• Sonuç bulunamadı

Başlık: KATOLİK KİLİSESİ'NİN KURTULUŞ ÖĞRETİSİ AÇISINDAN YAHUDİLİĞE VE İSLAM'A BAKIŞIYazar(lar):ADAM, BakiCilt: 41 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000516 Yayın Tarihi: 2000 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: KATOLİK KİLİSESİ'NİN KURTULUŞ ÖĞRETİSİ AÇISINDAN YAHUDİLİĞE VE İSLAM'A BAKIŞIYazar(lar):ADAM, BakiCilt: 41 Sayı: 1 DOI: 10.1501/Ilhfak_0000000516 Yayın Tarihi: 2000 PDF"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KATOLİK KİLİSESİ'l'lİN,KURrULl)ş

ÖGRETİSİ

AÇısıNDAN YAHUDILIGE VE ISLAM'A BAKıŞı

Doç. Dr. Baki ADAM

Giriş

Dinlerin varoluş nedeni, insanlan kurtuluşa ulaştırmaktır. Her din, insanlara ebedı hayatta kurtuluşa ulaştıracak reçeteler sunar. Dinleri birbi-rinden ayıran ve farklılaştıran da, onların sunduktan bu reçetelerdir.

Dinlerin sundu~ reçetelerin iki boyutu vardır. Bunlar, inanç ve amel boyutudur. Dinler, müntesiplerinin kurtuluşa ulaşabilmesini sagıamak için bir takım inanç ve amel ilkeleri ortaya koyarlar. Müntesiplerine, bun-lara uyulmasını, kurtuluşun bu ilkelere uymakla sagıanaca~ telkin ederler. Bu bakımdan dinlerin ço~ tekelcidir. Kendilerinin dışında başka bir dinin kurtuluş vasıtası olabilece~ini kabul etmezler. Aslında bunu ileri süren, dinin bizzat kendisi de~ildir. Bu anlayış dine, müntesipler tarafın-dan yüklenmiş ve zamanla dogmatik hale getirilmiştir.

Hind kıtasının en eski ve en köklü dini olan Hinduizm'in taraftarları, Sanskritçe'de "Sanatana Dharma" adı verilen Hinduizm'i tek gerçek din ve kurtuluşun tek vasıtası olarak görürler. Buna göre, di~er bütün dini sis'" temler Hinduizm'in tahrif edilmiş veya yanlış yorumlanmış biçimleridir. S. Radhakrisnan Hinduizm hakkında, "O, sadece Hindistan adı verilen co~afi bölgeyle sınırlı bir din de~, dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılmış bir inanç sistemidir" derken!, hem Hinduizm'in evrenselli~ni, hem de onun do~al din olma özelli~ dile getirmektedir. Klasik dönem düşünürlerinden Şankaracharya'ya göre, hakikat bilgisini sagıayan tek . bilgi kayna~ Vedalar'dır. Dolayısıyla, bu kutsal metinlerin otoritesini ta-nımayan bütün felsefi ve dini ekollerin kişiyi aynı gerçekli~e götüren al-ternatif yollar olarak görü1melerine imkan yoktur. Çünkü, tek gerçeklik olan Nirguna Brahma'nın mahiyetiyle ilgili, birbirinden farklı ve çelişkili anlayışlar söz konusu olamaz. Bu nedenle, Vedalar'ın otoritesini

tanıma-ı.

Bkz. Ali lhsan Yitik, "Hinduizm'in Diğer Dinlere Bak~!", Dinler Tarihi Araştır-maları LDinler Tarihi Derneği Yayınları, Ankara 1998, s.130.

(2)

yan ve bu kutsal metinleri güvenilir bir bilgi kaynağı olarak görmeyen Caynizm ve Budizm gibi dinler, Hindu bilginler tarafından heretik (nastika) olarak değerlendirilmişlerdif.

Hindulann Sanatana Dharma için taşıdıklan inancın benzeri, Müslü-man ve Hıristiyan inançlannda ~a görülür:. Müslüman inancına göre, Allah'ın katında makbul tek din ısıam'dır". ısıam, bütün peygamberlerin tebliğ ettiği fıtrat dininin adıdır. Ondan başka din söz konusu değildir. Bir hadise göre, doğan her çocuk bu fıtrat dini üzere doğar. Ailesi onu sonra-dan kendi dinine çevirir.

