• Sonuç bulunamadı

İnsan Hücresinde Sıra Dışı DNA Yapısı Bulundu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnsan Hücresinde Sıra Dışı DNA Yapısı Bulundu"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Elde edilen sonuçlar ağır depresif bozukluğun erkeklerde ve kadınlarda farklı şekillerde

tedavi edilmesi gerektiğini gösteriyor. Cinsiyete özgü moleküler düzeydeki farklılıklar dikkate alındığında, ağır depresif bozukluğun tedavisinde erkeklerde bağışıklık işlevlerini baskılayan, kadınlarda ise işlevlerin etkinliğini artıran yeni yöntemler uygulanabilir. n

İnsan

Hücresinde

Sıra Dışı

DNA Yapısı

Bulundu

İlay Çelik Sezer

Avustralya’nın Sydney kentindeki Garvan Enstitüsü araştırmacıları ilk defa i-motifi adı verilen farklı bir yapıdaki DNA’nın da insan

vücudunda var olduğunu gösterdi. DNA zincirleri çoğunlukla şematik gösterimi artık bir sembol haline gelen ikili sarmallar biçimindedir. Ancak şimdiye kadar yapılan araştırmalarda DNA zincirlerinin bazı kısa bölümlerinin nadiren farklı yapılarda da olabildiği görüldü.

İ-motifi de bunlardan biri. İ-motifi daha önce sadece canlı organizma dışında, yapay koşullarda gözlemlenmişti.

Yeni araştırmada bu yapının insan hücre kültüründe de ortaya çıkabildiği gösterilmiş oldu.

Şimdiye kadar

DNA’nın B-DNA olarak adlandırılan standart ikili sarmal yapısından farklı, beş yapı

keşfedilmişti:

A-DNA, Z-DNA, üçlü DNA, G dörtlü DNA

ve i-motifli DNA. Bu sıra dışı yapıların çoğu şimdiye kadar sadece yapay koşullarda gözlemlenmiş,

sadece G dörtlü DNA kısa bir süre önce insan hücrelerinde tespit edilmişti.

Araştırmacılar i-motifi tespit edebilmek için onu tanıyıp ona seçici ve güçlü bir biçimde bağlanabilen ve bağlandığı zaman florışıl sinyal oluşturan bir antikor üretti. Araştırmanın Nature Chemistry’de yayımlanan sonuçları bir dizi insan hücresi soyunda i-motiflerin oluştuğu konumların anlaşılmasını sağladı. Bulgular

i-motiflerin zaman içinde ortaya çıkıp

kaybolduğunu gösterdi. İ-motiflerin çoğunlukla hücre döngüsünün G1 fazının sonlarına doğru ortaya çıktığı görüldü. Bu, DNA’nın aktif olarak “okunduğu” yani

üzerindeki genetik bilginin protein sentezinde kullanılmak üzere m-RNA’ya aktarıldığı faz.

Araştırmacılar

ayrıca i-motiflerin bazı promotor bölgelerde (genlerin

etkinleştirilmesini ve etkisizleştirilmesini kontrol eden DNA kısımları) ve kromozomların sonlarında bulunan telomer bölgelerinde ortaya çıktığını belirledi. Araştırmacılar i-motiflerin ortaya çıkıp kaybolmasının işlevleriyle ilişkili olduğunu, bu sıra dışı yapıların özellikle genlerin etkinleştirilmesi ve etkisizleştirilmesinde rol oynadığını düşünüyor.

8

(2)

Araştırmanın sonuçları i-motifin işlevlerini anlamaya yönelik pek çok yeni araştırmayı

tetikleyecek.

İ-motifler sadece biçimsel olarak değil DNA’nın yapıtaşları olan

nükleotidlerin birbirine bağlanma kuralı açısından da sıra dışı. Standart bir ikili DNA sarmalında sitozin (C) nükleotidler her zaman guanozin (G) nükleotidlerle, adenozin (A) nükleotidlerse her zaman timin (T) nükleotidlerle bağlanırken i-motif yapısında sitozinler birbirleriyle bağlanıyor. n

Yetersiz Işık

Öğrenme

Güçlüğüne

Neden Olabilir

Nurulhude Baykal Sonuçları Hippocampus dergisinde yayımlanan araştırmaya göre yetersiz ışık beynin yapısını değiştirip hatırlama ve öğrenme güçlüklerine neden olabilir.

