• Sonuç bulunamadı

Ayaklı kütüphane İsmail Saib Efendi, sadece kitaplar ve kediler için yaşadı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ayaklı kütüphane İsmail Saib Efendi, sadece kitaplar ve kediler için yaşadı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

gSg&SöSBMSEs!

TARİH

ÇARŞAMBA, 28 Nisan 2004 İsmail Saib Sencer'in Abdülbaki tarafından yapılını bir resmi.

Bugün çoğu kişinin adını dahi

duymadığı İsmail Saib Sencer,

birçok âlime hocalık etmişti

ve Şarkiyat konusunda

1900’lü yıllarda kaleme

alman çok sayıda eserin

asıl yazarı o idi. Herhangi

bir kitabın hangi

kütüphanede olduğunu

numarasına varıncaya kadar

hatırlar, yazma bir eserin ne

zaman kaleme alındığını da ânında

söylerdi. İsmail Saib Sencer 1940’ta vefat

etti ve ardında 20 bin ciltlik zengin bir

kütüphane bıraktı. Bir kısmı tek nüsha

olan bu kitaplar, şimdi ne yazık ki

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih

Coğrafya Fakültesi’nin tozlu raflarında

çürümeye terkedilmiş durumda.

Hoca’nın ruhunu sızlatan

bu durumun biran önce

halledilmesini temenni

ediyoruz.

■ Raşit ÖZDENAY

I

İsmail Saib Efendi'nin en önemli talebelerinden olan Abdülbaki Hk Gölpınarlı. -i

aklı kütüphane

İsmail Saib Efendi,

sadece kitaplar ve

kediler için yaşadı

ünümüzde bazı yazarlar, isimlerini yazdıkları eserlerin kapağına kitabın isminden daha büyük harflerle

yazdırtıyorlar. Bu iş, eskiden böyle değildi. Eski dönemlerde yazılmış kitaplarda, yazarın alçakgönüllülüğünden dolayı bazen isim bulunmaz, bazen de yazarın adının yerinde

sadece “abd-i hakir”, yani “değersiz kul” sözü geçerdi. Bu sebeple bazı kitapların yazarları tesbit edilememişti.

İsmail Saib Sencer de bu kişilerdendi.

Günümüz gençlerinin ismini bilmediği bu büyük âlim hayatta iken, hiç kimse onu görmeden ve birşeyler sormadan kitap yazmaya kalkışmazdı.

Eskiden bazı âlimlere “ayaklı kütüphane” denirdi. Bu kişiler hoca-talebe, yani usta-çırak ilişkisi ile yetişirler ve birçok konu hakkında geniş malumat sahibi olurlardı.

Mehmet Ali Ayni, Kilisli Rıfat Bilge, Abdülbaki Gölpınarlı, Ferit Kam, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Mehmet Ali Ayni, Kilisli Rıfat Bilge ve İsmail Saib Sencer, Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e intikal etmiş böyle âlimler arasında en başta gelirlerdi.

Bugün adını duyduğumuzda önünde saygı ile eğildiğimiz birçok bilim adamının adı, rahmetli İsmail Saib Efendi ile bırakın kıyaslamayı, anılamazdı bile...

(2)

ÇARŞAMBA, 28 Nisan 2004

rcfrmraı TARİH

rrttmraı TARİH

ÇARŞAMBA, 28 Nisan 2004 Bayezid Devlet Kütüphanesi'nin

okuyucu salonu. 20. yüzyılın başlarında Darülfünun

Bir Osmanlı kütüphanesi r t r.t*Jtxrr>Tr. v i

M

i

mmım w

İsmail Saib Efendi uzun boyu, mavi gözleri, ak sakalı ve nurani yüzü ile sanki tarihten kopup gelmiş bir âlimdi.

Kendisi, rahmetli pederimin yakın bir dostuydu ve bu büyük âlim, nadiren sokağa çıktığı zaman genellikle Lâleli’deki konağımıza yemeğe gelirdi. Çocukluk senelerimde sık sık gördüğüm ve elini defalarca öpme şerefine nail olduğum üstad hakkında kaleme aldığım nâçiz bir kitabı yakında bastıracağım.

• •

O

N C E TIP OKUDU

İsmail Saib Sencer, 31 Ocak 1873’te

Erzurum’da doğdu. Bir subay çocuğu olduğu için küçük yaşlarda İstanbul’a geldi ve Esekapı İbtidai Mektebi ile Kocamustafa Askeri Rüşdiyesi’ni bitirdi. Dönemin âlimlerinden, dini ilimlerde icazetname aldı. 1904 ile 1906 yılları arasında Tıp Fakültesi’ne devam etti ve eski tıp okudu. Üç yıl kadar Hukuk Fakültesi’ne, uzun yıllar da Eczacılık Fakültesi’ne gitti. Bu sayede biyolojiden tıbba kadar çok değişik ilimlerde bilgi sahibi oldu.

