*z
ARSLAN KAYNARDAĞ
D
aha çok şairliği ile tanınan Melih Cevdet Anday’ın, şairliği ya nında, düşünürlüğü, deneme ya zarlığı, oyun yazarlığı, romancılığı da vardır. Aynı zamanda iyi bir öğretmen di. İstanbul Konservatuvarı’nda tiyatro ve ses bilgisi konularında uzunca bir sü re ders verdi.Yaşam öyküsüne kısaca bakarsak şun ları görüyoruz: Liseyi bitirdikten sonra toplumbilim öğrenimi yapmak istemiş, bu amaçla Belçika’ya giderek orada yük sek öğrenime başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine yurda dön mek zorunda kalmış ve bu öğrenimi ya pamamıştır.
Okumayı sevdiği için, insan ve top lum konusunda düzenh biçimde edindi ği bilgilerle kendisini yetiştirmiş, bir yan dan da felsefe kültürü edinmiştir. Dil, tarih, sanat gibi konular onu aynı za manda felsefe olarak da ilgilendiriyordu. Yazılarında llkçağ’m Thales, Hekak- leitos gibi filozoflarından, Yeniçağ’ın Wittgenstein, Husserl, Marks, En- gels’ine kadar birçok filozofun adı geçi yor, onların düşüncelerine değiniyor. İs lam felsefesine de değinmektedir, bu fel sefenin bizdeki etkileri üzerinde duru yor.
Anday'ın düşünceleri
Anday’ın ilk düşünce yazısını ne za man yayımladığını bilmiyorum. Bu tür yazıları daha çok, Yaprak dergisinin çık masından sonra görülmeye başlıyor, ya ni 1949’dan sonra. Adı geçen dergiyi şa ir arkadaşı Orhan Veli Ankara’da yayım lamaya başlamıştı. O n beş günde bir ya yımlanırdı. Bir buçuk yıl kadar sürdü bu dergi, az sayfalı olmasına karşın büyük ilgi topladı.
Anday’ın düşüncelerini daha çok de neme türündeki yazılarında buluyor duk. Batı’da Rönesans’la, yani 15. yüz yılda başlayan, ilk örneklerini yine o dö nemde Montaigne ve Bacon gibi filozof larda gördüğümüz deneme, bizde daha çok 1940’lann ortalarında sevilen birya- zı türü olmuş, çeşitli örnekleriyle günü müze kadar sürüp gelmiştir.
Bu türün özelliklerini kısaca söyleye cek olursak şöyle diyebiliriz:
Makale değildir deneme, salt felsefe yazısı da sayılmaz. Denemeci kendi ken disiyle konuşur gibi yazar. Çeşitli konu lara değinir, eleştiri yapabilir. Başta ge len özelliği aydınlık bir akılcılığı içerme sidir.
Anday’ın denemelerini topladığı ilk kitabı 1961’de Doğu-Batı adıyla yayım landı. Sonra aynı türden altı kitap daha yayımlandı.(l) Onları okurken bazen her sayfada akılcı bir yazarla karşılaşıyo ruz, bağnazlığa, despotluğa, ezberlen miş yargılara her zaman karşı çıkılıyor, insancıdır Anday, ilericidir, özgürlükten yanadır. Bütün bunlar, aydınlanmacı
in-4
-!
'Z.
«em
Melih Cevdet Anday’in ardından..
NJicyw
Denemeci ve düşünür yönleriyle
Melih Cevdet Andav
Aşağıda okuyacağınız yazı, 1991’de Ankara Sanat K urum u’nun Melih Cevdet Anday onuruna
düzenlediği saygı toplantısında Arslan Kaynardağ’ın yaptığı konuşmanın metnidir. İlk kez
yayımlanan metindeki kimi tümceler geçmiş zaman biçimine getirilmiştir.
Bu toplantıda Arslan Kaynardağ’dan sonra Füsun Akatlı, Ayşegül Yüksel, Olcay Önertoy, Kaya
Sezgin, İlhan Selçuk da konuşmuşlar, Anday’ın şiirinden, tiyatrosundan, romanından, sanat
anlayışından, yazarlığından söz etmişlerdi.
Kaynardağ’ın bu ilginç toplantıyla ilgili anı ve izlenimlerini daha sonra yayımlayacağız.
sarım özellikleridir.
Bizdeki humanizma akımı içinde önemli yeri vardır Anday’m, dil ve tarih sorunlarına bakışı her zaman ilgi çeker. Haşan Âli Yücel’in Eğitim Bakanlığı za manında, Türkiye’deki humanizma ça-... ,
Me-, Saba hattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Azra Erhat, İsmail Hakkı Tonguç çok verim li birtakım oluşturmuşlardı. Düşünce hayatımıza, edebiyatımıza, klasiklerin çevrilmesine, eğitime büyük katkıları ol du. Anday’m yakın dostları arasında folklor bilgini Pertev Boratav, ressam ve yazar Abicfin Dino, türkü ustası Ruhi Su gibi kimselerin de bulunduğunu söyler sem, Anday’m 1940 ve 1950’lerde nasıl bir ortam içinde olduğu daha iyi anlaşı lacaktır. Ayrıca lisedeki öğretmenlerin den ikisinin adlarmı vereyim: Edebiyat tarihçisi Mustafa Nihat Ozon, şair ve ya zar Ahmet Kutsi Tecer.
Yeni bin dil
Anday her zaman dil devriminden, dil de özleşmeden yana idi. Dil bilincinin en sağlam örneklerinden biridir. Yazıla rında, başta Osmanlıca olmak üzere ya bancı sözcük kullanmamaya titiz bir özen gösterirdi. Bir ulusun, arı duru bir dile sahip olmasının önemini
çok iyi biliyordu. Bu nedenle şöyle der: “Keşke hazır buldu ğumuz dille yetinebileceğimize inansaydık, bugünkü dil tartış maları beşyüz yıl önce yapıla bilseydi... (2)” Sonra şöyle sür dürür düşüncesini “aydınları mızın çoğunlukla dil devrimin den yana olması yeterli bir di limiz olmadığım gösterir. Yeni bir dil kurmak zorundaydık. O rtak çaba sonunda şimdiki edebiyat dilimiz oluştu. Bilim, hukuk, felsefe dilimizde büyük ölçüde Türkçeleşme var.”
Çok doğru saptamalar bun lar. Bugünkü aşamaya gelme mizde, 1940’tan sonraki ku şakların, o kuşaklarda bulunan yazarlarm, denemecilerin, dü şünürlerin büyük emeği geç miştir. Uyanık tutmuşlardır bi zi, üretici, öğretici, aydınlatıcı olmuşlardır.
Melih Cevdet Anday, 1975’te radyoda dil devrimi konusunda bir dizi konuşma yaptı, bu konuşmalar kitap ola rak yayımlanmıştır (3). Şöyle diyordu orada: “Dil bilgini de ğilim ama ozanım. Dil ozanın gereci. Bir yandan da işliği ol duğu için bu konuya düşkü nüm .”
Bu ilgi onun şair olması ka dar, düşünce adamı olmasın dan da kaynaklanıyordu kuş
kusuz. Toplumumuzda dil ko- An(jay lg?g. nusu, ulusallaşma ve çağdaşlaş- dirilmişti. iki
mayla birlikte gündemdeki yerini alınca o bunun uzağında kalamazdı.
Radyo konuşmalarında dil özleşmesi nin sorunlarını, Türkçenin gelişme evre lerini, onu öteki dillerden ayıran özellik leri anlattı. Terimler konusu üzerinde durdu.
Dil ve tarih sorunları her ulusun aydın lanmasında başta gelen konulardan ol muştur, bizde de öyle olması gerekirdi, yoksa Türk aydınlanmasından söz edile mezdi.
Dil konusuna bu kadar değindikten sonra onun zaman ve tarih konusunda ki düşüncelerine gelelim:
Zaman, geçip giden bir şey değildir ona göre. Zamanın geçip gitmediğini _sa- nat kadar iyi anlatan bir şey yoktur. Öy le ki, insanlar sanatı zamanı yenmek için yaratmışlardır ve sanat her zaman ölüm süz kalacaktır. Bir yazısında sahne sanat çısı Müşfik Kenter’i “zaman dışmda ka larak oynadığı için” övdüğünü görürüz. ihtiyarlığı kabul etmez, “insan her za man gençtir” onun için. Kaç yaşma gel diğini düşünmemek, işini gücünü sür dürmelidir Doğada da yıl yoktur zaten, onu aklımız uydurmuştur, h atta ölümü de o uydurmuştur.
