• Sonuç bulunamadı

Cem Sultan’ın Türkçe Divanı’nda hacca dair unsurlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cem Sultan’ın Türkçe Divanı’nda hacca dair unsurlar"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cem Sultan’ın Türkçe Divanı’nda Hacca

Dair Unsurlar

Elements Related With Hajj In The Cem Sultan’s Turkish Divan

Şerife UZUN∗

ÖZET

Bu makalede Cem Sultan’ın Divan’ında hac ile ilgili hangi unsurlara ne şekilde yer verdiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çünkü diğer şair sultanlardan farklı olarak Cem Sultan hacca gitmiş ve hacca dair unsurları şiirlerinde oldukça güçlü bir şekilde kullanmıştır. O bunu hayal

eden değil gören ve yaşayandır. Bu durum onun şiirlerine de yansımıştır. Cem Sultan’ın Di-van’ında konuyla ilgili pek çok beyit bulunmaktadır. Bu beyitlerde hacca dair unsurlara hem gerçek anlamlarıyla yer verilmiş hem de bu unsurlar mecazî anlamlarıyla kullanılmıştır. Böy-lelikle girdiği taht mücadelesinin ardından ölümüne kadar sürgün hayatı yaşayan Cem

Sul-tan’ın hacca gidebilmiş olma ayrıcalığının şiirlerine nasıl yansıdığı açıkça görülmektedir. •

ANAHTAR KELİMELER Cem Sultan, hac, Kâbe, şair sultanlar

• ABSTRACT

It was studied to put forward in this article that in Cem Sultan’s Divan how he gave place to subjects related with hajj. Because unlike the other poet sultans, Cem Sultan went to hajj and he used elements related with hajj in a fairly strong way. He was not a person who was dream-ing hajj, he was a person that was seedream-ing and was livdream-ing. This situation reflected to his poems. Lots of couplets which were related with this subject had been in Cem Sultan’s Divan. He used

elements which related with hajj both their real means and their metaphors. In this way, Cem Sultan, who had lived in banishment until his death after throne struggle, reflected the

privi-lege of going hajj to his poem and we see this in his poems clearly. •

KEY WORDS

Cem Sultan, hajj, Kabe, poet sultans

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Eski Türk

(2)



Osmanlı hanedanının en renkli, o ölçüde de talihsiz kişilerinden biri kabul edilen Cem Sultan, Fatih Sultan Mehmed’in küçük oğludur. İyi bir eğitim ala-rak yetişen Cem Sultan, babasının ölümünden sonra ağabeyi II. Bayezid’le taht mücadelesine girişmiş, gittiği Bursa’da halkın da gönlünü kazanmış, orada adı-na hutbe okutup sikke bastırarak hükümdarlığını ilan etmiştir. Ancak bu mü-cadeleyi II. Bayezid’in kazanmasıyla Osmanlı tarihine bir hükümdar olarak de-ğil, talihsiz bir şehzade şair olarak geçmiştir.1 Onun şehzade olarak değil de sultan olarak anılmasının saltanat mücadelesinde ısrarcı davranmasından ya da kısa süreli de olsa kendini hükümdar ilan etmiş olmasından kaynaklandığı dü-şünülebilir.

Cem Sultan, tahta geçmemesine rağmen şair sultanlar arasında anılan ve şi-irlerinde şahsî duygularını ifade etmekte başarılı olduğu kabul edilen şairleri-mizdendir. Şiir ve edebiyatla çok küçük yaşlardan itibaren meşgul olan Cem Sultan’ın Konya’da bulunduğu dönemde çevresinde adına “Cem Şairleri” deni-len bir grup şair bulunmuştur ki Cem Sa’dî’si, Haydar Bey, Sehâî, Kandî, Şâhidî gibi dönemin ünlü şairlerinden oluşan bu guruptan bazıları onu gurbette de yalnız bırakmamıştır.2 Ağabeyiyle mücadelesinde çok kötü günler geçiren Cem Sultan’la birlikte bu şairlerin çoğu aynı hayatı yaşamışlardır. Avrupa’daki esa-ret hayatına bile onunla beraber katlanmaları bu bağlılığın ihsan ve caize sebe-biyle olmadığını açıkça göstermektedir. Hatta Cem Sultan’ın özel yazılarını ve Divan’ını, hem şehzadeye olan sadakati hem de iyi bir şair olmasından dolayı bu grubun en meşhur şairi kabul edilen Cem Sâ’di’si yazmıştır.3

