Irak'ın kuzeyinde bulunan Süleymaniye ve Kerkük kentleri yaklaşık iki aydır kolera salgını ile boğuşuyor. Sağlık Bakanlığı Eylül başında tüm sağlık kuruluşlarına "çok acele" başlığıyla geçtiği yazıda Türkiye'nin özellikle Van'ın da içinde bulunduğu sınıra yakın yerleşimlerin tehlike altında olduğu uyarısı yaptı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yaptığı araştırmalar sonucunda Ağustos ayı başından bu yana Kuzey Irak’ta, Süleymaniye ve Kerkük kentlerinde kolera salgını olduğu ortaya kondu. DSÖ’nün verilerinden elde edilen bilgilere göre, 23 Ağustos–2 Eylül 2007 tarihleri arasında Süleymaniye’de 2930 kişi akut sulu ishal (koleranın en önemli belirtisi) şikayeti ile hastanelere başvurdu. Bunlardan 187’sine kesin vaka tanısı konuldu ve 9 kişi öldü. Kerkük’te ise 29 Temmuz–26 Ağustos tarihleri arasında sağlık kuruluşlarına 2968 akut sulu ishal vakası başvurdu. Bunlardan 101 tanesi kesin vaka idi. Hastalardan sadece bir tanesi öldü.
Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı 6 Eylül 2007 tarihli, “çok acele” başlıklı bir yazı ile ülke çapında tüm sağlık kuruluşlarını koleraya karşı uyardı. Kuzey Irak’ta, özellikle Kerkük ve Süleymaniye’de kolera salgını duyumu alındığı, bu bilginin ABD Büyükelçiliği tarafından da doğrulandığı belirtilen yazıda “Bulaşıcı hastalıkların sınır tanımaz özellikleri ve ülkemiz ile Irak arasındaki gidiş gelişler ve ticaret nedeniyle hastalığın ülkemize de taşınması ihtimal dahilindedir. Hastalığın ülkemize girişinin engellenmesi için hızla tedbir almak gerekmektedir” deniliyor.
Özellikle Habur sınır kapısından geçerek geleceklerin sağlık kontrolünden geçirileceği ve kolera şüphesi olanların ikamet ettikleri illere bildirileceği de vurgulanıyor.
Bu uyarı sonrasında bölgede önlemlerin arttığı, sınır kapısında giriş çıkışları kontrol edebilmek amacıyla sağlık istasyonları kurulduğu ve burada insanlara ishal olup olmadıkları sorulmaya başlandığı bildirildi.
Kişisel hijyen ve susuzluk
soL’a değerlendirme yapan bir uzman hekim koleranın dışkı karışan sular ile bulaşan bir hastalık olmasına rağmen bu hastalıktan korunmak için kişisel hijyene oldukça fazla dikkat etmek gerektiğini söyledi. Ayrıca kullanılan suların klorlanması ile olası risklerin azaltılması da hedeflenmesi gerektiğini vurgularken, günde sadece yarım saat, bir saat su verilen yerlerde vahim bir tablonun kaçınılmaz olduğunun da altını çizdi. Kişisel hijyenin zayıfladığı noktalarda hastalığın inanılmaz bir şekilde yaygınlaşabileceği ve ülkemizde de salgına dönüşebilmesi ihtimalinin arttığına da işaret etti.
Sağlık Bakanlığı, kolera tehlikesinin ortaya çıkması ile birlikte alarm durumuna geçti ve halka dönük eğitimler
başlattı. Bu eğitimlerde en fazla vurgulanan noktanın hijyen konusu olduğu ifade ediliyor. Ancak bu eğitimlerde görev alan sağlık emekçilerinin büyük bir çoğunluğu bir konuda hem fikir: “Suları akmayan evlerde yaşayan insanlara temiz olmalarını öğütlüyor ve ellerini nasıl yıkayacaklarını öğretiyoruz. Nasıl daha öncesinde evine zor ekmek götüren insanlara et yemeleri gerektiğini öğütlediysek aynen o şekilde.” Bir sağlık emekçisi “AKP hükümetinin halka temiz su götürmek gibi bir derdi olamadığı gibi halkla bu şekilde alay ettiği bu örnekle bir kez daha ortaya çıkmış oluyor”
diyor.
Başta Van olmak üzere bölgedeki çoğu kentte ve köylerde sağlıklı bir su ve kanalizasyon şebekesi bulunmuyor.
Valiliklerin bu sorunlara çözüm üretmediği, belediyelerin de yakın çevrelerini zengin etme ve Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler kurma gibi “daha önemli görevlerinin” var olduğu vurgulanıyor. Bu tabloda halkın sağlığı ancak Kuzey Irak’ta kolera salgını ortaya çıkınca gündeme gelebiliyor.
sol/03.10.2007