“Tarih akılla kurulur” diyordu Anday.
Akılla kurulmamışsa yok demektir. Böy le olduğu içindir ki, tarih doğu ülkelerin de masalla özdeşleşmiştir. “Cumhuriyet döneminin tarihe getirmek istediği şey akıldır. Bugün hâlâ, tarihe akılla ulaşma nın savaşını veriyoruz. 1923’ten sonra uygarlık anlayışımız da değişti. Batıkla rın Yunan mucizesi dediği şeyi artık ka bul edemiyoruz. Anadolu’nun ilkçağ ta rihindeki önemi anlaşıldı.”
Anday ve mitoloji
Anday’m tarih ve arkeoloji
biliminde-da Paris'te Türk elçiliği eğitim biliminde-danışmanı olarak görevlen- yıl kadar kaldı bu görevde.
ki gekşmelere ilişkin epeyce bilgisi var dır. Eski Anadolu tarihinde çağır açan Texier, Hrozny gibi arkeologların çalış malarına hayranlık duydu. İlyada ve
Odise’yi dikkatle okudu, inceledi. Here- dot Tarihi, Yunan Mitolojisi başucu ki
tapları arasmda yer alıyordu. Bütün mi tolojilere meraklıydı, destanlarla ilgilen di. En çok sevdiği destanın Sümerlerin
Gilgameş destanı olduğunu söylüyordu.
Dünyanın en güzel destanı olarak nite- lendirirdi onu, bütün okukarda okutul masını isterdi.
Felsefe ilgisi gibi tarih ilgisi de şiirleri ne yansımıştır. Özekikle 1960’dan son raki şürlerinde Troya, Likya masakarın- dan Hitit tarihinden esinlenmeler var dır.
Onun yine deneme yazarlı ğına dönüyorum: Cumhuriyet gazetesinde uzun yıkar, hafta lık yazılar halinde yayımlanan denemeleri merakla beklenir, zevkle okunurdu. Denemele rinde çeşidi konulara sorun lara değindi. Özekikle ckl, ta rih, toplum sorunlarını tartışı yor, okuduğu kitapları, tanık olduğu olayları anlatıyor, git tiği dinletilerden, seyrettiği oyunlardan söz ediyordu. Ço ğu kez, kendi düşüncelerimi zi, duygularımızı bulurduk o yazılarda, kafamızda yeni dü şünce parktıları oluşurdu.
Yukarda da söyledim, dene- melerininçoğu kitaplaşmıştır, gazete ve dergilerde kalanlar varsa onlar da bir araya geti rilmek kitaplaşmakdır.
Kitaplarını okurken, dü şünce dünyasının bütünlüğü
S
ror ortaya, felsefe üe ya ğı iyice belli oluyor. Onun düşünce dünyasını bütün kapsamıyla öğrenebilmek için, yalnız düz yazı kitapları nı değü şiir kitaplarmı da in celemek yararlı olabilmekte dir. Örneğin son şiir kitabıGüneşte’de Aristoteles mantı
ğına karşı çıkış, determinizme başkaldırış görüyoruz. Kör bir inantır der nedensel bağlantı için. Ö te yandan onda “poeti- ka” yani şiir felsefesi çok be lirgindir. Şürini onun kadar anlatan, şiirinin arkasındaki
J
estetikten onun kadar söz eden şair az bulunur.
Şiirden söz ederken her fırsatta felse feye yönelir, başka şairleri de böyle yap maya çağırır. Ona göre “şairlerimiz filo zof" olmak zorundadır”. Neden? Çünkü bizde şiir felsefesi yoktur. Evreni, dün yayı anlatacak, nereye yöneldiğimizi, ni çin yaşadığımızı yorumlayacak çok yön lü düşün çalışmaları yapılmamıştır.
Doğayı, bilimi, sanatı ve felsefeyi iç içe yaşamak ister. Bu bakımdan iyonyalı (Batı Anadolu) doğa filozofları gibidir. Öyle ya onlar da, doğa, bilim, sanat ve felsefeyi iç içe ve tek etkinlik olarak ya şamamışlar mıydı?
Anday’ın şiir kuranıma göre, yalnız Di- onisos’la, o coşkunluk tanrısı ile şair olunmaz, us tanrısı Apollon da işe karış malıdır. Sanatta Dionisos-Apollon diya lektiği zorunludur. Doğuda “Apollon” olmadığı için orada Batı’daki anlamıyla “klasik” de görülmez. Bizde klasik var mı diye sorar Anday ve bunu tartışmaya açar.
Anday yaptığı yolculuklarla ilgili ki taplar da yayımlanmıştır. Anadolu’nun batısındaki illere. Rusya’ya, Balkan ül kelerine, Macaristan’a, Fransa’ya gidip oraları gezmiş dolaşmıştır. Anadolu’da
ve Sosyalist Ülkelerde başlığını taşıyan
kitabında çok ilgi çekici yolculuk noda- rını okuyoruz. Anadolu’da değişik uy garlıklardan kalan yapıdan anlatıyor. Mi- let, Efes, Klazomenai kenderini anlatır ken oralarda doğup felsefe yapan Anak- sagoras, Herakleitos, Thales gibi filozof hemşerilerimizden sevgi ile söz ediyor.
Batı kavramı
Şimdi onun Batı konusuna nasıl yak laştığım, bu kavramı nasıl ele aldığım gö relim:
Düşünce tarihinde Batı konusuna bi zim kadar yer veren ülke az bulunur, di- vor Anday. Balkan ülkelerine gittiğinde bakmış, onlar da Batı’yı anyorlar, şaşmış buna. Fransa’da dostu Prof. Pertev Bo- ratav’ı görünce sormuş: “Yoksa demiş, Batı Fransa’da, İngiltere’de olmasın?” Boratav, “Vallahi Fransa’da da değil, onu burada da arıyoruz, bulamıyoruz” yanı tını vermiş. Sonunda şöyle düşünüyor: “Batı her an gelişen, yeniden yaratılan, çağdaşlığın olumlu yönlerini her an bi raz daha kapsayan bir modeldir. Öyle ki, en son kendi içimizde bulacağız onu, dı şımızda bir nesne olmayacak, bizimle öz deşleşecek, öznemizden bir parça ola cak. ”
Anday, 1979’da Paris’te Türk elçiliği eğitim danışmanı olarak görevlendiril mişti. iki yıl kadar kaldı bu görevde. Oradan yazdıklarını, izlenimlerini Paris
Yazılan başlıklı kitabında topladı.
Fransa’daki sanatçılarımızla, işçileri mizle ilgilenmiş, onların sorunlarına yar dımcı olmaya çalışmıştır. Ama nereye gi derse gitsin aldı hep yurdundadır. T ür kiye ile Fransa’yı karşılaştırdıkça hüzün lenir, sanatçılarımızın başarılarını gör dükçe heyecanlanır, sevinir.
Paris’de Closerie de Lilas admda ün lü bir kahve vardır, müze gibidir orası. Paris’te bulunduklarında bu kahveye de vamlı gelen, dünya sanatçısı, düşünür ve yazarlarının masalardaki plakalarda ad ları yazılıdır. Anday, bizim şairimiz Yah ya Kemal’in de Paris’te iken bu kahveye geldiğini bilmektedir. O nun adını arar masalardaki plakalarda. Göremeyince gerekli girişimi yapar ve Yahya Kemal’in adı da bu ünlü kahvedeki adlar arasında yerini alır.
Kimi zaman Fransız gazetelerinde Türkiye ile ilgili kötümser yazılar, hak sız eleştiriler yayımlanır. “Türkiye batı yor, Kemalizmin sonu geldi” gibi yazılar dır bunlar. Onları okuduktan sonra şöy le düşünür:
“Bilim ve sanat adamları yaratan bir toplum batmaz. Batsa batsa, o to p lumdaki bilim ve sanat uygarlığını, dü şünme özgürlüğünü yasaklamak,
körlet-C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 6 7 1
mek isteyenler batar. Demokrat, laik, bağımsız, özgür Türkiye batmayacaktır. Bütün halkların birbirine dost olduğu, çağdışı önyargılardan kurtulmuş bir in sanlığın üyesi olarak yaşayacaktır.”
Türkiye’yi, Türk kültürünü tanıtmak için nice tasanlar oluşur kafasında, uy gulamak ister bunlan, vakit kalmaz, gö revi 1980’de son bulur ve yurda döner.
Anılarım da yazmaya başlamıştır An day. Anılarının ilk kitabı Akan Zaman
Duran Zaman başlığı altında 1984’te ya
yımlandı. Buna birinci kitap diyor, bil diğim kadarıyla arkası gelmedi, ikinci kitabı yazmaya başlamış olabilir, saym eşine sormak.
Öteki anı kitaplarına benzemez onun kitabı. Zamansal bir süregidim yoktur içinde. Ne çocukluğunu buluruz, ne an nesini, babasını tanırız. Buna karşılık at lamak da olsa yazın yaşamıyla, yazmcı dostlarıyla ilgili epeyce bilgi ediniriz. Şöyle diyor: “Bir türlü uyamıyorum sı ra düzenine. Herakleitos’un bir daha gi rilemeyeceğini söylediği akarsuya boyu na dakp çıkıyorum...”
Özeleştiri ve eleştiri
Anılarının ikinci cildinin daha kap samlı, daha öznel olacağmı söylüyordu. Özeleştiri ve eleştiri de yapacaktı orada. Hazırlıkları vardır sanıyorum, not h a linde de olsa bir şeyler kalmış olmak.
Yazımın başında onun denemelerin
den epeyce söz etmiştim. Orada değin
mediğim pek önemli bir özelkği daha var bu tür yazılarının, ondan şimdi söz edeceğim: Gani Girgin ile diyalogların dan.
Gani Girgin, kimi denemelerinde düşsel bir kişi olarak çıkıverir karşımı za, teklifsiz bir dost olarak yazıya girer, anlatmaya ve sormaya başlar. Çoğu za man eleştiricidir, toplumu eleştirir, An- day’ı eleştirir. Bir düş inşam olduğu hal de, yazarı ve okuyucuları “gerçek” dün yaya çağınr, akştığımız mantığm dışına çıkmamızı ister. Kimi zaman Faust’un Mefistosu gibidir, kimi zaman felsefesi Hilmi Ziya Ülken’in kitabındaki (4) şey tanı andırır, Nurullah Ataç’ın Kez-
ban’ma benzediği de olur (5). Kuşkusuz,
bir kukla değildir Gani Girgin, yazarın kişiliğinin bir parçasıdır. Ilkçağ’ın bil giç Yunan sofistleri gibi her konuda ko nuşmaktan zevk akr. Madalyonun öteki yüzünü göstermek isteyen bir doğrucu da olabilir. Bu diyaloglar düşsel de olsa yazıda başka türlü bir devinim sağla makta, düşünceye yeni boyutlar getir mektedir.
Okuyanı çeken bir özelliği de “iro ni ” dir Anday’m bu özellik kimi şiirlerin de olduğu gibi yazılarında da beki olur.. Melih Cevdet Anday için daha çok şey söylenebikr, kitaplar yazılabilir, semi nerler yapılabikr. Cumhuriyetle gelen şi ir, yazı ve düşüncenin en güzel birikimle rinden biridir Anday, çağdaşlaşmamı zın, aydınlanmamızın, kültür bilincimi zin simgesidir. ■
Dipnodar:
1) Anday’m deneme kitapları sırayla şunlardır: Doğu ve Batı (Ataç Yayınla rı) 1961, Yeni Tanrılar (Çağdaş Kitap Y.) 1973, Maddecilik ve Ülkücülük (Sander Y.) 1977, Yasak (Çağdaş Kitap Y.) 1978, Sevişmenin Güdüklüğü ve
Yüceliği (Çağdaş Kitap Y.) 1990, Yiten Söz (Adam Y.) 1992, Geçmişin Gelece ği (Iş Bankası Y.) 1999.
2) Gene O Konu başlıkk yazı (Doğu
ve Batı’nm içinde sayfa 21)
3) Dilimiz Üstüne Konuşmalar (Türk Dil Kurumu Y.) 1975
4) Felsefeci Profesör Hilmi Ziya Ül- ken’in 1942’de yayımladığı Şeytanla Ko
nuşmalar’da bu türden diyaloglar yer
almaktadır.
5) Nurullah Ataç’m yazılarında adı ge çen düşsel bir dostu vardı: Kezban. Ataç, kimi denemelerini Kezbana Mek
tup olarak yazar, yayımlardı.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi