• Sonuç bulunamadı

Nuh b. Mustafa'nın ?El-Kelimâtü'ş-Şerife Fî Tenzihi Ebî Hanife? adlı eserinin edisyon kritiği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nuh b. Mustafa'nın ?El-Kelimâtü'ş-Şerife Fî Tenzihi Ebî Hanife? adlı eserinin edisyon kritiği"

Copied!
153
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

İSLAM HUKUKU BİLİM DALI

NUH B. MUSTAFA’NIN

“el-KELİMÂTÜ’Ş-ŞERİFE FÎ TENZİHİ EBÎ HANİFE”

ADLI ESERİNİN EDİSYON KRİTİĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Orhan ÇEKER

Hazırlayan

Mehmet Ali AYTEKİN

(2)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER………. …. I

KISALTMALAR……….. III ÖNSÖZ……….. IV

GİRİŞ

KONUNUN AMACI, ÖNEMİ VE NUH B. MUSTAFA’NIN YAŞADIĞI DÖNEMİN İLMİ DURUMU

I- KONUNUN AMACI, ÖNEMİ ve FAYDALANILAN KAYNAKLAR .1

II-NUH b. MUSTAFA’NIN YAŞADIĞI DÖNEMİN İLMİ DURUMU...1

BİRİNCİ BÖLÜM NUH b. MUSTAFA’NIN HAYATI VE ESERLERİ A- ADI, DOĞUMU VE NESEBİ ……… 4

B- TAHSİLİ ………. 4

C- VEFATI ……….. 5

D- İLMİ KİŞİLİĞİ ……….. 5

E- HOCALARI ………... 7

F- ESERLERİ ………... 8

1- Nuh b. Mustafa’ya ait olanlar ……….. 8

2- Nuh b. Mustafa’ya nispet edilenler ………. 20

İKİNCİ BÖLÜM NUH b. MUSTAFA’NIN el-KELİMATÜ’Ş-ŞERİFE ADLI ESERİ I- ESERİN TANITIMI A- ADI……… 23

B- ESERİN NUH b. MUSTAFA’YA AİDİYETİ ………. 23

C- ÖNEMİ ………. 23

D- YAZILMA SEBEBİ……….. 24

1- Eserin Yazılma Sebebi Olan Bir Hikâye ……….. 24

2- Hikâyenin Değerlendirilmesi ……… 26

E- DAYANDIĞI KAYNAKLAR ……….... 29

1- Eserde Zikredilen Kaynaklar ……… 29

2- Nakilde Bulunduğu Âlimler ………. 36

F- ESERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ……….. 37

1- Eserin Mâhiyeti ………. 38

(3)

II- ESERİN EDİSYON KRİTİĞİ

A- ESERİN MEVCUT YAZMA NÜSHALARI ……… 44 1- Süleymaniye Kütüphanesi ………. 44 2- Beyazıt Kütüphanesi ………. 45 B- EDİSYON KRİTİKTE TAKİP EDİLEN METOT ………… 46 SONUÇ ……….. 48 BİBLİYOGRAFYA ………... 52

(4)

KISALTMALAR

a.s.

:

aleyhisselam

a.g.e.

: adı geçen eser

a.mlf.

:

aynı müellif

bkz.

:

bakınız

c.

:

cilt

DİA

: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

h.

:

hicri

HTD

: Hadis Tetkikleri Dergisi

GAL

: Geschichte Der Arabischen Litteratur

ktp.

:

kütüphanesi

İA :Milli

Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi

İSAM

: İslam Araştırmalar Merkezi

Nşr.

:

neşreden

nr.

:

numara

r.anhüm :

Radıyallâhü anhüm

s.

: sayfa

s.a.s

: sallallâhü aleyhi vesellem

t.

: tahkik eden

trc.

:

tercüme

eden

ts.

:

tarihsiz

TTK

: Türk Tarih Kurumu

v.

:

vefatı

v.d.

:

ve

devamı

y.y.

:

yayım yeri yok

(5)

ÖNSÖZ

İslam uleması asırlarca gerek dinî ve gerekse müspet ilimlerde güzide eserler telif etmişler ve bizlere büyük ilmî servet bırakmışlardır. Bu ilmî servetin vârisleri şüphesiz ki hayatını ilme adayanlardır. Vârislere düşen vazife, bu mirasa sahip çıkmaları, onu muhafaza edip sonraki nesillere aktarmalarıdır. Bu da ancak bu eserlerin kütüphanelerimizin tozlu raflarından kurtarılıp, gün yüzüne çıkarılmaları ve ilim dünyasına kazandırılmaları ile mümkündür.

İslam dünyasında son zamanlarda eserler tahkik süzgecinden geçtikten sonra basılmaya başlanmıştır. Son derece sevindirici olan bu gelişme maalesef, yazma eserler yönünden zengin olan ülkemizde olması gereken seviyenin çok gerisindedir. Her İslam ülkesi tahkik çalışmalarında özellikle kendi mezhebinin kaynak kitaplarına ağırlık verdiği için Hanefi Mezhebinin kitapları ekseriyetle, hâlâ yazma halinde bulunmaktadır. Bu durum asırlarca Hanefi Mezhebinin yoğun bir şekilde yürürlükte olduğu ülkemizin, ilim dünyasındaki itibarına gölge düşürmektedir.

Ülkemizde özellikle Osmanlılar zamanında çok değerli âlimlerin yetiştiği bilinen bir gerçektir. Günümüzde bu âlimlerden birçoğu bilinmekte ve bunların yazdığı eserlerden istifade edilmektedir. Fakat belki de bilinenler kadar bilinmeyen âlimlerin de var olduğu acı bir gerçektir. Artık bu âlimlerimizin ve yazdığı eserlerin gün yüzüne çıkarılması ve ilim dünyasına tanıtılması elzem hale gelmiştir.

Tarihin gizli derinliklerinde kalan âlimlerimizden birisi de Nuh b. Mustafa’dır. Nuh b. Mustafa (v. 1070/1660) fıkıh, tefsir, hadis, kelam, tasavvuf gibi ilimlerde temayüz eden ve yüzün üzerinde irili ufaklı eserler bırakan çok yönlü bir âlim olmasına rağmen günümüzde ne kendisi, ne de eserleri hakkıyla tanınabilmiştir.

Bu çalışmamızda, hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığımız Nuh b. Mustafa’nın bir eserini tahkik etmek suretiyle, hem bu eserini gün yüzüne çıkarmayı, hem de kendisinden ve eserlerinden ayrıntılı olarak bilgi vermeyi amaçladık.

Dirase (araştırma) ve tahkik olmak üzere iki ana kısımdan oluşan bu çalışmamızın birinci kısmı bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Bunu, ikinci yani tahkik kısmı takip etmektedir.

(6)

Girişde konunun amacı, önemi, faydalanılan kaynaklar ve müellifin yaşadığı dönemin ilmi durumu hakkında bilgiler verdik.

Birinci bölümde müellifin hayatını, ilmî kişiliğini, hocalarını beyan edip eserlerini tanıtmaya çalıştık. Eserlerini tanıtırken onların sadece isimleri ile iktifa etmedik, el yazma eserlerin bulunduğu kütüphaneleri gezmek suretiyle eserlerin içerikleri hakkında da bilgiler verdik. Ayrıca bu bölümde Nuh Efendi’ye nispet edildiği halde ona ait olmayan bazı eserleri de açıkladık.

İkinci bölümde ise tahkik ettiğimiz eserin tanıtımını yaptık. Bu bağlamda onun yazılma sebebini, mahiyetini, konuyu ele alış tarzını ve müellifin istifade ettiği kaynakları izah ettik. Daha sonra eserin yazma nüshaları hakkında ayrıntılı bilgiler verdik.

Tahkik kısmında da öncelikle, yazma halinde bulunan eseri bilgisayar ortamında kaydettik. En doğru metni ortaya çıkarmak için yazdığımız bu nüsha ile diğer iki nüshayı karşılaştırarak, nüshalar arasındaki farkları dipnotta belirttik. Bunu yaparken modern imla ve paragraf kurallarına riayet ettik. Ayrıca metinde zikredilen ayetlerin numaralarını ve hadislerin kaynaklarını dipnotta gösterdik. Bu çalışmamın ilim dünyasına faydalı olmasını ümit eder, beni tahkik çalışmasına teşvik eden ve benden yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Sayın Prof. Dr. Orhan ÇEKER Bey’e, gerek ders döneminde ve gerek daha sonraki zamanlarda kendilerinden istifade ettiğimiz Sayın Prof. Dr. Saffet KÖSE, Prof. Dr. Ahmet YAMAN, Prof. Dr. H. Tekin GÖKMENOĞLU ve Doç. Dr. Halit ÇALIŞ Bey’lere teşekkür ederim.

Ayrıca eserin nüshalarını temin etmemde bana yardımcı olan ve tahkik çalışması konusunda tecrübelerinden müstefit olduğum Selçuk Eğitim Merkezi öğretim görevlilerinden değerli hocam Hasan ÖZER Bey’e ve yetişmemizde emeği geçen tüm saygıdeğer hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Mehmet Ali AYTEKİN Konya - 2008

(7)

GİRİŞ

KONUNUN AMACI, ÖNEMİ VE NUH b. MUSTAFA’NIN YAŞADIĞI DÖNEMİN İLMİ DURUMU

I- KONUNUN AMACI, ÖNEMİ VE FAYDALANILAN KAYNAKLAR

Bu çalışmanın temel amacı, Osmanlı ulemasının önemli simalarından biri olan ve günümüzde kısmen unutulmuş bulunan Nuh b. Mustafa’nın (v. 1070/1660) bir eserini gün yüzüne çıkararak bu vesile ile onu ve eserlerini ilim dünyasına tanıtmaktır.

Tahkikini yaptığımız eser, müçtehit imamların büyüklerinden biri olan İmam-ı A‘zam (v. 150/767) ve onun mezhebi aleyhinde uydurulan ve bazı kaynaklarda da nakledilen bir hikâyede ileri sürülen iddialara, temel kaynaklara dayanarak cevap vermesi açısından önem arz etmektedir.

Çalışmamızda Nuh b. Mustafa’nın hayatını incelerken özellikle Bursalı Mehmed Tahir Efendi’nin (v.1925) Osmanlı Müellifleri, Hayrettin ez- Zirikli’nin (v. 1976) el-Alam, Muhibbi’nin (v. 1111/1699) Hülâsatü’l-eser, İsmail Paşa’nın (v. 1920) Hediyyetü’l-ârifin, Brockelmann’ın (v. 1956) GAL, Ömer Rıza Kehhale’nin (v. 1987), Mu’cemü’l-müellifin adlı eserlerinden ve bazı ansiklopedi maddelerinden istifade ederken, eserleri hakkında, mezkûr kaynakların yanında Ali Rıza Karabulut’un İstanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut El Yazma

Eserler Ansiklopedisi’nden, Cemil Bey’in Ukûdü’l-cevher’inden ve bu eserlerin

bulunduğu Süleymaniye ve Beyazıt kütüphanelerinden istifade ettik.

II- NUH b. MUSTAFA’NIN YAŞADIĞI DÖNEMİN İLMİ DURUMU Nuh b. Mustafa (v. 1070/1660), fıkhın tarihi dönemleri hakkında yapılan bazı tasnifler göz önünde bulundurulacak olursa fıkhın ve fakihlerin daha önceki hareketliliğinin kısmen durağanlaştığı, içtihadî faaliyetlerin zayıfladığı, şerh ve haşiyelerin yaygınlaştığı, daha önce yetişen büyük müçtehitlerin fazla yetişmediği bir dönemde yetişmiş ve yaşamış bir âlimdir. 1

Müellifin yaşadığı asır olan 11./17. asırda İslam dünyasında Şemsüddin Muhammed b. Abdullah et-Timurtâşi (v. 1004/1595), Ali el-Kâri (v. 1014/1605), Muhammed Abdurraûf Münâvî (v. 1031/1622), Merî b. Yusuf el-Kermî (v.

(8)

1033/1624), Buhûtî (v. 1051/1641), Hayrettin er-Remlî (v. 1081/1671), Alaüddin Muhammed b. Ali el-Haskefî (v. 1088/1677), Ahmed b. Muhammed Hamevî (v. 1098/1687), Muhammed b. Abdullah Haraşî (v. 1101/1690) gibi âlim ve müçtehitler yetişmiştir.

Osmanlı İmparatorluğun da ise kuruluşundan Kanunî devrine kadar sürekli gelişme kaydeden ilmiye mesleği ve medreseler müellifimizin de yaşadığı XVI- XVII. yüzyılları arasında gerilemeye başlamıştır. Esasında tarihçiler Osmanlı müesseselerinde ve nizamında XVI. asrın ikinci yarısından (1550’den) itibaren bir bozulmanın başladığı konusunda hemfikirdirler.2

Uzunçarşılı bu asrın ilmi durumunu şu şekilde özetlemektedir:

“Onaltıncı asrın ikinci yarısıyla onyedinci asırdaki ilmi cereyan, medrese ve müderrislerin çokluğu kemmiyyet itibariyle yekün tutmakta ise de keyfiyet cihetinden yani yüksek ihatalı mütefekkir ulemanın azlığı, ilim seviyesinin düşüklüğü medrese teşkilatının bozularak çocuk molla zadelerin bilgisiz olarak yüksek makamları elde etmeleri gibi haller bilhassa on yedinci asırda alıp yürümüştür. Bu asırda daha önceki asırlara nazaran aded itibariyle pek çok eser kaleme alınmış ise de bunların içinden ilmi kıymeti haiz olanlar pek azdır. Bu da yukarıda söylediğimiz gibi ilmi hüviyet sahibi büyük âlimlerin az olmasından, yetişememesinden ve bu gibilerin yerlerini ehliyetsizlerin işgal etmesinden ileri gelmektedir.” 3

Bu bozulmanın farkına varan bazı ilim adamı ve devlet ricali ulemanın başarısızlığını ve toplumda istenilen görevi yerine getiremediğini dile getirmişler ve ulemaya çok ağır tenkitlerde bulunmuşlardır. Bu tenkitlerin en ağırını Gelibolulu Mustafa Âlî (v.1008/1600) yapmıştır. Âlî, Künhü’l-ahbâr adlı tarihinde ulemayı ve ilmiye mesleğini genel olarak incelemiş, ulemanın merasim uleması haline geldiğini, eser telif etmekte başarısız olduklarını, ilmiye mesleğinde adam kayırma ve himaye anlayışının hâkim olduğunu, müderris ve

(9)

kadılığın rüşvetle verildiğini vurgulamıştır.4 Bu dönemin tanınmış bir âlimi olan Kâtip Çelebi de (v.1067/1657) Osmanlı medreselerinin ve ilim hayatının içine düştüğü buhrandan, bunun sebep ve çarelerinden bahsetmiş, medreselerin problemlerini de tahlil ettiği Mizanü’l-hak fî-htiyâri’l-ehak5 adlı eseri yazmıştır.6 17. yüzyılda Osmanlı Devletinde Âli Efendi (v.1008/1600), Hocazâde Mehmet Efendi (v. 1024/1615), Hocazâde Esat Efendi (v. 1034/1625), Zekeriyazâde Yahya Efendi (v. 1053/1644), Abdürrahim Efendi (v. 1066/1656), Kâtip Çelebi (v. 1067/1657), Kara Çelebizâde Abdülaziz Efendi (v. 1068/1657), Sarı Abdullah Efendi (v. 1071/1660), Bülbülzâde Hıbrî Ali Efendi (v. 1080/1669), Tulumcuzâde Abdurrahman Efendi (v. 1081/1670), Ankaralı Mehmet Emin Efendi (v. 1098/1687), Çatalcalı Ali Efendi (v. 1103/1692), Müneccimbaşı Ahmet Dede (v. 1113/1701) gibi bir takım ilim ve fikir adamı temayüz etmişti.7

4 İpşirli, Mehmed, “Klasik Dönem Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyet

Tarihi, I/274- 275 (Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu)

5 1972 yılında Orhan Şaik Gökyay’ın hazırladığı bu eser Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır. Eser daha sonra Süleyman Uludağ ve Mustafa Kara’nın çalışmalarıyla “İslamda

Tenkit ve Tartışma usulü” adıyla açıklamalarla sadeleştirilmiş ve 1990 yılında İstanbul’da Marifet

Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

6 İpşirli, Mehmed, “Klasik Dönem Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Osmanlı Devleti ve Medeniyet

Tarihi, I/276 (Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu)

(10)

BİRİNCİ BÖLÜM

NUH b. MUSTAFA’NIN HAYATI VE ESERLERİ

A- ADI, DOĞUMU ve NESEBİ

Müellifin hayatından bahseden eserlerde onun Amasya’da doğduğu8 ifade edilmekle beraber ne zaman doğduğu zikredilmemektedir. Nuh Efendi olarak da bilinmekte olup Anadolu’ya nispetle er-Rûmî,9 Konya’da bir müddet müftülük yaptığı için el-Konevî,10 Mısır’a gidip burada ikamet etmesi sebebiyle el-Mısrî,11

Hanefi mezhebi âlimlerinden olduğu için de el-Hanefî12 nispeleriyle anılmaktadır. Nuh Efendi (v. 1070/1660) el-Vecdî namı ile de maruftur.13

B- TAHSİLİ

Hayatı hakkında ayrıntılı bilgi verilmeyen Nuh b. Mustafa, Amasya ve İstanbul’da tahsilini tamamladıktan sonra Konya’da müftülük yaptı14. Amasyalı Ömer Paşa’nın15 Mısır’a vali olarak tayin edilmesinin akabinde onunla beraber Mısır’a gitti.16 Tahsiline burada da devam eden Nuh Efendi, Şeyhu’l-İslam Ali b.

8 Muhibbi, Hülâsatü’l-eser, IV/458; Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı müellifleri, I/416; Zirikli, el-Alam, VIII/ 51

9 Muhibbi, a.g.e., IV/458; Zirikli, a.g.e., VIII/51 10 İsmail Paşa, Hediyyetü’l-ârifin, VI/498 11 Brockelmann, GAL, II/432

12 Kehhale, Mu’cemü’l-müellifin, XIII/119

13Karabulut Ali Rıza, İstanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut El Yazma Eserler

Ansiklopedisi, III/1625

14 Bursalı Mehmet Tahir Efendi, a.g.e., I/416; Zirikli, a.g.e., VIII/51

15 Mısır tarihi ve Osmanlı döneminde Mısır gibi bir takım eserlerde yaptığımız araştırmada, o dönemlerde görev yapan valilerden bahsedilmekte fakat Ömer Paşa hakkında herhangi bir bilgi verilmemektedir. Ancak es-Sekâfetü’t-Türkiyyetü fî Mısır adlı eserde Mısır’da 1074–1077 yıllarında valilik yapan bir Ömer Paşa’dan bahsetmektedir (s. 179) ki Nuh Efendi’nin vefat tarihi göz önünde bulundurulduğunda bu şahsın Amasyalı Ömer Paşa olma ihtimali oldukça zayıftır. 16 Ekmeleddin İhsanoğlu’nun editörlüğünü yaptığı Osmanlı Tabii ve Tatbiki Bilimler Literatürü

Tarihi’nde Nuh Efendi’nin İstanbul’dan sonra, tahsilini tamamlamak üzere Mısır’a gittiği ve orada

tahsilini ikmal ettiği, daha sonra bir müddet Konya’da müftülük yaptığı ifade edilmektedir (I/86). Buna göre Nuh Efendi, Ömer Paşa ile ikinci kez Mısır’a gitmiş ve kalan ömrünü orada geçirmiştir.

(11)

Gânim el-Makdisî’nin17 (v. 1004/1596) talebesi allâme Abdülkerim es-Sûsî’den fıkıh, Mısır’ın muhaddisi Muhammed Hicâzî’den18 (v. 1035/1624) de rivayet ve dirayet yönünden hadis ilmini aldı. Tasavvufa dair ilimleri de Hasan b. Ali b. Ahmet b. İbrahim el-Halvetî’den alarak Halvetî tarikatına intisap etti.19

C- VEFATI

Hayatının sonuna kadar Mısır’da ilim ve te’lif işleri ile meşgul olan Nuh Efendi 22 Zilkade 1070 / 30 Temmuz 1660’da Kahire’de vefat etti20 ve burada bulunan Karâfetü’l-Kübra kabristanlığına defnedildi. Daha sonra kabrinin üzerine de bir vezir tarafından büyük bir kubbe yaptırıldı.21

D- İLMİ KİŞİLİĞİ

Nuh b. Mustafa (v. 1070/1660) pek çok ilimde özellikle de fıkıh, usül, kelam, tefsir ve tasavvufta önde olan âlimlerden birisi olup hemen hemen her sahada22 eser kaleme almıştır. Amasya ve İstanbul’daki tahsilinden sonra ilmini

ikmal etmek üzere Mısır’a gitmesi onun ilme olan düşkünlüğünü göstermektedir.

17 Asıl adı Ali b. Muhammed b. Halil b. Muhammed b. Musa olup İbn Gânim el-Makdisi ismiyle meşhurdur. Fakih, dilci ve muhaddistir. 920/1514 tarihinde Mısır’da dünyaya gelmiş ve yine 1004/1596 yılında Mısır’da vefat etmiştir. (Mu‘cemü’l-müellifin, terc. nr. 9956, 2/502)

18 Muhammed b Muhammed b. Abdullah el-Hicâzî, el-Vâiz ve el-Kalgaşendî lakapları ile meşhurdur. 17 Zilka‘de 957 yılında Mısır’da doğdu. Küçük yaşta Kuran-ı Kerimi ezberledi. Nahiv, kıraat ve fıkıhtan da muhtelif metinleri ezberleyerek zamanının âlimlerine takrir ettirdi. Hadis ilminden icazet aldı. Birçok eser telif etti ve talebe yetiştirdi. Bu asırda ve daha sonraki dönemlerde Mısır’da yaşayan âlimler ondan övgüyle bahsetmişlerdir. 16 Rebiulevvel 1035 tarihinde bir Çarşamba günü ikindi namazından sonra Mısır’da vefat etti ve babasının da medfun olduğu türbeye defnedildi. (Hülâsâtü’l-eser, III/ 180)

19 Muhibbi, a.g.e., IV/458; Bursalı Mehmet Tahir Efendi, a.g.e., I/416; Hayati Yılmaz, “Nuh b. Mustafa’nın er-Risale fi’l-fark beyne’l-hadisi’l-kudsî ve’l-Kur’ân, ve’l-hadisin-nebevi adlı risalesi”, HTD, I/1, s.167-178; Ömer Türker, “Nuh b. Mustafa” , DİA, XXXIII/230.

