-12-
ÖLÜMÜN TANIMI
• 19.yy’ın başlarında stetoskop’un icadı ve insan anatomisi hakkında bilgi edinilmesine kadar doktorlar, ölümü kesin olarak teşhis edemiyorlardı. Bunu yapabiliyor olmak doktorlara, toplum nezdinde büyük bir güvenilirlik sağladı.
• 19.yy’ın ikinci yarısında modern yoğun bakım ünitesinde, ölüm sürecinin bileşenlerini tek tek ayırarak bazı fonksiyonları destekleyerek ölüm sürecini durdurabilir hale geldiler. Yoğun bakım ünitesinde ölüme yaklaşımlar, hastaların vücutlarında kalbin, beynin ve kan basıncının elektronik ekranlarda gözlemlenmesi şeklindedir
Bu gelişmelerin iki önemli sonucu olmuştur:
(1) daha önceleri ölüme neden olan ardışık olaylar artık kaçınılmaz değildir.
Önceleri hayati bir fonksiyon durduğunda diğerleri de hızlı bir şekilde onu izliyordu ve bu durum birinin diğerlerinden daha hayati oluşunu seçme zorunluluğunu ortadan kaldırıyordu. Bugün, solunum cihazı, kalp atışlarını düzenleyen aygıt, kan basıncını koruyan ilaçlar ve diğer birçok müdahale, önceden vücut fonksiyonlarının tümünün durması anlamına gelecek olan temel fonksiyonların kaybından sonra da yaşamın devamını sağlamaktadır.
(2) böyle bir gözlemin ve desteğin doktorlara, hastalara ve ailelere, ölüm zamanı üzerinde verdiği inanılmaz kontroldür. Önceden Tanrı’nın ve kaderin elinde olduğu düşünülen ölüm zamanı, şimdi daha çok insan kararının bir tartışma konusudur. Bu anlama ve kontrol, ölümü asla yenemeyecek olmasına rağmen insanlara, ölüm üzerinde kontrolleri olduğu yanılgısını ve kaygı verici bir sorumluluk duygusu vermiştir, fakat ölüm yine de insana ulaşmıştır.
Ölümün Felsefî Tanımları
Filozoflar, ikna edici bir şekilde ölümün tanımının, insan biyolojisine dayanmakla birlikte, sonuçta felsefî bir soru olduğunu iddia
etmektedirler. Ölümü tanımlamak için birinin, “Hangi fonksiyon öyle temeldir ki onun geri döndürülemez kaybı, insanın öldüğüne delâlet eder? “ sorusunu cevaplaması gerekmektedir.
Bazı kriterler öne sürülebilir: Birisi, bilincin ve bilişsel faaliyetlerin ölü ve canlı insan arasında farklılaşan yegane fonksiyonlar olduğunu iddia etseydi, ilgili kriter üst beynin fonksiyon kaybı olacaktı. Bu kriterin gerçekleşmesi, hastanın tepkisizliğini içerir; örneğin tekdüze bir EEG ve beynin bilinçten ve bilişsel fonksiyonlardan sorumlu bölümlerinin tahribatını gösteren bir beyin taraması. Eğer bilincin ve bilişsel faaliyetlerin kaybı, yanlışsa, ilgili kriter ve testler de yanlıştır.
• Bilincin ve bilişsel fonksiyonların kaybına (loss of functioning of the higher brain) ek olarak, ölüm anlamına gelebilecek diğer iki felsefî kriter daha vardır. Birincisi, yaşamsal sıvı akışının (kan ve oksijenin vücutta dolaşımının) kaybı (loss of vital fluid flow) İlgili kriter, solunum ve dolaşım fonksiyonunun geri döndürülemez duruşu, nefes sesini dinleyerek, nabız atışını hissederek ya da EKG yapılarak test edilebilir.
Yaşamsal sıvı akışı tanımı, 1800’lerin başlarından 1970’lerin başlarına kadar hakim olan ölüm tanımıydı.
• Bir bütün olarak organizmanın fonksiyon kaybı da diğer tanımdı (loss of functioning of the organism as a whole). İlgili kriter, beyin sapı da dahil tüm beyin fonksiyonlarının geri döndürülemez kaybıdır. Bu kriterin gerçekleştiğini görmek için yapılacak testler, beyin sapı reflekslerinin incelenmesini, EEG ya da beyine kan akışının tümü durduysa bunu görmek için beyin taramalarını içerebilir. Her üç tanımında destekçileri vardır, beyin formülasyonlarının tümü, Birleşik Devletler’de ve birçok Avrupa ülkesinde beyin ölümü olarak adlandırılan tanıma yoluyla, kanunla yüceltilmiştir