Cem Sultan’ın şiirlerinde Ahmed Paşa’yı örnek aldığı, onun tesirinde kal-dığı, hatta gazel ve kasidelerinde onu taklit ettiği iddia edilmektedir. Kerem Kasidesi’ni Ahmed Paşa’nın “kerem” redifli kasidesine nazire olarak yazmıştır. Ayrıca Şeyhî, Necâtî gibi Osmanlı şairlerinin ve İran edebiyatından da Nizâmî, Selmân ve Hâfız gibi şairlerin etkilerinin olduğu bilinmektedir.4 Şiirlerinde kul-landığı dil ise yaşadığı dönem Türkçesinin hususiyetlerini taşımaktadır.

Cem Sultan, pek çok divan şairi gibi yeterince rind, çokça âşık, şairlik kud-retinden emin, güzellere düşkün, aynı zamanda onlardan şikâyetçidir. Allah’ın kâinattaki eşsiz nizamına, ahengine ve hikmetine hayrandır fakat hükümdarlık

1 Büyük İslam Tarihi, İstanbul 1989, C.10, s. 255.

2 Mustafa İsen, A.Fuat Bilkan, Şair Sultanlar, Ankara 1997, s. 265.

3 Haluk İpekten, Divan Edebiyatında Edebi Muhitler, İstanbul 1996, s. 167-168. 4 Halil Ersoylu, Cem Sultan’ın Türkçe Divanı, İstanbul 1981, C. I, s. 18.

(3)

iddiasında bulunduğu için ağabeyi II. Bayezid’le savaşacak derecede de hırslı olduğundan diğer divan şairlerden ayrılan bir dünya görüşüne sahiptir. Bu du-rumu hanedan mensubu olmasına bağlamak mümkündür.

Cem Sultan’ı diğer sultanlardan ayıran başka bir özelliği de hacca gitmiş olmasıdır. Osmanlı sultanlarından hiçbiri bu ibadeti yerine getirememiş olduğu halde o, Mısır’da bulunduğu dönemde eşi ve annesi ile birlikte Kahire’den Hi-caz’a geçerek hacca gitmiş, bundan duyduğu manevî hazzı şu beyitlerle ifade etmiştir:

Sultânlık olmaz ise dervişlik de hoştur Gör nice taht idindi taht ile tâcı Edhem

Olsan şehen-şeh-i Rûm olmazdı hac nasîbin Bin şükr k’oldı rûzî bu devlet-i muazzez5

Cem Sultan Divan’ında hac ile ilgili unsurlar oldukça zengindir. Cem Sul-tan bu unsurları hem divan edebiyatının kalıplaşmış ifadeleri şeklinde hem de gerçek anlamlarıyla kullanmıştır. Onun hacca gidişine dair en meşhur söylemi; taht mücadelesine giriştiği ağabeyi II. Bayezid’e gönderdiği sitem yüklü şiiridir:

Sen pister-i gülde yatasın şevk ile handân Ben hecr ile bâliş idinem hârı sebeb ne

Bu saltanat-ı dünyâ ola adle mukârîn Haccü’l-Haremeyn anı taleb kılsa aceb ne

II. Bayezid de buna karşılık ona şu cevabı göndermiştir:

Çün rûz-ı ezel kısmet olınmış bize devlet Takdîre rızâ virmeyesin böyle sebeb ne

Haccü’l-Haremeyn oldugına râzı olaydın Bu saltanat-ı dünyevîye bunca taleb ne6

Ancak bir başka şiirinde de Mekke’ye gidip Kâbe’yi tavaf etmesinin hiçbir mülke bedel olamayacağını ifade eden yine kendisidir:

5 Hilmi Yücebaş, Şair Padişahlar, İstanbul 1960, s.47. 6 H. Yücebaş, age., s. 47

(4)

Mekketu’llâh’ı varup bir gün tavâf eyledügün

Bin Karaman bin Arab bin mülket-i Osmândur (IX/2)

Hayatının esaret altında geçmesiyle ilgili olarak feleğe;

Küffâra esîr itdi beni çarh-ı bed-endîş

Ol dem kanı kim mesken idi Ka’be-i ulyâ (VI/58)

şeklinde sitem ederken, belki de hayatında teselli bulduğu yegâne zamanlardan biri olan hac yolculuğuyla ilgili olarak sevgilisine şöyle seslenmektedir:

Cem’iyyet-i hacc itdi ger olsan ana hem-râh

Bin Ka’be sevâbını bulur hoş sefer eyler (G. 41/7)

Ancak, bir başka yerde de hacı olmanın gereklerine yeterince uymadığına dair özeleştiride bulunur:

Didüm ey can kaçma Cemden hâcıdur güldi didi Gerçi hâcıdur velî can virür oglan üstine (G.301/8)

Bunların dışında daha çok divan edebiyatının kalıplaşmış ifadeleri hâline gelen hac ile ilgili unsurlar Cem Sultan’ın dilinden beyitlere dökülmüştür. Fa-kat kullanılan bu ifadelerde dahi haccın dinî bir ritüel olduğu gerçeği göz ardı edilmemiş ve hac menasikine uygun ifadeler kullanılmıştır. Biz de bu çalışma-mızda Cem Sultan’ın Divan’ında hacca dair unsurların yer aldığı beyitleri ko-nularına göre tasnif ederek aşağıda verdik.

Kâbe (Beytü’l-Haram, Beytü’l-Mutahhar, Beytü’l-Mukaddes, kıblegâh): Divan şiirinde hemen her şairin birçok beyitte sevgilisinin mahallesini Kâ-be’nin bulunduğu topraklara; evini, kapısını, kapısının eşiğini ya da mahallenin kendisini Kâbe’ye benzettiği görülmektedir. Sevgilinin bulunduğu yerin Kâbe olmasının ya da o şekilde düşünülmesinin birtakım âdet ve inanışlardan kay-naklanan sebepleri vardır. Çünkü Kâbe Müslümanların kıblesidir ve o yöne secde edilir. Müslüman olmayanların ise Kâbe’ye girmesi yasaktır. Kâbe ve et-rafı güvenli bir sığınaktır. Ayrıca Kâbe meleklerin de bulunduğu yerdir. Onlar daima Kâbe’yi tavaf ederler. Bu durum Cem Sultan’ın şiirlerinde de dikkat çekmektedir.

(5)

Melâ’ik işde bir âdem diyü sücûd eyler

Ana ki Ka’be-i kûyunı secdegâh eyler (G. 52/3)

Ol dem kanı ki Ka’be-i kûyun mekân idi Ârâmgâhı gönlümün ol âsitân idi (G.335/1)

Sevgilinin kapı ve eşiği de âşığın yöneldiği, yüz sürmek istediği yer olması açısından Kâbe’ye benzetilir. Müslümanlar nasıl Kâbe’ye yönelirlerse âşık da bu eşik ya da kapıya yönelmekte ve ona secde etmektedir:

Harem hevâsına bağlanma iy sanem ihrâm Cihâna kıblegeh ol âsitâne yitmez mi (G.339/6)

Hacc-ı vasla gelmişem sa’y eylerem

Ka’be-i kapunda vardur ihtiyâc (G. 26/6)

İşigün Ka’besi penâhumdur

İki âlemde secdegâhumdur (G.43/1)

Hatta o, seher yelinin yıllardır bu eşiğe ulaşabilmek için estiğini, ona ula-şanlara da haset ettiğini söyleyerek sıradan bir durum olan rüzgârın esişini böy-le güzel bir sebebe bağlamıştır:

İşigün Ka’besine bir dem irem diyü gezer

Nice yıldur bu hevâyıla yiler bâd-ı seher (G.92/1)

Hased itdi tavâf itdügiyçün

İşigün Ka’besini bâd-ı sabâ (G.2/3)

Hacca gitmek, özellikle de Cem Sultan’ın döneminde meşakkatlidir. Şair bu gerçeği Kâbe yollarının dikenlerle dolu olduğunu söyleyerek dile getirir. Ancak gerçek bir mümin onları diken olarak değil de bir çiçek gibi algılar. Âşık da sevgilisinin semtindeki dikenleri böyle görür. Bu düşünceden hareketle Cem Sultan da sevgilinin semtindeki dikenleri yasemine benzetir:

Hâra saymaz Ka’be-i kûyun mugaylânın gönül

(6)

Kâbe bazı beyitlerde Haram, Mukaddes ve Beytü’l-Mutahhar gibi ifadelerle de karşılanmaktadır. Çünkü Kâbe içerisinde bazı ya-saklar vardır. Bu yaya-sakların orada yapılması haramdır. Kâbe’nin Beytü’l- Ha-ram tabiriyle anılması bu yasaklara dayanır. Ayrıca Kâbe Müslümanlar için kutsal bir mekândır, bir ibadet yeridir ve ibadethanelerin de temiz olması esas-tır. Bu yüzden Kâbe’ye Beytü’l-Mukaddes veya Beytü’l-Mutahhar denir.

Vasle-i rahmet umar zînet tırâzına müdâm

Perde-i Beytü’l-Harâm ihrâmı zülfünden senün (G.190/4)

Bir nokta gibi dâ’ireye aldı fi’l-mesel

Beytü’l-Harâmı sahn-ı safâsı Muhammedün (Der Na’t-ı Nebi/5)

Kaşundur kûşe-i Beytü’l-Mukaddes

Saçundur perde-i Beytü’l-Mutahhar (G. 110/4)

Kâbe, kıble olduğu için Mescid-i Haram içerisinde Kâbe’ye bakan her yön kıbledir. Dolayısıyla orada kıble için yön tayinine gerek yoktur. Buna bağlı ola-rak sevgilisinin yüzünü Kâbe’ye, kaşını da mihraba benzeten şair, Kâbe olan sevgilisinin yüzünde de kıbleye yani kaşa gerek olmadığını söyler:

Ebrû-yı siyâh olmasa yüzünde kayurmaz

Zîrâ sanemâ Ka’beye mihrâb ne hâcet (G. 19/3)

Ka’be yüzinden budur kaşın tırâş itdügi yâr

Kıbledür her kûşesi mihrâb ana hâcet degül (G.200/2)

Fikr-i ebrûn eylemez Cem mescid-i hüsnünde hiç

Ka’bede dîvânedür mahsûs mihrâb isteyen7 (G. 254/9)

Cem Sultan Divan’ında Kâbe, sevgilinin evi ve yüzü olmanın dışında gönül olarak da kullanılmıştır. Çünkü Kâbe Allah’ın evidir, tasavvufî düşünceye göre ilâhî aşk gönülde tecelli ettiği için gönül de Allah’ın evidir. Dolayısıyla Allah’ın evi kabul edilen yer de meleklerin durağıdır. Ayrıca ziyaret edilmesi gerekliliği, yıkılamaması ve bir mahremiyet hâline sahip olması da diğer hususiyetlerdir. Şair bunları şu ifadelerle dile getirmektedir:

(7)

Bir dem giderme ravza-i dilden hayâlüni

Zîrâ harîm-i Ka’be melekler turagıdur (G. 104/5)

Dil olalı Ka’be-i ‘ışka harîm

Çekdi hayâl-i hatun ana harîm (G. 223/1)

Kâbe Örtüsü:

Divan edebiyatında sevgilinin yüzü Kâbe’ye, kaşları kıbleyi gösteren mih-râba, bazen Kâbe’nin köşesine benzetilirken, saçları da siyah olmasından dolayı Kâbe’nin kara örtüsüne benzetilmiştir. Bu konuyla ilgili Cem Sultan’ın Di-van’ında oldukça zengin örnekler bulunmaktadır ki bunlardan bazıları aşağıda verilmiştir:

Can virüpdür zülf-i müşgînün hevâsı ile Cem

Perde-i Beytü’l-Mutahhardan kılun ana kefen (G.236/5)

Câmi’-i hüsninde zeyn içün kaşı mihrâbına

Ka’be örtüsini asar kâkül-i müşgîn-i dost (G.20/4)

Üstine zülfün asmaz idi Ka’be örtüsin

Câmi yüzünde olmasa mihrâb-ı can kaşun (G.191/2)

Hacerü’l-Esved:

Şair yukarıdaki benzetmenin bir devamı olarak sevgilisinin yüzünü Kâ-be’yle eş tutarken onun yüzündeki beni de Kâbe’nin duvarındaki cennetten geldiği rivayet olunan Hacerü’l-Esved’e benzetmektedir ki nasıl hacılar tavaf ederken o kara taşı öpmek için çabalarlarsa şair de sevgilisinin benini öpmeyi öyle dilemektedir:

Ka’be yüzünde benün çün Hacerü’l-Esved imiş Yaraşur her nefes ol hâl-i siyeh-kârı öpem (G.226/3)

Başka bir yerde ise sevgilisinin kalbini katılığından dolayı taşa, ama belki de yeryüzündeki taşların en kıymetlisi olan Hacerü’l-Esved’e benzetmektedir. Buna bağlı olarak da hacıların Hacerü’l-Esved’e karşı dua etme isteği duymaları gibi kendisinin de sevgilisine karşı böyle dua etme arzusu içerisinde olduğunu belirtir:

(8)

Dil-i sengînün ile hâlüne hâlüm diyeyim

Hacerü’l- Esvede karşu çün olur ‘arz-ı du’â (G.6/2)

Altın Oluk:

Cem Sultan, Kâbe’de bulunan altın oluktan da bahsetmektedir. O sevgilisi uğruna gözünden akan yaşların yüzünden süzülmesini Kâbe’nin altın oluğun-dan akan suya benzetmektedir ki böylece oluğun sarı olmasıyla âşığın yüzünün sararmış olması arasında da bir alâka kurulmuş olmaktadır:

Çün yaşlarum yüzümden akar âsitânına

Bârî yüzüm o Ka’bede zer nâv-dân idün (G.187/3)

Hattun hayâline akalı yaşum işigün

Bir Ka’bedür ki oldı anun nâv-dân-ı müşg (G.183/5)

Kâbe’de Yanan Işık:

Günümüzde olduğu gibi geçmişte de geceleri Kâbe ve çevresinin aydınla-tıldığını Cem Sultan’ın şiirlerinden öğrenmekteyiz. O, orada sabaha kadar hiç sönmeden yandığı bilinen ışıktan şu şekilde bahsetmektedir:

Mihr-i hüsnün görmeyince gitmesün dilden ruhun

Kim harîm-i Ka’bede tâ subha dek yanar çerâğ (G. 162/3)

Yanar harîm-i Ka’be-i hüsnünde subha dek

İksîr-i gamdan olalı zer nâv-dân-ı şem’8 (G.161/4)

Tavaf:

Tavaf, Kâbe’nin etrafında dönülerek yapılır ve haccın gereklerinden de bi-ridir. Sevgilisinin evinin etrafında dolaşmayı Kâbe’yi tavaf etmeyle eş tutan Cem Sultan bu durumun âşık açısından önemini şu şekilde dile getirmektedir:

Irağa salma kapundan beni ki Merve hakı

Tavâf-ı Ka’be-i kûyun safâyımış ey dost (G.17/2)

Gel bu sınuklu gönlümün eyle ziyâretin

Bulmazdı tavâf-ı Ka’be-i ‘ulyâyı bir nefes9 (G. 138/6)

8 Benzer örnekler için bk. G.207/4. 9 Benzer örnekler için bk. G.3/4, G. 195/4.

(9)

Sa’y, Merve ve Safâ:

Safâ ve Merve Kâbe yakınında bulunan iki tepedir. Bu iki tepe arasında ye-di defa giye-dip gelinerek yapılan ibadete ise sa’y denilmekteye-dir. Şair bu unsurları genellikle birlikte kullanmış, sevgilisinin mahallesinde dolaşmayı sa’y yapmaya benzetirken bunun âşık için ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu da dile ge-tirmiştir.

Gam Mervesinde sa’y idüben hacc-ı vaslıçün Hüccâc-ı ‘ışka virilen ehl-i safâ hakı (X/53)

Merve hakı sa’y-i Ka’be-i kûyun

Cân hâcısına safâdur ey dost (G.16/13)

Irağ itme kapundan Merve hakkı

Çü Ka’be kûyunun sa’yi Safâdur (G.68/4)

Şair bu konuyla ilgili olarak başka bir beyitte ise sevgilisinin diğer âşıkları-nın yani rakiplerinin sevgilisinin mahallesinde dolaşmasını hacıların sa’y etme-sine benzetmiş ve buna bir anlam veremediğini ifade etmiştir:

Çün safâ bulmaz beni kapunda gördükçe mukîm Ka’be-i kûyunda niçün sa’y ider bilsem rakîb (G.10/4)

Zemzem:

Konuyla ilgili bir başka unsur ise zemzemdir. Zemzem, Kâbe civarındaki meşhur kuyunun suyuna verilen addır. Şair sevgilisi uğruna gözünden akıttığı yaşları zemzem suyuna benzetmektedir:

Dil urdugıçün yüzümüz ol havz-ı safâdan

Şimdi yiridür dökse gözüm Zemzem-i Bathâ (VI/59)

Çün olmadum harem-i kûy-ı dil-bere mahrem

Gözüm bunarı akıtsa aceb degül zemzem (G. 211/1)

İhram:

Haccın özel giysisi olan ihrama da yer veren şair, onu beyaz ve dikişsiz ol-ma özelliğinden dolayı kefene benzetir. Ayrıca hacıların giydiği bu ihramın

(10)

al-tında başka bir elbise bulunmayışı da âşığın hâl ve tavrına uymaktadır. Zira âşık da sevgilisinin uğruna dünyaya ait her şeyden vazgeçmiştir.

Hacc-ı vasl içün şehîd olanların Câme-i hûnînleri ihrâmdur (G.78/5)

Giymesin devlet kabâsın hırka-i ‘ışkun giyen

Çünki ihrâm üzre giymez mahrem olanlar libâs (G. 136/2)

Kurban:

Kurban Bayramı’nı içine alan günlerde gerçekleşen hac ibadeti sırasında kesilen kurban yerine ise Cem Sultan sevgilisine kendi canını sunar:

Îd ayı diyü Ka’be-i kûyunda dil-i Cem

Yâ kaşlaruna cânını kurbân ider iy dost (G.15/7)

Arafat:

Cem Sultan, Divan’ında haccın farzlarından biri olan vakfenin gerçekleşti-ği, Mekke yakınlarında bulunan Arafat’a ise sadece bir beyitte yer verir:

Sa’y it ki mahrem-i Medenî olasın gönül

Mekkîdür işigi Arafât’ı Muhammedün (Der Na’t-ı Nebi/19)

Sonuç

Neticede Cem Sultan’ın hacca gitmiş, Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret et-miş bir şehzade olarak şiirlerinde hacla ilgili unsurları diğer şairlerden ve özel-likle de diğer şair sultanlardan daha zengin ve ayrıntılı bir şekilde kullandığını söylemek mümkündür.10 Zira bu durum bir şeyi hayal etmekle görmek arasın-daki fark kadar açıktır. Çünkü diğer sultanların hiçbiri hacca gitmemişken o sürgün hayatına rağmen bu şerefe nail olmuştur. Belki de bütün bunlardan do-layı onun Kâbe’ye, Kâbe’yi içine alan kutsal topraklara duyduğu aşk ve özlem, öldüğünde kefeninin Kâbe’nin örtüsünden yapılmasını istetecek kadar büyük-tür. ©

10 Şerife Uzun, Türk İslam Edebiyatında Hac ve Kurban Motifleri (Şair Sultanlar Örneği),

Referanslar

Benzer Belgeler

[Concor] - [康肯錠] 返回 藥品介紹 藥師 藥劑部藥師 發佈日期 2010/02 /11

at low rates increasing from 0.3 to 0.9 dm 3 min −1 increased from 0.06 to 0.15 at a current density of 68.3 A dm −2 , indicating that the AO6 removal efficiencies decreased as

Buna göre ölçekte yer alan her bir maddenin ve her bir faktörün, ölçeğin geneli ile ölçülmek istenen özelliği ölçebilme amacına anlamlı düzeyde hizmet ettiği ve her

Doğa aşığı, kuş ressamı Salih Acar mücadeleli hayatında kar­ şılaştığı her güçlük, geçirdiği her acılı olaydan sonra daha da güç­ lenmiş ve yenilenmiş

Bakım amaçlı merkezlerde, program çocukların fiziksel bakımı ve dengeli bir beslenmenin verildiği güvenli bir ortamı sağlamaya önem veriyordu, öte yandan

 Sonuç olarak, çalışmamızda mikst tipte hücre morfolojisine sahip GİST’ lerde epiteloid hücre morfolojisindeki alanlardaki mitoz sayısı, iğsi alanlardaki mitoz sayısına

Bilateral vokal kord fiksasyonu olan 57 yaşındaki kadın hastada ise akut üst solunum yolu (ÜSY) obstrüksiyonu gelişmesi nedeniyle acil olarak trakeostomi açıldı..

Lale Devri’ nin önemli ismi Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’ nın (ortada), Hollanda elçisi Cornelis Calkoen’i huzuruna kabulü (en üstte); Lale