eğitim kurumlarının aynı çizgide

Eğitimin araçsallaştırılarak taşranın dönüşümünü hedeflemiş daha çok ideo- lojik kurumlar olan Köy Enstitüleri, kimileri için köyü aydınlatacak ve memleketi

Butik köy projesi; merkez tesisleri, merkez dışında yer alan damızlık koyun yetiştiriciliği çiftliği ve damızlık sığır yetiştiriciliği çiftlikleri olmak

Bu anlayış, ikinci durumda ölen kişinin kazaya uğramayıp ölmemesi halinde tabiî (müsemmâ) eceline kadar yaşayacağı tezine dayanmaktadır. Onlara göre, eğer böyle

“TV de en çok Türk dizileri izlerim” sorusuna verilen cevaplar arasında “Televizyonda yayınlanan eğlence programlarında farklı kişilere hitap eder”

Özel bir şirket tarafından Balıkesir Bandırma’nın Sahil Yenice köyünde kurulması planlanan “Fosfat Zenginleştirme Fabrikas ı”na karşı önceki gün ilçe merkezinde

Özel bir şirket tarafından Balıkesir Bandırma’nın Sahil Yenice köyünde kurulması planlanan “Fosfat Zenginleştirme Fabrikas ı”na karşı önceki gün ilçe merkezinde

27 Kandemir, köylerin planlanmasında öncelikle sorun tespitlerinin yapılmasını ve sorunların tespiti için de bazı konularda analizlere ihtiyaç olduğunu belirtmiş