• Sonuç bulunamadı

Hiç Olmaya Hiç e Geldim Şiir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Hiç Olmaya Hiç e Geldim Şiir"

Copied!
92
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

(2)

2

(3)

3

Hiç Olmaya Hiç’e Geldim

Şiir

Hicabi Karaçorlu

(4)

4

(5)

5

Hicabi Karaçorlu. Şiirleri, Varlık, Hisar, Yeni Fırat Dergilerinde yayınlandı. İlk Şiir Kitabı (Acı Gül) 1967 yılında basıldı. 1973 yılında TBMM Cumhuriyetin Ellinci Yılı Şiir Yarışmasında, ikincilik ödülü ve şairlik beratı aldı. Fransızcadan şiir tercümeleri yaptı. Bilgisayar programcılığı üzerine çeviriler yaptı.

“Edebiyatımız’da Portreler” isimli araştırma inceleme eseri ile “Modası Geçmiş Şiirler” adında bir şiir kitabı yayınlandı.

Uzun yıllar şiir yazmadı. Modern şiiri, serbest şiiri, imgesel şiiri, şiirin gelenekten kopuşu, “şiirin yozlaşması” olarak gördü. Son yıllarda “Artunç İskender” “Behlül Nuri Demircan” “Laedri” “Bicahi Esgici” “Bahri Akçoral”

“M. Cahid Hocaoğlu” imzası ile Ahenk Dergisinde şiirleri, araştırma inceleme yazıları, denemeleri ve çevirileri yayınladı. Şiirleri hem tema hem biçim olarak geleneksel şiiri devam ettiren hece ve aruzla yazılmış şiirlerdir.

Bu kitap; Ahenk Dergisinde Behlül Nuri Demircan İmzasıyla yayınlanan şiirlerinin derlemesidir.

(6)

6

(7)

7 İçindekiler

Nedamet ... 9

Az Gerek ... 10

Gitsin ... 12

Manzum-u Metrûk ... 14

Ne Zaman? ... 15

Gelsin ... 17

Dağlara ... 19

Gider ... 21

Geldim ... 23

Dedim Dedi ... 25

Söz Ola ... 26

Gel Geç... 28

Bu Vatan ... 29

Bir Garip Şehir ... 31

Ağlarsın ... 33

Gidem ... 35

Vahdı Geçdi ... 37

Düşmüş ... 39

Saldın Beni ... 40

Dur Bakalım ... 41

Eyleme ... 43

Ne Sandın ... 45

Mizan ... 47

Ne Çıkar? ... 49

Sorarlar ... 51

Yahya’ya Gazel ... 52

Aheste Tahmis ... 53

(8)

8

Niyazi’nin Kandedir’ine Tahmis ... 54

Niyazî’nin Yolunu Göster / Tahmis ... 55

Tahmis - Ümmi Sinan - Olası Değil ... 57

Kemdürür ... 58

Niyazî Mısrî / “Arzularsın” / Tahmis (1) ... 59

Uzak Dur ... 62

Ne Olur... 64

Yunus Emre'ye tahmis ... 66

Şöyle Garip Bencileyin ... 66

Çiçekler ... 68

Bir Üstada ... 69

Dilim ... 71

Gevheri’nin Ağlar Redifli Şiirine Nazire ... 73

Kıt’alar ... 74

Muhannet ... 77

Yar Dediğin ... 79

Sabır Taşı ... 80

Dost Dediğin ... 81

İyi, Güzel Ve Doğru ... 82

Ahmet Haşim Şiirlerine Tahmisler ... 83

Mukaddime ... 84

Bir Günün Sonunda Arzu ... 85

Parıltı... 87

Bülbül ... 88

Karanlık ... 89

Şafakta ... 90

Karanfil ... 91

Tahattur ... 92

(9)

9

Nedamet

Ey gönül gel artık davadan vazgeç Nafile kavganın sonu hezimet Bir gün diyeceksin artık vakit geç Bunun sonu büyük günde melâmet

Zayıfsın narinsin tez kırılırsın Gücünün üstüne tamahın hırsın Bırakma hasmını boynunu kırsın Pes etmek tek çaren anla nihayet

Ateş olsan cirmin kadar yer yanmaz Su olsan en küçük karınca kanmaz Var mı senin gibi aymaz utanmaz Kimedir kimdendir bunca şikâyet

Evvelin topraktır âhırın toprak Sulara kapılmış bir kuru yaprak Böyle başıbozuk batıp çıkarak Acaba nereye varır akıbet

Hayra ulaşılmaz öfkeyle kinle Kârın varsa verdin kendi elinle Ey gönül feryadı bırak da dinle Sükûttan ileri yokmuş marifet

(10)

10

Az Gerek

Bu yolculuk ilk nefesle başladı Encamını farketmeye göz gerek Aşk imiş ateşin öteki adı Son nefese yetişecek köz gerek

Tabakatın yalnız biri bu hayat Yolculuksa yorgunlukla meşakkat Fazla yükün varsa durma kaldır at Ulaşmaya derman gerek diz gerek

Kimisi vaktini etmekte heder Çark-ı felek böyle döner devreder Bazılarına göre gözyaşı keder Kimine göre de cümbüş saz gerek

Kimi göz boyacı kimi hilebaz Tek telde oynuyor sürüyle cambaz Kimine kâfidir beş vakit namaz Kimine de niyaz gerek naz gerek

(11)

11 Korkusu olmayan cahilmiş meğer Ümit kesenlerin hali bin beter İnişli yokuşlu yollar tepeler Pek az yeri belki biraz düz gerek

Bir başına olsan kolaydır sanma Yalnızlık kimindir hele bir anla Elbette yâran da gerektir amma Yoldaşın da eli dili uz gerek

Kimi suyu açtı kimisi kesti

Çeşmeye varmadan dolmaz ki testi Türlü türlü olur mahlûkun postu Kimi al kimi ak kimi boz gerek

Dünkü taze beden yarın bir hurda Ömür boyu bir ayağın çukurda Kim demiş ki rahat huzur var burda Yolcuların üstü başı toz gerek

Sabır ve sa'y ile yetişir çömez Yaprak ipek olur koruk da pekmez Ariflere uzun tarif gerekmez Söz dediğin kısa gerek öz gerek

Dün geldi ve geçti bilinmez yarın Gafletsiz aldığın bir nefes kârın Bizi bura salan Ulu Hünkârın Huzuruna varmak için yüz gerek

(12)

12

Gitsin

Lüzumu yok acelenin Çağıranı duyan gitsin Duyup sesini gelenin Üsdün başın yuyan gitsin

Değmez ağlamaya değmez Yağmur her tarlaya yağmaz Ecir ister goyun sağmaz Gaval çalan çoban gitsin

Nasihattan almıyanı Ayıp günah bilmiyeni Çağıranda gelmiyeni İpin bırak aman gitsin

Yükün görüp el vermiyen Ne hallardasın sormıyan Senin gönlünü görmiyen Yanan alma yayan gitsin

(13)

13 Nafileyle kendin yorma

"Neden niçin diye sorma"

Çok dalıp da hayal kurma Uyumayan, ayan gitsin

Dünya nedir bilen gülmez Tendir ölen canlar ölmez Çiçek vardır açar solmaz Yaprağını soyan gitsin

Sarın perdelere sarın Pişman olma sonra yarın Altına kara torpağın Gitmeyi "son" sayan gitsin

Ok hedefin bulmuyorsa Yürekler taş, delmiyorsa Kimse kadrin bilmiyorsa Vur bahtına rahvan gitsin

(14)

14

Manzum-u Metrûk

Gene konuştu ârif, kulu dilhun eyledi Bir darb-ı şiryan etdi şi're mazmun eyledi

Ol Hâlık-ı külli şey' halketti mizan üzre Ahsen-i takvimine halkı meftun eyledi

Gâhi verdi bî-hisab, gınâ ile şaşırttı Gâhi kıst-ı dest etdi zîr-ü zebûn eyledi

Nûr'a ayn'ı aşka kalbi tahsis-i makam etdi Kara-kuru Leylâya Kays'ı Mecnun eyledi

Gâhi verdi kanaat, hakîri kıldı şâkir Gahi de çekdi aldı, gayri memnun eyledi

Akıl ermez işine pençe-i kahhar verir Şîr-i jeyânı bak ki har'a madun eyledi

Lâf-ı güzafa dahi lâzım hudud-u hicab Artık kes ki desinler işte sükûn eyledi

(15)

15

Ne Zaman?

Ey gönül! Hâlâ mı hevesin yerde?

Biraz da yukarı bakış ne zaman?

Ne zaman kalkacak gözünden perde?

Bir küçük kıvılcım çakış ne zaman?

Gününü gün etmek oldu hep derdin, Yarın'dan sorunca ipe un serdin.

Cambaz oldun, dağdan dağa tel gerdin, Benlik direğini yıkış ne zaman?

Her kapıyı açar sanırsın para, Acımana lâyık değil fukara;

Gün olup düşmeden sen de bir dara Merhamet tohumu ekiş ne zaman?

Tükettin yılları boşa, nafile;

Kocattın bedeni, çürüttün bile.

Sen kocamaz mısın, her işin hile?

Gerçeğe bir ışık yakış ne zaman?

(16)

16 Her davadan kendin çıkarsın haklı, Emrine bendettin bilgiyi, aklı;

Kimbilir neler var geride saklı Biraz ortalığa çıkış ne zaman?

Hevaya hevese meylettin, kandın;

Hayatı bunlardan ibaret sandın.

Yandın şu dünyanın süsüne yandın Ateşe biraz su döküş ne zaman?

Hep alkış topladın hempâlarından Kimi korktu sustu, kimi arından;

Var mı içlerinde hakiki yâran?

Kendini sigaya çekiş ne zaman?

Sana bir iyilik etmemiş kimse Kinler unutulmaz, bitmez nedense.

Onca musibetten almadın hisse Artık biraz boyun büküş ne zaman?

Ne gönül tanıdın, ne hâl, ne hatır;

Etrafa verdiğin zulm ile kahır.

İnmeden boynuna mukadder satır Bir gönül bulup da akış ne zaman?

Ey gönül, sanma yol mezara kadar, Mezardan öteye bir uzun yol var.

Orda ne el erer, ne de diz tutar;

Burdayken biraz diz çöküş ne zaman?

(17)

17

Gelsin

Bu kervan hep gelir, ama tez gider;

Tanıyıp gönlünü ağdıran gelsin.

Çağırır kervancı, beklemez gider;

Duyup da boynunu eğdiren gelsin.

Ayırdedebilen akla karayı;

Terkeden şöhreti, tahtı, sarayı;

Unutup makamı, malı, parayı Varını ukbaya yığdıran gelsin.

Devâ bulabilen her yakarışta, Hakkı görebilen her bir nakışta;

Karanlığı görüp içte ve dışta Zulmeti ışığa boğduran gelsin.

Dalmadan etrafa, seneye, aya, Hedeften sapmayan, kalsa da yaya;

Gözünü kapatıp isli lâmbaya Güneşi içerden doğduran gelsin.

(18)

18 Teftişi kendine yöneltebilen,

Sormayan "bu niçin?" veya "bu neden?";

Hakkın verdiğini sahiplenmeden Sessiz ve cömertçe yağdıran gelsin.

Yükünü indirip sırtından yere, Kuş gibi yükselen sarp tepelere;

Sonra da kalbine koymadan zerre Alnını toprağa değdiren gelsin.

İtibarı kesip fâni olana,

Sarayı tertemiz tutan mihmana;

Dilekçeyi doğru verip Sultana Düşmanı vatandan koğduran gelsin.

Gam çekmeyen rızkı için dünyânın, Eriyip katresi olan deryânın;

Hükmüne baş eğip yüce Mevlânın, Mihneti ömrüne sığdıran gelsin.

(19)

19

Dağlara

- Hayrettin Geçkin'e -

Verilmemiş olsa bile Kelam dağlara dağlara Vermek gerek her görüşte Selam dağlara dağlara

Mora yeşile sarınır Yağmurla yunur arınır Ovadaki pislik ve kir Haram dağlara dağlara

Taşlarında zümrüt akik Buram buram belik belik Ne yaraşır sümbül kekik Susam dağlara dağlara

Nice yüce nice yüksek Bir ayağım sürüyerek Yorulmuş sırtımı ürkek Versem dağlara dağlara

(20)

20 Bazan aydınlığa kaynak

Bazan boran bazan sağnak Kimsesizlere sığınak Ersem dağlara dağlara

Son bulsa da nefes katık Vakit gelip çatsa artık Yer verir mi bir arşınlık Sorsam dağlara dağlara

Çiçekleri mavi sarı En güzeli en yukarı Başımdaki bulutları Gersem dağlara dağlara

Bir yanı yaz bir yanı kış Ne pay ister ne de alkış Büklüm büklüm nakış nakış Varsam dağlara dağlara

Nerde dostlar nerde yâran Ne cevap var ne de soran Kaçıp tenha sokaklardan Vursam dağlara dağlara

(21)

21

Gider

Ey gönül nedendir kederin dinmez Alemin kışları yaz olur gider Aladağ dumanı başından inmez Senin nevbaharın güz olur gider

İnci mercan diye dibe batarsın Çıkarıp etrafa taşlar atarsın Ustalardan cevher çalar satarsın Elbet bilen çıkar söz olur gider

Kavgayı bitirmez açar sözlerin Yağ bal değil ağu saçar sözlerin Körpe fidanları biçer sözlerin Şen gönülde acı iz olur gider

Eskimiş çulları etmişsin halı Bedava dağıtsan gene pahalı Yaprağın dut değil olursa çalı İpek bellediğin bez olur gider

(22)

22 Herkesin kendince yolu yoldaşı Kendini bilmekmiş her işin başı Fazla da akıtma gözünden yaşı Kimse silmez kurur tuz olur gider

Sözü kısa tut da uzunca dinle Kimse yola gelmez kuru söz ile Dinlemez anlamaz nadan elinde Seni vurmak için koz olur gider

Herkes bilir beden bu cana kafes Geçici olana bağlama heves Ey gönül beyhude tüketme nefes Havaya savrulur toz olur gider

(23)

23

Geldim

Ben bu dünya tarlasına Gözü yaşlı gece geldim Bu pis çamur deryasına Bilemedim nice geldim

Döner salını salını Çözemedim ahvalını Yesem diyen çok balını Ben zehrini içegeldim

Bana derler sözü acı Hayırsız hartlab ağacı Çok olsa da gardaş bacı Arayanı seçegeldim

Yalanmış bu dünya yalan Ömür mülkü oldu talan Çiçeklerin arasından Dikenleri biçegeldim

(24)

24 Duydum da davet sesini

Sezemedim hilesini Şu ömür sermayesini Orda burda saçageldim

Amir edip bey dediler Kabahatla doldu defter İkbal mumu çabuk biter Baş olmaktan kaçageldim

Yuvarlandım tutmadım bar Gönül koca can ihtiyar Dolaştım da diyar diyar İlden ile göçegeldim

Bulamadım ferahını Göremedim refahını Geçtim de Nur dergahını Hiç olmaya Hiç'e geldim

(25)

25

Dedim Dedi

Bir yerde rastladım ben bir civana Dedim yüzün göster dedi ki yoh yoh Baktım ki çok yaban gelmez amana Dedim az yakın gel söyledi yoh yoh

Dedim adın nedir dedi nefise Dedim işin gücün dedi desise Dedim huyun suyun dedi habise Dedim akıl fikir söyledi yoh yoh

Dedim sıfatın ne dedi emmare Dedim istikamet dedi seyyare Dedim ben neyinim dedi mekkâre Dedim çok ağırsın söyledi yoh yoh

Dedim aslın nedir dedi ki toprak Dedim meyven hani dedi ki çorak Dedim merhametin dedi pek kurak Dedim üç-beş damla söyledi yoh yoh

Dedim en bildiğin dedi istemek Dedim bilmediğin dedi beklemek Dedim benzerlerin dedi it köpek Dedim insaniyet söyledi yoh yoh

Dedim okur musun dedi lüzumsuz Dedim sevenlerin dedi uyumsuz Dedim gel kitaba dedi git uyuz Dedim bak giderim söyledi yoh yoh

(26)

26

Söz Ola

Şu cihan cehennemini Sekiz uçmağ ede bir söz

Söz ola yaka ateşi Söz ola yanmaya kişi Söz ola kavim kardeşi Bile hem-bağ ede bir söz

Açmamalı nizaları Bozmamalı hizaları Küllenmişse rızaları Yanar ocağ ede bir söz

Uzak dura kandan kinden Güzel ola birbirinden İcabında kendisinden Geçip ferağ ede bir söz

Duymadan ne alkışları Ne de itiş kakışları En karanlık bakışları Bezme çerağ ede bir söz

(27)

27 Taze çiçekler derleye

Ola makbul bir hediye Hayırlara güzelliğe Gönlü otağ ede bir söz

Düz gerektir söz kalıbı Açmaya örte ayıbı Acıları ızdırabı

Gözden ırağ ede bir söz

Dikeni dile batana Güller suna taş atana Gafil uzanmış yatana El ve ayağ ede bir söz

(*) Bile: beraber

(28)

28

Gel Geç

Gel gönül geç dünyanın Sahte sevdalarından Yandım deme hakiki Yâr'e hayran olmadan

Alkış için yassılma Çürük ipe asılma Gül'e bülbül kesilme Har'a bağban olmadan

Mukadderden kaçılmaz Rehbersiz dağ aşılmaz Baki'ye yol açılmaz Fâni viran olmadan

Faydasızdan elin çek Bak toprak hâlâ bitek Her ne ekeceksen ek Mevsim hazan olmadan

Hayat hep aynı seyir Kendine vakit ayır Az da Ahreti gayır Ömür ziyan olmadan

Ayrı gayrı gözetme Sözü fazla uzatma İsmail'den sözetme Gerçek kurban olmadan

(29)

29

Bu Vatan

- Ber taz-ı kudema - - Nedim’e nazire - Bu nice bir vatan ki adetâ adn-âsâdır

Cennetin şu dünyaya aks’i dense sezâdır

Bahreynin biri beyza gölümüzdü bir zaman Öbürü celallidir zaten adı sevdadır

Sıralıdır dağları tâ ezelden ebede Geçit vermez adüvve tabii mahfazadır

Nice enhar-ı gümrah çıkar da o dağlardan Can-bahş olur bozkıra ya hamrâ ya hadrâdır

Bir vadiden yağ akar bal taşar ötekinden Bu toprakta bereket her yerden muallâdır

Her ferdi ya Yıldırım ya Fatihtir ya Yavuz Ahalisi müttakî sultanı muktedadır

Adlarından bir ders al hele şöyle bir bak da Ya Ahmed ya Mahmuddur veyahut Mustafa’dır

Hilâlinin uğruna gurub eder nice şems Sitaresi âlemde bir kevkeb-i yektadır

Lisanı bî-misaldir cümle ilm-i kelâmda Bir beytine topyekûn firenk şi’ri fedadır Sahib-i bed-nazara nice mütecasire Nedamet-i nihaye en kalil bir cezadır

(30)

30

Bin yıldır devam eder ol muannid sevk-ül ceyş Ne bî-çâre gaflet-i bi-idrak bî-hayâdır

Başta Ashab-ı Kiram burda nice koçyiğit Ser verdi yar vermedi bu nice dilâradır

Siperdir göğüsleri en şedid taarruza Bu vatanın evlâdı bir millet-i turfadır

Düğün gibi giderler kara toprak altına Vatan aşkından onlar bîhûş ü süedadır

Elbette nâmevcuddur bir emsali cihanda Bir vatan ki serâpâ makber-i şühedadır Buranın evsafını ne mümkün beyân Nuri Maksudun acizane bahşedene senâdır

(31)

31

Bir Garip Şehir

Metrûk bir eski şehir, tarihte sayfası var Harabe mabetleri, hamamı, galası var

Kartal yuvası gibi dağ başına kurulmuş Ayağının altında bir ulu ovası var

Besbelli bu toprakta yatar şanlı bir mazi Hakikatler silinmiş ancak horatası var

Haçlıları durduran aziz şehitler burda Hem deli hem velinin hem yiğidin hası var

Hatunu da bırakmış eserini tarihe İsmi Sare olan bir padişah anası var

Ecdadından yadigâr gırnatası davulu Tecnisi elezberi hoyratı mayası var Avreşi üçayağı gögerçini halayı Hele dillerle destan bir çayda çırası var

(32)

32 Suları kurutulmuş lüleli çeşmeleri

Gezgin mekânı olmuş bir dabakhanası var

Bazı sokaklarında taş döşeme izleri Korumaya alınmış bir nice hanası var

Acı günler yaşamış, aniden çöküp gitmiş Evlatları dağılmış, sayısız babası var

Etrafı mezaristan çarşısı kebabistan Bütün güzelliklerin yalnız hatırası var

Yadedeni çoksa da kimi kulaktan dolma Kiminin de hesabı bir çıkar davası var

Garip gelmiş ve garip gitmiş minel garaib Zurefası az ama çokca gurebası var

Yeter artık ey şair böyle sayıp dökmenin Söylesene acaba kime ne faydası var

(33)

33

Ağlarsın

Ey gönül gel ağlama Vara yoğa ağlarsın Şimdilik gül ağlama Daha sonra ağlarsın

Büyüklendin de kaldın Etrafa korku saldın Derin gaflete daldın Uyanınca ağlarsın

Son görev de bitince Herkes koyup gidince Toprakla örtülünce Karanlıkta ağlarsın

Orda yalnız kalınca Kafayı kaldırınca O kapağa çarpınca O acıyla ağlarsın

(34)

34 Sorular soruldukta

Ağız dil tutuldukta Cevap unutuldukta Utanır da ağlarsın

Hesabın görülende Defterin dürülende Eline verilende Okuyunca ağlarsın

Şimdi gözdeki perde Kusurları örter de Gerçeği gördüğünde Doya doya ağlarsın

(35)

35

Gidem

Senin tadın tuzun yok Ey dünya bırak gidem Tezgahımda bezin yok Kefenimi tak gidem

Her yanın hile tuzak Üstünde nakış bezek Canıma eyledi tak Bes senden uzak gidem

Başkasına sözüm yok Merasime lüzum yok Hil'atlarda gözüm yok Varsın yalnayak gidem

Ne ilim var ne sanat Ne de elimde berat Yalnız sende mi hayat Öyleyse de yık gidem

(36)

36 Seni sevmek hastalık

Baştan kokarmış balık Bizden uzak ustalık Gidem de çırak gidem

Kalmaya yok dermanım Hesaba yok gümanım Bu korkuyla amanım Gidersem korkak gidem

Zamanını kim yazdı Aklın fikrin kim bozdu Burda boşa kim gezdi Ot geldim palak gidem

Belki bu bir bilmece Sorma nasıl ve nice Duam gündüz ve gece Bulandım berrak gidem

Ya uzun ya da kısa Tükenecek gam gussa Gidilecek nasılsa Bari yüzü ak gidem

(37)

37

Vahdı Geçdi

Buradan bir atlı geçdi Yarama bahdı geçdi Tabib yaram elleme Yaramın vahdı geçdi

Bu kül yığını da ne? demek ocahdı geçdi Hangi mübarek eller acaba yahdı geçdi Canlı tutan nesiller unuduldu gitti de Akran da ahibba da yâran da ahdı geçdi

Hani uzun çarşıda biri bakır dögerdi Tunca gatar oyadan şiir de mi tökerdi Cenan mı üstad mıdı dost ve düşman ögerdi Şerare midi nedi sanki de çahdı geçdi

Gençosmanın soyundan bir yıldırım töremiş Niyaz etmiş destanca seller gibi gürlemiş Duyan der ki bir gaplan yahut aslan kükremiş Çakal yuvalarını sesinnen yıhdı geçdi

Kelime guyumçusu bir tüten duman vardı Sormadan gonuşmazdı lâkin aslı haydardı Ağıtta da usdadı hicivdeyse namdardı Kenarda bir zuvağa isim bırahdı geçdi

(38)

38 Garadenizden geldi civan bir sanat eri Göynü deryadan engin, gayaların ömeri Tutuldu buralara buralıdan ileri

Ağrıdan duramadı terhisen çıhdı geçdi

Goç gibi bir Ali’nin reis midi torunu Yohsa avcı mıdı ne, düşürür vurduğunu Memleket sevdalısı tarihinin tutkunu Ocağın duvarına birkaç mıh çahdı geçdi

Gıymeti bilinmedi, dediler son osmanlı Belki de en son şair goltuğunda divanlı Tenhalarda yaşadı oysa bedirdi aslı O da gönül sazına iki tel tahdı geçdi

Bir Memişoğlu vardı vurgunu diyarının Ehemmiyeti yokdu hayatının varının Her dalında yektaydı kelam sanatlarının Geride bir muazzam destan bırahdı geçdi

Fikretmeye adanmış bir hayatdı ki ancak Sanata bir çatıydı sanatkâra sığınak Bir adı da yolcuydu ey yolcu dur da bir bak Tek başına hem okul hem de bayrahdı geçdi

(39)

39

Düşmüş

Çün sana gönlüm mübtela düştü Derd ü gam bana aşina düştü Niyazi-i Mısrî Vaktaki kelâm ayağa düşmüş

Lafz-ı aşk dillere mukteza düşmüş

Derdine derman bulmuş kimisi Kimine derman pek cüda düşmüş

Zühd-ü takva mani imiş aşka Abid'e terk-i müddea düşmüş

Gaibden davet alanlar olmuş Kimine hayyales salâ düşmüş

"Yokum" diyenin sesi nereden?

Yoka dil dudak muamma düşmüş

Can baha etmiş vaslına dostun Makamı lâkin masiva düşmüş

Nasıl bir sır ki düşmüş ortaya Ehl-i esrara yaygara düşmüş Nuri kısa kes uzatma sözü Sana da bir havf ve reca düşmüş

(40)

40

Saldın Beni

Nedir isnad nedir sorgu Davalara saldın beni Sende kaldı iyi doğru Hatalara saldın beni

İklim iklim oldum seyyah Nedir yasak nedir mübah Sende kaldı sulh-u salah Gazalara saldın beni

El sallayıp da ezele Gidiyorken ben ebede Habs eyledin bu bedene Dünyalara saldın beni

Senin oldu gülzar-ü bağ Hasret odu gönülde dağ Yok ki elde bir kör çerağ Leylalara saldın beni

Ne bende var hüsn-i eda Ne de sende zerre vefa Kim gördü ki zevk-ü safa Cefalara saldın beni

(41)

41

Dur Bakalım

Ey gönül tutmuşsun bir köşe başı Mülkün gibi kurumlan dur bakalım Üstüste yığıp da toprağı taşı Nemrut gibi böbürlen dur bakalım

Sanırsın ki sana meftun etrafın Acaba onları nasıl tavladın Dalkavuk mu sallabaş mı anladın Peşin ücret alkışlan dur bakalım

Yanlışım yok der durursun nasılsa En büyük yanlış da bu imiş oysa Çıkınca karşına Harun’la Musa Fir'avn gibi homurdan dur bakalım

Çiftlik çubuk helalindir sürersin Hasılatı malım dersin derersin Ne kıymet bilirsin ne şükredersin Mal mülk içre yuvarlan dur bakalım

(42)

42 Mavi boncuk dağıtırsın herkese Ayak uydurursun her kim ne dese Nifak çıkarırsın verip vesvese Yenisine hazırlan dur bakalım

Bilirsin de dünya sadece üç gün Biri dündü geçti gitti gördüğün Biri yarın belirsiz tek gün bu gün Tadını al yararlan dur bakalım

Sana inananlar hep kaldı yaya Hesaplar kalıyor hep de ukba’ya Sende o kaygı yok gel doya doya Dünya için kaygılan dur bakalım

(43)

43

Eyleme

Gel ey gönül burda karar eyleme Kalıp da kendine zarar eyleme Madem geldin buralara nasılsa Kalkıp gitmekten de hazer eyleme

Burda herkes düşman olmuş herkese Kavga döğüş eksik olmaz nedense Her oyun var tırpan künde el-ense Kesb-i kısbet aba şalvar eyleme

Herkes âlim olmuş kulakdan dolma Koyu bir lâkaydi haksıza zulme Hak güçlüye sanki atadan kalma Sen de keyfe göre kantar eyleme

Alıcı kuş nasıl geçer avından İddiacı vaz geçemez tavrından İsbatlara bakmaz dönmez savından Mücadele etme ısrar eyleme

(44)

44 Pes etsen de koyuvermez yakanı Eli bırak öpsen bile tabanı Yıkmak ister otağını obanı En iyisi baştan pazar eyleme

Anla artık bilmek yetmez doğruyu Ayırmak gerekir yaşla kuruyu Ard niyetle sorarlarsa soruyu Sözüne imsak ver iftar eyleme

Sen seni bil fayda umma nizadan Cidal varsa sen uzak dur oradan Pişman olmaktansa aman sonradan Yâri incitip de ağyar eyleme

(45)

45

Ne Sandın

Ey gönül işin ne senin yüksekte Yoksa sen kendini uçar mı sandın Günahlarla yüklü bu ağır gövde Yükselip sınavdan geçer mi sandın

Çekmesin içine seni de niza Getiremezsin ya âleme hiza Getirsen de belki bir gün faraza Biri sana bir kürk biçer mi sandın

Hep aynı yerde ya saman uğrusu Herkesin dilinde kendi doğrusu Bir gün ayrılır da yaşı kurusu Tek doğru yüzünü açar mı sandın

Her telden çalarlar kalın ve ince Her lafa girerler bitmeden cümle Farkeder mi gerçek ile hurafe Herkes hakikati seçer mi sandın

(46)

46 Meziyetlerinden bahseder durur Sanki övünmezse kabında kurur Haddin bilmez zirvelerden dem vurur Sen onu inciler saçar mı sandın

Karışma herkesin tasavvuruna Nasılsa vazgeçmez zoru zoruna İki kelimeyle senin uğruna Kendi diyarından göçer mi sandın

Konuşmakla alim arif olunmaz Bir yol bulunur da lafla bulunmaz Dergâha destursuz çıkıp gelinmez Yolu göstereni nâçâr mı sandın

Ey gönül yetişir artık kısa kes Aymaza nadana tüketme nefes Eliyle kurduğu kaleyi herkes Kolayca terkedip kaçar mı sandın

(47)

47

Mizan

Ey gönül gel in oradan Duman tuta seni duman Nasıl etsin de ulaşsın Senden biraz çare uman

Lain düşmanına bir bak Kibri etti onu helak Gururlanmak bize yasak Nemiz varsa hep Huda'dan

Kibirden gelir hiddet Lâkin dengeye dikkat et Tevazuun çoğu Zillet Hem de nimete küfran

İltifata da ölçü bul Şımarmasın uşak oğul Zayıftır bilirsin kul Böyle söylüyor Yezdan

(48)

48 Namerd köprüsünden geçme Tefahür zehrini içme

Karayı kızılı seçme Sonra şehrin olur talan

Hak hukuk nedir iyi bil Zulme değil Hakka eğil Düşmanlığı defterden sil Bilinmez ki kimdir yaman

İltifata kulak verme Sermayeni yere serme Elin bağından gül derme Hoş görür mü ya bahçıvan

Harama asla yanaşma Her nizaya da bulaşma Sakın ölçüyü şaşma Elinden düşmesin mizan

Bilmez misin dünya yalan Kanadın kadar havalan Teni toprak sitr edince Neye yarar geri kalan

(49)

49

Ne Çıkar?

Ey gönül gözün aç aman uyuma Rüya hem cin hem de peri çıkarır Korkuyla uyanmak istemezsin ya Ya batırır ya ileri çıkarır

Doğru bildiğini söyle saklama Cahilin sözüne sözler ekleme Hayırsız topraktan mahsul bekleme Buğday ekersin de darı çıkarır

Gölet görmemişe sorma denizden Yolak bilmeyene dem vurma izden Hayır umma kadir kıymet bilmezden Hayal edemediğin şerri çıkarır

Ne değirmen görmüş ne kepek ne un Bilip anladığı ancak bir somun Ömür boyu emek verip kurduğun Kovandan yabani arı çıkarır

(50)

50 Kıymetli taşları ucuza satma Uzak dur ahmaktan bir şey anlatma Nadanın önüne sert kemik atma Hazmedemeyince geri çıkarır

Elifle merteği güçbelâ seçer Mestanı geçse de Elest'de çöker Herkese her zaman yüksekten bakar Kendini kusurdan beri çıkarır

Ey gönül hayının sakın şerrinden Aldırma alınma kem sözlerinden Seni de vurur da hassas yerinden Cebinden sürüyle Nuri çıkarır

(51)

51

Sorarlar

Tövbe kapın açık da tam nedamet sorarlar Temizlenmiş kalp ile samimiyet sorarlar

Zannetme ki geçersin üç beş süslü cümleyle Orda kuru lâf geçmez müktesebat sorarlar

Bir post bir dost derim de geçirirler belleme Post'a tapu dostuna da hüviyet sorarlar

Ateşe yandım deme daha alev görmeden Yanık taban yanık ten yanık kisvet sorarlar

Dergâha uğramadan pîr'den himmet bekleme Karşılıksız nimet yok orda hizmet sorarlar

Yaptım ettim çalıştım düzgün odun taşıdım Diye yüksekten atma halis niyet sorarlar

Emir ve yasaklara akıl süzgeci koyma Kayıtsız ve de şartsız teslimiyet sorarlar

Geçemezsin bu ağır böyle hantal gövdeyle İçi oyulmuş kemik hem de kanat sorarlar Uluorta anlatma her şeyi böyle Nuri Sonra senden de kürsü ve cemaat sorarlar

(52)

52

Yahya’ya Gazel

Ayş ü meyş ü tarabla geçmiş de koca ömrün Bir türlü ayılmamış o serseri şuh gönlün

Veznine kafiyene diyecek yok hakçası Mabeyn-i ehl-i keyfde âlidir ancak ünün

Medhiyeler düzmüşsün gûya aziz eslâfa Müfteriye koz olmuş tarihe dâir sözün

Çok meyhane şarkısı çıkmış şiirlerinden Dillere destan olmuş erenler için hüznün

O kapının ardında güneşin yok bilmişsin Belki de bunun için şakrak geçmiş her günün

Uzlaşmış Islav hüznü İspanyol neşvesiyle Ne yazık burda kaldı zilin şalın ve gülün

Ne güzel anlatmışsın huyunu meşrebini Günahtan utanmayan ahlâkla öğünmüşsün Bir sanat iddiam yok şi’rinin karşısında Lâkin anladı Nuri kime hizmet görmüşsün

(53)

53

Aheste Tahmis

Uzaklaşma hüzünden meyl-i tarab uyanmasın Mıtrib-ı naz ü eda saz ü rebab uyanmasın Çok dalma havatıra dem-i şebab uyanmasın

Âheste çek kürekleri, mehtâb uyanmasın, Bir âlemi hayâle dalan âb uyanmasın.

Tezyid-i emval etme âşikâr veya nihan Dizden takat gidince bir iğne bile giran Hâlâ anlamadın mı bura geçici mekân

Âğuş'u nev-bahâr'da hâbîdedir cihân;

Sürsün sabâh-ı haşr'e kadar, hâb uyanmasın.

Nefsine kulak verme o uslanmaz bir haylaz Sanki de kara toprak yiyip yutmaya doymaz İpini bırakırsan seni hâline koymaz

Dursun bu mûsikî-i semâvî içinde sâz, Leyl-i tarâb'da bir dahî mızrâb uyanmasın

Her işin başı edeb çok dinle ve az söyle Bir sağlam kelepçe bul ve vur artık şu dile Densizler adam olur gelse yola lâf ile

Ey gül, sükûtâ varmayı emr-eyle bülbüle, Gülşen'de mest-ü zevk olan ahbâb uyanmasın

Düşman kazanmak kolay sen herkesle dost geçin Kendi derdine yan da sorma şu neden niçin Hâmuş ol ve alış ki orda daralmaz için

Değmez Kemâl, uyanmaya ikmâl-i ömr içün Varsın bu uykudan dil-i bîtâb uyanmasın

(54)

54

Niyazi’nin Kandedir’ine Tahmis

Madem utanmaz sorar: hesap soran kandedir Münkire çekinme sor: akl-ü izan kandedir İnsaf sahibi olan âkil insan kandedir

Ey tarikat erleri, ey tarikat pirleri

Bir nişan verin bana, ol bî-nişan kandedir?

Dikenlidir yokuştur gönül ehlinin yolu Bütün köşe başları eşkıyalarla dolu Sen kendine sahip ol âdem nebinin oğlu

Kandedir dostun yolu, kande açılır gülü Dost bağçesi bülbülü, gül-i handan kandedir?

Kelam sahibi Musa dedi “rabbî erini”

Ona cevap verildi dendi ki “len teranî”

Görsem demeden evvel hele öğren haddini

Aradım bahr ü berr'i bulmadım ben bu sırrı Cism ü candan içeru gizli sultan kandedir?

Her şeyiyle mükemmel her işi yerindedir Şüphen olmasın senin hep beraberindedir Doğru bak iyi tanı izi eserindedir

Bildim ki can tendedir, ten can ile zindedir Amma nidem bilmedim, cane canan kandedir?

Kullarına acıyan rahim ve rahman olan Kitap nebi gönderen lâyemut yezdan olan Yerin ve göğün nuru hannan hem mennan olan

Niyazi'ye can olan, sırrında sultan olan Din ü hem iman olan ol bî-mekân kandedir?

(55)

55

Niyazî’nin Yolunu Göster / Tahmis

Yâ rab bize selâmet rahmet yolunu göster Nasip eyle sây gayret hizmet yolunu göster Affına muvafık et Cennet yolunu göster

Ya Rab, bize ihsan et vuslat yolunu göster Surette koma can et, uzlet yolunu göster

Sendedir yalnız kudret sabrımıza ver kuvvet İkram bağış ve nimet hepsi sende nihayet Şükrüne muvaffak et ve hamd yolunu göster

Eyledi heva garet, oldu işimiz âdet Dergâhın ulu gayet, kudret yolunu göster

Dilim bezl-i kelâmdan lüzumsuz dâvadan kes Seyrimi dünyadan kes hubbu masivadan kes Herkesle nizadan kes rahattan sefadan kes

Nefsimi hevadan kes, kalbimi riyadan kes Meylimi sivadan kes, halvet yolunu göster

(56)

56 Kelam ile Musa’yı nefes ile İsa’yı Hepsinden aziz kıldın habibin Mustafa’yı Şefaatçimiz eyle ol şâh-ı dü-sera’yı

Talim edip esmâyı, bildir bize eşyayı

Duymağa "Ev edna" yı, hikmet yolunu göster

Kıymeti müdrik eyle rızana muttalip kıl Haddini bilen eyle hududuna sahip kıl Şu cihad-ı ekberde emmareye galip kıl

Candan sana talib kıl, her taate ragıb kıl Bir pir’e müsahib kıl, hizmet yolunu göster

Affet beni ya Gaffar ört aybımı yâ Settar Kaydırma ayağımı etme düşmana şikâr Yapan yaptıran sensin benim elimde ne var

Har içre biter gülzar, tan içre doğar envar Her şeyde tecellin var, rüyet yolunu göster

Yardım eyle Sıratta hayatta ve mematta Ben bir zayıf kulunum koyma beni zillette Hor ve sefil eyleme dünyada ve ahrette

Şol kim ola vuslatta, halvet ola celvette Bu Mısri'ye kesrette, vahdet yolunu göster

(57)

57

Tahmis - Ümmi Sinan - Olası Değil

Bu dünya fani dünya mamur olası değil Cehennemi müminin yurdu kalası değil Aramayan derdine derman bulası değil

Erenlerin sohbeti ele gelesi değil İkrar ile gelenler mahrum kalası değil

Boş işlere dalıp da yorma kendin boş yere Evvel derdini bil de sonra bir derman ara Tedbirli ol davran da kurtul düşmeden dara

İkrar gerek bir ere göz açıp didar göre Sarraf gerek cevhere nadan bilesi değil

Bu elemler yurduna insan gelirken ağlar Giderken de ardından ağlar gönderen sağlar Bir emanet üstlendi kabul etmedi dağlar Bir pınarın başına bir testiyi koysalar Kırk yıl orda dursa da kendi dolası değil

Suyun başına varıp su su diye yalvaran Susuzluğu geçer mi olur mu suya kanan Sen de hadi derviş ol bir kâmil bul da dayan

Ümmi Sinan yol ayan oluptur belli beyan Dervişlik yolu heman tacı hırkası değil.

(58)

58

Kemdürür

Kimi var peşin yapmış hayatla pazarlığı Sırtında taşır durur zahmeti bizarlığı Kimi de hayal eder krallığı çarlığı

Kemdürür yoksulluktan nicelerin varlığı Bunca varlık iken, gitmez gönül darlığı

Nasıl olmuşsa olmuş çıkmış servi dalına O hep kârına bakar herkes onun eline Sokakta nasıl yürür bak salına salına

Batmış dünya malına, bakmaz ölüm haline Ermiş Karun malına, zehi iş düşvarlığı

Kendini bu âleme bilemedi kim saldı Kimi bilmeden geçti kimi kimdürür bildi Geçmişe şöyle bir bak niceler bura geldi Bu dünya kime kaldı, kimi berhudar kıldı Süleyman'a olmadı anın berhudarlığı

Bereketi o buldu kim kanaat ederdi Hakk'ı vekil edenin olmaz tasası derdi Ter dökmeden kazanan sanır nimete erdi Süleyman zembil ördü, kendi emeğin yerdi Anınla buldular anlar Peygamberliği

Topla dünya malını şöyle küçük hurc eyle Fazla darda kalırsan gücün kadar borç eyle Doğru sözün içine hakikatı derc eyle

Gel imdi Miskin Yunus, nen var Hakk'ka harc eyle Gördün elinden gider, bu dünyanın varlığı

(59)

59

Niyazî Mısrî / “Arzularsın” / Tahmis (1)

Ey nefis dur imkânsız olanı arzularsın Her işinde hileyi yalanı arzularsın Yüksek mertebeleri unvanı arzularsın Nâdanı terk etmeden yârânı arzularsın, Hayvânı sen geçmeden insânı arzularsın.

Her işittiğin şeye ben de lâyığım deyu Gözün kendini görmez hep bakarsın ileru Bilmezsin değirmenin nereden gelir suyu Men arefe nefsehû fekad arefe Rabbehû Nefsini sen bilmeden Subhânı arzularsın

Su gözüne varmadan birkaç yudum içmeden Doymuş gibi yaparsın dolu kabı seçmeden Yanıp da etrafına biraz ışık saçmadan Sen bu evin kapısın henüz bulup açmadan İçindeki kenz-i bî-pâyânı arzularsın

(60)

60 Hayır ve hasenattan kaçarsın bucak bucak Keser biçer geçersin elinde kanlı nacak Düşünmezsin bu işin encamı ne olacak Taşra üfürmek ile yalazlanır mı ocak Yüzün Hakk’a dönmeden ihsânı arzularsın

Irgalamaz gelse de kelamın şâhı seni Garibin fukaranın feryadı vâhı seni Dikkat et de yakmasın mazlumun âhı seni Dağlar gibi kuşatmış benlik günâhı seni Günâhını bilmeden gufrânı arzularsın

Halkı küçük görmekten büyük fesat bulunmaz Çaba varsa burda var orda takat bulunmaz Emek ve sa’y olmadan asla imdad bulunmaz Cevizin yeşil kabın yemekle tad bulunmaz Zâhir ile ey fakîh Kur’ânı arzularsın

Bir dostun dostu bulup onunla dost olmadan Eti kemiği atıp sade bir post olmadan Sesi soluğu kesip perde-i pest olmadan Şerbeti sen içmeden sarhoş u mest olmadan Nice Hakk’ın emrine fermânı arzularsın

(61)

61 Kenar köşe dolanıp yokuş tepe aşmadan Zor zahmetli işlere karışıp bulaşmadan Her sohbete katılıp aşka gelip taşmadan Gurbetliğe düşmeden mihnete sataşmadan Kebap olup pişmeden büryânı arzularsın

Odun satayım dersin ipin yok nacağın yok Bu şeritte koşacak kuvvette bacağın yok Hükümdarlık taslarsın bayrağın sancağın yok Yabandasın evin yok bir yanmış ocağın yok Issız dağın başında mihmânı arzularsın

Çok gezdim şu dünyayı ayarını bulmadım Hayırlar dağıtılan pazarını bulmadım Alışverişinde bir kârını bulmadım Bostanı bağı gezdim hıyârını bulmadım, Sen söğüt ağacından rummânı arzularsın.

Her gördüğün yeşile koşma hemen tuz ile Zannetme ateş söner birkaç kırık buz ile Bakmayı bilirsin de bir de görsen göz ile Başsız kabak gibi bir tekerleme söz ile Yunusleyin Niyâzi irfânı arzularsın.

(62)

62

Uzak Dur

gönül gel akıllı ol budaladan uzak dur çok bilen çok konuşan ukaladan uzak dur

itle girme harare sonra kopar şerare pişman olsan ne çare fesekadan uzak dur

burnu dikine giden dinlemeyi bilmeyen delil kabul etmeyen cüheladan uzak dur

yıpranınca şu beden işler bozulur zaten yanlış yollara yeden ahibbadan uzak dur

doğru seç arkadaşın zehr etme tatlı aşın uzaklaşınca yakın tarikadan uzak dur sen önce hakka eğil sonra ne taş ne dökül bir tenha yer bul çekil kalabadan uzak dur

(63)

63 ne had bilir ne hudut konuşur bilmez sükût sen hakikate yol tut kezzâbadan uzak dur

on parmağında kara çalar durur etrafa hürmeti yok eslafa süfehadan uzak dur

taşlara tohum ekme boşuna zahmet çekme adam etmeye kalkma hümekadan uzak dur

değme çapanoğluna bırak gitsin yoluna bülbül koşsun gülüne sen kargadan uzak dur

suyu gözünden içen edeb'e mânâ biçen kendine edeb seçen üdebadan uzak dur

kabahatı hoş görmek eder onu gelenek baktın öfkelenecek o soyhadan uzak dur bak eleye eleye ne kaldı ki geriye

bakma kalın inceye bes safradan uzak dur

(64)

64

Ne Olur

Gönderenin adıyla kâinatı saran nur Senin ismin de dâim o isimle okunur

Sensiz güneşler doğmaz sensiz denizler kurur Sen zindanlara umut sen kuraklığa yağmur Azad et bu mahkûmu yeşertiver ne olur

Kervan yürüdü gitti ben kalakaldım burda Düşman ateşi durmaz gedikler açar surda Yem etme ne olursun beni kuşa ve kurda

Ben de sendenim işte damganı bana da vur Beni de kervanına al katıver ne olur

Ayak izini bulsam sürebilsem yüzümü Sevda karanlığında açabilsem gözümü Bu Yusufun sabrı mı Züleyhanın sözü mü

Böyle çâresiz seven hem suçlu hem de mağrur Affet bu biçareyi affediver ne olur

Senin şefaatin hak senin her duan makbul Sen padişah sen sultan bense kapında bir kul Yüzü kara eli boş hor ve sefil hem yoksul

Her emrin baş üstüne yeter ki lûtfet buyur Sonsuz cömertliğinle donatıver ne olur

(65)

65 Sensin yarama ilâç sensin derdime derman Bense seni sevenim senden şefaat uman Günahkâr ümmetine merhametin bir umman

Bu boynu bükük sâil gelmiş kapında durur Buna da bir katrecik lûtfediver ne olur

Hasretin yüreğime mızraklar gibi vurur Bir onulmaz yara da şu doymaz nefsime vur Ziyade debelendim her yanım balçık çamur

O merhamet deryana kulağımdan tut savur Kirimi ve pasımı akıtıver ne olur

Sen ilmin ülkesisin ben cehlin kuyusunda Sen ebeden hayatta ben mezar uykusunda Çöreklenmiş kalmışım gafletin büyüsünde

Böyle kara cahili elbet âlim okutur Bana da hakikati okutuver ne olur

Azad et bu mahkûmu yeşertiver ne olur Beni de kervanına al katıver ne olur Affet bu biçareyi affediver ne olur

Bu kuluna şefaat lûtfediver ne olur Beni de ümmetliğe kabul buyur ne olur

(66)

66

Yunus Emre'ye tahmis Şöyle Garip Bencileyin

Şekva bizden ırağ ola kelam gide yerin bula Yazsam siyah duvarlara arzı halim kimler duya Egerçi ben olup rüsva düşer olsam dile nola Acep şu yerde varm'ola şöyle garip bencileyin Bağrı başlı gözü yaşlı şöyle garip bencileyin

Nasıl bir muammadadır bu sanki de yol kesen uğru Muhatara açılmasın deme böyle deli dolu

Hadi kaldır at başından sen de iyi gün dostunu Gezdim Rum ile Şam'ı yukarı illeri kamu Çok istedim bulamadım şöyle garip bencileyin

Defter dahi sildirmeyi bilmesin razı olmasın Kalemi var da yazmaya silmeye hakkı olmasın Gözden uzakta olsa da dost gönülden ıramasın Kimseler garip olmasın hasret oduna yanmasın Hocam kimseler olmasın şöyle garip bencileyin

(67)

67

Ahbabdan yakından yana sanki yetim hem öksüzüm Dost kapısı kapandıkta şaha gitsem yoktur yüzüm Böyle geçer sabah akşam gecelerim hem gündüzüm Söyler dilim ağlar gözüm gariplere göynür özüm Meğer ki gökte yıldızım şöyle garip bencileyin

Herkes kendi âleminde duyan olmaz etsem kelam Yakın bildiğim yaran da almaz oldu artık selam Kaldım bu köşede bikes sesimi kime duyuram Nice bu dert ile yanam ecel ere bir gün ölem Meğer ki sinimde bulam şöyle garip bencileyin

Hepsini nasıl kimbilir küstürmüşüm birer birer Onun için dağıldılar hep uzaklara gittiler Bir puhuyum ki geceler kabristan başında öter Bir garip ölmüş diyeler üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar şöyle garip bencileyin

İhtiyarlık zincirlerle bağlar bir kuyu dibine Ne ses gele ne el yete ne de birisi farkede Gel feryad etme nafile kimseler gelmez imdade Hey Emre'm Yunus biçare bulunmaz derdine çare Var imdi gez şardan şara şöyle garip bencileyin

(68)

68

Çiçekler

Öyle bakıp geçme gör çiçekleri İbretle seyret de ser çiçekleri Bu güzellik nerden bu efsun nedir Bir kıymet bilene sor çiçekleri

Bu ne kadar renktir sarı mor aldan Arı ve kelebek tadarlar baldan Nesiller türüyor o tatlı dilden Meyveye dönünce der çiçekleri

Yapan usta nerde bu nasıl maya Kimi minnet etmez bakıma suya Böyle meftun eden bu açılmaya Bir günlük saltanat sır çiçekleri

Çirkini bulunmaz hep güzel hep hoş Kimini kokusu ediyor sarhoş Kimi hayran olur kimi de bîhûş Hayvan da bulunca yer çiçekleri

Dokunma incitme aman dikkat et Ayırma dalından boş kalsın sepet Gene de yaparsan küçük bir demet Sevdiğin birine ver çiçekleri

Lâlede asalet gülde ihtişam Tevazu nergisde çiğdemde tamam Ressama şaire sonsuz bir ilham Bahçede serada balkonda bayram İlle de ille de kır çiçekleri

(69)

69

Bir Üstada

İlmin yükseklerde adın feylesof Sen o irtifada uçaman üstad Zahirin heybetli batnın ise kof İçini kimseye açaman üstad

Sual sordurmazsın cevabın yoktur Sırların küpüsün bildiğin çoktur Dışa bir şey çıkmaz kanallar pektir Olmayan bir şeyi saçaman üstad

Yola gelmeyenin hakkı dayaktır Secdeyi duvara sanan ahmaktır İbadetten maksat af kazanmaktır O köprüden afsız geçemen üstad

Bir sır tutturmuşsun gelmez arkası Kimdendir nasıldır nedir markası Ne cüppe ne şalvar ne de hırkası Nâmevcuda libas biçemen üstad

(70)

70 Bazı kelamları etmişsin ezber Dilinde pelesenk döner de döner Cahil heybesinde esrar ne gezer Bulup koklasan da içemen üstad

İbare derlemiş kurmuşsun ambar Şimdi azar azar edersin pazar Senin bütün ilmin işte bu kadar Sen bu badireyi aşaman üstad

Denmiştir ki sırda tahdit ikidir O iki dudaktır sanma kişidir Var demek dahi ifşa gibidir Sen o ince farkı seçemen üstad

Enaniyet olmuş senin rehberin Nefsi emmare de tek varış yerin Boşa açılacak yarın ellerin Acı hakikatten kaçaman üstad

Dersen ki "ben gittim, boşa feryadın"

Sen duymasan da duyar hayranın Yoldan çıkardığın o hempaların Onlara kol kanat açaman üstad

(71)

71

Dilim

Atalardan yâdigâr Güzel dilim can dilim Dilimde anne sütü Damarımda kan dilim

Gönül bahçemde biten Türkülerimde tüten Beni böyle söyleten İçimde yanan dilim

Ballı süt gibi leziz Bayrağım gibi aziz Var olamazdık sensiz Memleket vatan dilim

Aşım suyum havamsın Sen en büyük sevdamsın Vazgeçilmez davamsın Cana can katan dilim

(72)

72 El ki sana uzana

En büyük düşman bana Seni saymayanlara Veremem aman dilim

Türkiyemsin Türkçemsin Kelimemsin hecemsin Fikrimsin düşüncemsin Zihnimi kuran dilim

Gündüzüm ve gecemsin Mânimsin bilmecemsin Hayata penceremsin Bilen anlatan dilim

İçimin aynasısın Bilgimin mayasısın Ülkemin bekasısın Gönlüme sultan dilim

(73)

73

Gevheri’nin Ağlar Redifli Şiirine Nazire

Had hudud tanımaz nâdan elinden Edep ağlar erkân ağlar yol ağlar Bülbülün çektiği kendi dilinden Bağban ağlar gülşen ağlar gül ağlar

Şemdir biter demdir geçer devrana Zalım avcı göz koymuşsa ceylana Beklenmez ki o dam gelsin amana Geda ağlar sultan ağlar kul ağlar

Boşa efkârlanıp kırma nazını Hep üste çıkarma kendi sözünü Ustalar neylesin senin sazını Parmak ağlar mızrab ağlar tel ağlar

Çöllere mi düştün Mecnun mu oldun Leyla mı kaybettin sonra da buldun Kazanın altına atsan bir odun Bulut ağlar yağmur ağlar sel ağlar

Sesine sahip ol tut her zaman pest Aman doğru otur incinmesin dost Kuru yerde otur ne minder ne post Halı ağlar kilim ağlar çul ağlar

Etrafın olsa da ahraz hem de lal Sen de dilini tut olmadan hemhal Namert kırbasından içme susuz kal Dudak ağlar damak ağlar dil ağlar

(74)

74

Kıt’alar

Zahmet-i humekadan öyle olmuş ki bîzâr Dil-i viran arzular bu harabattan firar Mey-i sahba-i cama minneti olmasa da Pir-i mugan bırakmaz ahibba gönül koyar

*

**

Mala mülke dadanmış yolunu beka bilir Kesreti farketmez de kılleti bela bilir Muhabbete bir kapı bulamayınca garip Benliğin pençesinde ukdeyi sevda bilir

*

**

Davet olmadan düşman zor zapteder kaleyi Günahkârı gösterip uydurma bahaneyi Hakk’ın terazisinde zerre inhiraf olmaz Hiç kimsenin günahı ibra etmez kimseyi

*

**

(75)

75 Niyetim halis diye kasılma kabadayı Köprüyü geçmek için soyunu etme ayı Niyetler yargılanmaz amellere bakılır Asla meşru kılamaz netice vasıtayı

*

**

Dilenci pespayedir içi kara zencisi Duygu sömürücüsü merhamet düzencisi Gene de dereceler vardır aralarında En hakir ve erzeli itibar dilencisi

*

**

Mütefekkir ölünce düşünür doldu pazar Edibin kalemini kaptı her okuryazar Bir gayri meşru velet doğdu düşünür yazar Net denen mezbelede durmaz eşinir yazar

*

**

Ahbabdan selam gelir sevinçle dolar hane Huzuru bulmak için bir tebessüm bahane Tersi de böyle basit tersi de böyle kolay Bir nadan fiskesiyle bak ki saray virane

*

**

(76)

76 Dünyayı gönülleri imar eder mutiler Güzellikleri durmaz harab eder asiler Kiminin de takati yetmese de yıkmaya Hiçbir şey bilmese de küfran-ı nimet eder

*

**

Sakın bir şey isteme tembel ile nekesten Ancak akıl alırsın yüksekten veya pesten Her zaman ve daima almaktır tercihleri Alamazlar bir nebze nasihatten ve dersten

*

**

Doğru kılavuz bulan belâdan azâd olur Yükünü yere yıkan ebeden âbâd olur El tutup ikrar verip sonra rücu edenin Hafazan Hak tealââhiriberbâd olur

*

**

(77)

77

Muhannet

“Kadir Mevla’m senden bir dileğim var Beni muhannete muhtaç eyleme”

(Türkü)

Nâmerde nanköre eyleme minnet Aman muhannetten uzak dur aman Yılan akrep gibi azami havf et Aman muhannetten uzak dur aman

Muhannetin işi yalanla dolan Elinden kurtulmaz koşanla uçan Sağalmaz ipinin ucunu tutan Aman muhannetten uzak dur aman

Muhannet herkese yüksekten bakar Her ne ki söylesen seni azarlar Her gördüğüne büyüklük taslar Aman muhannetten uzak dur aman

Hafife alma ha kurnazdır kurnaz Oynar her ipte de yerinde durmaz Oyunlar kurmaktan gece uyumaz Aman muhannetten uzak dur aman

Ne selam getirir ne selam verir Beş kuruş istesen yerinde erir Almasını ise çok iyi bilir

Aman muhannetten uzak dur aman

Bir şey veriyorsa tuzağa yemdir Bineğe takacak yulardır gemdir Aynada gördüğü kutsal sanemdir Aman muhannetten uzak dur aman

(78)

78 En sevdiği paye kahramanlıktır Kanı soğuk akar sanma ılıktır Bunu farketmeyen açık alıktır Aman muhannetten uzak dur aman

İçinde “ben” yoksa cümle kuramaz Sonrasının anlamını aramaz Bu yüzden sözleri işe yaramaz Aman muhannetten uzak dur aman

Ne bir şeyler okur ne merak eder Onun bildikleri herkese yeter Şerre ortak olur hayrı engeller Aman muhannetten uzak dur aman

Her ne ki söylesen itiraz eder Az'ı tez tüketir çoğu az eder Ne tövbe ne şükür ne niyaz eder Aman muhannetten uzak dur aman

Hem gayet hayındır hem gayet sinsi Ondadır en kötü huyların hepsi Tek sevdiği vardır o da kendisi Aman muhannetten uzak dur aman

Bütün bu işlerin hocası belli Onu tanımazsan olursun deli Sonra ağır olur bunun bedeli Aman muhannetten uzak dur aman

Bilmeden eline düştüysen eğer Bekleme gün olur gerçekten sever Ne istiyorsa düşünmeden ver Gene de sen ondan uzak dur aman

(79)

79

Yar Dediğin

Yar dediğin senin için Ateşlerde pişse gerek Gitme diye sana doğru Yalınayak koşsa gerek

Çekip gitsen uzaklara Koşup gelse peşin sıra Yol ne kadar zor da olsa Dağı taşı aşsa gerek

Dizinde yatıp uyusa Dinlemek için sussa İçinden geçeni duysa Acını paylaşsa gerek

Acı tatlı her deminde Eli olsa hep elinde Zehir olsa kadehinde Senin için içse gerek

(80)

80

Sabır Taşı

Güle gönül verme aklını alır Sevdiğin her şeyden uzaklaştırır Hayrette kalırsın geçen zamana Çiçeği dökülür dikeni kalır

Sanma gönül buna elbet katlanır Dokunmak istesen içerin acır Sabır taşı var ya her derdi taşır Bu mihnet onu da bir gün çatlatır

(81)

81

Dost Dediğin

Dost dediğin halin bilip Derde derman olsa gerek Gelip gözyaşın silip Tesellini bulsa gerek

Dağılmadan sağa sola Düşse seninle yola Sen desen de uğur ola Gelip kaynaşsa gerek

Konuşmadan asla yalan Ve kurmadan hile dolan Her yerde ve her zaman Doğruyu konuşsa gerek

Ne zaman çağırsan gelse Unuttuğun zaman bulsa Gelse namazın kılsa Salânı da verse gerek

(82)

82

İyi, Güzel Ve Doğru

İyiye güzele gönüller yakın Herkesin gerçeği kendine kalsın Şaşmaz bir hakikat varsa o da hak Yüreğin daima hakkı haykırsın

Herkesin lafını bir yana bırak Doğruyu koruyup kollamaya bak Ziyan korkusuna takılıp kalma Yarına çıkacak canlar kayırsın

(83)

83

Ahmet Haşim Şiirlerine Tahmisler

(84)

84

Mukaddime

İhata etmiş bir gümüş jâle Buluttan uzak yağmura yakın Zannetme ki güldür, ne de lâle, Âteş doludur, tutma yanarsın, Karşında şu gülgûn piyâle...

Değmişse dîde bir gülnihale Kızgın bir korla memlûdur beden İçmişti Fuzûlî bu alevden, Düşmüştü bu iksîr ile mecnûn Şi'rin sana anlattığı hâle...

Sanma ki tükenir ya da söner Durmaz ve soğumaz bu seyyâle Yanmakta bu sâgardan içenler, Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı, Baştan başa efgan ile nâle...

Bir kıvılcımken büyür de büyür Ve iştial eder o meşale

Uzaktan bak da yaklaşma sakın

Âteş doludur, tutma yanarsın,

Karşında şu gülgûn piyale...

(85)

85

Bir Günün Sonunda Arzu

Köhne bedenim hayat bârında Hatırasında meçhul bir canan Sürüklenirken sonbaharında Yorgun gözümün halkalarında Güller gibi fecr oldu nümayan,

Güller zamanda seyahat eder Ezelden gelir ebede gider Güller gibi... sonsuz, iri güller Güller ki kamıştan daha nâlân;

Gün doğdu yazık arkalarından

Onlara bazen hayat yavaşlar

Vakti gelince yeniden başlar

Bu nihayetsiz dönüş en baştan

Altın kulelerden yine kuşlar

Tekrarını ömrün eder ilân.

(86)

86

Gagalarında renkli benekler Sanki ezharı edip iştimâm Onlarla kanatlanır her seher Kuşlar mıdır onlar ki her akşam Âlemlerimizden sefer eyler

Vakit erişip olunca tamam Gurûb suları renklerle bezer Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam;

Üstümde sema kavs-i mutalsam!

Sanki boyamış usta bir ressam

Ortaya çıkmış bu büyük eser

Güzellik değil bu bir ihtişam

Akşam, yine akşam, yine akşam

Göllerde bu dem bir kamış olsam!

(87)

87

Parıltı

Ne kimse gördü ne kimse sordu Çıkmış da o meçhul membaından Leyl-ü ven-nehar eder seyelân Ateş gibi bir nehr akıyordu Ruhumla o ruhun arasından

Bir kenar mazlum bir kenar zalim Biri neşveden mesut mutmain Diğeri bahtının karasından Bahsetti derinden ona halim Aşkın bu onulmaz yarasından.

Ne tarh kalmış bahçede ne saksı Nehrin üstünde muttasıl akan Muhrik ziyaya maruz kalmaktan Vurdukça bu nehrin ona aksi Kaçtım o bakıştan o dudaktan

Temadi ederken biteviye

Alevden dillerin meshur raksı

Karşı aydınlanırken şafaktan

Baktım ona sessizce uzaktan

Vurdukça bu aşkın ona aksi...

(88)

88

Bülbül

Sakin gece uyurken derinde Mazisini terkeylemiş gönül Uyuyorken kendi kaderinde Bir gamlı hazânın seherinde, Isrâra ne hâcet yine bülbül

Şikest kalpler sonsuz kederinde Ya ak ab-ı ateşîn ya dökül Kalma o sâgarın derin yerinde Bil kalbimizin bahçelerinde, Cân verdi senin söylediğin gül.

Sana muntazır daha çok ferdâ

Nâr-ı firakdan kalan ancak kül

Lâkin hayata etmiş de vedâ

Savrulmada gül şimdi havada,

Gün doğmada bir başka ziyâda.

(89)

89

Karanlık

Sevda hasrete olunca bende Afitab çekilip akşam çökünce Tevahhuş dolar içime benim Aşkın bu karanlık gecesinde Bülbül yine vahşi müterennim

Mihânım mecâlimden muallâ Takrib-i inhimamdır her adım Bir benmiyim mihnete mübtelâ Mecnûn'u terk etti mi Leylâ Vahşî sesi firkat sesi sandım.

Heyhat hab-ı gafletten uyandım

Afitab çekilip akşam çökünce

Aşkın bu karanlık gecesinde,

Hicrânımı duydum, seni andım,

Firkatzede bülbül gibi yandım.

Referanslar

Benzer Belgeler

asumanım sende acıdan başka ecza yok yüzün ki bütün coğrafyaların özeti sen bana esenlik yurdunu çağrıştıran resmi yok aşkımızın resmi yok tarih geçecek haykır

[r]

İlk olarak, sorumlu hemşirenin aylık olarak hazırladığı bu nöbet çizelgeleri, departmanın yasal kuralları, hemşire istekleri ile birlikte elde

6- Aşağıdaki cümlelerden hangisinin sonuna yanlış işaret konulmuştur. A Ahh, üstüme

Öyle ki aynı haber içeriğinin Sözcü gazetesinde farklı bir dil ile okuyucuya aktarılırken Akşam gazetesinde tam tersi bir yaklaşımla sunulması, diğer haber

9- “Kim bu dünyada şarap (içki) içer de sonra bu günahından dünyada tevbe etmeden ölürse, o kişi ahirette cennet şarabından mahrum olur “ (Sahih-i

2018 1 yeni CNC dikey işleme merkezi daha üretim hattına dahil edildi.. 2 adet büyük ölçekli CNC dikey işleme merkezi daha üretim hattına

Büyük umutlarla uygulamaya giren sis- temin ilk günlerde çöktüğünü ifade eden Yet- kin, ‘’Sisteme bildirimde aksaklıklar olmak- ta, bildirim yapılamadığı için