• Sonuç bulunamadı

KRONİK CEP TELEFONU RADYASYONU VE KORUMA AMAÇLI UYGULANAN MELATONİNİN SERVİKS ÜZERİNE ETKİSİ. Aslı DEMİRATAN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KRONİK CEP TELEFONU RADYASYONU VE KORUMA AMAÇLI UYGULANAN MELATONİNİN SERVİKS ÜZERİNE ETKİSİ. Aslı DEMİRATAN"

Copied!
106
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Aslı DEMİRATAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

HİSTOLOJİ EMBRİYOLOJİ ANA BİLİM DALI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

MART 2015

(3)

çalışması aşağıdaki jüritarafından OY BİRLİĞİ / OY ÇOKLUĞU ile Gazi Üniversitesi

………... Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Danışman: Unvanı Adı SOYADI Anabilim Dalı, Üniversite Adı

Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum ...………

Başkan: Unvanı Adı SOYADI AnabilimDalı,ÜniversiteAdı

Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum

………...

Üye: Unvanı Adı SOYADI AnabilimDalı,ÜniversiteAdı

Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum

………...

TezSavunmaTarihi: .../….…/……

Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Yüksek Lisans Tezi olması için gerekli şartları yerine getirdiğini onaylıyorum.

……….…….

Doç. Dr. Ufuk KOCA ÇALIŞKAN Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürü

(4)

Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında;

 Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi,

 Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu,

 Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümünde uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi,

 Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

 Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,

bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim.

Aslı DEMİRATAN

(5)
(6)

KRONİK CEP TELEFONU RADYASYONU VE KORUMA AMAÇLI UYGULANAN MELATONİNİN SERVİKS ÜZERİNE ETKİSİ

(Yüksek Lisans Tezi) Aslı DEMİRATAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

Şubat 2015

ÖZET

Çalışmamızda elektromanyetik alana kronik etkin kalmanın serviks dokusunda oluşturabileceği yapısal değişiklikler ve bunlara melatonin’ in koruyucu etkisinin incelenmesi amaçlandı.Bu erekle, 24 adet Wistar albino cinsi dişi sıçan 4 gruba ayrıldı. 90 günlük deney süresince; kontrol grubuna hiçbir uygulama yapılmazken, 2.gruba her gün derialtı melatonin uygulaması, 3.gruba her gün 30dk 2100MHz radyasyon uygulaması, 4.gruba ise radyasyon uygulamasından 40dk önce derialtı melatonin ve 30dk radyasyon uygulaması yapıldı ve deneklerin vücut ağırlıkları hergün ölçülerek kaydedildi.

Deney bitiminde yüksek doz anestezi altında feda edilen deneklerden serviks dokuları alındı, ağırlıkları ölçüldü ve histolojik izleme yöntemlerinden geçirildi. Hematoksilen-Eozin ve Fas-Ligand immün boyaları uygulandı, ışık mikroskobunda değerlendirildi. Vücut ağırlıkları ve serviks ağırlıklarının yanı sıra, epitel ve duvar kalınlığı ölçülerek apoptotik hücreler de sayıldı ve istatistiksel olarak değerlendirildi.Hematoksilen - Eozin boyamaları sonucu yapılan değerlendirmelerde, radyasyon uygulamasının serviks üzerinde en belirgin olarak epitel düzenleniminde ve özellikle üst katmanlardaki hücrelerde bozulmaya yol açtığı ve metaplazik değişimlere neden olduğu belirlendi.

Bezlerde yapısal değişim ve bez lümeninde salgı birikimi dikkati çekerken, metaplazik değişim bölgelerinde lamina propria’ nın da daha yoğun yapıda olduğu gözlemlendi. Uygulamanın serviks epitel kalınlığında ve duvar boyunda artışa neden olduğu saptandı.. Apoptozis’ in belirlenmesi ereği ile yapılan Fas-Ligand immün boyamalarında, en fazla tutulumun radyasyon uygulanan grupta ve özellikle metaplazik epitelde olduğu ve yalnızca melatonin uygulanan grup ile radyasyon ve melatonin’ in birlikte uygulandığı gruplarda tutulumun kontrol grubuna benzer olduğu dikkati çekti.

Melatonin uygulamasının, radyasyonun neden olduğu bu değişimler üzerinde belirgin derecede korunma sağladığı kanısına varıldı.

Bilim kodu : 1033

Anahtar kelimeler : Cep telefonu, Radyasyon, Melatonin, Serviks Sayfa adedi : 106

Danışman : Prof.Dr. Celal ILGAZ

(7)

CHRONIC MOBILE PHONE RADIATION AND THE EFFECT OF MELATONIN WHICH IS APPLIED FOR PROTECTION, ON CERVIX TISSUE

(M.Sc. Thesis) Aslı DEMİRATAN GAZI UNIVERSITY

INSTITUTE OF HEALTH SCIENCES February 2015

ABSTRACT

In this study our aim is to investigate the possible effects to stay active chronic electromagnetic field and the protective effects of melatonin on the structures of cervix tissue. In our study, 24 female Wistar albino rats were divided into 4 equal groups. Throughout in 90-day experiment, there has been no application to control group while subcutaneous daily melatonin was enjected to the 2nd group.

2100-MHz radiation for 30 minutes in every day applied to the 3rd group. Subcutaneous melatonin enjection was applied 40 minutes before radiation and then radiation was applied for 30 minutes to the 4th group. Body weights of subjects were measured and recorded every day. At the end of the experiment, cervix tissues were taken from subjects which was sacrificed under high-dose anesthesia, their weights were measured, and histological monitoring methods were applied. Hematoxylin-Eosin staining and Fas-Ligand immun staining were performed and evaluated under a light microscope. As body weight, the thickness of the wall and the epithelium were measured and apoptotic cells were also counted and evaluated statistically. In the pictures of Hematoxylin - Eosin staining it was determinated that, radiation lead to deterioration on epithelial organization and especially in the cells of the upper layers and cause some metaplastic changes. Some structural changes occured in the glands and the accumulation of secretions in the gland lumen was noticed. The lamina propria was observed that more dense structure in the region of metaplastic changes. Cervix epithelium and the wall thickness was found to increase in size because of radiation application. Fas-Ligand immunostaning which was performed to determination of apoptosis, showed maximum involvement in the radiation group and especially in the metaplastic epithelium. The involvement were similar to control group in melatonin applicated group and also in the group of melatonin and radiation were applied together. It was concluded that, the application of melatonin caused to protection significiantly on these changes which was caused by radiation.

Science code : 1033

Key words : Mobile Phone, Radiation, Melatonin, Cervix Page number :106

Supervisor : Prof.Dr. Celal ILGAZ

(8)

TEŞEKKÜR

Yüksek lisans eğitimim ve çalışmalarım süresince bilgi ve deneyimleri ile bana her zaman yardımcı olan, tezimin tamamlanmasında büyük desteklerini gördüğüm değerli hocam Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr.

Deniz ERDOĞAN başta olmak üzere, eğitimime başladığım günden itibaren tez çalışmalarım süresince bilgi, destek ve yardımlarını esirgemeyerek bana yol gösteren değerli hocam ve tez danışmanım Prof. Dr. CELAL ILGAZ’ a, eğitmenlik yapan değerli hocalarım, Prof. Dr.

Candan ÖZOĞUL’ a, Prof. Dr. Suna ÖMEROĞLU’ na, Prof. Dr. Çiğdem ELMAS’ a,Prof Dr. GÜLNUR TAKE KAPLANOĞLU’na deney aşamasında büyük yardım gördüğüm; Arş.

Gör. C. Merve SEYMEN’e, çalışmalarım sürecinde beni yalnız bırakmayan, güler yüzleri ve yardımları ile yanımda olan; Arş. Gör. Gülce Naz SARAÇ’ a, Arş. Gör. Özen AKARCA’ ya, diğer tüm Ana Bilim Dalımız asistanlarına ve GÜDAM personeline teşekkürlerimi sunarım.

Beni bugünlere getiren, maddi ve manevi olarak hiçbir desteğini esirgemeyen, her koşulda ilgisi ve sevgisiyle yanımda olan canım annem PERİHAN ÖZEN e, bu süreçte desteğini ve sevgisini esirgemeyen eşim ALPER DEMİRATAN’a ve doğumuyla birlikte hayatımızın hergününe başka bir anlam katan canım kızım SERRA DEMİRATAN’a sonsuz teşekkür ederim.