20 Muhibbi, a.g.e., IV/458; İsmail Paşa, a.g.e., VI/498; Kehhale, a.g.e., XIII/119; Hayati Yılmaz, a.g.e., I/1, s. 167-178; Ömer Türker, a.g.e., XXXIII/230

21 Muhibbi, a.g.e., IV/459; Bursalı Mehmet Tahir Efendi, a.g.e., I/416; 22

(12)

Pek çok sahada yazmış olduğu eserler ilmi kişiliğini ortaya koyarken bilhassa fıkha olan vukûfiyyeti sayesinde kendisine “allâme” denilmiştir.23

23 Nuh b. Mustafa’nın pek çok eserinden önce müstensihler tarafından ,ﻞﺋﺎﻀﻔﻟا ﻱﻭﺎﺣ ,ﺔﻣﻼﻌﻟا ,ﱂﺎﻌﻟا

ﻭ ﻩﴫﻋ ﺪﻴﺣﻭﻭ ﻪﻧﺎﻣز ﻞﻫأ ﻖﻘﳏ أﻭ

ﻰﻔﻄﺼﻣ ﻦﺑ حﻮﻧ ﺎﻧﻻﻮﻣ ﻭ ﺎﻧﺪﻴﺳ ﻪﻧا

... “âlim, allame, bütün fazileti hâvi,

zamanının muhakkiki, asrının bir tek âlimi Efendimiz Nuh b. Mustafa …” şeklinde övgü

ifadelerinin kullanılmış olması onun ilmi kişiliğine bir işaret olabilir.

Yine Beyazıt Devlet Kütüphanesi Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, 1142 nr. da kayıtlı olup Nuh Efendi’nin risale ve eserlerinden teşekkül eden bir mecmuanın ilk varağında Nuh b. Mustafa’yı medh eden bir şiire rastladım. Şiirin, mecmuayı bir araya getiren talebeleri tarafından yazıldığı ifade dilmektedir. Bu şiirin Nuh Efendi hakkında bir fikir vereceği kanaatindeyim.

ﱃﺎﻌﺗ ﷲا ﻪﲪر ﻱﺪﻨﻓأ حﻮﻧ حﺪﻣ ﰲ

ﻢﻴﺣﺮﻟا ﻦﲪﺮﻟا ﷲا ﻢﺴﺑ

*

ﺘﻓ ﺎﻳ

ﻢﻳﺮﻛ ﺎﻳ ﻢﻴﻠﻋ ﺎﻳ حﺎ

.

ﻭ ﺎﻧﺪﻴﺳ ﻭ ﺎﻧﻻﻮﻣ حﺪﳌ ﺔﻨﻤﻀﺘﻣ تﺎﻴﺑأ ﻩﺬﻬﻓ ﺪﻌﺑﻭ

ﺎﻧذﺎﺘﺳأ

, ﲔﻘﻗﺪﳌا سأر ﻭ ﲔﻘﻘﺤﳌا جﺎﺗ ﻭ ﲔﺛﺪﺤﳌا رﺪﺻ , ﲔﺳرﺪﳌا ءﻼﻀﻓ ﱪﻛأ , ﻦﻳﺪﻟا ءﲈﻠﻋ ﺪﺣﻭأ

ﲔﻋ , ﻡﻮﻬﻔﳌاﻭ ﻕﻮﻄﻨﳌا تﻼﻜﺸﻣ ﺢﺿﻮﻣ ﻭ ﻡﻮﻠﻌﻟا ﺾﻣاﻮﻏ ﻒﺷﺎﻛ

)

?

(

ﻭ ﱂﺎﻌﻟا , ﺔﻳﺪﻤﺤﳌا ﺔﻌﻳﴩﻟا

ﻔﻟا ﻡﺎﻣﻹا

ﻪﺘﲪﺮﺑ ﷲا ﻩﺪﻤﻐﺗ حﻮﻧ ﻱﺪﻴﺳ حﻮﺘﻔﻟاﻭ ﴫﻨﻟا زﺎﺣ ﻦﻣ ,ﻞﺿﺎ

.

ﲇﻋ ﱃﺎﻌﺗ ﷲا ﱃإ ﲑﻘﻔﻟا ﻢﻈﻧ

ﻪﻨﻋ ﻲﻔﻋ ﺎﺌﺸﻨﻣ ﲏارﺪﻨﻜﺳﻹا

.

ﱂﻭ ﺮﻫﺎﻈﻟا ﰲ ﺎﻬﻴﻠﻋ اﻮﺿﱰﻌﻳ تﺎﻴﺑأ ﺾﻌﺑ ةﺪﻴﺼﻘﻟا ﻩﺬﻫ ﰲ ﻥأ ﻢﻠﻋإ

ﺒﻟاﻭ ﲏﺎﻌﳌا ﻦﻣ ﺬﺧﺄﻧ ءﺎﻴﺷأ ﲆﻋ ﻦﻃﺎﺒﻟا ﰲ ﺔﻳﻮﻄﻨﻣ ﻲﻫ ﲈﻧإﻭ ﻝﻮﻘﻌﻟا ﺾﻌﺒﻟ ﺮﻬﻈﻳ ﺎﻣ ﲆﻋ ﻦﻜﺗ

ﻥﺎﻴ

ﻢﻠﻋأ ﷲﻭ ﺎﻬﺣﺎﻀﻳإ ﻞﳏ اﺬﻫ ﺲﻴﻟﻭ , ﻊﻳﺪﺒﻟاﻭ

...

ﺎﻔﺧ ﻼﺑ ءﺎﺜﳊا ﻊﻣ داﺆﻔﻟا باذ

ﺎﻓﻮﻟاﻭ ﺔﺣﲈﺴﻟا زﺎﺣ ﻦﻣ تﺎﻣ ﺬﻣ

ﻥﻮﻨﻔﻟا ﻞﻛ ￯ﻮﺣ ﻦﻣﻭ ﻥﺎﻣﺰﻟا رﻮﻧ

ﺎﻔﻟأ ﺎﻬﻨﻣﻭ ﻞﺑ ﻚﺷ ﲑﻐﺑ

ﻪﻤﻠﻌﺑﻭ ﻪﺑ ﻦﻣﻭ ﻝﺎﻌﻔﻟا ﻦﺴﺣ

ﻣ ﺎﻘﺣ ﻥﺎﻛﻭ دﺎﺒﻌﻟا ﻊﻔﻧ

ﺎﻔﺼﻨ

ﺎﻔﺘﻧا ﻭ ﻚﳘ ﻝاز ﻭ داﺮﳌا ﺖﻠﻧ ﻪﺘﻤﻤﻳ اذإ ﻦﻣﻭ ﻡﻮﻠﻌﻟا ﻒﻬﻛ

ﺎﻔﺻ ﺪﻘﻟ ﺐﺤﳌا ﺖﻗﻭ ﻪﺑ ﻦﻣﻭ رﻭﴪﺸﻟا ﻲﻔﻨﺗ ﻪﺑ ﻦﻣﻭ رﻭﴪﻟا ﲔﻋ

ﺎﻓﴍ ﻭ ﻡﻮﻠﻌﻟﺎﺑ اﺪﻴﺷ ﻦﻳﺪﻠﻟ ﻦﻣ ﻼﻀﻔﻟاﻭ ءﲈﻠﻌﻟا ﺪﺣﻭأ ﻮﻫ

ﺎﻘﻘﳏ ﻒﻳﴩﻟا ﻢﻠﻌﻠﻟ رﺎﺻ ﻦﻣ

ﻦﻳﺪﻟا رﺪﺻ

...

ﺎﻔﻄﺼﳌا ﺚﻳﺪﺣ ﻭ

ﺎﻓﻮﻟا ﻞﺘﻧ ﻪﺑ ﺬﻠﻓ ﻥﻮﻨﻔﻟا ﻞﻛ ﻦﻣ ﻡﻮﻬﻔﳌاﻭ ﻕﻮﻄﻨﳌا ﺢﺿﻭأ ﻦﻣ

(13)

E- HOCALARI

Nuh b. Mustafa’nın (v. 1070/1660) Anadolu’daki tahsili esnasında hangi hocalardan ders aldığına dair eserlerimizde herhangi bir bilgiye rastlayamadık. Ancak Mısır’da iken oranın meşhur âlimlerinden hadis, fıkıh ve tasavvuf ilmini ikmal ettiği tabakât kitaplarımızda ifade edilmektedir.

Yetiştirmiş olduğu talebelerine dair yine kaynaklarımızda herhangi bir bilgi bulamadık. Ancak eski dönemlerin eğitim sistemi göz önünde bulundurulduğunda Nuh b. Mustafa’nın tedrisat ile meşgul olup pek çok talebe yetiştirdiği ve bununla beraber yoğun bir şekilde telifat ile uğraştığı rahatlıkla söylenilebilir.

Ulaşabildiğimiz tabakât kitaplarında Nuh Efendi’nin hayatı, ilmi kişiliği, hoca ve talebeleri hakkında verilen bilgi bunlardan ibarettir. Ancak Mısır’da Yusuf Efendi 1741 yılında Nuh b. Mustafa’nın hâl tercümesini yazmıştır.24 Bu

eser yazma halinde Kahire’de bulunduğu için ona ulaşma imkânımız olmadı. Şayet ulaşabilseydik, ömrünün önemli bir kısmını Kahire’de geçiren Nuh Efendi hakkında daha farklı bilgiler edinebilirdik.

ﺪﻘﻟﻭ ﻩؤﺎﺜﺣأ ﺖﺘﻓ ﺪﻗ ﻪﺒﳏﻭ

)

اﺪﻏ

(

ﺎﺒﻴﻟ ﺎﺒﺻ

)

?

(

ﺎﻔﻧﺪﻣ

ﺎﻔﺳﻮﻴﺑ ﲔﳌﺎﻌﻟا بر ﻩﲈﺳ ﻥﺈﻓ ﺐﺤﳌا ﻢﺳا ﻡﻭﺮﻳ ﻦﻣ ﺎﻳ

ﺎﻔﻟأ ﻭ ﻖﻴﻗﺮﻟا ﻢﻈﻨﻟاﻭ ﻝﺎﻗ ﻦﻣ اﺪﻏ ﺪﻘﻟ ﻊﻳﺪﺒﻟا ﻦﺴﳊا ﻒﺳﻮﻳ ﺎﻳ

ﺎﻔﺼﻧا ﻭ ﻙدﻭ ﻦﺴﺤﺑ ﻪﻴﻠﻋ ﻒﻄﻋﺄﻓ ￯ﻮﳍاﻭ ﺔﺒﺤﳌا ﻦﻣ ﻚﻴﻓ ﻥﺎﳍ ﻭ

اﻮﲤر ﻥإ ﻱﺪﻴﺳ ﺎﻳ

)

?

(

ﺐﺤﳌا ﻢﺳا

ﲔﻌﻓ ﻢﻜﻟ

)

?

(

ﻡﻷ

....

ﺎﻓﺮﻋﺎﻓ

ﺎﻓﴍ ﻭ ﻥﺎﻣﺰﻟا رﺎﻧ ﻪﻟ ﻦﻣ ﺎﻳ ﺔﻳﺎﻋﺮﺑ ﻢﻜﺼﳜﻭ ﻢﻜﻟ اﻮﻋﺪﻳ

ﺎﻔﲢاﻭ ﻢﻳﻮﻘﻟا ﻦﻳﺪﻟا ﺪﻴﺷ ﻦﻣ ﺪﻤﳏ ﻲﺒﻨﻟا ﲆﻋ تﻼﺼﻟا ﻢﺛ

ﻩﺮﻣأ ﻝﺎﻗ ﺎﻣ بﺎﺤﺻﻷاﻭ ﻝﻵاﻭ

ﺎﻔﺧ ﻼﺑ ﺎﺜﳊا ﻊﻣ داﺆﻔﻟا باذ

24

(14)

G- ESERLERİ

Nuh b. Mustafa hemen hemen her sahada özellikle de fıkıh, hadis, akaid gibi ilim dallarında eser telif eden velût bir âlimdir.

Eserlerinin birçoğu Süleymaniye ve Beyazıt kütüphanelerinde yazma halinde bulunmaktadır. Eserlerin müellifimize aidiyetini tespit etmek ve içerikleri hakkında da kısa bilgiler vermek için bu kütüphanelere gittik. Bu kütüphanelerde bulamadıklarımızı müellifimizden bahseden kitaplarda ve el yazma eserler katalogunda bulduk. Araştırmamız neticesinde bazı eserlerin Nuh Efendi’ye ait olmadığını gördük ve bunları ayrı bir başlık altında belirttik.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla Nuh Efendi’nin, farklı alanlarda yazmış olduğu eserleri şunlardır:

1- Nuh b. Mustafa’ya ait olanlar:

1- Netâ’icü’n-nazar fî havâşi’d-Dürer:

Osmanlı ulemasından Molla Hüsrev’in25 (v. 884/1480) yazmış olduğu

Dürerü’l-hükkâm fî şerhi Ğureri’l-ahkâm26 adlı fıkıh kitabının haşiyesidir. 3 cilt olan eser Arapça olarak yazılmıştır ve 656 varaktır.27

2- el-Makâsıdü’l-hasene:

Müellif bu eserini on maksatta ele almıştır. Birinci maksatta ehl-i sünnet ve’l-cemaatin itikadını, ikinci maksatta namazın şartlarını, üçüncü maksatta

25 Asıl adı Mehmet b. Feramuz b. Ali olup Sivas–Tokat arasında bulunan Karkın köyünde dünyaya geldi. Küçük yaşta babası vefat ettiği ve eniştesi Hüsrev Bey’in yanında kaldığı için Hüsrev lakabı ile anıldı. Bursa kadısı Yusuf Bali’den icazet aldı. Burhaneddin Haydar Herevi, Molla Yegan ve Şeyh Hamza gibi âlimlerden de ilim tahsil etti. İlk resmi görevine, Edirne’de bulunan Şah Melek Medresesi müderrisi olarak başladı. Edirne ve İstanbul’da kadılık yaptı. Fatih Sultan Mehmet ona “zamanın Ebu Hanife’si” diye iltifatta bulunurdu. Başta fıkıh, usul-ü fıkıh olmak üzere tefsir, Arap dili ve edebiyatı, şiir ve hat sanatı gibi alanlarda eser verdi. 885/1480 yılında İstanbul müftüsü iken vefat eden Molla Hüsrev Bursa’da Daha önce kendi adına yaptırdığı Hüsrev medresesinin haziresine defnedildi. (Koca, Ferhat, “Molla Hüsrev”, DİA, XXX/252 v.d.)

26 Molla Hüsrev’in Hanefi fıkıh kitaplarını esas alarak Gurerü’l-ahkam adıyla yazdığı metnin şerhi olan bu eser Hanefi mezhebindeki muteber görüşler esas alınmak suretiyle telif edilmiştir. Tertibi diğer Hanefi fıkıh kitaplarının tertibi ile aynı olup, Timurtaşi’nin Tenviru’l-ebsar’ı ve Haskefi’nin

ed-Dürrü’l- muhtar’ı başta olmak üzere daha sonra telif edilen birçok fıkıh kitabına kaynaklık

etmiş ve uzun asırlar gerek müderrislerin, gerekse kadıların başvurduğu bir müracaat kitabı olmuştur. Eser iki büyük cilt halinde defalarca basılmıştır. (Akgündüz, Ahmet,

(15)

“Dürerü’l-rükünlerini, dördüncü maksatta farzlarını, beşinci maksatta vaciplerini, altıncı maksatta sünnetlerini, yedinci maksatta mekruhlarını, sekizinci maksatta namazı bozan hususları, dokuzuncu maksatta namazın birtakım esrarını, onuncu maksatta da küfrü icap ettiren sözler ve davranışları beyan etmiştir.28

Osmanlıca olarak yazılan eser 57 varaktır.

3- Umdetü’r-râğıbin fî ma‘rifeti ahkâmi ımâdi’d-dîn:

Taharet, abdest ve namaz konularının ayrıntılı olarak ele alındığı eserin sonunda cemaatle namaz kılmanın önemi, Teravih, Cuma ve Bayram namazları, Cuma ve bayram günlerinde yapılması müstehap olan şeyler ve cenaze namazı gibi konular da beyan edilmiştir.29

Arapça olarak yazılan eser 14 varaktır.

4- el-Kelâmü’l-mesûk li-beyâni mesâili’l-mesbuk:

Nuh Efendi’nin Mekke-i Mükerreme’de bulunan Şeyh Ali el-Hanefi adında bir dostunun 1- Mesbuk son rekatta imamın selamından önce kalkarsa namazı sahih midir? 2- İmam, teşehhüt miktarı oturduktan sonra kalkan, yetişemediği rekâtı kaza edip imam selam vermeden önce imama yetişen ve imamla beraber selam veren mesbukun namazının hükmü nedir? şeklinde iki sorusu üzerine telif edilen bu küçük eser üç bâbtan oluşmaktadır. Birinci bâbta mesbukun imama yetiştiği rekâtın ilk mi yoksa son rekât mı? olduğu hususunda âlimlerin ihtilafı, ikinci bâbta mesbukla alakalı meseleler, üçüncü bâbta da müdrik, lâhik ve mesbukun tarifleri ve bunlar arasındaki farklar beyan edilmiştir.30

Arapça olarak telif edilen eser 7 varaktır.

5- Fethu’l-celil alâ abdihi’z-zelîl fî beyâni mâ verede istihlâf fi’l-cümü‘ati mine’l-ekâvîl:

İnsanlar arasında, hâkim tarafından tayin edilen bir hatibin, yetkili makamdan izin almadan kendi yerine halef bırakmasının caiz olup olmadığı konusunda ihtilafın vuku bulması üzerine telif edilen bu küçük çaplı eser Arapça olarak yazılmıştır ve 3 varaktır.31

28 Süleymaniye ktp., Esat Efendi koleksiyonu, nr. 991, vr. 3a

29 Beyazıt devlet ktp., Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, nr. 1142, vr. 48-62 30 Süleymaniye ktp., Hacı Beşir Ağa koleksiyonu, nr.652, vr. 146a (146-153 vr) 31

(16)

6- el-Lüm‘a fî âhiri zuhri’l-cümü‘a:

Nuh Efendi, kendisine defalarca, Cum‘adan sonra niçin dört rekât namaz kılındığının sorulması üzerine bu eseri yazdığını ifade etmiştir.32 Bir mukaddime ve üç bâbdan oluşan eser Arapça olup15 varaktır.

7- Risâle fî cevâzi’l- iktidâi bi’ş-Şâfi‘î ve ademi cevâzihi:

Hanefi mezhebinden olan bir musallinin Şafiî bir imama ne zaman ve ne şekilde uyabileceği ve hangi hallerde uyamayacağı hususunun ele alındığı bu küçük risale 3 varak olup Arapça olarak yazılmıştır.33

8- Risâle fi’l-hacc:

Nuh Efendi, Hac vazifesini eda ettikten sonra orada bizzat müşahede ettiği bazı müşkilât sebebiyle, kendi ifadesiyle 20 yılı aşkın bir süre hac hususunda yazılan muteber kitapları mütalaa etmiş, Türkçe olarak haccı anlatan bir eserin olmaması üzerine de İhyâü’l-hacc34 ve Kurratü’l-uyun adlı kitapları hülasa ederek

bu eseri telif etmiştir.

Haccın bütün konularının ayrıntılı olarak anlatıldığı eser Osmanlıca yazılmıştır ve 68 varaktır.

9- el-Kavlü’l-ezhar fî beyâni’l-hacci’l-ekber:

Nuh Efendi kendisine, “insanlar arasında meşhur olan, vakfe Cum‘a gününe tevâfuk ettiğinde, bu haccın 70 hacdan daha faziletli olduğu” hususunun aslının olup olmadığına dair sorulan bir soru üzerine, bu eseri telif ettiğini ifade etmektedir.35

Arapça yazılan eser 6 varaktır.

10- Eşrafü’l-mesâlik fi’l-menâsik:

Hacca gitmeye niyetlenenlerin bilmeleri ve dikkat etmeleri gerekli olan hususların anlatıldığı bu küçük risale Arapça olarak yazılmıştır ve 2 varaktır.36

32 Süleymaniye ktp., Hacı Beşir Ağa koleksiyonu, nr. 652, vr. 27a (27-42 vr.) 33 Beyazid Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, nr. 1142, vr. 111-114

34Ahmet Rifat Efendi’ye ait olan bu eser 1290 yılında İstanbul’da Matbaa-i Âmiriyye’de basılmıştır.

(17)

11- es-Seyfü’l-mücezzim li-kıtâli men heteke hurmete’l-harâmi’l-muharrem:

Hicri 1041 yılının Ramazan ayının son 10 günü içerisinde Mekke-i Mükerreme’de bazı âsiler isyan ederek orada zorbalık yapmışlar, fesat çıkarmışlar ve ehl-i beytin ileri gelenlerini şehit etmişlerdi. Askerin müdahelesi ile bu âsiler yakalanmış ve bunların durumu hakkında âlimlere sual sorulmuş, âlimlerde onların hükmüne dâir bazı yazılar yazmıştı. Nuh Efendi de bâğilerin ahvalini beyan etmek üzere bu eseri kaleme almıştır.37

Eser 6 fasıldan oluşmaktadır. Birinci fasılda sultana itaatin vücûbiyyeti, ikinci fasılda hariçten Beytü’l-Haram’a girmek isteyen birinin ihrama girmesinin şart olduğu, üçüncü fasılda Kabe-i Muazzama’nın temiz tutulmasının vücübiyyeti, dördüncü fasılda imama itaatten ayrılan bâğilerin kısımları ve bunların hükümleri, beşinci fasılda imama itaatten ayrılan bâğiler ile savaşmanın hükmü, altıncı fasılda da masum olan insanların öldürülmeleri halinde şehit oldukları, diğer şehitlere yapılan muamelenin bunlara da yapılacağı, bâğilerin ölülerinin ise yıkanmayıp namazlarının dahi kılınmayacağı beyan edilmiştir.

Arapça olarak yazılan eser 19 varaktır.

12- Fezâilü’l-cihâd:

Müellifin Mesâriu’l-eşvâk ilâ mesârii’l-uşşak38 adlı eserin usulünü göz önünde bulundurarak telif ettiği bu kitapta cihadın fazilet ve farziyyeti ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Müellif, kitabın sonunda eseri hazırlarken istifade ettiği diğer kaynakların önemlilerini beyan etmiştir.39

Osmanlıca olarak yazılan eser 422 varaktır.

13- el-Fevâidü’s-seniyye fi’l-mesâili’d-diniyye:

Eser on bâbtan müteşekkil olup bu bâblarda namazın lügavî ve şerî manaları, rukünleri, farzları, vacipleri, sünnetleri, sıfâtı, mekruhları ve namazı bozan hususlar beyan edilmiştir. Son babta da namaza dair bazı önemli husulara temas edilmiştir.40

37 Süleymaniye ktp., Hacı Beşir Ağa koleksiyonu, nr. 652, vr. 105a (105-124a)

38 Ebu Zekeriya Ahmet b. İbrâhim b Muhammet b. Nehhas’a (v. 814/1411) ait olan bu eser Muhammet Hâlit İstanbulî ve İdris Muhammet Ali tarafından tahkik edilerek, tek cilt halinde 1990 tarihinde Beyrut’ta basılmıştır.

39 Beyazıt devlet ktp., Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, nr. 782 40

(18)

Eser Arapça yazılmıştır ve 57 varaktır.

14- el-Fevâidü’s-sitte aşera fî beyâni’l-meseleti’l-mülakkabeti bi’s-semaniyye:

Dört rekâtlı nafile kılıp her rekâtında veya bazı rekâtlarında kıraati terk eden bir kişinin bu namazı iade edip etmeyeceğine dair telif edilen küçük bir risale olup Arapça olarak yazılmıştır ve 3 varaktır.41

15- Ikdü’l-mercân fî fazli leyleti’n-nısfi mine’ş-Şa‘bân:

Nuh Efendi bu küçük risalesinde Şaban ayının on beşinci gecesi hakkındaki hadisleri naklettikten sonra şu değerlendirmeleri yapmıştır: “Şaban ayının 15. gecesi şanı büyük gecelerdendir. Bu gecenin gündüzü de kadir ve Cuma gecelerinin gündüzleri gibi mübarektir.”42

ﻢﺣ ) ١ ( ﲔﺒﳌا بﺎﺘﻜﻟاﻭ ) ٢ ( ﻦﻳرﺬﻨﻣ ﺎﻨﻛ ﺎﻧإ ﺔﻛرﺎﺒﻣ ﺔﻠﻴﻟ ﰲ ﻩﺎﻨﻟﺰﻧأ ﺎﻧإ ) ٣

( ayetlerini deele alarak

bu ayetin Şaban ayının 15. gecesine hamleden müellif bunu çeşitli yönlerden izah etmektedir.43

Risale Arapça olarak yazılmıştır ve 3 varaktır.

16- el-Makâlâtü’l-kerime fî mâ yecibü ale’l-müteneffili bi’t-tahrime:

Nafile namaza niyetlenmiş ve bu namaza başlamış bir kişinin bilmesi ve yapması gerekli hususların anlatıldığı bu risale de Arapça olarak yazılmıştır ve beş varaktır.44

17- Matla‘u’l-bedr fî fedâili leyleti’l-kadr:

Müellif bu risalesinde önce Kadir gecesi ile alakalı hadis-i şerifleri zikretmiş, daha sonra bu gecenin vakti ile ilgili ihtilafları 6 madde halinde beyan etmiştir.45

Risale Arapça yazılmıştır ve 2 varaktır.

18- Risâle fi salavâti’l-hams:

Nuh Efendi bu küçük çaplı risalesinde ilk önce beş vakit namazın ayetlerden delillerini beyan etmiş, sonra namaz ile alakalı bazı hikmetleri açıklamıştır. Mesela “beş vakit namazın bu beş vakit içinde farz kılınmasının

41 Süleymaniye ktp., Hacı Beşir Ağa koleksiyonu, nr. 652, vr. 126-129

42 Beyazıt devlet ktp., Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, nr. 1142, vr. 64a (63- 65a) 43 Beyazıt devlet ktp., Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, nr. 1142, 63- 65a

(19)

hikmeti, sabah ve ikindi namazlarında gizli okunup diğer vakitlerde açıktan okumanın hikmeti, Cuma namazının iki rekât kılınması, bu namazda kıraatin açıktan okunmasının ve hutbenin önce verilmesinin hikmeti, rükûunun bir, secdenin iki olmasının hikmeti” gibi konulara temas etmiştir. Son olarak da beş vakit namazdan her birinin daha önce bir peygamber tarafından eda edildiğini ifade ederek bu hususu izah etmiştir.46

Arapça olarak yazılan eser 3 varaktır.

19- es-Sılâtü’r-rabbâniyye fî hukmi men edrake rek‘aten mine’s-sülâsiyye ve’r-rubâiyye:

Nuh Efendi eserin giriş kısmında bu risaleyi yazma sebebi olarak şöyle bir olayı anlatmaktadır: Bana “öğle, ikindi ya da yatsı namazlarından herhangi birinin son rekâtına yetişen bir kişi diğer rekâtları nasıl kaza eder?” diye bir sual sordular. Onlara cevaben “Bu kişi selamdan sonra kalkar, Fatiha ve bir sure ile o rekâtı kılar. Daha sonra aynı şekilde bir rekât daha kılar. Teşehhüde oturur. Sonra tekrar kalkar sadece Fatiha okuyarak bir rekât daha kılar. Teşehhüde oturur, selam vererek namazını bitirir” dedim. Bu cevabımı işiten bazı ilim ehli “biz böyle bir

şeyi ne hocalarımızdan işittik ne de herhangi bir kitapta okuduk” diyerek, vermiş

olduğum cevabı yadırgamışlar. Bunun üzerine cevabımın doğruluğunu ispat etmek için bu risaleyi kaleme aldım”.47

Müellif eserinde Hanefi mezhebinin muteber kitaplarından yaptığı nakiller ile cevabının doğruluğunu ispatlamaya çalışmaktadır.

20- Şerhu düâi’l-kunût:

Kunut duasının şerhi olan bu risale Arapça olarak yazılmıştır ve 3 varaktır.48

21- el-Kelimâtü’ş-şerife fî tenzîhi Ebi Hanife ani’t-türrâhâtü’s-sehîfe:

Tahkikini yaptığımız bu eser hakkında ilerde ayrıntılı bilgi verilecektir.

22- el-Kelimâtü’l-edille fî isbâti’l-ehille

Ramazan, Zi’l-hicce ve diğer ayların hilallerinin sübutu ve hilaller ile alakalı bazı konuların ele alındığı bu eser Osmanlıca olarak yazılmıştır ve 19

46 Beyazıt devlet ktp., Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, nr. 1142, vr. 44-47 47 Süleymaniye ktp., Hacı Beşir Ağa koleksiyonu, nr. 652, vr. 136a (136-144a vr.) 48

(20)

varaktır. Müellif son üç varakta, önceki yazdıklarını Arapça olarak hülasa etmiştir.49

23- Fetvâ fî sebebi vucûbi mukâteleti’r-ravâfizı ve cevâzi katlihim:

“Rafızîlerin küfürleri sebebi ile mi? Yoksa sultana karşı gelmeleri sebebi ile mi? onlarla savaşılmasının vacip, onları öldürmenin de caiz olduğu” sorusu üzerine yazılan bu risalede Nuh Efendi cevaben, her iki sebepten dolayı onlarla savaşın vacip, onları öldürmenin de caiz olduğunu söylemiştir.50

Risale Arapça olarak yazılmıştır ve 3 varaktır.

24- el-Fevâidü’l-mühimme fî beyâni iştirâti’t-teberri fî islâmi ehli’z-zimme:

Müellif, bir grubun kendi aralarında “kelime-i şehadeti getiren bir Hıristiyanın Müslümanlığına hükmedilir mi? Yoksa onun diğer dinlerden de beri olduğunu söylemesi gerekir mi?” hususunda ihtilafa düştüklerini, konuyu bazı âlimlere sorduklarında onlardan iki farklı cevap aldıklarını, bunun üzerine meseleyi kendisine arz ettiklerini ve kendisinin de meseleyi etraflı bir şekilde incelemek üzere bu eseri telif ettiğini ifade etmiştir.

Eser bir mukaddime ve dört fasıldan oluşmaktadır. Mukaddime de zimmînin Müslümanlığına ne zaman hükmedileceği, birinci fasılda bu mesele ile ilgili İmam-ı A‘zam’dan gelen görüşler, ikinci fasılda fukahanın tabakâtı, üçüncü fasılda kâfirlerin sınıfları, dördüncü fasılda da kâfirin fiilî olarak Müslümanlığı beyan edilmiştir.51 Arapça olarak yazılan eser 13 varaktır.

25- el-Kavlü’d-dâl alâ hayâti’lHızır ve vücûdi’l-ebdâl:

Kendisine, Hızır’ın (a.s) diri olup olmadığı, abdâl,nüceba, evtâd ve aktâbın aslının olup olmadığının sorulması üzerine bu eseri yazdığını beyan etmektedir.52

Arapça olarak yazılan ve 20 varaktan teşekkül eden bu eser, Hâdi er-Rakb tarafından 2005 yılında tahkikli olarak neşredilmiştir.

26- Râhatü’l-eşbâh fi’l-ervâh:

Nuh Efendi, 7 fasıl ve bir hatimeden teşekkül eden bu eserinde ruhun yaratılması, mahiyeti, kabirde ruhun ahvali, ölünün kabirde azap görmesi ve

49 Süleymaniye ktp. Hacı Mahmud Efendi koleksiyonu, nr. 1082

(21)

mükâfatlandırılması, öldükten sonra ruhların nerelere gideceği, ibadetlerin sevabının ölülere ulaşması gibi bir takım konuları beyan etmektedir.53

Osmanlıca yazılan eser 21 varaktır.

27- Mürşidü’l-hüdâ fî hakkı ebeveyi’r-rasül:

Mısır emirlerinden Osman Bey isminde bir zatın Altı Parmak merhumun eserini mütalaa ederken burada Rasülüllah Efendimizin ebeveyninin adem-i necatına kâil olan görüşleri tercih etmesi üzerine Nuh b. Mustafa’ya “Sultân-ı

enbiyanın şanına layık olan ebeveyninin necatıdır. Kâmil bir müminin itikadı budur. Müteahhirin ulemadan eş-Şamî’nin Sübülü’l-hüda ve’r-reşâd fî sireti hayri’l-ıbâd54 adlı eserinde bu husus açıktır” deyip mezkûr eserin tercüme

edilmesini talep etmesi üzerine Nuh Efendi eş-Şâmî’nin (v. 942 h.) bu eseri ile beraber Suyuti’nin (v. 911/1505) el-Mesâlikü’l-hafa fî vâlideyi’l-mustafa55 ve

ed-Dürerü’l-kâmine fî islâmi’s-Seyyide Âmine adlı eserlerini hülasa etmek suretiyle

bu eseri telif etmiştir.56

Eser bir mukaddime, beş bâb ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Birinci bâbta Arapları sevmek ve onların fazileti, ikinci bâbta Peygamberimizin ecdâdı, üçüncü bâbta Efendimizin neseb-i tahiresi, dördüncü bâbta Efendimizin ebeveyninin necatının delilleri, beşinci bâbta bazı ulemanın Peygamberimizin ebeveyninin adem-i necatına kâil oldukları hususları beyan edilmiştir. Hâtimede ise Peygamberimizin sireti anlatılmıştır.

Osmanlıca olarak yazılan eser 122 varaktır.

28- Risâle fî elfâzi’l-küfür:

Müellifin iki bâba ayırdığı eserin birinci bâbı itikadın tashih ve tahkiki ve onun ehl-i sünnete göre tatbiki, ikinci bâbı ise elfâz-ı küfrü beyan hakkındadır.57 Osmanlıca olarak yazılan eser 20 varaktır.

53 Beyazıt devlet ktp., Veliyyüddin Efendi koleksiyonu, nr. 809

54 Müellifi Muhammed b. Yusuf es-Salihî eş-Şamî’dir (v. 942 h.). Bu eser Adil Ahmet ve Ali Muhammed tarafından tahkik edilmiş, 12 cilt halinde 1993/1414’te Beyrut’ta basılmıştır.

