• Sonuç bulunamadı

Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi Jandarmalar Tarafýndan Basýldý!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi Jandarmalar Tarafýndan Basýldý!"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Yeni Evrede MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Dergisi / Onbeþ Günlük Sosyalist Dergi / Yýl: 1 Sayý: 20 / 21 Temmuz-4 Aðustos 2004 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti.

Adýna : Özgen Ýþ / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 52/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Fax: 0 (212) 531 44 83 / Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Özgen Ýþ / Genel Daðýtým: DOÐAN PAZ. / Baský Yeri: Özdemir Matbaacýlýk / ÝZMÝR Temsilciliði: 853. Sokak No: 27 Bilen Ýþhaný Kat 6/606 Konak 0 232 445 79 52 / ESKÝÞEHÝR Temsilciliði: Cumhuriyet Mahallesi Baþkan Sokak Ziya Ýþ Merkezi No:21 / HATAY Temsilciliði: Hürriyet Cad. Ziverpaþa Ýþhaný Kat 2 Daire 10 Antakya 0 326 214 63 91 / Avrupa Temsilciliði: Selahattin KARATAÞ / Post Lager 3000 Bern 1 Ann ÝSVÝÇRE / Tel: 0041 319 917 795 / Almanya Temsilciliði: Ahmet AKYÜZ/ Robert Mayer Str. 3 72760 Reutlingen ALMANYA / E-mail Adresi: mucadelebirligi@hotmail.com / Web Adresi: mbirligi.com / Hesap No: AKBANK Fatih Þubesi 0040028-3

20. sayýmýzý dünya üzerinde büyük toplumsal olaylarýn patlak verdiði ve daha büyüklerinin doðum sancýlarýnýn þimdiden hisse- dildiði bir dönemde çýkarýyoruz.

Artýk dünya üzerindeki toplumsal olaylarý takip etmek, onla- rýn hýzýna ulaþmak güçleþti. Gün geçmiyor ki, dünyanýn herhangi bir bölgesinden bir eylem haberi gelmesin. Avrupa ve ABD’de iþ- çiler ayakta. Avrupa’da budanan sosyal haklarý korumak/yeniden kazanmak için ayaða kalkan iþçiler, karþýlarýnda tüm acýmasýzlý- ðýyla kapitalist sistemin iþleyiþ yasalarýný buluyorlar. Emekle ser- maye arasýndaki çeliþki, asýl þimdi tüm çýplaklýðýyla kendisini gös- teriyor.

Bir dönem bu mücadele, “ulusal baðýmsýzlýk” sloganýna feda ediliyordu. Sanýlýyordu ki “milli” bir mücadele ve buna uygun bir söylem, herkesi tek bir mücadele hattýnda birleþtirir. Oysa kapita- lizmin dünya ölçeðinde geliþimi, ulusal çitleri birer birer yýkýnca ve baðýmlý ülkelerin burjuvazisi ilk elden iþbirlikçileþtirilince, ulu- sal baðýmsýzlýk savunusu küçük-burjuvaziye kaldý. Ancak, kapita- lizmin uluslar arasý geliþimi, onu da aþtý. Bu sayýmýzýn baþyazýsýný bu konuya ayýrdýk.

NATO Zirvesi sonuçlandý; ancak zirve, daha bir süre gün- demden düþmeyecekmiþ gibi görünüyor. Emperyalist-kapitalist sis- temin bu zirveyle neler hedeflediði ve NATO’nun deðiþen rolüyle ilgili gündem yazýmýzý ilgiyle okuyacaðýnýzý düþünüyoruz. Yazýda, zirveden çýkarýlmasý gereken en önemli sonuçlardan birinin, em- peryalizme ve kapitalizme karþý bir Halk Cephesi oluþturmanýn gerekliliði olduðunu söyleniyor. Bu konuda artýk samimi olan tüm devrimci çevreler somut adým atmalý ve siyasi iktidarý hedefleyen bir çerçeve içinde bir araya gelmelidirler.

Ulusal Kurtuluþ Hareketi’nin 1 Haziran tarihinde tek taraflý ateþkesi bitirme kararý almasýndan sonra devletin UKH’ne saldýrý- larý arttý. Gerillalarýn kulaklarýnýn kesilip, gözlerinin oyulmasý bir mesaj içeriyor. Devlet, “eðer benimle yeniden savaþacaksan eski- den olduðu gibi bunlara hazýr ol” diyor. UKH ise bir yandan so- kaklarda serhýldanlara yönelirken, bir yandan da AB’den gelen misafirlere ve siyasi iktidarýn temsilcilerine yemek veriyor ve diya- log çaðrýlarý yapýyor. Yüreklerinin kulaklarý saðýr olanlara yapýlan diyalog çaðrýlarý da kuyunun dibine düþmüþ bir çakýl tanesi kadar ses verebiliyor ancak.

Ortadoðu’da yaþanan son geliþmeler, fillerin tepiþeceðini ve arada çimlerin ezileceðini gösteriyor. Bir yandan TC ordusu Gü- ney’e askeri yýðýnak yaparken, bir yandan da TC devleti, hükümet düzeyinde Suriye ve Ýran’la görüþüyor. Bütün bu hazýrlýklarýn he- definde Kürt halkýnýn olduðu çok açýk. Ve ABD için Kürt halkýnýn özgürlüðünün en ufak bir deðeri yoktur.

Türkiye bir yanda Büyük Ortadoðu Projesi’nde kendine bir yer edinme sevdasýndayken, bir yandan da devrimle çevrili olma- nýn handikapýný yaþýyor. Bu nedenle devrimcilere, komünistlere saldýrýlarýný artýrýyor. Sendikalarý kapatýyor, eylem yapanlara sal- dýrýyor, yeni yasalar çýkarýyor.

Bütün bu saldýrýlar, çökmekte olan sistemi biraz daha yaþata- bilmek içindir; ama oksijen çadýrýndaki “hasta adam”ýn oradan sað çýkmasý mümkün deðildir. Dünyayla birlikte Türkiye de yeni

bir döneme giriyor.

Merhaba,

Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi Jandarmalar Tarafýndan Basýldý!

Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi 17 Temmuz saat 18.00 sularýnda jandarmalar tarafýndan basýldý. Yaklaþýk 1,5 saat boyunca arama gerekçesi ile ortalýðý daðýtan jandarmalar çok sayýda kitaba ve cd’ye el koydu. Þube çalýþaný Taylan Özdemir ve orada bulunan 8 misafir gözaltýna alýndýlar. Ser- kan Yýlmaz dýþýnda diðerleri ayný gün býrakýldýlar. Serkan Yýlmaz ise bir gün sonra savcýlýða çýkartýlarak serbest býrakýl- dý.

Jandarma, Pazar günü ikinci kez Ayýþýðý Sanat Merkezi Sarýgazi Þubesi’ni bastý. Yaklaþýk 1 saat süren aramalarýn ge- rekçesi olarak da “Yasadýþý TKEP/L üyesi Aysun Bozdoðan için bir anma yapýlacaðý” gösterildi. Aramanýn ve misafirlerin kimlik kontrollerinin yapýlmasýnýn ardýndan jandarma sanat merkezinden ayrýldý.

Bu, Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin jandarmalar tarafýndan ilk basýlýþý deðil. Devrimci sanatýn iþçi ve emekçiler üzerindeki dönüþtürücü etkisini bilen devlet, bu tür baskýnlarla, sanat e- mekçilerini baský altýnda tutmak, bölge halkýný da devrimci sanatýn yapýldýðý bu kurumdan uzaklaþtýrmak istiyor. Öyleyse Sarýgazi’nin yoksul emekçi halký “Umudumuz Kavgada/Kav- gamýz Sanatýmýzla” diye haykýran Ayýþýðý Sanat Merkezi e- mekçilerini daha fazla sahiplenmeli ve Sarýgazi’deki bu ablu- kayý daðýtmalýdýr.

DEVRÝMCÝ SANAT SUSTURULAMAZ!

BASKILAR BÝZÝ YILDIRAMAZ!

Ayýþýðý Sanat Merkezi

(3)

U

lusallýk adýna, burjuvazinin terk ettiði ne varsa, küçük- burjuvazi tarafýndan sahiplenildi. Bir zamanlar “ulusal güç” olmak burjuvazinin egemenlik ilkesiyken, sonra- dan, küçük-burjuvazinin politik ilkesi oldu. Üzerinde durduðumuz baðýmlý kapitalist ülkelerde, burjuvazi kaçýnýlmaz olarak iþbirlikçili- ðe yöneldi. O zaman küçük-burjuvazi “ulusalcýlýðýn” tek mirasçýsý olarak hareket etti. Artýk onun gözünde burjuvazi “gayri-milli” bir güçtür. O günden sonra, “milli güçlerin” biricik temsilcisi olarak davrandý.

Fakat burjuvazinin baþýna gelen, küçük-burjuvazinin baþýna da geldi. Kapitalist ekonominin kozmopolit karakteri, kapitalist ekono- milerin dünya ekonomisine baðlanmasý, kýsacasý kapitalist meta üre- timinin evrensel geliþimi ve egemenliði, tüm ülkelerin ekonomileri- ni deðiþime uðrattý. Bu geliþme küçük-mülkiyet üzerinde devrimci bir etki yarattý. Geleneksel mülkiyet çöktü. Küçük-mülkiyetin duru- mu deðiþime uðradý; kapitalist üretimin denetimi ve egemenliðine girdi. Kapitalist toplumun sýnýfý olan bir küçük-burjuvazi oluþtu. Ar- týk varlýðý, kapitalist ekonomiye sýký sýkýya baðlý olan bir küçük-bur- juvazi söz konusu.

Kapitalist ekonomi karþýsýnda baðýmsýz bir üretim alaný kalma- dý. Dolayýsýyla kapitalist karþýsýnda baðýmsýz bir küçük-mülk sahi- binden de söz edilemez. Tüm sýnýflar, kapitalist sýnýfa baðýmlýdýr.

Kýrýn ve kentin o “özgür” üretici sýnýfý, artýk çok gerilerde kaldý.

Meta üretiminin evresel geliþimi; ulusal sýnýrlarý ortadan kaldý- ralý çok oldu. Bu yoldan önce burjuvazi geçerek dünya pazarýna baðlandý; ardýndan küçük-burjuvazi ayný yolu izledi. Küçük-burju- vazi dar ulusal sýnýrlarý aþarak dünyaya açýldý; çýkarlarýnýn onu götü- rebildiði her yere gitti. Dünya sahnesine çýkmýþ bir sýnýf olarak, hiç- bir þey artýk onu eski günlere döndüremezdi; ulusallýk onun için de geçmiþte kalmýþtýr.

Ulusallýk iddiasýnda olan yalnýzca küçük burjuvazinin sol kana- dýnda kalýyor; özellikle de onun sosyalist temsilcileri. Ne zaman emperyalizmin yeni bir saldýrýsý gündeme gelse küçük-burjuvalarýn en militan kanadý hemen ulusal bayraðý dalgalandýrýyor: buradan i- lerleyelim!. Kitleleri kendisini izlemeye çaðýrýr. Eðer yanlýþ çaðda olmasalardý, zafer iþten bile deðildi. Geniþ halk kitlelerini harekete geçirmek için, baþvurduklarý en etkin silah: ulusal onur. Bu sihirli sözcükler kullanýldý mý, herkes çiðnenen ulusal onurunu kurtarmak için, derin uykusundan hemen uyanacak, sonra her þey bunun ardýn- dan sökün edecektir.

Peki sýnýflar, sýnýf farklýlýklarý, sýnýf çeliþkileri, sýnýf savaþýmý ne oldu? diye sorduðumuzda, onlar tarafýndan: “siz de þu sýnýf mesele- sini her yere sokuyorsunuz” denilerek eleþtirildik. Vatan meselesi oldu mu, her tür sýnýf çatýþmasý bir kenara itilmeli; tüm “milliyetçi güçler” ulusak bayrak altýnda toplanmalý. Lenin’in sömürgeciliðe karþý ulusal kurtuluþ savaþýnda bile proletarya hareketinin, burjuva- ziden (ulusal) baðýmsýz hareket etmesi biçimindeki düþünceleri on- lar için hiçbir þey ifade etmiyor. Burjuva ulusal çýkarlar uðruna, pro- letaryanýn sýnýf çýkarlarýný ve hedeflerini feda etmeye hazýrlar. Böy- lece, açýktýr ki, ulusal birlik, ulusal onur ve ulusal baðýmsýzlýk uðru-

na sýnýf mücadelesinin üstünü örtme ve burjuvazi ile bir “ulusal-demokratik cephe” kurarak burjuva sýnýf iþbirliðine gönüllüler.

Türkiye sol hareketinde “baðýmsýzlýk” anlayý- þý epey eskilere gider. ’70 öncesi “milli baðýmsýz- lýk” anlayýþý egemen bir çizgi. ’71 devrimci müca- delesi, çeþitli yönlerden geçmiþ hareketi aþmakla birlikte, bu yönü aþamamýþtýr. Bunun temel nedeni

“Milli Demokratik Devrim” anlayýþýna baðlý ol- masýdýr. ’70 sonrasý bu program köklü bir eleþtiri- den geçirilip aþýldý. Ama hala aþamayanlar vardý.

“Baðýmsýz Türkiye”, sözü edilen çevreler için devrimin stratejik sloganýydý. Daha farklý bir program (“Sosyalist Devrim”) savunan çevreler de, baþka ifadelerle

“baðýmsýzlýk”ý öncelikli bir hedef olarak savundular. Böylece “ba- ðýmsýzlýk”çý program, sol harekette egemen olmaya devam etti.

Bu anlayýþa köklü eleþtiriyi, kesintisiz biçimde sosyalizme va- ran Demokratik Halk Devrimi programýyla çýkan komünistler yö- neltti. Emperyalizme karþý mücadele, tekelci kapitalizme ve faþizme karþý mücadeleden ayrý ele alýnamaz. Baðýmlý kapitalist ülkelerde, anti-emperyalist strateji, diðerlerinden baðýmsýz, baþlý baþýna bir strateji olarak ileri sürülemez. Bunun maddi temeli yok. Baðýmlý ül- keler, emperyalizme mali, ekonomik olarak baðýmlýdýr. Ýç içedir.

Devrim ancak bu bütünlüðe karþý yapýlabilir. Buna baðlý olarak dev- rimin temel stratejik sloganý Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi Ýktidar, Her Þey Emeðin Olacak, biçiminde ifade edilebilir. Bu hedef em- peryalizmin egemenliðine son vermeyi de içerir-mesele biçimsel bir baðýmsýzlýk deðil, mesele bir toplumsal sistemden baþka bir toplum- sal sisteme geçiþtir. Türkiye’nin ekonomik koþullarýnda devrimci bir program ancak bu biçimde ortaya konabilir.

“Baðýmsýzlýk” mücadelesini baþa alanlar, emperyalizmi içerde- ki iþbirlikçilerden soyutlamakla kalmýyor; esas olarak dikkatlerini iç mücadeleden baþka yere çekmiþ oluyorlar. Türkiye de tekelci kapi- talizmin egemenliði var. Emperyalizmin egemenliði bu egemenlikle birlikte bir egemenliktir. Bu temelde kapitalist egemenliði yýkmak i- çin bir hedefi önümüze koymalýyýz. Bu, demokrasi ve sosyalizm mücadelesidir. Mücadele tüm olarak kapitalist egemenliðe yönel- miþtir. Zaten mücadele on yýllardýr bu zeminde, iç mücadele olarak geliþti. Bunun dýþýnda mücadele arayýþlarý temelsizdir. Emperyaliz- min ekonomik ilhaký sonuna kadar vardýrma süreci mücadelenin bir iç mücadele olarak geliþmesini deðiþtirmez; demokrasi ve sosya- lizm mücadelesi tarihsel bir aþamadýr; ekonomik, tarihsel koþullar alt-üst olmadýkça da devam eder.

Küçük burjuva sosyalizmi, yýllarca iç ayaklanma, iç savaþ biçi- minde geliþen sýnýf mücadelesinin üstünü örtmek için birden bire

“ulusallýk” söylemlerini öne çýkarmaya baþladý. Bu amaçla “ulusal güç” arayýþýna bile girildi. Bula bula emperyalizmin gönüllü iþbir- likçileri dinci-burjuva güçleri buldular. Böyle olunca bugüne dek kullanageldikleri “her tür gericiliðe” ajitasyonunu bir kenara býraktý- lar. Türkiye’deki sýnýflar mücadelesi geliþmiþ bir mücadeledir. Hiç kimse onu geriye götüremez; tarihin çarký geriye çevrilemez. Em- peryalist saldýrýlarýn dünya çapýnda öne çýkmasý, baðýmlý kapitalist ülkelerdeki devrim mücadelesini; sömürgelerdeki gibi salt bir “ulu- sal kurtuluþ” günlerine götürmez. Artýk yeni sömürgecilik dönemin- de emperyalizme karþý mücadele demokrasi ve sosyalizm mücade- lesidir.

Devrim, egemen olanýn yýkýlmasýdýr. Türkiye’de egemen olan ise emperyalizm ve iþbirlikçi sermayedir. Her ikisinin bütünlüðüdür.

Devrim mücadelesi de bu bütünlüklü egemenliðe karþý verilir. Pra- tikte proletaryanýn ve tüm emekçi halk kitlelerinin devrim mücade- lesi varolan burjuva egemenliðe karþý veriliyor.

Sýnýf mücadelesi, doðasýna uygun geliþiyor.

C.DAÐLI

Küçük-Burjuvanýn Çiðnenen Ulusal

Onuru

(4)

Avrupa iþçi sýnýfý, kapitalist egemenliði sarstýðý önceki dö- nemler gibi, yeniden ayaða kalktý. Ýlk defasýnda ve sonraki her eyleme kalkýþtýðýnda, kapitalist egemenliði yýkacak kadar ileri gidemedi. Ýlk ayaða kalktýðýnda, üretici güçler kapitalizmi yýka- cak kadar olgunlaþmamýþtý, sonrasýnda ise burjuva egemenliði deviremeyecek kadar kendisi burjuvalaþmýþtý. Burjuva toplum, bu nedenlerle bugünleri görebilmiþtir.

Avrupa iþçi sýnýfý, bugün daha birikimli, savaþ yeteneði art- mýþ, daha ileriye gitmeye kararlý; nesnel koþullar da, hedefine u- laþmak için her bakýmdan daha bir olgun. Böyle bir durumda, devrimci bir programýn önemi her zamankinden daha bir önem kazanmýþtýr.

Ýþçi sýnýfý yeniden ayaða kal- karken ve iç savaþ sesleri arasýn- da burjuvaziyle karþý karþýya ge- lirken “yeni bir toplum mümkün”

düþüncesinden hareket ediyor.

Artýk kapitalizm koþullarýnda, ka- pitalist toplum ölçütleriyle yaþa- namayacaðý pratikte ortaya çýkýn- ca, onu düþünce alanýna yansýttý.

Burada, kapitalizmi aþan bir eði- lim var; gelmekte olan yeni ve daha üst bir toplumun anlatýmý var, ama tüm netliðiyle deðil; he- nüz komünist devrim programý düzeyinde deðil. Hatta ifade ediþ haliyle geçmiþ dönemin çok geri- sine düþmüþtür: “Sosyal Bir Av- rupa için”.

“Sosyal Bir Avrupa” sözü, her þeyden önce, anlamý olmayan bir sözdür. Anlaþýlmazdýr. Ne denmek isteniyor “sosyal” Avru- pa ile. Bu, 19. yüzyýlda seslendi- rilen anlamsýz “toplumsal demok- rasi” ifadesine benziyor.

Fakat biz, “Sosyal Bir Avrupa”da yazýlanlarý deðil, yazýl- mayanlarý okuyalým. Yazýlmayan þey þudur: Avrupa iþçi sýnýfý- nýn bugünkü sosyal yaþamýnýn devamýný saðlayacak ve güven- ceye alacak önlemlerin alýnmasý. Bu istem, mevcut durumun devamýný saðlamanýn ötesine gitmiyor. Bu nedenle, burjuva iþçi sendikalarýnýn gözde istemidir. Peki sosyalistler neden bunu e- leþtirmiyor? Çünkü onlar da, sendikal siyaseti aþamýyor. Sonuç:

sendikalizmin egemenliði.

Ýþçi sýnýfý sosyal haklarýný güvenceye alacak “Sosyal Bir Avrupa Ýçin” mücadele yolunda ilerlerken bir de bakacaðýz ki,

kapitalizmin sýnýrlarýný aþamamýþýz. Güvenceye almaya uðraþtý- ðýmýz haklar, elimizden uçup gitmiþ. Çünkü bugüne dek o hak- lar elde edilmiþti; ama kapitalizmin yasalarýnýn iþlemesiyle bir bir yitirildi. Tek baþýna iþçi sýnýfýnýn örgütlülüðü ve mücadelesi, iþçilerin sosyal kazanýmlarýný güvenceye alamaz. Sistemin eko- nomik yasalarý, çok rahatlýkla, bu kazanýmlarý etkisiz hale geti- rebilir. Sistemin kendisi devam ederken, kendinizi onun sonuç- larýndan koruyamazsýnýz. Sistem ayný sonuçlarý daha yýkýcý ola- rak her gün yeniden ve yeniden üretiyor. Bunlar sermaye biriki- minin kaçýnýlmaz sonuçlarýdýr.

Tek tekele doðru ilerleme, sermaye birikiminin tarihi eðili- midir. Henüz bu noktaya gelin- medi, fakat bu yönde epey mesa- fe alýndý. Kapitalizm, büyük bir hýzla buraya doðru ilerliyor. Bu, öylesine bir süreç ki, üretimin toplumsal niteliði ileri boyutlar kazanýr, emeðin sosyal karakteri çok belirginleþir, emek-sermaye çeliþkisi en olgun hale gelir; kapi- talizm, kaçýnýlmaz olarak sosya- lizme dönüþür- daha tek tekele varmadan, dünya proletaryasý ka- pitalizmin hakkýndan gelir.

AB, diðer þeyler bir yana, e- konomik olarak, dünyada tek te- kele gitme eðilimini ifade eder.

Kapitalist ekonomiler ister AB bi- çiminde, ister baþka biçimlerde, ama mutlaka bu yola girecektir.

Kapitalist ekonominin yasalarýný anlamayanlar, kapitalist üretimin nereye doðru gittiðini de anlama- mýþ olurlar. Bu konuda söyleye- cekleri her þey, bilimsellikten u- zak, havada kalýr.

Avrupa proletaryasý, Türkiye proletaryasý ve Kürdistan proletaryasý, AB karþýsýnda tavýr alýrken, küçük-burjuva tepki- ciliðine düþmeden, materyalist eleþtirel sosyalizmin ýþýðýnda bakmalý. Sosyalizmin aydýnlatýcýlýðý her þeyi gün gibi açýða çý- karýr. AB kapitalist bir birliktir. Kapitalist bir tekeldir. Dolayý- sýyla her kapitalist tekel gibi, tüm uzlaþmaz çeliþkilerle yüklü- dür ve çeliþkilerin çözüm öðelerini de içinde taþýr. AB, ayrý u- luslarýn oluþturduðu bir “birlik” olmasý dolayýsýyla, kapitalist u- luslar ve güçler arasýndaki tüm çeliþkileri de içine taþýr. Tam bir çeliþkiler yumaðý.

Küçük-burjuva tepkici hareketten tamamen farklý olarak,

“Sosyal Bir Avrupa Ýçin” mi?

SOSYALÝST BÝR AVRUPA ÝÇÝN MÝ?

Ýþçi sýnýfý yeniden ayaða kalkarken ve iç savaþ sesleri arasýnda burjuvaziyle karþý karþýya gelirken

“yeni bir toplum mümkün”

düþüncesinden hareket ediyor. Artýk kapitalizm koþullarýnda, kapitalist toplum ölçütleriyle yaþanamayacaðý

pratikte ortaya çýkýnca, onu düþünce alanýna yansýttý. Burada,

kapitalizmi aþan bir eðilim var;

gelmekte olan yeni ve daha üst bir toplumun anlatýmý var, ama tüm

netliðiyle deðil; henüz komünist devrim programý

düzeyinde deðil.

(5)

ulaþmýþ bulunan ekonomik düzeyden geriye gidiþi deðil, Lenin’in söylediði gibi hareket etmeliyiz: “Tröstleri vb. aþa- rak ileri, onlarý aþarak sosyalizme”. Proletarya ve proletar- ya komünistleri olarak Avrupa’nýn yeniden örgütlenmesini savunmalýyýz; hedefimiz de bu olmalýdýr. Bugünkü Avrupa ve AB kapitalist temelde, yani ücretli-emek temelinde ör- gütlenmiþtir. Dolayýsýyla, proletaryanýn AB’den yana olmasý demek, kendi köleliðinden yana olmasý demektir. Avrupa yeniden örgütlenmelidir; bu defa özgür emekçilerin oluþtur- duðu bir birlik olarak. Kendi kurtuluþunu, dolayýsýyla insan- lýðýn kurtuluþunu amaç edinmiþ devrimci bir sýnýf ancak böyle düþünür. Egemenliði ele geçirmiþ, buna dayanarak Avrupa’yý, Amerika’yý, Japonya’yý yeniden örgütlemiþ bir proletarya, hazýr aldýðý güçlü ekonomileri insanlýðýn kurtu- luþunun bir kaldýracý haline getirebilir. Devrimci Marksizm böyle düþünür. Proletaryanýn sloganý ise: Sosyalist Bir Av- rupa Ýçin’dir.

Türkiye emekçi hareketinde ve sol harekette iki eðilim var ki, biri AB yanlýsý, diðeri karþýtý. AB yanlýlarý kapitalist oluþuna bakmaksýzýn, güçlü bir Avrupa’dan yana. Bunu “E- meðin Avrupasý” süsüyle birlikte savunuyorlar. “Emeðin Avrupasý”, Türkiye emek hareketini Avrupa burjuvazisinin egemenliðine daha güçlü baðlarla baðlamanýn sosyalistçe gerekçesidir. Yoksa, Avrupa burjuvazisini devrimle devir- meyi, proletaryanýn egemenliði ele geçirmesini, Avrupa’nýn emeðin olmasýný hiçbir biçimde savunmuyorlar. Burada sa- vunmuyorlar ki, orada savunsunlar. Karþý çýkanlar ise, “AB emperyalisttir” diyor, ama baþka bir þey demiyorlar. Yerine ne konacak “Baðýmsýz Türkiye” mi, yani “baðýmsýzlýkçý ka- pitalizm” mi? Sonuçta her iki uçta da burjuvazi var. Bir de, devrimci laflarla süslenmiþ oportünizmin tavrý var: özünde, diðer karþý çýkanlarýn tutumundan farklý deðildir. Yalnýzca sosyalizm, devrim sözcüklerini diðerlerinden daha bolca kullanýyorlar, o kadar.

Türkiye ve Kürdistan proletaryasýnýn AB karþýsýndaki politikasý, Avrupa proletaryasýndan ayrý deðildir: Yalnýzca kapitalist Avrupa Birliði’ni deðil, temelindeki kapitalist Av- rupa’yý da yýkmak, O’nu sosyalist temelde yeniden örgütle- mek. Bunun için Avrupa proletaryasýyla birlikte kapitalist AB’ye ve kapitalist Avrupa’ya karþý savaþým vermek.

Türk burjuvazisinin AB’ye üye olma nedeni açýktýr: E- konomik zorunluluklar ve devrimin baskýsýndan kurtulmak.

Avrupa burjuvazisi açýsýndan ise, Türkiye’nin ekonomik il- hakýný sonuna dek vardýrmak. Bunun dýþýnda “demokrasi, insan haklarý” vb için söyledikleri her þey, burjuvazinin he- defe varmasýnda sadece basit birer araç. Kapitalizmin yapý- sýný ve halklara yaptýklarýný çok iyi bilen emekçiler buna i- nanabilir mi? Türkiye hangi ekonomik bloða girerse girsin, tüm kapitalist bloklar, birlikler yalnýzca emekçi halklarý bi- raz daha yoksullaþtýrýr, yýkýmý boyutlandýrýr. Bu ekonomik- toplumsal gerçeklerden hareketle, her kapitalist birliðe ve temelindeki kapitalizme karþý savaþ vermek; onu yýkmak; e- meði ve dolayýsýyla toplumu yeniden örgütlemek; bu amaç- la iktidarý zora dayalý devrimle ele geçirmek her zaman gö- revimiz olacaktýr. ˆ

H

alklarýn katili NATO’nun Ýstanbul’da gerçekleþtir- diði zirvenin politik sonuçlarý önümüzdeki süreçte daha da netleþecek. Zirvede emperyalistlerin halk- lara karþý yeni saldýrý planlarýný görüþtükleri biliniyor. Baþta Ortadoðu olmak üzere, dünyanýn bir çok bölgesinde yeni sa- vaþlar gündeme gelecek.

Elbette dünya iþçi sýnýfý ve emekçilerinin, ezilen halklarý- nýn, komünist ve devrimcilerin emperyalistlerin bu savaþ ha- zýrlýklarýna bir cevabý olacaktýr. Küreselleþen burjuva iç-sava- þýna karþý iþçi sýnýfý ve emekçiler de devrimci iç-savaþý baþla- tacak ve kapitalist sistemin sýçramalý çöküþünü hýzlandýracak- lardýr.

Ýstanbul’da yapýlan NATO Zirvesi boyunca süren eylem- ler, bunun en iyi göstergesi oldu. Devrimci örgüt ve partiler, üç gün boyunca Ýstanbul sokaklarýnda emperyalistlere ve on- larýn iþbirlikçisi tekelci burjuvaziye karþý savaþtýlar. Faþist devletin günlerce önceden devrimcilere karþý baþlattýðý ve zir- ve boyunca sürdürdüðü terör, devrimcileri yýldýrmadý. Dev- rimciler ellerindeki bütün olanaklarý kullanarak üç gün boyun- ca halklarýn katili NATO’ya karþý mücadeleyi yükselttiler.

Zirve öncesinde önemle vurguladýðýmýz, devrimci yapýlar arasýndaki güç ve eylem birliðinin ne kadar gerekli olduðu, zirve boyunca ve sonrasýnda daha iyi anlaþýldý. Eðer reformist çevreleri ikna etmek için harcanan enerjinin küçük bir kýsmý devrimcilerin kendi aralarýnda oluþturacaðý güç ve eylem bir- liklerine verilseydi, bu zirvenin engellenmesi mümkün olabi- lirdi. Þimdi, bugün, reformistlerle iþ yapýlamayacaðýnýn anla- þýlmýþ olmasý da bir ilerlemedir. Ancak bunu anlamak için her defasýnda onlarla kaybedilen zamanýn haddi hesabý yoktur.

Ekmek ve Adalet dergisi, 4 Temmuz tarihli sayýsýnda “Refor- mist kesimin hemen her önemli olayda böyle hareket edeceði, devrimcilerden ayrý duracaðý kesinleþmiþtir” diyor. Peki bu yeni mi anlaþýlýyor? Reformizmin devrimden kaçýþ olduðunu anlamak için NATO zirvesini beklemek mi gerekiyordu? Re- formistlerin devrimden kaçtýklarý gibi devrimcilerden de kaça- caklarý zirve öncesinde de gün gibi ortada deðil miydi? Þu an- da süren büyük Ölüm Orucu Eylemi karþýsýnda reformistlerin takýndýklarý tavýr, onlarýn ne olduðunu göstermeye yetmiyor mu? Yýllar yýlý onlarý devrim saflarýna çekmek için uðraþanlar, yorulmadýlar mý hala? Örneðin Atýlým çevresi “reformist yol arkadaþlarý” dediði TKP’yi eleþtirirken niye hala iki arada

GERÇEKLER ÝNATÇIDIR

­

(6)

bir derede kalýyor? Reformistlerden devrimcilere yol arka- daþý olduðu nerede görülmüþ. Onlar devrime sýrtlarýný döne- li çok uzun zaman olmadý mý? Bunun da ötesine geçip on- larýn yer yer devrimin karþýsýna geçtiklerini, burjuvaziyle ayný dili kullanýp devrime ve devrimcilere saldýrdýklarýný bilmeyen mi kaldý. Örneðin EMEP çevresinin en son Ça- pa’da bir yanlýþlýk sonucu patlayan bombayý nasýl hemen devrimcilere bir saldýrý gerekçesi haline getirdiðini görme- dik mi? Reformizmin devrimin ayaklarýna vurulmaya çalý- þýlan bir pranga olduðunu anlamak için daha kaç NATO zirvesi geçirmemiz gerekecek? Ekmek ve Adalet, “Refor- mizmle her uzlaþma, reformizmden her etkilenme de devri- mi zayýflatýr” diyor. O halde daha niye hala reformistler a- rasýnda “iyi reformist-kötü reformist” seçimi yapmaya çalý- þýyorsunuz. Madem Okmeydaný’ndaki devrimciler arasýn- daki güç ve eylem birliðine atýfta bulunarak “Okmeyda- ný’ndaki direniþ, birlikte direnilebileceðini, birlikte çatýþýla- bileceðini dosta düþmana göstermiþtir” diyorsunuz, o halde hala bu birlikteliðin içine reformistlerin tümünü olmasa da bir kýsmýný çaðýrýyorsunuz. “EMEP artýk safýný belirlemeli- dir” derken yaptýðýnýz tam da bu deðil mi? Ya da hala ýs- rarla süreçte temel belirleyeninin NATO Karþýtý Birlik ol- duðunu söylemeniz de ayný anlama gelmiyor mu? Oysa herkes biliyor ki, bu süreçte baþýndan sonuna belirleyici o- lan Okmeydaný’nda kendi içinde toplanan devrimci yapýlar- dýr. NATO Karþýtý Birlik’in içinde bulunan reformist çevre- ler burada yoktular.

27 Haziran akþamý, Okmeydaný’nda kendi içinde topla- nan devrimci yapýlara Mücadele Birliði temsilcisi dananýn kuyruðunun burada kopacaðýný; hazýrlýklarýnýn buna göre yapýlmasý gerektiðini söylemiþtir. Diðer devrimci yapýlar i- se slogansýz ve pankartlar açýlmadan yürünürse Mecidiye- köy’e gidilebileceðine dair bir iyimserliðe sahiptiler. So-

nuçta biz devrimci birliði bozmamak adýna bunu kabul ettik. Yine Mecidiye- köy’e yürüme istikameti olarak belirle- nen Perpa önünden yürüyüþün de tak- tiksel olarak yanlýþ olduðunu, baþka bir yönden (ki bu yön somut olarak i- fade edilmiþtir) gidilirse NATO vadisi- ne çýkýlabileceðini ve Lütfi Kýrdar’ýn zorlanabileceðini ifade ettik, ama bu ö- nerimiz de kabul edilmedi. 28 Haziran sabahý Perpa önünün asker ve polisler- ce kesilmiþ olduðu haberi geldiðinde, devletin saldýrý hazýrlýðý içinde olduðu açýktý. Zaten bundan baþka bir þey beklemek düþmaný hiç tanýmamak o- lurdu. 28’i sabahý, 27’si akþamý yaptý- ðýmýz öneriyi tekrarladýk. Baþka bir yürüyüþ istikameti önerdik ve buradan yürürsek ara sokaklarda çatýþabileceði- mizi söyledik. Buna raðmen çatýþma i- çin en elveriþsiz yer olan Perpa önün- den yürüme kararý alýndý. Orada çatýþ- ma olanaðýnýn çok az olduðu çok belliydi; ama orada bulu- nan yapýlarýn “çatýþma ihtimali” konusundaki iyimserlikle- ri, kitleyi Perpa üzerinden yürümeye yöneltti. Biz Mücade- le Birliði olarak burada ayrý bir tavýr sergilemeyi devrimci- ler arasý güç ve eylem birliðini bozacaðý düþüncesiyle doð- ru görmedik.

Perpa’da saldýrý olduktan sonra Mücadele Birliði olarak hep savaþýn en sýcak alanlarýnda olduk. Okmeydaný’ndaki barikatlarda Leninistler tüm güçleriyle çarpýþtýlar. Bunu herkes gördü, ancak buna raðmen zirve sonrasý dergi ve ga- zetelerde çýkan yazýlara bakýldýðýnda bir yok sayma tavrý olduðu dikkatimizi çekti. Perpa’ya yürüyüþ kolunun en ö- nünde de biz vardýk, düþmana ilk taþý ve molotofu atanlarýn arasýnda da biz vardýk; Okmeydaný’na yayýlan çatýþmalarda da belirgin bir etkimiz vardý. Ve daha sonra 28’inde Taksim Meydaný’nda burjuvazinin karþýsýna dimdik çýkýp basýn a- çýklamasý okuyan yine Mücadele Birliði okurlarýydý. Flash TV’ye girerek pankart asan ve basýn açýklamasý yapanlarda Mücadele Birliði okurlarýydý. Bunlarýn hiçbiri görmezlikten gelinemeyecek, iki güne sýðdýrýlmýþ büyük eylemlerdir. Mü- cadele Birliði en baþýndan beri söylediði “Halklarýn Katili NATO’yu Daðýtalým” sloganýna uygun olarak davranmýþtýr.

Halklarýn katiline zirveyi yaptýrmamak için elinden gelen tüm gayreti göstermiþtir.

Devrimci gördüðümüz siyasi yapýlarla eylem birliðine tüm süreç boyunca önem verdik. Onlarýn reformistlerle bir- likte iþ yapma ýsrarlarýný doðru görmedik. Gerektiðinde proletaryanýn baðýmsýz sýnýf tavrýný göstermekten geri dur- madýk. Bütün süreç boyunca savaþýn içinde olduk. Halkla- rýn katiline Ýstanbul’u dar etmek için öne çýktýk.

Bir kez daha hatýrlatýyoruz: gerçekler inatçýdýr, kendile- rini er ya da geç, ama mutlaka kabul ettirirler.ˆ

(7)

Kolay deðil tabi, çökmekte olan bir dünyayý ayakta tut- maya çalýþmak. Ýþlerin týkýrýnda gittiði günlerde, kardeþ kar- deþ yaþayan burjuvalar; sistemin sonunu haber veren olaylar ve olgular karþýsýnda, suçu bir diðerine atma konusunda rezil bir yarýþa gitmekten kendilerini alamýyorlar. Oysa, ne de gü- zel hayallerle toplanmýþlardý Ýstanbul’da. NATO’yu tüm dünya emekçilerine yönelen bir namlu haline getirirken, dün- yanýn bütün burjuvalarýný da tek bir bayrak ve strateji altýnda toplayacaklardý. NATO, küresel-iç savaþta emperyalist-kapi- talist dünyanýn, halklara ve emekçilere çevrilmiþ tek namlu- su olacaktý. Ve bu sayede ABD, hegemonyasýnda aldýðý bü- yük tahribatý biraz olsun tamir edecekti. Ama olmadý. Nam- lu çatlak çýktý.

Kaðýt üzerinde, zirveden beklenenler, yazýlan umutlar, pembe tablolar çizdi burjuva dünyaya. Nihayet NATO, 89’da kaybettiðini sandýðý kimliðini buluyordu: 21. yüzyýl a- yaklanmalar yüzyýlý olacaktý. Öyleyse NATO da karþý ayak- lanmacý bir oluþum olarak yeniden yapýlanmalýydý. Bu a- maçla bir çok adým atýldý. NATO bünyesinde kurulan Acil Müdahale Gücü (NRF), dünyanýn herhangi bir yerinde, ani- den çýkacak ayaklanmalara çok hýzlý müdahale edebilecek kapasiteye sahip 20 bin kiþilik modern ve teknolojik bir güç- tü. NATO giderek geniþliyordu, bünyesine kattýðý bütün ül- keleri “küresel iç savaþ ve devrimlere” göre eðitecekti. Bü- tün bu zahmetli ve pahalý iþlerin asýl yükünü çeken ABD de, aslan payýný alacaktý elbette. Esasta çok geniþ bir coðrafi ala- ný tam ilhak etmek için her türlü askeri tehdidi diplomatik ve politik ataklarý öngören ABD planý Büyük Ortadoðu Projesi (BOP), NATO’yla askeri bir güce kavuþacaktý.

Bütün bu beklentileri gerçekleþtireceðini söyleyen, bu anlamda “tarihi” nitelemesi yapýlan Ýstanbul Zirvesi’nde çý- kan sonuçlar ne oldu? Acil Müdahale Gücü(NRF), Afganis- tan’a bile gönderilemedi, bu konuda karar alýnamadý. “Terö- rizm”e karþý eðitilecek ülkeler içinde, listenin baþýnda bulu- nan Irak için dahi ortak bir karar çýkartýlamadý. Irak ordusu- nun NATO tarafýndan eðitilmesi kabul görmedi. Sadece “ü-

ye ülkeler eðitimle katký sunabilirler” den- di. Böyle bir yardým için, hiçbir ülke NA- TO Zirvesi’nden alýnacak bir kararý bekle- mek zorunda deðil. ABD’nin üzerinde en çok durduðu BOP’a iliþkin ise somut hiç- bir adým, ortak iradeyi yansýtan bir karar çýkmadý. Sonuç olarak; Ýstanbul zirvesiyle dað, fare doðurmuþ oldu.

Peki ama, emperyalist-kapitalist dünya ayaklanmalarla, iþçi sýnýfýnýn giderek sert- leþen mücadelesiyle sarsýlýrken, sistem dünya çapýnda bir krizle birlikte çöküþ dö- nemini yaþarken, burjuva dünyasý, geliþ- meleri kendi lehine çevirebilecek bir ortak- lýðý neden yakalayamýyor? Tüm sistemin çöküþünü önlemek üzere ABD’nin dünya emekçilerine karþý giriþtiði 3. Dünya Sava- þý’na NATO bünyesinde bile, gereken destek çýkmýyor. Ki- milerine anlaþýlmaz görünen bu olgularýn esas gizi, sistemin temelini oluþturan tekelciliðin ölümcül bir karakterinde yatý- yor: Lenin’in sözleriyle: “Tekelcilik ve rekabet, iþte ölümcül bileþim.” Bütün bu yaþananlar, tekelciliðin bu ölümcül ka- rakterinin pratik düzeyde yansýmasýdýr.

Emperyalizmin Stratejik Bunalýmý NATO Zirvesi, uzun süredir yaþanan bir geliþmeyi bir kez daha belirginleþtirdi. ABD, hegemonyasýnýn kaybýyla birlikte çöküþe doðru gidiyor. Elinden kaçýrdýðý hegemonya- yý yeniden yakalayabilmek için dünya çapýnda baþlattýðý sa- vaþ, ABD’nin çöküþünü hýzlandýrdý. Bu gerçeði, on yýllar boyunca ABD’nin en sadýk iþbirlikçisi sýfatýyla her türlü kat- liamýn emrini vermekten çekinmeyen Demirel bile kabul e- diyor. NATO Zirvesi öncesi konuþan tescilli iþbirlikçi þunlarý söylüyor: “ABD prestij kaybetti. Bir sene önce ‘ben güçlü- yüm, istediðimi yaparým, sen de kimsin’ dediklerine bugün,

‘gelin beni kurtarýn’ diyor.”

Bir çok ABD þirketi, bu prestij kaybýnýn bedelini ödü- yor. ABD, yurtdýþýndaki bir çok iþ anlaþmasýný, ihaleyi, iþ- birliði ve yatýrým imkanlarýný yitiriyor. Bir çok tekel, böyle bir sonucun sorumlusu olarak gördükleri Bush’a karþý kam- panya yürütüyorlar. Baþkanlýk yarýþýnda Bush’un rakibi olan Kerry’nin en önemli seçim sözü ise, “bozulan iþ iliþkilerini düzeltmek” oluyor.

ABD, tek baþýna giriþtiði 3. Dünya Savaþý’nda kaybetti- ði prestiji, NATO yoluyla AB ülkelerini de iþin içine katarak düzeltmek ya da daha doðru bir deyiþle, rezaletin odaðý ol- maktan çýkmak istedi. Fakat AB, ABD’nin yaralarýna mer- hem olmak konusunda hiç de gönüllü deðil. Her adýmda pa- zarlýk yapýyor, karþýlýðýný almak istiyor, kýsacasý ABD’ye tam diz çöktürüp, bütün ipleri eline almak peþinde. Afganis- tan’a asker yolluyor, ama karþýlýðýnda Bosna’dan ABD’yi çýkarýyor.

ABD, NATO aracýlýðýyla uzun yýllar Avrupa üzerinde e-

S S e e r r m m a a y y e e n n i i n n

Ç Ç a a t t l l a a k k N N a a m m l l u u s s u u : :

N N A A T T O O

(8)

gemenlik kurmuþtu. Estonya’dan Bulgaristan’a kadar, bir çok yeni Avrupa ülkesiyle NATO’nun egemenlik alaný bü- yüdü. Büyümeye paralel olarak NATO içinde olduðu kadar, NATO dýþýnda da büyük çeliþkiler açýða çýktý. Bu çeliþkile- rin en önemlisi, Rusya ile yaþanandýr. Ýstanbul Zirvesi’ne Pu- tin katýlmadý. Ve iki yýl önce kurulan NATO-Rusya iliþkileri büyük yara aldý. Ýstanbul’da konuþan Rusya Dýþiþleri Bakaný Lavrov: “Bu bir geniþleme deðil, askeri asimilasyon halini aldý. Rusya sýnýrýndaki ülkelere NATO birlikleri yýðýlýyor.

Bunun sebebi ne?” sözleriyle, varolan çeliþkilerin ciddi bir çatýþmaya doðru ilerlediðini iþaret ediyordu. Bu sözler, çok önemli geliþmeleri haber veren, ciddi uyarýlardýr. ABD’nin çöküþünü hýzlandýran çeliþkilere, Rusya’nýn da büyük katký- larý olacaðýný gösteriyor.

NATO içinde ve dýþýnda yoðunlaþan çeliþkilerin derin- leþmesindeki en önemli rol, kuþkusuz, dünya proletaryasý ve emekçi halklarýn yükselen devrimci mücadelesidir. ABD’yi, AB’yi ve NATO’yu stratejik bir bunalýma sokan, aralarýnda- ki çatýþmayý körükleyen bu mücadeledir. NATO içinde yaþa- nan tartýþma ve anlaþmazlýklarýn nedenini, sekreter Scheffer, þu sözlerle açýklýyordu: “NATO’nun tek baþýna Afganistan’a ya da Irak’a istikrar getirmesi mümkün deðil. Çünkü olay çok farklý. Uluslararasý kurumlarýn inandýrýcýlýðý tartýþýlýyor.

Bir çok ülkede halklar NATO, AB, BM gibi kuruluþlara gü- venmiyor.”

Yorum gerektirmeyecek kadar açýk bir itiraf.

Eyleme Dayanan Enternasyonalizm NATO Zirvesi, bir süredir iþaret ettiðimiz bir gerçeðin, yaný baþýmýzda kendini ifade etmesi açýsýndan önemli oldu.

Bir süredir emperyalist-kapitalist dünya, siyasi bir kriz yaþa-

maktadýr. Bu siyasi kriz, onun en te- pedeki kurumlarýna yansýyor. Ayak- lanmalar yüzyýlýnda dünya halklarý ar-

týk BM, IMF, NATO vb. emperyalist kurumlarla yönetilmek istemiyor.

Emperyalistler de, dünya halklarýný bu kurumlar aracýlýðýyla, artýk eskisi gibi yönetemiyorlar. NATO’da, her-

hangi bir konuda “ortak irade ve ka- rar” çýkmasýný çoðu zaman imkansýz hale getiren olgu, öyle sanýldýðý gibi, NATO’nun “kimlik bunalýmý” deðil-

dir, dünya halklarý arasýnda geliþen bir olgudur. Emperyalizm, emekçiler ve halklar karþýsýnda zayýf düþüyor,

yýpranýyor ve bu zayýflýk onu, kaçý- nýlmaz biçimde iç kavgalara sürüklü- yor.

Oysa, emekçi halklar ve dün- ya proletaryasý açýsýndan, tam tersi bir durum yaþanýyor. Ýstan- bul Zirvesi, sadece emperyalistler arasý çetin kavga ve pa- zarlýklarla tarihe geçmedi, ayný zamanda kararlý, militan ve diri bir devrimin kendini dünya halklarýna bir kez daha ka- nýtlamasýyla da tarihi oldu. Haziran ayý boyunca, bu toprak- lar, adeta eylem alanýna dönüþmüþtü. NATO Zirvesi nede- niyle, eylemler hiç durmadý, çok geniþ ve çok yaygýn biçim- lere büründü. Sadece gençlik gruplarýna, anarþist çevrelere ve bunlarýn protestolarýna alýþkýn olan NATO yöneticileri, bu kez iþçi sýnýfýný ve sendikalarý da karþýlarýnda buldular. Ýþçi sýnýfý ve emekçilerde, NATO Zirvesi nedeniyle, enternasyo- nal bir bilinçlenme yaþandý. Bu bilinç, kendini eylemlerde i- fade etti.

Zirve dolayýsýyla, dünya halklarýnýn gözü kulaðý Ýstan- bul’daydý. Avrupa’nýn çeþitli ülkelerinden, Ortadoðu ve Kü- ba’dan, eylemlere katýlmak için gelen gruplar oldu. Ýstanbul sokaklarý, proletarya enternasyonalizminin eylem temelinde hayat bulduðu bir alan oldu. Emperyalizm, kendi içinde zayýf düþer ve çatýþmalarla yýpranýrken, sokaklardaki çatýþmalar, dünya proletaryasýný ve halklarý bir araya getirdi.

Bu konuda küçük bir not. Ayný günlerde Irak’ta, Diyar- bakýrlý üç iþçinin kaçýrýlýp, direniþçiler tarafýndan rehin alýndý- ðý haberleri yayýldý. Tekelci basýn, kaçýranlarýn El-Kaide ol- duðunu tekrarlayýp durdu. Hürriyet gazetesinden Yalçýn Do- ðan, bu örgütün El-Kaide olmadýðýný, Ýstanbul’da yapýlan ey- lemlerden sonra, “halklarýn ve emekçilerin kardeþliði” adýna bu üç iþçiyi serbest býraktýklarýný yazdý.

3. Dünya Savaþý’ný ABD kendi açýsýndan baþlatmýþtý. A- ma daha þimdiden görülüyor ki, olaylarýn geliþimi üzerinde emperyalizmin deðil, dünya emekçi halklarýnýn etkisi daha büyük oluyor.

NATO Vadisi’ni korudular ama dünyayý kaybediyorlar.ˆ

(9)

Ateþkes Neden Bozuldu?

Ulusal Kurtuluþ Hareketi(UKH)’nin 1 Haziran’da tek ta- raflý ateþkese son verip eylemlere baþlamasý, dahasý, DEHAP ve DEP’lilerin önerilerini elinin tersiyle itip eylemde ýsrar et- mesi, bütün küçük-burjuva ve aydýn çevreleri þaþkýnlýða uðrat- mýþa benziyor. Kimileri, bunun nedenini “derin komplo” tah- lillerinde ararken, kimileri de bu anlam veremedikleri “yanlýþ karar”ýn düzeltilmesini umutla bekliyor. Ama, tüm bu çabalara raðmen, soru ortada duruyor: Ateþkes neden bozuldu?

1 Haziran kararýný alanlarýn, bu kararda neden ýsrar etmek durumunda olduklarýna iliþkin, þaþýrtýcý gelebilir ama, doyuru- cu bir açýklamalarý yok. Bazen, devletin attýðý adýmlarý yeterli görmediklerini, bazen de imhayý önlemenin tek yolunun yeni- den eyleme geçmek olduðunu söylüyorlar. Evet ama, son altý yýlda, her önemsiz açýklamayý, her kýrýntýyý önemli bir deðiþim olarak nitelendirmelerine artýk alýþtýðýmýz UKH’nin, þimdi TRT’de yayýn, kurslar ve DEP’lilerin býrakýlmasýna dair,

“bunlar rüþvettir” demesi, nasýl bir deðiþimin ifadesidir? Yine, kendi açýkladýklarý rakamlarla, son altý yýl içinde imha amaçlý devlet operasyonlarý 700’ü bul- muþ, bu operasyonlarda verilen kayýplar 500 olmuþtur. Ýmhayý önlemek için eyleme geçme ka- rarýný almak için altý yýl bekle- meye gerek yoktu. UKH’nýn a- teþkesi sona erdirmeye iliþkin bu yetersiz açýklamalarý, esasýnda kendi iradelerini yönlendiren nesnel süreçlere iliþkin berrak bir bakýþa ve kavrayýþa sahip olma- dýklarýný gösteriyor.

Ateþkesin sona ermesine i- liþkin doðru bir açýklamaya, esa- sýnda, þu sorularýn izinden gidi- lerek varýlabilir: Altý yýlda dev- let, UKH’nin bütün çabalarýna raðmen, neden sorunun çözümü

için tek bir ciddi adým atmamýþtýr? Ve yine bu altý yýl içerisinde devlet, imha amaçlý o- perasyonlarýna neden hiç ara vermemiþ ve dahasý kendi savaþ aygýtýný bu süre içinde neden sürekli yetkinleþtirmeye uðraþmýþtýr?

Benzeri sorular çoðaltýlabilir. Tarihi dönem- leri, bu dönemlere damgasýný vuran politi- kalarý þu ya da bu kiþinin -partinin tercihleri ve iradesiyle açýklama giriþimleri, dünyanýn öküzün boynuzlarý arasýnda durduðuna ina- nýldýðý o eski dönemlere ait bir hurafe, saf- satadýr. Son iki yüzyýldýr bilim, niyet ve ira- delerin nesnel süreçler tarafýndan belirlendi- ðini açýða çýkarmýþ bulunuyor.

Sorular çok olsa da, cevap tek: Türki- ye’de sýnýflar mücadelesi 90’lý yýllardan bu yana sert bir iç savaþ sürecine evrilmiþ bulunuyor. Ekonomik ve siyasi kriz, toplumun o güne dek barýndýrdýðý bütün çeliþki- leri, artýk politik araçlarla çözülemeyecek denli derinleþtirmiþ, üst üste yýðmýþ ve bu yýðýnýn iki yanýnda kalan kesimlerini, birbirine karþý zor araçlarýyla üstün gelme yoluna sürüklemiþ- tir. Böyle bir sürükleniþten hiçbir sýnýf, hiçbir grup ya da parti, kaçýnamaz. Bu tarihsel dönemi doðuran güçlü iktisadi ve siya- si nedenleri ortadan kaldýrmak, ne bizim ne de burjuva sýnýfýn elindedir. Ulusal sorun, Kürt halkýnýn ezilen ulus olma gerçe- ði, iktisadi ve siyasi krizin derinleþtirip yaygýnlaþtýrdýðý en ö- nemli toplumsal çeliþkilerden biridir. Ýç savaþ, bu sorunun ar- týk politik (ya da UKH’nin söylemiyle “diplomatik”) araçlarla çözümünün mümkün olmadýðý bir aþamayý ifade ediyor. Hatta öyledir ki, böyle bir sorunun çözümü yönünde atýlan en küçük politik adým bile, toplumun ikiye bölünen kesimleri arasýnda çalkantýlara ve giderek daha sert kapýþmalara vesile olur. Çün- kü, arada aþýlamayan koskoca bir kan deryasý vardýr ve atýlan

her küçük adým, toplumun bir ke- siminde “zafer”, diðerinde “iha- net” duygularý uyandýrýr. Son altý yýla bir bakýn, ya da son bir aya;

iç savaþýn bu en belirgin karakter- lerinin canlý bir resmini görebilir- siniz.

Ýþte, iç savaþýn bu karakterin- den dolayý, son altý yýlda devlet, sorunun çözümü için tek bir adým atmadý, koruculuk daðýtýlmadý, köye dönüþ saðlanmadý, kaðýt ü- zerinde kalkan OHAL, her yerde varlýðýný hissettirmeye devam et- ti. Ýþte bu yüzden, imha operas- yonlarý, daðlarda, zindanlarda, sokakta devam etti. Doðrudur, son altý yýl içinde hýzýndan epey- ce þey kaybetmiþti ama bu geri düþüþ iç savaþýn genel karakterle- riyle ortadan kalkmasý anlamýna gelmedi. Dahasý, K.Kürdistan’da-

DEVRÝM

KENDÝ YOLUNU AÇIYOR

Altý yýl boyunca ne iç savaþ sona erdi, ne de Kürt halkýnýn ayaklanma durumu.

Ayaklanma durumu deyince, Kürt halkýnýn bilinç ve örgütlülük seviyesinden, iç savaþýn yarattýðý þiddet dozu yüksek duygulardan bahsediyoruz.

Bu öz, zaman zaman kendini açýk serhýldanlarda, güncel politik tavýrlarda ifade etti. Kimi zaman bir cenaze, kimi

zaman Newroz, kimi zaman da bir deprem, Kürt halkýnýn içinde bulunduðu bilinç ve duygu durumlarýný,

serhýldanlarla ifade etmesine vesile

oldu. Kürt halký 90’lý yýllarýn baþýndan

bu yana, ayaklanma durumunu yaþýyor.

(10)

ki güçler üzerinde bu imha, daha da yo- ðunluk kazandý. Altý yýl sonra UKH’ni a- teþkesi bozmaya zorlayan nesnel güç, iç savaþ sürecidir.

Ýç savaþta devrimci bir sý- nýf ya da partinin yapmasý ge- reken tek þey, bu süreci reddet- mek deðil, toplumun bölünen kesimlerinden birine önderlik etmektir. Bu yasa kesindir ve ondan kaçýnan herkesi çýkma- za, erimeye sürükler. Bu top- raklarda önemli bir sol kesim, iç savaþ sürecini yadsýyarak a- kýntýya karþý kürek çekmeye çalýþtý. Ama, söyledikleriyle, hükmettikleri kitlelerin top- lumsal pratikleri arasýndaki çe- liþki, onlarý en kritik anlarda güçsüz býraktý. Bu anlamýyla 19 Aralýk dönemi, tarihi ders- lerle doludur. Altý yýlýn sonun- da gelinen noktayý anlatan M.

Ayata’nýn, 5 Haziran tarihli ya- zýsýný, bir de bu gözle okuya- lým:

“Hareket, otuz yýllýk mücadele tarihinin en büyük örgütsel so-

runuyla karþý karþýyaydý. Bölünme, erime sürecine girmiþti.

Siyasal týkanýklýk, örgütsel týkanýklýk birleþmiþ, örgütü iþlemez kýlmýþtý.”

1 Haziran Sonrasý Netleþen Manzara Altý yýl boyunca ne iç savaþ sona erdi, ne de Kürt halkýnýn ayaklanma durumu. Ayaklanma durumu deyince, Kürt halký- nýn bilinç ve örgütlülük seviyesinden, iç savaþýn yarattýðý þid- det dozu yüksek duygulardan bahsediyoruz. Bu öz, zaman za- man kendini açýk serhýldanlarda, güncel politik tavýrlarda ifa- de etti. Kimi zaman bir cenaze, kimi zaman Newroz, kimi za- man da bir deprem, Kürt halkýnýn içinde bulunduðu bilinç ve duygu durumlarýný, serhýldanlarla ifade etmesine vesile oldu.

Kürt halký 90’lý yýllarýn baþýndan bu yana, ayaklanma duru- munu yaþýyor.

Gerçek bir ayaklanma aþamasýna varmýþ kitle mücadelesi- nin dolaysýz meyvesidir gerilla mücadelesi. Bu meyve, kendi- ni geliþtiren topraða yakýn oldukça olgunlaþýr. Son 14 yýlda ve daha belirgin olarak son birkaç yýlda, ulusal hareketin halk de- nizi, kentlerde yoðunlaþmýþtýr. Bu halk denizi, Van’da, Diyar- bakýr’da, Batman ve Kýzýltepe’de yüz binler halinde dalgalaný- yor. Kürsüden konuþan DEP’liler sürekli “Barýþ” dese de, kit- lelerin yanýtý, “Savaþta da Barýþta da Yanýnýzdayýz…” oluyor.

Kitle hareketiyle dolaysýz baðý olan silahlý savaþýmýn, kit- lelere doðru yaygýnlýk göstermesi önlenemez. Hiçbir “savun- ma” taktiði, bunun önüne geçemez. Daha þimdiden bunun iþa- retleri var. Sokak infazlarý, kaçýrýlýp iþkenceli sorgulardan ge-

çenler, kentlerde yapýlan misilleme eylemleri sonra- sýnda olaðanüstü baskýlar, kitle eylemlerine

yönelik had safhaya ulaþan tehditler, si- lahlý savaþýmýn daðlardaki sa-

vunma bölgeleriyle sýnýrlý kalmayacaðýný, dahasý, kal- mamasý gerektiðini ifade e- diyor. Burjuva egemenliði- nin belkemiði, kentlerden kýrýlýr.

Tekelci burjuvazi ve devletin, politik geliþmeleri denetleyemediði, kitleler ü- zerinde egemen olamadýðý, son olaylarla iyice su yüzü- ne çýktý. Sürekli derinleþen ekonomik ve siyasi krizler, tekelci partileri paçavraya çevirirken, burjuva iktidarý ve egemenliðini de oldukça yýprattý. Ýç kavgalar, onlarý kolay kolay bir araya geti- remeyecek denli þiddetlen- di; egemen çevreler arasýn- da nazik bir denge yarattý.

Öyle ki, her bir taraf diðe- rinin gözünü oymak için fýrsat arar hale geldi. Ýþte böylesine güçsüz bir anda burjuvazi, 13 yýl önceki gibi “topye- kün mücadele” çaðrýsý yapabilecek durumda deðil. Hatýrlana- caðý gibi, 13 yýl önce, “topyekün mücadele” çaðrýsýyla, tüm burjuva çevreler, devletin bütün olanaklarý seferber edilmiþ, iþ- çilerin ileri ve hareketli unsurlarýna “sus payý” verilmiþ, karþý- devrim, þovenizm dalgasýyla büyümüþtü. Güçlü iktisadi ne- denler, iþçilere sus payý vermeyi engelliyor. Burjuva güçler a- rasýnda kavgalarla nazikleþen dengeler, topyekün bir þovenizm dalgasýnýn yükseltilmesine engel oluyor. Kürt halkýna karþý topyekün bir savaþý baþlatabilecek durumda deðiller. Zaten 13 yýl önceki ilk deneme baþarýlý olamamýþtý. Bunun yerine, üze- rinde ortaklaþabildikleri tek hedef olan AB’ye kapaðý atmak ve Kürt halkýný bu yolla uyutarak, pohpohlayarak, hedeflerini küçültmek niyetindeler. Ýþte, tam da bu güçsüzlük anýnda, kit- lesel ayaklanmalarla birleþen bir savaþým, burjuva egemenli- ðin belini kýrar.

Altý yýl sonra hýzlanan geliþmeler, büyük sonuçlara gebe.

Bunlardan biri, reformizmin hýzla olgunlaþmasýdýr. Mücadele- nin ve iç savaþýn bu aþamasýnda “taraflara eþit uzaklýkta bu- lunmak” ne mümkün!! Sistemin DEHAP’a karþý son yaklaþý- mý, reformist çevrelere de uyarý oldu. Gemiyi ilk terk eden ÖDP oldu. EMEP, biraz daha arkadan onu takip ediyor. Bu çevre, “kitle çizgisi” adýna, silahlý mücadeleye kin kusmaktaki yeteneklerini, geçmiþ yýllarda yeterince göstermiþti.

Ýç savaþta artýk inisiyatif, devrimci güçlerdedir. Onlarýn attýðý her adým, burjuvaziyi ve reformizmi sarsýyor, yeni ko- numlar almaya zorluyor. Devrim tüm toplumu sürükleyen güç haline gelmiþtir. ˆ

(11)

Eðitim-Sen’in Anadilde Eðitim Hakký isteðiyle baþlatmýþ olduðu kampanyaya devlet Eðitim-Sen’i kapatma istemiyle aç- týðý davayla cevap verdi. 13 Temmuz’da görülecek olan davaya emekçilerden büyük tepki vardý. 2 gün öncesinden mahkeme ö- nünde sabahlama kararý alýndý. 13 Temmuz günü ise Türkiye ve Kürdistan’ýn her yerinden gelen emekçiler, Ankara Sýhhiye Meydaný’nda bir miting gerçekleþtirdi. Valiliðin izin vermediði miting, emekçilerin kararlýlýðýyla yapýldý. Sabahýn erken saatle- rinde Hipodrom’da toplanan Eðitim-Sen þubeleri ve devrimci kitle örgütleri Sýhhiye Meydaný’na doðru yürüyüþe geçti. Yürü- yüþ esnasýnda devrimci tutsaklarýn özgürleþtirilmeden emekçi- lerin özgürleþemeyeceðini kuþlamalarýyla, bildirileriyle slogan- larýyla anlatan ve “Sendiqa Perwerdehîyê Naye Girtin!-Müca- dele Birliði” yazýlý pankartýyla ön plana çýkan Mücadele Birli- ði’ne emekçilerden yoðun ilgi vardý. Arama noktasýna gelinme- den önce yüzü maskeli bir kiþi tarafýndan duvarlara “TKEP/L”

yazýlamalarý yapýldý. Arama noktasýna gelindiðinde Mücadele Birliði kortejinden bir kiþi polisler tarafýndan gözaltýna alýnmak

istendi. Ancak emekçilerin ve Mücadele Birliði’nin polis- lerin üzerine yürümesi sonucunda alýnan kiþi geri býrakýldý.

Mücadele Birliði’nin coþkusu ikiye katlanmýþtý. Dergi, bil- diri, kuþ ve DETAK’lý ailelere yardým amaçlý daðýtýlan kartlara insanlarýn ilgisi yoðundu. Materyalleri daðýtan ki- þiler emekçilere “Ölüm Orucu Sürüyor, Remzi Aydýn Ö- lüm Orucunun 380’li Günlerinde, Zindanlarý Yýkalým Dev- rimci Tutsaklarý Özgürleþtirelim” diye sesleniyorlardý. Mi- ting boyunca “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”, “Yaþasýn Emek- çilerin Mücadele Birliði”, “Yaþasýn Devrimci Emekçi Ko- miteleri”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Fabrikalar, Tarlalar, Siyasi Ýktidar, Her Þey Emeðin Olacak”, “Remzi Aydýn Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemi- miz”, “Ölüm Orucu Sürüyor Sürecek Zafere Kadar” slo- ganlarý atýldý. Saat 11.00’da biten duruþma sonrasý Eðitim- Sen Genel Baþkaný Alahaddin Dinçer kitleye yönelik bir konuþma yaptý. Yapýlan konuþmada, “Eðitim-Sen’in kapa- týlma istemiyle açýlan dava hukuki deðil, siyasidir. Davanýn tü- zel kiþiye açýlmasý gerekiyordu ama Eðitim-Sen’e açýldý. 4688 sayýlý yasaya göre davayý yargýç yönetti. Yargýç tüzükte deðiþik- lik yapýlmasý için 60 günlük bir süre verdi. Yargýç ‘ister tüzükte deðiþiklik yaparsýnýz, ister yapmazsýnýz, ben kararýmý veririm’

diyor. Dava Eylül’ün 14’üne ertelendi. Bu dava usulüne aykýrý olduðundan red edilmeli” dedi.

Eðitim-Sen Genel Baþkaný Alaaddin Dinçer’in konuþma- sýndan sonra miting sona erdi. Miting sonrasý Abdi Ýpekçi Par- kýnda F tipi zindanlarda tecridin ve içeride bulunan devrimci tutsaklar üzerindeki baskýlarýn kaldýrýlmasý talebiyle yaptýklarý açlýk grevinin 305. gününde olan TAYAD’lý aileler, Mücadele Birliði Platformu tarafýndan ziyaret edildi. Ziyaret sýrasýnda

“Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Direni- þimiz”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek Za- fere Kadar” sloganlarý atýldý.ˆ

Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden

Emekçiler Özgürleþemez

(12)

Ýstanbul NATO toplantýsýnýn en önemli yaný ya da sonucu nedir diye sorulacak olursa tereddütsüz, “bu sa- vaþ aygýtýnýn dünyanýn her tarafýnda- ki iç savaþ ve ayaklanmalara müda- hale edecek þekilde yeniden yapýlan- dýrýlmasý kararý” þeklinde yanýt ve- rilmelidir. Ýstanbul NATO toplantýsý- nýn en önemli sonucu ya da özelliði iþte buydu.

Emperyalist haydutlarýn aralarýn- daki rekabet, çýkar çatýþmasý ve çe- liþkiler nedeniyle þimdilik bu konu- da tam bir uzlaþma ve baþarý saðla- mamýþ olmalarý, bu gerçeði deðiþtir- miyor. Emperyalist haydutlarýn, NA- TO güçlerini kullanarak dünyanýn her tarafýndaki ayaklanma, iç savaþ ve devrimlere müdahale etme istek- leri bir olgudur.

Emperyalist haydutlar, dünyanýn her tarafýnda proletaryanýn ve ezilen yýðýnlarýn saldýrýsý altýndaki emper- yalist-kapitalist sistemi ayakta tuta- bilmek için, NATO’yu daha aktif, daha esnek, daha hýzlý konuþlanabi- lir; askeri yeteneklerini iç savaþ ve ayaklanmalara müdahale edebilir ha- le getirme kararý almýþlardýr.

Daha doðru bir ifadeyle, zaten bu yönde var olan karar ve politika- larýný sürdürme, hýzlandýrma, yoðun- laþtýrma konusunda bir kez daha an- laþmaya varmýþlardýr. Toplantýnýn ö- teki bütün sonuçlarý ya ikincil dere-

cede önemlidir ya da bu ana hedefe baðlý olmuþtur. Emperyalist haydut- larýn bu perspektifi, Sonuç Bildiri- si’ne;

“NATO’nun deðiþen stratejik or- tama ayak uydurabilmek için askeri yeteneklerini dönüþüme tabi tuttuðu, NATO kuvvetlerinin daha hýzlý ko- nuþlanabilir ve kullanýlabilir hale getirilmesi için dönüþümün sürdü- rülmesi ve operasyonel yetenekleriy- le usullerinin daha da güçlendiril- mesi hedefine baðlýlýðýn devam etti- ði” cümleleriyle yansýmýþtýr.

Ýstanbul NATO toplantýsý, em- peryalist haydutlar açýsýndan bu ko- nuda, örneðin Afganistan’a ve Irak’a NATO’yu göndermek biçiminde, bir baþarýyla sonuçlanmýþ deðil. Arala- rýndaki çeliþkiler ve rekabet bunu engellemiþtir. Ama bu güncel olgu stratejik anlamda devrimleri NATO gibi ortak bir savaþ örgütüyle bastýr- ma istek ve yönelimlerini ortadan kaldýrmýþ deðil.

Ýki Temel Olgu Emekçi sýnýflarýn yaþamýný de- rinden etkileyecek iki temel olgu hýzla son sýnýrlarýna yaklaþmaktadýr.

Bunlardan ilki, dünya ölçeðinde bir emperyalist savaþýn hazýrlanmakta olduðu gerçeði. Bu savaþ emperya- list-kapitalist sistemin tüm geliþmesi tarafýndan maddi olarak hazýrlanmýþ-

týr. Emperyalistler, diplomasi trafiði ile onu simdi siyasi yönden hazýrla- maya çalýþýyorlar.

Gerçekte bu savaþ, ABD tarafýn- dan baþlatýlmýþ durumdadýr. Simdi hazýrlýðý yapýlan þey, bu savaþýn çok daha geniþ bir coðrafyaya yayýlmasý- dýr. Adým adým hazýrlanmakta ve ge- liþtirilmekte olan bu savaþýn amacý emperyalist-kapitalist sistemin çökü- þünü önlemektir. Ancak, böyle bir a- maçla hazýrlanmýþ olmakla birlikte savaþ, kendisinden beklenenlerin ter- si sonuçlar verecektir. Bu savaþ, bü- tün dünyada zaten var olan devrimci durumu hýzla olgunlaþtýracak ve sa- yýsýz ülkede devrimlere yol açacak- týr.

Kýsmen baþlamýþ ve daha da ya- yýlmasý kaçýnýlmaz olan bu savaþ ne biçim ne de sonuçlarý itibariyle I. ve II. Dünya Emperyalist Paylaþým Sa- vaþlarýnýn yeni bir baskýsý olacaktýr.

Aksine, bu savaþ emperyalist-kapita- list sistem açýsýndan öncekilerle ký- yaslanmayacak ölçülerde derin, sar- sýcý ve yýkýcý sonuçlara yol açmakla kalmayacak sistemin tarihsel çökü- þüne büyük bir ivme de katacaktýr.

Ýkinci temel olgu ise þudur: Em- peryalistler, devrimin, iç savaþ ve a- yaklanmalarýn geliþtiði her yere, ara- larýnda uzlaþma saðlamalarý duru- munda, NATO kuvvetlerini müdaha- le gücü olarak göndereceklerdir. Ýs-

Emperyalizme ve Kapitalizme Karþý

HALK CEPHESÝ

(13)

tanbul NATO toplantýsýnýn ortaya çý- kardýðý en önemli olgu budur. Em- peryalistler, emperyalist savaþýn ve kapitalizmin bunalýmýnýn sayýsýz ül- kede devrimlere, iç savaþlara, ayak- lanmalara yol açacaðýný görerek ha- zýrlýklarýný yapýyorlar.

Demek ki, artýk salt “anti emper- yalist“ bir savaþ ya da salt bir “ulu- sal iç savaþ” yani bir devletin sýnýr- larý içinde yer alan sýnýflarla sýnýr- lanmýþ bir savaþ mümkün deðildir.

Bu anlamda salt “baðýmsýzlýkçý” bir savaþýn koþullarý bir daha geri gel- memek üzere yitip gitmiþtir. Baþka bir ifadeyle, “Baðýmsýz Türkiye”

sloganýnýn maddi koþullarý ortadan kalkalý uzun yýllar olmuþtur. Bu maddi koþullarý ortadan kaldýran ka- pitalist geliþme ve emperyalistlerin baðýmlý devletlerle iliþkileri olmuþ- tur.

Günümüzün bu özelliklerinden dolayý,artýk “ulusal” çapta yürütülen her proleter iç savaþ, ayný zamanda anti-emperyalist bir savaþ olmak zo- rundadýr. Ve tersi de doðrudur. Bun- dan böyle emperyalizme yönelmiþ her savaþ, ayný zamanda burjuva e- gemenliði ve kapitalizmi ortadan kaldýrmayý hedeflemiþ bir savaþ ol- mak zorundadýr. Bütün bunlar, ser- mayenin uluslararasý alanda ulaþmýþ olduðu iliþki düzeyine uygun olan- dýr. Emperyalistler, bu somut ger- çekten hareket ettikleri için NA- TO’yu dünyanýn her tarafýndaki dev- rimlere müdahale edecek yeteneðe sahip kýlmaya çalýþýyorlar.

Þimdi, Türkiye’yi de içine alan Ortadoðu merkezli çok daha geniþ bir emperyalist savaþýn hazýrlýklarý yapýlýyor. Son yýllarda ve özellikle günümüzde artan diplomasi trafiði, bu savaþýn adým adým hazýrlandýðýna iþaret ediyor. Türk-Ýsrail Ýþ Konseyi Baþkaný, belli ki, burnu iyi koku a- lan bu burjuva, Ortadoðu’yu bekle- yen geliþmeleri þu sözlerle ifade edi- yor: “Türkiye’nin AB’ye girmesinin kýsa vadede Ýsrail’in bu ülkeye silah satýþlarýna zarar vereceði doðrudur.

Ancak sonrasýnda Ortadoðu’da dra- matik geliþmeler yaþanacaktýr, bu da sonuçta Ýsrail’in yararýna olacak-

týr.”

Dramatik geliþmeler,yani Türki- ye’yi de içine alan geniþ çaplý bir sa- vaþ, Ortadoðu’yu bekliyor. Bu savaþ, emperyalist nitelikli yani emperya- listler tarafýndan yönetilen, onlarýn ve iþbirlikçi burjuvalarýn çýkarlarýna hizmet eden bir savaþ olacaktýr.

Ýktidarý Almaya Hazýr Olmak

Her emperyalist savaþ gibi bu savaþ da halklarýn yaþamýnda büyük yýkýmlara, büyük acýlara, alt-üst o- luþlara neden olacaktýr. Bununla bir- likte, proletaryanýn ve diðer emekçi sýnýflarýn kendilerini sonsuz acýlara sürükleyen kapitalizme ve emperya- lizme baþkaldýrýlarýna da tanýk ola- caðýz. Ortadoðu’yu bekleyen“drama- tik geliþmeler”in yol açacaðý en ö- nemli sonuç budur.

Emperyalistlerin ve iþbirlikçi burjuvalarýn savaþa ve savaþýn so- nuçlarýna hazýrlýk yapmalarýna karþý- lýk, her ülkenin proletaryasý da dev- rime ve iktidarý almaya yönelik ha- zýrlýklarýný yapmalýdýr. Zira savaþ, halklarýn yaþamýnda büyük yýkým ve acýlara yol açmakla kalmayacak, fa- kat ayný zamanda, burjuva iktidarlarý yýkacak devrimlerin koþullarýný da son derece olgunlaþtýracaktýr.

Türkiye ve Kürdistan proletarya- sýnýn geleceðe iliþkin hazýrlýklarda temel almasý gereken nokta budur.

Bu konuda en büyük görevin komü- nist ve devrimci güçlere düþtüðü a- çýktýr. Komünist ve devrimci güçler, yaklaþmakta olan devrimin kaçýnýl- mazlýðý, derinliði ve kapsamý hak- kýnda emekçi sýnýflarý þimdiden ay- dýnlatma, onlarý bu devrime hazýrla- ma göreviyle karþý karþýyalar. Bu güçlerin bu konuda yapacaklarý ilk ve en önemli hazýrlýk bir iktidar oda- ðý yaratmak; yaratacaklarý iktidar o- daðýnýn güvenirliði konusunda pro- letarya ve diðer ezilen sýnýflarý ikna etmek; onlara bu konuda güven ver- mektir.

Birleþtirilebilecek bütün devrim- ci güçleri devrimci bir program etra- fýnda, örneðin bir cephe biçiminde bir araya getirmeleri, bu güvenin ve-

rilmesinde en önemli adým olacaktýr.

Devrimci güçlerin birliðinin nasýl bir etki yarattýðý, NATO’ya karþý ge- liþtirilen eylemlerde bir kez daha görüldü. Devrimci güçler, devrimci hedefler etrafýnda bir araya geldikle- rinde emekçi sýnýflar üzerinde dev- rimci bir etki yaratmakla kalmýyor- lar, fakat sosyal reformistleri de peþ- lerinden sürüklüyorlar.

Öyleyse atýlmasý gereken adým bellidir: Devrimci bir program etra- fýnda, iktidarý hedefleyen, iktidar so- rununu en baþa alan, bu konuda pro- letaryaya ve diðer emekçi sýnýflara eyleme dayalý güven veren bir birlik yaratmaktýr. Böyle bir cephenin ilk hedefi bütün iktidarý emeðin eline vermek olmalýdýr. Emekçi kitleler söz ve kararlardan, bir iþe yarama- yan eylemlerden býkmýþlardýr. Son yýllarda emekçi sýnýflarýn ruh halle- rine ve bilinçlerine iliþkin yapýlacak en önemli gözlem budur. Eðer kitle- lerin ilgisizliðinden ve eylemlere u- zaklýðýndan söz edilecekse, o zaman bu ilgisizlik ve uzaklýðýn nedeni bu- rada aranmalýdýr.

Geniþ proleter kitleleri ve ezilen yýðýnlarý kapitalizme ve emperyaliz- me karþý devrimci eyleme çekmenin yolu, onlara kurtuluþun yol, yöntem ve araçlarýný somut biçimde göster- mekten geçer. Kitleler, uðrunda sa- vaþmaya gerçekten deðer hedefler olduðunda ve bunlara inandýrýldýkla- rýnda harekete geçerler. Onlar, ken- dilerine gerçek kurtuluþu saðlayacak hedefler için ayaða kalkarlar.

Uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný koþulsuz tanýyan, zindanlarý yýkýp tutsaklarý özgürleþtirmeyi içe- ren, bankalara, tekelci birliklere, bü- tün büyük üretim araçlarýna ilk a- dýmda el koyacaðýný açýklayan dev- rimci bir programa sahip; iktidarý e- le alýr almaz bunlarý gerçekleþtirece- ðini ilan eden bir cephe, kitleleri emperyalizme ve kapitalizme karþý harekete geçirebilir.

Hazýrlýklar þimdiden yapýlmalý, gerekli somut adýmlar þimdiden atýl- malýdýr. Bu konuda kaybedilecek za- man yoktur.ˆ

(14)

Zindanlarý Yýkacak,

ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

RReemmzzii AAyyddýýnn ÖÖllüümm OOrruuccuu EEyylleemmiinniinn 339922.. GGüünnüünnddee

Merhaba yoldaþým,

Mektubunu, Ýlayda’nýn resmini ve fotoðraflarýný aldým.

Kýsaca da olsa, þu sýcak Pazar gününde yazmak istedim.

Hava sýcak mý sýcak. Birazdan duþ alýr rahatlarým. Sizin i- çin yazýn alabildiðince sýcak geçtiðini biliyorum. 1 Ma- yýs’tan itibaren hiç durmadan koþturuyorsunuz. Görüntüler beni coþturuyor yoldaþ.

Bu hafta mahkeme var. Görüþüp görüþemeyeceðimiz, bu mektup elinize geçtiðinde belli olmuþ olacak. Mahkemeye gitmeyi çok istiyorum. Sizleri ve yoldaþlarý görmek her þeye deðer doðrusu. Belki de son kez uzaktan da olsa gözlerimiz- le sarýp sarmalarýz birbirimizi.

Bana gelince ayaklarým iyice oyun bozanlýk yapýyor bu günlerde. Ben de bu mektubu yataða uzanmýþ halde yazýyo- rum. Birkaç gündür mektuplarýmý bu þekilde yazmaya çalý- þýyorum. Yazým bozuk oluyor.

Geçen hafta içinde hastaneye götürüp getirdiler. Tamam

mý, devam mý muhabbeti. Güldüm, bu saatten sonra sorduk- larý soruya bak. Duyduðuma göre, bundan sonra daha sýk hastane yolculuðu yapacakmýþým. Fark etmez tabi ki; meka- nýn öneminin olmadýðýný çok önceden söylemiþtik di mi?

Ýlayda’nýn mektubu çok etkiledi beni. Mektubunda, ben de büyüyünce Ölüm Orucu yapacaðým demiþ. Ona anlat, o kuþak Ölüm Orucu falan yapmak zorunda kalmayacak. On- lar sosyalizmin mutlu zamanlarýnda yaþasýnlar diye bu ey- lem. Ben bunun için çýktým yola.

Caným yoldaþým kýsa tutuyorum yine. Uzun yazamýyo- rum artýk eskisi gibi. Kendine iyi bak. Tüm canlarýmýza sev- gi ve selamlarýmý yolluyorum. O canavarlarýn her birini ayrý ayrý sýmsýký kucaklýyorum.

Seni, sizleri çok seviyorum. Sýmsýký kucaklýyorum. Ýlay- da’ya da özel selamlarýmý yolluyorum.

Sevgi özlem ve baðlýlýkla. Daima!

Ölüm Orucu Eyleminin 1 Yýlýný Geride Býrakan Remzi Aydýn’ýn Yoldaþýna Yazdýðý Mektubu...

Remzi Aydýnlar;

Onlar yüreklere kök salan birer sevdadýrlar. Onlar emeðin, yüreðin ve kökleþmenin adýdýrlar… Onlar hiçbir zaman rahat bir yaþam yaþayamazlar. Onlar kendilerini baþkalarýnýn hayatý için feda ederler…

Onlar yaþama sevdalýdýrlar. Öylesine bir aþkla yaþama baðlý- dýrlar ki hem de yaþamýn uðrunda ölebilecek kadar…

Yaþama olan bu sevdalarýný Türk medyasý göremeyecek ka- dar körleþmiþtir. Kulaklarý saðýrlaþmýþtýr. Yürekleri nasýr tutmuþ- tur. Kafalarýnda yaratýlan korku karakollarý yüzünden beyinleri kirlenmiþtir.

Seslenmek lazým; “ben aydýným, yazarým” diyen kalemþör- lere! Asla unutmayýn! Devrimciler ve komünistler yaþamlarýyla tarihtirler. Onlar ak sayfalardan oluþmuþ kitap gibidirler.

Remzi Aydýnlarý ve devrimcileri süsleyen üç büyük erdeme dikkat etmek lazým. Bunlar: Cesaret, akýl ve dürüstlüktür… Bu üç erdem rüzgarda hareket eden gül gibidirler, daima etraflarýna güzel kokular yayarlar.

Komünistler öyle büyükler ki dünya bile onlara dar gelir.

Evet yazarlar, çizerler! Siz hiç düþündünüz mü bunca insa- nýn ölümünü? Hiç sorguladýnýz mý bir insan hayatýnýn deðerini?

Ailelerinizden birisi öldüðünde neler hissedersiniz?

Sorgulamadan yazýp durdunuz. Ne biçim insanlarsýnýz? Dü- þünmeden konuþanlar ve yazanlarýn hedefi olmayan atýþa benze- diðini bilmiyor musunuz?

Unutmayýn kurt postunu deðiþtirebilir ama düþüncesini asla.

Birbirini takip eden iki körü düþünün bunlarý birbirine teslim ederseniz ne olur? Eðer kör körün arkasýndan giderse tabii ki so- luðu hendekte alýrlar. Ýþte Türk medyasý da böyle bir hareket ka- biliyetinde olduklarýndan ve sürekli birbirlerini takip ettiklerin- den sonlarý hendekte nihayete erecektir.

Benim bu yazdýklarým aslýnda bir haykýrýþtýr. Dýþarýdakiler sanmasýnlar ki Ölüm Orucu eylemindekilerin gün gün saat saat amaçsýz eridiklerini. Onlar bu yaþam uðruna beden olarak gide- bilirler. Ama asýl eriyenler ve beyinlerine kurtçuklar düþenler dý- þarýda sessiz kalanlardýr. Bizler sessizliðin yýrtýlacaðýna inanýyo- ruz…

Remzi Aydýnlar birer semboldürler. Onlara sahip çýkmamak kendini bilememektir. Dostluðu, yoldaþlýðý bilememektir. Sarýp sarmalamamaktýr hayatý… Remzi Aydýnlarýn hayata olan tutku- larýný bilin ve hayatý onlarla sevin.

Evet deðerli dostlar; Ben DÇS(Devrimci Çizgi Savaþçýlarý) davasýndaným. 10 yýldýr cezaevindeyim. Ýçimden geçenleri yaza- rak aktarmaya, karanlýða bir ýþýk olmaya çalýþtým. Umarým az da olsa bunu baþarmýþýmdýr.

Bütün samimiyetimle sizleri kucaklar. Yaþamýnýzda baþarý- lar dilerim.

Sevgilerimle

Mehmet YAMAÇ Bitlis E Tipi Kapalý Cezaevi

(15)

Ýçlerinde Remzi Aydýn’ýn annesi ve babasýnýn da olduðu DETAK’lýlar, 15 Temmuz günü yapýlan Remzi Aydýn’ýn duruþmasý sonrasý Beþiktaþ DGM önünde ba- sýn açýklamasý yaptýlar.

Ölüm Orucu eyleminin 392. gününde olan Remzi Aydýn’ýn dosyasý Yargýtay tarafýndan 3. kez bozularak DGM’ye gönderildi. 15 Temmuz’da þu anda bulunduðu Bayrampaþa Özel Tip Cezaevi’nden

ring aracýyla DGM’ye getirilen Remzi Aydýn, DGM giriþinde uzun süre ring i- çerisinde bekletildi. Sýcak hava altýnda tam bir fýrýna dönen ring aracý içerisin- de Ölüm Orucu eyleminin 386. gününde olan birini saatlerce bekletmenin nasýl bir iþkence olduðunu anlamak zor deðil.

Duruþma çýkýþý Remzi Aydýn yine ayný ring aracýna kondu. Bu sýrada, Remzi Aydýn’la ayný dosya kapsamýnda yargýlanan Serpil Cabadan, Hüseyin Durmaz ve Hasan Öksüz, mahkeme gi- riþinde ve çýkýþýnda slogan atýyorlar di- ye askerler tarafýndan tartaklanýp, dö-

vüldüler.

Duruþma sonrasý yapýlan basýn açýkla- masýnda Remzi Aydýn’ýn 386 gündür aç olduðu; onun insanlar bir daha aç kalma- sýn diye, bir daha dört duvar arasýna ka- patýlmasýn diye Ölüm Orucu yaptýðý ve eylemini büyük bir kararlýlýkla sürdürdü- ðü vurgulandý ve duyarlý tüm insanlar Remzi Aydýn’a sahip çýkmaya çaðrýldý.

Remzi Aydýn’ýn, Aysun Bozdoðan, Murat Ördekçi ve Sibel Sürücü’nün re- simlerinin taþýndýðý, “Ölüm Orucu Sürü- yor” DETAK imzalý bir pankartýn ve üzerinde Remzi Aydýn’ýn resminin de olduðu “Remzi Aydýn Ölüm Oru- cu Eyleminin 380’li Günlerinde. Ölüm Orucu Sürüyor”

yazan dövizlerin taþýndýðý, kýzýl bayraklarýn dalgalan- dýðý eylem, sloganlarla sona erdi. Analarýn alnýndaki kýzýl bant Remzi Aydýn’ýn yalnýz olmadýðýnýn en güzel göstergesiydi.ˆ

REMZÝ AYDIN

Ýçin Beþiktaþ DGM Önünde

BASIN AÇIKLAMASI

Referanslar

Benzer Belgeler

Ad ı geçen santral 1989 yılında, çakmaklı Hacı Mehmet çiftliği mevkisinde projelendirilirken, şimdi o alanda yaşayan köylüler, santralın yeni haliyle çakmaklı

Peru arkeolojik hazineler açısından zengin bir ülke, özellikle yeni tapınağın bulunduğu bölgeyi de kapsayan Andlar'daki İnka kalesi Machu Picchu arkeolojik açıdan çok

10 ton suyu bedava dağıttığı için “Devleti zarara uğratmak ve görevi kötüye kullanmak”tan aylard ır yargılanan Özgüven, suyun 10 tonunu 1 kuruş yaparak devletin

Dersim genelinde 23 HES planlandığını ifade eden Yıldırım, “Tağar HES de Dersim’in en önemli arkeolojik alanlarında biri olan birinci derece doğal SİT olarak tescil

S ıralamada, iklim değişikliği için gerekli adımları atan ülke olmadığı için ilk 3 sıranın boş bırakıldığı listede, seragazı sal ımlarında ve

Gösterinin uyu şturu ile ilgili olmadığını söyleyen Polat, “Yıllardır uyuşturucu ekiliyor, yıllardır operasyon da yapılıyor.. Daha önce neden kimse

Yeni açıklanan bir wikileaks belgesine göre ABD Ankara Büyükelçiliği çok uluslu tohum şirketlerinin çıkarı için Türkiye’nin tohumculuk yasas ında yerel

Ben de tam buna vurgu yapmaya çalışıyorum: Ta şeronluk yapmaktan vazgeçin, ar - ge için her türlü kamusal desteği sizlere sağlamak için elimizden geleni yapalım..