ASLI DEMİRATAN Mart 2015

(9)

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET ... iv

ABSTRACT ... v

TEŞEKKÜR ... vi

İÇİNDEKİLER ... vii

ÇİZELGELERİN LİSTESİ ... ix

RESİMLERİN LİSTESİ ... xi

SEMBOLLER ve KISALTMALAR ... xiii

1.GİRİŞ ve AMAÇ ... 1

2.GENEL BİLGİLER ... 3

2.1. Serviks’in Gelişimi ... 3

2.1.1. Genital kanallar ... 4

2.2. Seviks’in Anatomisi ... 6

2.2.1. Serviks’in damar ve sinirleri ve lenf dolaşımı ... 9

2.3 Serviks’in Histolojisi ... 10

2.3.1 Epitel ... 12

2.3.2 Servikal stroma ... 15

2.4. Serviks’in Fizyolojisi ... 16

2.5. Elektromanyetik Radyasyon ... 19

2.5.1. Frekans ... 19

2.5.2. Dalga boyu ... 20

2.5.3. Radyasyon ... 20

2.5.4. Özgün emilim oranı, SAR (Specific Absorption Rate) ... 21

2.5.5. Elektromanyetik radyasyonun teknoloji ve tıp alanında kullanımı ... 22

2.6. Gsm Sistemi-Cep Telefonu ... 23

2.6.1 Cep telefonu tarihçesi ... 23

2.6.2. GSM sistemi ... 23

2.6.3. Cep telefonu çalışma sistemi ... 24

2.6.4 Cep telefonlarından yayılan elektromanyetik dalgaların canlılara etkileri ... 25

2.7. Antioksidanlar ... 26

2.8. Antioksidanların Sınıflandırılması ... 27

(10)

Sayfa

2.9. Melatonin ... 28

2.9.1. Melatoninin biyosentez ve metabolizması ... 29

2.9.2: Melatonin reseptörleri ve etki mekanizması: ... 30

2.10. Melotonin Antioksidan Etkileri ... 31

3. GEREÇ VE YÖNTEM ... 33

3.1. Deney Hayvanları ve Gruplandırma ... 33

3.2. Deneyin Yapılışı ... 33

3.3. Işık Mikroskobik Yöntem ... 35

3.3.1. Hematoksilen – eozin boyama yöntemi ... 35

3.4. İmmünohistokimyasal Yöntem ... 36

3.4.1. Fas ligand yöntemi ... 36

3.5. İstatistiksel Yöntem ... 37

4. BULGULAR ... 39

4.1. Işık Mikroskobik Bulgular ... 39

4.2. İstatistiksel Bulgular ... 40

5. TARTIŞMA ... 63

6.SONUÇ... 73

KAYNAKLAR ... 75

EKLER ... 87

EK- 1. Etik Kurul Onayı ... 88

ÖZGEÇMİŞ ... 89

(11)

ÇİZELGELERİN LİSTESİ

Çizelge Sayfa

Çizelge 4.1. Gruplar arasında Wistar albino cinsi dişi sıçanların vücut ağırlıklarının

istatistiksel olarak değerlendirilmesi ... 58 Çizelge 4.2. Gruplar arasında serviks ağırlıklarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi .. 59 Çizelge 4.3. Gruplar arasında serviks epitel kalınlığı ortalamalarının istatistiksel olarak

değerlendirilmesi ... 60 Çizelge 4.4. Gruplar arasında serviks duvar kalınlığı ortalamalarının istatistiksel olarak

değerlendirilmesi ... 61 Çizelge 4.5. Gruplar arasında Fas Ligand (+) hücre sayılarına ait ortalamaların istatistiksel

olarak değerlendirilmesi ... 62

(12)

ŞEKİLLERİN LİSTESİ

Şekil Sayfa

Şekil 2.1.: Elektromanyetik spektrum ... 20 Şekil 3.1. EMA uygulama düzeneği ... 34

(13)

RESİMLERİN LİSTESİ

Resim Sayfa

Resim 4.1. Kontrol grubuna ait küçük büyültmeli resimlerde çok katlı yassı epitel (↔), bazalde prizmatik hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→),kan damarları (›)ve kollajen lifler görülüyor (››) (Hematoksilen-Eozin x400). ... 43 Resim 4.2. Kontrol grubuna ait büyük büyültmeli resimlerde bazalde prizmatik

hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→),kan damarları (›)ve kollajen lifler görülüyor (››) görülüyor (Hematoksilen-Eozin x1000). ... 44 Resim 4.3. Radyasyon uygulanan gruba ait küçük büyültmeli resimlerde çok katlı

yassı epitel (↔), bazalde prizmatik hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→),kan damarları (›)ve lamina propria (◊) görülüyor (Hematoksilen-Eozin x400). ... 45 Resim 4.4. Radyasyon uygulanan gruba ait büyük büyültmeli resimlerde çok katlı

yassı epitel (↔), bazalde prizmatik hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→),kan damarları (›)ve lamina propria (◊) görülüyor (Hematoksilen-Eozin x1000). ... 46 Resim 4.5. Radyasyon uygulanan gruba ait küçük büyültmeli resimlerde metaplazik

değişimler (⌂), bez lümeninde salgı birikimi (*) ve lamina propria (◊) görülüyor (Hematoksilen-Eozin x400). ... 47 Resim 4.6. Radyasyon uygulanan gruba ait büyük büyültmeli resimlerde metaplazik

değişimler (⌂), bez lümeninde salgı birikimi (*) ve lamina propria (◊) görülüyor (Hematoksilen-Eozin x1000). ... 48 Resim 4.7. Melatonin uygulanan gruba ait küçük büyültmeli resimlerde çok katlı yassı

epitel (↔), bazalde prizmatik hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→),kan damarları (›)ve kollajen lifler görülüyor (››) (Hematoksilen-Eozin x400). ... 49 Resim 4.8. Melatonin uygulanan gruba ait büyük büyültmeli resimlerde bazalde

prizmatik hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→) ve kan damarları (›)görülüyor (Hematoksilen-Eozin x1000). ... 50 Resim 4.9. Radyasyon ve melatonin uygulanan gruba ait küçük büyültmeli resimlerde

çok katlı yassı epitel (↔), bazalde prizmatik hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→) ve lamina propria (◊) görülüyor (Hematoksilen-Eozin x400). ... 51 Resim 4.10. Radyasyon ve melatonin uygulanan gruba ait büyük büyültmeli resimlerde

bazalde prizmatik hücreler (►),orta katta poligonal hücreler (∆), üst katta yassı hücreler (→), kan damarı (›) ve lamina propria (◊) görülüyor (Hematoksilen-Eozin x1000). ... 52 Resim 4.11. Kontrol grubuna ait resimde tutulum gösteren hücreler (›››) görülüyor

(Fas-Ligand x400). ... 53

(14)

Resim Sayfa

Resim 4.12. Radyasyon uygulanan gruba ait resimde tutulum gösteren hücreler (›››) görülüyor (Fas-Ligand x400). ... 54 Resim 4.13. Radyasyon uygulanan gruba ait resimde tutulum gösteren hücreler (›››)

görülüyor (Fas-Ligand x400). ... 55 Resim 4.14. Melatonin uygulanan gruba ait resimde tutulum gösteren hücreler (›››)

görülüyor (Fas-Ligand x400). ... 56 Resim 4.15. Radyasyon ve melatonin uygulanan gruba ait resimde tutulum gösteren

hücreler (›››) görülüyor (Fas-Ligand x400). ... 57

(15)

SEMBOLLER ve KISALTMALAR

Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.

Kısaltmalar Açıklama

EMA : Elektromanyetik Alan

RF : Radyofrekans

3G : Üçüncü nesil

2G : İkinci nesil

EMS : Elektromanyetik spektrum

MHz : Megahertz

MEL : Melatonin

MIS : Müllerian inhibe edici madde CIN : Servikal intraepitelyal neoplazi PAP Yayması : Papanicolaou yayması

GnRH : Gonadotropin serbestleştirici hormon FSH : Foliükül uyarıcı hormon

LH : Lüteinleştirici hormon

Hz : Hertz

kHz : Kilohertz

MHz : Megahertz

GHz : Gigahertz

SAR : Spesifik Absorbsiyon Oranı

IF : Orta frekans

ELF : Çok düşük frekans

GSM : Global System for Mobile Communications UHF : Ultra High Frequency

MAM : Mobil Anahtarlama Merkezi APUD :Amine Precursor Untake Remain HIOMT : Hidroksiindol-O-Metiltransferaz NAT : N- Asetiltransferaz

a : Arter

Aa : Arteriol

(16)

Kısaltmalar Açıklama

GÜDAM : Gazi Üni. Laboratuvar Hayvanları Yetiştirme ve Deneysel Araştırma Merkezi

H.E : Hematoksilen-Eozin PBS : Phosphate Buffer Serum

(17)

1.GİRİŞ ve AMAÇ

Günümüzde gelişen teknolojiye koşut yaşamakta olduğumuz çevrede gürültü ve elektromanyetik kirlilik gibi sorunlarla karşı karşıya gelinmektedir. Elektromanyetik kirlilik;

yaşadığımız alanda elektrik akımı taşıyan kablolar, radyo frekans dalgaları yayan radyo ve televizyon vericileri, cep telefonları ve baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, trafolar, mikrodalga yayan ev aletleri vb. nin yarattığı elektromanyetik alan (EMA) tarafından oluşturulur. Elektrikli aletler çalışırken geçen akımla oluşan EMA, bunlardan uzaklaştıkça azalmaktadır [1].

İyonlaştırıcı özellik içermeyen sabit iletişim aletleri olan baz istasyonları ve cep telefonlarından kaynaklanan radyasyon iyonize olmayan radyasyon olarak ifade edilen elektromanyetik radyasyon grubunda yer alır. Bir tür iyonize olmayan radyasyon olan radyofrekans (RF) kimyasal bağları çözemez ve yeterli enerjiye sahip olması halinde madde üzerine ısı etkisi yaratabilir. Cep telefonları mikrodalga alanda düşük düzeylerde RF yayarlar.

Yüksek düzeydeki RF insan sağlığını dokuları ısıtarak tehdit ederken düşük RF ısınmaya neden olmaz ve sağlık yönünden bilinen bir yan etkisi olmadığı ileri sürülmektedir [2].

Elektromanyetik alan elektiriğin kullanıldığı herhangi bir yerde üretilenlerle, dünyanın elektirik ve manyetik alanlarının bir karışımını kapsar. EMA’lar doğada, günlük yaşamda her yerde karşımıza çıkabilir. Ayrıca yıldırım ve güneşten gelen ışık doğal EMA örnekleridir [1].

Mobil telefon sistemleriyle haberleşme günlük yaşamada ayrı bir anlam kazandırmıştır. Bu sistem iş ve sosyal yaşamın boyutlarını değiştirmiştir. Veri iletişiminin de mobil ağlar aracılığıyla sağlanması bu sistemi yaşamın vazgeçilmez bir öğesi haline getirmeye başlamıştır. Giderek artan boyutta geniş kitleleri ilgilendiren cep telefonu ve kablosuz telefon kullanımı beraberinde insan sağlığı üzerine etkilerinin araştırılmasını, konuyla ilgili birçok yayın ve araştırmanın yapılmasını gündeme getirmiştir.

Cep telefonu kullanımı 1980’li yıllarda başlayarak yaygın bir şekilde artmıştır. Baslangıçta cep telefonlarında anolog iletişim kullanılmakta ve bu sistem ilk nesli olarak bilinmekteydi.

1990‘larda ikinci nesil (2G) cep telefonları kullanılmaya baslanmıştır. İkinci nesilsistemlerhızlı ve gelismis ağ sinyalleri ile donatılarak digital evreye geçilmiştir.

Yirmibirinci yüzyıl başında üçüncü nesil cep telefonu sistemleri geliştirildi [3].

(18)

Radyo dalgalarının iletişimi temeline dayanan cep telefonlarının elektromanyetik spektrum (EMS) radyofrekansı yaklaşık 900 MHz -2100 MHz (Megahertz) arasındadır[3].

Cep telefonlarının oluşturduğu manyetik alanın canlılar üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerle ilgili yapılan çalışmalarda sinirsel işlevlere, kan beyin bariyerine, davranış ve bilince, kalp-damar, endokrin, bağışıklık ve üreme sistemine etki ettiği ve vücutta bazı fizyolojik değişikliklere neden olduğu bildirilmektedir. Ayrıca cep telefonlarının yaydığı radyofrekans dalgalarının hücresel ve moleküler düzeyde birçok zararlı etkiye neden olabileceği düşünülmektedir [4-6].

Biyolojik sistemlerde prooksidan/antioksidan dengenin bozulmasıyla oluşan oksidatif stresin ise birçok patolojik olguya neden olduğu bildirilmektedir. Organizma, prooksidan etki gösteren serbest radikallerin hasarına karşı kendisini antioksidanlarla korumaktadır. Epifiz bezinin esas salgısı olan melatonin (MEL) endokrin ve sirkadiyen ritim üzerine etkilidir. İn vivo ve in vitro antioksidan erke sahip olduğu gösterilen MEL’in antioksidanlar içerisinde, en güçlü radikal tutucu olduğu öne sürülmektedir. Bu nedenle MEL’e olan ilgi giderek artmakta ve antioksidan özelliği gün geçtikçe önem kazanmaktadır [7-9].

Melatonin yüksek toksik güçte olan hidroksil radikallerinin tüketiciliğini yapma yanı sıra, güçlü antioksidan enzim olan glutatyon peroksidaz erkini de uyarır. Ayrıca mitokondriyal solunum zinciri kökenli O2', H2O2 ve OH' gibi radikallerin üretimi de melatonin varlığında azalmaktadır. Melatonin’in hücre çekirdeğine değin ulaşabilme erki, DNA’nın oksidatif hasara karşı korunmasında, ona diğer antioksidanlardan daha fazla bir üstünlük kazandırmaktadır [7-9].

Bu çalışmada kaynak verilerinden yola çıkarak elektromanyetik alana kronik etkin kalmanın serviks dokusunda oluşturabileceği yapısal değişimler ve bunlara melatoninin koruyucu etkisinin incelenmesi amaçlandı. Bu erekle doku örneklerine hematoksilen-eozin, Fas ligand immünohistokimya boyaması yapılarak serviks dokusundaki yapısal değişimler ortaya konulmaya çalışıldı. Ayrıca epitel boyu ve duvar kalınlıkları ölçülerek istatiksel değerlendirmeler yapıldı. Tüm veriler gruplar arasında karşılaştırmalı olarak değerendirildi.

(19)

2.GENEL BİLGİLER

2.1. Serviks’in Gelişimi

Embriyonun cinsiyeti, genetik olarak döllenme sırasında belirlenmiş olsada, gelişimin 7.

haftasına değin gonadlar erkek yada dişi yapısalözelliklerine sahip değillerdir [10].

Gonadal gelişimin ilk evreleri embriyonal gelişimin 5. haftasında ortaya çıkar, mezonefroz böbreğin medialinde, mezotelde bir kalınlaşma oluşur. Burada mezodermal epitelyum (kölom epiteli) ve altındaki mezenşim yoğunlaşır ve genital yada gonadal sırt (kabartı) biçimlenir.

Gelişimin 6. haftasına değin bu sırtlarda germ hücreleri bulunmaz. 6. Haftada her iki cinste de yapı aynı olduğundan bu evredeki gonad, farklanmamış gonad olarak isimlendirilir [10-12].

İlkel germ hücreleri gelişimin 4. haftasında vitellus kesesinin allantois’e yakın duvarındaki endoderm hücreleri arasında belirir.Dorsal mezenter yoluyla ameboid hareketlerle ilerleyerek 5. haftanın başında ilkel gonadlara ulaşır ve 6. haftada da genital sırtlara yerleşirler. Bu hücreler genital sırtlara ulaşamadıklarında gonadlar gelişemez.[10]. İlkel germ hücrelerinin göçünden az önce ya da göçü sırasında genital sırtın epiteli yeniden çoğalmaya başlar ve altlarında bulunan mezenşim içerisine gömülerek parmak şeklindeki ilkel cinsiyet kordonlarını oluşturur. Kordonlar yüzey epitelyum ile bağlantıdadır [10-12].

Embriyo genetik açıdan erkekse, ilkel germ hücrelerinin cinsiyet kromozomları XY’dir.

Testis belirleyici faktörü kodlayan Y kromozomu üzerindeki SRY geninin etkisiyle, kordonları cinsiyet medullar kordonları oluşturmak için çoğalmayısürdürerek medullanın derinliklerine doğru ilerlerler [10-11].

Embriyo genetik olarak dişiyse, ilkel germ hücrelerinin cinsiyet kromozomları XX’dir. Dişi embriyolarda, ilkel cinsiyet kordonları düzensiz hücre kümelerine ayrılırlar. Dişi gonadın yüzey epiteli çoğalmayı sürdürür.Yüzey epiteli 7.haftada, altındaki mezenşimin içine gömülmesine karşın, yüzeye yakın kalmayısürdürerek, kortikal kordonlar adı verilen ikinci nesil kordonları oluşturur.Dördüncü ayda bu kordonlar, ilkel germ hücrelerini çevreleyen ayrı hücre toplulukları haline gelirler. İlkel germ hücreleri zamanla oogonyumlara dönüşürken, germhücrelerini çevreleyen epitel hücrelerinden de folliküller hücreleri şekillenir. XXcinsiyet

(20)

kromozomu içeren embriyoda medullar kordonlar geriler ve ikinci nesil kortikal kordonlar oluşur [10-11].

Cinsiyetin farklanması bazıları otozomal olan çok sayıda gen ile gerçekleşmektedir [10]. Y kromozomu varlığında erkek fenotipi gelişebilmektedir. Y kromozomunun kısa kolu üzerinde, cinsiyet belirleyici bölgede SRY geni bulunur; bu gen üzerinde testise farklanmayı sağlayacak olan testis belirleyici faktör bulunur[11]. Önceleri cinsiyetin dişi yönünde farklanabilmesi için sadece Y kromozomunun bulunmamasının yeterli ilgi ve bunun edilgen bir süreç olduğu kabul edilmekteydi. Son yıllarda yapılan araştırmalar ilkel gonadın ovaryuma farklılaşması için bazı genlere gereksinim duyulduğunu göstermiştir. X kromozomunun kısa kolu üzerinde bulunan DAX1, SF1 erkini düzenleyerek Sertoli ve Leydig hücrelerinin oluşmasını engellemektedir. Ayrıca gonadın ovaryuma farklanabilmesinde WNT4 büyüme faktörünün de rolü bulunmaktadır. Sertoli hücrelerince tarafından salgılanan Müller baskılayıcı madde(MİS, antimüllerian hormon AMH) yokluğunda ise paramezonefrik (Müllerian) kanallardan östrojen hormonunun etkisiyle tuba uterinalar, uterus, serviks ve vajınanın üst kısımları gelişir.[10].

2.1.1. Genital kanallar

Dişi ve erkek embriyolariki çift genital kanal içerir. Bunlarmezonefrik (Wollfian) ve paramezonefrik (Müllerian) kanallardır. Mezonefrik kanallar erkek üreme sisteminin gelişiminde önemli rol oynarken, paramezonefrik kanallar dişi üreme sistemi gelişiminde etkindir. 5-6. haftalarda farklanmamış evrede olan genital sistemde genital kanalların her ikisi de bulunur [11].

Dişi embriyolarda testosteron hormonu bulunmadığından mezonefrik kanallar geriler, MIS yokluğu nedeniyle paramezonefrik kanallar gelişir. Dişilerde esas genital kanallar paramezonefrik kanallardan farklanır.Paramezonefrik kanal, plika ürogenitalis lateralis epitelinin 6. hafta sonunda kalınlaşması sonucu huni şeklinde bir çöküntü olarak belirir ve aşağı doğru uzanır, Müller kanalı Wolf kanalının çevresindeki dokuya yapmış olduğu uyarım sonucu gelişir [13]. Paramezonefrik kanallar, mezonefrik kanalın yanında, gonadların ve mezonefrik kanalların yanlarında izlenirler. Paramezonefrik kanallar, ürogenital sırtın ön-yan yüzeyindeki epitelin uzunlamasına bir girintisi şeklinde ortaya çıkar. Kanallar, kranial uçtan karın boşluğu içine huni şeklinde bir yapıyla açılır. Kaudal yönde ise, önce mezonefrik

(21)

kanalın yanında uzanır ve onu önden çaprazladıktan sonra kaudomedial yönde gelişmeyi sürdürür [10-11].

Bu iki kanal başlangıçta bir bölmeyle ayrılmıştır. Daha sonra karşı yandan gelen eşiyle birleşerek uterovajinal primordiyum’u oluşturur. Uterovajinal primordiyum’dan uterus ve vajinanın üst kısmı gelişir [10-11].

Ürogenital sinüs’ün arka duvarı içinde uzanmakta olan uterovajinal primordiyum, burada sinüs tüberkülü denilen yapıyı oluşturur. Sinüs tüberkülü, urogenital sinüs ile uterovajinal primordiyumun birleşme bölgesinde yer alır [11].

Sinüs tüberkülü, çift halindeki endodermal çıkıntılar olan, sinovajinal şişkinliklerin oluşumunu uyarır. Sinovajinal şişkinlikler, birbirleriyle birleşip çoğalarak vajinal plağı yaparlar.Plağın merkezi hücrelerinin parçalanmasıyla birlikte vajina lümeni biçimlenir.Kenardaki hücreler ise vajina epitelini oluştururlar [10-11].

Paramezonefrik kanallarda üç kısımayırt edilir :

1) Karın boşluğuna açılan kranial vertikal parça, 2) Mezonefrik kanalları çaprazlayan horizontal kısım, 3) Karşıdan gelen eşiyle birleşen kaudal vertikal kısım.

Ovaryumların aşağı inmesiyle birlikte ilk iki kısımdan tuba uterinalar gelişir. Bunların kaudal kısımları ise uterus kanalını oluşturmakiçinkaynaşırlar.Ürogenital sırtların giderek daha enlemesine bir konuma geçmesi, paramezonefrik kanalların ikinci kısımlarının mediokaudal yönde yer değiştirmesi sonucu olur. Paramezonefrik kanallar birbirine yakınlaşıp kaynaşırlar.

Kaynaşan paramezonefrik kanalların yanlarından, pelvis duvarına değin uzanan bağa, ligamentum latum uteri ismi verilir [10-11].

Bu ligamentin üst sınırında tuba uterinalar, arka yüzünde ise ovaryumlar bulunur. Uterus ve ligamentler pelvisi uterorektal poş ve uterovezikal cep olarak ikiye böler [10-11].

(22)

Kaynaşan paramezonefrik kanallardan uterus’un gövde ve serviks bölümleri gelişir. Bunların çevresi bir mezenşimkatmanıyla sarılır. Bundan uterus’un kas katmanı olan miyometriyum ve perimetriyum oluşur [10-11].

Uterus’un son kısmında yer alan vajinal forniksler kanat şeklindedir ve paramezonefrik kanal kökenlidir. Böylece vajinanın üst kısmı uterus kanalından alt kısmı ise ürogenital sinusten köken almaktadır [10].

2.2. Seviks’in Anatomisi

Uterus, pelvis boşluğunda, orta çizgi üzerinde, mesane ile rektum arasında, vajina’nın üstünde bulunur. Armut biçimli bir organ olan uterus, mesanenin üst yüzünün arka kısmında öne eğik konumdadır. İçi boş, kas yapılı bir organdır. Fötus buraya yerleşir. Uterus, embriyonun gelişimi sürecindeki gereksinimlerinikarşılar,doğumu gerçekleştirir [14-15].

Uterus, doğum yapmamış, genç kadınlarda yaklaşık 8 cm uzunluğunda, 5 cm genişliğinde 2,5 cm kalınlığında ve 40-45 gr ağırlındadır. Uterus’un konumu rektum ve mesanenin dolouluğu ile değişmekle birlikte genelde öne, mesanenin üzerine bükülmüş durumdadır. Gebelik sırasında uterus’un oylumu, şekli ve konumu değişir. Doğumdan sonra ise hemen eski haline döner [16].

Uterus anatomik olarak üç bölümden oluşur:

1) Fundus uteri:Tuba uterina’ların uterus’a açıldıkları deliklerin üstünde kalan kabarık parçadır.

2) Corpus uteri: Uterus’un 2/3’lük kısmını oluşturur. Uterus’un en geniş kısmıdır. 1cm uzunluğundaki daralmış kısmına isthmus uteri denir.

3) Serviks uteri: Vajina’nın üst kısmına doğru girmiş olan dar ve silindirik şekilli alt kısmıdır. Uterus’un 1/3’lük bölümünü oluşturur [14, 17-18]

2,5 cm uzunluğunda olan serviks uteri korpus uteri’den daha dar ve yuvarlaktır. Serviks uteri’nin orta bölümü üst yada alt kısımlarından daha geniştir. Korpus uteri’den daha az hareketlidir.

(23)

Uterus’un uzun ekseni içbükeyliği öne doğru olan bir çizgi şeklindedir. Normal durumda organ isthmus yüksekliğinde öne doğru 170oC’lik bir açı oluşturur. Bu antefleksiyo olarak tanımlanır. Mesane boş iken, serviks uteri’nin uzun ekseni ile vajina’nın uzun ekseni ön alt yüzde 90oC’lik bir açı yaparak birleşir. Bu açı özellikle serviks’in portio vajinalis’i ile vajina arasındadır. Bu açı nedeniyle tüm uterus, vajina üzerinde öne doğru dönüktür ve bu konumu antevertio olarak isimlendirilir [19-21].

Yaşlı kadınlarda fundus ve corpus uteri, genelde vajina’nın arkasına doğru eğilerek excavatio rectouterina içinde bulunabilir. Bu durumdaki uterus’a retroversio uteri denir. Corpus uteri de serviks uteri’ye göre arkaya doğru bükülmüş ise bu konuma retroflexio uteri denir. Uterus’un yanlara yatmasına lateroversiyon, ekseni etrafında dönmesine torsio uteri ismi verilir [16,21].

Uterus’un 1/3’lük kısmını oluşturan serviks uteri isthmus uteri ile vajina arasında yer alır.

Serviks uteri, üst ve alt parça olarak iki kısma ayrılır. Üst parça portio supravaginalis, alt parça portio vaginalis ismini alır [16,19].

Portio supravaginalis:

Vajina’nın üstünde kalan üst 2/3’lik kısmıdır. Ön ve arka iki yüzü ve iki yan kenarı bulunmaktadır[15,19].

Ön tarafta mesane ile komşudur ve aralarında parametrium denen gevşek bağ doku yer alır.Parametrium serviks’in supravaginal kısmının fascia pelvis visceralis ile sarılmış bölümüdür. Bu yüzde periton bulunmaz. Önde lig. Latum uteri’nin yaprakları arasında yer alır. A. Uterina bu doku içinde serviks uteri’nin yan tarafında uzanır. Ureter’ler serviks’in 2 cm açığında her iki yanda aşağıya ve öne doğru ilerler. Arter’ler ile ureter’ler arasında komşuluk simetrik değildir. Özellikle bir üreter yada her ikisi de serviks’in biraz önünde yer alabilir[16,18-19,21].

Uterus’u,serviks’in pars vajinalis’i dışında, ön ve üstten saran peritoneum öndeuterus’tan mesaneye atlar. Önde corpus uteri önde mesaneden excavatio vesicouterina ile ayrılmıştır[18]

Arka yüzüne musculus rectouterinus’a ait kas lifleri tutunur. Bu lifler arkaya ve dış yana doğru rektum ve sakrum’a uzanarak burada sonlanırlar. Kas liflerinin üstünü örten periton, sağ ve solda iki katlantı yapar. Bunlara plica rectouterina denir. Bu katlantılar arasında

(24)

excavatio rectouterina (Douglas çıkmazı) yer alır. Excavatio rectouterina (Douglas çıkmazı), portiosupravaginalis’i arka tarafta rektum’dan ayırır [15,18].

Portio supravaginalis’in yan kenarları yaklaşık 1,5 cm uzağında bulunan ureterler ile komşudur [15].

Portio vajinalis cervicis:

Serviks uteri’nin vajina içinde bulunan kısmına portio vajinalis cervicis denir. Burası, vajina ön duvarından arkaya doğru çıkıntı yapar. Bu çıkıntılı kısmın yuvarlak ucunda dairesel bir ağız vardır. Buna ostium uteri denir. Ostium uteri, serviks boşluğunu vajina’ya bağlar. Doğum yapmamış kadınlarda ufak ve yuvarlak olan bu delik, doğum yapmış yapmışlarda enine bir yarık şeklinde olup önden labium anterius ve arkadan labium posterius ismi verilen iki dudak ile sınırlanmıştır. Ön dudak arka dudaktan daha aşağıda bulunur. Normalde her iki dudak vajina’nın arka duvarı ile komşudur. Serviks uteri normal antevertio konumunda ise vajinal muayenede ilk önce labium anterius hissedilir[16,19].

Portio vajinalis cervicis ile vajina duvarı arasında çepeçevre biçimlenen çıkmaza fornix vaginae denir. Fornix vaginea’nın yan taraflarına pars lateralis, ön kısmına pars anteriör, arkasına pars posterior ismi verilir. Bu çıkmazların en derini arka, en sığı ise ön çıkmazlardır.

Arkada yer alan fornix posterior, koitus sırasında ejekulatın büyük kısmının atıldığı yer olduğundan receptaculum seminis olarak da isimlendirilir([15-16].

Canalis cervicis uteri:

Uçlara karşın ortada daha geniş olan canalis cervicis uteri, iğ şeklindedir. Üstte cavitas uteri’ye, altta vajina’ya açılır[19].

Kanalın ön ve arka duvarlarında uzunlamasına birer katlantı bulunur. Bunlardan yanlara doğru küçük eğik plikalar yükselir. Bu plikalar oblik ya da horizontal olup, plicae palmatae ismini alır. Görünüm olarak ağaç gövdesinden çıkan dallar şeklindedirler ve arbor vitae uteri adını alırlar. Plikalar yüzyüze gelmez ve kanalı sürekli kapalı tutarlar [15,19].