55 Bu eser Said Muhammet Lehham tarafından 1997/1417 tarihinde Beyrut’ta tahkikli olarak neşredilmiştir.

56 Süleymaniye ktp., Halet Efendi koleksiyonu, nr. 303, vr.5b-6a 57

(22)

29- Zübdetü’l-kelâm fî mâ yahtâcü ileyhi’l-hâss ve’l-âmm:

Akaid ve amelden herkesin muhtaç olduğu bilgilerin yer aldığı eser 10 bâb, 73 fasıl ve bir hâtimeden müteşekkildir.58 Eserde itikat, ilmin fazileti, taharet, namaz, zekat, oruç, hac, av, kurban, kitap ve sünnete tabi olup bidatlerden kaçınmak, haram ve helalar gibi konular beyan edilmektedir. Hâtimeyi de 19 fasla ayıran müellif burada da tevbe, sabır, doğruluk, tevekkül, kanaat, kesb, emr-i bi’l-ma‘ruf, komşu hakkı, ehl-i beyte saygı, gıybet, nemime, yalan gibi önemli gördüğü birtakım muhtelif konuları ele almıştır.59

Osmanlıca olarak yazılan eser 257 varaktır.

30- Kutü’l-ervâh:

Nuh Efendi bu risalesinde insanda olan ervâh-ı selaseyi (insanî, hayvanî ve melekî ruhları) beyan etmektedir. 60

31- Risale fi’l-Mehdi:

Hâfız Ebu Nuaym’ın (v. 430/1038) mehdi hakkında derlediği kırk hadisin hülasası olan bu risalede Nuh Efendi ayrıca, onun gözünden kaçan bazı hususları da ilave ettiğini beyan etmektedir.61

Eser Arapça olup 5 varaktan müteşekkildir.

32- Eşrafü’l-mekâle fî ma‘na’n-nübüvveti ve’r-risâle:

Müellif, kitabın mukaddimesinde bu eseri ilk önce 1033 h. tarihinde müsvedde olarak yazdığını, ancak bazı engellerden dolayı temize çekemediğini, 1068 yılında bir dostunun da desteği ile daha önce müsvedde halinde yazdığı eserini ihtisar ederek 16 bâb ve bir hâtime şeklinde temize çektiğini ifade eder.62 16 bâb da nebi ve rasülün lügat ve şerî ma‘naları, nebi ile rasül arasındaki nispet ve bunlarda muteber olan şartlar, enbiya ve rasüller arasındaki üstünlük, peygamberlerin gönderilmesindeki hikmetler, mucizenin lügavî ve şerî ma‘naları, Peygamberimizin bütün peygamberlerin en üstünü olduğu, peygamberliğinin evrenselliği ve nübüvvetinin delilleri, Kur‘an-ı Kerimin Peygamberimizin en büyük mucizesi olduğu, Kur‘an-ı Kerimde nâsih ve mensuhun bulunduğu, ümmeti Muhammed’in hususiyetleri gibi bazı konuları ele almıştır. Hâtimeyi de iki fasla

58 Süleymaniye ktp., Fatih koleksiyonu, nr. 2911, vr. 1a 59 a.g.e., vr. 2-4

(23)

ayıran müellif birinci fasılda velâyet ile kerâmetin, ikinci fasılda da velinin lügavî ve şerî ma‘naları üzerinde durmuştur.

Osmanlıca olarak yazılan eser 64 varaktır.

33- er-Risâle fi’l-fark beyne’l-hadisi’l-kudsiyyi ve’l-kur’ân ve’l-hadisi’n-nebevi:

Kudsî hadis ile Kur‘an ve nebevî hadis arasındaki farkları göstermek amacıyla ele alınan bu risale Hayati Yılmaz tarafından tahkik edilmiştir.63

34- Risale-i Nuh Efendi

Hadisle alakalı konuların yer aldığı risale Osmanlıca olarak yazılmıştır ve 200 varaktır.64

35- Şerhu’l-Câmi‘i’s-sağîr:

Suyuti’nin (v. 911/1505) el-Camiu’s-sağir’inin şerhi olan bu eserde müellif, özellikle fıkhî açıklamalara ağırlık vermiş ve hadislerin tahricini yapmıştır.65

Arapça olarak yazılan bu eser 392 varaktır.

36- Tenvîru besâiri üli’l-elbâb fî dekâiki Ümmi’l-kitâb:

Sadece besmele ve Fatiha suresinin tefsirine dair olan bu eseri müellif, 25 yıldan fazla bir sürede yazdığı fevâhibü’l-vehhab bi tefsiri Fâtihati’l-kitap adlı eserinde eksik kalan bazı hususları da ikmal etmek suretiyle telif etmiştir.66

Osmanlıca olarak yazılan eser 76 varaktır.

37- ed-Dürrü’l-munazzam fî menâkibi’l-İmâmi’l-A‘zam:

Yedi fasıl ve bir hâtimeden oluşan bu eserde İmam-ı Azam’ın nesebi, mülaki olduğu ve rivayette bulunduğu sahabelerin sayısı, kendi zamanında ve kendisinden sonraki dönemlerde âlimlerin İmam-ı Azam’ı medh eden sözleri, hoca ve talebeleri, Ebu Hanife’nin fıkhı ilk tedvin eden ve fasıllara ayıran müctehit olduğu, mezhebini bina ettiği asılları, aklının kemaliyeti ve verasının çokluğu gibi konular ele alınmıştır.67

Eser Arapçadır ve 7 varaktan müteşekkildir.

63 Tahkik edilen bu risale 2003 yılında yayınlanan Hadis Tetkikleri Dergisi’nin birinci sayısında tanıtılmıştır (s. 167-178).

64 Süleymaniye ktp., Hacı Mahmud Efendi koleksiyonu, nr. 1292, vr. 1-200 65 Süleymaniye ktp., Hamidiye koleksiyonu, nr.315

66 Süleymaniye ktp., Bağdatlı Vehbi koleksiyonu, nr. 115-1, vr. 4a 67

(24)

38- Tuhfetü’z-zâkirîn:

Bir mukaddime, on bâb ve bir hâtimeden oluşan bu eser zikir, zikrin önem ve fazileti, kelime-i tevhid ve onun fazileti gibi konuları beyan etmektedir.68

Osmanlıca olarak yazılan eser 87 varaktır.

39- Tercüme-i Milel ve’n-nihal:

Muhammed b. Abdülkerim el-Bağdadî eş-Şehristânî’nin (v. 548/1153) mezhepler tarihine dair yazdığı el-Milel ve’n-nihal69 adlı eserin tercümesidir. Müellif bu eseri umumî faydasından dolayı Yusuf Efendi isminde bir dostunun talebi üzerine tercüme ettiğini ifade etmektedir. Nuh Efendi eseri bir mukaddime, iki bâb ve bir hâtime’ye ayırmıştır. Mukaddimede Yahudi ve Hıristiyanların fırkalara ayrıldıkları gibi Ümmet-i Muhammed’in de aynen fırkalara ayrılacağından bahseden hadislere yer vermiş, sadece bir fırkanın kurtulup diğerlerinin helak olacağından hareketle İslam âlimlerinin, helak eden itikatlardan sakındıran eserler kaleme aldıklarını, bu eserlerin en önemlilerinden birinin de

el-Milel ve’n-nihal olduğunu vurgulamıştır.70 Eser 173 varaktır.

40- Sarf Risalesi:

Sarf ilmini ve vezinleri öğrenmeye tâlip kişiler için yazılan bu eser on bâb ve on iki fasıldan oluşmaktadır. Fiillerin kısımları, mâzi, müzari, emir, nehiy, ism-i fâism-il, ism-ism-ism-i meful gism-ibism-i konuların ele alındığı eser Osmanlıca olarak yazılmıştır ve 77 varaktır.71

41- Kitab muhtasar fi’l-filaha:

Ziraatten bahseden bu eser dokuz babtan meydana gelmektedir. Eserde bitkilerin teşekkül etmesinin keyfiyet ve kemmiyyetinden, bitkilere elverişli topraklardan, hububat, bakliyat, taze ot ve sebze ziraatından, meyvesi kabuklu ve kabuksuz bitkilerden, çiçeklerden ve zamklı ağaçlardan bahsedilmektedir.72

Eser Arapça olarak yazılmıştır ve 19 varaktır.73

68 Süleymaniye ktp., İbrahim Efendi koleksiyonu, nr.410

69 el-Milel ve’n-nihal, Muhammet Seyit Keylânî tarafından tahkik edilerek 1961 yılında tek cilt halinde Kahire’de neşredilmiştir.

70 Süleymaniye ktp., Fatih koleksiyonu, nr. 2913, vr. 1-3a 71 Süleymaniye ktp., Serez koleksiyonu, nr. 3506

(25)

42- Târîhu Mısır

Mısır’ı ve Mısır’ın Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilmesine kadar olan tarihini kısaca anlatan bu eser Paris’te 6036 nr. da kayıtlı bulunmaktadır.74 Yukarıda hakkında bilgi verdiğimiz eserlerin yanında yine Nuh b. Mustafa’ya isnat edilen bir takım eserler de vardır. Bunlar:

43- el-Bülgâtü’l-mütercem f’i’lüga75

44- Mevlîdü’l-mustafâ ve mevâlîdü’l-hulefâ76 45- Risale fi’l-hadisi’l-kudsî77

46- Risâle fî avdi’r-rûhi ile’l-bedeni ba‘de’l-mevti li’s-süâli78 47- Risale fî beyanı eşbah ala kabri Musa79

48- Risâle fî men edrake rek‘aten fi’z-zuhri ev ğayrihi80 49- Risâle fî teaddüdi’l-cümü‘ati fî mısrin vâhidin81 50- Risâle fî ahkâmi’n-nüzûr82 51- el-Es’iletü’l-fıkhıyye ve ecvibetühâ83 52- İkâzu’n-nâimîn ve ifhamü’l-âcizîn84 53- Mebsutu’l-mesâil85 54- Raf‘u’z-Zunûn an haîkâti’t-tâûn86

74 Brockelmann, a.g.e. (trc. Mahmud Fehmi Hicazi), VIII/164,

75 Karabulut, Ali Rıza – Turan, Ahmet, Dünya Kütüphanelerinde Mevcut İslam Kültür Tarihi ile

İlgili Eserler Ansiklopedisi, V/3858, (Burada, söz konusu eserin bir nüshasının Kuveyt

Üniversitesi, 254 nr. da kayıtlı olduğu ifade edilmektedir.) 76 Karabulut, Ali Rıza – Turan, Ahmet, a.g.e., V/3859 77 Süleymaniye ktp., Laleli koleksiyonu, nr. 3733

78 Brockelmann, a.g.e. (trc. Mahmud Fehmi Hicazi), VIII/164 (yazma nüshası kahire, 185/1 nr. da kayıtlıdır.)

79 Beyazıt ktp., Veliyyüdin Efendi koleksiyonu, nr. 809

80 Brockelmann, a.g.e. (trc. Mahmud Fehmi Hicazi), VIII/164 (Yazma nüshası İskenderiye, 10/67 nr. da kayıtlıdır.)

81 Brockelmann, a.g.e. (trc. Mahmud Fehmi Hicazi), VIII/163 (Yazma nüshası Kahire, 119/7 nr. da kayıtlıdır.)

82 Brockelmann, a.g.e. (trc. Mahmud Fehmi Hicazi), VIII/164 (Yazma nüshası Süleymaniye, 1029 nr. da kayıtlıdır.)

83Karabulut, Ali Rıza, İstanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut El Yazması Eserler

Ansiklopedisi, III/1625

84 Cemil Bey, Ukudü’l-cevher, I/ 274 85

(26)

55- Hülâsâtü’l-kelam fî binâi beytillâhi’l-haram87

el-Fevâidü’l-mühimme fi’ştirâti islâmi ehli’s-sünne, Mürşidü’l-hüdâ fî şerhi ve tercimeti sübülü’l-hüdâ, Hâşiye fi’l-fıkh, Hâşiye ale’d-dürer ve’l-gurer, Risâle fî cevâzi ta‘mîri Ka‘be gibi bazı eserler de Nuh Efendi’nin eserleri arasında

zikredilmektedir.88 Bu eserlerin, isimlerinin farklı farklı yazılması sebebiyle ayrı eserler olduğu zannedilebilir. Ancak dikkat edilecek olursa bunların da yukarıda zikredilen eserlerden bazıları ile aynı olduğu görülecektir. Muhtemelen bu farklı isimlendirme müstensihler tarafından yapılmış, sonraları da aynı olan bu eserler farklıymış gibi algılanmıştır.

