• Sonuç bulunamadı

La Rambla mn simetrik bir dizi ha

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "La Rambla mn simetrik bir dizi ha"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Barselona’nın Müzik Sarayları

L

a Rambla’mn simetrik bir dizi ha¬

linde biteviye kıvrılan ağaçlarının arasında kaybolan insan vc turist selinin içine düştüğümüz Barselona'da Drassanes metro durağından çıkarken ilk olarak bizleri 60 metre yüksekliğinde bir sütunun tepesinde duran ve kendinden emin bir ifadeyle ufku işaret eden Chris- topher Columbııs heykelinin silueti karşı- ladı. Burada bulunan eski Kraliyet tersa¬

nelerinden ötürü “Drassanes" adı verilen bu metro istasyonunda esası Arapçadarı gelen ve îtalyâncada olduğu gibi Türkçe- mizde de "tersane" olarak kullanılan or¬

tak bir Katalan kelimesini keşfetmiş ol¬

maktan dolayı derhal bir sıcaklık duyuyo¬

rum bu Batı Akdeniz’in tarihi Katalan başkentine, Columbııs Amerika Kıtasına yaptığı ilk yolculuktan sonra 1493'te be¬

raberinde getirdiği ve şehrin Gotik Kated¬

ral i’nd e kendilerine Hıristiyanlığı kabul

ettirdiği yerlilerle birlikte ilk olarak burada Kraliçe L Isabel- la ve Kral Ferdinand'm huzuruna çıkmış dolayısıyla bu heykel de 188.81 de açılan Uluslararası Barselona Fuarı nda bu tarilıi olayı hatırlatmak üzere şehrin limanına, buraya de¬

nizden gelen ziyaretçiyi karşılayan bir noktaya dikilmiş. An¬

cak Columbus'un eli, keşfettiği yeni dünya yerine, doğduğu söylenen Cenova şehrini işaret ediyor,

Barselona'nın siluetine uzaktan ilk defa bakan yabancıyı esasta, boyutları ve heybetiyle, bu şehirde karşılayan ve bu şehrin sadece coğrafi keşiflerde değil, Katalanların Art No- uveau'su olarak bilinen “modern ısta/' mimari üslubunda,

zaman ı n ı n ö tesi nde k i ruh ani bir dü n van ı n bilinmeyen boyutlarının keşfinde de ne derece önemli adımlar at Lığını gösteren gerçek anıt ise, hiç şüphesiz hâlâ inşaatı devam eden muhteşem Sagrada Familia Katedrali'd ir. Şehre kol ve kanat geren bu ulu ve ilahı yapı esasında aynı Christop- her Columbııs gibi elini ufka uzatmış bir başka kâşifin; dalgalı okyanusta karayı arayan bir gezgin gibi, maneviyatının en¬

gin denizlerinde sabırla ve özveriyle sanat¬

çı ruhunun ona tattırdığı, ama etrafmdahi¬

lerin doğal olarak göremedikleri o ütopya¬

yı arayan Anteni Gaudi'nın (1852-1926), kendi heykeli üzerinde durmasa da. ruhu¬

nun asaletinin yüce göklere taşındığı ve burada dimdik durduğu anıtıdır. Onun işaret ettiği yön ise meşhur olmak arzu¬

suyla tutuşarak vanite çukurunun içine düşen pek çok sanatçının aksine kendisi¬

ni hayattan soyutlamak pahasına da olsa benliği ile samimi vc dürüst bir şekilde bütün hayatını ese¬

rine vakfeden gerçek sanat adamının yoludur. An ton i Gau di ı Comet, Kutsal Aile anlamına gelen, Sagrada Familia Ka¬

tedrali‘nin inşasını, proje 1882’de hayata geçirildikten bir yıl soma üstlenmiş ve hayatının son 15 yılını tamamen buraya vakfetmiş. Farklı cephelerinde, doğum ve ölüm gibi Hz.

İsa'nın hayatından değişik kesitlere yer verilen ve iç tavanı¬

nı taştan ağaç kütüğü ve yaprak dalları havasındaki dev sü¬

tunların taşıdığı katedralde İncirden alınan semboller ayrın¬

tılı bir şekilde kullanılmış, Trajedi, yaratan insanın hayatı¬

nın ayrılmaz bir parçası olduğuna göre: yaşamı sırasında Anloni Gaudi il352-1926).

Dr. Emre Aracı, Katalan Müzik Sarayı ve Gran Teatro del Liceu’nun tarih ve müzik ile sarmalanmış atmosferini sayfalarımız arasına taşıyor.

82

(2)

PaJau de la Mıisıca Cataiana'nın cephesi, {© Ricard Pia i Pere Vivas},

eserlerinin sessiz havran lan olsa ve kendisini destekleyen önemli hamiler bulunsa da, Gaudi'niıı tasarımları, devrinde sık sık gazetelerde alay konusu olmuş; onu kıskanan ve taş¬

layan 3ar eksik kalmamıştır. Bekâr yaşantısı ve aile fertlerinin peş peşe ölümü onu perişan bir yalnızlığa iterken şantiye¬

sinde yaşamağa başladığı Sagrada Famılia Katedralinin in¬

şaatı tek yaşam bağı durumundadır, Dev projesini hiç bîr za¬

man bitiremeyeceğini bilse de "benim müşterimin acelesi yok" diyerek ilahi bir inançla çalışmalarına devam eder. 73 yaşında bir tramvayın alımda ezilince de Barselona sokakla¬

rında kimse onu tanımaz bile; üstelik hırpani ceketinin ce¬

binden birkaç kuru üzüm tanesi ve İncil dışında hiç para çıkmadığı için de kimsesizlerin kaldırıldığı zavallı bir hasta¬

neye yatırılır. Burada üç gün sonra. 10 Haziran 1926'da Ka- talanların belki de gelmiş geçmiş en önemli mimarı öylece vefat eder, gider, Yarım kalan Sagrada Familia inşaatının ori jinal proje ve maketleri de ne yazık k\ 193 h-1939 İspanyol Si¬

vil Savaşı sırasında yakılarak yok edilir. Bugün Barselona ve Gaudi isimleri neredeyse özdeşleşmiş durumda. Önünde her gün binlerce turistin gezmek için sıraya girdiği bir taş made¬

nine benzetilen Ctısa M ilâ ve Sı GeorgeYın canavarla savaş¬

ma efsanesine gönderme yapan, dışı adeta kemiklerle beze¬

li gibi duran ve tek bir düz çizginin bulunmadığı Casa Batllö, canavarın sırtım andıran çatısı ve buraya saplanan haçlı kılıcm kabzası ile Barselona nın teatral sokaklarında burayı dolaşanlara adeta bir açık hava sahnesinde hızla de¬

ğişen dekorlar etkisini yaşatır.

La Rambİa'da göze çarpan ve donmuş birer heykel gibi durarak zaman zaman önlerine atılan paraya teşekkür için hareket eden birbirinden farklı -kimi canavar kılığına girmiş, kimi Mısır firavunu gibi beliren- canlı insan heykelleri ise, bu sokak operasını tamamlayan son detaylardır adeta. Bir keresinde bir bayram seyahatinde Barselona sokaklarını ge¬

zen bir kuzenim Don Kışot kılığına girmiş böyle bir figüra¬

na az bir para atınca, canlı heykelden Türkçe olarak işittiği 11 şu bayram gününde oldu mu bu abla?H cümlesinden sonra şok geçirmiş. Yani Barselona sokaklarında Türk Don Kı- şot'lar da ara ara çıkabiliyor insanın karşısına. İnebahtı da bize karşı savaşan Cervantes dört buçuk asır sonra acaba ne düşünürdü' diye düşünüyorum kendi kendime bu global dünyanın giriftliğinde. Ama İstanbul1 un kardeş şehirlerin¬

den biri olan Barselona sokaklarında adeta Aziz Nesin'den çıkma bu gerçek hikâyeyi hatırlamak yüzümüze haklı bir te¬

bessüm getiriyor. Geniş caddeleri ve Gotik Ortaçağ labirent¬

lerinde hissettiğimiz Golü m bu s zaferi. Gaudi trajedisi ve Cervantes komedisi bizleri bu defa Barselona'nın gerçek sa¬

nat sahnelerini keşfe itiyor: işte o zaman tahminlerimizin de ötesinde bir muazzam dünya ile karşılaşıyoruz. İlk durağımız Palan de la Müsica Catalana, yani Katalan Müzik Sarayı.

Palau de la Müsica Catalana-Katalan Müzik Sarayı Katalan milliyetçiliğinin Ön plana çıktığı, yıllar olan 1891 de Katalan müziğini ilerletmek amacıyla kurulan d‘ör- feo Çatala'' Koro Cemiyeti için 1905 ve 1908 yılları arasında

83

(3)

Paiau de la Müsica Çatal ara. (©Anteni Batili).

«4

(4)

Palan de la Müsica Calalarıa konser salonu, [© Antoni Bofıll).

mimar Lluis Domcncch i Montaner (1850-1923) tarafından inşa edilen Barselonarnm UNESCO listesindeki bu eşsiz nıuzik sarayı, içinde işitilen güzel seslerin insan hissi yatı üzerindeki etkilerle görsel anlamda da yarışırcasına, zarafet ve ince işçiliğin, süsün ve renk cümbüşünün doruğa çıktığı bir saraydan öte kutsal bir tapmak havasında, insanoğlunun ,bRellc Epocpe'1 olarak tanımladığı o kibar ve ince nılı devri mimarisinin günümüze mucizevi bir şekilde orijinal halinde ulaşan yegâne örneklerinden biri olan bu sanat kompleksi güzel hislerin uyandırdığı yankıyı içinde duy ab ileni erin kısa zamanda berberinde gelen sarhoşluğu tadabilecekleri büyü¬

lü bir mabet havasını andırıyor. Dolayısıyla burada bir kon¬

ser dinlemeden önce sadece binayı tek başına gezmek kesin¬

likle daha akıl kâri; zira bunu da her saat başı gerçekleşen turlarla yapmak mümkün.

Kırmızı tuğla cephesiyle İlk anda göze çarpan ve îspan yol mimarisinde sık sık görülen Arap etkisindeki kubbe ve minaresinin yanı sıra kemer hatlarında hissedilen şark üslu¬

buyla birlikte Kaıalan müziğini sembolize eden anıtsal bir heykel grubunun birinci kat köşesinde yer aldığı bina, orga¬

nik çiçek motiflerinin mozaiklerle sarmalandığı eklektik bir yumak adeta. Ancak devrinin diğer modemista yapılarıyla kıyaslanacak olursa, bu süslü cephenin arkasında yatan her şey rasyonel bir konser salonunun gereksinimini karşılaya¬

cak şekilde düşünülmüş. Kanılan Korosu1 nu ve deriıek üye¬

lerini tasvir eden büyük bir tablonun dış cepheye mozaik bir rölyef halinde işlenmiş olması ve Palestrina, Badıt Beetho¬

ven ve IVagner gibi. besLecılerın yine dış cephede büstlerinin yer alması Katalan miLLiyelçiliğinin evrensel müziğin temsil¬

cileri olarak gördüğü bu besteciler ile tapınağını paylaşıyor olmasındaki gururu sembolize etmekte. Zaten bu tema oldu¬

ğu gibi konser salonunun içine de taşınmış; sahnenin sağ yanında Beethoven'in büstü ve Wagner’in “Valktlre11 atları bulunurken, karşı tarafında iseT Katalan halk müziğine gön¬

derme olarak derneğin meşhur koro şeflerinden Ansdm Calvdnin büstü ve taşa işlenmiş dev bir ağacın altında ise bir grup koristin geleneksel bir Katalan halk şarkısı olan kes Flora de Maigi (Mayıs Çiçekleri) söylerken betimlen¬

dikleri dikkati çekiyor. Bu iki farklı müziği temsil eden kom¬

pozisyonun ise, salonun ortasındaki kemerde birleştikleri görülüyor, Nitekim Katalan Müzik Sarayı daha açıldığı 9 Şubat 1908 gününden beri klasik Batı müziğinin dışında da değişik türdeki müzikleri bünyesine almış ve almaya da de¬

vam ediyor,

Binayı gezdiren rehber havanın güneşli olmasından fay¬

dalanarak bir süre salonun tavan vitraylarından sızan ve genç kızlardan oluşan bir koronun ortasındaki güneşi temsil eden bir kompozisyondan akseden değişik tonlardaki renk cümbüşünü benliğimize alabilmemiz için bızlere koltuklara oturmamızı tavsiye etti; dev bir kaleydoskopun içine girmiş gibiydik sanki. Ardından sıra sahnenin ortasında yer alan büyük orgun çalınmasıyla birlikte salonun akustiğinin gös¬

terilmesine gelmişti. Parlak ve net bir şekilde İşittiğimiz Menddssohn sonatının titreşimleri görsel damağımıza bu

(5)

Gran Teatro det Liceu'nun dış cephesi, (© Antoni Sofili).

defa da ses boy ut unun mükemmeliyetini eklerken içimde¬

ki tek garip his bu ziyafetin bir bilgisayar tarafından veri¬

liyor oluşuydu, Zira rehberimiz bu mini konseri dinde tut¬

tuğu uzaktan kumanda aletinin düğmesine basarak başlat- muştu belki de bu romantik ortamın en anti-romantik un¬

suruydu b.uh ancak yine de Kınalan Müzik Sarayı1 mn insa¬

nı süslü ipek bir kumaş gibi saran zarif dokusunu bozma¬

ya yetmiyordu. Burada sahneye kimler çıkmamıştı ki: Ma- urioe Ravel, Sergei Prokofiev, Igor Stravinsky, Manuel de Falla, Arnold Schocnberg, An ton Webern,

Georges Enesen, Darıus Milhaud, Brands Poulerie ve Arthtır Honneger, Joaqum Rodrigo'nun meşhur “Aranjuez" gitar konçertosu da ilk defa 9 Kasım 194üha bu¬

rada seslendirilmişti.

nan ve dolayısıyla günümüzde de UccıT ad mı taşıyan bu opera binasının inşası tamamen özel iştİrakla finanse edil¬

miş, O devir Avrupa tiyatrolarında adet olduğunun aksine Lice ıh d a bir kraliyet locasının mevcut olmayışının sebebi ise, İspanya Kraliçesi İL Isabdla'nm binanın inşa fonuna maddi yardımda bulunmamış olması ile alakalı. Zira o dev¬

re İstanbul da bile 4 Kasım 1848'de yeniden inşa edilerek açılan Halepli Katolik Naum ailesine ait Pera’nın Italyan Ti¬

yatrosu ’nda dahi binanın inşa fonuna büyük katkılarda bu¬

lunan Sultan Abdülmccid'm şahsına ayrıl¬

mış süslü bir saltanat locası bulunmaktay¬

dı. Lıceu'da oynanan ilk opera ise, bugün bir portresi tiyatronun antre tavanını altın varaklı bir madalyon içerisinde süsleyen Gaetano Donizetti'nin Arma Bolena opera¬

sı olmuş. Yeri gelmişken o devre Gaetano Donizetti'nin ağabeyi Giuseppe Donizet- timin de Osmanlı Askeri Muz ikaları Baş Ustakârı olarak İstanbul'da Sultan Abdül- mecid'İn hizmetinde olduğunu belirtmekte fayda var. Ziyaretimiz esnasında Liceu'da English National Ballct'nm performansları olmasına rağmen biz yine de tiyatroyu bir rehber eşliğinde gezmeği tercih ettik.

Bütün ihtişam ve güzelliğine rağmen Lice- u'da ziyaretçiyi hayâl kırıklığına uğratan en

Le Petit Journal

smM&r iLLcsmt

Gran Teatro del Liceu

Karalan Müzik Sarayının üzerimizde yarattığı etki henüz dağılmamışken bu defa La Rambla üzerinde bir başka sanat tapına¬

ğı bizlere kapılarını açtı: Gran Teatro del Li¬

celi . Burası Barselona'nın 4 Nisan 184 T de açılan büyük ve tarihi opera binası: ancak Kalalım Müzik Saıayı’na kıyasla pek de ta¬

lihli bir geçmişi olduğu söylenemez, Kökle¬

ri 1837'dc kurulan bir müzik lisesine daya¬

Gran Teatro del Liceu’nun bombalan iması ile ilgili Le Petit Joumal'ın kapağında

çıkan haber.

(6)

Gran Teatro del Uceu. © Amorti Boftl),

Oran Teatro del Liceıı, {©■ Anteni Sofili).

!S7

(7)

Gran Teaîra del Lıçeu konseı salonu sahnesi, (© Antoni Bofıll).

büyük unsur burasının orijinal haline sadık kalınarak da ol¬

sa tamamen yeniden inşa edilmiş olması. Dolayısıyla tarihin soldurduğu o zarif yaşlı hanımların asaletinin yerine mecbu¬

ren ciddi bir estetik müdahaleden geçmiş bir dost ile karşıla¬

şıyorsunuz. Ne yazık ki Liceu’nun oditoryumu 31 Ocak 1994’te çıkan büyük bir yangın sonucu tamamen yok olmuş.

Esasında bu tiyatronun geçirdiği ikinci yangın; zira 9 Nisan 1861’de de Liceu ciddi bîr yangından sonra tekrar inşa edil¬

miş. Tiyatronun tarihçesinde bir başka felâket de 7 Kasım 1893 gecesi sezonun ilk temsili olan Kossini’nin Guillaume Tdl operasının ikinci perdesi sırasında partere anarşist San¬

tiago Salvador tarafından atılan iki Orsini bombasından bi¬

risinin patlayarak yirmi iki kişinin ölümüne ve otuz beş kişi-

Gran Teatro dal Liceu konser salonu, (© Anloni Bot ili)..

nin yaralanmasına sebep veren ve devrin sosyal huzursuzlu¬

ğunu sembolize ederek Barselona’yı şoka uğratan elim saldı¬

rı olmuş. Gaudi dahi Sagrada Famüia'daki detaylı süsleme¬

lerinde şeytanı bir işçinin eline orsini bombası verirken be¬

timlemekten geri kalmamış. Tiyatro Ocak ayında tekrar açıl¬

dığında ise, uzun bir süre saygı olarak temsilde ölenlerin kol¬

tukları boş bırakılmış.

Altın varakla süslü beş kat balkonu, kırmızı kadifeden koltuk ve locaları ile birlikte toplam 2292 kişilik kapasitesiy¬

le bugün Gran Teatro del Liceu Avrupa'nın en büyük opera binaları arasında. Aralarında Leyla Gencer in de bulunduğu Maıia Callas, Teresa Berganza, Dietrich Fısdıer-Dicskau, Renata Scotto ve Elisabeth Schwarzkopf gibi pek çok meş¬

hur isme ev sahipliği yapmış. Hatta 1955 senesinde ilk defa Bay re u ıh Festivali Almanya dışında burada Wagnefin ope¬

ralarından seçme temsiller vermiş,

Opera binası aynı zamanda Özel bir kapı aracılığıyla için¬

den fuave ve oditoryuma geçi leb ilen ve tiyatronun açılışı¬

nın hemen ardından 184 T d e kurulan “Circulo del Liceo"

klübünü de bünyesinde barındırıyor. İngiliz centilmen ku¬

lübü düzeninde kurulan Barselona’nın bu seçkin müesse¬

sine uzun yıllar ise, başvuruda bulunan M on t ser rat Ca- balle de dahil, hanımlar üye olarak kesinlikle alınmamış¬

lar. Bu durum 1994 yılında tiyatronun belediyeye devredil¬

mesinin ardından bağımsız idarenin sona ermesine kadar sürmüş. Bununla birlikte fuayedeki kilitli kapısının önün¬

den geçtiğimiz kulüp hâla tiyatrodaki seçkin mevcudiyeti¬

ni devam ettiriyor.

Modern dünya bürokrasisinin hükmü doğrultusunda ya¬

pay bir şekilde kültür başkentleri icat edilen bir çağda, esas¬

ta gerçek kültür yaratmanın ne olduğunu, asırlar öncesinde sanat uğruna dikilen o güzel tapınaklarla bezeli Barselona'da daha da iyi anlıyor insan,., Cl

Referanslar

Benzer Belgeler

Sin embargo, para él la traducción no sólo debe estudiarse a través de la comparación de dos textos, sino también como un proceso de interacción entre autor, traductor y

(Se oyen unas voces y entra en escena María Josefa, la madre de Bernarda, viejísima, ataviada con flores en la cabeza y en el pecho.)!. María Josefa: Bernarda, ¿dónde está

Es, pues, de saber, que este sobredicho hidalgo, los ratos que estaba ocioso (que eran los más del año) se daba a leer libros de caballerías con tanta afición y gusto,

Après la guerre mondiale, le ministère des affaires culturelles crée dans chaque région les Maisons de la culture sous le toit desquelles il y a à la fois théâtre, musée et salle

– Nuit et jour à tout venant Je chantais, ne vous déplaise.. –

Cette forme brève, tout comme l'aphorisme, ou le proverbe, tient un discours universel à propos de l'homme. Il court fortune de ne plaire pas à tout le monde, parce qu’on

İş te bu şartlar içerisinde köy halk ını çok güçlü bir yard ımlaşma ve dayan ış maya ve İ slam ahlak ına uygun bir birlikte yaşamaya götürecek ahilik

Dans ce roman, comme la famille de Delphine n’a pas pris la responsabilité de leurs enfants, la fille été forcée de vivre dans l’orphelinat sans avoir de l’affection et de