Uterus’u başlıca m. levator ani ve pelvik fasya’nın kalınlaşmasından oluşan üç önemli bağ taşır:

(25)

M. levator ani: Üzerindeki fascia diaphragmatis pelvis superior ile birlikte pelvis organlarını taşıyan en önemli bağdır. Üzerlerindeki pelvik faysa ile pelvis organlarına önemli desteklik sağlar. Karından pelvis dibine yönelen karın içi basınca karşı koyar. M. Levator ani’nin ön bölümlerinin iç yan kısımları pelvik faysa sayesinde serviks uteri’ye sıkıca tutunurlar. Bu, uterus’un aşağı doğru yer değiştirmesini engeller [16,21].

Lig. Transversum cervicis (colli) (Lig. cardinale-Mackenrodt bağı): Pelvik fasyanın fibromüsküler yoğunlaşmasından oluşan bu bağ vajina’nın üst, serviks uteri’nin alt bölümlerinin ön ve arka yüzlerinden pelvis yan duvarlarına uzanarak sonlanır. Bu bağ içindeki uterus’a ait damarlarla birlikte serviks bölgesini destekler [16,21].

Lig. pubocervicale: Pubis kemiklerinin arka yüzünü serviks uteri’ye bağlayan sağlı sollu şerit şeklindeki iki bağdır. Bu bağın bazı lifleri, serviks vesicae’nin yan taraflarından geçerken mesaneye de tutunurak bu organı desteklerler[16].

Lig. sacrocervicale: Sağlam fibromüsküler liflerden oluşan bu bu bağ, serviks uteri ve vajina’nın üst kısmından başlayarak sakrum alt ucunda sonlanır [16].

2.2.1. Serviks’in damar ve sinirleri ve lenf dolaşımı

Serviks’in kanlanması A. hyypogastrica’nın bir dalı olan, paracervical ligamentlerin üst çevresi boyunca yan duvarlarına değin uzanan A. uterina’nın inen dallarından olur. A. uterina, lig. latum uteri’nin tabanında iç yana doğru uzanır ve ureter’i üstten dik açı ile çaprazlayarak ostium uteri düzeyinde serviks uteri’ye [9,16,21]

Venler arterlerle koşut seyrederler. Arterlerle aynı ismi alan ve arterleri izleyerek lig. latum uteri içine giren venler serviks uteri’nin yan taraflarında plexus venosus uterinus’u oluştururlar. Buradan çıkan venler de v. İliaca interna’ya drene olurlar [16].

Mukoza altında ve fibröz stromanın derinlerinde yerleşik olan serviks’in lenfatikleri, istmus bölgesinde iki lateral pleksusta toplanırlar. Daha sonra internal ve eksternal iliak lenf düğümlerine boşalırlar. Serviks uteri’nin lenf damarları nodi lymphatici iliaci interni, nodi lymphatici iliaci externi, nodi lymphatici iliaci sacrales’e boşalırlar [17-18,21].

(26)

Serviks’in sinirlenmesi endoserviks ve ektoserviks’in derin çevresel kısmı ile sınırlıdır.

Servikal sinirler; pelvik otonom sisteme ait, üst,orta ve alt hipogastrik pleksus’tan gelir.

Serviks uteri’nin ağrısı parasimpatik sinirler içinde S2-4 spinal segmentlere iletildiğinden bacaklardan geliyor gibi hissedilir [17,19].

2.3 Serviks’in Histolojisi

Uterus pelvis boşluğunda, orta çizgide, mesane ile rektum arasında yerleşik kalın duvarlı içi boş bir organdır.Önden arkaya doğru yassılaşmış armut şeklindedir.Üç kısımdan oluşur:

1) Genişce olan üst gövde kısmı: Korpus

2) Korpusun tuba uterinaların açıldığı en geniş üst bölümü: Fundus 3) Uterus’un alttaki dar, kısa kısım: Serviks [22-23]

Serviks, uterus’u dar, 1/3’lük alt uzantısıdır. Uterus boşluğu ile vajina arasında bağlantı kurar.

[22].

Serviks iki bölümden oluşur. Üst kısmına portio supvajinalis adı verilir. Vajina içine doğru uzanmış alt kısmı ise portio vajinalis ismini alır. Serviks’in ortasındaki lümene servikal kanal denir.Servikal kanal üstte uterus boşluğuna, altta ise vajinaya komşudur. Servikal kanalın vajina ile bağlantılı kısmına dış, uterus boşluğu ile ilişkili bölümüne iç delik denir [21-23].

Serviks yaklaşık 2,5-3 cm uzunluğunda fibromuskuler bir organdır. Servikal mukoza epitel ve altındaki lamina propria’dan oluşur. Spiral arterlerin bulunmadığı lamina propria’da çok sayıda büyük dallı bezler yer alır. Serviks’in lamina propria’sındaki bağ dokusu uterus’a karşın daha fibröz yapıdadır.Kandamarları, sinirler ve seyrek olarak da lenf folikülleri izlenebilir.

İğ şeklinde ve uzunluğu yaklaşık 3 cm. olan endoservikal kanal arkadan öne basıktır.

Genişliği mestruel döngü ile değişir [24].

Endoserviks, mukus salgılayan tübüler bezler içerir. Bu bezler, aralarında dağılmış olarak silli hücrelerin bulunduğu prizmatik epitel ile döşelidir. Prizmatik hücreler arasında yer alan salgı oluşturmayan silyalı hücrelerin esas işlevi endoservikal mukusun yayılması ve

(27)

mobilizasyonudur [25].Endoservikal bezler, içinde çok sayıda kan damarı içeren fibrokollajeneöz ve düz kas kapsayan bir stroma ile çevrilidir. Endoservikal tübüler bezler yüzey epitelinin yaptığı derin çöküntülerdir. Bu çöküntüler mukus üreten hücrelerin yüzey alanını arttırır [26].

Endoservikal bezlerin salgılama etkinliği menstrual döngü süresince değişikliğe uğrar.

Menstrual döngünün ortasında ovulasyonda salgılama en üst düzeye çıkar. Ovulasyon sırasında, mukus akıcı, sulu ve pH’sı alkalidir.Bu özellikler spermiyumların hareketi için çok uygundur.Bezlerin salgısı, koitus sırasında vajinayı kayganlaştırarak spermiyumların uterusa girmesini kolaylaştırır.Yüksek iyon içeriği mukusun ovulasyonda eğreltiotu şeklinde mukus kristalleri oluşturmasına neden olur. Servikal mukusun bu özelliği,klinik olarak döllenme için en uygun zamanı belirlemekte kullanılmaktadır.Aynı zamanda, bezlerin salgısı bakterilerin uterus boşluğuna geçmesini engelleyen koruyucu bir bariyer gibi işlev görmektedir[13,26-27]

Endoservikal yüzey epiteli ile döşeli çöküntüler metaplazi ile tıkanırsa, yerellokalize mukus birikimi ile epitelyal kistik bir yapı oluşur, buna Nabothi Kisti denir [13,25-26].

Ovulasyondan sonra, mukus oldukça yoğunlaşır ve asiditesi yükselir. Bu ortam spremiyumların ve penetrasyonuna olanak vermez. Endoservikal bezlerin salgılama etkinliği östrojen hormonlarcadüzenlenir[13,26-27].

Ayrıca, doğumda bir diğer luteal hormon olan relaksin, serviks duvarında kollajen lizisini başlatır. Böylece servikal genişleme kolaylaşır [27].

Serviks’in dış segmenti olan ektoserviks, çok katlı yassı epitelle döşelidir. Endoserviks ile ektoserviks arasında ani bir epitel değişim bölgesi bulunur. Değişim bölgesinde displazi olabilir. Displazi, epitel hücrelerinin tam çok katlı olma olgunluğuna ulaşmadan dökülme olgusudur. Anormal, ancak geri dönebilen bir durumdur [13,26-27].

Displazi in situ karsinoma dönüşebilir. İn situ karsinomda epitel hücrelerinin çoğalması çok aktifdir, ancak bazal laminanın dışına çıkmazlar (CIN). CIN geri dönebilir ya da fark edilmezse invaziv karsinoma dönüşebilir. Bu durumda, kanser hücreleri bazal membranı parçalar ve alttaki bağ dokusuna yayılır. Displazi ve in situ karsinom, alışılagelmiş Pap yayması ile saptanabilir [13,26-27].

(28)

2.3.1 Epitel

Serviks’de epitelin üç tipi bulunmaktadır:

1) Prizmatik epitel,

2) Özgün çok katlı yassı epitel, 3) Metaplazik çok katlı yassı epitel.

Bu epitel tiplerinin dağılımı yaşamın farklı evrelerinde farklılıklar göstermektedir.

Geç embriyonik yaşamda (30 hafta), servikal kanal prizmatik epitelyum ile örtülü iken ektoserviks keratinize olmayan çok katlı yassı epitelile döşelidir [28].

Puberteden sonra, endoservikal epitel ektoserviksin dış bölgesinin üzerine değin uzanır ve vajina ortamıyla değinir. Çok katlı yassı epitel ile silindirik epitel bileşkesine değişim bölgesi (zon) denir [26].

Özgün çok katlı yassı epitel ile yeni yassı-prizmatik hücrelerin bulunduğu bölge, gençlik süresince, çok katlı epitelyum metaplazisi nedeniyle dış deliğe daha yakın bulunmaktadır [26- 29].

Değişim bölgesindeki prizmatik epitel çok katlı yassı epitele dönüşürken metaplaziye uğrar [28].