Kur'~n-ı Kerim'de, İsıam'ın dışında başka bir inanca sahip olanlar-dan, Yahudiler, Hıristiyanlar, ¥ecusiler veya Sabiner gibi, sadece münte-siplik isimleriyle bahsedilir. Isimleri geçen bu gruplardan (Mecusiler hariç) Allah'a ve ahiret gününe inanıp iyi amel işleyenlerin Allah tarafın-dan mükafatlandırı1acağı, onlar için korkunun bulunmadığı bildirilit. On-ların iyi ve güzel bazı davranışlara sahip bulunduklanndan bahsedilir ve bu davranışlan övülür7• Müslüman bilginlerin çoğu,. bu ayetlerdeki

husu-sun tsl~ ortaya çıkmadan önce geçerli olduğuna, IsI~ geldikten sonra geçerliğinin kalmadığına inanmaktadırlar'. Dolayısıyla, Müslümanlann genel inancına göre IsI~ dışında hiçbir din insanın kurtuluşuna vesile olamaz. Kurtuluş, sadece IsI~'a dahilolup iyi amel ~şlemekle elde edile-bilir. Bu genellemeyle birlikte Müslüman bilginler, ısıam'ın mesajı ula ş-madan ölen kimseleri, kendi kusurlan bulunmadığı için, kurtuluştan uzak tutmamışlardır.

Hıristiyanlarm, Hıristiyanlık dışındaki dinler ve bu dinlerin bağWan-nın kurtuluşuyla ilgili yaklaşımlan tarihi bir gelişim göstermektedir.

Hı-2. Bkz. Yitik, sf. 13

ı.

3. Yahudi inancı, bu bakımdan farklılık gösterirler. Yahudiler, Allah'ın, Tevrat'ın hükümIeriyle amel etmeyi sadece Yahudi ırkına buyurduğuna, diğer ırk mensuplarının Yahudiliğe dahil olmak gibi bir zorunluluklarının bulunmadığına inanırlar. Yahudi din bilgini rabbilerin öğretisine göre, Nuh'un Yedi Kanunu olarak tanırrılanan inanç ve ahlakla ilgili yedi temel prensibi kalben benimseyen ve uygu1ayarılar ahiret hayatında kurtuluşu elde edebilirler. Allah, işledikleri amellerin karşılığıru onlara ahiret hayatında verir. Fakat, "Nuhiler" adım verdikleri bu kimselerle Yahudiler arasında ahiret hayatında derece farkı olm. Yahudiler, Hıristiyanlan ve Müslümarılan Nuhiler kategorisine koyup, onların kendi inançlarında kurnıluşlarının mümkün olduğunu söylerler. Bununla birlikte, Hıristiyarılığı ve ıslim'ı gerçek din olarak tanımazlar. (Bkz. Baki Adam, "Yahudiliğin Hıristiyarılığa ve İslim'a Bakışı", A.ü. nahiyat FaktUtesi Dergisi, Ankara 1998, Cilt: XXXVII.)

4. Bkz. Al-i İmran, 19.

5. Bkz. Buhari, Cimiu's-Sahih, EI-Mektebetu'l-lslami, lstanbul 1979, Cenili 80; Müslim, Cimiu's-Sahih, çağn Yayırılan, Istanbul 1981, Kader 22.

6. Bkz. Bakara, 62; Maide, 69. 7. Bkz. Al-i lmran, 113-115.

8. Bkz. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Neşriyet, ls-tanbul1979, I!372-375.

(3)

KATOLİK KlLtSES1NtN KURTULUŞ OGRETlSt AÇıSıNDAN 197

ristiyan kutsal kitaplannda dilli inancın muhtelif şekillerinden bahsedil-miştir. Fakat Kilise, XV. yüzyılın ortalanna kadar bu inanç şekillerinden ve daha sonra ortaya çıkan dinlerden ciddi şekilde bahsetmeyi gerekli görmemiştir. Bunun nedeni, Kilisenin Hıristiyanlık'tan başka din tanıma-masıdır. Kilise, insano~unun dilli tarihinde Yahudilige az da olsa yer ver-mekle birlikte, Hıristiyanlıgın çıkışından sonra, Yahudilik de dahilolmak üzere, hiçbir dini geçerli saymamıştır. Buna bagıı olarak, zamanla, "Kili-se dışında kurtuluş yoktur" (Extra Ecclesiam Nulla Salus) ögretisi Kili"Kili-se- Kilise-nin resmi ögretisi haline gelmiştir. KiliseKilise-nin anlayışına göre, Hıristiyanlı-gın dışında kalan sözde dinler kaba ve ilkeldir. Bu dinler, Eski Ahid peygamberlerinin şiddetle reddettikleri dinlerden faddı degildir. Nasıl ki Yahudilik çevresindeki dinleri ortadan kaldınp tek din haline gelmişse, Hıristiyanlık da bütün dinleri yutacak ve, zamanla, Hıristiyanlık dışında hiçbir din kalmayacakur.

Akdeniz'in çevresindeki ülkelerdel'! ibaret küçücük bir dünya tanıyan Kilise, bu dünyada yaşayan insanların Incil'i tanımamalan için hiçbir se-bebin bulunmadıgına inanmış ve bu inanca bagıı olarak, Kilise dışında kalanlann ebedi olarak cehennem ateşiyle cezalandınlacaklannı ilan et-miştir. Daha sonra, XV. yüzyıldan itibaren başlayan cografi keşifler sonu-cunda dünyanın sadece Akdeniz'in çevresinden ibaret olmadıgının anla-şılması üzerine Hıristiyan teologlar, insanlıgın kurtuluşuyla ilgili eski görüşleri yeniden gözden geçirmeye başlamışlardır. Çünkü bu keşifler so-nucunda, ıncil'in mesajının ulaşmadıgı sayısız putperest topluluklarla kar-şılaşılmışbr. Kısa zamanda bu toplulukların ıncil'le tanışunlmalan pek mümkün görünrnediginden, bu topluluklann hepsini cehennemlik olarak degerlendirmek, Hıristiyan teologlann vicdanını rahatsız etmiştir. İncil'le tanışmayan bu topluluklann "Tann'nın evrensel kurtuluş pıanı "ndaki ko-numu, Hıristiyan teologlar arasında ciddi tartışmalara yol açmıştıro. Fakat bu tartışmalar Hıristiyanlann genelini etkilememiş, bir gün bütün dünyanın mutlaka Hıristiyanlaşacagı inancı Hıristiyanlar arasında yaygın-ııgınt korumuştur. XIX. yüzyılın ikinci yansından itibaren Hıristiyan dün-yanın güçlenmesi ve zamanla siyasi ve askeri büyük başanlar kazanması, bu inancının çok y~n zamanda gerçege dönüşecegi umudunu dogurmuş-tur. Hatta, 191O'da Iskoçya'nın Edinburg kentinde yapılan Dünya Misyo-nu Konferansı'nda, Büyük Britanya gibi Hıristiyan ülkelerin Hıristiyan olmayan büyük ülkelere karşı kazandıgı zaferlerden dogan taşkınlıkla, bütün dünyanın on yıl içinde Hıristiyanlaşacagı kehanetinde bulunulmuş-tur!. Fakat, bu kehanet gerçekleşmedigi gibi, II. Dünya Savaşı sonrasında

9. W.MWan. Modem Dünyada İslam Vahyi, çev: Mehmet S. Aydın, Ankara 1982, sf. 18.

10. Bkz. Francis A. SulIivan, Salvation Outside the Church, USA 1992, sf. 69; Aylward Shorter, Toward a Theology of Inculturation, USA 1995 (dördüncü baskı), sf. 92-93. Hıristiyan teologlar arasındaki tartışmalar hakkında detaylı bilgi için bkz. Sullivan, sf. 69-81.

(4)

durum ters yönde gelişmiştir. 1949 devriminden sonra Çin uyanmış ve güçlenmiştir. Hindistan, Mahatma Gandhi liderliğinde yürütülen bağım-sızlık hareketini 1947 yılında başarıyla sonuçlandımuş ve Büyük Britan-ya'dan bağımsızlığını kazanmışnr. Bağımsızlıktan sonra güç kazanan Hindistan, Kuzey Amerika ve Avrupa'ya kültür ihraç etmeye başlamışnr. Bunun neticesinde, Krişna hareketi gibi modern dinı düşünce akımlan, Hıristiyan Batı dünyasında etkisini amrmıştır. Filistin'e yapılan siyonist göçler sonucunda 1948'de Yahudiler, Katolik}.erin inancının tam tersini gerçekleştirerek, kutsal topraklarda bağımsız ısrail Devleti'ni kurmuşlar-dır. Böylece, yıllardır yok olmasını bekledikleri Yahudilik güç kazanmış; Martin Buber, Franz Rosenzweig, Abraham Joschua Heschel, Josef Solo-veitchik gibi yetkin Yahudi düşünürler Tevrat'ın mesajının çağdaş yoru-munu Batı'ya taşımışlardır. Bunun y~nda, Müslüman dünyasında da bir uyanış başlamışnr. Muhammed Ikbal gibi M.üslüman düşünürler, Kur'an'ın mesajını modern zamana çevirmeyi ve Islfun'ın fikri' değişim gücünü örneklerle göstermeyi başarmışlardırıı.

Sonuç olarak, koloni sisteminin çöküşü, iletişimdeki devrim, plura-list toplumun doğuşu, Hıristiyanı, yüz yüze geldiği ve yakından tanıdığı dinlerin anlamı üzerinde düşünmeye sevketmiştir. Beşeri' ilimler sahasın-daki yeni keşifler, dünya nüfusu hakkınsahasın-daki istatistikı veriler, bütün gay-retlere rağmen, insanlık tarihinde İsa'yı Tanrı olarak tanıyan ve ona ina-nan Hıristiyanların çok küçük bir dilimi oluşturduğunu göstermiştir. Yirminci yüzyılın ortalanndaki bu olaylar, Hıristiyanlığın diğer dinleri ortadan kaldınp tek din haline geleceği şeklindeki Ortaçağ anlayışını da geçersiz kılmıştır. Aynca bu olaylar, Hıristiyanlık'tan başka dinlerin de tarihte hatırlanmaya değer manevı başarılar elde etmiş olduklannı ortaya koymuştur. Bu ise, dünyanın diğer dinleri üzerinde öncekinden daha şid-detli teolojik tartışmalan doğurmuştur3• Bir çok büyük Hıristiyan

teolo-gu, başka dinlere mensup kişilerin kendi dim gelenekleri içinde kurtuluşa ulaşabileceklerini söylemeye başlamıştır4• Bazı teologlar da,