Nuh Efendi’nin burada zikredilenler yanında daha pek çok eser ve risaleleri Cemil Bey’in Ukudü’l-cevher adlı eserinde zikredilmektedir.89

2- Nuh b. Mustafa’ya Nispet Edilenler:

1- Bostân-i Kudsî ve Gülistân-i ünsî:

Nuh Efendi’nin hayat ve eserlerinden bahseden bazı kaynaklarda90 ve el yazma eserlerinin bulunduğu Süleymaniye91 gibi kütüphanelerin kataloglarında bu eser Nuh Efendiye nispet edilmektedir. Ancak Bursalı Mehmet Tahir Efendi’nin de isabetle belirttiği gibi92 mevzu bahis olan eser, uzun yıllar Mekke-i Mükerreme’de ikamet eden Nuh isminde başka bir zata aittir. Çünkü müellif kitabın mukaddimesinde “ h. 1000 senenin başında bu fakir-ü hakir et-taksir –

yani Nuh pür fettuh- Mekke-i Mükerreme’de ve Kabe-i Muazzama’da mücavir olup kendi kâşânımda ve köşe-i uzlet hanemde bazı yaran-ı safa ve ihvân-ı vefa ile ahbâr-ı enbiya ve etvâr-ı evliyadan zahir ve bâhir olan mucizat ve kerâmât ve hariku âdât-ı velâyâttan musâhabet ve münâsebet olunurken ittifaken bu cemiyette

86 İsmail Paşa, a.g.e., VI/498

87 Süleymaniye ktp., Reisü’l-küttâp koleksiyonu, nr. 646. (Eser Osmanlıca olarak yazılmıştır ve 43 varaktır.)

88 Bkz. Yılmaz,Hayati, a.g.e., s. 168-169 89 Bkz. Ukudü’l-cevher, I/ 274-279

(27)

hazır olan yarandan birisi bu fakire niyaz edip dedi ki…”93 buyurarak kitabın yazılma tarihinden, sebebinden ve içeriğinden bahsetmektedir.

Mukaddimede sadece Nuh ismi zikredilmektedir. Şekaiku’n-Nu‘maniye incelendiğinde Osmanlı ulemasından aynı asırda yaşamış birkaç tane Nuh isminde farklı zatlar müşahede edilecektir. Ayrıca Kitabın yazılma tarihi göz önünde bulundurulduğunda, h. 1070’te vefat eden Nuh b. Mustafa’nın bu tarihte Mekke-i Mükerreme’de olması imkânsız gibi görülmektedir. Nuh Efendi’nin mukaddimeleri ile bu kitabın mukaddimesi arasındaki fark hemen göze çarpmaktadır. Bu sebeplerden dolayı söz konusu eserin Nuh b. Mustafa’ya nispeti pek isabetli değildir.

2- Destan-ı Ahmet Haramî:

İsam kütüphanesinin 033245 numaralı demirbaşında kayıtlı olan bu eserin müellifi olarak Nuh b. Mustafa gösterilmiştir. Hâlbuki eseri Türkçe’ye çeviren Talat Onay bunun, içinde Bostân-i Kudsî ve Gülistân-i ünsî’nin de bulunduğu bir mecmuanın sonunda bulunan manzum bir eser olduğunu ve müellifinin tam olarak bilinmediğini ifade etmektedir. Anlaşılan Bostân-i Kudsî ve Gülistân-i ünsî adlı eserin Nuh b. Mustafa’ya ait olduğu zannedildiği için, bu manzum eserin de ona ait olduğu düşünülmüş ve kitabın müellifi olarak Nuh Efendi gösterilmiştir. Fakat bu kitabın ona ait olduğuna dair, ulaşabildiğim eserlerde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu eserin de Nuh Efendi’ye nispeti pek isabetli görülmemektedir.

3- el-Kelâmü’l-mesnûn li-beyâni mesâili’l-mebsûn (mahsun):

Bursalı Mehmet Tahir’in zikretmiş olduğu94 bu eser Süleymaniye kütüphanesi Rağıp Paşa koleksiyonu, numara 578’de kayıtlıdır. Ancak bu numarada kayıtlı olan eseri incelediğimde mukaddime kısmında eserin bu isimde

93 Süleymaniye ktp., Esat Efendi koleksiyonu, nr. 2524, vr. 3b-4a 94 Bursalı Mehmet Tahir, a.g.e.,c. I/416

Muhtemelen burada Mehmet Tâhir Efendi’nin Osmanlı Müellifleri, Osmanlıca’dan Latin alfabesine çevirilerken Nuh Efendi’nin el-Kelâmü’l-mesuk li beyâni mesâili’l-mesbuk adlı eseri, çeviri hatası olarak el-Kelâmü’l-mesnûn li-beyâni mesâili’l-mebsûn şeklinde çevrilmiştir. Çünkü Tahir Efendi’nin kaynak olarak baz aldığı Ukudü’l-cevher’de Nuh b. Mustafa’ya ait, bu şekilde yazılmış bir eser bulunmamakta, burada sadece el-Kelâmü’l-mesuk li-beyâni mesâili’l-mesbuk adlı eser zikredilmektedir (bkz. Ukudü’l-cevher, I/279). Nuh b. Mustafa’nın eserlerinden bahseden Hayati Yılmaz, çevirideki bu hatanın farkına varmayarak, eserleri arasında her iki ismi ayrı ayrı

(28)

ve müellifinin de Nuh b. Mustafa olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü eserin giriş kısmında müellifin adı zikredilmemekte, silinmiş olduğu için tam okunamamakla beraber eserin, farklı bir isim taşıdığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Nuh Efendi’nin eserleri incelendiğinde tüm eserlerin mukaddime kısmında kendi adından, eserin adından ve eseri yazma sebebinden bahsettiği açıkça görülürken bu eserin mukaddime üslubu, Nuh Efendi’nin üslubuna benzememektedir. Diğer taraftan bu numarada kayıtlı olan eser Hanefi füru‘ fıkhının bütün konularının ele alındığı 677 varaklı büyük çaplı bir eserdir. Nuh Efendi’nin böyle bir eseri olsa idi bunun meşhur olmaması nerede ise ihtimal dışı olurdu.

4- Müntehe’l-enhur fî şerhi Mülteka’l- ebhur:

Bazı kaynaklarda da bu eserin müellifi olarak, Nuh b. Mustafa gösterilmiştir.95 Fakat Laleli koleksiyonu, nr. 1017’de kayıtlı olan bu eserin mukaddimesinde, müellifinin Diyarbakır müftüsü Nuh b. Halil b. Selim olduğu açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Der beyan-ı vâzıi nerd ve satranrç96, Kevkebü’l-mülk ve Mevakibü’t-Türk97 ve Kanunname98 adında üç eser de Süleymaniye ve Beyazıt kütüphane

kataloglarında Nuh Efendi’ye nispet edilmiştir. Ancak bunların Nuh Efendi’ye ait olup olmadığını tespit etme imkânına sahip olamadık. Fakat kaynaklarımızda Nuh Efendi’nin bu isimlerde herhangi bir eserinden bahsedilmemektedir.

95 Mesala bkz. Karabulut Ali Rıza, a.g.e., III/1627; Abdullah Muhammet el-Habeşi,

Mucemü’ş-şâmil li-esmai’l-kütübi’l-meşruha fi’t-türasi’l-İslamî, III/1842

(29)

İKİNCİ BÖLÜM

NUH b. MUSTAFA’NIN el-KELİMÂTÜ’Ş-ŞERİFE ADLI

ESERİ

Bu bölümde Nuh b. Mustafa’nın el-Kelimâtü’ş-şerife adlı eserini tanıtmaya çalışacağız. Eserin müellife âidiyeti, yazılma sebebi, müellifin metodu ve eserde kullandığı kaynaklar gibi hususları arz ettikten sonra, eserin mevcut yazma nüshaları teker teker tanıtacak ve tahkikte takip ettiğimiz yöntemi beyan edeceğiz.

I- ESERİN TANITIMI A- ADI

Eserin tam adı el-Kelimâtü’ş-şerife fî tenzihi Ebi Hanife

ani’t-türrâhâti’s-sehîfe’dir. Eserin bütün yazma nüshalarının mukaddime kısmında bu ismin bizzat

müellif tarafından konulduğu ifade edilmektedir.

B- ESERİN NUH b. MUSTAFA’YA ÂİDİYETİ

Eserin yazma nüshaları incelendiği zaman, bunun Nuh b. Mustafa’ya (v. 1070/1660) ait olduğu konusunda hiçbir şüpheye mahal kalmamaktadır. Çünkü eserin mukaddime kısmında müellif, bizzat kendi adını zikretmekte ve sonra bu eserini yazma sebebini belirtmektedir. Diğer taraftan bu eserin bütün farklı nüshaları Nuh b. Mustafa’nın eserlerinin bir araya getirildiği mecmualar içerisinde yer almaktadır. Zaten müellifin hayatından bahseden bazı tabakât kitaplarında müellifin eserleri arasında bu da zikredilmektedir.99

C- ÖNEMİ

Tahkikini yaptığımız bu eser, mezhep taassubundan hareketle müçtehit imamların büyüklerinden biri olan İmam A‘zam hakkında uydurulan ve sonraları kaynak eserlere de girmesi sebebiyle dilden dile dolaşan bir hikâyeyi ele alıp burada vurgulanmak istenen görüşleri, ana kaynaklara istinat ederek çürütmesi bakımından önem taşımaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla söz konusu hikâyeye bu çapta reddiye yazan ilk âlim Nuh b. Mustafa’dır.

(30)

D- YAZILMA SEBEBİ

1- Eserin Yazılma Sebebi Olan Bir Hikâye

Nuh Efendi, kitabın mukaddimesinde, değerli bir dostunun İbn Hallikân’ın100 (v. 681/1282) târihini101 mütâlaa ederken, burada rivâyet edilen bir hikâyeden dolayı çok müteessir olduğunu ve olayın aslının olup olmadığını kendisine sorduğunu, bunun üzerine de bu eseri te’lif ettiğini ifade etmektedir.

Nuh b. Mustafa (v. 1070/1660), eserin yazılmasının temel sebebi olan hikâyeyi İmâmü’l-Harameyn el-Cüveyni’nin102 (v 478/1085) yazdığı

Müğîsü’l-halk fi’htiyâri’l-hak103 adlı eserden nakleder. Söz konusu hikâye şu şekildedir:

100 Ebu’l-Abbâs, Şemseddin Ahmet b. Muhammed b. Ebi Bekir b. Hallikân, 11 Rebiulevvel 608 (22 Eylül 1211) yılında Erbil’de doğdu. İlimle uğraşan bir aileye mensuptur. Hadis, fıkıh, tarih, siyaset, kitabet, şiir ve edebiyat alanında temayüz eden, geniş kültüre sahip bir ilim adamıdır. 26 Recep 681 (30 Ekim 1282) tarihinde Dımaşk’ta vefat eden İ. Hallikân’ın günümüze ulaşan tek eseri Vefeyâtü’l-ayân’dır. (Özaydın, Abdülkerim, “İbn Hallikân”, DİA, XX/ 17-19)

101 Mukaddimede Târihu İbn Hallikân adıyla zikredilen eserin asıl adı Vefeyâtü’l-ayân ve enbâü

ebnâi’z-zamân’dır. İhsan Abbas tarafından tahkik edilen bu eser, 1977 yılında Beyrut’ta 8 cilt

olarak yayımlanmıştır.

102 Ebu’l-Meali Rukniddin Abdülmelik b. Abdullah b. Yusuf el-Cüveynî, 18 Muharrem 419 (17 Şubat 1028) yılında Nişabur’da doğdu. Kıraat, Arap edebiyatı, fıkıh, usul-ü fıkıh ve hadis ilimlerini tahsil etti. Selçuklu veziri Amidülmülk el-Kündürî’nin baskıları üzerine önce Bağdat’a daha sonra Hicaz’a hicret etti. Mekke ve Medine’de dört yıl kaldı. Nizamülmülk’ün vezir olmasından sonra tekrar Nişabur’a döndü ve burada 25 Rebiulevvel 478 (20 Ağustos 1085) tarihinde vefat etti. Fıkıh, usul, hadis, tefsir ve kelam gibi ilmî sahalardaki çalışmaları ile tanınmakla beraber şahsiyetinde kelamcılık ağır basan Cüveynî, otuzun üzerinde eser bırakmıştır. (ed-Dîb, Abdülazîm, “Cüveynî”, DİA, VIII/ 141-144)

103 Müellif kitabında eserin ismini bu şekilde belirtmiştir. Ancak 2003/1424 yılında Heysem Tuaymî tarafından neşredilen eserin mukaddimesinde, söz konusu eserin ismi “Muğisü’l-halk fî

tercihi’l-kavli’l-hakk” olarak zikredilmiştir (s.41). Cüveyni eserin mukaddimede eseri yazma

sebebi olarak şunları söylemektedir: “… Sonra Allah din âlimlerinden ve fakihlerinden ümmetin

bilginlerinin en hayırlısı, imamların büyüklerinin efendisi olan Muhammed b. İdris eş-Şafii’yi seçmiş, Rasüllerin Efendisinin “İmamlar Kureyştendir” , “Kureyşi öne geçiriniz, Kureyşin önüne geçmeyiniz” hadislerinin şehadeti ile de onun mezhebini mezheplerin en güzeli kılmıştır.… Usul-ü fıkıh sahasında yazdığım eserlerimin birçoğunda Şafii mezhebinin diğer mezheplerden öncelikli olmasının yönlerini beyan ettim. Şimdi de avam ve havas olan herkesin muttali‘ olmaları ve insanların havas olanlarının meyletmeleri için bu amaç doğrultusunda özlü bir kitap yazdım (s.39-41).

(31)

“Gazneli hükümdarı Sultan Mahmud104 (v. 421/1030) hadis mütâlaasında bulunurken hadislerin ekserisinin Şâfiî mezhebine uygun olduğunu görür. Merv şehrinde hem Hanefî hem de Şâfiî mezhebi fakihlerini huzurunda toplar. İki mezhepten birini diğerine tercih hususunda onlarla istişârede bulunur. Âlimler aralarında, sultanın düşünüp tercihte bulunması için, onun huzurunda her iki mezhebe göre iki rek‘at namaz kılınması konusunda anlaşırlar. Kaffâl el-Mervezî105 (v. 417/1026) önce, Şafiî mezhebine göre iki rek‘at namaz kılar ki bu şeklin dışındaki herhangi bir namaz, İmam Şafiî’ye göre câiz değildir. Daha sonra İmam A‘zam’ın (v. 150/767) cevaz verdiği şekilde iki rek‘at namaz kılar: Buna göre önce dabaklanmış köpek derisini giyer ve bunun dörtte birine necâset sürer. Niyet etmeden ve tertibi gözetmeden, hurma suyu (nebiz) ile abdest alıp kıbleye yönelir. Fars’ça kelimeler ile tekbir getirir. Ruku‘ ve ta‘dil-i erkan

vurgulamıştır (mesela bkz. s. 48-55, 63-68, 71-73). İmam Azam’ın asla (kitap ve sünnete) muhalefet ettiğini İmam-ı Şafii’nin görüşlerinin -İmam Azam’ın görüşlerine göre- asli kaynaklara daha uygun ve daha muvafık ve dolayısıyla onun içtihatlarının daha üstün olduğunu ifade eden Cüveynî bu iddiasını ispatlamak için mevzu bahis olan hikâyeyi zikretmiştir (s. 83-85).

104 Mahmud b. Sebüktekin, Ebu’l-Kâsım ve Seyfü’d-Devle gibi isimlerle künyelenmiştir. Babası Sebüktekin’in vefatından sonra kardeşi İsmâil ile girdiği mücadeleden zaferle ayrılmış ve Samanoğulları devletine son vermiştir. 33 sene Gazne’de hükümdarlık yapan Mahmud 421/1030’da 63 yaşında iken vefat etmiştir. (Tercümesi için bkz. el-Muntazam, XV/211-212, tercüme nr. 3172; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, IV/273)

el-Kuraşi tabakâtında Sultan Mahmud hakkında Mes‘ud b. Şeybe’den naklen şu değerlendirmelerde bulunur: “Sultan Mahmud kendi zamanda bulunan fakihlerin otoritelerinden, fesâhat ve belâğatta mümtâz şahsiyetlerden biri idi. Fıkıh, hadis, risale, şiir ve hutbelerden oluşan birçok tasnifâtı vardır. Ğazne’de meşhur olan ve Hanefi mezhebi’ne göre yazılan et-Tefrid adlı eser Sultan Mahmud’a âittir. Bu eser son derece güzel olup içinde 60 bin civarında mesele vardır.” (el-Cevâhiru’l-mudiyye, III/438-439, tercüme nr. 1617)

105 Ebu Bekir el-Kaffâl, Abdullah b. Ahmet b. Abdullah el-Mervezî. Horasan bölgesinin Şâfiî imamı. Bir çok âlimden fıkıh ve hadis tahsilinde bulundu. 90 yaşında iken 417/1026 senesinde vefat etti. Sicistan (Merv) şehrine defnedildi. Özbekistan sınırları içerisinde kalan Kaffâl’ın kabri bu gün hala ziyaret edilmektedir. (İbn Salah, et-Tabakâtü’l-fükhâi’ş-Şâfiîyye, I/496-500; Kallek, Cengiz, “Kaffâl”, DİA, XXIV/ 146).

(32)

olmaksızın, horozun başını indirip kaldırdığı gibi yatar kalkar. Teşehhüt için oturur. Selam’a niyet etmeden ve sesli bir şekilde yelleyerek namazdan çıkar. Hanefi mezhebine göre bu şekilde namaz kıldıktan sonra sultana hitaben: “İşte bu Ebu Hanife’nin namazıdır” der. Bunun üzerine Sultan Mahmud: “Şayet bu Ebu Hanife’nin namazı değilse seni öldürürüm. Çünkü dindar olan biri böyle bir namaza asla cevaz vermez” der. Hanefi mezhebi fakihleri buna itiraz ederler. Sultan, Kaffâl’a Hanefi mezhebinin kitaplarını getirmesini, Hristiyan bir kâtibe de kitapların hepsini okumasını emreder. Neticede namazın Hanefi mezhebine göre, Kaffâl’ın anlattığı şekilde olduğu ortaya çıkar.”106

Hikâyeyi İbn Hallikân (v. 681/1282) ve Zehebi (v. 748/1347) eserlerinde Sultan Mahmud’un (v. 421/1030) tercümesini yaparlarken zikretmişlerdir107 ki

her ikisi de bunu Cüveynî’den (v. 478/1085) nakletmektedirler.

2- Hikâyenin Değerlendirilmesi

İbn Tağriberdi108 (v. 874/1470), Sultan Mahmud’un tercümesi esnasında bu hikâyeye temas ederek şu değerlendirmelerde bulunur:

“İbn Hallikân’ın naklettiği bu hikâyenin aslı yoktur. İlimden azıcık nasibi olan her kes bazı sebeplerden dolayı, bunu bilir. Çünkü Sultan Mahmud, daha küçük yaşlarda ilim tahsilinde bulunmuş, fıkıh ve hilaf ilminde öne çıkarak sayılır âlimlerden olmuştu. Saltanatından 6 sene önce Hanefi Fıkhına dair bir kitap

106 Cüveynî, Müğîsü’l-halk fi’htiyâri’l-hak, s. 83-85

107 İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-a‘yân, V, 180; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, XXIX/ 72

108 Asıl adı Ebu’l-Mehasin Cemalüddin Yusuf b. Tağrıberdi el-Atabeki el-Yeşbugavi ez-Zahiri olup 812/1409 yılında dünyaya geldi. Anadolu asıllı bir Memlüktür. İlk tahsiline Kur’an-ı Kerim’i ezberlemekle başlamış nahiv, edebiyat, meani, beyan, fıkıh ve hadis ilimlerini tahsil etmiş, tasavvuf, astronomi, tıp, matematik ve musiki ile ilgilenmiştir. Daha sonraki yıllarında tarih ilmine meyleden İbn Tağrîberdî meşhur tarihçi Makrizi’ye talebelik yapmış ve bu alanda Aynî, İbn Hacer, Şehabeddin İbn Arabşah gibi âlimlerden de istifade ederek Mısır tarihçiliğin altın çağı olan IX/XV. yüzyılın en başarılı tarihçilerinden biri olmuştur. Çok sayıda eser telif eden İbn Tağriberdî

Referanslar

Benzer Belgeler

ivanovii tespit edilmiş olup bu çalışma sonucunda Afyonkarahisar ilinden toplanan çiğ manda ve inek sütlerinde Listeria türlerinin yaygın olarak bulunmadığı

It is hoped that by describing and analyzing the current content, delivery and design of MA TEFL program methodology courses, participating institutions and those now considering

Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye sağladığı büyüme ve gelişmeyi daha da arttırmak için ülkede yatırımları teşvik edici maliye

Socar&Turcas Enerji ile Socar'la Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrolünün Türkiye ve dünya pazarlarına satışı ile Şahdeniz gazının pazarlanması alanında

Consequently, the purpose of the present study was to develop a complex model in which (i) Instagram features were independent variables (i.e., watching live streams and videos,

Dışkı örneği içerisinde çok az sayıda ookist olması ve ookistlerin dışkının her yerine homojen şekilde dağılmamış olması nedeniyle PCR yönteminin

Ancak 1789 Fransız Devrimi’nin en önemli sonuçlarından biri olan “ulusçuluk” akımı Balkan yarımadasındaki farklı etnik kökenden gelen insanlar arasında

Sennett’in çalışmaları, sosyolojinin daimi hassasiyeti olan modernite eleştirisi çerçevesinde insanın toplumsallığını yitirmesi meselesi ekseninde