Michigan Devlet

Üniversitesi’nden bir grup sinirbilimci, insanlara benzer şekilde gündüz uyanık kalıp gece uyuyan

Nil çayır sıçanları (Arvicanthis niloticus) ile bir deney yaptı.

Sıçanların bazıları dört hafta boyunca

loş ışığa bazıları parlak ışığa maruz bırakıldı. Loş ışığa maruz bırakılan sıçanların beyinlerinin hipokampus bölgesinin kapasitesinin

%30 azaldığı ve Morris su labirentinde

daha önce öğrendikleri görevi başarıyla gerçekleştiremedikleri gözlemlendi.

Beyindeki, şekli denizatına benzeyen hipokampus bölgesinin öğrenme ve bellek oluşumunda anahtar rolü vardır ve ismini Latince denizatı anlamına gelen hippocampus

sözcüğünden alır.

Parlak ışığa maruz bırakılan sıçanların ise aynı görevi gerçekleştirmede

eskisine göre daha başarılı oldukları anlaşıldı.

Morris su labirenti bir nesnenin konumunun ya da bir olayın nerede gerçekleştiğinin öğrenilmesi ve belleğe kaydedilmesiyle ilgili araştırmalarda yararlanılan bir yöntem. Çoğunlukla

sıçanlarla yapılan

araştırmalarda kullanılan bu yöntemde sıçan daire şeklindeki bir havuzun içine yerleştirilir. Sıçanın havuzun

içinden çıkabilmesi için sudaki kaçış noktasını bulması gerekir.

Farklı şekillerde eğitilen sıçanların kaçış

noktasını ne kadar sürede buldukları ölçülür. Dört hafta boyunca loş ışığa maruz bırakılan sıçanlar bir ay

dinlendirildikten sonra, bu defa dört

hafta boyunca parlak ışığa maruz

kaldıklarında beyin kapasitelerinin ve

Morris su labirenti görevini yerine getirme becerilerinin tamamen düzeldiği gözlendi. Bu araştırma, ortamın ışığının beynin yapısında değişime neden olduğunu gösteren ilk çalışma. Günümüzün

çoğunu iç mekânlarda ve yapay aydınlatma ile geçiriyoruz. Dolayısıyla bulunduğumuz ortamların aydınlatılması bilişsel performansımızı etkiliyor. Araştırmacılardan

Prof. Dr. Antonio Nunez, loş ışığa maruz bırakılan sıçanların Morris su labirenti deneyinde eski performanslarını gösterememeleri ile alışveriş merkezinde ya da sinema salonlarında birkaç saat zaman geçirdikten sonra insanların otoparkta arabalarını bulmakta yaşadığı güçlüğün benzeştiğini belirtiyor. n 9 Morris su labirenti (altta)

Referanslar

Benzer Belgeler

• DNA’nın omurgasını oluşturan, hidrofilik özelliğe sahip şeker ve negatif yüklü fosfat üniteleri çift sarmalın dışa bakan.. yüzünde ve kendilerini saran

DNA daha sağlam ve dayanıklıdır. 7) RNA’lar kısa ömürlüdür, bilgiyi depolayamaz yıkılırlar. DNA daha stabil ve uzun ömürlüdür. Genetik bilgiyi uzun süre depolar. 8)

Ciğertaze otu bitkisinin ekstrelerinin toplam fenolik madde miktarları en iyi olarak etanol ekstraktı 43.55 (mg GAE/g ekstrakt) daha sonra metanol ekstraktı 23.62 (mg GAE/g

Tutulan su sayesinde Akdeniz’de yeni topraklar ortaya çıkacak, bu topraklar üzerinde yeni yerleşimler açılacak ve Av- rupa ile Asya birbirine bağlanacaktı. Bu da Atlantropa

Chase, Avery ve ark (1944) dan bağımsız olarak T2 fajları ile yaptıkları çalışma çalışma ile genetik bilgi taşıyan molekülün DNA olduğunu bir kez daha detaylı bir

[r]

fiimdiyse, bir grup araflt›rmac›n›n sürekli donmufl durumdaki tortul toprak tabakalar›ndan elde etti¤i bitki ve hayvan DNA’lar›, Sibirya’y› ye- niden verimli bir

An experimental and analytical study was conducted by Luiz et al (2020) [7] to estimate the ultimate shear force of composite slabs with additional reinforcement, the results