20
ÇARŞAMBA; 14 Mayıs 2003BHnmâi TARİH
Lâmbalı
kadını hiç
unutmadık
Modern hemşireliğin
kurucusu kabul edilen
Florence Nightingale,
1854 ile 1856 yılları
arasında devam eden
Kırım Savaşı sırasında
askeri hastahane olarak
kullanılan Selimiye
Kışlası’nda geceleri elinde
bir lamba ile koridorları
dolaşır ve yaralılara moral
verirdi. Florence
Nightingale’in bu gece
turları Amerikalı şair
Henry Wadsworth
Longfellow'un 1857'de
yazdığı “ Santa
Filomena” adlı şiirinde
“ Lambalı Azize” olarak
ölümsüzleşti. Bu yazı,
Dünya Sağlık Örgütü'nün,
Florence Nightingale’in
doğum günü olan 12
Mayıs’ı “ Dünya
Hemşireler Günü” ilân
etmesi münasebeyiyle
yayınlanıyor.
■ İnci EREFE
c
y
ağdaş anlamda örgütlenmiş tıbbi^
bakımın ve hemşirelik eğitiminin henüz istenilen düzeyde bulunmadığı birdönemde, Florence Nightingale adında genç bir İngiliz kadın, 1854'ten 1856’ya kadar devam eden Kırım Savaşı sırasında İstanbul'da bulundu ve kendi çağı için mucize denebilecek atılımlar yaptı. Florence Nightingale'in çalışmaları, birçok ülkede ve bu arada Türkiye'de hemşireliğin gelişimine ışık tutan bir model oluşturdu.
Türk Hemşireler Derneği, 1954 yılında, Florence Nightingale'in verdiği hizmetlerin anısını canlı tutmak maksadıyla, Üsküdar'daki Selimiye Kışlası’nın kuzeybatı kulesinde onun vaktiyle faaliyet gösterdiği odasını, Birinci Ordu Komutanlığının da işbirliği ile müze olarak düzenlemişti.
Florence Nigtingale, Londra'da yaşayan varlıklı bir ailenin ikinci kızı olarak 12 Mayıs
1820 günü, annesiyle babasının sık sık çıktığı Avrupa seyahatlerinden birinde, Floransa da doğdu ve ismini bu şehirden aldı.
T
AM BİR BURJUVA KIZI
Tam adı, Jean Hutchings Florence Nightingale idi. Babasının yönlendirmesi ile çağı için ileri sayılacak özel bir eğitim gördü. Klasikleri okumuş, Fransızca, İtalyanca ve Almanca
öğrenmiş, eski Yunan ve Latin dillerinin yanısıra tarih, felsefe, müzik ve sanat dersleri de almıştı.
Nightingale ailesi Londra'nın yüksek sosyetesine uygun bir hayat sürmekteydi. Davetlere ve balolara katılır, operalara, konserlere, tiyatrolara gider ve yaz aylarında Akdeniz'in sayfiye şehirlerinde kalırlardı.
Florence'ın geleceği için tasarladıkları, ailesinin bu gibi tutkuları ile bağdaşmıyordu. Dindardı ve henüz 18 yaşında iken, insanlığa hizmet etmenin Tanrı'ya hizmet etmek olduğuna inanmıştı. Matematiğe merak saldı ve evlenip yuva kurmasını isteyen ailesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen matematik dersleri almaya başladı. Bu konuda edindiği bilgiler ileride onun
ürriyeı
iyi bir istatistikçi olmasını sağladı.
Genç Florence, ailesinin yine şiddetle karşı çıkmasına rağmen, 1845'te hemşire olmaya karar verdi. İngiltere'de 1517'de başlayan Protestan devrimi ile dağılan kilise bağlantılı bakım örgütlerinin yarattığı boşluk yüzünden
hemşirelik uzun zamandır karanlıklar içindeydi. Bakım hizmetleri bazı duyarlı kişilerin
öncülüğünde kurulmuş olan 'Protestant Sisters of Charity' ve 'Protestant Sisters of Mercy' gibi örgütlerde yetişmiş sınırlı sayıdaki hemşire ile görülmeye çalışılıyordu.
Florence, Katolik memleketlere gidip buralarda kiliseye veya manastırlara dayanan hemşirelik örgütlerinin durumunu görmek istedi ve Fransa, Belçika, Almanya ve İtalya'daki hastahaneleri inceledi. Gezileri sırasında Almanya'da, Keiserswerth'de Protestan Rahip Fliednerin kurmuş olduğu ünlü Keiserswerth Deconness Hastahanesi'nden ve orada yürütülen hemşirelik eğitiminden etkilendi. 1851 'de bu kuı umu tekrar ziyaret etti ve iki ay boyunca derslere katıldı.
L
o n d r a'
d a nÜ
s k ü d a r'
aBu, ileride büyük atılımlar sağlayacağı hemşirelik konusunda aldığı mesleki temel eğitimdi. Bir süre Paris hastahanelerinde Clıarite hemşirelerinin çalışmalarına katılmış, cerrahi çalışmaları da izleyerek tecrübesini arttırmıştı.
Ailesi, genç kızın geleceğini kendi idealleri doğrultusunda kurabileceğine ikna olunca babası Florence’a 2 bin 500 dolar maaş bağlayıp, isteklerini yapmakta özgür bıraktı. Kızının başarılarıyla daha sonraları onurlanan annesi 'Eğer bana karşı çıkmış olmasaydın hiçbir başarı kazanamayacaktın' demişti.
Florence Nightingale, 1853'te Londra'da zengin kadınların yattığı bir hastanede çalışmaya başladı ve büyük başarı sağladı. Kısa süre sonra
Kings College Hospital'in yönetici hemşireliğine davet edildi. Bu görevi için hazırlandığı sırada, Kırım Savaşı patladı ve cephelerden felâket haberleri gelmeye başladı.
Savaşın sebebi, Rusya'nın Osmanlı Devleti ile 1774'te imzaladığı Küçük Kaynarca
Antlaşmasını abartarak Osmanlı
topraklarındaki Ortodokslarla Katolikleı’in koruyuculuğuna heves etmesi, hatta Osmanlı Imparatorluğu'nun hamisi olmaya niyetlenerek Kudüs teki kutsal yerleri yönetmeye
kalkışmasıydı. Osmanlılar batılı büyük devletlerden destek aldılar ve böylece Osmanlı,
j
-ÇARŞAMBA; 14 Mayıs 2003
Fransa ve İngiltere ittifakı doğdu.
Bu, savaşın görünürdeki nedeniydi. Asıl sebep ise, batılı ülkelerin Rusya'nın Balkanlar'da, Boğazlar'da ve Ortadoğu'da bozduğu dengeyi yeniden kurmak istemeleriydi. 1853 Ekim'inde Rusya, Sinop önlerinde bir Türk filosunu yok edince 1854 Mart'ında İngiliz ve Fransız filoları Sivastopol'ü almak üzere Karadeniz'e açıldılar.
Savaş, Osmanlı İmparatorluğu'nun Rumeli ve Anadolu kıyılarından başka, Kırım'da ve Ballık taraflarında da sürdü. Tarafların insan, gemi, silah, at ve mühimmat kayıpları çok yüksekti. Sadece Osmanlı devleti, öncelikle 60 bin asker sevketmişti ve çarpışmalarda
taraflardan iki yüz ellişer bin asker öldü. Üsküdar'da yapımı Üçüncü Selim zamanında başlamış olan Selimiye Kışlası ve Haydarpaşa Askeri Hastanesi, Sultan Abdülmecid tarafından, müttefik güçlerin yaralı ve hastalarının
bakımına tahsis edildi. Bu sırada İngiltere'ye, yaralılar hakkında dehşet verici haberler gelmeye başladı. Gazeteler askerlerin iyi bakılm adıkları için öldüklerini, çoğunun kötü sağlık şartları yüzünden bulaşıcı hastalıklara yakalandıklarını ve dizanteri salgını olduğunu yazıyor, 'Neden bizim de Fransızlar gibi Charite hemşirelerimiz yok?' diye sorup Savaş Bakanlığı'nı suçluyorlardı
• •
^ ^ N C E ENGELLEDİLER
Yaralı Rus askerlerine Çar'ın kızkardeşi Granddüşes Pavlova'mn himayesinde olan ve çok iyi örgütlenmiş bulunan gruplar bakıyor, Fransız askerlerinin bakımını ise dünyaca ünlü Charite hemşireleri yürütüyordu. İngiliz ve Türk yaralılara bakanlar ise, eğitimsiz erkek hastabakıcılardı.Florence Nightingale, durumu haber aldığında kendisini büyük bir görevin beklediğini farketti. Aile dostları olan ve gayet iyi tanıdığı Savunma Bakanı Sir Sidney Herbert'e bir mektup yazdı ve hiç vakit kaybetmeden beraberinde
götürebileceği hemşirelerle yârdım gereçlerini sağlamak üzere hazırlıklara başladı.
Sir Herbert, Florence'ın bu iş için en uygun kişi olduğuna hemen karar verdi ve Florence Nightingale, beş gün sonra hükümet görevlisi olarak Üsküdar Askeri Hastahanesi'nin hemşirelik hizmetleri yöneticiliğine atandı.
1854'ün 21 Ekim'inde de yanındaki 38 hemşire ile İstanbul'a doğru yola çıktı.
Selimiye’de durum içler acısıydı. 1700 hasta için düşünülmüş olan hastahaneye 3-4 bin hasta ve yaralı yığılmıştı. Yarım metre aralıkla dizilen yataklar, yedi kilometre uzunluğundaydı.
Yaralılar ünifomalarıyla kan ve kir içinde yatıyor, çarşaf ve çamaşır verilemiyordu. Yemek dağıtımı dört saat sürüyor, hastaların çoğu beslenemiyor, ağır yaralılar ise hiçbir şey yiyemiyordu. Çatal ve kaşık yoktu; sabun, havlu, leğen ve küvet gibi bakım malzemeleri
bulunmuyordu ve her yeri böcekler sarmıştı. Bu berbat koşullarda, kolera ve diğer bulaşıcı hastalıkların yayılması önlenemiyordu. Tedavi edilenlerde ölüm oranı yüzde 42 idi. Kadınların hastahanede çalışmalarına hoş nazarla
bakmayan askeri bürokrasi, Nightingale’in karşısına çeşitli engeller çıkarıyordu. Kırım Savaşı sonuna kadar askeri hastahanelerdeki pislik ve bakımsızlık yüzünden 9 bin asker ölmüştü.
Florence Nightingale bütün bu olumsuzluklarla kendi yöneticilik dehasını kullanarak savaştı.
ÇARŞAMBA, 14 Mayıs 2003
Depolarda varolduğunu saptadığı bakım ve temizlik gereçlerinin hizmete sunulması için askeri bürokrasi ile durmadan uğraşırken, derhal sağlanması gereken malzeme için kendi şahsi parasını harcadı. Kısa sürede bir çamaşırhane kurdu ve yıkama işlerinde asker eşlerinden yardım gördü. Binanın değişik bölümlerinde beş diyet mutfağı açtı ve hastalarının yeterli şekilde beslenmelerini sağladı. Hemşire dağılımını hekimlere göre düzenledi ve çalışmalara disiplin getirdi. Bu çabaları sayesinde iki ayda baştan aşağı değişen hastahanede, altı ay sonra ölüm oranı yüzde ikiye düşmüştü.
S iİ R L E R E KO N U OLDU
Selimiye’deki hemşirelerin hepsi iyi eğitim almamıştı. Ekip Saint John’s Hastahanesi hemşirelerinden ve bazı Katolik ve Anglikan rahibelerinden oluşuyor, Florence bu ekibe düzenli eğitim vererek bakım kalitesini yükseltmeye çalışıyordu. Günlüğüne ekibiyle ilgili olarak ’Bu mükemmel hanımefendiler, hastahaneden çok cennete uygun vaziyetteler. Etrafta elleri olmayan melekler gibi dolaşıyor, ruhları yatıştırırken vücutları kirli ve ihmal edilmiş bırakıyorlar’ diye yazacaktı.
Bir süre sonra İngiltere'den gelen takviyelerle hemşirelerinin sayısı 125'e yükseldi. Florence Nightingale,
yaralıların dertlerini dinlemiş, maaşlarını biriktirip ailelerine göndermelerine yardımcı olmuş, mektuplarını yazmış, ölen askerlerin ailelerine bizzat kendisi taziyet mektupları göndermiş, yaralıların dinlenmeleri için oturma ve okuma salonları kurmuştu. Her günün sonunda notlar alır, gelişmeleri belli aralıklarla Savaş Bakanlığı'na rapor ederdi.
