Sayı: 12 Y E N İ M ECM U A Sahife : 5
EDEBİ PORTRELER
Y A K U P K A D R İ
HMET HAŞİM , onunla daha dostken, san’atkârım ızın b aşı nı haşhaşa benzetm işti, ince boynu üstünde çok büyük duran b a şı böyle bir teşbihe hak verir mi b il mem. F akat onda açılan fikir ve his çiçeklerinin afyon gibi baş döndürdü ğüne, gözlere afyon rü yaları gibi zen gin dekorlar serdiğine şüphe yok. V e sanıyorum , ki A hm et Haşim, «A fyo n » sözile daha çok o başın bu m anevî ta rafını anlatm ak istemişti.
Şim diki Y akubun m adde, yanı ne âlem dedir, bilm iyorum . Ben, onu yirm i dört sene evvel T ürkocağında tanım ıştım . «D avos» dan yeni gelm iş ti. Y an akların d a m at bir a llık vardı. Sim siyah iri gözleri, sanki başka bir ci handa açılm ış gibiydi. İçleri derin h
ay-Değerli edip ve romansımız Yakup Kadrinin üç ayrı pozu: Fes devrinde Nurbaba müellifi Yakup Kadri, Yaban
müellifi ve sefir Yakup Kadri.
retlerle dolu, güzel gözler. T a tepeye k ad ar uzanıp genişliyen ve insanı fikir d ağ ların a çıkaran dim dik bir alın y a macı, ince yüz çizgileri üstünde ansızın kalınlaşan k alkık kaşlar. Gözlere o derin h ayran lığı verm ekte g alib a bu m ütehayyir kaşların da p ayı var. Bü tün yüzünü k ap lıyan masum hüzün, içli ve temiz çizgilerinde ansızın değişi yor. U çurum larla biten düzlükler gibi.. D uygulu d u d aklar... A çılm adan konuşan, bükülüşleri b eliğ hutbeli du daklar. Orta boy, orta yap ı. İnce ve zarif duruş. Konuşurken ayd ın lığı y ü ze vuran bem beyaz dişler.
işte benim gördüğüm genç san’at- kâr, b ö yleydi.
Türkocağm m , çiniler, güzel yazılar ve tab lo larla süslü bir salonundaydık.
«Nur b ab a » daha bitm em işti: F a kat ondan bir parça, «Nur b ab a der gâhında bir ayini cem » parçası okuna caktı. M em leketin en kuvvetli k alem leri o rad ayd ı. Pek tatlı bir saat g eçir dik.
¥ ^ V
İlk eserini kendinden önce gör müş, m an eviyetle m ad d e v arlığın d an evvel tanışm ıştım . «B ir serencam » ı ilk gençliğim in heyecanlı h ayran lığ ile okudum. Y akup orada rom antizm ile realizm kutupları arasın d a ya lp a la r. F akat kitabın sonuna eklediği bir kaç nesir parçası, hikâye kahram anlarının ağzına ko yam ad ığı bir ihtirasla dolu dur. H ele «asasız ve abasız k ald ım » mensuresi, Y akubun nasıl engin ve d e rin bir âlem e k an at açm ak aşkile çır pındığını ne güzel gösterir.
İtiraf edeyim , ki gerek 1 329 «N evsali m illî» sine y a z d ığ ı: «H attı destim le resm im ne için? Kim iç in ? » cüm leleri beni derin derin yaralam ış ve Resim li K itapta çıkan İstanbul so k ak ların d a bir kış geçirm iye m ahkûm oluşunun şikâyeti de içimi sıkmıştı.
Birincide şım arık bir gurur gör müş, İkincide kab u kla kestane m acera sını h atırlatan bir hal sezmiştim. «Ş ap k a » , «b ask ın » h ikâyelerinde de ayni sarsıntıları geçirdiğim i h âlâ hatırlarım .
F akat «Y ak u b » un burukluğu hızla geçti ve çabucak olgunlaştı. «R ah m e t», «K iralık k o n ak », «H üküm gecesi», «N urbaba» daim a yükselen bir çıkışın m ola taşlarıdır.
«Erenlerin b ağ ın d a» onun bir iç kabuğundan d ah a sıyırıldığını, mistik bir ruhla belirdiğini gördük. Dervişin hırkası nasıl ab a ise, bu ruhun lisandan esvabı da ö yleyd i. Biraz «T e v ra t» a benziyor, azıcık «M ezam ir» i an dırı yordu. Ü slûbuna itinalı bir d erb eder lik sinmiş, fikirleri, bu olgun derviş kalen d erliğile iç zenginliklerine kavuş muştu.
«E renlerin b ağ ı» nda Y akup, ger çek erenlerin, hak erenlerin sırrını fet hetti m i? Buna hiç düşünm eden:
— H ayır!
Diyebiliriz. Bu mistik devir, on dan bir çağ gibi gelip geçti. Ç am lıcad a beslenen ruhu, çok sürm eden yine san'- at göklerindeki kendi m ahrekini b u l muştu.
«N urbaba» A kşam d a tefrika ed i lirken, İstanbulun bektaşî muhiti H eye canlanm ış. «B a b ıâ li» b ir k aç hırka ve sakal baskınına uğram ıştı.
B abalar, dervişler «sır» larm ın faş edildiğine kızıyorlar, Y akubu bir
— Arkası 33 üncü sahifede —
■■■
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi