• Sonuç bulunamadı

Medrese ve İlahiyat Kavşağında İSLÂMÎ İLİMLER (Uluslararası Sempozyum)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Medrese ve İlahiyat Kavşağında İSLÂMÎ İLİMLER (Uluslararası Sempozyum)"

Copied!
39
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSLÂMÎ İLİMLER (Uluslararası Sempozyum)

ﺓ ّ◌ ﻱﺪﻴﻠﻗّ◌◌َ ﺖﻟﺍ ﺔﻴﻨﻳّ◌ ﺪﻟﺍ ﺱرﺍﺪﻤﻟﺍ ﻦﻴﺑ ﺓ ّ◌◌َ ﻲﻤﻟﺎﺴﻟإﺍ ﻡﻮﻠﻌﻠﻟ ﻲﻟوﺪﻟﺍ ﺮﻤﺗﺆﻤﻟﺍ ﺓﺮﺻﺎﻌﻤﻟﺍ ﺓ ّ◌ ﻲﻨﻳّ◌ ﺪﻟﺍ ﺕﺍ ّ◌ ﻲﻠﻜﻟﺍو

Islamic Sciences at the Crossroad of Madrasah and Theology (International Symposium)

29 Haziran - 1 Temmuz 2012 29 June – 1 July 2012

Editör

Yrd. Doç. Dr. İsmail NARİN

Bingöl Üniversitesi Yayınları 2013

2. Cilt

(2)

Hz. Peygamber Algısı

M. Hanefi PALABIYIK1 - Nur GÖKHAN-Rabia OLÇAR 2

Özet

Malum olduğu üzere algı, ‘en genel anlamıyla, duyu organları vasıtasıyla alınan uyarıcıların (duyusal bilgilerin) tutarlı ve anlamlı bir bütünlük oluşturacak şekilde örgütlenmesiyle, analiziyle, yorumuyla ve senteziyle ilişkili (duyu uyarıcılarının duyu alıcılarına ulaşmasından, algılanan şeyin tanınmasına, farkına varılmasına, kavranmasına, vb. kadar geçen fiziksel, nörolojik, fizyolojik, bilişsel ve duygusal) süreçlerin tamamı’ olarak tarif edilmektedir.

Her halükârda öznel bir yaşantı olan algılama, kişinin geçmiş deneyimlerine, inançlarına, ihtiyaçlarına, dikkatini etkileyen iç ve dış etkenlere, vb.ne bağlıdır ve bunlarla birlikte anlaşılmalıdır. Buradan yola çıkarak algılamanın, insanların ha- yatları boyunca karşılaştığı tüm olaylara karşı bir bakış açısı olduğunu da söyleye- biliriz. Kişiler ve toplumlar, sorunlarına ve muhataplarına gösterecekleri tepkilerin mahiyet ve biçimlerini, algılarından almaktadırlar.

Buna göre klasik ve çağdaş dönem âlim ve araştırmacılarımızın genellikle üç tür algı içerisinde oldukları söylenebilir: Yüceltmeci, indirgemeci ve sahih algılar. Bu tebliğde geleneksel medrese eğitimini almış bir İslam âlimi olarak Elmalılı M. Ham- di Yazır’ın Hz. Peygamber algısının örneklerle irdelenmesi hedefimizdir. Elmalı- lı’nın Hz. Peygamber algısının, klasik dönemin neredeyse tüm ‘medrese/tekke’de eğitimini almış İslam âlim ve mutasavvıflarıyla aynı ve çoğu zaman yüceltmeci bi- çimde olduğu görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Elmalılı Hamdi Yazır, Hz. Peygamber, Hz. Muhammed, algı, tarihsel bakış, tasavvur, tasavvuf.

1 Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi / ERZURUM [hanefim@atauni.edu.tr, hanefim@yahoo.com].

2 Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

(3)

Giriş

Çalışmamızda kısaca algı, anlamı ve özelliklerine temas ettikten sonra Elmalı- lı’nın Hz. Peygamber algısı ve anlayışını örneklendirmeyi hedeflemekteyiz.

Bunun için ben, öncelikle Elmalılı’nın eserlerini aramızda taksim edip, Hz. Pey- gamber’le ilgili veya ondan bahseden her yeri fişlemeyi planlayarak başlamayı ka- rarlaştırdım. Böylece Elmalı’nın sadeleştirilmiş olan tefsirini3 ikiye bölerek, değer- li öğrencilerim Rabia Olçar’a ilk beş cildini, Nur Gökhan’a da sonraki beş cildini verdim. Dili ağır olan diğer eserlerini ve makalelerini de ben taramaya ve daha sonra tefsir ciltlerine ait olanları da ayrıca tetkik ve kontrol etmeye karar verdim.

Arkadaşlarım her sayfayı tek tek inceleyerek, Hz. Peygamber’in geçtiği her cümleyi fişlediler. Daha sonra bunlardan seçmek suretiyle metni oluşturmaya gayret ettik.

Arkadaşlarım neredeyse iki kez taramaya ve ben de tüm taramalarını teker teker kontrol etmeme ve ayrıca üzerinde tartışmamıza rağmen, yine de gözümüzden kaçan hususların olacağını peşinen itiraf etmek durumundayız. Çünkü hem uzun süreç içinde ve hem de araya giren birçok olayın, dikkatimizi dağıtmış ve kusurlan- mamıza yol açmış olabileceğini şimdiden kabul etmekteyiz.

Bu taramalar sonunda, aslında Elmalılı’nın makaleleri ve diğer eserlerinde başlı- ğımızı ilgilendiren herhangi bir şeye neredeyse rastlayamadığımızı, böylece sadece onun temel eseri olan tefsirinden istifade ettiğimizi belirtmeliyiz. Elmalılı hakkında yapılmış tez, makale ve bildirileri basılmış bir adet sempozyumun4 da aynı şekilde ve hedefimiz açısından tarandığını ayrıca ifade edelim.

ALGI VE İMAJ

“Dil bir simgedir; düşünce ise bir imge. İmgeler, psikolojide ve diğer insan bi- limlerinde, zihinsel faaliyet (bilişsel etkinlik) olarak adlandırılan sürecin birimle- ridir. Her düşünce, simgesel anlamları olan imge parçacıklarından oluşur. İmge, ortaklaşa bir anlam yüklediğimiz ya da kişisel olarak anlamlandırdığımız simgenin kaynağı olan nesne veya öznenin zihnimizdeki resmidir. Daha öz bir deyişle, dışı- mızdaki ya da düşüncemizdeki nesnelerin zihnimizdeki resmine imge diyoruz. Bu resimlerle, yani düşünce sürecimiz içinde, soyut anlamlar yüklediğimiz simgelerle

3 Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili I-X, (Sad. İsmail Karaçam vdd.), İstanbul 1992, Azim Yay. (Zaman Gazetesi). Çalışmamızda bu kitaba yapılan atıflar, “Tefsir” şeklindedir. Metin boyunca Tefsir’e yapılan atıflarda kullandığımız Roma rakamı, virgül ve numaralar cilt ve sahifeyi; normal rakam, taksim işareti ve numaralar ise sure/ayet numaralarını göstermektedir.

4 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Sempozyumu, 4-6 Eylül 1991, TDV Yay., Ankara 1993.

(4)

tasarımlar yaratabilir ve bunları pratik etkinliğe dönüştürebiliriz.”5 Bu yüzden, bir algının bizzat kendisinin değilse de, sonucunun doğurduğu ‘epistemolojik kopma veya kırılmanın’6 o şey veya kişi hakkında yanılgılara yol açtığını düşünmekteyiz.

Buna göre Hz. Peygamber hakkındaki algıyla oluşan anlayışın/dünya görüşünün7/ paradigmanın8 doğurduğu sonuçlar, şu anda Lslam düneasının içine düştüğü halde kendini göstermekte ve nasıl bir ümmete dönüştüğümüzü de ortaya koymaktadır.

Çünkü hayatlarımızın büyük bölümünü kendimizin oluşturduğunu veya yapılan- dırdığını düşünür ve buna, çok kez samimiyetle ve katiyetle inanırız. Hâlbuki hayat- larımızın kendi öznel perspektifimizden bakıldığında bile tam anlamıyla kavraya- madığımız koşullar altında geçtiğini iddia edebiliriz ve bunun, bireyi küçümsemek anlamına gelmediği de açıktır. Etrafımızdaki dünyayı algılayışımız, hayatımız için sağlam bir temel oluşturur veya oluşturmaz, ama bunun asla bütün bir gerçekli- ğe denk düşemeyeceği unutulmamalıdır. Tarihçinin işlevlerinden biri de, geçmişin gerçeğinin daha eksiksiz biçimde anlaşılması için katkıda bulunmaktır. Olayları yaşayan kişilerin gördüğünden çok daha fazla kaynak ve veriden yararlanabilme imkânı, şahıs ve olayların tarihsel arkaplanlarını ve toplumsal bilinçaltlarını ortaya koyarak tarihsel bir temelde düşünebilme disipliniyle birleştirmesi, tarihçinin, bi- reylerin hayatında etkili olmuş daha derin yapıları ve süreçleri kavramasına imkân vermektedir.9 Lşte tarihçi olarak bizi harekete geçiren temel amil de budur.

Bu bağlamda kısaca ‘algı’dan ve özelliklerinden söz etmek istiyoruz: Her hâ- lükârda öznel bir yaşantı olan algılama, kişinin geçmiş deneyimlerine, inançlarına,

5 Metin Lnceoğlu, Tutum-Algı İletişim, Elips Yay., Ankara 2004, s. 76.

6 Epistemolojik kopma veya kırılma, “bilimsel bilginin, sağduyunun inanç ve tecrübelerinden ayrılması ve iki farklı kavramsallaştırma ya da algılama tarzı doğduğu zaman söz konusu olur.” Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yay., 6. baskı, İstanbul 2005, s. 623.

7 Paradigma, dünya görüşü, anlayış, ideoloji kelimeleri aşağıda da görüleceği gibi birbiri ile yaklaşık manalar ifade etmektedir. Dünya Görüşü: “Bir bireyin, ya da bir gurup insanın evren, Tanrı, insanlık, gelecek ve benzeri konular- da sahip olduğu inançlar, düşünceler, tavırlar ve değerler bütünü; bizi çevreleyen dünya ve içindeki yaşadığımız toplumla ilgili, felsefî, sosyo-politik, estetik, bilimsel görüşlerin toplamı. Kişinin, yaşamı ve evreni konu alan ve kendisine ilişkilerini ve faaliyetlerini düzenleme ve açıklama olanağı veren kuşatıcı ve geniş kapsamlı bakış açısı olarak dünya görüşü, bir toplumsal sınıf, gurup, kuşak ya da dinî topluluğa özgü olup, ona dünyaya belli bir açıdan bakma olanağı veren inançlar bütünü olmak durumundadır. Bir dünya görüşü kişinin bilinçli çabalarının, çalışma ve araştırmalarının sonucu olarak benimsenebildiği gibi, bir koşullanma sürecinde de oluşabilir. İşte bu bağlamda dünya görüşü, kişinin dünyaya baktığı, onu yorumladığı genel pencereye, genel perspektife karşılık gelmektedir.” Cevizci, s. 558.

8 “Paradigma: 1. Genel olarak, ideal bir durum ya da örnek, bir şeye bakış tarzı; yargılama ölçütü sağlayan her türlü ideal tip ya da model. 2. Daha özel olarak da, bilimde bilim adamının dünyaya bakışını belirleyen, ona fenomen- leri açıklama olanağı veren model, kavramsal çerçeve ea da ideal teori. Iönlendirdiği bilim dalında, araştırmanın kurallarını ve standartlarını koean, bu alanda çalışan bilim adamlarının eroblem çözme çabasını koordine eden ve eöneten teori, teorik çerçeve.” Revizci, s. 1319; Hasan Şimşek, 21. Yüzyılın Eşiğinde Paradigmalar Savaşı: Kaostaki Türkiye, Sistem Yay., Lstanbul 1997, s. 9.

9 Bk. John Tosh, Tarihin Peşinde, (çev. Özden Arıkan), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 1997, s. 198.

(5)

ihtiyaçlarına, dikkatini etkileyen iç ve dış etkenler vb.ne bağlıdır ve bunlarla birlik- te anlaşılmalıdır. Buradan yola çıkarak algılamanın, insanların hayatları boyunca karşılaştığı tüm olaylara karşı bir bakış açısı olduğunu da söyleyebiliriz. Kişiler ve toplumlar, sorunlarına ve muhataplarına gösterecekleri tepkilerin mahiyet ve bi- çimlerini, algılarından almaktadırlar. Buna göre eğer algıda bir bozukluk10 varsa, tepki ve sonuçta da bir farklılaşma olacaktır. İşte bizim, başkalarıyla dolayısıyla klasik âlimlerle aramızdaki farklılığın altında yatan temel faktörün, algılanan ger- çeklikte11 yattığını düşünmekteyiz. Çünkü algılarımızla edindiğimiz bilgiler, sadece duyu organları yoluyla elde ettiklerimiz değil, sosyal ve psikolojik bir olgu olarak dış müdahalelere de açık bilgilerdir. Bu olguların başında dil ve kültür gelmektedir ki, bir anlamlar ve kavramlar dizgesi olan dil, insanın, olguları ve aralarındaki iliş- kileri anlamlandırmasına ve kavramasına aracılık eder. Bu bağlamda Elmalılı’nın kullandığı dil ve kültür,12 aşağıdaki örneklerde görüleceği üzere çoğunlukla klasik müfessir, Ehli Sünnet ve tasavvuf geleneğinin kullandığı dil ve kültürdür. Yine El- malılı’nın şiir ve diğer yazılarında, onun Osmanlı kültürünü tevarüs ve şiir dünya- sının havasını teneffüs etmiş olduğu anlaşılmaktadır.13

Yine insanın ihtiyaçları ve onlardan kaynaklanan güdüleri ile fertlerin bilgi bi- rikimi ve deneyimlerinin de, algılama sürecinin işlemesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. Algılamanın oluşturucu öğeleri olarak da nitelendirilebilecek olan bu öğelerin, söz konusu sürecin gerçekleşmesindeki yerlerine ve işlevlerine bağlı olarak algılamanın, simgesel, görsel, duygusal ve seçimleyici türlerinden de bah- sedilebilir.14 Elmalılı’nın ayet ve hadisleri kullandığı bağlam ve onları dönüştürdü- ğü ‘söylem’ için de bu algılar görülmektedir.15 Yine duyuların bize sunduğu olgu- ların, çifte bir biçimde; algılanan nesnenin tarihsel karakteri ve algılayan organın tarihsel karakteri vasıtasıyla, toplumsal olarak önceden biçimlendirilmiş olduğu16

10 “Algı bozukluğu: Büyüklük veya yön muhakemesi yapamama, mekan ilişkilerini (sağ-sol ayrımı, düz çizgiyle eğriyi ayırt etme gibi) anlama güçlüğü, figürle zemini birbirine karıştırma, alakasız uyarıcıları filtreleyememe, vb.

gibi belli bir duyu organından gelen bilgileri alma, işleme ve/veya yorumlamayla ilişkili rahatsızlıklar.” Selçuk Budak, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara 2000, s. 44.

11 “Algılanan gerçeklik: Kişinin öznel gerçekliği; nesnel, dış gerçeklikten farklı olan öznel yaşantı.” Budak, s. 44. Algı hakkındaki felsefî yaklaşımlar için Bk. Cevizci, s. 69-71.

12 Elmalının çevirisinde kullandığı dil ve özellik için Bk. İbrahim H. Karslı, “Çeviri Kuramları Açısından M. Hamdi Yazır’ın Meal Yöntemi”, Cumhuriyet Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, 2005, Cilt: IX, Sayı: 1, ss. 231-255, s. 235-237, 245- 246.

13 Muhlis Macit, “Elmalılı Hamdi Yazır’ın Bir Gazeli Etrafında”, Elmalılı Semp., ss. 331-334, s. 331.

14 Geniş bilgi için Bk. Lnceoğlu, s. 71-110.

15 Mesela, tefsir usulünde ‘müteşâbihât’ olarak nitelendirilen ayetlerin Elmalılı’nın tefsirindeki kullanımı hakkında Bk. Suat Yıldırım, “Yazır ile Nursi’nin Müteşabih Ayetleri Anlamaya Katkıları”, Usul, 2004, Cilt: I, Sayı: 1, ss. 49-68.

16 Bk. Kemal Çiftçi, “Tarihsel Süreç-Doğa Süreci Ayrımı ve “Tarih”in İnşa Edilmesi”, Muğla Üniv. Sosyal Bilimler Enst. Dergisi (İLKE), Bahar 2008, sayı: 20, ss. 81-93, s. 89.

(6)

da hatırdan çıkarılmamalıdır. Bunu, Elmalılı'nın klâsik anlamda bir sûfî ve dergâh mensubu olmadığı, tefsirinin de işârî-tasavvufî bir tefsir olmadığı bilinse de, tef- sirine tasavvufî kültür açısından bakıldığında, sanılandan daha çok bu kültürle iç içe olduğunun görülmesi ortaya koymaktadır.17 Yine algının önemi ve tesirinin an- laşılmasını ifade edecek bir başka husus da, hadislerde yanlış bilgiye ulaşmamıza yol açan ravi tasarruflarının, duyu organları18 ve hafızadan kaynaklanan hatalar19 kadar, algı ve anlamadaki kusurların rolünün de olmasıdır.20

“N. Hartmann’a göre doğru bilgi, bilinçteki nesnenin tasarımının nesneye uy- gun düşmesidir:’“Bilinçteki tasarım nesneye uygun ise bilgi doğru, değilse yanlış- tır. ... Doğru ya da yanlış olan şey nesne değil, onun bilgisidir... Bu nedenle doğru- luk, doğruluk bilincinden bağımsız olarak varlığını sürdürür. Şüphe ya da kesinlik bir bilginin doğruluğunu etkilemez. Var olan bir olgunun ifadesi olan bir tümcenin doğruluğu, onun doğruluğunu başka hiç kimse düşünmemiş ya da dile getirmemiş olsa da doğru olarak kalır. Onun geçerliliği de zaman üstü, sonsuz ve saltıktır.’”21 Dolayısıyla Allah Resulü’nün bizim zihnimizde, algımızda nasıl yer aldığından çok daha önemlisi, onun kendi gerçekliği ve o gerçeğe doğru ulaşma yollarımızdır.

Şüphesiz dünyada en üst derecede sevgiye, övgüye ve her türlü takdire layık olan kişilerin başında Allah’ın Resulleri gelmektedir. Bu sevgi ve övgü, çok yerde dozunu kaçırmış ve toplumlar, peygamberlerini övmek gayesiyle, onları insanüstü veya insanötesi bir varlık, bir melek veya mahiyeti belirsiz bir ‘yaratık’ haline getir- mişler ve hatta neredeyse onları ilahlaştırmışlardır. Biz zaten Resulullah’ın böyle bir endişeye kapıldığı için, kendisinin “yüceltilmemesini”22 ve “kabrinin mescit ha- line getirilmemesini” talep ettiğini de23 görmekteyiz. Onun böyle düşünmesi son derece doğaldır, çünkü kendinden önceki Allah’ın Elçilerine neler yapıldığını gayet iyi görmüştür.24 Birçok insan gibi Resulullah’ın da korktuğu başına gelmiş ve iste-

17 Bk. Mustafa Kara, “Hak Dini Kur'ân Dili’nde Tasavvuf Kültürü Üzerine-Hira'dan Viyana'ya Bir Çizgi-”, Elmalılı Semp., ss. 231-240; Muhammed Çelik, “Lşarî Tefsirin Sınırları ve Elmalılı Hamdi Yazır'da Lşarî Tefsir”, Dicle Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, 2002, Cilt: IV, Sayı: 2, ss. 1-28.

18 Bk. Süleyman Doğanay, Hadis Rivayetinde Ravi Tasarrufları ve Doğurduğu Sonuçlar (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2006, s. 17-21.

19 Bk. Doğanay, s. 21-24.

20 Bk. Doğanay, s. 24-30.

21 Mustafa Lslamoğlu Üç Muhammed -İki Tasavvur Bir Gerçek, Düşün Yay., İstanbul 2005, s. 21.

22 Bk. Buhârî, Enbiyâ, 48, Menâkıbu’l-Ensâr, 44; Müslim, Lmân, 10; Ahmed b. Hanbel, III, 241.

23 Bk. Buhârî, Salât, 48, Cenâiz, 62, 96, Enbiyâ, 50, Meğâzî, 83; Müslim, Mesâcid, 19, 23; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 72;

Nesâî, Mesâcid, 13, Cenâiz, 106; Dârimî, Salât, 120; Mâlik, Medîne, 17; Ahmed b. Hanbel, I, 217, II,260, 284, 285, 366, 396 vby. Ayrıca bk. Muvattâ, Sefer, 85; Ebû Dâvûd, Menâsik, 96; Ahmed b. Hanbel, II, 246, 367.

24 Nitekim diğer peygamberlere yapıldığı gibi, müşriklerin Hz Peygambere karşı itirazlarının temelinde de, onların

(7)

mediği yüceltme ve kayırmalara düçâr olmuştur.

Bir başka açıdan yani imaj25 açısından da durumun farklı olmadığını düşünmek- teyiz. Allah Resulü hakkındaki imaj da yine, bilgileri nakledenlerin ve nakledildiği dönemlerin, zihniyet, özellik ve geleneklerini yansıtan ve bize kadar işlenmiş, el- lenmiş ve olgunlaştırılıp dolgunlaştırılmış bir imajdır. Bilincimiz de26 bu imajlarla oluşturulmakta, inşa edilmektedir. Klasik kaynaklarımızın çizdiği portreyle oluştu- rulan Peygamberimize ait imajlar ile görsel yolla oluşturulan imajlar arasında fark olduğunu düşünmemekteyiz. Çünkü sonuçta insan zihninin yapılanması veya ya- pılandırılması söz konusu olduğu sürece, zihnin, durumları ve olguları anlayışı ve kavrayışının değişeceği kanaatinde değiliz.27

Bu tanım ve özelliklere göre, Elmalılı’nın Hz. Peygamber algısını gözler önüne sermek için, onun Hz. Peygamber hakkındaki görüş ve düşüncelerini çok sayıda başlık altında ele aldık. Bu başlıklara daha başkalarının eklenebileceği ve başka türlü tasnifler de yapılabileceği kabul edilmelidir. Mükemmel bir tasnif yaptığımız iddiasında olmamakla birlikte, genel fikir vereceğine kani olduğumuz başlıklarımız genel olarak şunlardır:

Hz. Muhammed’e iman ve ittiba edilmesi, peygamberliği ve görevi, gönderilme nedeni, ins ve cine gönderilmesi, âlemlere rahmet olması, kendi hevasından konuş- maması, üsve-i hasene olması, mucizeleri, doğruluğu, yüceltilmesi, ailesi ve evli- likleri, gayb bilgisi, isimleri, şefaati, müjdelenmesi, nurdan yaratılması, ona salavat getirilmesi, sadaka almaması, kötü vasıflardan nehyedilmesi, hata yapması, uya- rılması, tevbe etmesi. Ayrıca Kur’an’da Hz. Peygamber’e yönelik hitaplar ve teselli ayetleri, garanik olayı, dinin tecdidi gibi konulara temas edilecektir.

ELMALILI M. HAMDİ YAZIR (1878-1945) VE TEFSİRİ ÜZERİNE

beşer olmalarını kabullenemedikleri yatmaktadır. Bu yüzden kendilerine gönderilen elçilerin beşer olmaması ge- rektiği hususunda taleplerde bulunduklarına dair Kur’an’da ayetler vardır: 6/91; 14/10-11; 18/110; 21/3; 23/24, 33-34, 47; 26/154, 186; 36/15; 41/6; 64/6.

25 “İmaj: … 4. Gerçekte olmaean bir şeein zihinsel resmi; bir izlenim; haeal gücünün earattığı fkir 5. Bir insanın kurumun, grubun, vs. insanlar üzerinde bıraktığı genel izlenim. 6. Kişinin gerçek kişiliğine, benliğine ilişkin çarpıtılmış algısı.”

Budak, s. 397.

26 Burada ‘zihniyeti’, ‘bilinç’ (şuur), ‘bilinçli farkındalık’ manasında alıyoruz. ‘Bilinç’ ise genel olarak, insanda far- kındalığın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yeti. Zihnin kendi içeriklerinin farkında olduğu, içebakış yoluyla bilinen, duyumları, algıları ve anıları ihtiva eden bölümü. Öznenin kendi üzerine dönüp, kendisini kendi düşüncesiyle kavraması, kendisine bir nesne olarak dışarıdan bakması durumu. Kendi içimizde ya da kendi dışımızda geçen bir şeye ilişkin sezgi. Bilme faaliyeti, bilinen içerik ve her ikisinin de ayırdında olma hali arasında var olan ilişki. İnsanın kavram, imge, acı ve kıskançlık türünden aktüel zihin halleri. İnsanın kendi beniyle ilgili tüm yaşantılar.” Cevizci, s. 119.

27 Oluşturulan imajlar ve teknoloji hakkında Bk. Kevin Robins, İmaj-Görmenin Kültür ve Politikası, Ayrıntı Yay., İstanbul 1999.

(8)

Öncelikle Elmalı’nın araştırmamıza konu ettiğimiz tefsiri ve bazı görüşlerini, araştırmacıların görüşlerine de yer vererek tartışmak istiyoruz.

Elmalılı’nın tefsirindeki siyer ve İslam tarihi konularının değerlendirilmesine tahsis edilen bir makalenin,28 bizim daha özel bir konuya eğilmemizi kolaylaştırmış olduğunu ifade etmeliyiz. Tabii ki bu tefsir, bir siyer ve İslam tarihi kitabı olmadığı gibi, doğrudan Hz. peygamber’i ele alan bir kitap da değildir. Fakat muhtevası ve muhatabı itibariyle Hz. peygamber’i ele alan çok sayıda pasajı barındırmaktadır.

Elmalılı’nın yaşadığı dönem Osmanlı Devleti’nin yıkılıp, yeni bir devletin ku- rulduğu, bir milletin varoluş mücadelesini vererek ayakta kalmayı başardığı bir dönemdir. Onun zamanına kadar, “Osmanlı Modernleşmesi” veya “İslam Modern- leşmesi” denen süreç en az 200 senedir devam etmekteydi. Bu sürecin getirdiği bu- nalım, “İhya Hareketleri”nin de içinde yer aldığı bazı akımları doğurmuş ve böyle bir zemin üzerinde,”İslâmcılık” denilen arayışlar da boy göstermiştir. Modernist ve muhafazakâr olarak iki kolda geliştiği gözlemlenen arayışların muhafazakâr kana- dına, Elmalılı Hamdi Yazır’ın ismini de yerleştirmek mümkündür.29

Son derece mütebahhir bir alim olmasına rağmen, rivayetçi yaklaşımının, Elma- lılı’yı geleneksel çizgide tutmakta ve sıradanlaştırdığına inanmaktayız. Bunu aşağı- daki değerlendirmelerde de görmek mümkündür.

Bu değerlendirmelerden biri Hasan Onat’a aittir: “İslâm'ın insan fıtratına uy- gunluğunu çok iyi gören, İslâm'ın evrenselliğini çok iyi anlayan ve anlatmaya çalışan Elmalılı Hamdi Yazır, bize bıraktığı en mühim eseri olan tefsiri Hak Dini Kur'ân Dili'ni, klasik Ehl-i Sünnet anlayışı çerçevesinde kaleme almıştır. Tefsirinde, benimsediği görüşleri, çoğu zaman “Bizim Ehl-i Sünnet'in sahih telakki ve imanı- mıza göre...” şeklinde bir kalıp içinde ifâde etmek ihtiyacı hisseder. Elmalılı Hamdi Yazır'ın “Din Anlayışı” ile ilgili sergilediği dinamizmi, maalesef tefsirinde görmek pek mümkün değildir. Her ne sebeptense, beklenilen pek çok yerde bile, klasik çiz- giyi zorlamak ihtiyacı hissetmediği dikkat çekmektedir. Hamdi Yazır gibi, İslâm'ın evrenselliğini çok iyi yakalamış büyük bir kafanın ısrarla Ehl-i Sünnet çizgisini ta- kip etmeye çalışmasını anlayabilmek, doğrusu pek kolay değildir. Bu durum, ister istemez, şöyle bir soruyu gündeme getirmektedir: Acaba, Metâlib ve Mezâhib'e yaz- dığı Önsöz'de ortaya koyduğu berrak ve dinamik görüşlerin sahibi Hamdi Yazır, aynı serbest tavrı tefsirini kaleme alırken sergileseydi, ne olurdu? Bize öyle geliyor

28 Hüseein Algül, “Hak Dini Kur’an Dili Tefsirinde İslam Tarihi Dokümanlarının Değerlendirilişi”, Elmalılı Semp., s.

221-230.

29 Bk. Hasan Onat, “Elmalılı Hamdi Yazır’ın Anlayışı ve Mezheplere Bakışı”, Elmalılı Semp., ss. 140-151, s. 141.

(9)

ki, Hamdi Yazır'ı serbestçe kalem oynatmaktan alıkoyan birtakım vicdanî endişe- ler olmalıdır! Aksi takdirde, mezheplerin varlığını bir rahmet olarak gören, ısrarla İslâm'ın anlayış plânında yenilenmesi gerektiği fikrini ileri süren bir Hamdi Yazır, klasik bilgi yığınlarının içinde boğulup kalmazdı... Hamdi Yazır, tefsirinde yer yer zengin bilgi yığınları içinde didinip durmuştur... Onun, bazı yerlerde, Ehl-i Sünneti savunmak için zorlandığını hissetmemek mümkün değildir.”30

Diğeri ise Halis Albayrak’a aittir. Konuyu uzatmamak için onun örneklerine te- mas etmeden ve sadece metodolojiyi içeren kısımlarına temas ederek, tefsir hak- kındaki değerlendirmelerine biraz genişçe yer vermek istiyoruz. Ona göre, gerek mukaddimesindeki tefsirle ilgili genel ve kendi tefsiriyle ilgili özel metodik yakla- şımlarından ve gerekse bizatihi tefsirinden anlaşıldığına göre Elmalılı, geleneksel tefsir çizgisinde yapısal bir değişiklik yapmayı düşünmemektedir.31 “Elmalılı’nın geleneksel tefsir anlayışından kopmaması, onun kalıplarını tartışma konusu yap- maması, doğal olarak Fatiha-Nas türü tefsirlerde düşülen metodik yanlışların, onun tarafından devam ettirilmesini intaç etmiştir. Bize göre metod yanlışlarının patenti Elmalılı'ya âit değildir. Ona âit olan, bu yanlışları sürdürme yanlışıdır.”32

Albayrak, diğer müfessirler gibi Elmalı’nın da Kur'ân anlayışının bir takım olumsuz sonuçları olduğunu ifade etmekte ve bu anlayışın doğurduğu tutumu dört başlıkta değerlendirmektedir: “1. Müfessirlerin Kur’an’dan hikmet çıkarma, her konuya Kur’an’dan işaretler bulma çabaları ve Elmalılı'nın aynı tutumu sürdür- mesi. 2. Elmalılı'nın metinle olgular dünyası arasındaki bağı yerinde kuramayan müfessirlerin izinden gitmesi, 3. Kur'an'daki bütün kelime ve ifadelerin medlûlleri- ni tespit gayreti ve Elmalılı'nın da aynı yolu izlemesi, 4. Metnin (nazmın) güzelliği ve eşsizliği ile ilgili açıklamalara fazla yer verilmesi”33

Albayrak, ‘Kur'ân'ı Tefsir Kaynağı Olarak Kullanmada Hatalar ve Elmalılı’ baş- lığı altında, klasik müfessirlerde olduğu gibi, Elmalılı’nın da Kur'ân'ı bir bütün olarak değerlendirmekte zorluk çektiğini ve Kur'ân'ı baştan sona ayet ayet tefsir etmenin bizâtihi kendisinden kaynaklanan elverişsiz bir duruma düştüğünü ifade etmektedir.34

30 Onat, s. 148.

31 Bk. Halis Albayrak, “Elmalılı M. Hamdi Yazır'ın Tefsir Anlayışı”, Elmalılı Semp., ss. 152-168, s. 155 (Ankara Üniv.

İlahiyat Fak. Dergisi, 1993, Sayı: XXXIV, ss. 155-173, s. 156-157).

32 Albayrak, s. 158 (İlahiyat Fak. Dergisi, s. 161).

33 Albayrak, s. 158-162 (İlahiyat Fak. Dergisi, s. 162-166).

34 Bk. Albayrak, s. 162-165 (İlahiyat Fak. Dergisi, s. 166-169).

(10)

“Elmalılı tefsirinde, özellikle ahkâm ayetlerini tefsir ederken Hz. Peygamber'in ilgili konudaki söz ve davranışlarını yeri geldikçe kullandığını görmekteyiz. Ayrı- ca onun, sünnetin Kur'ân'ı nesh edebileceğine kail olduğunu da söylemeliyiz. Öte yandan bazı ayetlerin tefsiri sadedinde açıklama getirdiğini düşündüğü hadisle- re, tenkide tâbi tutmadan herhangi bir titizliğe gerek duymadan yer vermektedir.

Ancak pozitif bilimlerin vardığı kesin sonuçlarla bağdaşmayan hadislere tefsirinde pek yer vermediğini görmekteyiz.35

Elmalılı, tefsirinde sahabeden nakledilen açıklamaları ilmen izah ettiği durum- la uzlaştırmaya, bağdaştırmaya çalışıyor ve arada herhangi bir tezadın olmadığını vurguluyor. Elmalılı bu tavrıyla, hangi konuda beyanda bulunmuş olurlarsa ol- sunlar, sahabe ve tâbiin akvalini âdeta kıyamete kadar işlevini sürdürecek evrensel açıklamalar olarak alıyor ki, onun bu tutumunu eleştirmek haksızlık olmasa gerek- tir.36

“Sonuç olarak medresenin yetiştirdiği son değerlerden birisi olarak engin bir birikime sahip, çok yönlü bir âlim olan Elmalılı, tefsirde metod olarak köklü bir yenilik getirmemiş, aksine geleneği sürdürmüştür. Bu onu metodda bazı yanlışla- ra düşmekten kurtaramamıştır. Çünkü Elmalılı mevcut külliyatı gerçekte olması gereken makama oturamamış, zaman zaman külliyatın yönlendirme ve şartlandır- malarından kendini kurtaramamıştır. Belki de Kur'ân etrafında oluşan yorumla- rın oluşturduğu bilgi yığını içinde değerlendirmeler yaparken bizâtihi Kur'ân'ın yorumlanması konusuna gereken ihtimamı gösterememiş ve lüzumlu yoğunluğu sağlayamamıştır. Elmalılı aslında devamlı gösterebileceği performansını mevzii olarak değil de bütün bir tefsiri boyunca cömertçe gösterebilseydi, öyle zannediyo- rum ki, bizler ondan çok daha fazla istifade edebilecektik.”37

Buna rağmen Elmalılı’nın önceki müfessirlerden ayrılan müsbet bir takım yan- larının bulunduğunu da itiraf eden Albayrak bunları, “okuyucuyla bütünleşmesi”,

“döneminin gündeminde olan konularla yakından ilgilenişi”, “felsefi konulara ağır- lık verişi” ve “istidrad kabilinden makale görünümünde açıklamalarda bulunuşu”

başlıkları altında verir.38 Ancak biz aslında doğrudan Kur’an’ı ilgilendirmeyen ve bir tefsire sokulmakla Kur’an’ın anlaşılmasını daha da zorlaştıran böyle yaklaşım- ları doğru da bulmamaktayız. Çünkü bu vesileyle Kur’an’ın problem edinmediği hususlar, Kur’an’ın problemi haline gelmekte ve hatta Kur’an’ı da problemli kıl-

35 Bk. Albayrak, s. 165 (İlahiyat Fak. Dergisi, s. 170).

36 Bk. Albayrak, s. 167 (İlahiyat Fak. Dergisi, s. 172).

37 Albayrak, s. 168 (İlahiyat Fak. Dergisi, s. 172-173).

38 Albayrak, s. 156-157 (İlahiyat Fak. Dergisi, s. 158-161).

(11)

maktadır. Ayrıca fıkıh, kelam ve felsefi birçok problem, Kur’an üzerinden yürütü- lerek ilahi kitap ideoloji ve mezhep çatışmalarının alanına girmektedir. Bize göre bu durum Elmalılı’nın ve diğer müfessirlerin tefsirler için müspet bir özellik değil, menfi bir özelliktir hatta yapılması mümkün olan zihinsel sentezleri yapamayacak biçimdeki bir kilitlenmedir.

1. Hz. Muhammed’in Peygamberliği ve Görevi

Elmalılı, “Sen emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud, 11/112) ayeti ile Hz. Mu- hammed’e emir verildiğini ve bu emrin, peygamberlik vazifelerinin tümünü kap- samına aldığından dolayı, peygamberliğin cidden güç bir vazife olduğunu söyle- mektedir. Zira bu emirden dolayı Hz. Peygamberin, “Hud Suresi beni ihtiyarlattı.”

buyurduğunu da ifade etmektedir.

Dünyevi ve uhrevi esasların öğretim ve uygulamasını da kapsayan Peygamber- lik vazifesinde, imanın en kuvvetlisini taşımış, işlerin en zahmetlisine katlanmış olan Hz. Muhammed’in sözleri ile işleri; nazariyatı ile ameliyatı arasında zerre ka- dar fark görülmemiştir. Kendisinin de bir beşer olması ve Allah’a karşı kulluk mer- tebesinde bulunması nedeniyle umumi ve müşterek vazifelerde daima herkesten daha fazla gayret göstermiş, ümmeti için öngörülen bazı kolaylıklardan bile istifade etmeyi istememiştir. Aldığı ilahi emirleri herkesten önce ve daha fazla olarak uygu- layıp yerine getirmiştir. Kendisini tanıyan herkese, “doğru sözlü, güvenilir insan”

dedirtmek mazhariyetine nail olmuştur.

Bütün hayatı boyunca tebliğ ettiği ilahi emirlere bu dünyada ne dereceye kadar uyulabileceğini göstermek için her çeşit zahmete katlanmış, her düşmana karşı da mücadele etmiş ve bunun için de hiçbir fedakârlıktan çekinmemiştir. İşte Peygam- ber “Hud süresi beni ihtiyarlattı” demekle bu mücadelenin büyüklüğünü göstermiş ve ümmetine de örnek olmuştur.

Bazı düşünürler Hz. Muhammed’in asıl maksadını gizleyerek Allah tarafından gönderilmişlik kılığına bürünmeye çalıştığını iddia ederler. Diğer bazı düşünür- ler ise, yönetimi ele geçirmek, insanları peşinden sürüklemek için peygamberlik iddiasında bulunduğunu ifade ederler. Bu yüzden peygamberlik sıfatının yalan- cı bir iddia ve uydurma bir rütbe olduğunu söylerler. Oysa “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri gereğince bütün peygamberler görevlerini ömürleri boyunca ve

“emrolundukları şekilde, doğruluk ve dürüstlükten ayrılmadan aynen ve olduğu gibi uygulama gücünü göstermişlerdir.” Bunlar arasında bütün hayatı en iyi zapta geçirilmiş olan Hz. Muhammed’dir. Hz. Muhammed’e bu imanı, bu sarsılmaz azmi

(12)

ve iradeyi veren şeyin peygamberlik görevi olduğu şüphesizdir.39

Hz. Muhammed’in ruhuna, nübüvveti boyunca sağlam bir kanaat ve sarsılmaz bir iman yerleşmiştir. Ve yirmi üç sene süren bir dönem içinde nübüvvet olayı te- şekkül ve tekamül etmiştir. Hz. Peygamber, irade ve isteğinin dışında kalan bir te- sirle vazifelendirilmiştir.40

Hz. Muhammed kendisinden önceki peygamberlerin yolundan gitmiş ve Al- lah’ın kendisine vermiş olduğu bağışların hakikatini ispat etmiştir.41

Hz. Peygamber her ne kadar ümmeti için bir Peygamber ise de, yaşadığı toplu- luğun lideri ve kurduğu site devletinin de başkanıydı. Bu yüzden karşılaşılan prob- lemlerin toplu halde çözümüne de ihtiyaçlar duyulmaktaydı. Bu ihtiyacın istişare yoluyla giderildiği hakkında çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Bununla birlikte alimler, istişarenin farz mı yoksa mendub mu olduğu konusunda ihtilaf etmişler- dir. Elmalılı’ya göre İmam Şafiî mendûb olduğunu kabul etmişse de, zahir olan istişarenin farz olmasıdır. Fakat tefsircilerin ve alimlerin ittifakına göre, “peygam- berin, Allah katından vahiy inmiş olan hususlarda, ümmeti ile müşavere etmesi caiz değildi. Çünkü nass karşısında rey ve kıyas, batıldır.” Elmalılı, Âl-i İmran Su- resi, 3/159-160. ayetlerini ele alırken, “Onlarla müşavere et” emrinin birçok faydalar içermekle beraber, bunun sebebi ve asıl hikmetinin, ümmetin öğretim ve terbiyesi için gelmiş olması olduğunu söyler ve ekler: “Şu halde peygamber için müşavere mendub olsa da, ümmet için vaciptir.”42

2. Resulullah’a İman ve İttiba Edilmesi

Peygamberlerin gönderiliş ve geliş gayeleri belli ve muhatapları tarafından anla- şılmıştır. Onlara imanı ve tabi olmayı emreden ayetler, her zaman peygamberlerin, adlarına hareket ettikleri Allah’a iman ve tabiiyet olarak anlaşılmıştır. Bununla bir- likte, acaba doğrudan Allah’ın emri olmadığı zaman bizzat peygamberin sözlerine de aynı şekilde uyulmasının gerekip gerekmediği zaman zaman tartışma konusu yapılmıştır. Elmalılı’nın bu husustaki kanaati açıkça şudur: “Birçok ayetlerde Al- lah’ın Resulüne iman edilmesi, ona sevgi ve saygı gösterilmesi, söylediklerine ve hareketlerine uyulması, şahsının örnek kabul edilmesi, ona benzemeye çalışılması, o ne emrederse tutulması, neden men ederse sakınılması, kısaca Hz. Peygamber

39 Bk. Elmalılı, “Hz. Muhammed’in Dini: İslam”, Tefsir, X, 199-232, X, 217-218. Ayrıca Bk. Tefsir, V, 17-18.

40 Bk. Elmalılı, “Hz. Muhammed’in Dini: İslam”, X, 219.

41 Bk. Elmalılı, “Hz. Muhammed’in Dini: İslam”, X, 229.

42 Elmalılı, Tefsir, II, 454-455.

(13)

kendi keyif ve hevasına göre değil, vahiy ile hareket ettiğinin bilinmesi emredildi- ğinden Peygamberimizin ağzından duyulan ve Cenab-ı Hakk’a isnad edilmeyen emir ve irşadları da, dinimizde kanun mahiyetinde bulunmaktadır.”43

Elmalılı, Bakara Suresi 2/62. ayetin tefsirinde Hz. Muhammed’e iman konu- sunda güzel bir benzetme yaparak, diğer peygamberlerin yıldızlara; Hz. Muham- med’in ise güneşe benzediğini ifade etmektedir. Yıldızların bazılarına inanıp da güneşi inkâr etmenin, Allah’a iman konusunda müşrikler ve Ehl-i Kitab’ın samimi- yetsizliği ortaya koyduğunu iddia eder.44

Diğer yandan Allah, bütün peygamberleriyle, onlara kitap ve hikmet verdiği za- man bir sözleşme yapmıştır (Âl-i İmran, 3/81). Önce gelenden sonra gelene, sonra gelenden öncekine, böyle karşılıklı ve ilahi şahitlik altında kabul edilmiş bir tasdik antlaşması vardır ve bütün peygamberler kendilerini onaylayan Hz. Muhammed’e iman ve yardım edeceğine Allah’a söz vermişlerdir.45 Aynı şekilde Âl-i İmran Suresi 3/51. ayeti bağlamında da, peygamberlerin birbirini tasdik ederek geldiğini ve Hz.

İsa’nın da Hz. Muhammed’i tasdik ederek gelen bir müjdeci olduğunu söylemek- tedir.46 Bu durum diğer peygamberlere göre Hz. Muhammed için bir ayrıcalık ve üstünlük olarak kabul edilebilir. Hatta Hz. Peygamber’i bir peygamber olarak hiç kimse kabul etmese bile, Elmalılı’ya göre, Allah Teala’nın ona şahitlik etmesi yeter- lidir.47

Elmalılı’ya göre Yunus Suresi, 10/93. ayeti, Hz. Muhammed (s)’in peygamberli- ğini tasdik ve pekiştirmek siyakında gelmiştir. Ona göre, “diğer peygamberle ilgili kıssaların fevkalade olayları içermesi, bunları haber veren Hz. Muhammed’in pey- gamberliği hakkında en küçük bir şüpheye ihtimal bırakmayan bir ifade gücü ve heyecan verici bir kesinlik ortaya koyar.”48

Elmalılı Hz. Muhammed’e itaat konusunu çok sayıda ayet bağlamında (3/32, 81, 144, 4/59, 69, 115, 8/24, 42) gündeme getirerek, Allah’a itaatin Resulüne itaat olduğunu bundan dolayı onun emirlerine bütün müminlerin uyması gerektiğini belirtmiştir. Kur’an’ı Kerim'de geçen “bana uyunuz” ibaresini de (Âl-i İmran, 3/31) Elmalılı, “Allah ve Resulüne uyulması” şeklinde açıklar. Çünkü Hz. Muhammed’e

43 Bk. Elmalılı, “Hz. Muhammed’in Dini: İslam”, X, 226.

44 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 312-313.

45 Bk. Elmalılı, Tefsir, II, 395.

46 Bk. Elmalılı, Tefsir, II, 366.

47 Bk. Elmalılı, Tefsir, III, 400.

48 Elmalılı, Tefsir, IV, 507.

(14)

isyan etmek, Allah’a karşı isyan etmektir.49

Ayrıca idarecilere itaatin de peygambere itaate râcî olduğunu belirtmiştir. Nisa, 4/115 ayetini baz alarak, peygambere itaat etmekle birlikte aynı zamanda müminle- rin yoluna girmek gerektiğini belirtmiştir. Allah ve Resulüne gönüllü olarak icabet etmemiz, onun emrine seve seve koşmamız, hem dünya ve hem de ahiret için bir kurtuluştur.50

3. Kur’an’da Hz. Muhammed’in Rolü ve Gönderilişi

Malum olduğu üzere Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in 23 yıllık peygamberliği süresince nazil olmuştur. Bazı sahabenin bizzat kendilerine ait olmak üzere yazdık- ları nüshaların nüzül sırasına göre yazıldığı kabul edilmekteyse de, Hz. Peygam- ber’in nüshasından çoğaltılan ve şu an elimizde olan Kur’an metninin uzun sureler- den kısalara doğru bir dizilişle sıralandığı görülmektedir. Genellikle bu sıralama- nın sahabenin içtihadı ile olduğunda ve ayetlerin kendi aralarındaki sıralamanın ise Hz. Peygamber tarafından oluşturduğunda ihtilaf yoktur. Elmalılı da, Kur’an’daki bazı ayetlerin kısa bazılarının ise uzun olduğunu ve ayetlerin böyle bir düzene göre sıralanmasının doğrudan peygamber tarafından gerçekleştirildiği kanaatindedir.51

Kur’an-ı Kerim’in bir söz mucizesi ve edebiyat harikası olduğunda ihtilaf yok- tur. Fakat sahabe gibi doğrudan muhatapların değil de, bizler ve önceki nesillerin onu anlaması, tarihi bulunuştan dolayı birtakım zorluklar taşımaktadır. Bu zorluk- ların aşılması için ilk dönemlerden itibaren “Ulumu’l-Kuran” ihdas edilmiş ve bu da birçok problemi inceleme alanı seçmiştir. Buna göre Kur’an’da hafi, müşkil, müc- mel, müteşabih gibi anlamı gizli bazı kelimeler vardır. Bunlardan hafi ve müşkil, inceleme ve kaidelere başvurma ile açıklanabilirken, mücmel kelimelerin ise Şâri’

tarafından açıklanmaya ihtiyacı vardır. Elmalılı’ya göre bu Şâri’, Allah olabileceği gibi, Peygamberimiz de olabilmektedir. Buna göre Hz. Peygamber’in Kur’an’ı açık- laması sadedinde söyledikleri, asıl tefsir olup, bunun dışındakiler ise ancak tevil mesabesindedir.52

Peygamberlerin risaletle görevlendirildikleri andan itibaren taşıdıkları bazı sı- fatlar vardır. Bunlardan emanet ve tebliğ sıfatları, Peygamberlerin Allah’tan almış oldukları vahyi olduğu gibi insanlara iletme mükellefiyetlerinin ifadesidir. Allah

49 Bk. Elmalılı, Tefsir, II, 342-344.

50 Bk. Elmalılı, Tefsir, II, 344, III, 14, 83-84, IV, 217.

51 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 17.

52 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 19.

(15)

onları, insanlara hakkı hakikati anlatıp onların doğruları bulmaları konusunda reh- berlik etmeleri için göndermiştir. Kur’an’da Allah göndermiş olduğu elçilerin in- sanlar için sadece bir nezir, şahit, yardımcı olduğuna vurgu yapmıştır. (4/41, 16/89, 22/78, 33/45, 8/9, 5/19, 7/157)

Hz. Muhammed de diğer peygamberler gibi insanları Allah’ın rahmeti ile müjdeleyip, azabı ile korkutmakla görevlidir. Elmalılı, bu konuya değinirken Hz.

Muhammed’in müjdeleyici, korkutucu ve ‘rahmeten li’l-‘alemin’ olduğunu söyle- mektedir. Hz. İsa’nın gönderiliş gayesi Hz. Muhammed’in peygamberliğini müj- delemek; Hz. Muhammed’in gönderiliş hikmet ve gayesi ise, bu hak dinin her dine galip gelmesidir. Bu galibiyet, Allah’ın onu, (“Resulü’nü hidayet ve hak din ile gönderdi ki, müşrikler istemese dahi onu, bütün dinlerin üstüne çıkarsın.” (Saff, 61/9)) beyanı ile müjdelemesi, dilemesi ve şehadeti gereğidir. Buna tasavvuf dilinde

“Mazhariyet-i Muhammediye” denilmektedir. Bu mazhariyetin hamd hakikati ile bütünleşmesi mertebesine de, “Hakikat-i Muhammediye” denir. Böylece Elmalı- lı, ‘Hakikat-i Muhammedî’yi yaratılış gayesi olarak görmektedir. “Ya Muhammed!

Eğer sen olmasaydın âlemi yaratmazdım” sözünü53 de bu hakikati ortaya koyan delillerden biri olarak ortaya koymaktadır.54

Hz. Muhammed’den önceki peygamberlerin yalnızca kendi kavimlerine gönde- rildiklerine, Peygamberimizin ise hem bütün insanlara ve hem de cinlere gönderil- diğine dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Yani âlimler onun Resulü’s-Sakaleyn olduğunu söylemektedirler. İşte Elmalılı’da bu görüşü savunanlardan birisidir.

En’am Suresi 6/130. ayeti bağlamında Elmalılı, “insan toplumunun peygamberle- rinin, aynı zamanda cin toplumunun da peygamberleri olduğuna” değinir ve her peygambere insan ve cin şeytanlarının düşman olmasının bununla da ilgili olduğu- nu söyler. Ve özellikle peygamberlerin sonuncusu olan Resulullah’ın Resül’s-Seka- leyn (insan ve cin peygamberi/iki cihan peygamberi) olduğunda şüphe olmadığını vurgular.55 Ancak “insan toplumunun peygamberlerinin, aynı zamanda cin toplu- munun da peygamberleri olduğu”nu ifade etmesine rağmen, Elmalılı’nın, cümleyi kuruşundan, diğer peygamberlerin cinlerin peygamberi olduğunu şüpheyle karşı- ladığı anlaşılmaktadır.

Elmalılı ayrıca Sebe Suresi, 34/28. ayetinin de, Hz. Muhammed’in topyekûn bü-

53 Bu sözün değerlendirilmesi hakkında Bk. Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, Yediveren Yay., Konya 2001, s. 280-281; Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, 2. Baskı, TDV Yay., Ankara 2009, s. 125-139.

54 Bk. Elmalılı, Tefsir, VIII, 17-18.

55 Bk. Elmalılı, Tefsir, III, 518.

(16)

tün insanlara Peygamber olarak gönderildiğinin delillerinden olduğunu belirtmek- tedir.56

Cin Suresinin girişinde, Hz. Muhammed’in gönderilmesiyle “Cinlerin cahiliye devri ile Peygamberlerin gönderilmediği dönemde oynadıkları rolleri oynayamaz oldukları” ve eskiden olduğu gibi “sokulmak istedikleri yüksek mevkilerde ken- dilerini gözetleyen ve oraya girmelerine meydan vermeyen parlak ateşlerle karşı- landıklarını” söylemektedir. Bunun yanında, Hz. Peygamber’in de Allah’ın kulu olduğunu Allah’ın izni olmadan hiç kimseye fayda ve zararının dokunmayacağını, sadece Allah’ın emri doğrultusunda hareket ettiğini söylemektedir.57

4. Hz. Muhammed’in Bazı Özellikleri

Peygamberlerin sıfatlarından biri de, “ismet ve sıdk” sıfatıdır. Bu sıfatlar, pey- gamberlerin “günah işlemekten korundukları ve Allah’ın emirlerine sadakat ve isyan etmedikleri ve ona hiçbir iftirada bulunmadıkları” anlamına gelmektedir. El- malılı, Fatiha Suresi 1/5. ayeti bağlamında Hz. Muhammed’in her işini doğrulukla yaptığını, onda yalanın olmadığını söylemektedir. Hatta ona göre tam anlamıyla

‘iyyâke ne’budu ve iyyâke neste’în” diyebilen yegâne sadık kul, Hz. Muhammed olup; esas kulluk makamının sahibi de odur.58

Elmalılı, Hud Suresi, 11/112. ayetindeki “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ifa- desinde kastedilen doğruluk ve dürüstlüğün, Hz Muhammed’in peygamberliği- ne delil ve bir belge olduğunu söylemekte ve aynı ayet bağlamında şöyle devam etmektedir: “Bu ayette Resulullah’a ‘beni ihitiyarlattı’ dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin asıl kendisi ile ilgili olan kısmından ziyade, ümmeti ile ilgili olan kısmı olsa gerektir.”59 Bu ayetten böyle bir şeyin anlaşılması oldukça zor olmakla birlikte, Elmalılı’ya bunu söyleten husus, kanaatimizce, onun ümmetine olan düşkünlüğü ve beşikte ve kıyamette Allah’tan ümmetini talep etmesi ile ilgili yaygın kanaattir.

Hâkka Suresi, 69/44-47. ayetlerinde, eğer Peygamber Allah adına kendiliğinden bazı laflar uyduracak olsa, Allah’ın onun yalanını başına çarpacağı belirtilmektedir.

Elmalılı, bu ayetler bağlamında Hz. Muhammed’in saygın bir Peygamber olduğu-

56 Bk. Elmalılı, Tefsir, VI, 364.

57 Bk. Elmalılı, Tefsir, VIII, 360.

58 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 117.

59 Elmalılı, Tefsir, V, 17-18.

(17)

nu, bu gibi durumlardan uzak bir elçi olduğunu ifade etmektedir.60

Tasavvuf geleneğinde ve eski Türk töresinde kullanıldığı üzere, yaşlı, alim, ma- rifet sahibi ve saygın kişiler “baba” veya “dede” olarak anıla gelmektedir. Elmalılı da, tam bu anlamda yorumladığı Ahzab Suresi, 33/40. ayetinin bağlamında, Pey- gamber’in Allah’ın resulü olmasından dolayı ashabı için, babalarından çok daha şefkatli ve daha fazla hayır dileyendir, ebedi hayatın sebebidir demektedir. “Bu açıdan her resul ümmetinin babasıdır denilebilir ise de, bu bir mecazi manadır.”61

a. Hz. Muhammed’in Son Peygamber Olması

Hıristiyanların Hz. Muhammed’in risâletini reddetmelerindeki en büyük sebe- bin, İsa (a)’ın son peygamber olduğuna, Yahudilerin İsa (a)’a inanmamalarının en büyük sebebinin de, Hz. Musa (a)’nın son peygamber olduğuna inanmaları olduğu kanaati yaygındır. Halbuki biz Kur’an-ı Kerim’den anlıyoruz ki, peygamberler ken- dilerinden sonra gelecek olan peygamberi haber vermiş ve ümmetinden de ona yar- dımcı olmalarını istemiştir. Ancak Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde Hz. Muham- med’in son peygamber olduğunu söyleyen bir ayet (Ahzab 33/40) vardır. Ayrıca Elmalılı, Kur’an-ı Kerim’den daha başka birçok ayeti de (2/128-129, 134, 3/3-4, 28/43, 65/1) delil getirerek, Hz. Peygamber’in son peygamber olduğunu vurgulamakta- dır.62 Ahzab Suresi, 33/40. ayetinde, Hz. Muhammed’in peygamberlerin sonuncusu olduğuna, bütün peygamberleri tasdik eden ve belgeleyen ilahi bir mühür olduğu- na vurgu vardır. Eğer Hz. Muhammed gelmeseydi diğer peygamberler unutulur, tarihen onların varlıklarını ve peygamberliklerinin hakikatini ilmen ispat etmek imkânsız olurdu. Çünkü diğer peygamberlerin hayatları, onun hayatı kadar açık ve sağlam olarak bilinmemektedir. Kur’an olmasaydı bunların hiçbiri ispat edile- mezdi. “Aynı zamanda Muhammed (s), diğer peygamberlerin kendisi hakkındaki müjdelerini gerçekleştirmek itibariyle de, onların peygamberliklerini mühürleyen ilahi bir damgadır. Hz. Muhammed’in peygamberliği ile insanlık din açısından, ilerlemenin son noktasına erişmiştir.”63

Kasas Suresi, 28/43. ayeti bağlamında Elmalılı, Tevrat’ın indirilmesinden İslam’ın doğuşuna kadar orta nesillerin olduğunu, İslam’ın doğuşu ile de ahir zamanın yani son neslin başladığını söyler. “Demek ki, Hz. Musa’nın peygamber olarak gönde- rilmesi ile birinci nesiller kapanıp orta nesiller açıldığı gibi, Hz. Muhammed’in pey-

60 Bk. Elmalılı, Tefsir, VIII, 328.

61 Elmalılı, Tefsir, VI, 321.

62 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 409, II, 296, VI, 190.

63 Bk. Elmalılı, Tefsir, VI, 321.

(18)

gamber olarak gönderilmesi ile orta nesillere son verilip son nesiller başlıyor.”64 Elmalılı, Hz. Peygamber’in diğer peygamberlere göre daha özel olduğuna inan- dığından, Talak Suresi, 65/1. ayetinde geçen “Ey Peygamber” ibaresini, ona yapılan bir hitap olmasından dolayı, Hz. Peygamber’in anılan ve yüceltilen Peygamberlerin sonuncusu olarak görür.65

Elmalılı, Bakara Suresi, 2/129. ayetinde66 kastedilen kimse için, Allah’tan istenen peygamberin, son peygamber Muhammed Mustafa (s) efendimiz olduğunun apa- çık belli olduğu kanaatindedir. Elmalılı, “Çünkü İsmail zürriyeti içinde başka bir peygamber gelmiş değildir. Nitekim Resulullah Efendimiz bir hadisi şerifinde, ‘Ben babam İbrahim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi ve annemin rüyasıyım.’ buyur- muştur.” diyerek, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in yaptıkları dua ile son Peygamber’in gönderildiğini söyler. Yani Elmalılı’ya göre Hz. Muhammed, peygamberler zinciri- nin son halkasıdır.67

b. Hz. Muhammed’in Müjdelenmesi ve Alemlere Rahmet Olması

Klasik ve çağdaş İslam alim ve araştırmacılarına göre Hz. Muhammed, kendin- den önceki peygamberler tarafından müjdelenmiştir. Bu durum Tevrat ve İncil gibi kitapların bazı pasajları tarafından da desteklenmektedir. Elmalılı tefsirinde bu pa- sajlara yer vererek, bunları, Hz. Muhammed’in önceki kutsal kitaplarda müjdelen- diği konusuna68 delil olarak getirmektedir.

Elmalılı, Bakara Suresi, 2/132-133. ve Kasas Suresi, 28/52. ayetlerinin tefsirinde, bu müjdelenmeye vurgu yaparak, İncil’de (Yuhanna 14-16. bölüm69) Peygamberimi- ze atıf yapan pasajlara yer verir. Yani ona göre Allah, daha doğmadan Hz. Muham- med’in adını yüceltmiş, Ehl-i Kitaptan ona iman etmesini istemiştir. Cenab-ı Allah

64 Elmalılı, Tefsir, VI, 190.

65 Bk. Elmalılı, Tefsir, VIII, 102.

66 “Ey bizim Rabbımız, hem de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, üzerlerine âeâtını tilâvet eylesin ve kendilerine kitabı ve hikmeti ta'lim etsin ve içlerini dışlarını temiz paklasın, öyle azîz öyle hakîm sensin, ancak sen!”

67 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 409-410, 422.

68 Ayrıca Bk. Cemaleddin Aytemür, Kutsal Kitaplarda Hz. Muhammed, Ayışığı Yay., İstanbul 2004, s. 25-461; A. H.

Vidyarthi-U. Ali, Zerdüşt, Hindu, Budist Doğu Kutsal Metinlerinde Hz. Muhammed, ( ev. Kemal Karataş), İnsan Yay., İstanbul 1994; Remzi Kaya, “İlahi Kitaplarda Hz. Muhammed”, Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, 1994, Cilt:

VI, Sayı: 6, ss. 221-240; Celil Kiraz, “Hz. Muhammed (sav)’in Önceki Kutsal Kitaplarda Müjdelenmesi (Tebşîrât)”, Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, 2001, Cilt: X, Sayı: 1, ss. 231-260; Osman Kaya, “Llahi Kitaelarda Hz. Muhammed’in Geleceğini Müjdeleeen Haberler ve Kur’an’da Bu Haberlere Yapılan Atıflar”, Harran Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, 2004, Sayı: 13, ss. 171-198.

69 Bk. Kutsal Kitap, Yeni Yaşam Yay., İstanbul 2011, 1146-1148.

(19)

her zaman bir şanlı peygamberi haber vermiş, o gelmeden önce her peygambere onun gıyabında iman teklif etmiş ve her peygamber de bunu kabul etmiştir.70

Elmalılı birçok ayet bağlamında (2/219, 3/52-53, 4/79, 9/13, 128, 14/4, 44/4-6, 71/1) diğer peygamberlerin yalnız kendi kavimlerine, Hz. Muhammed’in ise bütün in- sanlığa peygamber ve tüm alemlere ‘rahmet’ olarak gönderildiğini ifade etmekte- dir.71

Elmalılı’ya göre Hz. Muhammed’in rahmet ve iyiliği kendi ümmeti için geçer- lidir ve Yüce Allah, alemlere rahmet olan son peygamberin -ismen olmasa da- va- sıflarını ve özelliklerini Tevrat’ta ve mikatte Hz. Musa’ya bildirmiştir. Elmalılı, Hz.

Muhammed’in peygamber olarak gönderildiği sırada, Tevrat’ı ve İncil’i hakkıyla okuyup anlayan kitap ehlinin, Hz. Musa’nın duasında istediği rahmet ve haseneye, kavminin ancak Hz. Muhammed’e uymakla nail olabileceklerini ve bu durumun ellerindeki kitaplarında yazılı olarak bulunduğundan bahsetmektedir.72

c. Hz. Muhammed’in Kendi Hevasından Konuşmaması

Kur’an, birçok yerde müşriklerin Hz. Peygamber’e yönelik itirazlarına verdiği cevaplarla doludur. Bu itirazlardan bir kısmı, Hz. Peygamber’in peygamber olarak seçilip seçilmediği, Kur’an’ın vahiy olup olmadığı ve vahyin mahiyeti hakkındadır.

Kur’an-ı Kerim’in bunlara toplu cevabı, Hz. Muhammed’in kalbine Allah tarafın- dan “Ruhul Emin” ve “Ruhul Kudüs” de denilen Cibril vasıtasıyla hak olarak indi- rilmiş olduğu şeklindedir. (Şuara, 26/193, 53/5).

Yine müşrikler Hz. Muhammed’in kendi hevasından konuştuğunu, vahiy kay- naklı konuşmadığını, insanlara işine geldiği gibi hitap ettiğini söyleyerek, ona itiraz etmişlerdir. Elmalılı, müşriklerin bu söylemine karşılık olarak Necm Suresi, 53/3.

ayetini delil getirerek,73 Kur’an’ı Kerim’in Hz. Peygamber’e Arapça olarak ve vahiy yoluyla indirildiğini söylemektedir. Bu ayetin devamında Elmalılı, Tevbe Suresi, 9/43. vb. gibi ayetlerin Hz. Peygamber’in içtihad yaptığına ve içtihadında isabet et- mediği zaman, düzeltildiğine işaret olduğunu iddia etmektedir.74 Elmalılı’nın gö- rüşü, peygamberlerin içtihat edip etmeyeceklerine yani Hz. Peygamber’in hadis ve

70 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 413-418, VIII, 12-16.

71 Bk. Elmalılı, Tefsir, II, 92, III, 33, 185, IV, 147, 284, 433-434, V, 167, VII, 70, VIII, 348.

72 Bk. Elmalılı, Tefsir, IV, 147.

73 Bk. Elmalılı, Tefsir, VII, 289-290.

74 Bk. Elmalılı, Tefsir, VII, 290.

(20)

sünnetlerinin içtihad olup olmadığı tartışmasına75 da cevap olarak ele alınmalıdır.

d. Hz. Muhammed’in Üsve-i Hasene Olması

Bir topluma liderlik yapacak kişinin öncelikle insanların güvenini kazanan bir kişiliğe sahip olması gerekir. Her insanın kendi hayatı için güzel örnekler bulacağı bir kişi olmalı. Onun her hareketi, yaptığı her iş insanlar için örnek teşkil etmelidir.

İşte peygamberler kendi kavimleri için örneklik teşkil eden şahsiyetler olmuşlardır.

Allah Kur’an’da, peygamberlerin hayatlarından bahsederken onların nasıl bir kişiliğe sahip olduklarını mükemmel bir edebi tasvirle insanların zihinlerinde can- landırmaktadır. Hz. Muhammed, hayatı boyunca kendini insanlığın hizmetine sunmuştur. Hayatta iken de, vefat ettikten sonra da insanlık için dev bir şahsiyet olmuştur. Onun hayatı insanlık adına ibretlerle dolu birçok misaller barındırmakta- dır. Hz. Allah Kur’an’da o kulundan bahsedince, onu insanlar için “en güzel örnek”

diye vasıflandırmaktadır.

Elmalılı, Hz. Muhammed’in dini ve ahlakı sadece teorik olarak öğretmediğini, aynı zamanda kendisinden insanların ders alabileceği canlı bir örnek olduğunu söylemektedir. Savaş ve barış zamanlarında sergilemiş olduğu davranışlarla insan- lara örneklik teşkil eden bir kişi olduğunu belirtmekte ve Ahzab Suresi, 33/21. aye- tini konuya delil olarak sunmaktadır.76

Kalem Suresi, 68/4. ayetinde Hz. Peygamber’in seçkin kılınmış bir ahlaka sahip olduğunu ve bu ahlakın, kat kat güvence içinde beyan edilip duyurulduğunu be- lirtilmektedir.77

e. Hz. Muhammed’in İsimleri

İnsanlar sevdikleri şahsiyetleri her zaman birden fazla isimle daha doğrusu isimlerine ilaveten lakaplarla anma ve övme yoluna gitmişlerdir. Bunu başta din büyükleri olmak üzere devlet büyükleri, kahramanlar ve sevilen diğer kişiliklerde görebiliriz. Bunun çok sayıdaki örneğini annelerin çocuklarına söyledikleri sözler- de, bilmecelerde, tarih kitapları ve destanlarda görebiliriz. Benzer durum doğrudan Hz. peygamber için de geçerli olmuştur. Ona yöneltilen övgü ve sevgi dolu sözler bazen isminin bile yerini almıştır. Bunun en iyi örneğini Türkçemizde kullanılan

75 Tartışmalar için Bk. Abdulcelil İsa, Peygamberimiz’in İctihadları, ev. H. Merttürkmen, A. Öztürk, İstanbul 1976, s. 23-59; Murat Şimşek, Lslam Hukukunda Bağlaeıcılık Bakımından Hz. eegamber’in Lctihad ve Tasarrufları, TDV Yay., Ankara 2010, s. 117-201.

76 Bk. Elmalılı, Tefsir, VI, 304. Ayrıca bk. Kalem, 68/4, Tefsir, VIII, 266-267.

77 Bk. Elmalılı, Tefsir, VIII, 267.

(21)

“Muhammed Mustafa” ismi verir ki, çocuklarına Mustafa ismini koyanlar, öncelik- le bu ismin/sıfatın Hz. Peygamber’e verilmiş olmasını göstermektedirler.

Benzer bir tarzı sergileyen ve benzer durumu anlamaya çalışan Elmalılı, Saff Suresi, 61/6. ayetinde geçen, “Ahmed” kelimesinin, bir özel isim olması yanında, manasının da kastedilmiş olabileceğini düşünmektedir. “Yani adı ‘son derece övgü- ye layık ve pek güzel’ demek de olabilir. Zira Hz. İsa’nın müjdelemekle emredildiği Hz. Peygamber’in bir ismi de, Ahmed’dir.” Elmalılı burada Ahmed ismi ile bizzat Hz. Muhammed’in kastedilmiş olmasının daha doğru olduğunu savunmakta ve buna delil olarak şu rivayeti78 getirmektedir: “Benim çeşitli isimlerim vardır. Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben toplayıcıyım, insanlar benim ayaklarım üzere toplanacaklardır. Ben mahvediciyim ki, Allah benimle küfrü mahvedecektir. Ve ben sonuncuyum.”79

Tevbe Suresi, 9/128. ayeti bağlamında Elmalılı, rivayetlere başvurarak, Allah Teâla’nın peygamberlerinden hiç birine güzel isimlerinden iki isim vermediğini, fakat Hz. Muhammed’e iki ismin verilmiş olduğunu ifade etmektedir ki, bu isimler Rauf ve Rahim’dir. “Gerçekten de Resulü’ne bu isimleri vermesi ve onu böyle vasıf- landırması, onun hakkında büyük ikram ve tekrim demektir”.80

Elmalılı, İhlas suresindeki “samed” kelimesinin, “seyyid” anlamına da geldiğini söyler. Bir hadis rivayetine dayanarak da,81 “seyyid” hitabının Allah için mutlak ve izafetsiz, peygamber için ise, izafetli kullanılabileceğini ifade eder.82

f. Hz. Muhammed’in Nurdan Yaratılması

İslam düşüncesine en fazla tesir eden anlayışın “Nur-i Muhammedî” olduğu- nu söylesek abartmış olmayız. Birçok teorinin temeline yerleştirilen bu anlayış, Hz.

Peygamber’le ilgili neredeyse her konuda karşımıza çıkmaktadır. İslam tasavvuf felsefesinin de temelini oluşturan bu anlayış, kanaatimizce siyere ve dolayısıyla Hz.

78 Cübeyr b. Mut'im (r) anlatıyor: “Resulullah (s) buyurdular ki: “Benim beş ismim var: Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben Allah’ın benimle küfrü mahvedeceği el-Mâhî (mahvedici)’yim. Ben Hâşir (toplayıcı)’yım, insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben Âkıb (sondan gelen)’im, benden sonra peygamber gelmeyecektir." Buhârî, Menakıb 17, Tefsir, Saff 1; Müslim, Fezail 125, (2354); Muvatta Esmau'n-Nebi 1, (2,1004); Tirmizî, Edeb 67, (2842).

(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yay., Ankara, 1988, XV, 343) 79 Elmalılı, Tefsir, VIII, 12 ve ayrıca bk. I, 75.

80 Elmalılı, Tefsir, IV, 434.

81 “Mutarrif b. Abdillah, naklediyor: “Benî Amir heyetiyle Rasulullah (s)’ın yanına gitmiştik: “Sen bizim efendi- mizsin! (ente seyyidunâ)” diye hitap ettik. O, “Efendi, Allah'tır!” buyurdular. Biz: “Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” dedik. Bize: “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!” buyurdular.” Ebu Davud, Edeb 10, (4806).

82 Bk. Elmalılı, Tefsir, X, 99.

(22)

Peygamber’e ait her algıya da yansımış bulunmaktadır. Bu durumu Elmalılı’nın tef- sirinde de görmek mümkündür.

Elmalılı, Bakara Suresi, 2/164., Enbiya Suresi, 21/104. ve Nur Suresi, 24/35. ayet- leri bağlamında ilk yaratılanın Hz. Muhammed’in nuru olduğunu rivayetlere daya- narak dile getirir. Hatta ilk diriltmenin de Hz. Muhammed’in nuru ile başlayacağını ifade eder.83 Nur Suresi, 24/35. ayeti bağlamında yaptığı açıklamada Hz Muham- med’i güneşe benzetmektedir. Nasıl ki güneş herhangi bir cisimden yararlanmadan ışık saçıyorsa Hz Muhammed’in peygamberlik nuru da diğer insanlardan yararlan- madan diğer insanlara nur verir. Onun açıklamaları güneşin ışığından daha kuv- vetlidir.84 Ahzab Suresi, 33/46. ayetinde de Hz. Muhammed ‘Aydınlatan bir kandil’

olarak nitelendirilmiştir.85 Elmalılı “Allah’ın ilk yarattığı benim nurumdur” hadi- sini86 delil getirerek mutasavvıfların görüşünü desteklemiş ve âlemin onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığını söyleyerek, bunu, Hz. Muhammed’in peygamberlerin en mükemmeli olduğu konusuna delil getirmiştir.87

g. Hz. Muhammed’in ve Soyunun Sadaka Almaması

Tevbe Suresi, 9/103. ayeti88 bağlamında Elmalılı, Hz. Peygamber’in ve soyun- dan gelenlerin sadaka almaktan menedildiğini, onun kendi adına alacağı her türlü sadakanın haram olduğuna temas eder. Peygamber’in sadaka alması kendi adına değil, ancak Allah adınadır.89

h. Hz. Muhammed’in Kötü Vasıflardan Uzak Olması

Daha önceki peygamberlerin kavmi gibi Hz. Muhammed’in kavmi de, onun ge- tirmiş olduğu hak din karşısında atalarının dinini savunmuşlardır. Onlar bu yeni din karşısında çok sert bir tavır takınarak, peygamberliğini ilan etmeden önce ‘Mu- hammedü’l-Emin’ diye isimlendirdikleri bu kişiyi, kendi çıkarlarına ters düşen fi- kirleri savunduğu ve atalarının dinine başkaldırdığı için ‘deli’, ‘mecnun’, ‘kâhin’

gibi sıfatlarla nitelendirmişlerdi. Elmalılı da Necm Suresi, 53/2-4., Kalem Suresi, 68/2., Hâkka Suresi, 69/40-46. ve Tekvir Suresi, 81/19-25. gibi ayetleri delil getirerek,

83 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 468, V, 465, VI, 24.

84 Bk. Elmalılı, Tefsir, VI, 24.

85 Bk. Elmalılı, Tefsir, VI, 325.

86 Hadis hakkında Bk. Uysal, s. 274-283.

87 Bk. Elmalılı, Tefsir, I, 468, V, 465-466, VI, 24-25, VIII, 18.

88 “Bunların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini hem tathir edersin hem tezkiye, bir de haklarında dua ediver, çünkü senin duan onların kalplerini yatıştırır, Allah semîdir alîmdir.”

89 Bk. Elmalılı, Tefsir, IV, 401.

(23)

Hz. Muhammed’in bu kötü sıfatlardan uzak olduğunu Allah’ın da onu bu yakı- şık olmayan sıfatlardan beri kıldığını belirtmekte ve bilakis onun erdemli, cesaretli, emin bir kişiliğe sahip olduğunu söylemektedir.90

i. Hz. Muhammed’e Salavat Getirilmesi

İnsanların birbirlerini hayırla anmaları, birbirleri hakkında gıyaplarında hayır duada bulunmaları ve her zaman birbirlerinin lehlerine konuşmaları, insanlığın önemli ahlaki umdelerinden olduğu gibi, dinimizce de emredilen bir tutumdur.

Bu tutum, peygamberimiz söz konusu olduğunda kendini daha fazla hissettirmek- tedir. Bu bağlamda Elmalılı, müminlerin Hz. Peygamber’e selam vermesi, hürmet etmesi ve teslim olması gerektiğini söylemekte ve Ahzab Suresi, 33/56. ayetini delil getirerek peygambere salavat getirmenin farz olduğunu ifade etmektedir. Salavat getirmenin tekrarının ise farz değil de, vacip olduğuna inanmaktadır. Hatta “Pey- gamberlerden başkasına salavat, peygambere tâbi olarak caiz olursa da, başlı başına birisine salavat getirmek mekruhtur. Çünkü örfte peygamberlerin şiarıdır.” demek- tedir.91

j. Hz. Muhammed’in Dalâlette Olmaması

Hz. Peygamber’in peygamberliği öncesi dönemdeki dini durumu ve yaşantısı, klasik ve çağdaş dönemde polemik konusu olmuştur. Aslında müminleri doğrudan ilgilendiren önemli bir konu olmamakla beraber, tartışılan bu konu, Elmalılı’nın fikir dünyasına da yansımış olmalıdır ki, o, Duhâ Suresi, 93/7. ayetinde geçen “dâll”

kelimesinin yorumunda şunları söyler: “Resulullah (s), hiçbir zaman akıl ve dinde sapık manasına ‘dâll’ olmamıştır. Allah’ın birliğine inanarak yetişmiş, hiçbir puta secde etmemiş, Allah’tan başka ilah tanımamıştı, ahlakı temizdi, hiçbir kötü fiil iş- lememişti. Her hususta güvenilir kişi olarak tanınmıştı. Dolayısıyla şirk sapıklığı, hevâ ve hevesine göre amel etme sapıklığı onun yüce zatından uzak idi. Yüce Allah onu tâ baştan itibaren o gibi sapıklıklardan uzak kılmış, ona sağlam bir bakış ve görüş bahşetmişti. Bununla beraber peygamber olmadan önceki akıl ve dirayeti ile peygamberlikten sonraki ilim ve hidayeti arasında büyük bir fark vardı ki, bu fark çocukluk ile ergenlik arasındaki farktan daha büyüktür. Hz. Peygamber (s) pey- gamber olmadan önce de kavminin, Arap müşriklerinin dinlerindeki bozukluğu görmüştü. Karşısında bulunan Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi iki dinin çığırından çıkmış olduğunu da sezmişti. Fakat girilmesi gerekli olan ve mücerret (soyut) akıl ile idrak edilip kavranması mümkün olmayan Hak din ve şeriatının ne olması lazım

90 Bk. Elmalılı, Tefsir, VII, 289-290, VIII, 265, 325-328, IX, 34-37.

91 Elmalılı, Tefsir, VI, 333-334.

Referanslar

Benzer Belgeler

Birçok konuda geleneksel İslam anlayışına sahip olan Muhammed Ali’nin Gulam Ahmedin hayatına ve eserlerine çok sayıda atıf yapması ve onu, beklenen mehdi veya mesih

Peygamber İmajı”- nı ele alan Hıdır, Kıta Avrupası’nda etkili olmaya başlayan ve özellikle entelektüel çevrelerde yayılmaya başlayan kilise ve kilisenin otoritesine

ilk defa insanlan islam'a davet ettiginde nasll insanlardan bir insan olarak miiteva.zt idi ise, Mekke'nin fatihi olarak Kabe'ye girdiginde de ayru tevazuya sahipti. Bu da

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu senede göre bir üst kavram olan belge kavramını kullanmayı tercih etmiş olmakla birlikte delil başlangıcı kavramı belge kavramının

Müslümanlar, İslam'a karşı olan Mekkelilerin kendilerini sürekli rahatsız etmelerinden bezmişler ve Peygamberimize gelerek onlara beddua etmesini istemişlerdir.

YAŞAR KEMAL’E AYIRDIĞI SAY­ FALARINDA, YAZARIN HEM YA­ ŞAMINI HEM SANATINI ANLA­ TIYOR VE İNCELİYOR “ DOĞAYA CAN VE RUH VEREN BİR Yaşar Kemal, Kuzey

Osmanlı Resim Sanatında Saz Üslubu, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.  MAHİR,

Muhammed’e olan sevgilerini, onun büyüklüğünü, sıfatlarını şiirlerinde işleyerek gittikleri yolun onun yolu olduğunu vurgulayarak ondan manevi yardım ve şefaat