Prizmatik epiteldeki metaplazik değişiklikler ve değişim bölgesinin konumundaki değişimler kadın yaşamı boyunca olaylanan hormonal değişimlerden kaynaklanmaktadır. Puberteden sonra ve ilk gebelikte serviks’in şekli değişir. Bu durum serviks’in portio vajinalis epitelindeki eversiyon ile ilişkilidir ve bu kısım vajinanın asit ortamına etkin kalır. Bu, prizmatik epitelin metaplazik erk için uyarılmasını, değişim bölgesinin genişlemesini ve bileşkenin yerinin değişmesini sağlar. Böylece, ergenlik ve üreme yaşamı süresince bileşke genelde dış deliğin distalinde yer alır. Menopozdan sonra ise endoservikal kanalın içine doğru uzaklaşır [28].

(29)

Prizmatik epitel:

Endoservikal kanal ve kriptaların (çöküntü) lümen yüzeyi, tek sıralı prizmatik epitel ile örtülüdür. Hücreler uzun boyludur. Prizmatik hücrelerin çekirdekleri genelde bazalde yerleşiktir. Ancak hücre aktif olarak mukus salgılarken çekirdek, hücrenin orta bölgesinde izlenebilir.

İki tip epitel hücresi tanımlanmıştır:

1) Salgı hücreleri 2) Silli hücreler

Salgı hücreleri, nötral musin ve asit salgılarlar. Salgı miktarları menstrual döngü ile farklılık gösterir. Salgılama merokrin ve apokrin tipte olur. Hemotoksilen-eozin ile boyanmış kesitlerde, salgı hücrelerinin sitoplazması soluk renkli ve vakuollü görünür.Musin Alsian mavisi vePAS boyalarıyla boyanabilir [28].

Silli prizmatik hücreler salgı hücrelerinin arasına yerleşmiştir. Silli hücreleri esas işlevi membran boyunca yüzeydeki mukusun taşınmasını sağlamaktır.Bu hücreler, endoservikal- endometriyal bileşkede, endoservikal kanala karşın daha sık bulunurlar [28,30].

Endoservikal kanal ve endoservikal kriptalardaki bezler küçük katlanmalar yaparak birbirinin içine geçmiş üzüm salkımı görüntüsü verirler. Bunlar villus şeklindedir ve metaplazik değişimlerin gözlemlendiği yer burasıdır. Bunlar, kriptaların açılmasını engeller. Kriptalar, mukusun birikmesine ve histolojik olarak Nabotian folikülleri olarak bilinen yerel kistik yapıların gelişmesine neden olur [28].

İçeriği menstrual döngü evreleriyle değişiklik gösteren sulu bir salgı olan servikal mukus, elektrolitler, özellikle sodyum klorid, glikoz, fruktoz gibi basit şekerler ile üre ve kollodial çözelti içinde proteinler içermektedir. Proteinler, immunoglobolin, albumin ve enzimlerden oluşur. Bu makromoleküllerin tipi ve miktarı mukusun kalınlaşmasını etkiler. Mukusta lökositler, prizmatik ve çok katlı yassı epitel hücreleri birlikte bulunur. Mukus, spermiyumların taşınmasında önemlirole sahiptir [28].

(30)

İki tip servikal mukus tanımlanmıştır:

1) Östrojenik mukus 2) Gestojenik mukus

Östrojenik mukus, menstruel döngünün proliferatif, diğeri ise sekretuar evrede üretilir.

Proliferatif evrede mukus suludur ve spermiyumların geçişini sağlar.

Sekretuar evrede ise mukusun yoğunluğu artar. Bu sayede spermiyumların geçişi engellenir.Lökosit ve hücre artıkları, bu yoğun mukusda artar.Alfa-1antitripsin gibi proteaz baskılayıcı enzimlerin miktarı artat.Bu enzimler spermiyum proteazlarının potansiyel hidrolitik etkisi ile savaşır [28].

Çok katlı yassı epitel:

Serviks’in portiovajianalis kısmındaki çok katlı yassı epitelin ve kalınlığı 0,5 mm.’dir. Bu vajinanın çok katlı yassı epitelyum hücreleri ile devam eder. Ancak vajinadaki hücreler hormonal etkiye daha az duyarlıdır. Serviks’de bulunan çok katlı yassı epitelin görünümü, yaş ve menstruel evre ile birlikte değişiklik gösterir. Hücreler östrojen hormonunun etkisiyle olgun, progesteron hormonunun etkisiyle yarı olgun halde izlenir.Bu aşamada epitel, çokgen şekilli 5-10 hücre katından oluşur. Menopoz sonrası, bu hormonların yokluğu ile birlikte epitel katın kalınlığı önemli ölçüde azalır[28].

Erişkinde, döngü ortasında çok katlı yassı epitelde üç bölge ayırt edilmektedir:

1) Bazal kat (germinal kat) 2) Orta kat (parabazal kat)

3) Yüzeyel kat (en olgun hücrelerin bulunduğu katman)

1) Bazal kat (germinal kat):

Esas işlevi yeni epitel hücrelerini oluşturmak olan bu katman tek sıralı, silindirik hücrelerden oluşur. Oval şekilli çekirdekleriaktif hücre bölünmesinde önemli rol oynarlar. Normal koşullarda yeni hücre oluşması bu katta gerçekleşir. Diğer katmanlarda ise hücre olgunlaşmasının farklı aşamaları izlenir. Kronik servikal enfeksiyonlar yada yerel travmalarda, bazal hiperplazisi sonucu, bazal katman çok sıralı olabilir [28,30].

(31)

2) Parabazal (orta) kat:

Sitoplazma içeriği fazla olan parabazal kat, hücreleri bazaldekilerden biraz daha büyük ve daha yassı şekillidirler. Bu katın yukarı bölümünde bulunan hücreler alttakilerden daha çok sitoplâzma içerirken çekirdek boyutları aynıdır. Parabazal hücreler PAS-pozitif boyanır.

Elektron mikroskopta sitoplazmalarında bol miktarda tonofilament ve glikojen granülleri izlenir [26,28].

Epitel hücrelerinin yan yüzlerinde desmozom tipi bağlantı birimleri hemidesmosomlar bulunur. Bu kat, stratum spinozum olarak da isimlendirilir [28,31].

Parabazal katmanın üst sıralarında bazen keratohiyalin granüller içeren hücreler de gözlenir [28].

3) Yüzeyel kat:

Histolojik kesitlerde, orta kat hücrelerinden daha geniş ve yassı şekilli birbirine gevşek biçimde tutunmuş birkaç hücre sırasından oluşur.Hücre çekirdekleri piknotiktir ve 2-3 mikrometre çapındadır.

Hücrelerde keratinizasyon gözlenmez. Vajinal sarkma gibi olgularda yüzeyel katmanda aşırı keratinizasyon sentezi gözlenir[28,30].

Her bir hücrenin yüzeyi bir ağ ile sarılıdır. Bu ağın yüzey tutunumunu arttırarak daha alt katmanları travma ve enfeksiyonlardan koruduğuna inanılmaktadır [28].

2.3.2 Servikal stroma

Serviks proteaglikanlardan yapılı esas ara madde içerisine gömülü kollajen ve elastik lifleri içerir. Kollajen lifler özellikle ektoserviks’de yoğundur. Kollajen lifler serviks’e gerilme gücü verirler. Stromada ayrıca % 15 oranında bulunur. Düz kaslar çoğunlukla endoserviks’de yerleşiktir[17,28].

(32)

2.4. Serviks’in Fizyolojisi

Kadınlarda üreme işlevi hipotalamus,hipofiz bezi ön lobu ve ovaryum hormonlarının karşılıklı etkileşimi ile düzenlenir[32].

Dişi üreme döngüsü ovaryum ve uterusta olaylanır. Ovaryumda olaylanan değişimler, döngü süresince uterusdaki değişimlereneden olacak hormonların salgılanmasını denetler. Bu iki döngü, yaklaşık 28 gün sürer ve sonuçta menstruasyon olaylanır [33].

Yaklaşık her 28 günde bir ön hipofiz bezi ön lobundan salgılanan gonadotrop hormonların etkisiyle ovaryumlarda 8-12 folikül gelişmeye başlar. Bunlardan yalnızca bir folikül tam olgun hale gelir ve ovulasyon gerçekleşir. Olgunlaşmaya başlayan folikül birinin nasıl seçildiği ve tam olgun hale geldiği tam olarak bilinmemektedir. Baskın folikül yerel etkilerle diğer foliküllerin büyümesini durdurmaktadır. Folikülün gelişimi süresince salgılanan en önemli hormon östrojendir. Östojen düzeyi ovulasyondan yaklaşık 7-8 gün önce yükselir, döngünün yaklaşık 13. gününde en yüksek değerine ulaşır[32-33].

Ovulasyonu gerçekleştiren folikülün hücreleri kadınlık hormonları olan östrojen ve progestronu salgılar. 2 hafta sonra korpus luteum’un yozlaşmasıyla birlikte östrojen ve progesteron hormon miktarı büyük ölçüde düşer ve kanama başlar. Bunu yeni bir ovaryum döngüsü izler [32].

Uterus döngüsü kan, doku sıvısı ve endometriumdan dökülen hücrelerden oluşan yaklaşık 50- 150 ml civarındaki bir sıvının yitimiyle menstrual döngünün ilk gününde başlar.

Ovulasyonun gerçekleşmesiyle birlikte progesteron düzeyindeki düşüş, spiral arteriollerin kasılmasına neden olan prostaglandinleri salgılatır. Bu oksijen yokluğu nedeniyle endometrial epitel hücrelerinin ölümüylesonuçlanır [33].

Hipotalamustan belirli aralıklarla salgılanan gonadotropin serbestleştirici hormon (GnRH), hipofiz bezinden FSH (folikül uyarıcı hormon) ve LH (lüteinleştirici hormon)’ın salınımına neden olur. Menstrual döngünün hormonal denetimi bu pozitif ve negatif sinyallerle olur[33].

Her aylık döngünün başlangıcında yeni bir primer folikül grubu gelişmeye başlar ve hipofiz bezinden salınan FSH ve LH’a yanıt olarak giderek artan düzeylerde östrojen hormonu salgılar.Küçük miktarlardaki östrojen hipofiz ve hipotalamus ile etkileşime

(33)

girerekhipotalamustan GnRH ve hipofizden FSH-LH salgılanmasını baskılar. Progestron östrojenle aynı yönde çalışırken tek başına daha zayıf bir baskılayıcı etkiye sahiptir [32].

Yükselen östrojen düzeyi ile hipofiz hormonları baskılanır. Ancak bilinmeyen bir nedenle, hipofiz bezleri ovulasyondan hemen önce büyük miktarda LH salgılar. Östrojen hormonunun baskılayıcı etkisi ile baskılanması gerekirken oluşan LH dalgası ovulasyonu, granüloza ve teka hücrelerinin luteal hücrelere dönüşmesini uyarır. Ovulasyondan sonra, korpus luteumdan salgılnan östrojen ve progesteron LH ve FSH üzerinde yeniden baskılayıcı etki gösterir [32].

LH düzeyinin en alt değere düşmesiyle korpus luteum geriler ve östrojen-progesteron salgı hızları sıfır düzeyine düşer. Korpus luteum tarafından salgılanan östrojen ve progesteron uyarısının ortadan kalkmasıyla endometriyum hızla geriler ve daha önceki kalınlığının yaklaşık % 65 ‘ine iner. Kanamadan 24 saat önce endometriyumu besleyen kan damarlarının daralmasıyla birlikte doku nekrozu gerçekleşir. Böylece menstrual kanama başlar [32].

Serviks mukozasında uterus mukozasında olduğu gibi düzenli bir dökülme olmazken serviks’in mukus salgısında hormonal etkilerle birlikte düzenli değişiklikler olaylanır.

Östrojen hormonu mukusa daha ince ve alkali bir yapı kazandırır. Bu da spermiyumların yaşaması ve taşınması için uygun ortamı sağlar. Ovulasyondan sonra, servikal mukusu kalın, yapışkan ve hücre içeren bir hale getiren ise progesteron hormonudur. Kalın mukus serviks’e, bakteri ve spermiyumların geçişini engelleyen bir tıkaç işlevi görür. Ovulasyon anında mukus en ince yapısındadır. Döngünün tam ortasında mukusun esnekliği o denli artar ki bir damla mukus 8-12 cm veya daha fazla uzunluğa erişebilen ince bir iplikçik haline gelinceye değingerilebilir.Bu evrede mukus, lam üzerine yayılarak kurumaya bırakılırsa ağaç dallanması gibi bir görünüm alır. Ovulasyondan sonra ve gebelikte mukus böyle bir görünüm oluşturmaz[34-36].

Gebelik hormonlarının etkisiyle gebelik serviksinde yapısal değişimler olaylanır. Artan progesteron hormon etkisi ile servikal mukus, kalın ve yapışkan bir yapı kazanıp bir tıkaç gibi gebelikten hemen sonra servikal kanalı kapatır [34,37].

Gebelikte serviks’de olan en önemlideğişiklik serviks’in oylumundaki artıştır. Bu ödem, kollajen liflerin yeniden yapılanması vasküler alandaki farklılıklar nedeniyle olaylanır.İnsan koryonik gonatodropin hormonunun etkisiyle hücrelerin sitoplazmalarındaki yağ damlacıkları

(34)

ve glikojen miktarında artış olur. Oluşan bir diğer önemli özellik, serviks’in portio vajinalis kısmındaki endoservikal epitel’de oluşan eversiyondur. İçerideki silindirik hücre katmanının vajinal ortama doğru ilerlemesiyle oluşan eversiyon sonucu metaplazik değişimler ortaya çıkar. Bu durum özellikle gebeliğin ilk üç ayında gözlemlenir [28].

Serviks normal bir gebelik süresince sert ve kapalı şeklini korur. Doğumdan birkaç hafta önce servikste oluşan biyokimyasal ve biyomekanik olaylar sonucunda klinik olaraksilinme, yumuşama ve olgunlaşma olur. Bu sürece servikal olgunlaşma denir [22].

Servikste doğumun başlangıcından 12 saat yada 6-8 hafta önce başlayan biyokimyasal değişiklikler olaylanır. Olgunlaşma ile birlikte kollajen ve protein yoğunlukları azalırken servikal esneklik artar. Kollajen liflerin yıkımı kollajenaz enziminin proteolitik etkisi ile olur [23,38].

Servikal olgunlaşmada iki esas olay gerçekleşir:

1) Bunlardan ilki kollajen liflerin parçalanmasıdır. Gebeliğin geç evrelerinde kollajen lifyoğunluğu gebe olmayan servikse karşın % 30-50 oranında azalır [23,38].

2) Bunu izleyerek çeşitli glikozaminoglikanların miktarında değişikliler oluşur.

Glikozaminoglikanların artışı servikal yumuşamaya neden olur. Gebeliğin sonlarına doğru dokunun su tutma yetisiyle ilgili bir madde olan hiyaluronik asit miktarı artar.

Hiyaluronik asit, kollajen lifleri zayıf olarak bağlar. Hiyaluronik asit miktarındaki artış ile birlikte serviksin su yoğunluğunda artış olur. Bu süreçte kollajen lifleri sıkı olarak bağlayan dermatan sülfat miktarında azalma olur [16,23].

Prostaglandin E2 ve F2α servikal olgunlaşmada, kollegenazların aktivasyonunu ve glikozaminoglikanların miktarındaki değişiklikleri sağlar. Mikroskopik gözlemler özellikle Prostagandin E2 ‘nin kollagenazları uyardığını göstermiştir [24,39-40].

Miyometriyal kasılmaların servikal olgunlaşmada çok az etkisi vardır. Kasılmalar başlamadan önce servikal olgunlaşmanın büyük kısmı gerçekleşir [21].

(35)

Relaksin hormonu kadınlarda korpus luteum, uterus, plasenta ve meme bezlerinde yapılan polipeptid bir hormondur. Gebelik sırasında, simfizis pubisi ve pelvisin diğer eklemlerini gevşetir, serviksi yumuşatır ve genişletir. Böylece doğumu kolaylaştırmaktadır [35].

2.5. Elektromanyetik Radyasyon

Bir elementin özelliklerini taşıyan en küçük öğesi olan atomun çekirdeğinin kararsız bir durumdan daha karalı bir konuma geçerken elektromanyetik dalga ya da parçacık halinde enerji yaymasına radyasyon denir [41]. Radyasyon, uzayda bir noktadan diğerine enerji aktarımıdır [4]. Radyasyonun oluşturduğu iki alan vardır. Bunlardan birincisi elektrik, diğeri ise manyetik alandır. Elektrik alan, gerilim (voltaj) tarafından üretilir ya da elektriğin bir iletkenden geçmesi nedeniyle oluşur. Manyetik alan ise; elektriğin bir iletkenden geçtiği sürece elektrik akımının yoğunluğunca üretilir. Manyetik alanın yoğunluğu, onu üreten gerilime göre artar ve akım arttıkça manyetik alan büyür [2].

Elektrik alan şiddeti elektriğin bir iletkenden geçmesi nedeniyle oluşan metre başına düşen gerilim(volt/metre) ile ölçülür. Manyetik alan ölçü birimi ise Tesla ya da bir Tesla’dan bir milyon kez küçük olan mikrotesla ile ölçülür [2].

Elektromanyetik alan elektiriğin kullanıldığı herhangi bir yerde üretilenlerle, dünyanın elektirik ve manyetik alanlarının bir karışımını içerir. EMA’lar doğada, günlük yaşamda her yerde karşımıza çıkabilir. Günümüzde EMA oluşturan kaynaklar arasında radarlar, mobil telefonlar, radyo ve televizyon vericileri, tıbbi ve endüstriyel uygulamalarda kullanılan çeşitli aletler, yüksek gerilim hatları, mikrodalga fırınlar ve elektrikli ev aletleri bulunmaktadır.

Bunun dışında yıldırım ve güneşten gelen ışık, doğal EMA örnekleridir [1].

2.5.1. Frekans

Elektromanyetik dalgaların kendilerini yenileme sıklığı ya da saniyede yaptığı salınım sayısı frekansdır. Frekansın birimi Hertz (Hz)'dir. 1 Hz saniyede bir salınım; 1 kHz ya da kilohertz saniyede 1000 Hz; 1 MHz ya da megahertz saniyede bir milyon Hz; 1 GHz ya da gigahertz saniyede bir milyar Hz ya da 109 Hz'dir[42].

(36)

2.5.2. Dalga boyu

Elektromanyetik dalgaların bir salınımda aldıkları yola dalga boyu denir [42].

Elektromanyetik alanın (EMA) frekans aralığı çok geniştir. EMA’lar mikrodalgaları da içererek 0 Hz ile 300 GHz arasında frekansa sahip statik alanları, dalga boyu çok uzun bölgeleri ve radyofrekans alanlarını kapsar. Birkaç yüz metre dalga boyuiçeren alçak frekanslı elektrik ileti hatlarından radyo ve görülebilir ışık frekanslarına, boyu bir metrenin trilyonda biri ile ifade edilecek değin kısa dalga boyuna sahip çok yüksek frekanslı tıbbi X ışınlarına kadar değişmektedir. [2].

Şekil 2.1. Elektromanyetik spektrum 2.5.3. Radyasyon

Radyasyon, türleri ve kökenleri farklı olan ve madde içine işleyebilen ışınlardır. Radyasyon türlerinin madde içine işleyebilme erkleri farklıdır.Radyasyonlar, madde içine girip cismi oluşturan atom ya da moleküllerden elektron koparabilme yeteneklerine göre iyonize ve iyonize olmayan radyasyon şeklinde sınıflandırılmıştır [2].

Atomdan elektron koparabilen ve iyonize edebilen radyasyon türü iyonize radyasyondur.

Bunlar: Alfa, Beta, Gama ve X ışınlarıdır. Bu ışınlar DNA ve genetik materyal içeren biyolojik dokuları iyonlaştırabilir[43-44].

(37)

Son yıllarda iyonize olan radyasyon uygulamaları tıp, haberleşme, endüstri ve günlük yaşamda yaygın olarak kullanılmaktadır. Böylelikle birçok canlı iyonize olan elektromanyetik dalgalara etkin kalmaktadırlar [45].

İyonize olmayan radyasyon ise kimyasal bağları çözemez ve yeterli enerjiye sahip olması halinde madde üzerine ısı etkisi yaratabilir [2]. Radyofrekansları(RF), çok düşük frekanslar, mikrodalga, kızılötesi ve görünür ışık bunlara örnektir [43].

İyonlaştırıcı özelliğe sahip olmayan; sabit telekomünikasyon aletleri olan baz istasyonları, cep telefonları, radyo ve televizyon vericileri ile elektrik iletim hatları, trafo merkezleri ve elektrikli ev aletlerinden (mikrodalga fırınlar, tıraş makinesi, saç kurutma makinesi vb.) kaynaklanan radyasyon ise, iyonlaştırıcı olmayan radyasyondur ve elektromanyetik radyasyon grubunda yer alır. Elektrik enerjisi ileten ya da enerjiyle çalışan her türlü araç ve gereç, çalışma konumunda çevresinde bir elektromanyetik alan oluşturmaktadır [46].

Yapılan araştırmalar sonucu iyonlaştırıcı olmayan radyasyon kaynaklarının yarattığı manyetik alanın, çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkisinin, kaynakların yoğunluğuna ve frekanslarına bağlı olarak değişiklik gösterdiği anlaşılmıştır [46].

2.5.4. Özgün emilim oranı, SAR (Specific Absorption Rate)

Özgül Soğurma Hızı; SAR, elektromanyetik enerjinin vücut dokularınca soğurulma hızıdır.

Birimi W/kg’ dır. Bugüne değin yapılan araştırmalar, insan vücudunun bir derecelik sıcaklık artışını düzenleyemediğini ve sorunlar yarattığını göstermektedir. İnsan vücudunda bir derecelik sıcaklık artışı için bir kilogram doku başına 4 W güç soğurulması gerekmektedir.

İnsanların genel yaşam alanlarında bu değerin 50’ de biri olan 0.08 W/kg SAR sınırı olarak kabul edilmiştir. Özgül Soğurma hızının doğrudan ölçülmesi hemen hemen olanaksızdır. Bu nedenle sınır değerlerin belirlenmesinde kolay ölçülebilen ve gözlemlenebilen değerler kullanılmaktadır. Bunlar elektrik alan şiddeti, manyetik alan şiddeti ve güç yoğunluğudur [47].

EM dalgalara etkin kalan dokularda, o dokunun birim kütlesinde emilebilen enerji “doz”

olarak tanımlanır. Özellikle canlı dokularda emilen enerji miktarından çok, enerjinin emilim hızı (oranı) önemlidir [47].

(38)

İnsan vücudu emilim özelliği dikkate alındığında, RF frekans bandı üç alt bölgeye ayrılabilir:

1. İnsan gövdesi için 30 MHz’ den daha küçük alt rezonans bölgesinde yüzey emilimi belirgindir, ancak boyun ve bacaklarda enerji emilimi hızla artar.

2. Tüm vücut için 30-300 MHz rezonans bölgesinde ve hatta vücudun bir kısmının rezonansı için daha yüksek frekanslarda, özellikle baş için, çok dikkatli olunmalıdır.

3. 400 MHz’den 3 GHz’e kadar olan aralıkta ısı etkisi daha belirgindir. Bu bölgede özellikle 100 W/m2’lik güç yoğunluğunda yerel enerji emilimi beklenebilir. Frekans arttıkça emilen enerji azalır ve ısıtma etkisi artar. SAR değerinin bulunması için dokunun içindeki elektrik alan şiddetinin bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle SAR ölçümleri ya insanın EM özelliklerine yakın tuzlu su ya da değişik kimyasal jellerden oluşmuş robotlar üzerinde yapılır, ya da bu erekle güçlü sayısal yöntemler kullanılarak bilgisayar simülasyonlarından yararlanılır [48-50].

2.5.5. Elektromanyetik radyasyonun teknoloji ve tıp alanında kullanımı

Elektromanyetik alanları oluşturan radyo frekans alanlar, orta frekanslı alanlar, çok düşük frekanslı ve statik alanların teknoloji ve tıp çevresinde kullanırlar.

Radyofrekans alanlar (RF);

3 kHz – 300 GHz arasındaki frekans bölgesi radyo frekans bandı olarak tanımlanmıştır.

Radyo frekans alanların özellikle tıpta tanı ve tedavi erekli kullanımı yaygındır. Tanısal erekle en yaygın kullanım MR görüntüleme yöntemi olup, hastaların yararı öngörülmüştür. Kanser tedavisinde hipertermi yaklaşımları, dokunun analjezik amaçlı ısıtılmasıyada kanser hücrelerini öldürmek ereğiyle hücrelerin yakılması bunlara örnek oluşturmaktadır. Bu tedavi yöntemlerinde dikkat edilmesi gereken; etkinlik sınırlarının aşılmamasıdır [51].

Orta frekanslı alanlar (IF);

Hastanelerde kullanılan elektro cerrahi yöntemi ile çalışan gereçler bu frekans aralığında ve genelde 100 kHz civarındadırlar [51].

Çok düşük frekanslı alanlar (ELF);

(39)

Çok düşük frekanslı alanlar özellikle tıpta en yaygın olarak kemik büyümesini uyarmak ereğiyle kullanılmaktadır. Kırığın olduğu bölgeye bir makara yerleştirilerek iyileşme sürecinin hızlanması amaçlanır[51].

Bunun dışında Transkranyal Manyetik Uyarımı, yara iyileşmesi yada ağrı tedavisi gibi alanlar ve ayrıca kanser taraması için yapılan bioimpedans çalışmalarında kullanılmaktadır [51].

Statik alanlar:

En yaygın kullanım alanı MR görüntüleme yöntemidir. Statik manyetik alan kullanılarak insan vücudunda çeşitli doku tipleri tanımlanıp lokalize edilebilir[51].

2.6. Gsm Sistemi-Cep Telefonu

2.6.1 Cep telefonu tarihçesi

Telefon, ilk kez 1876 yılında Alexander Graham Bell tarafından bulunmuştur. Martin Cooper, Motorola firmasında ilk taşınabilir telefonu 1970’li yıllarda tasarlamıştır. Ürettiği kablosuz telefonla ilk görüşmeyi 3 Nisan 1972 tarihinde yapmıştır. Cooper’ın ürettiği ilk Motorola cep telefonu 850 gram ağırlığında, 25 cm yüksekliğinde, 8 cm derinliğinde ve 4 cm genişliğindedir. On yıl sonra Motorola firmasınca bu ürün piyasaya uyarlanarak Motorola DynaTAC 8000X adıyla satışa sunulmuştur.56 Bunu izleyen 7 yıl içinde ABD’ de elde taşınabilir telefon kullanıcı sayısı 1.000.000’u aşmıştır[52].

2.6.2. GSM sistemi

GSM bir mobil iletişim sistemidir. GSM, dünya genelinde ilk kez Finlandiya‘da kullanılmaya başlanmıştır. Finlandiya, coğrafi yapısı, hava koşulları ve yerleşiminin oldukça dağınık olması nedeniyle, insanları kablolu iletişime alternatif bir sistem olan mobil sistem üzerinde çalışmalar yapmaya itmiş ve ilk olarak 1982 yılında sistem üzerinde deneyler yapılmaya başlanmıştır [53].

Önceleri Avrupa Telekomünikasyon Standartlar Komitesi'nin Mobil İletisim Özel Grubu başlıklı alt kurulusunun ismini taşıyan GSM, daha sonraları sistemin küresel bir boyuta

Referanslar

Benzer Belgeler

Böyle bir seçici beyin sessizleştirme araştırması, yalnızca hastaları iyileştirmek için değil, aynı zamanda normal bir beyindeki farklı tip nöronların ve

1973 yılında Motorola adına dünyanın ilk taşınabilir telefonunu icat eden Cooper, sadece günümüzde kullanılan cep telefonlarının mucidi olarak değil aynı zamanda

Doksorubisinin ile karşılaştırıldığında benfotiaminin tedavi olarak verildiği Doksorubisin + benfotiamin grubunda MDA seviyesi ile bax ve kaspaz-3

Sonuç olarak, Elazığ il merkezinde bulunan ilköğretim okullarında öğrenim görmekte olan öğrencilerin cep telefonu, televizyon ve bilgisayar gibi elektromanyetik

Yapmış olduğumuz bu çalışmada, deney süresince sadece sigara soluyan grupta, trakea lümeninde kan ve epitelyal hücre dökülmeleri, trakea epitelinde apoptozise giden

In the current study, the mortality rate of protoscolex was inversely proportional to the distance of the parasite from the wave transmitter source (mobile phones) thus the highest

Tüm gruplarda testis ağırlığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmazken, radyasyon uygulanan grupta bazal membranın daha kalın olduğu, germinal

Yaklaşık 2 milyon zebra ve gnu antilobundan olu şan dünyanın en muhteşem yaban hayatı göçüne sahne olan ve Dünya Küresel Mirası sayılan Tanzanya’nın Serengeti Milli