• Sonuç bulunamadı

PEDAGOJİK (EĞİTİM) PSİKOLOJİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "PEDAGOJİK (EĞİTİM) PSİKOLOJİSİ"

Copied!
123
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

PEDAGOJİK (EĞİTİM) PSİKOLOJİSİ

DERS NOTLARI

DERS HOCASI

Dr. Muhittin KAHVECİ

(2)

ÜNİTE 01:

Pedagoji ve Psikoloji İlişkisi: Eğitim Psikolojisi BİREYİN GELİŞİMİNDE EĞİTİM SÜRECİNİN ROLÜ

Bireyler; yaşam boyunca düzenli ve sistemli bir biçimde değişmektedirler.

Gelişim olarak nitelendirilen bu değişmeler ise büyüme olgunlaşma ve öğrenme süreçleri yoluyla gerçekleşmektedir.

Çağdaş eğitim anlayışı, bireyin her yönden bir bütün olarak gelişimini sağlamayı hedefler.

Çağdaş eğitim anlayışında, geleneksel biçimde öğretim ve yönetim hizmetlerine yer verilmekle birlikte, öğrenci kişilik hizmetlerine de yer verilmektedir.

EĞİTİM VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ

İlk çocukluk yıllarından itibaren eğitim kurumları olan okullarda da öğrenme yaşantıları yoluyla bireyin gelişimi sağlanmaya çalışılmaktadır.

Her bireyin gelişimi kalıtımsal ve çevresel faktörler nedeniyle birbirinden farklıdır. Bu nedenle, eğitim sürecinde bireyler arasında bireysel farklılıklar vardır.

Eğitim sürecinde öğrencilerin davranışlarını ve altında yatan nedenleri anlayabilmek için psikolojinin ortaya koyduğu bilgileri dikkate almak gerekir.

Hem eğitim hem psikoloji alanı bireyin davranışları ile ilgilenir. Eğitim, bireylerde istendik davranış değişikliği yapmaya çalışırken, psikoloji davranışı ve altında yatan nedenleri anlamaya ve açıklamaya çalışır.

Eğitim psikolojisi, öğrenme öğretme sürecini inceleyen bir bilimsel çalışma alanıdır.

Eğitim Psikolojisinin Doğası

Eğitim psikolojisi, psikoloji ve eğitim gibi iki ayrı çalışma alanını bileşimini içeren bir alandır. Bu nedenle, eğitim psikolojisi hem davranışın incelenmesin hem de eğitim sürecinin incelenmesini içerir.

Eğitim psikolojisi eğitim ortamlarında öğretimi ve öğrenmeyi anlamada uzmanlaşan psikoloji dalıdır. Dolayısıyla, eğitim psikolojisi temelde öğretme ve öğrenmeyi içeren süreçler ile ilgilenir. Eğitim psikolojisinin odağı öğrenen, öğreten ve onlar arasında yer alan etkileşim üzerinedir

(3)

Eğitim psikolojisi yaklaşık doksan yıldır vardır ve onun ne olduğuna ilişkin tartışmalar vardır. Bazı insanlar eğitim psikolojisini psikolojiden elde edilen ve sınıf etkinlikleri için de kullanılan bilgi olduğuna inanırlar. Bazıları ise sınıf ve okul yaşamı üzerinde çalışmak için psikoloji yöntemlerine başvurmayı içerdiğini belirtirler. Bugün, genel kabul gören düşünce eğitim psikolojisinin kendi teorileri, araştırma yöntemleri, problemleri ve teknikleri ile ayrı bir çalışma alanı olduğu kabul edilir

Tarihsel açıdan eğitim psikolojisi alanı, 20. yüzyıl başından önce psikolojideki çeşitli öncü kuramcılar tarafından başlatıldı. W.J ames, J. Dewey, ve E. L.

Thorndike gibi öncü kuramcılar, eğitim psikolojisi alanını yarattılar ve biçimlendirdiler. W. James, çocuklara eğitim vermede psikolojinin uygulamalarını tartıştı ve eğitimi geliştirmek için sınıfta öğrenme ve öğretmede gözlemin önemini vurguladı. J.Dewey ise çocukların sıralarında sessizce oturmaları ve alışılmış mekanik bir biçimde pasif olarak öğrenmeleri gerektiği düşüncesinin yerine, çocukların aktif öğrenen olarak görüldüğünde daha iyi öğrenebildiğini belirtti. Ayrıca eğitimin tüm çocuklar üzerinde odaklanmasını, çocukların sınırlı biçimde akademik konularda eğitilmemesi gerektiğini, çocukların nasıl problem çözücüler olunacağını öğrenmeleri gerektiğini ve çocuğun çevreye uyumunun önemini vurguladı.

1. L. Thorndike ise öğrenmenin bilimsel temelini geliştirdi ve ölçme ve değerlendirme üzerine yoğunlaştı. Okulların en önemli görevlerinden birinin çocukların muhakeme etme becerilerini geliştirmek olduğunu ve eğitim psikolojisinin bilimsel temele sahip olması gerektiğini ileri sürdü.

1950’lerde Skinner büyük ölçüde eğitim psikolojisinden etkilendi ve öğrencinin pekiştirilmesini içeren programlanmış öğrenme kavramını geliştirdi.

Daha sonra, 1950’lerde B. Bloom öğretmenlerin, öğrencilerinin kullanmasına ve geliştirmesine yardım ettiği hatırlama, kavrama, analiz, sentezleme ve değerlendirmeyi içeren bilişsel beceriler taksonomisini ileri sürdü. Daha sonra, 1980’lerde öğretimin davranışsal analizinin öğretimin etkilerini açıklamada sıklıkla yetersiz olduğu düşüncesi ileri sürüldü. Öğrencinin öğrenmesine yardım etmeye yönelik bilişsel psikolojinin kavramlarını (bellek, düşünme, muhakeme etme gibi) kullanmaya yönelik büyük bir ilgi ortaya çıktı. Bugün, bilişsel ve davranışsal yaklaşımlar eğitim psikolojisinin bir parçasıdır. Ayrıca, eğitim psikologları öğrencinin yaşamının sosyoduygusal yönlerine de artan biçimde odaklaşmakta, okulu sosyal bir çevre olarak görmekte ve eğitimde kültürün rolünü incelemektedirler

(4)

Bir bilim dalı olan eğitim psikolojisi değişkenler arasındaki ilişkileri anlamak, açıklamak ve kontrol etmek içim bilimsel yöntemi kullanır ve öğrenme öğretme sürecini daha nitelikli hale getirmek için çeşitli araştırmalar gerçekleştirir.

Eğitim psikolojisi, eğitim sürecinde öğrencilerin gelişimsel özelliklerini dikkate alarak ve öğrenmenin temel ilkelerini ve kurallarını kullanarak nitelikli bir öğrenme öğretme süreci gerçekleştirmeyi hedefleyen ve bunun için de mevcut bilimsel bilgileri kullanan ve bilimsel bilgiler üreten bir bilim alanıdır.

Eğitim Psikolojisinin Boyutları

Eğitim psikolojisinin temel boyutlarını eğitim sürecinde ve özellikle sınıf ortamında gelişimpsikolojisinin bilgilerini ve öğrenme psikolojisinin ilkelerini kullanma oluşturur.

Eğitim psikolojisi, öğrenmeye ilişkin önemli fikirler sunar ve ailede, işte endüstride ve toplumda öğrenme üzerindeki etkilere ilişkin iç görü sağlar.

Eğitim psikolojisini dikkate alan ve uygulayan bir eğitimci öğrenme öğretme sürecinde öğrencilerin gelişimsel özelliklerini önemser. Örneğin, Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı, çocukların bilişsel gelişime veya düşüncenin gelişimine ilişkin bilgiler ortaya koyar.

Eğitim Psikolojisi ve Öğretmen Sorumlulukları

Eğitim psikolojisi ortaya koyduğu bulgular ile öğretmenlerin nitelikli bir biçimde öğrenme öğretme sürecini gerçekleştirmelerine katkıda bulunur.

Öğretimsel süreç; amaçları seçme, öğrenci özelliklerini anlama, öğrenme sürecinin doğasına ilişkin fikirleri anlama ve kullanma, öğretim yöntemleri seçme ve kullanma ve öğrenci öğrenmesini değerlendirme olmak üzere beş temel görev içerir.

Eğitim sürecinde eğitim psikolojisi bilgileri ve anlayışı ile hareket eden öğretmenler olaylara çok yönlü bakabilmeli ve öğrenci davranışlarını çok yönlü değerlendirebilmelidirler.

İyi öğretmen kimdir? Bu soruya öğrenciler, “En iyisini yapmaları için onları destekleyen, insan olarak onları anlama çabası ile gerçekten zaman harcayan, çok iyi organize eden, mizah anlayışına sahip, onlar bir şey öğrendiği zaman onların kendilerini iyi hissetmesini sağlayan, öğrettiği şeyler konusunda istekli, hevesli, coşkulu olan, dürüst davranan, onlara karşı sorumluluk hisseden ve onların anlayabileceği biçimde konuları aktaran, ifade eden” olarak yanıt vermektedirler.

(5)

Eğitim psikolojisi alanının genellikle üniversitelerde eğitim fakülteleri bünyesinde yapılandırılmış olmasının nedenleri;

Eğitim psikolojisinin varsayım ve yaklaşımlarından en çok yararlanması beklenen kişilerin öğretmenler olması,

İnsanın gelişim özellikleri, öğrenme süreçleri ve motivasyon, öz- düzenleme, öz yeterlilik gibi konular çerçevesinde eğitim-öğretim etkinliklerini yapılandırması gereken kişilerin öğretmenler olması şeklinde ifade edilebilir.

Öğretmenlerin sahip olması gereken bilgi türleri; özel alan bilgisi, pedagojik bilgi ile öğrencilere ve öğrenme sürecine yönelik bilgi olarak sınıflanmaktadır.

Pedagojik bilginin de kaynaklarından biri olarak gösterilebilecek eğitim psikolojisi, özellikle öğrencilere ve öğrenme sürecine ilişkin bilgi sağlayarak öğretmenlerin mesleki gelişimine katkıda bulunmaktadır.

Öğretmenlik mesleğinin gerekliliklerinin değişmesine yol açan eğitsel eğilimleri; öğrenciler arası farklılıkların artması, öğretimsel teknolojinin çeşitlenmesi, eğitimde hesap verebilirliğin artması ve öğretmenlerin uzmanlıkların artması şeklinde sıralamak olanaklıdır.

EĞİTİM PSİKOLOJİSİNİN UĞRAŞI ALANLARI

Eğitim psikolojisi, gelişim ve öğrenme psikolojisinden beslenen karma bir alandır.

Eğitim psikolojisi genel olarak psikoloji biliminin eğitim alanına uygulanması olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda eğitim ortamlarındaki psikolojik süreçleri konu edinmektedir.

Eğitim psikolojisinin ilgilendiği konular olarak öğrenme süreci, öğrenmeyi etkileyen faktörler, öğrencinin gelişimsel ve bireysel özellikleri, güdülenme, sınıf yönetimi, sınıf içi kişiler arası süreçler, öğrenme ürünlerinin değerlendirilmesi, aile-çocuk ilişkileri gibi pek çok farklı konu sıralanabilir.

Gelişim psikolojisi, bireylerin hayatları boyunca geçirdikleri her türlü değişimi ve bireyler arasındaki gelişimsel farklılıkları inceleyen bilim dalıdır. Gelişim psikolojisi, bireylerin hayatları boyunca geçirdikleri her türlü değişimi ve bireyler arasındaki gelişimsel farklılıkları inceler ve gelişimi, gelişmiş bebeklik, erken çocukluk, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik gibi belli dönemler ayırır.

Eğitim psikolojisinin temellerinden bir diğeri olan öğrenme psikolojisi, öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini, öğrenme sırasında organizmada ne gibi değişiklikler olduğunu ve öğrenme için geçerli olan ilkeleri belirlemeye çalışan psikoloji dalıdır.

(6)

EĞİTİM PSİKOLOJİSİNİN BİLGİ TOPLAMA YÖNTEMLERİ

Psikoloji biliminin temel amaçları; betimleme, açıklama, yordama ve kontroldür.

Betimleme: Birbiriyle ilişkili davranışların ve bu davranışları belirleyen koşulların saptanmasına yönelik araştırmalar yapma ve ne olduğunu anlamaya çalışmayı ifade eder.

Açıklama: Davranışları açıklayan genel ilkelerin ve kuramların oluşturulmasını içerir. Davranışları anlamak, betimleme ve açıklama amaçlarının gerçekleşmesi ile mümkün olur. Bu bağlamda açıklama nasıl ve neden sorularına yanıt bulmayı ifade eder.

Yordama: Araştırmalardan elde edilen bulgulara veya temel ilke ve kuramlara dayanarak, davranışları önceden tahmin etmeye yöneliktir. Yordamada elde edilen verilerden yola çıkılarak geleceği kestirme işlevi gerçekleştirilir.

Kontrol: Davranışların istenen bir düzeye veya biçime getirilmesini kapsar.

Davranışların kontrolünde de araştırma bulgularına veya temel ilke ve kuramlara dayanılır.

Eğitim psikolojisinde kullanılan betimsel, deneysel ve istatistiksel yöntemler olmak üzere üç çeşit bilgi toplama yönteminden yararlanılmaktadır.

Betimsel Yöntemler: Betimsel yöntemler, araştırılmak istenen sorunun mevcut durumunu kendi koşulları içerisinde ve olduğu gibi ortaya koymaya yöneliktir.

Bu yöntemler arasında gözlem, görüşme, testler, anket, etnografik çalışma, olay incelemesi ve klinik yöntem yer almaktadır.

Gözlem

Gözlem, araştırmada ihtiyaç duyulan verilerin insan, toplum ya da doğa gibi belli hedeflere odaklanılarak çıplak gözle ya da bir araç kullanılarak izlenmesi ile toplandığı süreçtir.

Sistematik bir süreç olan gözlem, neyin gözlemleneceğini, önyargılardan uzak bir biçimde gözlemlerin yürütülmesini, doğru bir biçimde kayıt edilmesini ve gözlenenlerin sınıflandırılarak etkili bir biçimde ifade edilmesini gerektirir.

Doğal gözlem: Doğal gözlem, gözlemin gerçek yaşam koşullarında gerçekleştirildiği, koşullara müdahale edilmediği ve bireylerin var olan durum içinde gözlemlendiği gözlem türüdür.

Sistematik (Kontrollü) gözlem: Sistematik gözlem, neyin, nasıl, nerede, ne zaman gözleneceğinin önceden planlandığı, amacın saptandığı ve belli kurallara uyularak yapılan gözlemdir

(7)

Katılımcı gözlem: Katılımcı gözlem, incelenen olguyu ve gruptaki etkileşimi daha iyi anlamak için araştırmacının bir katılımcı olarak yer aldığı gözlem türüdür.

Katılımcı gözlem katılımsız gözleme oranla gözlenen davranışların nedenleri hakkında daha derin ve detaylı bilgi verir. Çünkü belli bir davranışı anlayabilmenin en iyi yolu, onu yaşamak ve duymaktır.

Katılımsız gözlem: Katılımsız gözlem, gözlemi yapan kişinin gözlemci kimliğini koruduğu ve olayın dışında kaldığı gözlem çeşididir.

İçgözlem: İçgözlem kişinin kendi kendisini gözlemlediği gözlem türüdür.

Dış gözlem: Dış gözlem, herhangi psikolojik bir olgu ya da olayı yaşayan bireyi, o anda bir plan doğrultusunda dıştan inceleyip sonuca varmaktır.

Görüşme

Görüşme iki veya daha fazla sayıda insan arasında belli bir amaç etrafında yapılan tartışmalardır. Görüşmenin amacı, diğer insanların bakış açısını anlamaktır. Görüşme yoluyla kişilerin deneyimleri, düşünceleri, niyetleri, algıları ve tepkileri gibi gözlemlenemeyen soyut olgular hakkında bilgi edinilir.

Karasar’a (2011, s.166) göre, görüşme, bireylerin çeşitli konulardaki bilgi, düşünce, tutum ve davranışları ile bunların olası nedenlerini öğrenmede kullanılacak en kestirme yoldur.

Görüşmede izlenen basamaklar şunlardır:

Toplanması gereken bilgiler için plan yapılır.

Görüşmeciye ilişkin belgelerden bilgi toplanır.

Görüşülen kişiyle rahat bir hava içinde görüşebilmek için ortam hazırlanır.

Görüşme, planına uygun olarak eksiksiz uygulanır.

Elde edilen görüşler ya görüşme esnasında ya da sonrasında kaydedilir.

Belgelerden elde edilen ile görüşmeden elde edilen veriler birleştirilir, yorumlanır ve değerlendirilir.

Başarılı bir görüşme için görüşmede izlenen basamakların yanı sıra, görüşme saatinin her iki taraf için uygun olacak şekilde önceden belirlenmesine, görüşme sırasında sıcak ve ilgili bir tutum sergilenmesine ve görüşülen kişinin sadece söylediklerine değil beden diline de dikkat edilmesine özen gösterilmelidir.

Yapılandırılmış görüşmeler daha önceden belirlenmiş, standart sorulara dayalı görüşmelerdir.

Yapılandırılmamış görüşme, önceden belirlenmiş bir soru setinin bulunmadığı ve genel bir alandaki var olan bilgiyi açığa çıkarmayı amaçlayan görüşmelerdir.

Görüşmenin güçlü yönleri olarak esneklik, yanıt oranı, sözel olmayan davranış, anlık

(8)

tepki, ortam üzerindeki kontrol, soru sırası, veri kaynağının teyit edilmesi, tamlık ve derinlemesine bilgi sayılabilir.

Görüşmenin zayıf yönleri olarak ise maliyet, zaman, olası yanlılık, kayıtlı ve gizli bilgileri kullanamama, zaman ayırma güçlüğü, gizliliğin ortadan kalkması, soru standardının olmayışı ve bireylere ulaşma güçlüğü gösterilmektedir.

Testler

Testler, kişilik özellikleri, genel ve özel yetenekler, ilgi ve tutumlar, belli bir konudaki bilgi ya da belli davranış ve özellikleri ölçmek için kullanılan araçlardır.

Testlerin en önemli özelliği, ölçülen özelliği belirli ölçütlere göre karşılaştırma olanağı vermesidir.

Kâğıt kalem testleri soruların sözel ya da yazılı olarak denek tarafından yanıtlandığı testlerdir. Projektif testler ise önceden hazırlanmış resim ya da şekillerin birey tarafından anlamlandırılması esasına dayanır ve bu testlerle bireyin bilinçaltı süreçlerini anlayabilmek amaçlanır.

Başarı testleri, genel ve özel yetenek testleri, ilgi ve tutum envanterleri eğitim psikolojisinde kullanılan testlerden bazılarıdır.

Anketler

Anketler, kişilerin belli konulardaki duygu, düşünce ve tutumlarını saptamak amacıyla hazırlanmış yazılı soru listeleridir.

Anket yöntemi ile elde edilen veriler genellenebilir ve uygulanması kolaydır ancak sınırlı ve yüzeysel bilgi verir.

Etnografik Çalışma

Etnografik araştırmaların temel amacı araştırmaya konu olan kültürün tanımlanması ve bu süreçte de bu kültürü oluşturan bireylerin ya da grupların algılarının, deneyimlerinin ve tutumlarının kendi bakış açılarından aktarılmasıdır.

Etnografik çalışmalar ilk olarak antropoloji alanında kullanılmıştır. Etnografik çalışmalar bir grubun yaşamında doğal olarak gerçekleşen olayları incelemeyi ve bu olayları anlamayı kapsar.

Etnografik çalışmalardaki en önemli nokta, araştırmacının kültürü iyi kavrayabilmesidir.

(9)

Olay İncelemesi

Olay incelemesi az sayıda veya tek bir durum ya da bireyin derinlemesine incelenmesidir.

Olay incelemesinde birden fazla veri toplama yöntemi kullanılarak zengin ve birbirini destekleyici veriler elde edilmeye çalışılır ancak tek bir birey veya grup üzerinde çalışıldığından, sonuçların genellenebilirliği oldukça sınırlıdır.

Benzer şekilde Külahoğlu da olay incelemesini bireyin geçmişi, ailesi ve çevresindeki kişilerle ilişkileri, sorunları gibi konularda bireyin kendisinden ve kaynaklardan derinlemesine ve ayrıntılı bilgi toplama olarak tanımlamaktadır.

Ancak olay incelemesi yalnızca bir kişi ile yapılabileceği gibi, bir kurum veya topluluğu bir bütün olarak ele alarak da yürütülebilir. Örneğin okul binası veya dershane içinde yer alan birey veya grupların davranışları olay incelemesi araştırmalarının odağını oluşturabilir

Klinik yöntem

Klinik yöntem, bir olayı enine boyuna incelemek ve geçmişini araştırmak şeklinde tanımlanabilir.

Klinik yöntem, özellikle nadiren karşılaşılan durum ve rahatsızlıklarda ve gelişimde bir takım özelliklerin ortaya konmasında kullanılır. Klinik yöntemde bir hasta derinlemesine geriye dönük ve hali hazırdaki durumuyla incelenir.

Deneysel Yöntemler

Deneysel araştırmada, araştırmacı karşılaştırılabilir işlemler uygular ve daha sonra onların etkilerini inceler. Bu nedenle deneysel araştırma bilimsel yöntemler içinde en kesin sonuçlar veren araştırma türüdür.

Değişkenler arasındaki neden sonuç ilişkisinin belirlenmeye çalışıldığı deneysel araştırmanın aşamaları şöyle özetlenebilir:

Hipotezin tanımı

Belirlenen evrenden örnek kütleleri oluşturacak deneklerin seçilmesi

Örnek kütlelerin farklı deneysel gruplara dağıtılması

Bir veya daha çok değişken üzerine planlanan değişimin uygulanması

Az sayıda değişkenin ölçülmesi

Diğer değişkenlerin kontrol edilmesi

Bağımlı değişken, bağımsız değişkenler tarafından etkilenmesi beklenen;

bağımsız değişken ise bağımlı değişkeni etkileyen değişkendir.

Değişkenler arasındaki neden sonuç ilişkisinin belirlenmeye çalışıldığı deneysel araştırmada uyulması gereken kurallar şöyle özetlenebilir:

Gruplar seçkisiz olarak oluşturulmalıdır.

En az iki veya daha fazla grup veya durum karşılaştırılmalıdır.

(10)

En az bir bağımsız değişken kontrol altında tutulmalıdır.

Bağımlı değişkenler ölçülebilir olmalıdır.

Sonuçlar istatistiksel karşılaştırmalarla değerlendirilmelidir.

Deneyi etkileyecek dış faktörler kontrol altında tutulmalıdır.

İstatistiksel Yöntemler

İlişkisel araştırmalar iki değişken arasında bir ilişki olup olmadığını belirmeyi amaçlayan çalışmalardır. İlişkisel araştırmalar ile iki veya daha fazla olay veya özellik arasındaki ilişkinin gücü tanımlanır

Örneğin, eğitim fakültelerinde eğitim gören öğrencilerin kentten veya köyden gelmiş olmaları ile öğrencilerin derslerdeki başarı düzeyleri arasında bir ilişki olup olmadığı istatistiksel bir araştırma ile belirlenebilir

Korelasyon, iki değişkenin bir biri ile ne derece ilişkili olduğunu ifade eden istatistiksel bir betimleme olup, +1 ile -1 arasında değişen değerler alır.

Bu sayının +1’e yakın olması, incelenen değişkenler arasında pozitif bir ilişki olduğunu, -1’e yakın olması ise negatif bir ilişki olduğunu ifade eder.

ÜNİTE 02:

Gelişimin Temelleri

Bir değişim süreci olarak gelişim, Fiziksel, bilişsel ve psikososyal gelişim alanlarında yaşam boyu devam eder.

Gelişim: Bireylerde, yaşamın başlangıcından sonuna kadar ortaya çıkan sistematik ve ardışık özelliğe sahip niteliksel ve niceliksel değişmelerdir.

Sonuçta gelişim, bir organizmada döllenmeden ölüme kadar olan süreçte ortaya çıkan sistemli ve birbirini izleyen değişmeler olarak tanımlanmaktadır İnsanlardaki gelişimsel değişmeler, niceliksel ve niteliksel olmak üzere iki türlü gerçekleşmektedir. Niceliksel değişme; insan gelişiminde miktardaki, sıklıktaki, büyüklükteki ve süredeki kolaylıkla ölçülebilen ve gözlenebilen değişmelerdir.

Örneğin, ağırlık, boy uzunluğu, eğitim yılı, kelime hazinesi gibi. Niteliksel değişme ise yaşam boyunca insanların fonksiyonlarındaki değişmelere karşılık gelmektedir. Örneğin okul öncesi dönemdeki çocuklarda gözlenen benmerkezci düşünce, ilkokul döneminde yerini empatik düşünceye bırakmaktadır.

(11)

GELİŞİM ALANLARI: Gelişim; Fiziksel, bilişsel ve psikososyal gelişim alanlarında gerçekleşmektedir.

Bilişsel gelişim; zihinsel aktivitelerde ortaya çıkan değişmeleri kapsamaktadır.

Algı, bellek, düşünme, problem çözme, akıl yürütme, dil gibi zihinsel aktivitelerdeki değişmelerdir.

Psikososyal gelişim; bir kişinin duygu, motivasyon, değer yargıları, kişilik ve diğer insanlarla ilişkileri ile ilgili olan değişmeleri kapsamaktadır.

Gelişim alanları sürekli olarak etkileşim halinde oldukları için bireyler, biyopsikososyal bir varlık olarak yaşam boyunca gelişmektedirler.

GELİŞİMİ BELİRLEYEN FAKTÖRLER: Günümüzde organizma, kalıtım ve çevre etkileşmesinin bir ürünü olarak kabul edilmektedir.

Kalıtım ve Çevre Tartışmaları

Geçmişten beri psikologlar, insan gelişimi örüntülerinin belirlenmesinde, kalıtım ve çevre tartışmaları üzerinde odaklaşmışlardır. Psikolojinin Darwin’in evrim teorisinin etkisi altında olduğu zamanlarda, gelişimde temel faktörün kalıtım olduğu inancı hakim olmuştur. Daha sonraları bu görüş, Watson’un öncülüğünde çevreciler tarafından reddedilmiş ve bir çocuğun uygun eğitim ile herhangi bir yetişkin tipine dönüştürülebileceğine inanılmıştır. Bu görüş gelişimde çevresel faktörlerin önemini vurgulamıştır.

Gelişimde kalıtım çevre tartışmaları, ilk başlarda “hangi” faktörün daha önemli olduğu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Diğer bir deyişle, herhangi bir özelliğin (örn: zeka düzeyi) ortaya çıkmasından hangi faktörün (kalıtım veya çevre) sorumlu olduğuna cevap aranmıştır. Daha sonraları birçok bilim adamı bu sorusunun gereksiz olduğunu; bunun tuzun oluşumunda sodyumun mu yoksa klorun mu daha önemli olduğu tartışmasına benzediğini belirtmişlerdir. Halbuki hem sodyum hem de klor olmadan tuz meydana gelmemektedir.

Bazı bilim adamları “hangisi” sorusu gibi “ne kadar” sorusunun da uygun olmadığını savunurlar. Bu bilim adamlarına göre, davranışı oluşturmada kalıtım ve çevresel faktörlerin birlikte nasıl çalıştıkları, başka bir deyişle, nasıl etkileştikleri sorusuna cevap aranmalıdır. Zira, insan yaşamında ne çevre ne de kalıtım ayrı bir şekilde var olur. İkisi daima birbirine geçmiştir ve bu şekilde sürekli etkileşim halindedir.

Günümüzde kalıtım ve çevrenin insan gelişimini etkilemesi hakkında, “hangisi”

ve “ne kadar” soruları yerine, her ikisinin “nasıl” etkileştikleri sorusuna cevap aranmaktadır.

(12)

Kalıtımsal Faktörler

Türe özgü ve bireye özgü olan kalıtımsal özellikler, döllenmeden ölüme kadar gelişimin bazı alanlarında güçlü etkilere sahiptir.

Yapılan bir araştırmada Beyaz Amerikalı ve Çinli bebekler doğduktan sonraki ilk 48 saat boyunca incelenmiştir. Sonuçta, her iki ırka özgü davranış kalıpları elde edilmiştir. Beyaz Amerikalı bebekler kolaylıkla harekete geçirilebilirken, Çinli bebekler daha sakin ve sabit kalmaktadırlar. Araştırmacılar, bebeklerin burnuna bir bez dokundurduklarında; Beyaz Amerikalı bebekler başlarını çevirmekte veya elleri ile kumaşa vurmaktadırlar. Çinli bebekler ise burunlarındaki bezle hiç ilgilenmeyip, ağızlarından nefes almaya başlamışlardır.

Yine, Beyaz Amerikalı bebekler ağladıklarında biraz zor yatıştırılırken, Çinli bebekler ağlamayı hemen durdurmaktadır. Araştırmacılar; bebeklerin doğuştan getirdikleri ırklarına özgü bu özelliklerini, annenin kültürel olarak etkilenmiş olan tutum ve davranışlarının, bebeklerin hareketli veya sakin olması ile etkileşmesi sonucu, desteklenmiş olabileceğini belirtmektedirler.

Genlerde yaşamın temel genetik maddesi olan DNA (deoxiribonucleic acid) ve RNA (ribonucleic acid) molekülleri bulunmaktadır. DNA hücre çekirdeği içerisinde kodlanmış bilgiyi içerir. RNA ise bu genetik bilgiyi hücrelere taşır.

Genler hücre çekirdeklerinde yer alan kromozomlarda bulunmaktadır. Tüm insan hücrelerinde 23 çift kromozom bulunmaktadır. Bunlardan 22 çifti

“otozom kromozomları” olarak adlandırılır. 23 ‘üncü çiftse “cinsiyet kromozomu”dur. Bu kromozom çifti kadın veya erkek olmayı belirlemektedir.

Erkeklerde XY, kadınlarda ise XX kromozomları bulunmaktadır. Her yumurta hücresinde X kromozomu bulunurken sperm hücresi ya X ya da Y kromozomunu içermektedir. Sonuçta bebeğin cinsiyeti, erkek sperm hücresinden hangi kromozomun döllenmiş yumurtaya geçtiği ile belirlenmektedir

Genotip: Bireyin sahip olduğu genetik özelliklerdir. Fenotip: Bireyin sahip olduğu gözlenebilen özellikleridir.

(13)

İç Salgı

Bezi Görevleri

Hipofiz

İç salgı bezlerinin çalışmasını denetler.

Vücuttaki sıvı dengesini sağlar.

Büyüme hormonu salgılayarak büyümeyi hızlandırır.

Oksitosin hormonu salgılayarak annenin doğum yapmasını kolaylaştırır Oksitosin hormonu salgılayarak annenin süt miktarını arttırır.

Epifiz

Melatonin hormonu salgılayarak vücudun ritmini korur.

Yumurtalık ve testisin vaktinden önce gelişmesini engeller.

Tiroit

Vücuttaki metabolik faaliyetleri düzenler. Vücut ısısını dengeler.

Solunum hızını artırır.

Büyüme ve gelişmeyi sağlar.

Fiziksel ve bilişsel gelişime katkıda bulunur. Böbreklerin işlevini kolaylaştırır.

Cinsiyet organlarının çalışmasına etki eder. Vücuttaki kalsiyum düzeyini dengeler.

Paratiroit

Kemiklerin, kasların ve sinirlerin çalışmasına etki eder. Vücuttaki kalsiyum ve fosfor düzeyini dengeler.

Timüs

Lenfosit üreterek vücudun savunma mekanizmasında rol alır. Hipofizden salgılanan cinsiyet hormonlarının salınmasını baskılar.

Adrenal Adrenalin ve noradrenalin

(14)

Bezler hormonları salgılayarak sinir sisteminin çalışmasında rol oynar.

Adrenalin vücudu acil durumlarda tepki vermeye hazırlar. Noradrenalin ise vücudun normale dönmesini sağlar.

Kalbin çalışmasını hızlandırarak kan basıncını artırır.

Çevresel kan damarlarını daraltır.

Kandaki şeker düzeyini yükseltir.

Oksijen tüketimini artırır.

Sindirim kanalında yavaşlamaya neden olur.

Duygusal gelişime katkıda bulunur.

Cinsiyete etki eder ve ergenliğe erken girilmesini engeller.

Pankreas

İnsülin hormonu salgılayarak kandaki şeker düzeyini

dengeler. Karbonhidratlardan yağ oluşumunu hızlandırır.

Gonadlar

Kadınlarda östrojen ve progesteron hormonları salgılayarak cinsel gelişimi ve kadınlık karakterlerinin ortaya çıkmasını sağlar.

Erkeklerde testosteron hormonu salgılayarak cinsel gelişimi ve erkeklik karakterlerinin ortaya çıkmasını sağlar. Cinsel yaşamı sürdürmeye etkide bulunur.

Vücudun üreme işlevlerini düzenler.

(15)

Çevresel Faktörler

Doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasında etkili olan çevresel faktörler farklılık göstermektedir.

Androjen kimlik: Bireyin hem kadın hem de erkeklere özgü olan cinsiyet rollerini kendi cinsiyeti içerisinde barındırmasıdır.

Bebeklerde Fiziksel ve sosyal faktörler bir arada zihinsel gelişimi etkileyebilmektedir. Bu durum, doğum öncesi dönemde kötü ve yetersiz beslenmiş bir grup bebeğin izlenmesi yoluyla araştırmacılar tarafından ortaya konulmuştur. Bu bebekler genellikle çevredeki seslere ve ışığa tepki vermeyen, kayıtsız, ilgisiz kalan ve uyarıldıklarında öfkelenen, huysuzlanan bebeklerdir.

Araştırmada, tüm bebeklere destekleyici besinler verilerek tıbbi bakıma alınmışlardır. Bu bebeklerden bir grubu günlük eğitimsel programa alınırken diğer grubu evde kalmışlardır. Her iki gruptaki bebeklerin 3. ve 18. ayda zihinsel gelişimleri ölçülmüştür. Günlük eğitimsel programa alınan bebekler normal bir zihinsel gelişim gösterirken, diğer bebekler gerilemişlerdir. Bu fark, beş yıl içerisinde daha da artmıştır. Niçin eğitimsel program bu kadar güçlü bir etkiye sahiptir? Araştırmacılar; doğum öncesinde kötü ve yetersiz beslenmiş bebeklerin, sinirli, hassas ve hareketsiz olan doğalarının annelerin davranışlarını etkilediğine; bu durumun, annelerin bebekleri ile daha az etkileşime girmelerine ve geri çekilmeye eğilim göstermelerine yol açtığına inanmaktadırlar.

GELİŞİM İLE İLGİLİ KAVRAMLAR:

Büyüme, olgunlaşma, öğrenme ve kritik dönem/duyarlı zaman

Büyüme kavramı, bireyin bedeninde meydana gelen Fiziksel ve Fizyolojik değişiklikleri ifade etmektedir. Niceliksel olan bu değişiklikler metabolik süreçler yoluyla gerçekleşmektedir.

Olgunlaşma

Olgunlaşma; düzenli bir sıra içerisinde birbirini izleyen biyolojik temelli değişikliklere karşılık gelmektedir. Hem büyüme hem de olgunlaşma biyolojik değişmeyi gerektirmektedir. Ancak büyüme, bir bireyin hücre ve dokularındaki artışı kastederken olgunlaşma, bireyin organlarının, kol ve bacak gibi uzuvlarının gelişiminin fonksiyonel olmasını belirtmektedir. Diğer bir deyişle olgunlaşma; genetik olarak programlanmış olan ve zamanla kendiliğinden ortaya çıkan davranış örüntüleridir.

Olgunlaşma, çevresel koşullar normal kaldığı sürece çevresel olaylardan oldukça bağımsızdır.

(16)

Öğrenme: Öğrenme; bireyin çevresi içerisindeki yaşantıları yoluyla meydana gelen, oldukça kalıcı olan davranış değişiklikleridir. Öğrenme tüm yaşam boyunca ailede, yaşıtlar arasında, okulda, iş yerinde ve diğer birçok alanda gerçekleşmektedir. Öğrenme; herhangi bir yaşantı veya uygulama olmaksızın oluşan olgunlaşmadan farklıdır. Bununla birlikte öğrenme, büyüme ve olgunlaşmaya bağlıdır. Zira büyüme ve olgunlaşma organizmanın bazı davranışları gerçekleştirebilmesi için Fiziksel ve zihinsel olarak hazır olmasını sağlamaktadır.

Kritik Dönem / Duyarlı Zaman Aralıkları

“Yaşamın belli bir zaman diliminde önemli olan olaylar, daha sonraki zamanlarda o kadar önemli olmayabilir.” görüşü bazı gelişim psikologları tarafından daha kuvvetli bir iddia haline getirilerek genişletilmiştir. Kimi psikologlar, gelişimde bazı önemli olayların belirli zaman aralıklarında önemli bir etkiye sahip olduklarını, ancak bu zaman aralıklarından daha önceki veya daha sonraki zamanlarda aynı etkiye sahip olmadıklarını ya da çok az sahip olabildiklerini ileri sürerler. Böylece, bu psikologlar, gelişimde bazı özelliklerin ortaya çıkışında belirli kritik dönemlerin bulunduğunu belirtirler

Kritik dönem görüşü, embriyolojik gelişimden hareketle ortaya konulmuştur.

Embriyonun geliştiği ilk 12 hafta içerisinde organ dokuları farklılaşmaktadır ve birçok organın temel yapıları ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu zaman diliminde geçirilen hastalıklar, alınan ilaçlar ve kimyasal maddeler, organların uygun bir şekilde gelişmesini engeller ve organ bozuklukları kaçınılmaz olur.

Birçok gelişim psikoloğu doğumdan sonraki gelişim sürecinde de kritik dönemler olduğuna inanırlar. Fakat bu gelişimsel kazanımların oluştuğu zaman dilimleri organizmanın bir embriyo olduğu kritik dönemler kadar katı bir sabitlik, değişmezlik göstermezler ve ya hep ya hiç anlayışı yoktur. Gelişim psikologlarının çoğunluğu kritik dönem geçirildiğinde, kazanılamayan birtakım gelişimsel özelliklerin asla kazanılamayacağı görüşünü kabul etmezler. Bu nedenle “kritik dönem” yerine “duyarlı zaman aralıkları” ifadesi kullanmayı tercih ederler

Duyarlı zaman aralıkları insan yaşamında belirli bir yaşantının, diğer zamanlardakinden daha çok etkiye sahip olduğu zaman dilimleridir. Örneğin;

yaşamın ilk üç ayında bir yetişkinin bebeğe ilgi, sevgi ve bakım göstermesi bağlılık ilişkisinin kolaylıkla kurulmasını sağlayacaktır. Böyle bir yaşantı ilk aylarda verilmeyip daha sonraki yıllarda sağlandığında sonuç aynı olabilir mi?

Yaşamın ilk yıllarındaki yoksunlukların etkisinin silinip silinemeyeceği sorusunu cevaplandırmak için de çalışmalar yapılmıştır. Örneğin bir araştırmada; 19 ay

(17)

kalabalık bir yetimhanede kaldıktan sonra oradan alınıp bireysel bakıma alınan bir çocuğun zeka puanının 28.5 puan arttığı gözlenmiştir

Bu duyarlı zaman aralıklarındaki yaşantıların niteliği ve niceliği, gelişimsel kazanımları olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilme potansiyeline sahiptir.

Bu zaman dilimleri diğerlerine göre gelecekteki gelişim için oldukça önemlidir ancak değişmez değildirler. Dil gibi bazı alanlarda bu duyarlı zaman aralıkları gerçekten kritik olabilir. Bununla birlikte sosyal gelişim de dahil bir çok alanda duyarlı zaman dilimleri için sadece duyarlılık söz konusudur. Yani önemlidir ama değişmez değildir.

GELİŞİMİN TEMEL İLKELERİ

1. Gelişim süreklidir. Gelişimsel değişmeler yaşam boyunca devam etmektedir. Değişimler saatler, günler, haftalar aylar yıllar boyunca oluşmaktadır.

2. Gelişim birikimlidir. Bireylerin tepkilerinin nasıl olacağı ve neler öğrenebileceği, önceki yaşantılarına bağlıdır. Yani gelişimsel değişmeler, bir önceki değişmelere dayalıdır ve bir sonraki değişmenin de temelini teşkil eder.

3. Gelişimin her bir döneminde; çeşitli gelişim özellikleri farklı oran ve hızlarda gerçekleşmektedir. Gelişim bazı dönemlerde hızlanırken bazı dönemlerde yavaşlayabilmektedir. Aynı zamanda farklı gelişim dönemlerinde farklı gelişim özellikleri ön plana çıkmaktadır. Okul dönemindeki çocuklarda sosyal ve ahlaki gelişim, Fiziksel gelişime göre daha çok ivme kazanır.

4. Gelişim düzenli ve birbirini izleyen ilerlemelerdir. İnsanların bedensel ve psikolojik gelişiminde, gelişimsel ilerleme birbirini takip eden düzenli adımlar yoluyla gerçekleşmektedir. Motor gelişimde; başını dik tutabilme yeteneğini, yuvarlanma yeteneği izler; daha sonra yerde sürünme, oturma, emekleme, ayakta durma, bir iki adım atma ve sonuçta yürüme gerçekleşir. Benzer ilerleme dil gelişiminde de söz konusudur. Bebekler önce sesler çıkarırlar, Sonra ilk sözcüklerini söylerler. Daha sonra küçük bir kelime dağarcığı oluşur. Başlangıçta bir kelimelik ifadelerle sınırlı olan bu dağarcık daha sonra yetişkin düzeyine ulaşıncaya kadar hem sayıca ham de gramer olarak gelişim gösterir. Bebeklerin her bir beceriyi yapabildikleri yaşlar değişebildiği halde sıra değişmemektedir. Hiç bir bebek oturmadan yürüyemez, sesler çıkarmadan konuşamaz.

Gelişimin belirli yönelimleri bulunmaktadır. Bu ilkeye göre gelişimin üç yönü bulunmaktadır: a- Gelişim, baştan ayağa doğru oluşur.

(18)

b- Gelişim; içten dışa, merkezden uzağa doğru oluşur. Bu yönelim; vücudun merkezi

alanlarından, dış alanlarına doğru meydana gelen hareketlerin kontrol edilmesini ifade etmektedir. Bebekler önce vücudun kontrolünü kazanır, sonra kol hareketlerini, daha sonra el hareketlerini ve son olarak da parmak hareketlerini kontrol edebilirler.

c- Gelişim; genelden özele doğru oluşur. Kaba veya bütünden, özel hareketlere doğru bir yönelim bulunmaktadır. Diğer bir deyişle bu değişimde basitten karmaşığa doğru bir ilerleme söz konusudur. Fiziksel alanda bebekler önce kollarını hareket ettirmeyi öğrenirler, daha sonra işaret ve baş parmağı ile çıngırağı yakalamayı öğrenirler. Çocuklar, atlamayı veya zıplamayı öğrenmeden önce yürümeyi öğrenirler.

Gelişim bir bütündür. Gelişimin her bir alanı (Fiziksel, bilişsel, psikososyal) diğer alanlara bağlıdır. Bir gelişim alanındaki değişme diğer alanlardaki değişmeyi etkilemektedir.

Gelişimde bireyler arasında farklılıklar vardır.

1. Gelişim, kalıtım ve çevrenin etkileşim yoluyla gerçekleşir.

2. Gelişim aşamalar halinde yaşam boyu devam eder.

3. Gelişim belli bir yönde seyreder.

4. Gelişim ardışık bir sıra izler.

5. Gelişim dönemler halinde oluşur.

6. Gelişim n kritik dönemler vardır.

7. Gelişim b r bütünlük içinde gerçekleşir.

8. Gelişim bireysel farklılıklar gösterir.

GELİŞİM ALANLARI

Gelişim Alanı İncelenen Konular

Fiziksel Gelişim

Beden Büyüklüğü, Uzunluğu ve Hacmi Beyin Yapısı

Sinir Sistemi

Kas ve İskelet Sistemi Organların Yapısı Duyusal Yeterlikler Motor Beceriler

Bilişsel Gelişim

Dikkat Bilinç Hafıza

(19)

Zekâ Öğrenme Algılama Düşünme

Muhakeme Etme Problem Çözme Dili Kullanma

Psikososyal Geişim

Benlik Duygu Mizaç

Sosyalleşme Kültürleşme Kişilik

Ahlak

GELİŞİM DÖNEMLERİ

Gelişim psikolojisi alanında dönem kavramı oldukça tartışmalı bir kavramdır.

Bu durum gelişim psikologları arasında, gelişimin sürekliliği süreksizliği konusundaki görüş ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Bir görüşe göre gelişim, dönemler halinde meydana gelir. Bu dönemler herkesin aynı sırada ilerlediği farklı adımlardır. Tırtıldan kelebeğin oluşması gibi her bir dönem bir diğerinden niteliksel olarak farklılıklar göstermektedir. Bu görüş çerçevesinde psikologlar dönem kavramını; belirli gelişim kuramları yoluyla yordanabilecek, belirli yetenek örüntülerini, güdüleri veya davranışları tanımlamak için kullanmaktadırlar. Diğer gelişim psikologları ise gelişimin sürekli olduğu görüşündedirler. Fideden bir bitkinin büyümesi gibi gelişim devamlı bir ilerlemenin sonucudur. Bir dönemdeki davranış diğer dönemlerdeki davranışlardan nitelik olarak farklı değildir. Bu görüş çerçevesinde psikologlar, gelişimi açıklamada dönem kavramının anlam olarak uygun olmadığını, fakat kullanışlı olduğunu ifade etmektedirler

Gelişim

Dönemleri Yaş Aralıkları Doğum Öncesi

Dönem Döllenme-Doğum

Bebeklik Dönemi 0-2 Yaş

(20)

İlkÇocukluk

Dönemi 2/3-5/6Yaş

Son Çocukluk

Dönemi 6-12 Yaş

Ergenlik Dönemi 12-18/21 Yaş Genç Yetişkinlik

Dönemi 18/21-40 Yaş

Orta Yetişkinlik

Dönemi 40-60/65 Yaş

ileri Yetişkinlik

Dönemi 60/65-Ölüm

Doğum Öncesi Dönem:

Döllenmeden doğuma kadar olan zaman aralığıdır. Bu dönemin başlangıç ve bitişi biyolojik olaylar tarafından açık bir şekilde belirlenmektedir. Tek bir yumurtadan yaklaşık 9 ay içinde beyni ve davranış kapasitesi ile bir organizmanın oluştuğu müthiş bir Fiziksel değişim gerçekleşmektedir. Embriyo ve fetüsün gelişimi genetik olarak önceden programlanmış olmakla birlikte, doğum öncesi gelişimde birçok çevresel belirleyiciler de söz konusudur.

Bebeklik Dönemi:

Doğumla başlar ve yaklaşık 2 yaşına kadar sürer. Bebeklik, yetişkinlere oldukça çok bağımlı olunan bir dönemdir. İkinci yılın sonunda çocukların büyük bir kısmı dil ve sembolik düşünceyi kazanmaya başlar. Ayrıca 2 yaşından itibaren yaşanılanlar yetişkinlikte hatırlanabilmektedir. Bu dönemde, dilsel olmayan iletişim, yerini dilsel iletişime bırakır.

İlk Çocukluk Dönemi:

2 yaş civarında başlayan ve 6 yaşlarına kadar süren bu dönem “okulöncesi”

yıllar olarak da isimlendirilmektedir. Bu dönem boyunca çocuklar, kendi kendilerine yeterli olmayı, kendi kendilerine bakmayı, okulla ilgili hazır olma becerilerini geliştirmeyi, yaşıtları ile daha çok oynamayı öğrenirler. Okula başlama, bu dönemin sonunun tipik bir göstergesidir.

(21)

İkinci Çocukluk Dönemi:

6 yaş civarında başlar ve yaklaşık 12 yaşına kadar devam eder. Bu dönem ilköğretim birinci kademeye karşılık geldiğinden, okuma, yazma, matematik gibi temel becerilerin kazanılması ön plana çıkmaktadır. Başarı, çocuğun dünyasında merkezi bir rol oynamaya başlar ve benlik kontrolü artar. Fiziksel büyüme yavaşlar ve düşünme süreçleri daha somut özellikler taşımaya başlar.

Yaşıtlarla ilişkiler artar.

Ergenlik Dönemi:

12 yaşlarında başlayıp 18-21 yaşlarında son bulan bu dönemde, gelişimin birçok alanında hızlı değişmeler yaşanmaktadır. Ergenlikte, aşırı kilo ve boy artışı, vücut şeklinde değişme, sesin kalınlaşması, göğüslerin büyümesi gibi ikincil cinsiyet özelliklerinin gelişimini içeren hızlı Fiziksel değişmeler kendini gösterir. Bağımsızlığı ve kimliğini arama göze çarpar; düşünce daha mantıklı ve soyuttur. Zamanlarının büyük bir kısmını ailenin dışında geçirirler.

Genç Yetişkinlik Dönemi:

18-21 yaşlarının başlarından 40 yaşına kadar sürer. Bu dönem; ekonomik ve kişisel özgürlüğün kazanıldığı, mesleki gelişimin söz konusu olduğu, bir başkasıyla yakın ilişkiler içerisinde yaşamanın öğrenildiği, bir eşin seçildiği, bir ailenin kurulduğu ve çocuk yetiştirilmeye başlandığı zamandır.

Orta Yetişkinlik Dönemi:

40 yaşta başlayıp 60-65 yaşa kadar devam eder. Sorumlulukların genişlediği, farklı alanlarda kişisel ve sosyal ilgilerin arttığı, mesleki doyuma ulaşıldığı, gelecek kuşakların yeterli ve olgun bireyler olması için yardım edildiği, desteklendiği bir dönemdir.

İleri Yetişkinlik Dönemi:

Diğer b r adıyla yaşlılık dönem 60-65 yaş c varında başlayıp ölünceye kadar devam eden b r süreçtir. Bu dönem azalan güce, bozulan sağlığa, emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama zamanıdır. Yaşamın gözden geçirilmesi en belirgin özelliktir.

(22)

GELİŞİM ÖDEVLERİ: Bireylerin her gelişim döneminde kazanması gereken davranışlardır.

Bebeklik Dönemi Gelişim Ödevleri

Doğumdan sonraki çevresel değişikliklere uyum sağlama

Nefes almayı öğrenme

Emmeyi gerçekleştirebilme

Günün belli saatlerinde uyumayı ve uyanık kalmayı öğrenme

Katı yiyecekleri yemeyi öğrenme

Tuvalet alışkanlığını kazanma İlk Çocukluk Dönemi Gelişim Ödevleri

Yürümeyi ve konuşmayı öğrenme

El göz koordinasyonunu gerçekleştirme

Öz bakım becerilerini (yemek yeme, giyinme gibi) kazanma

Cinsiyet farklılıklarını öğrenme

Anne, baba, kardeş ve yaşıtlarla yakın ilişki kurmayı öğrenme

Toplumun doğru ve yanlış olarak kabul ettiği kuralları öğrenmeye başlama

İkinci Çocukluk Dönemi Gelişim Ödevleri

Bedenini tanıma, kabullenme ve olumlu tutumlar geliştirme

Yaşıtlarıyla iyi ilişkiler kurmayı öğrenme

Cinsiyet rollerini kazanma

Okuma, yazma, matematik gibi temel okul becerilerini kazanma

Vicdan ve değerler sistemi oluşturma

Kişisel bağımsızlığını kazanma Ergenlik Dönemi Gelişim Ödevleri

Her iki cinsiyetteki yaşıtları ile yeni ve daha olgun ilişkiler kurma

Cinsiyetlerine uygun sosyal rolleri kazanma

Aileden duygusal bağımsızlığını kazanma

Bir meslek seçme ve buna hazırlanma

Evliliğe ve aile kurmaya hazırlanma

Toplumsal sorumlulukları isteme ve gerçekleştirme

Kendine özgü bir değerler sistemi geliştirme Genç Yetişkinlik Dönemi Gelişim Ödevleri

Bir mesleğe hazırlanma

Bir işe girme ve bir meslekte ilerleme

Toplum tarafından onaylanan bir sosyal gruba girme

Bir eş seçme ve eşiyle hayatını sürdürebilme

Çocuk yetiştirme

Evin yönetimine katılabilme

(23)

Toplumsal sorumlulukları alma Orta Yetişkinlik Dönemi Gelişim Ödevleri

Yetişkinlere özgü toplumsal sorumlulukları alabilme

Ekonomik yaşam koşullarını oluşturma ve devam ettirme

Sorumluluk sahibi yetişkinler olmalarında ergenlik çağındaki gençlere rehberlik etme

Boş zamanlarını değerlendirecek etkinlikler geliştirme

Bedeninde oluşmaya başlayan Fizyolojik değişikliklere uyum gösterme İleri Yetişkinlik Dönemi Gelişim Ödevleri

Azalan Fiziksel güç ve bozulan sağlığa uyum sağlama

Emeklilik ve azalan gelire uyum sağlama

Eşin ölmesi sonucunda ortaya çıkan yeni koşullara uyum gösterme

Yaşıtları ile yakın ilişkiler kurma

Kendi durumuna uygun Fiziksel yaşam koşullarını düzenleme

Toplumsal sorumluluklarını yerine getirme Fiziksel Gelişim

Doğum Öncesi Dönemde Fiziksel Gelişim: İnsan gelişimi, doğum ile başlamayıp, doğum öncesinde döllenme ile başlayan bir süreç içerir. Doğum öncesi gelişim de, genellikle dölüt, embriyo ve fetüs gibi gelişim evrelerine ayrılarak açıklanır.

Dölüt Evresi: Dölüt evresi, yaşamın başlangıcı olan döllenmede başlayıp ikinci haftanın sonunda döllenmiş yumurta hücresi olan zigotun rahime aşılanması ile sona eren evreyi içerir.

Döllenme sırasında doğacak bebeğin cinsiyeti de belirlenir. Doğacak bebeğin cinsiyetini kadının cinsiyet kromozomu (XX) ile erkeğin cinsiyet kromozomunun (XY) eşleşmesi belirler. Eğer döllenme sırasında erkeğin X kromozomu ile kadının x kromozomunun eşleşmesi (XX) gerçekleşir ise doğacak bebeğin cinsiyeti kız olacaktır. Ancak, döllenme sırasında erkeğin Y kromozomu ile kadının X kromozomu birleşirse (XY) doğacak çocuğun cinsiyeti erkek olacaktır.

Embriyo Evresi: Embriyo evresi, yaklaşık ikinci haftanın sonundan itibaren başlayıp sekizinci haftanın sonuna kadar devam eden doğum öncesi evredir.

Bu evre, bedensel organların biçimlenmesi nedeniyle kritik öneme sahip olup, embriyo çevresel etkilere karşı oldukça duyarlıdır.

Ayrıca embriyonun içinde gelişeceği amniyot sıvı içeren amniyotik kese gelişir ve artık embriyo doğana kadar bu sıvı içerisinde gelişimini sürdürür. Daha sonra çok hızlı bir gelişim süreci başlar. Bu çerçevede; saç, tırnak, deri ve sinir

(24)

sistemi gibi yapıların oluşmasını sağlayan dış doku (ektoderm); kaslar, kemikler, dolaşım ve boşaltım sistemlerinin oluşmasını sağlayan orta doku (mezoderm); ve

akciğer, karaciğer ve sindirim sistemi gibi iç organların oluşmasını sağlayan iç doku (endoderm) tabakaları gelişir.

Embriyo evresi sonunda ise artık bebeğin organlarının büyük bir çoğunluğu oluşmuştur ve embriyo bir insan yavrusu olarak belirginleşmiştir.

Fetüs Evresi: Bu evre, doğum öncesi dönemin en uzun evresi olup gebeliğin yaklaşık sekizinci haftasının sonundan bebeğin doğumuna kadar geçen zaman dilimini içerir. Bu evrede, embriyo evresinde oluşan bedensel yapılar gittikçe büyür ve gelişir.

Özetle, bu aylardan üçüncü ayda kaslar gelişmeye başlar ve dış üreme organları şekillenir. Dış üreme organlarının şekillenmesiyle artık çocuğun cinsiyeti de anlaşılabilir. El ve ayak tırnakları, göz kapağı biçimlenir. Dördüncü ayda anne, fetüsün hareketini hissetmeye başlar. Göz ve ağız hareketleri görülebilir. Beşinci ayda, farklı uyuma ve uyanma ritimleri geliştirir. Altıncı ayda; nefes alıp verebilir; tutma, kavrama refleksi oldukça gelişir. Yedinci ve sekizinci ayda fetüsün iyice biçimlendiği görülür. Yedinci ayda, fetüs tam olgunlaşmamış olmakla birlikte bağımsız yaşama yeteneğine sahiptir ve doğarsa hayatta kalması olasıdır. Sekizinci, dokuzuncu aylarda, fetüs iyice biçimlenir. Normal koşullarda dokuzuncu ayın sonundan veya 38. haftadan itibaren gelişimini tamamlayarak, doğum ile birlikte dünyaya gelir.

Doğum öncesi gelişimi kalıtım ve çevresel faktörler olumsuz bir biçimde etkileyebilmektedir. Kalıtsal temelli genetik kusurların yanı sıra annenin yetersiz beslenmesi, geçireceği hastalıklar, kullanacağı ilaçlar ve zararlı kimyasal maddeler, radyoaktif maddeler, sigara ve alkol kullanma, kan uyuşmazlığı, stres ve duygusal durumdaki olumsuzluklar, yaşın oldukça düşük veya yüksek olması gibi çok çeşitli faktörler de doğacak bebeğin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Zigot evresi, döllenme ile başlayıp ilk iki haftalık dönemi içine alan, zigotun büyüdüğü ve zigot ile annenin destek sistemi arasındaki bağlantının gerçekleştiği evredir.

Mitoz bölünme, ana hücrenin bölünmesi sonucu ana hücre ile birebir aynı özellikleri gösteren yani özdeş iki yeni hücre oluşmasıdır.

Embriyo evresi, döllenmeden sonraki üç-sekiz hafalık dönemi içine alan, bir evredir. Bu evrenin en önemli özellikleri; büyümenin çok hızlı gerçekleşmesi, plasenta aracılığıyla anne ile fetüs arasında bağ kurulması, vücut bölümlerinin ve organların oluşması ve fetüsün fark edilir bir insan görünümü almasıdır. Bu evrenin başlarında sinir sistemi, duyu organları ve cilt oluşurken, evrenin

(25)

ortalarına doğru kaslar ve kemiklerle birlikte dolaşım, solunum ve sindirim sistemleri oluşur.

Fetüs evresi, dokuzuncu haftadan başlayıp doğuma kadar süren evredir ve bu evrede çok hızlı değişimler görülmektedir. Fetüs evresinde yeni bir vücut bölümü ya da organ oluşmaz; ancak embriyo döneminde oluşan vücut bölümleri ya da organların gelişimleri tamamlanır.

Plasenta, anne ile fetüs arasındaki oksijen-karbondioksit, hormon, besin, atık ve antikor değiş tokuşunu sağlayan bir oluşumdur.

Ovaryum ya da diğer bir adıyla yumurtalık, yumurta üretmek üzere görev yapan kadın üreme organıdır.

Sperm ya da diğer adıyla spermatozoit, erkek üreme hücresidir.

Uterus, rahim ya da diğer adıyla dölyatağı, kadın üreme organlarından biridir ve gebelik boyunca zigot, embriyo ve fetüsün yerleştiği yerdir.

Verniks kazeoza, bebeğin doğum kanalından geçişini kolaylaştıran ve bebekleri enfeksiyondan koruyan yağlı ve kremsi bir tabakadır.

BEBEKLİK DÖNEMİNDE FİZİKSEL GELİŞİM

Bebekler, yaşamak için gerekli olan Fiziksel özelliklerle dünyaya gelirler ve 02 yaşı içeren bebeklik yılları süresince çok hızlı bir Fiziksel gelişim gerçekleştirirler.

Bedensel Özelliklerin Gelişimi

Ağırlık: Yeni doğan bebeklerin normal koşullarda ortalama ağırlığı 3200 gramdır. Ancak, bireysel farklılıklarına göre bebeklerin ağırlıkları 3200 gramdan daha az ya da daha fazla olabilmektedir.

Boy Uzunluğu: Yeni doğan bebeğin boyu, normal koşullarda ortalama 50 cm’dir.

Beden Oranı: Yeni doğan bebeklerin beden yapılarının oranı, yetişkinlerinkinden farklıdır. Yeni doğan bebeklerin bedenlerinin üst kısımları alt kısımlarına oranla daha büyük ve yapılıdır. Çünkü yeni doğan bebeklerin bedenlerinin baş ve gövde gibi üst kısımları ayak ve bacak gibi alt kısımlarına oranla daha büyük ve yapılıdır.

Vücut Sistemleri: Bebekler, sinir, dolaşım, solunum, sindirim ve boşaltım gibi çeşitli vücut sistemlerine sahip olarak doğarlar ve zaman içinde bu vücut sistemleri iyice gelişir. Beyin kabukları yeterli olgunlukta olmadığı için, bedensel fonksiyonlarının ve tepkilerinin çoğunluğunu refleksleriyle gerçekleştirirler.

(26)

Yeni doğan bebeğin dolaşım sistemi yetişkinlerden biraz farklıdır. Yeni doğan bebeğin kalbinin tüm beden ağırlığına oranı yetişkinlerin oranından fazladır.

Yeni doğan bebeklerin kalp atışları daha hızlıdır. Bebeklerin kalp atışlarının hızı, yaşla birlikte gittikçe azalır.

Beşinci altıncı aydan itibaren bebeklerin ilk dişlerini çıkardıkları görülür.

Kemikler incelendiğinde, yeterince olgunlaşmadığı ve çoğunlukla kıkırdaktan meydana geldiği görülür.

Duyusal Gelişim

Bebekler, doğdukları zaman duyu organlarına ve duyusal özelliklere sahiptirler.

Bu duyusal özellikleri zaman içerisinde gittikçe gelişir.

Görme Duyusu: Yeni doğan bebeklerin beyinlerindeki görsel merkezleri, göz içerisindeki bazı yapıları yeterince olgunlaşmadığı için, göz kaslarını denetleme kapasiteleri sınırlıdır. Örneğin, yeni doğan bebeklerin göz hareketlerini kontrol eden kasların yeterince gelişmemiş olmasından dolayı gözleri ile hareket eden objeleri izlemede güçlük çeker iken dört ile altı hafta arasında gözlerini kontrol etmede ve görsel uyarıcıyı izlemede yeterlilik geliştirirler

İşitme Duyusu: Yeni doğan bebekler, işitme sistemine sahiptirler ve doğdukları andan başlayarak işitebilirler. İlk birkaç gün kulakları sıvı dolu olup bu sıvı işitmesini güçleştirebilir. Ancak birkaç gün içerisinde bu sıvı yok olur ve sesi keşfetme ve sesi ayırt etme kapasiteleri artar.

Koku Duyusu: Yeni doğan bebekler, yetişkinler kadar olmasa da doğdukları zaman çeşitli kokuları ayırt edebilmektedirler. Araştırmalar, yeni doğan bebeklerin hoş ve hoş olmayan kokuları ayırt edebildiklerini göstermektedir.

Tat Alma Duyusu: Yeni doğan bebekler, tatlı (şekerli), ekşi, acı, tuzlu gibi temel tatları ayırt edebilmektedirler.

Dokunma Duyusu: Bebeklerin dokunma duyusuna ilişkin duyarlılığını anlamak için onun refleksleri gözlenebilir.

(27)

PsikoMotor Gelişim

Psikomotor gelişim, fiziksel büyümeye ve merkez sinir sisteminin gelişimine paralel olarak hareketlerin yada temelinde hareket olan becerilerin değişimin ve gelişimini ifade eder.

Gelişim

Dönemleri Yaş

Aralıkları Temel Özellikleri

Refleksif Hareketler Dönemi

Doğum Öncesi-1 Yaş

İlkel refleksler Duruşa ilişkin refleksler Yinelenen hareketler

ilkel

Hareketler

Dönemi 0-1 Yaş

Baş ve boyun kontrolü Gövde kontrolü Oturma Ayakta durma Sürünme Emekleme Yürüme Uzanma Tutma Bırakma

Temel Hareketler

Dönemi 2-7 Yaş

Koşma Atlama Sekme Tırmanma Atma Yakalama Ayakla vurma Özelleşmiş 7 Yaş- Becerileri

(28)

Hareketler

Dönemi Yetişkinlik birleştirme Titizlik ve incelik Ustalık kazanma Özel amaçlara yönelik kullanım Spor Dans Tablo 2.4

Psikomotor Gelişim Dönemleri

Refleksif Hareketler Dönemi

Refleksler, dışarıdan gelen bir uyarım sonucu ortaya çıkan istemsiz tepkilerdir.

Refleksif hareketler döneminde en yaygın görülen ilkel refleksler; moro refleksi, arama refleksi, emme refleksi, yakalama refleksi ve babinski refleksidir. Moro refleksi, bebeklerde güvensizlik hissi uyandırıldığında bebeklerin kollarını ve el parmaklarını açıp yeniden gövdede birleştirmeleridir.

Arama refleksi, ağız ve dudak çevresine dokunulduğunda bebeklerin başlarını o yöne evirmeleri; emme refleksi ise ağız ve dudak çevresine dokunulduğunda bebeklerin ağzına alma ve emme hareketi yapmalarıdır. Yakalama refleksi, avuç içi bir nesne ile uyarıldığında bebeklerin parmaklarını içe kapamaları ve nesneyi sıkıca tutmaları iken; babinski refleksi, ayak tabanına basınç uygulandığında bebeklerin ayak parmaklarını germeleri ve başparmağı diğer parmaklardan ayırarak yana doğru açmalarıdır.

Duruşa ilişkin refleksler, çoğunlukla vücudun şekil değiştirmesi durumunda ortaya çıkan reflekslerdir. Bu reflekslerin en temel olanları; çekme refleksi, emekleme refleksi, adımlama refleksi ve yüzme refleksidir.

Çekme refleksi, sırt üstü yatan bebeklerin ellerinden tutulup yarı oturur pozisyona getirildiklerinde kalkmaya çalışmalarıdır.

Yinelenen hareketler, bebeklerin başını, vücudunu, kollarını ve bacaklarını kullanarak tekrar tekrar sergiledikleri ritmik hareketlerdir.

İlkel Hareketler Dönem

(29)

İlkel hareketler dönemi, doğum ile başlayıp iki yaşa kadar süren ve istemli hareketlerin başladığı dönemdir. Bu dönemde denge becerileri, yer değiştirme becerileri ve manipülasyon becerileri gelişim göstermektedir.

Manipülasyon becerilerinden biri, bir nesneye doğru kolu uzatma şeklindeki uzanmadır.

Yer değiştirme becerileri, vücudun bir noktadan başka bir noktaya taşınmasını sağlayan becerilerdir. İlkel hareketler döneminde ortaya çıkan yer değiştirme becerileri arasında; sürünme, emekleme ve yürüme yer almaktadır.

Motor Gelişim

Motor gelişim, hareketlerin gelişimini ifade eder. Motor gelişim bebeğin, gelişen hareket becerisine bağlı olarak, bedenini gittikçe artan bir biçimde kontrol altına alması demektir. Yeni doğan bebekler, doğuştan getirdikleri refleksleriyle motor etkinliklerde bulunurlar. Örneğin, gözleri ile hareket eden bir ışığı izleyebilir, ağzına dokunulacak bir memeyi emebilir, yanağına yapılacak bir dokunma yönünde başını çevirmeye çalışabilir ve avuç içinde yer alan bir parmağı tutmaya çalışabilirler

Yürüme: Bebekler, yürüme becerisini gerçekleştirirken, evrensel bir nitelik taşıyan benzer motor gelişim aşamalarından geçerler. Bebeklik dönemi süresince normal bir biçimde gelişen bebeklerin yürüme becerisine ilişkin izledikleri motor gelişim aşamaları şunlardır: İlk Hareketler, Oturma, Emekleme, Destekle Yürüme ve Bağımsız Yürüme

Elle Tutma (Kavrama): Bebeğin kendi kendine beslenmesi, oyuncaklarla oynaması ve çevresindeki objeleri tanıyabilmesi, keşfedebilmesi ve inceleyebilmesi ancak elle tutma becerisinin gelişimiyle gerçekleşir

Tuvalet Alışkanlığı: Tuvalet alışkanlığının kazanılması çocukların büzücü kaslarının olgunlaşmasına, bağırsak ve sidik kesesi üzerindeki kontrolü sağlayabilmelerine bağlıdır. Bebeklerin genellikle boşaltım sistemiyle ilgili kasları, onların yürümeye başlamasını izleyen yaklaşık 12. 20. aylar arasında olgunlaşmaktadır Bu nedenle, bebeğin tuvalet eğitimine başlamak için en uygun zaman dilimi 12. 20. aylar arası olabilir.

İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE FİZİKSEL GELİŞİM (Temel Hareketler Dönemi) (2-7)

İlk çocukluk dönemi, bebeklik döneminin sona ermesinden itibaren yaklaşık altı yaşın başlarına kadar devam eden gelişim dönemidir.

İlk çocukluk dönemi içerisinde bedensel gelişimin hızı ya da büyüme değeri, bebeklik dönemine oranla azalırken, hem kaba hem ince motor becerilerin gelişimi hızlı bir biçimde gerçekleşir.

(30)

Bedensel Özelliklerin Gelişimi

Ağırlık: Bebeklik sonunda, çocuğun ağırlığı doğumdaki ağırlığının yaklaşık dört katına ulaşarak ortalama 12 kilogram olur. Ağırlıktaki bu artış oranı, ilk çocukluk süresince gittikçe yavaşlar. Beşinci yaşın sonunda doğum ağırlığı bireysel farklılık göstermekle birlikte yaklaşık altı katına ulaşır. Bu dönem süresince, erkek çocuklar kızlardan biraz daha ağırdır.

Boy Uzunluğu: Bebeklik sonunda çocuğun boy uzunluğu ortalama 85 cm’dir.

İki yaşından altı yaşına kadar olan dönemde, çocuğun boy uzunluğundaki artış, ağırlıktaki artışa benzer biçimde gittikçe yavaşlar. Altıncı yaşında çocuğun boy uzunluğu yaklaşık 105115 cm arasında olur. İlk çocukluk süresince; kızların boy uzunluğu, erkeklere göre biraz daha az olup, bu durum, erinlik yıllarına kadar sürer.

Beden Oranı: İlk çocukluk döneminde, çocukların beden oranlarında, dikkat çeken değişiklikler olmaya başlar. Okulöncesi yıllar süresince çocukların bedenleri incelir, bacakları başlarından daha hızlı büyür ve bebeklerin çok iri başlı görünüşleri ortadan kalkar. Bebeklik dönemindeki beden oranı değişmeye başlar. İlk çocukluk dönemi sonunda çocuk bedeni bir yetişkinin sahip olduğu beden oranına yaklaşır

Vücut Sistemleri: İlk çocukluk döneminde sinir sistemi gelişmeye devam eder.

Sinir hücrelerinin gelişmesiyle birlikte, beyin ve beyin fonksiyonları gelişir. İlk çocukluk süresince, çocukların dolaşım sistemi gelişimini sürdürür. Bu çerçevede çocukların bebeklikte çok hızlı olan kalp atış hızı yavaşlar. Solunum sistemi açısından çocuklar, solunum sistemiyle ilgili kaslarının gelişimini sürdürür ve bebeklikteki solunumunu daha derin ve düzgün hale getirmeye başlarlar. Sindirim sistemi açısından çocuklar, tüm besinleri sindirebilirler.

Yaklaşık üç yaşlarına geldiklerinde, süt dişlerini çıkarmayı tamamlamışlardır.

Ancak, yaklaşık altı yaşından itibaren süt dişleri, kalıcı sabit dişlerle yer değiştirmeye başlar. Boşaltım sistemi açısından çocuğun bağırsakları üzerindeki kontrolü iyice gelişmiştir ve çocuk tuvalet alışkanlığı kazanmıştır.

İskelet sistemi açısından çocukların kemikleri sertleşmeye devam eder.

Okulöncesi yıllarında, kemikler yeterince sertleşmediği için, yanlış uygulamalar ve duruşlar sonucunda, kemiklerin biçimi bozulabilir (Başaran, 1996; Selçuk, 1996, Senemoğlu, 2004). İlk çocukluk döneminde kasların gelişimi ise ilk çocukluk yılları süresince önemli ölçüde artar. Kaslardaki bu gelişim, çocukların motor becerilerinin gelişiminde kolayca gözlenebilir.

Motor Gelişim: İlk çocukluk döneminde kaba motor becerilerin gerçekleşmesini sağlayan kaslar, ince motor becerilerin gerçekleşmesini sağlayan kaslara göre daha fazla gelişmiştir.

(31)

Kaba Motor Becerilerin Gelişimi: Kaba motor beceriler, genel kuvvet ve dayanıklılık gösterecek biçimde bacaklarda ve kollarda büyük kasların kullanımını gerektiren becerilerdir. Koşma, atlama, atma, tırmanma gibi.

İnce Motor Becerilerin Gelişimi: İnce motor gelişim; kollar, eller ve parmaklardaki daha küçük kasları koordine etme yeterliliğini ifade eder. İlk çocukluk dönemi çocuğu, yaklaşık 45 yaşından itibaren kendine yardım etmeyi içeren becerileri (düğmesini iliklemek, fermuarlarını çekmek ve ayakkabısını giymek gibi) biraz güçlük yaşamasına rağmen gerçekleştirebilir duruma gelebilir.

Okulöncesi yıllarda çocukların görme duyusu ve küçük kasları yeterli düzeyde olgunlaşmadığı için, tam olarak el ve göz koordinasyonunu gerçekleştiremezler. Böylece, çok ince motor becerileri gerektiren küçük objeler üzerinde ve ayrıntı gerektiren işlerde, gerekli başarıyı sergileyemezler.

Kızlar ince motor becerileri gerektiren etkinliklerde erkeklerden daha çok yeterlilik gösterirler.

İKİNCİ ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE FİZİKSEL GELİŞİM (Özelleşmiş Hareketler Dönemi (7-14))

İkinci çocukluk dönemi, genellikle 6-12 yaşlar arasındaki zaman dilimini kapsar. İkinci çocukluk döneminde büyüme, ilk çocukluktaki gibi yavaşlar ve kararlılık gösterir.

Ağırlık: İkinci çocukluk döneminin ilk yıllarında ağırlık artışında bir yavaşlama eğilimi görülür. Bu dönemin ilk yıllarında, bebeklik ve ilk çocukluk yıllarında olduğu gibi erkeklerin ağırlıkları kızlardan biraz daha fazla olma eğilimindedir.

Ancak, yaklaşık 910 yaşlarından itibaren kızların ağırlıklarında hızlı bir artış gerçekleşmeye başlar. Bireysel farklılıklar olmakla birlikte kızlar ağırlık açısından ilköğretimin

birinci kademesinin sonuna doğru yaşıtları olan erkek çocukları geçerler.

Bunun sebebiyse, kızların erkeklerden daha önce erinliğe girme belirtilerini göstermeleridir.

Boy Uzunluğu: İkinci çocukluk döneminin ilk yıllarında aynı ağırlıkta olduğu gibi çocukların boy uzunluğundaki büyüme yavaştır. Dönemin ilk yıllarında, cinsiyet açısından erkekler kızlardan biraz daha uzun boyludurlar. İkinci çocukluk döneminin sonuna doğru, ağırlıktaki büyümeye paralel kızların boy uzunluklarında çok hızlı bir artış gözlenir ve yaşıtları olan erkekleri yakalayarak (910 yaşlarından itibaren) geçerler. Kızların bu yıllarda bedence daha yapılı olmaları onların erinliğe daha önce girmelerinin bir sonucu olarak kabul edilir.

Beden Oranı: İlk çocukluk yıllarında gözlenen büyüme eğilimleri devam eder.

Bacaklar, gövde gittikçe uzar ve çocuk daha çok incelir. Böylece, ikinci çocukluk yılları süresince çocuk bedeni yetişkinleri andıran bir yapıya dönüşür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kaynaklarda nemcâh veya nimce (yani yar~m k~l~ç) olarak adland~r~lan ve daha ziyade hançere benzedi ~i söylenen silah ise, büyük bir ihtimalle ~ran'da imal ediliyordu517. Bir

H ikm et Onat ’ın 15 milyon lira değer biçilmesine karşın 12 milyon liraya sat ilahilen “Evler ve S o ka k” adlı tablosunun yanında İbrahim Çallı’nın

Dijital ve Analog Tasarım Araçlarının ilişkisel temsili (Paralaks oda 3407).. arasında gidip gelen başı ve sonu olmayan ilişki ağını keşfetmeye dayanıyor. Keşfetme

Yapılan operasyona göre açık prose- düre geçme oranları değerlendirildiğinde, renal kistektomi- de %8, basit nefrektomide %11, radikal nefrektomide %23 oranları izlendi..

Bu bağlamda, bu araştırmada yaş, cinsiyet, gelir durumu gibi demografik faktörlere ek olarak gelecek zaman perspektifi, kontrol odağı, finan- sal okuryazarlık düzeyi

plastikten olması, büyüklüğü, rengi gibi özellikleri ilişkisiz niteliklerdir, kare kavramlarının örneklerinin yapısında yer alır, ama kare kavramını

kemik gelişiminde etkili tetosteron hormon düzeyinin daha fazla olmasının fiziksel gelişimde ve performans üzerinde erkekler lehine farklılıklara neden olduğunu ortaya

Duyu organları aracılığı ile alınan uyaranlar (duyusal girdi) merkezi sinir sistemine ulaşır, duyu işleme merkezi tarafından işlenerek anlamlandırılır.. Bunu,