1897’de Bayezid Umumi Kütüphanesi ikinci “hafız-ı kütübü”, yani kütüphanecisi olan İsmail Saib Sencer, bir yandan da medreseye devam etti.

1903’ten itibaren Bayezid Camii’nde ders vermeye başladı. Çeşitli medreselerde ders verdikten sonra 19 Aralık 1916’da Talip Bey’in ölümü üzerine Bayezid Umumi Kütüphanesi birinci “hafız-ı kütüblüğüne”, yani müdürlüğüne getirildi. Bu arada,Üniversitesi’nde 1921’den sonra Arap Edebiyatı okuttu.

1925’te Şapka Kanunu’nun ilânından sonra, sarığını kastederek “Biz bununla geldik, bununla gideriz” diyerek üniversite hocalığından ayrıldı. Rahmetli bu tercihini taassuptan değil,

prensiplerinden taviz vermemek için yaptığını söylerdi. Hocalıktan ayrıldıktan sonra Bayezid Umumi Kütüphanesi’ne çekilen İsmail Saib Sencer, ömrünün kalanım kitaplar ve kediler arasında geçirdi. Çok seyrek olarak hava almak için Bayezid Meydanı’na çıkardı. Devrimlerin en şiddetli şekilde uygulandığı dönemlerde bile İsmail Saib’in Bayezid Meydam’nda keçeden yapılmış derviş külâhıyla gezmesine ilminden dolayı birşey söylenmemişti.

42 yılım verdiği Bayezid Umumi

Kütüphanesi’nden 1939’da emekli oldu. Bir diğer büyük âlim İbnülemin Mahmud Kemal İnal ile beraber kütüphanelerin tasnif işlerinde çalıştı ve İslâm Ansiklopedisi’ne danışmanlık yaptı. 22 Mart 1940’ta vefat eden İsmail Saib Sencer, Merkez Efendi Camii’ndeki aile kabristanına gömüldü.

İsmail Saib Sencer, “ayaklı kütüphane”, “canlı bibliyografya”, “fihrist-i ulum”, yani ilimler fihristi diye anılırdı. Arapça’yı, Farsça’yı,

Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı.

Fransızca’yı ve Almanca’yı bilen rahmetli, Grekçe’den ve Latince’den de anlardı. Kuvvetli bir hafızası ve kitap bilgisi vardı: Yazma eserlerin yazarlarını görür görmez bilir; yazısı bozulmuş eserleri kolayca okur; tarihsiz bir yazma eserin ne zaman yazıldığını ânında söylerdi. Rahmetliyi benim kadar iyi tanıyanlardan Avni Aktunç, şahit olduğu ilginç bir hadiseyi şöyle anlatmıştı:

“Hiç unutmam, bir gün zamanın Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi Müdürü olan Faik Reşit Unat, Ankara’dan telefonla bana şu emri vermişti: ‘Şimdi Atatürk Hazretleri’nin yaverleri telefon ettiler. Ülkemizde misafir olarak bulunan Ürdün Şerifi Abdullah Hazretleri, İstanbul

kütüphanelerinde ‘Kitabü’l-Envâr’ isimli bir kitap varmış, onu görmek istiyorlarmış. Şimdi derhal İsmail Saib Efendi’ye git, kitabın hangi

kütüphanede bulunduğunu öğren ve akşam Ankara’ya gönder’. Kitabü’l-Envâr, tamam ama nerede belli değil. Hemen Bayezid Umumi Kütüphanesi’ne koştum. İsmail Hoca, koynunda başı görünen bir kedi, elinde kitap, her zamanki gibi dalgın. Beni görünce, ‘Buyurun bakalım, neredesin? Epeydir görünmüyorsun’ diyerek karşısındaki sandalyeye oturttu ve ne istediğimi sordu.

l X i T A P L A R HAFIZADA

Ben ‘Efendim nasıl söyleyeyim, yine rahatsız etmeye geldim de’ deyince, ‘Söyle söyle, ben rahatsız olmam’ cevabını aldım. Bunun üzerine ‘Efendim, Faik Reşit Bey fedakârınız rica ediyorlar. Şimdi telefonla söylediler. Kitabü’l- Envâr isimli bir kitap varmış, Atatürk Hazretleri emir buyurmuşlar, yaver söylemiş. Bu akşam Ankara’ya gönderilecekmiş’.

İsmail Hoca, koynunda hafif hırıltılar arasında uyuyan kör kediyi hafifçe okşadıktan sonra,

‘Oğlum, Kitabü’l-Envâr adlı bir kitap

hatırlamıyorum. Galiba aceleyle kitabın ismini yanlış aldın. Zannedersem aranılan kitap

yıldızlardan bahseden, astronomiye dair bir kitap olan Kitabü’l-Enva olacak. Bu kitabı galiba Ürdün Emiri Hazretleri istiyor. Bir hayli zaman önce de bu kitabı aratmışlardı. Haydi vakit kaybetmeden hemen Süleymaniye Kütüphanesi’ne git. Şehid Ali Paşa kitapları arasında 298

numaralı kitabı çıkarıp bir bak, zannedersem istenen kitap odur’.

Hocanın elini öperek huzurundan hürmetle ve hayretle ayrıldım, doğru Süleymaniye

Kütüphanesi’ne gittim. Kitabı, Şehid Ali Paşa kitapları arasında hocanın dediği numarada buldum. Onun zekâsına ve hafızasına olan hayranlığım büsbütün arttı”.

İsmail Saib Sencer, mezhepte Caferi, tarikatta Mevlevi, meşrepte de Melâmi-Hamzavi idi. Seyyid Abdülkadir Belhi’ye bağlıydı. Melâmi olduğu için yani ismini gizlemeyi arzu ettiğinden dolayı, bu kadar bilgisine rağmen eser

yazmamıştı. Bu yüzden de rahmetlinin malumatfuruşluk yaptığını, devri geçmiş

âlimlerden olduğunu iddia eden cahiller çıkmıştı. İsmail Saib Sencer eser kaleme almadı fakat birçok kitabın yazılmasına ve birçok kişinin yetişmesine vesile oldu.

Bugün isimlerini “büyük âlim” diye andığımız birçok kişi, İsmail Saib’e başvurmadan

edemezlerdi. Mehmet Ali Ayni, Kilisli Rıfat Bilge, Fuad Köprülü, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İsmail Hami Danişmend, Ahmed Süheyl Ünver, Muallim Cevdet, İbnülemin Mahmud Emin Kemal, Haşan Basri Çantay, Mehmed Akif Ersoy, Haşan Ali Yücel, Şerefeddin Yaltkaya, Abdülbaki Gölpınarlı ve Abdülâziz Mecdi Tolun, İsmail Saib Sencer’i sık sık ziyaret ederlerdi. Helmuth von Ritter, Louis Massignon, Oscar Rescher gibi yabancı âlimler de Bayezid Umumi

Kütüphanesi’nin müdavimleriydiler. Mısırlı, Fransız, Hintli bilim adamları, araştırmalarında karşılaştığı zorlukları nasıl gidereceklerini rahmetli İsmail Saib Sencer’den öğrenirlerdi. Her milletten âlimler, İsmail Saib Hoca’nın dizinin dibinde ilimlerini derinleştirir, meseleleri çözülmüş olarak Bayezid

Kütüphanesi’nden ayrılırlardı.

E

s e r i t a l e b e s

İ

y d

İ

Bugün yerli yabancı hiçbir araştırmacının elinden düşürmediği Bursalı Mehmed Tahir’in “Osmanlı Müellifleri” isimli eserini sanki İsmail Saib Efendi yazmıştı. Bayezid Kütüphanesi’nde onunla beraber yıllarca kalan Alman şarkiyatçı Oscar Rescher’in birçok eserinde de rahmetlinin etkisi vardı. Oscar Rescher, İsmail Saib

Efendi’den o kadar çok etkilenmişti ki Müslüman olmuş ve “Osman Yaşar” ismini almıştı.

Cumhuriyet döneminde yayınlanan en önemli eserlerden biri, Kâtip Çelebi’nin bibliyografya kitabı olan “Keşfüzzünun” isimli kitabıydı. Bu eseri Şerafeddin Yaltkaya ve Kilisli Rıfat Bilge yayınlamışlardır fakat neşrin arkasındaki asıl isim İsmail Saib Hoca olmuştu. Cumhuriyet döneminde yetişen büyük Osmanlı tarihçisi Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya da İsmail Saib’in büyük yardımları olmuştu. Uzunçarşılı,

İsmail Saib için ölümünden sonra Belleten Dergisi’nde, “Keşfüzzünun ile tarihi eserlerini okuduğumuz büyük Türk âlimi Kâtip Çelebi ile hocanın kitabiyat, biyografi, tarih ve edebiyat konularındaki bilgileri mukayese edilince,

onyedinci asrın yüksek âlimi, İsmail Saib üstadın yanında mübalağasız olarak bir öğrenci

vaziyetinde kalır” diye yazmıştı.

İsmail Saib Sencer’e yalnız âlimler değil, herkes müracaat ederdi. Halktan gelenler dini konularda sorular sorarlar, hoca fetva makamı

İbnülemin Mahmud Kemal inal.

gibi çalışırdı. Bilim adamları herhangi bir konuda birşey sordukları zaman, aradıkları bilgiyi nerede bulacaklarını kitabın sayfa numarasına kadar söylerdi.

Hoca ölümünden sonra, Abdülbaki

Gölpınarlı’dan Ali Canip Yöntem’e kadar birçok büyük âlim, araştırmalarında sıkıştıkları zaman “İsmail Saib Hoca olsaydı da şu meselemizi çözseydi” demişlerdir.

Hocayı kitap yazmadığı için eleştirenlere en iyi cevabı Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıklıoğlu vermişti: “Bazıları hani eseri diyorlar. Buna verilecek en iyi cevap şudur: İşte hocanın tabutunun arkasından gidenler ve bunlar arasında

bulunan oryantalistler ve bulunamadıkları için müteessir olan Avrupalı bilim adamları. İstese mükemmel eserler verebilecek hocanın kitap yazmaması, şarka mahsus bir felsefenin sonucudur. O, eseri satırlar arasında değil göğüsler ve gönüller içinde yaşatan ve devam ettirenlerdendir. Esersiz ve izsiz, egoistlik ve bencillik etmeden evrende kaybolmak fakat gönüllerin ezeli birliği içinde yaşamaya devam etmek”.

■ ^ İT A P LA R I ORTADA YO K

Rahmetlinin kedileri de, hafızası gibi meşhurdu. Kedilere olan sevgisi bilindiği için herkes artık bakmak istemediği sakat, hasta kedisini Bayezid Kütüphanesi’nin bahçesine bırakırdı. Kedi sayısının 100’ü aştığı zamanlar olurdu ve bu sebeple Bayezid Kütüphanesi’ne “Kedili Kütüphane” de denirdi.

Kedilere bakmak için maaşının büyük bir kısmını harcar; her gün bir leğen ciğer, bir leğen süt, bir leğen de su verirdi. Kitap okurken omuzunda mutlaka birkaç kedi uyurdu. İsmail Saib’in çevresi geniş olduğu için hasta kedilerinin tedavisini de profesörler yapardı. Kedilerine çok düşkün olduğu için aç kalabilirler korkusuyla dostlarının davetlerine bile gitmezdi.

İsmail Saib Efendi, tam bir kitap meraklısıydı. Şimdi “kitap kurdu” diye anılanlar, hocanın yanında çömez bile olamazlardı. Yazma ve basma 20 bin kitaplık bir kütüphanesi vardı ve

kitaplarını bir handa kiraladığı üç odada

muhafaza ederdi. Rahmetlinin ölümünden sonra kütüphanesi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne satıldı fakat birçoğu tek nüsha olan bu eserlerden bugün maalesef istifade edilemiyor. Senelerdir Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin yazma eserler kısmı kapalı duruyor ve katalogunun hazırlanması da bitirilemedi. Zaten bu kütüphane hakkında zamanında birçok olumsuz haber çıkmıştı ve muhtemelen birçok yazma bugün mevcut değil.

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nü, bu yazmaları okuyucunun istifadesine açmaya, eğer açamıyorlarsa Bayezid Devlet Kütüphanesi’ne bağışlamaya davet ediyorum.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Birçok defa da, Ziya Kalkavan ya da Kakavanlardan biri, ka-i çakçılıkla suçlanmış, haklarında davalar açılmış, hatta tutuklan­ mışlardı. Ziya Kalkavan,

Bu çalışmada primer glottik karsinomalı 14 has- taya vertikal parsiyel larenjektomi sonrasında bipediküllü stemohyoid adele flebi ile larengoplasti yapıl- dı Şimdiye

Devletin vergiyi bir an önce tahsil etmek istemesi vergi yükümlüsünün de vergiyi ödemek istememesi veya daha az ödemek istemesinden dolayı vergi alacaklısı olan vergi

Sonuç olarak, akut nekrotizan pankreatite bağlı olarak meydana gelen lokal organ hasarı, hem histopatolojik hem de biyokimyasal incelemelere göre, ayrıca ödem formasyonunun

Kapsaisinden başka, yaklaşık 40°C üzerindeki sıcaklık ve asitliğin yüksek olduğu durumlar da bu proteinin etkinleşmesine neden olur Aynı protein

(that is, addressing not only the Arabs but also the non-Arab nations), this “Arabicist” attitude will constitute an excuse or justification for non-Arabs to reject the Qurʾān on

Nesin ölmüş, yüreği durmuş. Bugün Türkiye Cumhuriyeti için bundan daha büyük bir kayıp düşünülemez. Yaşadığımız akıl almaz rezilliklerin arasında O ’nun gibi

Haçlı Harpler­ den kalma Türk düşmanlığı, orta Avrupalmın ruhuna, bir hayli ilim adamının kafasına işlemiş ve medeniyet tarihine Türkün yabancı olduğu