• Sonuç bulunamadı

İSLAM FELSEFESİNİN ÖZGÜNLÜĞÜ ÜZERİNE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İSLAM FELSEFESİNİN ÖZGÜNLÜĞÜ ÜZERİNE"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSLAM FELSEFESİNİN ÖZGÜNLÜĞÜ ÜZERİNE

“Milletler iki guruba ayrılır. İlmi üretenler ve onu taklit edenler.”

Sa‘id el-Endelûsî

İslam Felsefesi Tarihi Ders Notları/2017/Eyüp ŞAHİN

(2)

• Özgünlüğün felsefenin bir problemi ya da felsefi bir problem olup olmadığı şeklindeki tartışmalar bir tarafa bırakılacak olursa İslam

Felsefesinin üzerine İslam elbisesi giyinmiş Antik Yunan düşüncesinden hiçbir farkının olmadığı ve bir yenilik getirmediği şeklindeki

düşünceden, bütünüyle özgün-yeni bir felsefi akım olduğuna kadar bir dizi düşüncenin/tartışmanın varlığından söz etmek olanaklıdır. Mesele başka bir ifade ile düşünceyi bir millete hasreden ile, düşüncenin

insanlığın ortak ürünü olduğunu kabul eden ve dolayısıyla tarihi süreç içerisinde çeşitli milletlerin ona öncülük ettiğini kabul eden anlayış

etrafında dönüp durur.

(3)

• R. Walzer, De Boer gibi düşünürlerin tasavvurunda İslam Felsefesi,

Platon ve Aristoteles gibi filozofların düşüncelerinin Arapçaya aktarımı ve bu bağlamda Yunan felsefesinin bir devamıdır. Bu yaklaşıma göre, Yunan Felsefesi özgündür ama İslam Felsefesi değildir. Nitekim XIX.

yüzyılda bazı düşünce tarihçileri Yunan düşüncesinden “Yunan (Grek) Mucizesi” olarak söz ettiler ve bu bağlamda Yunan düşüncesini köken itibariyle Yunan topraklarında ortaya çıkmış ve bütünüyle oraya özgü, özgün bir düşünce olarak gördüler. Yine de felsefe tarihi içerisindeki genel eğilimin bunun aksine olduğunu belirtmek gerekir.

(4)

• Şu halde mesele iki temel sorun etrafında odaklanmış görünüyor. İlki bir felsefi düşünceyi özgün yapan nedir? Özgünlüğün ve özgünlük

terimi ile kastedilen şeyin tam olarak ifade edilmesi gerekir. İkincisi ise felsefi bir düşüncede özgünlük neyi ifade eder? Ya da özgünlük felsefe tarihinin bir problemi midir?

(5)

• Özgün terimi, öz kelimesinden gelir. Kendine has anlamında İngilizcede “original”

(orijinal) teriminin karşılığı olarak kullanılır. Özgünlük, aslında bir tarz, biçim olarak

algılanabilir. Bu manada bir insanın yaşamı da özgün olabilir, ortaya koyduğu eser de…

Felsefe ya da düşünce tarihi açısından bakıldığında, felsefi düşüncenin birikimsel

(kümülatif) olarak ortaya çıktığı, seçmecilik (eklektisizm)’in ise onun ana karakteri olduğu söylenebilir. Sonraki medeniyetler, önceki medeniyetlerin devamı olduğu gibi, filozofları da önceki filozofların bıraktığı noktanın devamı gibi görülebilir. Sonrakilerin öncekilerden farkı, devamı olduğu kadar, onun eleştirisi, geliştiricisi ve sistemleştiricisi olabilir. Bu bakış açısına göre, hiçbir medeniyetin veya hiçbir filozofun felsefi düşüncesi baştan sona,

önceki medeniyetten veya felsefi düşünceden bağımsız olarak ortaya çıkmadığı gibi bütünüyle yeni bir şey de değildir. Şayet özgünlük, düşünce tarihinden bütünüyle

bağımsız ve her şeyiyle yeni olarak tanımlanırsa eğer, felsefe tarihinde bu kriteri sağlayan bir düşünce ve düşünür olmadığı gibi, böyle bir felsefenin değeri de yoktur.

(6)

• Felsefede iki çeşit özgürlükten söz edilir. İlki bir felsefe dünyasındaki temel felsefi sistemlerin veya felsefi akım/ekollerin varlığına delalet eden özgün düşünce. Ki bu düşüncenin öncesiz ve bütünüyle yeni olması gerekmediği gibi öyle olması da beklenmez. Örneğin Yunan

Felsefesi, Stoacılık, Eflatunculuk, İşrakîlik gibi felsefi ekol ya da akımlar, geçmiş felsefi düşünceden beslenirken, aynı zamanda onları eleştirir de… İkincisi ise, bir felsefenin veya bir filozofun felsefi düşünceye

kattığı yenilikler.

(7)

• İslam Felsefesi de burada zikredilen iki temel karaktere sahip

görünüyor. Bu karaktere, Antik Yunan ve onun bir uzantısı olarak nitelenebilecek Helenistik dönem, Roma ve Yeni-Eflatunculuk gibi felsefi kültürlerin etkilerine rağmen, sahip olduğu rahatlıkla

söylenebilir. Devraldığı felsefi mirasın etkisi ne kadar büyük olursa olsun, gerek din-felsefe ilişkisi bağlamında, gerekse diğer felsefi

problemlerin çözümünde kendi tarzında bir felsefe üretmesine mani değildir.

(8)

• Platon, gerek ürettikleri ve gerekse etkileri bakımından ne kadar büyük filozof

olursa olsun, kendinden önceki felsefi birikimden sonuna kadar yararlanmıştır. Alem tasavvuruna dair kuramının felsefe tarihinde yer eden metaforu da dahil ideler

kuramını Mısır’a seyahatinde Mısırlı bir din adamı ile geçirdiği inziva esnasında ondan öğrendiğini Kanunlar ve Cumhuriyet adlı eserlerinde bizzat dile getirir.

• Günümüzde Platon üzerine yapılan çalışmaların bir kısmının da ortaya koyduğu üzere metafizik ve ahlaka dair görüşlerinde Musevilikten oldukça faydalanmıştır.

Nitekim “Yunanca konuşan Musa” nitelemesi bu etkilerin açık bir sonucudur.

• Doğrudan ya da dolaylı olarak Hint düşüncesinde yer eden “karma” inancının

uzantısının Platon’a kadar uzandığı aşikardır. Gerek tenasüh görüşü gerekse güneş ve gökyüzü cisimlerine dair yarı efsanevi/mitik yarı bilimsel astronomi bilgilerinin kaynağı Keldâniler’e kadar uzanmaktadır.

(9)

• Kaynaklarda Hint düşüncesi ve Mısır’ın Antik Yunan düşüncesi

üzerinde etkilerinden genişçe bahsedilir. Bu bağlamda Socrates öncesi filozoflarda olduğu kadar Aristoteles’te de bu etkilerin izleri yer alır.

Bazı kaynaklar onun Zerdüştlük ve Mecûsilikten etkilendiğini yazar.

Hatta elimizde olmasa da Aristoteles’in Zerdüştlük üzerine yazdığı bir kitaptan söz edilir. Ayrıca onun Babil ve Hermes geleneğini bildiğinden bazı kaynaklar şüphe etmez. Nitekim Organon adlı mantık eserinin bir kitabının ismi olan Hermeneutica’nın buradan geldiği kabul edilir.

(10)

• Fisagorculuk bütünüyle Mezopotomya ve Orta Doğu hikmetinden etkilenmiş bir düşüncedir. Fisagor (Pythagoras), Fenike bölgesinde eğitimini tamamlamış olup bölgenin Mecusilik başta olmak üzere, Zerdüştlük, ve bu bölgeye özgü orfik ve gnostik geleneklerinden

oldukça etkilenmiş görünüyor. Benzer şekilde Yeni-Eflatunculuk’ta Hint düşüncesi başta olmak üzere Orta Doğunun okült ve gnostik tesirleri yer etmiş görünür. Örneğin Yeni-Eflatunculuğun asıl kurucusu da kabul edilen Ammonius Saccas’ın Hint asıllı olup, atalarının Hindistan’dan

göç eden bir aileye dayandığı biliniyor.

(11)

• Benzer şekilde bazı tarihçiler Democritos ve Leucippe gibi filozofların atomculuk anlayışı ile Hint atomculuğu arasında paralellik kurar ve bu öğretinin esasen Antik Yunan düşüncesine Hint’ten geçtiğini kabul

ederler. Bununla birlikte Yunanlı olduğu zannedilen Antik Yunan

düşüncesi halkasının önemli filozoflarının köken olarak farklı oldukları üzerinde ayrıca düşünmek gerekir. Örneğin Prolemy ve Plotinos

Mısırlı, Porphyrius Fenikeli, Amelios, Kallinikos gibi bazı düşünürler de köken olarak Suriyelidir.

• S. Langdon “The Babylonian Conception of The Logos” adlı eserinde

“logos” teriminin Yunanlılara Babillilerden geçtiğini iddia eder.

(12)

• Kuşkusuz burada zikredilen örnekler bütünüyle bir “Yunan Mucizesi”

olarak görülen ve düşüncenin salt o topraklarda neşet ettiğini varsayan kabulün aksine örnekler olup, düşüncenin beslendiği damarları

göstermektedir. Bu bağlamda Yunan felsefesi ne kadar özgünse diğer felsefi ekol ve gelenekler de görece özgün felsefeler olup salt bir millete hasredilemez. İslam felsefesinin kökeninde Antik Yunan düşüncesi kadar İslam dininin, bu ikisi kadar olmasa da İslam öncesi Müslüman filozofların (Arap-Türk ve İranlı) kendi kültür, köken ve geleneklerinin de önemli

etkileri vardır. Üstelik bu kültürde neşet eden felsefe farklı görüşleri

uzlaştırma gibi bir çabanın özgün örneklerini de vermiş olup bu bağlamda Avrupa ve Latin dünyasında da yüzyıllarca etkisini hissettirmiştir.

(13)

• İslam Filozoflarının Kendine Has Tutumlarına Örnekler:

• İslam filozofu Fârâbî çoğu konuda birbirinden farklı düşünen Platon ve Aristoteles’in

felsefelerini hakikat tasavvuruna uygun olarak el-cem adlı eserinde kendine özgü bir tarzda uzlaştırma ihtiyacı duymuştur. Sözgelimi Platon’un bilgiyi hatırlama olarak tanımlamasını, bunun insan zihninde ve akıl sayesinde olan bir iş olmadığını, bilakis hatırlamanın tecrübe ile olacağını söyler.

• Meşşai filozofların Aristoteles’in nedensellik kuramından etkilendikleri bilinmektedir. Fakat nedensellik nazariyesine Meşşailerin katkısı büyüktür. Örneğin Aristoteles’in Maddi, Şekli, Gaye ve Fail neden şeklindeki sıralamasını, hem Fail, Gaye, Şekli ve Maddi neden olarak değiştirmişler hem de içerik bakımdan farklı tanımlamalar getirmişlerdir. Müslüman

filozoflarda Fail neden Tanrı’dır ve bu nedenle o “İlk” ve “Mutlak” neden olarak ilk sırada yer alır.

(14)

• İslam felsefesinin kendine özgü örneklerinden biri de “varlık” ve

“mahiyet” ayrımıdır. Fârâbî ve İbn Sînâ bilindiği gibi ilk defa varlık ve mahiyet ayrımı yapmıştır. Bu ayrım Yunan felsefesinde yoktur.

• Ebu’l Berekât el-Bağâdî ve Dâvûdu’l-Kayserî gibi filozoflar, Müslüman filozofların genelde esas aldıkları Aristotelesçi zaman fikrini bütünüyle reddedip yeni bir zaman anlayışı ortaya koydular. Bu iki filozofta,

Aristoteles’in zamanı hareketin sayımı olarak izahına karşı, zamanı varlıkla ve varlığa göre tanımlamışlardır.

(15)

• Aristotelesçi gelenekte, Aristoteles’in Poetica (Şiir) ve Retorica (Hitabet) adlı eserlerine mantık eserleri olarak bakılmadığı için Organon’a dahil edilmemişti. Bu iki eseri mantık eserleri olarak

Organon’a ilave edilmesi ilk defa İshak el-Kindî tarafından yapılmıştır.

Bunun bir sonucu olarak mantıkta “önerme” kavramının konusu ve sınırı genişletilerek Fârâbî ile birlikte Müslüman mantıkçılar arasında

“şiirsel önermeler” ve “hatabî önermeler” şeklinde iki ayrı önerme çeşidinden bahsedilmiştir.

(16)

• Burada verilen örnekler çoğaltılabilir. İslam felsefesinin Tanrı, alem, insan, akıl, ruh gibi temel kavramlardaki felsefi tutumu genel olarak Yunan felsefi geleneğin etkisinde olsa da ayrıntılarda çoğunlukla

farklılaşır ve yeni yorumlar kazanmış olarak karşımıza çıkar. Bu hal Müslüman filozofların alelade bir şekilde Antik Yunan felsefesinin

izleyicileri olmadığını, çoğu konuda yeni yaklaşımlara sahip zengin ve farklı bir karaktere büründüğünü gösterir. Bu bağlamda İslam

felsefesini aşağıda sıralanan başlıklar bakımından yeni ve özgün içerikler barındırır.

(17)

• Sistem Yenilikleri İddiası: İslam felsefesinin klasik Yunan ve Helenistik devir felsefelerini devam ettirmesine karşın, bütünüyle farklılaşan, zıt ve hatta tepkisel bir felsefe

geliştirme çabası ile zenginleşen bir muhtevaya sahiptir. Gazâlicilik, İşrâkîlik ve el- Hıkmetu’l-Meşrîkıyyin gibi felsefi ekoller buna örnek olarak verilebilir.

• Yeni Teori ve Görüşlere Sahip Olması: İslam Felsefesi kadim felsefe ve düşünce

geleneklerinde yer almayan bazı meseleler üzerinde yeni sayılabilecek tartışmalar;

teori ve görüşlere de yer verir. Varlığın zorunlu ve mümkün olarak ikiye ayrımı buna örnektir. Zorunlu kavramının mantıksal veya zihni zorunluluk ve varlıksal zorunluluk olarak iki kategoride ele alınışı da böyledir. “Metodik Şüphecilik” olarak Descartes’la şöhret bulan bakış, Malebranche’ın ilk defa formüle ettiği sanılan “okazyonalizm” gibi bir takım teorilerin köklerini el-Gazâlî başta olmak üzere bazı kelamcılarda bulmak mümkündür.

(18)

• Eski Filozofları ve Felsefeleri Tenkit Etmek: İslam Felsefesinin Yunan Felsefesinin basit bir devamı olmadığını gösteren başka bir veri de Kindî, Fârâbî ve İbn Sînâ gibi

filozofların, Platon ve Aristoteles başta olmak üzere, Yeni-Eflatuncu filozof ve şarihler de dahil görüşlerini ya kısmen, ya da tamamen reddettikleri bazı durum/görüşlerin olmasıdır. Örneğin Fârâbî Fisagor (Pythagoras), Aristipus, Epikuros, Diyojen ve Pyhron gibi filozofları eleştirir bazen de reddeder. Ayrıca Fârâbî’nin “heyula” ve “suret”in

teşekkülünde, madde zatını Allah’tan alır demesiyle, külli aklı Allah ile aynı saymamasıyla, Tanrı’yı evrenin merkezinde görmemesi gibi düşünceleriyle

Aristoteles’ten ayrılır. Felsefi ekollerden Şüphecilik ve Stoacılık gibi bazılarını da eleştirir. Zekeriyya er-Râzî ve Ebu’l-Berekat el-Bağdâdî, Aristoteles fizik ve

metafiziğinin en temel kavramları olan zaman, mekan, araz, cevher, hareket, sükun gibi terimlere verilen anlamları bilim dışı addederler.

(19)

• Eskilerin Teori ve Görüşlerini Geliştirmek: İslam Felsefesinin yaratıcı yanlarından biri de eski düşünürlerce ortaya atılan teori ve görüşlere yaptıkları yeni ilavelerdir. Örneğin İshak el-Kindî ve Fârâbî’nin,

Aristoteles ve Alexander of Aphrodisias (İskenderu’l-Afrodisî)’ın akıl teorilerine yaptığı ilaveler böyledir. Aristoteles’in ikili tasnifi,

Alexander’da üçlü, İslam filozoflarında ise dörtlü bir tasnife tabi tutulur.

• Müslüman Filozofların Birbirlerini Tenkidi: Müslüman filozofların

özgün yönlerinden biri de sadece Antik Yunan geleneği düşünürlerini değil, aynı zamanda birbirlerinin görüşlerini de tenkit etmeleridir.

(20)

• İslam Felsefesinin Özgünlüğüne Dair Bir Görüş:

• H. Corbin: Arap felsefesi birçok filozofunun özgünlüğüne rağmen, temelde Akdeniz havzasına önemli bir etki icra eden Yunan

felsefesinden gelir. Bu felsefe, Ortaçağ zamanında Avrupa kültürünün ortaya çıkmasına çok katkıda bulunmuştur.

• Bîrûnî’den bahsederken, müspet bilimler ve tabiat felsefesiyle ilgili yazdıklarını “eşsiz”, “şahaser”, “mükemmel” diye niteler.

(21)

• Okazyonalizm: Bütün olayların tek gerçek nedeninin Tanrı olduğunu öne süren, insana neden gibi görünen bütün diğer şeylerin Tanrı’nın iradesini(istencini) yansıtan birer ara neden olduğunu savunan felsefi öğreti

• Okült: Bilimsel yöntem dışındaki yollarla “gizili” bilginin

araştırılmasıdır. Latince’de; gizlemek, saklamak, üstünü örtmek anlamlarına gelir.

• Gnostik: Antik Mısır ezoterizmi, Platon ve Fisagor, İbrani geleneği, Zerdüştlük ve bazı Doğu gelenek ve dinleri, Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen mistik felsefeye verilen genel ad.

Referanslar

Benzer Belgeler

Domates, soğan, kereviz, tuz, karabiber ve zeytinyağını bir kaba koyup üzerlerini örtecek kadar su doldurun ve kırk dakika kadar kaynatın. Sonra üstüne balıkları da ekleyin

1893'te Concordia tiyatrosunda ve Kadıköy'de temsiller ve- ren bir Yunan topluluğu Melesville'in Elle est Folle, Octave Feuillet'- nin Dalida ve Dimitrios Koromilas'ın O Thanatos

Bir okşayışı serper Ölgün pencerelerde Kuşların kulağına.. Her gece yürüyorum, Karaya

Mavi öptüm dün gece, Sevinç tulumu vakit.

Konuşulan İstanbul Türkçesi'yle yazdığı şiir lerle Yahya Kemal Beyatlı, şiir dilinin zen­ ginleşmesini sağladı.. Modern TUrk şiirinin kurucusu sayılan Yahya Kemal

Dörtlük ve sekizlik nota değerlerinden oluşan bir oktav çıkıcı ve bir oktav inici majör gamın, orta tempoda “a” vokali ile legato bir biçimde, tek nefesle

Cotton (Gossypium spp.) is the most widely cultivated fiber crop in the world, with upland cotton (G. hirsutum L.) as the predominant type. Verticillium wilt, a fungal disease caused

Güneş Sistemi’nin Yeni Göçerleri Karadeliğin Fotoğrafı Bilgisayar model- lerinde kara delik olay ufku çevresinde oluşan gölge (üstte). Neptün M87 gökadasının merkezin-