İsmini efsaneleştiren bir uygulaması da, günün bütün yorgunluğuna rağmen, geceleri elinde bir lamba ile hastahane koridorları boyunca dolaşarak yaralıları bir defa daha görmesiydi. Askerler onun geçişini, yüzlerine bakıp selam verişini, hatır soruşunu, hatta gölgesini bile izlemekten mutluluk ve huzur duyduklarından evlerine yazdıkları mektuplarda sözediyorlardı. Bu gece turlarıyla efsaneleşen kişiliği, daha sonra Amerikalı şair Henry Wadsworth Longfellow'un 1857’de kaleme aldığı 'Santa Filomena’ adlı şiirinde 'Bu sefalet yuvasında / Lambalı bir kadın görüyorum / Parıldayan kasvetin içinden süzülüyor / Bir odadan ötekine gidiyor' mısralarıyla 'Lambalı Azize' olarak ölümsüzleşecekti.
Nightingale, Savaş Bakanlığı'nın görevlendirmesi ile, Kırım'daki garnizon hastanelerini ziyarete, bir başka deyişle bakım hizmetlerini teftişe gittiğinde, tifüse yakalandı ve iki ay boyunca kendi canı ile uğraştı. Kırım dönüşünde son derece zayıf ve halsizdi. 1855'te 'Askeri Hastahaneler Hemşirelik Yöneticisi' oldu ve bir yıl sonra, 1856 Şubat'ında, Kırım Savaşı nihayet sona erdi.
Florence Nightingale ile hemşireleri, Selimiye’de yatan İngiliz ve Türk askerleri arasında bir ayırım yapmamış, hepsini tedaviye çalışmışlardı. Zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid, bu hizmetlerinden ötürü Florence'a çok değerli bir bilezik armağan etti ve diğer hemşirelere yüklü meblâğlara ulaşan altınlar dağıttı.
İngiliz yaralılar ülkelerine gittikten sonra,
f— ITHmraı TARİH
Florence da 1856 Haziran'ında İstanbul'dan ayrılıp Londra'ya döndü. Kraliçe Viktorya
tarafından kabul edilip kutlandı ve ’Kraliyet Şeref Nişanı’ aldı.
Florence Nightingale, Kırım'da yakalandığı tifüs yüzünden yorgun ve halsizdi. Bu yüzden çalışmalarına artık Londra'daki evinde devam etti ve önemli işler başardı. Aile dostu olan Savaş Bakanı Sir Herbert'in desteklediği bir programla, İngiliz askerlerin sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve çoğunun salgınlarda can vermesine yolaçan yetersizliklerin ortadan kaldırılması için çaba harcadı. Üsküdar'daki deneyimleri ile geliştirdiği bilgisini kullanarak raporlar hazırladı ve uygulamalara ışık tuttu.
Lâmbalı kadının sağlık alanında devrim yaratan en büyük adımı, hemşireliğe getirdiği yeni değerlerdi. Sir Herbert başta olmak üzere, dostlarının bağışlarıyla meydana getirilen 'Florence Nightingale Fonu', 1860'ta kendisine tahsis edildi. Fonun kuruluş amacı, hemşireliğin gelişimi ve hemşirelerin desteklenmesi için
Florence'ın düşündüklerini gerçekleştirme imkânı sağlamaktı. Fonda 40 bin sterlin birikmiş, bu meblâğın yüzde onu ordu tarafından
bağışlanmıştı. Nightingale, aynı sene St. Thomas Hastahanesi'nin bir bölümünü hemşire okulu olarak düzenledi ve kendi seçtiği 15 genç kız bu okulun ilk öğrencileri oldu. İlk mezunlar, batı ülkelerinde kısa sürede 'Nightingale hemşireleri' olarak isim yaptılar. Her kurumdan ve ülkeden isteniyor, Amerika'da açılan okullara öğretmen olarak davet ediliyorlardı. Mezunların
Liverpool'da başlattıkları 'Bölge Hemşireliği’ örgütlenmesi günümüz halk sağlığı hemşireliği çalışmalarına öncülük etti.
Florence Nightingale'in 1858'de yazdığı
'Hastahaneler Üstüne Notlar' adlı eseri uzun yıllar kendi alanında yol gösterici olmuş, 1859'da kaleme aldığı 'Hemşirelik Üstüne Notlar' isimli diğer eseri de geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştı. Hastahaneler, hemşirelik ve sağlık konularında yüzden fazla makale kaleme almıştı. Bütün bu değerli hizmetleri üzerine Kral Yedinci Edward, 1907'de Florence'ı 'Order of Merif nişanı ile ödüllendirdi. Bu nişan, İngiltere'de bir kadına ilk defa veriliyordu.
Florence Nightingale'in, yoğun bir fikir ortamında sürdürdüğü hayatı 1910 yılında, 90 yaşında iken sona erdi. Naaşı, vasiyeti üzerine
Hempshire'ın East Wellow bölgesindeki aile mezarlığına gömüldü ve mezartaşına sadece 'F.N.
1820-1910' yazıldı.
Dünya Sağlık Örgütü de 1954 yılında, Florence Nightingale'in doğum günü olan 12 Mayıs'ı 'Dünya Hemşireler Günü' olarak kabul etti. Nightingale hemşireliğinin Türkiye'de de yansıma bulması fazla gecikmedi. Kırım Savaşı sırasında 9 bin askerimizin askeri
hastahanelerdeki pislik, hastalık ve bakımsızlık yüzünden ölmüş olması zihinlerde acı izler bırakmıştı.
Londra'da yapılan bir Kızılhaç toplantısına Osmanlı delegesi olarak katılan Dr. Besim Ömer Paşa, dönüşünde Osmanlı Kızılay Cemiyeti'nin kadın kollarını güçlendirdi ve gönüllü hasta bakım hizmetlerini geliştirdi. 1912 yılında Kadırga Doğumevi'nde açılan hastabakıcılık kursları ile Türkiye hemşirelik eğitimine ilk adımını attı. Daha sonra Bursa Kızılay'ında açılan kurslardan mezun olan 300 hanım hastahanelerde görev aldı, yedi hanım da
Şam'daki hastahanelere gönderildi. Savaşlarla perişan durumda olan Osmanlı devletinin son yıllarında, bu beklenen önemli bir gelişmeydi. İşgal yıllarında Amerikan temsilcisi olarak İstanbul’da bulunan Amiral Bristol adına 1920 yılında kurulmuş olan Amerikan Hastahanesi'ne bağlı Hemşire Okulu, sonraları Türk hemşireliğine katkı yapan bir kurum halini aldı.
Cumhuriyetin ilanından sonra sağlık hizmetlerinde yapılan atılımlarda Kızılay öncü rolünü sürdürdü ve 1925'te ilk ulusal hemşirelik okulumuz olan 'Kızılay Hemşire Okulu' kuruldu. Okulun ilk yöneticileri ve öğretmenleri İngiltere'den davet edilmiş ve
Nightingale hemşireliğinin izleri Türkiye'de yerleşmeye başlamıştı.
1923'te Cumhuriyet kadrolarında kayıtlı tek bir hemşire yok iken, 1955 yılında
1400'e, 1990'da 45 bine ulaşıldı.
1954 yılında çıkarılan ilk Hemşirelik Kanunu, hemşirelikte yüksek öğrenimi ve uzmanlaşmayı öngörüyordu. Bu özlemi bir üniversitemiz gerçekleştirdi: 1955-1956 öğretim yılında Ege Üniversitesi kuruldu ve Tıp ve Ziraat Fakülteleri ile birlikte 'Ege Üniversitesi Yüksek Hemşirelik Okulu' da öğretime başladı.
D i z
ON U ÇO K SEVDİK
Üsküdar'da modern hemşireliğin kuruluşunun 100. yıldönümü onuruna İstanbul'da bir 'Florence Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulu' açılması amaçlanmıştı. 1956'da Kızılay'ın maddi desteği ile Florence Nightingale Hemşire Mektepleri ve Hastahanesi Tesisi kuruldu. Okulun kuruluş hazırlıkları dört yıl kadar sürdü ve okul 1961 yılında, Sağlık Bakanlığı'na bağlı olarak öğretime açıldı. Okul, adı ile de Nightingale'in izlerini yaşatmayı sürdürdü ve 1975'te İstanbul Üniversitesi'ne bağlandı.
Ankara Üniversitesi Hacettepe Çocuk Sağlığı Enstitüsü'ne bağlı olarak kurulan ve günümüzde 'Hacettepe Hemşirelik Yüksek Okulu' olarak bilinen okul da 1961 'de açıldı. Burası,
hemşirelikte lisansüstü çalışmalarını başlatan ilk yüksekokul oldu.
Sözün kısası: Florence Nightingale, ülkemizde hemşirelik alanında derin izler bırakmış çok önemli bir insandı.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi