İCTİIIA
I D J T İ H A D
Kuruş 10
l Sayı r
L
313
►
►
}
istikbalin din yokluğu Boründe şairler akademisi Çocukl tık hatıra 1
1ndarı
Les poetos parlcnt Yaşayan kadavra Corıte V. Alîleri Bir sın gibi [ Ş i i r i Beka fi ilah i K ıtiı j Nöbetçi f Si‘ir ] Sürü ( Ş iir ] Musikî ve seci yy e La uıorf du soleil
’Ameli Uuhiyyât'dan
V l C T ü R A I J İl ltİ İÇ İN D EK İLER ]
d. M. (îuyau
lir: Prof. K» »Siissheim K. Hazini
Dr. AB. Djevdet M. Feri d
Dr. AB. Djevdet Şükfıfe Nihat Dr. Te m o F. Kutlu H. Salim W. Shakspeare.
Leeonte de Lisle Dr. G. Le Boa
Ör haniye Matbaası
i 4
\
Yeni Neşrıyyat
İçtihada gönderilen kıtabiar:
MİNTAKAMIZIN KİTA BI
İkinci ‘unvanı «güzel İzmir ve İz mir İktisadî rnintakasının tabi'î hâzine
leri. Ticarî, Sına‘î ve Malî vaz'iyyeti » dir. İzmir Ticaret, ve Sanayi' odası ta
rafından tertib ve neşr olımmuşdıır.
Birinci cilddir. Çok kıymetli bir eserdir.
Bu gün hayatın ezcümle İktisadî bir ma'reke olduğu ma'lum olduğundan Vatanımızın bu zengin hıttası hakkında İktisadî bir kavrayişie yazılmış olan bu kitabı okumak mitiî ve hayati bir iştigaldir. Bir hayli resim vardır. 232 büyük sahifeden müteşekkildir; fiatı 150 kuruşdur.
îzmirde Bilgi matbaasında basıl- mışdır.
*
France, ta lum ière pâlit
V Le roman et le théâtre français en péril Le devoir de l’écrivain... Manifeste de Victor Hugo.
Edition delà «RevueMondtale»Paris.
A. FU A
Tyatronun halk terbiyesi için mü
kemmel bir m ekte b olduğuna haklı ola
rak ka’il olanların her halde okuması lâzım olan b:r kitabdır. Bilhassa bizim Dariilbedayi' müdirlerini pek ‘alâkadar edecekdir. Her halde Tyatro sahasında Fransava peyrev olmanın ne kadar sakat olduğu görülecek. Ahlâk mes’ele- si yalnız ma'nevî bir şey değildir. Ir
kın ve kavmiıı cismanî muhafazası için
de en mühim ‘âmildir. L'art pour l ’art
« san'at için s a ıîa l » da'vâsı boşdur.
Saıı'at ve her şey ceıııdyyer için insa- niyyet içindir. Bu kitab ayrıca tahlil edilecek ve gelecek nüshalarımızın baş
lıca bir mekalesi oiacakdır. Biz bu küçük ( S. 201 ) ve mutekasif eseri gözden geçirdikden sonra son ve beyaz sahifesi üzerine taze intibaumızı kita
bın yazıldığı lisanı kullanarak şöyle tesbit etdik :
Complète analyse de la péripétie d'un mouvement d'idées et de pensées dans le domaine du théâtre et du ro
man. Large et robuste concption. Irre
vocable et salutaire arr^t d’un juge austère. Esquisse d’une longue période d'évolution et de décadence intellectu
elle d’une nation qui fut grande et grandiosement rayyonuente. La pers
pective attristera surtout ceux pour qui la France est un patrie intellctuelle et sa nostalgie est un élément de joie et de félicité sprituelles. A. D.
TASHİH
Geçen nüshamızın Kara saltife adlı fıkrasının sondan 2 inci satırındaki zul
met kelimesi sehven zulmete şeklinde kalmış tashih ederiz. A. D.
Glisero fosfatlı Şark Malt Hulâsası
Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti tiususiyede imâl edilmektedir.
Deposu Ekrem Necip ecza deposu
Telefon : İstanbul, 78
a b o n n e m e n t
Pays étrangers
Pour un an: 2 Dolars Edition spéciale: 3 Dolars.
A D R E S S E
"Idjtihad,, Constantinople Téléph: St. 863 xxvième ANNÉE
15 Janvier 1931
Türkçe ve Fransızca
İLMİ, E D EB İ, İKTİSADİ
No: 313
A D O N E M A N :
Seneliği [24-Nusha] Türki
ye için 2 1/2, Âlâ kâğıd- hsı 5 l.iradır İDAREHANESİ Cığaloğluııda İçtihad Evi
Tarihi Te'sisi:
1904 — Gencve.
Yirmi altıncı sene 15 Kâmımsam 1931
İSTİKBALİN DİN YO K LU Ğ U [*]
LT R RELIGION DE L’AVENIR
Dini Iıis evvel emirde bir tâbnyyet hissidir;
fakat bu tâbbiyyet hissi, hakikaten dini do
ğurmak için tarafımızdan, bir kurtuluş arzusu olan bir ‘aksiil ‘amel da‘vet. etmelidir.
Za‘fimizi his etmek hayatımızı telıdid eden her ııevi‘ icabatı [ «Détermination» lan ] duy- ınak, sonra da’ire’i te’sirimizi genişletmek, ken
di üzerimize ve eşya üzerine kudretinizi artır
mayı arzu etmek, bizi ihata eden her nevi za- ruriyyat karşısındanisbi bir istiklâl elde etmek., kâ’iııat huzurunda ruhi beşerin seyri iştebudur.
Fakat burada bir Ptiraz varid olur : ayni seyr zekâyi beşer tarafından , ‘ilmin te sisi için de ta‘kîb olunur göriiıımekdedir . ‘İlmî devr [ « Période scientifique » J de insan dini devrde olduğu derecede kuvvetli bir ta- bı'iyyet his etmez, diğer taraklan bu tabi‘iy- yet hissi ilimde dinde olduğundan daha az ak- sıiTamel ile mtiterafık değildir.
' ‘Alim ve muinin hepesaretderı , tabilikden kurtulmaya çalışırlar, fakat muhtelif vasıtalarla çalışırlar. Şu halde burada tamamen zahiri [extérieur] ve menfi bir tarif ile iktifa etmek ve D n r m e s t c t c r le « Din gayri İlmî bütün bilgiyi ve bütün kuvveti ihata eder» demekmi lâzımdır.? [T]
‘Jlmî olmayan bir bilginin malıma yok gibidir, İlmî elmayan iktidara gelince, bunu, ilmin ver
diği iktidardan, müsbet, bir tarzda tefrik et
mek gerekdir. Şu halde, eğer ma vekalar nazarı Ptibara alınırsa dinin iktidarı şe niyyen malik bulunulmayan bir iktidardır, halbuki il
min iktidarı mâlik bulunulan ye işba t. edilen bir iktidardır. Doğrudur, İlm î y e k in in * 1
[*] Baş tarafı 311 inci sayıda.
[1] M. Albert Reville in Prolégomènes adli eserinin M. Darmesteter tarafından tahlili - Revue philosophique 7 ètne année, T. 1. P. 76
karşısına çıkarmak için, ta‘rife, i ‘tik a d fikri mudahele etdirilebilir; fakat ‘âlimin de fulan veya felan farziyye’i cosmologia’iyye için di
nî i‘tikadlar olmayan, Ptikadları ve tercihleri vardır. Iîu gün ilmi «farziyye»ye mulırız olmak iddi‘asmda bulunarak ortaya çıkdığı vech ile, dinî ve ahlakî «iman», bilâhere tedkik edece
ğimiz ve ihtida! menşe’i hakkında bize hiç bir şey ifşa etmeyen dibi hissiyatın son ve pek miirekkeb bir şeklidir. Bize göre dalına, içti
m a i nokta! nazara âvdet etmelidir. Mihaniki
«déterminisme» dünyada, bir nevi’ a h la k i v e ic lim a ‘i te k a h iil e [2], mahal verdiği yer
de, h is s iy a t ve hatta arzuların mümkîn bir te'atisini, insanla, Ia‘aletta‘yin cilıanî [cosmi
que] kudretler arasında bir neyi* muetemi’ya
şamayı kavradığımız yerde dinî hissiyat başlar.
îıısan o zaman bir fi‘1in, mesela, mukaddes bir ağaca vurulan bir darbenin - mihaniki aksi darbesinin, geriye tepmesinin derecesini tam bir suretde: evvelden ölçebileceğine ka‘il ol
maz. - çtinki yalnız fi‘ili nazarı Ttibare almaya bedel, ba'dema, ifade etdiği hissiyat ve ııiy- yetieri ve bunların İlahlarda da'vet edebileceği müsa’id ve ya gayri miisaMd hissiyat ve niy- yetleri , nazarı Ptibare alması icab eder. O za
man dini his, ihtida! insanin kâTnata vaz.etdiği ve kendi arzusile hoş veya nahoş bir suretde müessir olabileceğini farzetdiği i r a d e t l e r e fabi*iyyet hissidir. O zaman dinî his, eşya
| Choses ] niıı cihanşüımllluğu dolayısile içinde buluduğumnz fizikî tabi‘iyyet his - sinden ibaret değildir ; bu his , bilhassa, ruhî [ pscyhique ], ahlakî ve* nihayeti içtim a!
bir tabi‘iyyet hissidir. Bu tabPiyyet münase
betinin hakikatda iki ucuı iki mütekabil ve mii- tesanid haddi vardır: Bu tabPiyyet, bu merbu- tiyyet münasebetinin insanı, Tabi'etin kuvvet
lerine raptederse de, TabPctin kuvvet [ Puis
sance ] leriııi de insana rabteder.
[2] Réciprocité morale et sociale,
5556 İÇTİHAT
İıısan bu kuvvetler üzerine az çok hâkim
dir ma‘nen bunları yaralayabilir» nitekim in
san da bu kuvvetlere maruz olabilir. [İJ Eğer insan ilahların avucund ise bu avucu açılmaya vahnd kapanmaya mecbur edebilir.,. Binaen
aleyh uluhiyyetler de insana merbutdurlar ve insanın tesirde muztarıb ve nıahzuz ola
bilirler.
Ancak bilâhara, bu mütekabil merbutiyyet tamamen métaphysique ya‘ni ma ba‘dettebi‘i olur: 0 zaman bu mütekabil merbutiyyet , bu mütekabil tabi‘iyyet mutlak [absolu] ve peres- tiş veya hürmet mefhumuna müncer olur.
Tabi'iyyetimiz şuTırundan ve necat ihtiya
cı tâlisinden başka dini hisde , daha az mü
him olmiyan diğer bir içtim ai ihtiyacin, mer
butiyyet şefkat,'m uhabbet ihtiyacı içtimaisi
nin ifadesini de buluruz. İrsi ictirııaiyyet [so
ciabilité] grizemizle ve kendi muhayyilemizin sa ik a , [élani] ile tekemmül eden hissivyetimiz bu âlemin haricine taşar [2] kendisine mer- bnt olabileceği, Ptiinad, istinad edebileceği bir zat, bir büyük ruh arar. Meserret halinde, bi
rini takdis etmek hissini duyarız , felaket halinde birine tazallüm, sızlanmak, hatta tel-
‘in etmek ihtiyacını duyarız. [
BİTMEDİ]
J.M. OU Y AU
BERLİN D EKİ G Ü Z E L SAN’ATLAR AKAEMİSİNİN ÜÇÜN CÜ ŞU BESİ:
Ş A İRLİK ŞUBESİ
Almanyada ediblerden miirekkeb bir akade
mi tesisi bir çok defa düşünüldü Hatta Alman- yanııı en büyük alimlerinden bazısı bu fikri lâyihalarda, nutuklarda hararetle tavsiye etti
ler. Lâkin bu fikrin lıayyizi husule gelmesine mühim bir engel vardı ki o da 1918 yılına kadar Almanyanın muhtelif memleketlerinde türlü türlü derecelerde mevcud niın mutlak ve hükümdar ve hanedanı menfaatine mahsus idare usulü idi. Bu hanedanların ba‘zısı ve bahusus en kuvvetlisi olan Prusya kralları
[lj Bence hüner Tabreti baziçe etmedir . Baziçesi olub duruyorken Tabi'etin .
1892 AB. Dj.
[2] Salıbayı Khurtışan gibi mıııayı felekderı Ta kiıarici khumkhane'i imkâııe dökülsek.
[ Yeni şehirli Avııi ] Mon amour est trop grand pour n’aimer que les miens L’univers est à peine assez pour ma tendresse ..
AB. Dj.
muharrirlerin keskin kalemlerinden epiyi kuş
kulanıyorlardı, Son Alman impratoru ikinci V\ ilhelm -bazı İstisnalardan sarfı nazar- zama
nının alman ebedîyatını lıoş görmiyordu; eıı ziyade sevilmiş asri alman ediblerini kendinden uzak tutarak her tarafdan alkışlanan piyesleri
nin Prusya krallığı tiyatrolarında sahneye ko
yulmasına mâni1 olınuşdıır.
1918 teşrinisani inkilâbj alman edebiyatı için büyük bir hadise oldu, fnkilab ediblere o vakte kadar mahrum kaldıkları resmî takdiri balış edilmesine ilk kademe oldu. Birçok mü
şaverelerden sonra 1926 da Berlindeki Güzel San’atlar Akademisine bir üçüncü şu‘be ‘ilâve olundu ki o da Şairlik Şubesidir ( İkinci şube Musiki Şubesidir). T esis zamanında dört â‘za varken 1928 da 26 âzaya malik aldu ve 1928 de a‘za adedi 3 l e iblağ edildi. Bir vefatle şimdi 30 dur.
Şimdiki 30 âza resmen iki kısma ayrılır:
ilk kısım Berlinde oturanlar (11 edib); ikinci kısım taşrada oturanlardır (19 edib), Anlaşılan alman edebiyatı devletin paytalıtında henüz toplanmadı.Berlinde oturan âza Dacnbler, Dub
lin, Leonhard Frank, Fulda, Ricarda Huch, Georg Kaiser, Bernhard Kellermann, Loerke, Heinrich Mann, von Molo, Stucken, taşrada oturanlar Bahr, Halbe, Gerhart Hauptmann, Hermann Hesse, Kolbenheyer, Thomas Mann, Mombert, Porten, Ludwig Schaeifer, Schickele, Schmidtbonn Schnitzler, Wilhelm von Schotz, Kar Schönherr, Stehr, Emil Strauss, Fritz von Unruh, Jakof Wassermann, Franz Werfel dirler.
Bunlardan 7 si şimdiki Almanyanın dişarısında doğmuştur: Schickele Aisasda Schnitzler Vi- yanada,Bahr Avusturyadakâin Linz şehrinde, Schönher: Tiroldaki Axamas yani Aksama adlı yerde, Doublen Tri yestede, Werfel: Pragda, Kolbenheyer: Budapeştede. âz,adan 3 kişi esâlet rütbesini lıayiz ailelerdendir; bunlardan biri, von Unruh, pek eski ve maruf bir asilzade ailesine nıcnsubdur. Bir âza, Ricarda Huch, kadındır.
Aza olan ediblerin şöhreti hep bir ayarda değildir. En meşhuru Gerhart Hauptnıamıdır.
1862 de doğmuşdur. O sırada Fransada, Rus- yada icad olunmuş ve bu memleketlerin peşin
de takiben 1885 de Almanyada da ciddiyetle başlayan naturalist yani tabiilik mektebi reis
lerinden olnıuşdur. o zamandan şimdiye kadar
ardı arası kesilmez fevkalâde bir faaliyet ve
lıallâkiyet ibraz ediyor, En ma‘ruf eseri CuP
İÇTİHAT Iıalar (Die Weber) dir ki 1892 de sahneye ko
nularak cihan edebiyatında tanınmışdir Haupt- maıı eskiden saray mehafili tarizatma hedef olmuşdı. 1926 da Akademinin Şairlik şu'besi- ne ğirmek istemeyiib ancak 1928 de girmeğe razı oldu.
Hauptmandan sonra Almanyada ikinci edib Thomas Mann sayılır ki 1801 de çıkmış olan Die Buddenbrooks ııaınli bir romanda doğduğu Brem şehrindeki zengin bir tüccar ailesinin kibarlık zirvelerinden düşmesile inhitat devre, relerini harikulade zengin levhalarda tasvir etmişdir-
Şairlik Şu'besirıin bir çok alman mehafi- linde sevilen diğer meşhur âzası Bahr, Halbe, Fulda, Ricarda Huch, Heinrich Mantı (ki Tho
mas Manniıı ağabeyidir), Schnitzler, Wasser
mann dırlar.
Yeni alman edebiyatının alamanlara mahsus bir çok hususatı vardır. Bunun içinde öyle eserler var ki arzeyledikleri intibalar bir ecne
bi muhitine uymaz, izhar ettikleri Hissiyatı da almandan gayrisinin canına kolayca sinmez.Bu sebebe mebnidir ki alman edebiyatının bazı eserlerini her büyük memleketin diline ter
cüme ettirtip neşretmeğe en cesur ve becerikli kitapçı bile kalkışmayacakdır. Kudret sahibi kavmlardan cinsce, atvarca alamanlara en ya
kını İngiliz kavimdir. Bundan ma'ada şimalî Amerika Müttehidesi ahalisinin kesif bir taba
kası İktisadî, siyasî esbabdan dolayi Alman- Iadan Amerikaya hicret etmiş efradın ailele- leriııden ibaret olup alman edebiyatına me
rakları vardır. İşte bu sebeblerden meşhur al
man üdebasının pek çok eseri Ingiltcrede veya Aınerikada İngilizceye tercüme ve İngilizcede neşr olunur. Gerhart Hauptmanninn İngilizce külliyatı var. Viyanada yaşayan Arthun Sch
nitzler tiyatrolarda oynadılacak küçük dramlar, muthikeler ustasıdır: hemen bütiin eserleri bir hir İngilizceye tercüme edildi, - 1917 deki Rus inkilâbıııdan beri bilhassa H e i n r i c h Mann, Wassevmann, Gerhard llauptmann, Thomas Mann asri ediblcrin birçok eserleri baştan başa Ruscaya terceme olunur. Rusyada Almam ediblerinden Heimlich Mann ile Was
sermann en ziyade rağbete mazhar olurlar : Berlitıdeki Akademiye mülhak Şairlik şube
sinin tuhaf bir ciheti vardır ki o da veclıi tes
miyesidir. Yeni Almanyada d’Annunzîo kâbında muazzam bir şair yokdur. Şaşılacakmı? Almanya ahalisi 1850 senesindenberi maddî inkişaf hu-
sizline dört el ile çalışarak şairlik istidadını za'iflatmaya ve eski Alıııanyanın bu garip punarı his olunacak derecede kruıııağa yüz tutdu. Yine on iki nesil esnasında Al
manyada itibar kazanmış şairler meyanın - da şunlarm zikre şayan görülür : Banon von Liliencron*(1844 - 1909), Rilıand Dehmel ( 1863 - 1920), Arno IIolz ( 1863 - 1929) , Stefen George (1868 de dogmuşdur). Hugo von Hofmannstholl874 1929 Rainen Maria Rilke (1875 - 1026). Bunlardan son ikisinin Alman dilinin hâkim olduğu memleket - 1er! lisanında da lıatıri sayılır. Von Hoffman- ıısihal Viyanalidır iyi tiyatrolar yazar . Rilke Pragda doğ-u epi bir müddet meşhur Fransız heykeltraşı (Rodin) in hususî kâtibi iken Fransızca parlak şiir yazmağa kadir ol
muştu. Avrupanın her tarafında, Almanyada da son yüz senede muharrirlerin adedi o kadar çoğalıyordi ki eyilerini seçmekte zahmet çekil
di. Türkçede muharrirlerin eyisine edib derler Almancada 19 uncu asırda güzide muharrirler için ayrı ad yoktu. Hâkim aşağı yukarı 1900 yılmdanberi Almanyada tarihi edebiyat ulema
sı Alman edebiyatı üzerine yazarğen edib yerine şair (Dichter) demeğe başlıyorlardı. Bir çok tideba uzun müddet bu yeniliğe iştirak eylemek istiyorlardı.
Kilıayet haysiyetlerini muhafaza,ve etrafların
da görülen adilik üzerinden irtika için Alman edibleri içindekilere açık mektub yazmak gibi çarelerede müracaat ile şair lakabını kadul etmeğe riza yüzüm gösterdiler Prusya hükü
meti de güzel san’atlar Akademisine tabi bir edebiyat şubesini meydana getirmek arzusım filiyat sahasına geçirdiği vakit (şair) vechi tesmiyesi kabul ettirilmişdir- Derlerdi ki neşren yazılmış bir eser iyi olmak şartiyle öyle kıy- ınetdar şairane cihetleri vardır ki nazmen yazan ona belki yetişir, belki de yetişmez. Böylelikle güzide nasırlara şair demek bütün cihan ede
biyatı için fevkalâde ehemmiyeti haizdir. Al
manyada ehali aralarında görüşürken şair diye her memlekette olduğu gibi manzume yazan edib anlaşılır. Almanya ahali lisanı,el ele veren ulema ve tideba istilahına[*] ilerde galebe çala- cakmı? Demek oluyor ki Berimdeki Akademi
nin şairlik şubesine atiyen Edebiyat şubesine Muharrirler akademisi mi denilecek? Yoksa şair yeni manasında ını kullanılacak? Mühim görülen bu sualin cevabı henüz belli değildir.
[*] Lehçesine demek istiyor [İçtihad]
5557
İÇTİHAT Zeyl olarak şunu da arzedelim ki Ingilterede Galsworthy gibi yüksek ufuklarda cevelan et
mekle ziyade ulvî tabirlere müracaat eylemek cazibane, hayal perver bir lisan kullanan bazı naşirana son zamsnlarda şair derler. Rusyada manzume yazan muharrir hakkında, şair denil
mesi caiz görünmez. Gene fevkalade bir taltif ve milletin payansız muhabbetine nişane olmak üzre Rusyada da nadir bîr istisna belki biricik istisna var: Gogol, ki Revisor namında muthikesi Rusyamn en meşhur pieslerinderı eldu ve Ukrayna çöllerinde Revisor sabıkda yaşanılmış vahşiyane hayatını zemin ittihaz eden zarif şairane hikâyesi bir vakit bütün Rus mekteblerinde ezberleniyordu. Fransada, Ital- yada naşirlere şa‘ir denilmez.
Müntfıen Prof. Dr. KARL SÜSSHIM
5558
Ç O C U K LU K HATIRATI
(Mab»‘ad)
Hüseynin, hep böyle bulunmuş bin bir çe
şit cevahir dolu bir hâzinesi vardı. Pek küçük yaşlarımdan beri resim yapmaya heveskâr idim o zamanlarda yağlı veya sulu boyalar çocuk
larında alabilecekleri mikdar ve şekilde satıl
madığı gibi renkli kalemlerde bulunmadığından beyaz kâatları makasla ağaç, çiçek şekillerince delerek altlarına renkli kâatlar yapıştırmak suretile hevesimi tatyip ederdim.O zaman, ma
halle mekteplerinde resim, hele, canlı bir mah
lûk resmi, ve hassaten insana benzer bir şekil yapan çocuklar mutlaka Falaka cezâsma mah
kûm olurlardı; O devrin Darülfünûııu demek olan Riişdiye mekteplerinde de resim öğretil- mezdi.
Hüseyin bizim eve en ziyade kışın pek so
ğuk gecelerinde pencere camlarında tekevvün eden buz çiçeklerini, güzel ve garip şekillerde dağlı, dereli,ormanlı peyizajları tenıâşâ için gelirdi, çiinki kendi evlerinde anasının duvara yapışdırdığı küçük bir ayna kırığından başka cam yokdu. Yazın dâimâ açık olan pencereler kışın kaba kâğıtlar yapışdıniarak kapatılır ve kâğatların yağmura, yaşa dayanmalarını te’min için biraz bezir sürülürdü.
Hüseyinin eline resim yapacak kâğat, kalem geçmediği belkide toprak çanak, çömlek ve saire yapılan mahallerden birini görmüş oldu
ğu için her şeyden sonra çay kenarında kalan ince ve iltisak kuvvetleri ziyâde çamurlardan
alarak bunlardan mini mini ve zarif şekillerde ibrikler, vazolar yapar ve biraz kurudukdan sonra, Kurân yaldızlarını muhrelediği kemikle perdahlardı. Bu evânî üzerinde hak ve kabart
ma suretile dapre natür çiçeklerde yapar, bun
larla hazine veya müzesinin servetini arttırırdı.
Hüseyin yalnız ibrik, testi, falan yapmakla kalmıyor, çayda bulduğu küçük bir çakı nam
lısı ile ağaç üstüne oyma resimlerde yapıyor
du ; Zaten bu namlıdan başka bir âleti de yokdu. Hüseyinin yapdıği her şey bana pek güzel görünür, beni taklit hevesine düşürürdü;
fakat temamile benzetemediğim için canım sı
kılır, Hiiseyine göstermeden bozar, kırar atar
dım. Böyle şeyler yapmakta maharet peyda eden Hüseyin bunlardan lezzet almamaya baş
layarak minimini kedi, köpek, horoz yapma
ya kalkışdı; bana göre bunlarda da muvaffak oluyordu.
Bir gün: — Yeni ve bambaşka bir şey yapı
yorum, dedi, fakat tamamile bitmeyince sana da göstermiyeceğim. — Nedir? dedim. - Şimdi, söy
lemem dedi.
Aradan sekiz, on gün geçeikdeıı sonra bize gelerek:
Hadi, bize gidelimde, dedi, yapdığım şeyi gör, bakalım beğenecekmişim Fevkânî iki oda
dan ibaret olan evlerine gittik; Hüseyin oda
lardan birine işaret ederek: Yapdığım şey bu
radadır, dedi, ara bakalım bulabilirmisin.
Yalnız küçük bir pencereden ziya alan bu oda karanlıkça idi; gâlibâ ışığı azaltmak için Hüseyin tarafından küçük pencerenin önüne büyük bir sepet konulmuşdu .
— Bir şey göremiyorum dedim. — Beşigi- de mi göremiyorsun dedi.— Koskoca beşiği gör
mez ohırtnıyim dedim, görüyorum.
Beşiği, ve alnına kadar başına gögez b r yazma yemeni, göbekden dizlere kadar koyu renkli bir paçavra örtülmüş olan çıplak çocu
ğu deha kapıdan girerken görmüşdüm:
Beşikde ne var? dedim. — içindeki çocu
ğu görmeyormusun? dedi.
Görüyorum dedim, kardeşin değilini?
Hayır, dedi, benim yapdığım cocuk inanmaya
rak beşiğe yaklaşdım; benim çocuk görüşüme göre bu balçık i statü gerçekden çocuk olduğu halde ölmüş, katılaşmış gibi idi. :
Bunu kardaşına baka, bakamı yapdm?
dedim.
Sanki bakarak yapmak bir kusur imiş gibi biraz bozulup kızrrdığı halde:
— ö yleya baka; baka yapdım dedi, bak-
5559
i ç t i h a t
maksızin olmuyor; hattâ yaramaz kız hiç dur- mayup başım salladığı ellerini, ayaklarım oy- ııatdığı için dâimâ o uyurken yaptım böyyle daha eyi oldu çiinki ' gözlerine koysam onun gözleri gibi çıldır çıldır bakamazlardı . camideki yuvarlak kandillerin kırıkların
dan elime geçse belki gözleri de biraz benzetebilirdim - Anam gördü çok darıldı : Hiç , insan suratı yapılırını , sen Allâhlık davasına kalkışan Nemrut soyundanmı g e l
din ? hepimizi AJlâhm gazabına uğratacaksın, boz, boz; yarın ahirette Allah, sana «bu yap- dığm çocuğa can ver bakalım derse ne cevap vereceksin? hadi boz, boz. Ben yalvardım ağ
ladım bir kerre Bâziıne olsun göstereyim de
dim — Peki dedi, sakın başkalarına gösterme akşama kadar dursun hevesini al; baban gel
meden kır atı o gö
rürse hem seni dü
ğer hem putmı kı
rar .. Deye tekrar , tekrar tenbih etdi . Aferim , Hüseyin , çok iyi yapmışsın dedim.
Hüseyin nadiren gül
düğü, daha doğrusu
gülümsediği için simasına yabancı ve çabuk geçici bir tebcssümlo'kuyularda görülen yıldız akisleri gibi kara gözlerinin ışıkları parladı: Gerçekmi söyleyorsun? dedi
— Gerçekdir dedim.
[Sonu gelecek sayıda]
E. Hazım
Dariilbedayi’de
« YAŞIYAN KADAVRA »
*Bir macera» ve « karanlığın kudreti »ııden sonra meşhur Rus edibi L.Folstoy nin yeni bir eseri-Y aşıyan kadavra - dar ii İh odu yi de güzel bir misandenle ve göze çarpan dikkatli bir çalışmayla oynandı - İçtimaî mefhumların ve kaidelerin asıl hayatın öz cereyanı karşısında
ki gülünçlüğünü ve insan ruhuna verdiği izti- rap ve fecaati birer birer tespit eden ve kes
kin, müstehzi lisanile ruhlarda birer şimşek çaktıran büyük edibin bu eserinde ayri ayri
bedbaht olduklarını anlatıyor. Eser, mevzunu
nun dayandığı hayat ve bilhassa artist azlığı yüzünden ihtiyar edilen temsil tarzı itibarile bir çok seyircilere ihtimal biraz karışık gö
rünmüş olabilir. Fakat vakanın muhiti ve her insanın buna benzer manialar karşismda du
yabileceği iztirap düşünülecek olursa temsilin sürükleyici cazibesine kapılmamak mümkün değildir. Dekorlar ve kostümler o gece bizi Rusyadan bir parça içinde yaşattı.
Ayni zamanda baba olan genç vc seviyesi üstün bir erkek (Maşa) isminde bir çingene kızma «Bedia Muvahhit» tutularak adını adım düşüyor ne evlat sevgisi ne yapılan tavassut
lar onu yuvasına döndüremiyor. Yaptığı fena
lığı iztirapla biliyor ve bunun kefareti kendi bedbahtlığı oluyor, fakat gönül stikûn bulmaz
bir ummandır. Beri tarafta bize bu bed
bahtlığı bir ömür halkası olarak taşı
ması lâzımmış gibi görünen zevcesi - Liza- ( Yene Bedia) da kocasının ço - çulduk arkadaşını seviyor , bunu ta - bi’i gören bir kız anası , Lizamn bu aşkı
nı derin bir nefret içinde kıskandığı hissini veren genç bir hemşire, oğlunun hareketini hoş görmiyen vakur ve dindar bir anne, ve basit insanların samimi hisleri ve işi gücü çok para vereni eğlendiren çingene kızının sevda
sı bu eserin belli başlı hareket noktalarıdır.
Düşen koca karısının seadetine katlanacak fakat bunu bile yapamıyor çünkü kilise ve kanuna karşı zevcesi için havsalasının alma
dığı iğrenç bir yalan söylemesi lazım göğliinün sesini dinlemekten başka bir suçu olmiyan bu zavallı ne yapsın? izini kaybetiyor. Maşa, onun peşindedir onu intihardan kortarıyor daha doğ
rusu sahte bir intihare sevk ediyor. Elbisesi nehir kenarında bulnnan(Fedyo)artık olmuştur karısı ile aşıkı evleniyor, Fakat bir şantajcı sahte ölümü kfikûmete haber veriyor iş mah
kemeye düşüyor, çare hiç olmazsa diğerlerinin saadeti için aradan çekilmektir, (Fedyo) da öyle yapıyor kendini mahkeme koridorunda öldürüyor.
Temsile gelince: oldukça yabancı bir hayat eyi ve terbiyeli ve mes’ut iki insanın ilâhı bağ. gösteren eser ancak bu kadar muvaffakiyetle lar içinde ve İçtimaî manialar önünde nasıl ' oynanabilirdi , bütün yük Talat B. (Fedyo)
LES POÈTES PARLENT
l ne musique ardente, orgueilleuse et sereine D'un radieux accord berce notre âme reine.
L’Avenir se conçoit
« Notre Rêve immobile
Dr AB. DJ I Uül vv ilvtlC/ JLtyUltî*
dans nos coeurs de lion, ,
aile enfante l’Action » y
5560 İÇTİHAT deydi ve o her yeni tipte farkedilen bir tekâ=
lüiil gösteriyor. Bedia H. (Liza) ve (Maşa) rollerini bu iki şahsiyetin karakterlerini ayri ayrı yaşatarak başardı.
Neyyire Neyir H. bence (Şaşa) dan ziya
de erkeğin annesi rolüne jestleri, sözlerile çok hakimdi. Eser Reşat Nuri bey tarafıudan ter
cüme edilmiştir ve bu hadise temaşamız için bir merhale ve muvaffakiyettir.
M. Ferit
Garb fikriyyatı
COMTE V. ALFÎERİ
kalyanın meşhur şa‘iridir. 1740 da Asti şehrinde doğmuş ve 1800 de ölmiişdür.
Ateşli bir muhayyile ve mizacın iştiyaklarını avutmak için Avrupacın her tarafında seyalıet etmiş olmasına rağmen 25 yaşına kadar dikka
tini cezb edebilecek ve bi huzur gönlüne aram ve karar verebilecek bir şey bulamamasıdır.
Turin e ‘avdetinde, Comtese d’Albany nuı te'siri şa‘irin istikbalini ta‘yin etmişdir. İsti' dadının tabi‘i mecrasını bulmuşdu . ve bu yolu artık bırakmadı. 1775 den 1782 ye kadar 7 senede 14 tragédie te‘lif et di :
Agamemnun, Virginie, Oreste, Dom Garcia,|Rosmonde, Marie Stuart, Timoleon Octavie, Saül, Merope, Brutus v. s.
Mensur olarak iki meşhur kitab yazmışdır, bunlardan birinin adı Hükümdar ve Edebiyyat diğerinin adı kitabi: Istibdad dır. Biz bunlardan İkincisini 1898 tarihinde Genève de terceuıe ve tab' etdik ve ikinci defbı Mısırda Ictihad mat- basmda basdık.
H ü k ü m d a r ve Edebiyyat ı keza 1903 de terceme edıib Geneve de basdık Felsefei İstib
dadın ikinci temsilinin mevcudu varsa da Hü
kümdar ve Edebiyyat yı mevcudu kalmama
dır. Gerek K itabı İstibdad , gerek Hükümdar ve E d eb iy y a t , hiç bir zaman eskimek bil
meyecek olan deha eserlerindendir . Hükü
mdar v e edebiyyat îııkilâbınızı tahkim ve edebi zekaları teşci' edecek en mühim eserlerden olduğu için yeniden basılması ve dağılması türk yüreği ve dimağı için pek ha
yırlı olacakdır.
BİR AN GİBİ
Sönen bir yıldız kadar bazın bir gece dünya, isli bir ışık bile kalmadı güneşinden ; Sabaha eremedi gönüllerdeki rü’ya, Veda‘sız ayrıldılar* ayrıîanlar eşinden .
‘Asırlar bir an gibi, günler bağlı akşama, Şebnemden de ömürsüz gözlerdeks neş’eler...
Geçen günler silinir, benzer paslı bir cama, Gayb olanı ararız boşluklar bize g ü le r .
ŞÜKÛFE NİHAL
BEKA BÎLLAHIMIZ t . Befrefi ‘aklıma verince stir‘at
Yükseldim maddenin ma verasıııda ; Gözümden® kesafet gitdi gayb oldum , Vahdetin anaddesiz bir fazasmda.
Dr. TEMO
N Ö B ETÇ İ
Bir damla kan önünde gözüm nemli ve ölgün, Gördüm: gül demetinin akşamda yandığını;
Dağınık saçlarımla başmda bir ölünün, Süngüsünden bir katre alev uzandığını...
Çatlak dudaklarında kan taşıyan nöbetçi!
Parlayan fecirlerin sönsün bugünden feri;
Mademki: hasretinden yavuklun yandı içi , Madem ki; baharların dönmeyecekdir geri...
Semalar yaklaşarak siyah tüller gerince, Işık saçlı yıldızlar göz kırparak yükselir.
Kemirirken ruhumu inilti ince ince...
Gözlerinde parlayan gizli alev mi nedir?
Elbet bir mağaredan ışıklar böyle gelir;
Akislenen yüzümün gölgelerinde erir...
FEYZİ KUTLU A. D .
İÇTİHAT 5561
ı
SÜRÜ..
Solmayangüzellikler
Kudurmuş bir hava Yaklaşıyor dağa..
Çoban ! Dayan
Musa gibi ‘asana dayan..
Kaldır
Başını., daldır..
Kara ,
Bulutlara !.
Fırtına var., fırtına..
Çoban! abanı sar sırtına..
Soluyan köpeklerin sıklaşan nefesleri..
Koyunların çoğalan bu çıngırak sesleri Şahlandı rüzgâr ;
Ayaklandı ! Sızlayan boyun
Sürüsü: at., köpek., koyun !..
Ağıl : bucak..
Yolcu., kemiklerin kuruyacak..
Ağaç Dibinde,
Belki bir inde..
Yürii..
Önünde aç :
Sürü !..
Hay reddi» Salim
VYÜÖ'
MUSİKİ ve S E C İY Y E
Ruhunda biç musiki bulunmayan ve tatlı seslerin ahenginden nıüteheyyiç ol
mayan kimse, khiyanetler, hakikatsızlıkiar, yağmalar için yapılnuşdır; ruhunun ha
reketleri gece gibi karanlık ve temayü- lâti nefsaniyesi Erebe [*] gibi muzlimdir.
SHAKSPEARE
[*] Eski Yunanîler esatirinde Erebe cehen
nemin en karanlık mahallidir . ,
ÿ-* « <f sj** y»j
.C..wi w- £ ıf Si S' j'
Tercümesi: onun elinden yiiereğin ne halde deye bana sorma; Onu parmaklar kanla mülemma* olan ona sor.
*
-m" .oy uiy
jjajij \ V. f-T
j ı r ' j *¿1*
Canim aslan budundan kebab isti
yor; haydi odonunu Cem’in ve Keyhus- revin takhtindan getirin.
LA MORT DU S O L E IL
Le vent d’automne, aux bruits lointains des. mers [pareil, Plein d’adieux solennels, de pleint.es inconnues, Balencent tristement le long des avenues
Les bourds massifs rougis de ton sang, ô soleil!
La feuille en tourbillons s’envole par les nues ; Et l'on voit osciller, dans un fleuve vermeil, Aux approches du soir,inclinés au sommeil, De grands nids teints de pourpre au bout des
[ branches nues.
Tombe, Astre glorieux,source et flambeau du jour!
Ta gloire en nappe d’or coule de ta blessure ,
Comme d 'u n sein p u iss a n t tom be un suprêm elamour.
Meurs donc, tu renaîtras ! L'espérance en est sûre Mais qui rendra la vie et la flamme et la voix Au coeur qui s’est brisé pour la dernière fois?
LEÇON TE DE LİSLE
1
‘A M E L Î R U H İ Y Y A T
Politikada, zira‘atde olduğu gibi ekilen bi
çilir. (In g iliz ) 1er (T ü r k iy e ) ye feshilâtda bulunduğundan dolayı ( France ) yi muaheze ederken, dört sene 'aleddevam Tiirklerin birer parça her tarafda Fransa ya da‘vet etmiş oldukları gâ'ileleri unutuyorlardı.
*
Psychologia'i hatalar zihnî sirayet tarikile tabribkâr « E p id é m ie » 1er [ marazi istidalar]
doğurabilir. Bolşevikliğin sirayeti birçok mey
dan muharebelerinden daha ziyade adam itlaf etdi ve Rusya yı kablettaıih zamanların vahşî devirlerine ircâ4 etdi'
İ*-
Vak‘alara istikamet vermeyi bilmeyen Dev
let adamını, aradan çok geçmeden, vakayi‘
gark eder, batırır.
*
Politika, hiç 'şiibhe yok ki icrası en ziyade muhakeme istilzam eden san‘at olmakla be
raber en az muhakeme sarf olunan san‘at da odur.
&
Psyclıologia esliha deposu, iyi kullanıldığı takdirde topların kuvvetini geride brakabilen silâhları muhtevidir. Kitablann taMim etmedi
ği bu* iyi kullanma »uzun bir tecrübe istilzam eder.
*
İkinci batış
H a tb le r , İnkılA blar v e T ev k i te slilıa t 1
MÜSTAKBEL IIARB SEBEBLERl vc
GERMEN İNTİKAMI
Ezcümle htikiimdaklarm salısı hırslarından doğan eski harbler, hiç bir zaruriyet, hiç bir icab seciyesi arz etmezdi. Ma‘şerî meııfe'atle- rin mübarezesinden ııes'et eden yeni harbler- deıı,daha ziyade miişkilatla ictiııab olunaabilir.
İskender ve César, fütuhatlarına teşebbüs etmeyebilirlerdi. Zemanınuzda Almanya inıpe- ratorunun ıradeti, « Hégémonie » ihtiyacı airrisîle bî karar olan bütün bir milletin tema-
5562
yiilatma galebe etmekden,er gee, bir gt'in ‘âciz kalırdı.
a
İngiltere tarafından, ahiren viicude geti
rilen arazi, tevsi‘i, futuhat vasıtasile biiyiimek fikrinin, ba'zi milletlerin imidir mefhumlarından olarak kaldığını gösterir.
*
Zafer sa'atmda arzularım kabul etdirmek galib için kolaydır. Mağlubun mukavemetinin ancak kuvvetle imha edilebildiği ve yeni bir harbin zaruri olduğu giine kadar bu imkân
! yabıi galibin arzularını kabul etdirmek imkâ
nı ] tedricen zaiflar.
*
Galiblerine fa‘ik olduklarına mu‘tekid olan kavmler inlıizamlarma ka’il olmazlar. Binaen aleyh bir Germen intikam alma teşebbüsü, müstakbel «Tarih» in en kat‘i, en muhakkak vekayFinden olarak nazarı Ptibare alınabilir.
*
«Hatırat» ıııa nazaran, improtor (Guiilaume) mı mefkuresi, kendisine hücum etmeye hiç bir kimsenin cesaret etmemesi için kâfi dere
cede kuvvetli bir orduya ve bir donanmaya ıııalîk olmakdı. O zaman unutuyordu ki böyle miidafa‘a vasıtalarının sahibi,bu vasıtaları ken
disini rahatsız eden rakiblerden kurtulmak için, istisnaide te’ehhür etmez. Onu harbe sürükle
yen d e kuvveti hakkmdaki fikri oldu.
*
Alraanyada iki intikam şekli te'eııımül olun- ınakdadır: 1°: Silahla : 2<>: ticarî ittisa4 ile.
İkinci şekli denemenin muvaffakiyeti, ister istemez, birinci şeklin mevki4i fide konmasını eelb edecekdir.
Mıdazzam teslihat, müstesna olarak, Alman
yalInı
bir müstakbel tecavüzünü men4 edecek
yegâne vasıta, 1871 den evvel olduğu gibi
(Almanya) nın muhtar vilayetler haline avdeti
olurdu. Prusyanın hakimiyetinden kurtulmak iciıı,
mütarekeden sonra bunu bizzat (Almanya) dahi
istiyordu. Böyle bir bedaheti anlamamış olma-
IÇTÎHAT
İÇTİHAT 5563 hırından dolayı müsalehayi yapanlara, müver
rihler mutlak hayret edeceklerdir.
t
Fizikî hadiselere mümasil olarak, bir çok ictima‘i hadiselerin zaif bir noktası bulunur.
Bu za*if noktanın civarında, eheımniyyetsiz te'sirler, meselâ sulh yahud lıarb gibi pek ■ büyük tebeddülleri mucib olabilir . 1870 ve 1914 lıarbleri bu mülâhazayı tasdik eder.
*
Cihan harbi, ınütekaddem harblerin, keşi etmeye müsaid olmadığı iki prensip ortaya çıkardı. Bunlardan biri şudur, ki galib dahi mağlûb kadar, lıarbden harab olur. İkincisi şudur; ki mağlûba tahattüm eden tazminat harbe iştirak etmeyen kavmler dahi dahil ol
duğu halde, dolayisile diğer akvam tarafından te'diye olunur.
■
*^
■v Bir kavının maddî sermayesi bir harbde tahrib olunabilir, tanzim iktidarının ve «techni
que» kabiliyetinin viicude getirdiği m anevi sermaye na kabili tahrib olduğundan maddî sermayeyi sur‘atle tekrar viicude getirmeye müsa'id olur. Almanya bu keyfiyetin yeni bir misalini teşkil eder.
&
Avrupaııın müstakbel Tarihi, büyük millet
lerin, bilhassa , lıarb esnasında müteşekkil ittifakları sulh müddetinee de muhafaza husıı - sundaki itinalarına bağlı olacakdır.
*
Bedihi umurdandır , ki Fransa , İngiltere . Amerika gibi üç büyük memleket la aietta'yin bir tecavüze karşı ittihad etmeyi kabul etse
lerdi sulh tahtı te'mine alınmış olurdu. Bu mil letleriıı menfa‘atlarıııın ve zihniyetlerinin mii- feba'id olması ve zimamdarlarının mütekabil emniyetsizliği, bu ittifakın lıayyizi 1'i‘le çıkma
sına mani* olduğundan, kavmler teslihat masa
rifi altında ezilmeye, batmaya mahkûmdurlar.
Eğer ‘akl, kavmler arasındaki miinasebat üzerine bir te’sir icra edebilse idi menfa'atlarının yekdiğerlerini tahrib etınekde değil, yekdiğer
lerine mu'avenet etmekde olduğuna derhal ka
ni* olurlardı,
II
H Ih: E MON i A [*] İÇİN MÜCADELELER
\
Büyük harbin ‘avakıbı hakikiyesi, evvelden kesdirilen netayicdeıı çok farklıdır. Ba‘zı ek- vam div endam celıd ve gayretler mukabilinde, Almanyanın ‘askerî«Heğamoııia» sıııdan kurtul- dukdaıı sonra, İngilterenin İktisadî ve siyasî Hégemonia sına katlanmak zaruretinde bulun
duklarını görüyorlar. Bu, daha az ağır görüıı- nıiyor.
*
İngiliz «Hegemonia» sının,-bugün Hükümeti Müttehide’! Amerikanın şevketi mütezayidinden başka bir henıtası, C o n tre-p o id s sı, başka bir dengi yokdur.
*
Hegemoniaya temayülüne delâlet eden muh
telif ‘alâmetier arasında, diplomatların lisanı da varımdır: (İngiltere) Germen müstemlikâtını ve donanmasını zapt etdi, sonra, (Iran) ve (Mısır) üzerine himayesini ilân etdi, fakat müttefikleri haklarını müdafahı etmek istedikleri zaman İngiliz zimamdarlarının lisanı, ta‘arruzkâar ol
du. Dünya o zaman, yeni bir Hegemonia» ııın doğmuş olduğunu anladı.
*
Donanmalara ve tahtelbahirlere rağmen A- nıerikamn Avrupa ya bir milyon müsellah a- dam gönderebileceğini tecrübe isbat ettiği giiıı Ingiltere nin cihanî [Mondial] vaz‘iyeti bil- kuvve, değişdi. Denizlere hakimiyyet vc nufuzi ticarî istikbalde Amerikanın menfa’atine olarak, ister istemez İngilterenin elinden çı- kacakdır.
*
Eğer Ingiltere, Almanyanın medyun olduğu tamiratı isteınekdeıı Fransayı men’ için vaki* olan mükerrer teşebbüslerinde muvaf
fak olsaydı lıarbden şıı iki azım semereyi is
tihsal etmiş olurdu: 1°: Alınan rekabeti balıriye-
1*1 [
Hégémonie, bir memleketin diğerleri üzerine tefavvuku denıekdir.]5564 İÇTİHAT sinden kurtulmak, 2 0: bütün menabi'i servetini talırib edilmiş olan vilâyetleri yeniden inşaye tahsise mecbur olan Fransanııı ticari rekabeti mümkincsini yok etmek.
*
Almanya, «hegomonia» sının te'sisile cihan şumul bir sulhu te'emmül etdiği vakık, bütün büyük fatihlerin, kurbanı Olduğu bir psycholo- gia’î vehmin esiri oluyordu. Muvaffakiyeti bilzarure, bir takım ittifaklar vücuda getirir ve bu ittifaklar ( Napoleon ) un şevketini tah- rib ettiği gibi Alınaııyamn şevket ve kudretini
tahrib ederdi
İngiltere ile Almanya arasındaki büyük re
kabet nihayet Avrupada İngiliz «hegeınoııia»
sile hitam buldu. Asya için «hegemonia» mii- barezesi ancak başlamak üzeredir.
*
Harbin (Japonya) ya ifaze etdiği ehemmi
yet ve Bahri Muhiti Atlasiyi ser Ban feth etmesi ister istemez beyaz ırk ile sarı ırk arasında mu‘azzam müsademeyi tesri* edecekdir.Musara-
‘amn netayici Asya şevketi asasının hangi ele geçmesi lâzım geleceğini söyleyeeekdir.
■fe
Zamanımızın Devlet adamları her nevi’«im
perialism » yani futuhatçılık fikrine karşı ken
dilerini yüksek perdeden mudafa‘a ediyorlar ve bu isnadatı bir tecavüz, bir çetem telakki ediyorlar. Bununla beraber biliyorlar ki Avru- panın müteşekkil olduğu büyük impratorlnk- îarı büyük kişverleri ancak «imperialist» ce maksadlar tesis etmiş ve bunları feyze mazhar etmekde bulunmuşdur.
i
Cihan harbinin birinci perdesi olan ‘askerî mübareze bugün hitam buldu, ikinci perde olan ik tisa d i mübareze başlıyor. Üçüncü perde ki Asya Hegemuniası için ırkı asferin ırkı ebyaza karşı mücadelesidir, yakın göriin-
mekdedir.
*
Eğer milletlerin terabütü fikri (Hegomonia) fikrinin yerine ka’im olmaya muvaffak olmazsa
(Avrupa) kendisini iimidsiz bir inhitata düşü
recek olan imhakâr muhtelif harbiere maruz olacakdır-
III
BİR T ER K Î T E S L IH A T İMKÂNI HAK
KINDA KURUNTULAR
Tarihin kâffei edvarında ve bugün her de
virden ziyade bir kavmın ilham ettiği hürmet ez cümle şiikühi ‘askerisine bağlıdır. Yeni bü
yük milletler şu iki şıkdan birini ihtiyar etmek mecburiyetindedirler: Mali bir harabiyetdeıı ic- tinab etmek için teslihatlarından vaz geçmek;
yahut daha ziyade bahaîıya mal olan ecnebi istidalarını men* etmek için teslihatı artırmak.
*
Bir kavın rakiblerininn hücumuna kârşı an
cak kuvvetli kalarak kendisini muhafaza eder.
Harbden evvel Socialistleriıı neşr etdikhgi sulhperverane fikirler, ‘askerî istilızaratı h™ i zai'fletrneıniş olsaydı pek ziyade muhtemeldir ki Almanya hiç bir zaman Fransaya hücum etmeyi düşünmezdi.
*
Wilhelm II , hatıratında «haşamda hatar korkusu [La peur de risque] yaratmak için bir kavın karada ve denizde kâfi derece müsellah olmalıdır» dediği vakit iki satırda' tam bir harb ve sulh kitabı yazmış olur. Filhakika zaifler daima tetıdid altında kaldıkları vakit kavilere hücum etmeyi kimse kolay kolay gö
ze almaz.
t
Ancak ırklar arasında ki kin, kuvvetli ka
valların Hégémonia ihtiyacı , İktisadî rekabet v s. eribi harb sebeblerinin ortadan kaldırılma- sıladır ki harblar ortadan kalkabilir. Binaen- aley ilmin tabiati beşeri değişdirecek bir va
sıta keşf etmesi iktiza edecekdir.
*
Tarihin mebadisindenberi, kuvvetli kavm- larla za‘if kavmlar arasındaki münasebet da’i- ma av ile avcı krasındaki münasebatın tama
men ‘ayni olmuşdur.
İÇTİHAT Fikir, ba‘zan topu hükmü altına alır, fakat topun himayesi olmaksızın fikir kuvvetsiz kalır.
*
Filantroplarııı [1] hitabeleri insanların siret- leri üzerine Ja‘alettayin bir te’sir icra etmiş olsaydı, Filaııtropianın sâri hastalıklardan, toplardan daha ziyade tahribat yapacağını id- di‘a eden filosofiar belki haklı olurlardı.Fakat bu ınev'izalar, nutukları süslëmekden başka bir şeve yaramaz denile bilir.
Dinler bi.'a fa’ide «biri birinizi seviniz» na- sihatında bulunur. Kanunlar sadece yekdiğere tahamül edilmesini, müsa'afeyi [Tolérance] ta- Ieb eder.
Ekvanı kendilerini yekdiğerlerine bağlayan terabbütii «Interdépendance»! keşf ctdikleri zaman «biri birinize yardım ediniz» emri, istik halin ka“ide!i ahlakıyesi oîaçakdır.
i
Dünyanın şu muvazesizlik halinde«terki tes- lihat» kelimesi, kölelik kelîmesile müteradifiıl- ma'nadır.
IV
HARBİN M EN ŞE’LE R İ HAKKİNDA T E R E D D Ü D L E R
Bir harbin hakiki ‘amillerini keşf etmek her zaman kolay değildir. 1870 de Prusya Kralı ile Fransa împratorunun, arzuları hilafına ola
rak lıarb etmiş olduklarını teslim etmek için uzun zaman lazım geldi.
*
Harb , ' harbi emr eden üç impratorun iradelerinden sâdir olmuş taşavvurunda bulu
nulursa cihan harhinin menşeleri anlaşılamaz olur. Harbiı yalınızı bir asırdan beri Avrupa devletleri Tarihinin ictinab edilmesi kabil olma
yan bir neticen hasılası gibi değil ayni zaman
da elli senedenberi Germen müverrihlerinin ve
[ 1 ] Philanthrope muhibbi insaniyyet demekdir. Ajes- seviye ebnayi beşerin hayr ve netine ve umurı hayriy^ye çalışan sulhperver ve hasanaiperver kimselere verilen
vasidir. A. D.
darülfünunları talim lerinin de ictinab edile
meyen neticesi olarak da nazara aıılınmalıdır.
t
Büyük harbin şebeklerinin Tarihini yazmak için eksik olan vesa’ik değildir. Eksik olan Poıı muharebeleri ( Guerres Puniques ) yahud Actium harbi ve emsali kadim vakayı“ m ev.
zu‘i bahs oluyormuş gibi bu büyük muharebe
yi tedkik ve mütala“a etmek için muktazi mu
hakeme selâmetidir.
4
1914 de İngiltere Fransa ya iltihak et - m ek ııiyyetini daha evvel izhar etmiş olsaydı Almanya Impratoru ihtimalki harb i ‘lân et
mezdi. Fakat Alman ‘askerî sınıfı ve darülfü
nun mezunları tarafından yaratılan haleti zih
niye ma‘iûm olduğundan, harb sâdece te’hir edilmiş olurdu.
*
Nihayeti henüz görülemiyeıı a‘sârdide bir mülıasemenin mütevâli safahatından olarak nazarı Ftibara alınırsa ve ancak böyle yapı
lırsa, Alman - Fransız muharebeleri kabili fehm olur.
*
Son harbin uzakdaıı uzağa menşe’eleri aranılırsa derhal görülür ki vaktile ( Roma ) ve (Cartagia) hegemoııiaları arasında müsellâh bir ihtilâf no kadar zaruri olmuş ise ( Alman ) ve (İngiliz) hegomoniaları arasında da bir mıi- sellâh ihtilâf o kadar zarurî idi.
V
İNKİLABLARİN S E B E B L E R İ
Ekvam, ez cümle, ümidlerle yaşarlar. İnkı- lâblardan maksudları, kuvvetlerini kaybetmiş olan eski ümidlerin yerine yeni ümidler ika
me etmekdir.
*
Mevcud nizamı[ müessese ve mevcud hayat ve idare şeklini ] miidara‘a etmekde menfa‘at- dar olan fırkalar, bu nizam ve idareyi yıkmak istiyenlerden daha az ‘azmli, daha az «énergi
que» olur olmaz bir memleket inkılâblara ma‘ruz olur.
*
5565
5566 İÇTİHAT
Tarihi alt iist eden inkılâblarin başlıca ne
ticesi hükümet prensibini tecsım eden [bir şa
hıs halinde temsil edeııjrüesayı değiştirmekdeıı ibaretdir; nas kitleleri bu tebdil ve ikameden nadiren uıüstefid olurlar [1]
*
İktisadî icabat, insanları sevk ve idare eden hissî ve sırrî ilcalara muhalif olunca bir iııkılâb na kabili ictinab olur.
#
Gıbta ve bunun gayri nıufarik refiki olan kin, içtima4î inkılâblarin biiyük muharriklerini, büyük zenbereklerini teşkil ederler. «Fransa inkılâbı » ııın iptidaî sebebi « bourgeoisie » yi ya‘ni orta sınıfları zadeğândan ayıran haricî farklar ve imtiyazlar olmuşdur. Tehdidi altın
da bulunduğumuz içtim ai inkılâbın menşeleri içinde, kanunen değil, muhtelif sınıflar ara
sında urfen mevcııd farklar dahi bulunacakdır.
*
Ma dunda, ma fevka karşı hürmet yerine kin ka’iın olduğu vakit inkılâbın zuhuru
yakındır.
£
Bolşeviklik « Tarih »de bir çok kcrre hük
münü icra etmiş olan bir haleti zihniyeyi temsil eder, psychologia'î unsurları da'iıııa ay
ni olmuşdur; inzibatsızlık, faikıyetlere karşı hasudane kin, sa‘y yahud zekâ ile elde etme
ye kabiliyetsizliğini his ettiği mal ve ıuiiikü cebren gasb etmek arzuyi şedidi.
*
Yeni medeniyetler arkalarında gayri mıın- tabık [ Inadapté] 1er sürüsünü sürüklerler. I5u gayri muntabıklar ya‘ııi medeniyetlere kendi
lerini uyduramayanlar yerine «Communisme»
gibi daha şada olan İçtimaî hayat şekilleri ikame etmek üzere bu medeniyetleri yıkmayı te‘emmül ederler 1
[1] Muhibbi fazilim Ebubekir Hâzini Bey efendinin Former la même chose en déformant l’F tat.
Ne produit que l’ancien et fâcheux résultat.
Beyti, aşaği yukari ayni prensibi nazm ve icmal eder.
Ab. dj.
Gayri muntabıklar ordusu, bugün müstak
bel germen istilâsı kadar tehdidkâr olmakdadır.
Tahsilsiz - yahud daha tehlikeli olan yarım tahsilli - bolşeviklerin büyük medeniyetleri
mizi barbarlığa yakın olan aşağı eıımuzeelere irca‘ etmeye muvaffak olub olmayacaklarını bilmek, zamanımızın en büyük meselelerinden birini teşkil eder.
*
Bir kavinin kanunlarını, tesisatlarını şid
det ve k atiyetle ta'yin eden, o kavmin kendi zihniyeti olduğundan [ ve başka milletlerin zilı- ııiyetile yapılan tesisata,kanunlara uyamadı- ğından ] Avrupada İrlanda ve Amerîkada Lâ
tin cumhuriyetleri gibi ba‘zı milletler hiç bir zaman iııkılâblardan ve anarehiden kurtulma- maya bizzat kendi ruhları tarafından mahkûm görünürler.
£
«Bourgeoisie» tarafından zâdegâne karşı yapılan Fransa inkılâbı muvaffak oldu ; çiinki Bourgeoisie niıı kabiliyetleri, zedegânlığın ka
biliyetlerine tefevvuk etmişdi. Zamanımızda bir proletaria [ecirler] inkılâbı adedin şevketi sayesinde [ y a ‘ni çocukluk olmaları sayesin
de ] muvakkaten muvaffak olabilir, fakat de
vam edemez; çünkü sanayiin inkişafı işçinin malik olmadığı idare edici ehliyetler istilzam ediyor. [1]
[1] (Rusya) da bolşeviklik iüân olunduktan sonra Sov- yetler hükümeti namına zabt edilen ve her uasılsa mü
dürleri öldüriilmiyen darülsan'alar uzun müddet harab ve mu'attal kaldıkdan ve bolşevikler bu fabrikaları ida
redeki aczi tamlarını anladtkdan sonra bu fabrikalart eski sahihlerine icar etınekdeıı başka çare olmadığını anlamışlardır.
Ab. Dj.