Hıristiyanlı-ğın evrensel fıtrat dini ol.duğu anlayışından hareketle, Hıristiyanlık dışı dinlere mensup olanlan "Isimsiz Hıristiyanlar" olarak değerlendirme yo-luna gitmiş ve bunlar için kurtuluş reçeteleri hazırlamışlardır. Bunlann başında, meşhur Katolik teolog Karl Rahner gelmektçdir. Karl Rahner, ilk defa Aziz Justin'in (100-163) fikirlerinde görülen "Isimsiz Hıristiyan-lar" anlayışını iSbir öğreti şeklinde geliştirmeye çalışmıştır. 0, diğer

halk-ların kültürlerinde ve dim sistemlerinde yer alan bazı unsurlan Mesihl

11. Bkz. Kar1-losef Kusche1. "Dünya Dinleri Par1amenıosu", çev: Nevzat Yaşar Aşı-koğlu, Evrensel Bir Ahlaka Doğru, içinde, Gün Yayıncılık, Ankara 1995, sf. 87.

12. Kuschel, sf. 88089.

13. Bkz. The Christian Faith in the Doctrinal Documents of the Catholic Church, Editör: l. Neuner - 1. Dupuis, Collins Liturgical Publications, Gr Britain 1986 (üçüncü baskı) (CFDDCC), sf. 273; Sullivan, sf. 104.

14. Wat!, Islam Yalıyi, sf. 19. 15. Bkz. Sullivan, sf. 15.

(5)

KATOLlK illtSESINtN KURTULUŞ OGRETlsı AÇıSıNDAN 199

vahyin ürünleri olarak gönnüştür. On~ "vaftiz edilmemiş Hıristiyanlar" olarak değerlend~rdiği halklar, bunlan Isa Mesih aracılığıyla kazanmışlar-~ır. Fakat onlar, Isa Mesih'in farkında değildirler. Her ne kadar, tarihle ve Isa Mesih'in geleneğiyle irtibat halinde olmasalar da, yaşamlannda onun gizemini hissetmektedirler. Misyonerler, kendi kültürleri ve dini sistemle-ri içinde o halklara İsa Mesih'i tanıtarak onlann kurtuluşunu sağlamalıdır-larl6•

KATOLİK KİLİsESİ AÇıSıNDAN YAHUDİLİK VE İSLAM

Hıristiyanl;ığın, dolayısıyla Katolik Kilisesi'nin diğer dinler arasında Yahudiliğe ve Islfull'a bakışı farklılık gösterir. çünkü bu üç din arasında, diğerlerinden farklı olarak, köken iddiası bakımından ortaklık söz konu-sudur. Hıristiyanlık gibi Yahudilik ve İsıfull, kaynağım Hz. İbrahim'e da-yandınnaktadır. Her üç din, Hz. İbrahim'in "milletinden" olma ve onu temsil etme iddiasındadır. Hıri,stiyanlık, esas bakımından Yahudiliğin id-diasım tanımakta ve onu Hz. ıbrahim'in mirasçısı olarak kabul etmekte-dir. Fakat bu mirasın daha sonra Kiliseye geçtiğini iddia etmekteetmekte-dir. Bu-nunla birlikte, kendisinden sonra ortaya çıkan tslfull'ın iddiasım tanımama konusundaki tavnm sürdünnektedir7•

. Köken konusundaki iddialann yanında, Hıristiyanlık1a Yahudilik ve ısıfull arasında teolojik bakımdan da ortak noktalar bulunmaktadır. Bu ortak noktalar, üç din arasında, en son ve en mükemmel tek din olma açı-sından tartışmalar doğünnuştur. Bu tarnşmalar, zamanla, siyası, askeri' ve ekonomik alanlarda çatışmalara yol açmıştır. Bu bakımdan bugün, Ka-tolik Kilisesi'nin Yahudilere ve Müslümanlara yaklaşımında halledilmesi gereken öncelikli problemler bulunmaktadır.

A. KATOLİK KİLİSESİ'NİN YAHUDİLİGE BAKıŞı

Bugün Hıristiyanlık nazarında diğer dinler söz konusu olunca, Hıris-tiyanlığın birinci derecede önem verdiği din Yahudilik olmaktadır. Bunun en önemli sebebi, İsa'nın Ferisi geleneğine göre yetişmiş bir Yahudi ol-masıdır. Aynca, ilk Hıristiyanlar da Yahudi kökenlidir. Bu bakımdan, Hı-ristiyanlığın Yahudilikle bir köken bağı bulunmaktadır. Hıristiyanlık, her ne kadar Yahudiliğin iptal edildiğini, Yahudilerin seçilmişliğinin Kiliseye geçtiğini iddia etse de, Yahudi kutsal metinlerini kendi kutsal metinleri

16. Bkz. Shorter. sf. 99.

17. Bkz. Krister Stendahl, "Hıristiyanlık Açısından Musevilik ve lslam", lbrahimi Dinlerin Diyaloğu. Editör: ısmail Raci Farulü, çev: Mesut Karaııahan. Pınar Yayınları, ls-tanbu11993, sf. 47.

18, Bkz. Hıristiyan İnancı, Kutsal Kitaplara, Kilise Babaları ve Belgelerine Göre Açıklanan Hıristiyan Gerçekleri, İngilizce ve Fransızca metinlerden çev: Leyla Alberti, Kurtişmatbaasl.tstanbuI1984. sf. 175-176.

(6)

olarak gönnekte ve Yahudileri "Tann'nın evrensel kurtuluş pıanı"nda rol vennektedir. Dolayısıyla bu, Katolik Kilisesi'nin de Yahudiliğe ve Yahu-dilere bakışının çerçevesini oluştunnaktadırl8•

Katolik Kilisesi'nin Yahudiliğe ve Yahudilere bakışını, tarihı gelişi-mi içinde, çatışma ve uzlaşma dönegelişi-mi olarak iki döneme ayırarak incele-mek mümkündür.

1. çatışma Dönemi

Genelde bütün Hıristiyanlığın, özelde de Katolik Kilisesi'nin Yal!u-diliğe ve Yahudilere b~şı, tarim süreçte bir gelişim göstermektedir.

nk

dönemde Yahudilerin ısa'ya ve onun öğretilerine karşı şiddetli muhalefet göstenneleri, Yahudiliğe ve Yahudilere karşı olumsuz bir havanın doğ-masına yol açmıştır. Bu olumsuz hava, ba~ta İncil'ler olmak üzere bütün Hıristiyan kutsal metinlerine yansımıştır. üzellikle, Hell~nistik anlayışın Hıristiyanlığa hakim olmasından sonra kaleme alınan ve ıskenderiye oku-lunun Helienistik felsefesini yansıtan Yuhanna İncili'ndel9 bu durum çok

daha belirgindir. Si.noptik İnciller'de Yahudilik ve Yahudiler tamamen dışlanmazken, son ıncil Yuhanna'da Yahudiler, mezhep adlarıyla değil de "Yahudiler" adıyla tanımlanmıştır. Ferisilerden, Soferimden (Yazıcı-lar) ve diğer Yahudi gruplanndan sadece "Yahudiler" olarak bahsedilmiş-tiro. Böylece bu İncil'de, Yahudiler ayn bir millet ve Yahudilik ayn bir din şeklinde takdim edilmiştir. Buna bağlı olarak, İsa ile Yah~dilik ara-sında, zamanla artan bir mesafe tesis edilmiştir. Sinoptik Inciller'de, "Tevrat'tan bir nokta bile yok olmayacak"ıı denirken, Yuhanna'da "Sizin şeriatınızda yazılıdır"22 denilmeye başlanmıştır. Bu gibi ifadelerle, Hıristi-yanlığın Yahudilik'ten ayn bir inanç sistemi olduğu ortaya konmuştur. Bum~ pekiştinnek için, Sinoptik İnciller'le beraber bu İncil'de, Havarilerin aslı ıbranice olan isimleri Yunanca'ya çevrilmiş; Yohanan "Yuharma" (John), Matityahu "Matta" (Matthew), Şimon "Sayının" (Simeon) olmuş-tur. Sadece, ısa'yı ele veren hain Yehuda İşkariyot'un ismi değişmemiş, onun ismi Yahudi ismi olarak kalmıştır. Aynca, Yahudilerin İsa'nın ölü-münü ısrarla istedikleri vurgulanıp, onun kanının sorumluluğu bütün Ya-hudilere yüklenmiştir. Matta'da, Romalı Vali Pontus Pilate'in, haça ger-meleri için İsa'yı Romalı askerlere verdiği ifade edilirken23, Yuhanna'da Yahudilere teslim ettiği belirtilmiştifA. Bu nedenle Yahudiler, Hıristiyan dünyasında bütün nesiller boyunca tann katili olarak görülmüş ve onlara büyük bir kin beslenmiştir. Bu kin, her nesilde katlanarak artmıştır.

Yahu-19. Bkz. Şaban Kuzgun. Dört İnciL, Yazılması Derlenmesi Muhtevası, FarklılıkIan ve Çelişkileri, genişletilmiş ikinci baskı, Ankara 1996, sf. 178.

20. Mesela bkz. Yuhanna, 2:13, 18; 6:41. 21. Matıa, 5: 18.

22. Bkz. Yuhanna, 87:17; 10:34. 23. Bkz. Matta, 27:26-27. 24. Bkz. Yuhanna, 19:16.

(7)

KATOLİK KlLlSES1NtN KURTULUŞ OGRETlsı AÇıSıNDAN 201

diler bu konuda kendilerine karşı büyük. bir ~aksızlık yapıldığı kanaatin-dedirler. Çünkü Hıristiyan dogmasına göre Isa, mutlak iradenin yerine gelmesi için Haç'a gerilmiş, insanlığın günahı için kurban edilmiştir. İsa, neticeyi göre göre, olaylann akışına kendini bırakmış, tedbir almamıştırs. Bu Tannsal iradenin gerçekleşme pıanında Yahudilere olumsuz bir rol verilmiştir. Yahudilerin bu rolü üstlenmeleri kendi istekleriyle değil, ItTannmn iradesiltyle olmuştur. Yahudiler, buna rağmen kendilerine kin duyulmasım haksız bulmaktadırlaf6.

İlk dönemin İncil'lere de yansıyan bu olumsuz havasına rağmen, Mabed'in M.S. 70'de Romalılar tarafından yıkılışına, hatta Bar Kohba is-yamna kadar (M.S. 133-135) Hıristiyanlığın Yahudilik'le bağı, kısmen de olsa, devam etmiştir. Mabed'in yıkılmasından sonra Hıristiyanlar, Yahu-dilere karşı ilahi' hoşnutsuzluğun işaretlerini görmüş ve tedricen lik'ten uzaklaşmaya başlamışlardır. Bar Kohba isyanından sonra Yahudi-liğin bir süre yasaklanması üzerine Hıristiyan ileri gelenleri, yasaklanmış bir dinle Hıristiyanlığın bir işinin bulunmadığım ilan etmişlerdir. Yahudi olmayan Hıristiyanlann (goyim) Kilisede lider pozisyonuna yükselmesi, Yahudilik'ten kopuş sürecini daha da hızlandırmışttf'1. İznik Konsitilnde (325)2llHıristiyan Easter Bayramı'mn günü, Yahudi Fısıh bayramı ile aynı zamana denk geldiğinden dolayı değiştirilmiştif9• Laodikya Konsili'nde

(343-348) Hıristiyanlann Şabat'ı kutsal gün olarak k~tlamalan yasaklan-mış, sadece Pazar kutsal gün ilan edilmiştifO. 787'de ıZnik'te toplanan ye-dinci genel konsilde3! alınan 8 nolu kararda, tam gönülden ihtida

etme-miş, Yahudi adet ve ibadetlerinden vazgeçmemiş kimselerin Kiliseye alınmaması, çocuklarımn vaftiz edilmemesi benimsenmiştir. Bu kararda, Yahudiliğin battl bir din olduğu da vurgulanmıştıf2• Floransa Konsiti'nde

(1442)33 ise, Katolik Kilisesi dışında kalan diğer Hıristiyan gruplarla bir-likte Yahudilerin de ebedi cehennemle cezalandınlacaklan belirtilmiştif'4.

Hıristiyanlığın zamanla yayılıp gücünü artırmasından sonra, Yahudi-liğe ve Yahudilere karşı baskı da uygulanmaya başlanmışttr. Sinagog ya-pımma ve ibadetin yerine getirilmesine sınırlamalar getirilmiştir.

Yahudi-25. Bkz. Matta, 20:17-19.

26. Bkz. Leo Trepp, A History of the Jewish Experience, New York 1973, sf. 139. 27. Trepp, 138-139.

28. Konsil hakkında bkz. Mehmet Aydın. Hristiyan Genel Konsilleri ve n.Vatikan Konsili, Konya 1991, sf. 13-14.

29. Trepp, sf. 140. 30. Trepp, sf. 140.

31. Konsil hakkında genel bilgi için bkz. Dvomile, sf. 23-26; Aydın, Hıristiyan Genel Konsilleri ..., sf. 22-24.

32. CFDDCC, sf. 276. •

33. Konsil hakkında genel bilgi için bkz. Dvomik, sf. 54--59; Aydın, Hıristiyan Genel Konsilleri ..., sf. 40-44.

(8)

lerin vatandaşlık haklan lasıtlanmıştır5• Kilise, Yahudilere karşı

uygula-nan baskılan bazı teolojik esaslara dayandınnıştır. Bu teolojik esaslar, şunlardır:

ı.

Tekvin 49:10, İşaya 7:14 ve Kutsal Kit.ap'ın diğer bir çok pasajın-da haber verilen Mesih, Haç'a gerilen Nasıralı ısa'dır.

2. İsrailoğullannın seçilmişliği, onlann işledikleri günahlar sebebiyle Kiliseye geçmiştir. Kilise bu iddiaşına Eski Ahid'den deliller getinniştir. Kilisenin iddiasına göre Pavlus, ıbrahim'in gerçek. nesIinin Yahudiler değil, Hıristiyanlar olduğunu söylemiştir. Ona göre, ıbrahim'in neslinden olan herkes onun evladı değildir; onun evladı, vade uyanlardır. Bu vade uyanlar da Hıristiyanlardır6• Petrus'un I.Mekrubunda da Hıristiyan

cema-~tler seçme nesil, mukaddes millet, has kavim olarak tanımlanmıştı

r

7•

ısa'nın Yahudiler tarafından reddiyle Haç'a gerilmesi arasındaki ilgi ve Is-railoğullannın seçkinliğinin Kiliseye geçmiş olduğu inancı, bütün Kilise Babalan tarafından Yahudilere karşı kullanılmıştır.

3. İsa'nın Haç'a gerilmesinin cezası olarak Kudüs'deki Mabed yılaı-mıştır. Bu, Tann.'nın ısrail halkını redpettiğinin ifadesidir. Kalplerinin ka-tılığı sebebiyle ısrailoğullan, Tanrı ısa'nın dön~şüne kadar yeryüzünde dolaşacaklardır. Sonra hepsi ihtida edecek ve Isa vasıtasıyla kurtuluşa erecektir.

4. Pavlus'un tasarrufuyla Yahudi şeriatı neshedilmiştir. Pavlus, mek-ruplannda, Yeni Ahid'in gelmesiyle Eski Ahid'in neshedildiğini öğretrniş-tir8•

Başlangıçta sadece teolojik gibi görünen Kilise baskılannın gerekçe-leri, zamanla ön yargılara dönüşerek kitlelere de malolmuştur. Bundan en çok yararlananlar ise Kilise ve devlet kurumlan olmuştur9• Bu iki iktidar

kurumu, yalnız dim çıkarlan açısından değil, bundan daha çok ekonomik ve siyası çıkarlan açısından; yayılmacı ve yağmacı girişimlerine kitle desteği sağlamak için, sebep olduklan bu kitlesel önyargılan daha da kö-rüklemiş ve böylece, Hıristiyan toplumlannda Yahudi düşmanlığının ge-lenekselleşmesine yol açmışlardır. Bu düşmanlık geleneğine, Reform

ça-35. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mark R. Cohen, Haç ve Hilal Altında Ortaçağda Yahudiler, çev: Ahmet Fethi, Sarmal Yaymevi, Istanbul 1997, sf. 59-86; Yalçın Sadak, Türkiyede Antisernitizm'in Tarihsel ve Güncel Temelleri, Şalom, Istanbul 17 Şubat 1993, yıl 46, sayı 2271, sf. 5.

36. Bkz. Romalılara, 9: 6-8. 37. Bkz. I.Petrus, 2:9.

38. Bkz. n.Korintoslulara, 3:12-18; Ibranilere, 8: 13. Hıristiyanların Yahudiliğe iti-razları hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Hans Joachim Schopcs, The Jewish-Christian Argument: A History of Theologies in Conflict, ıngilizceye çev: David E. Green, London 1961, sf. 20-52; Cohen, sf. 189-192.

(9)

KATOLİK KlLtSESIN1N KURTULUŞ ÜCRETtSt AçıSINDAN 203

ğında bir de milliyetçi boyut eklenmiştirw. Aydınlanınanın sonuçlanndan olan Avrupa merkeziyetçiligi anlayışı ise, Yahudi düşmanlığını körükle-yen başka bir etken olmuşturu.

2. Uzlaşma Dönemi

Hıristiyanların Yahudiliğe ve Yahudilere karşı bu baskıcı tutumu, bütün şiddetiyle, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam etmiştir. II. Dünya Savaşı'nda altı milyona yakın Yahudinin ölümü Kilisede yankı uyandırmış, Yahudilere karşı ister istemez bir sempati doğurmuştur. Papa XII. Pius Siyonist liderlerle buluşmuş, Nazi zulmünden duyduğu üzüntü-leri dile getirmiştir. Fakat, Filistin'de kurulacak bir Yahudi devletini des-teklemeyece~erini belirtmiştir'2. Bazı Hıristiyan teologlar bu soykırımı Yahudilerin ısa'yı reddetmelerinin cezası olarak görürken, bir kısmı da kı-namıştır.

Hıristiyanları Yahudilere karşı tavır değiştirmeye iten en önemli olay ise,.Yahudilerin II. Dünya Savaşı'nın hemen akabinde kutsal topraklarda bir ısrail Devleti kurmuş olmalarıdır. Katolikler, eskiden beri Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerine ve orada bağımsız bir devlet kurmalanna izin vermemişlerdir. XiX. Asrın sonları ile XX. Asnn başlarında yoğunluk ka-zanan ve Yahudilerin eski topraklarında yeniden toplanınalannı hedef alan Siyonizm, Katolik otoriteler tarafından hiç de hoş karşılanınamıştır. Yardım isternek için 1904'te Vatikan'a giden Siyonizmin babası Theodor Herzl'e Papa X. Pius, sert bir şekilde, şu ceva:bı vermiştir: "Biz, bu hare-keti hoş karşılamayız. Yahudiler, Efendimiz ısa'yı tanımıyorlar. Bu yüz-den biz de Yahudileri tanımayız"43. Papa X. Pius, Yahudilerin Filistin'de toplanınaları halinde, daha da ileri giderek, Theodor Herzl'e şu tehditte bulunmuştur: "Eğer Filistin'e gelir ve halkınızı oraya yerleştirirseniz, he-pinizi vaftiz etmek için bütün rahiplerimiz ve kiliselerimizle orada hazır bulunacağız"44.

İki dünya savaşı arasındaki dönemde Siyonist faaliyetlerin artması, Vatikan'da ciddi sıkıntılar doğurmuştur. Sıkıntı, Filistin'deki kutsal yerle-rin durumu ve Kilisenin bölge üzeyerle-rindeki hakimiyetinden

kaynaklanmış-40. Luther, Kiliseye baş kaldırırken siyasi desteğini Alman derebeylerinden ve köylü ayaklanmalarından alm~tır. Luther aynı zamada, amansız bir Roma ve Yahudi düş-manı olarak bugünkü Alman milliyetçiliğinin de temellerini atmışlır. Bkz. G. Barker, O'nun !zinde, Zafer Matbaası, İstanbul 1985, sf. 116.

41. Sadak, sf. 5.

42. George Emi1e hani, The Papacy and the Middle East, University of Notre Dame Press, Indiana 1986, sf. 79.

43. Bkz. Sergio i. Minerbi, The Vatican and Zionism, Oxford University Press, New York 1990, sf. 100.

44. Bkz. Arthur Gilbert, The Vatican Council and the Jews, The World Publishing Company, New York 1968,sf.107-108.

(10)

tır. 4 Haziran 1922'de bir Alman Papalık elçisi, Filistin'deki gelişmeler hakkında verdiği raporda, Siyonistlerin gittikçe güçlendiğini ve Katolik-ler üzerinde hakimiyet sağladığını belirtmiş ve bunun hiç de iyi bir geliş-me olmadığını vurgu1amıştı~.

Kilisenin bütün engellemelerine rağmen F:ilistin'deki Yahudi nüfusu hızla artmış ve neticede, 1948'de bağımsız bir ısrail Devleti kurulmuştur. Modem, siyası, tam fonksiyonlu, başarılı bir ısrail Devleti, Kilise lider~e-rine sıkıntı vermiştir. Çünkü Kilise liderleri, Eski Ahid'den hareketle,

ls-railoğullarını kusurlu, siyası ve dini' birlik bakımından başarı sağlayama-yacak bir millet olarak görmüşlerdir. Yahudilerin 1948'de ısrail Devleti'ni kurmalan onları şaşkınlığa uğratmış, bütün Yahudileri Hıristiyanlığa dön-dürme beklentilerinde hayal kınklığı yaratmıştır. Yahudilerin bu başansı, ya kısa süreli, geçici bir durum olarak değerlendirilecek, ya da Katolik te-olojisinde köklü bir değişikliğin yapılmasını gerektirecekti. Yatikan, İsra-il Devleti'nin varlığını k.abullenemedi ve onu resmen tanımayı reddetti. Bölgeden bahsederken "ısrail" yerine daima "Filistin" kelimesini kullan-maya özen gösterdi ve Kudüs'e uluslararası statü tanınmasını istedi46•

Diğer taraftan Yahudiler, Filistin'de İsrail Devletinin kurulmasını peygamberlerin kehanetinin gerçekleşmesi olarak görmüş, Hıristiyanlann asırlardır sürdüre geldikleri "Tann'nın eski ulusunu reddettiği" iddiasının asılsız olduğunun bununla ortaya çıktığını ilan etmişlerdir47•

Katolik Kilisesi'nin Yahudilere karşı davranış değiştirmesinin sebep-leri hakkında Yahudi araştırmacılar şunları zikretmektedirler:

1. Nazi zu1münün Kilise üzerindeki etkisi: Yahudilere göre, Hitler'in Yahudilere karşı Nazi zulmünde Katolik Kilisesi'nin ve Papa'nın doğru-dan rolü vardır. Hitler'in "niMi çözümüne" Katolik Kilisesi ve Papa XII. Pius bilfiil yardımcı olmuştur. Nazizm ile Katolik Kilisesi'nin Yahudilik karşıtı faaliyetlerini inceleyen Guenter Lewy, "Katolik Kilisesi ve Nazi Almanyası" adlı kitabında, 1933'te Hitler seçimle işbaşına geldiği zamarı Alman rahiplerin ari ırk teorisini benimsediklerini ifade ettiklerini zikret-miştir. Gunter Lewy'nin naklettiğine göre Kardinal Fulhaber, Eski Ahid'in Yahudilerin düşüncesini yansıtmadığını, onların Tann tarafından yeryü-zünde ülkeden ülkeye göçebe olarak yaşamaya mahkum edildiklerini söy-lemiştir. Rahip Hilfrich ise, Yahudilerin Tann'yı öldürdüklerini ve lanetli bir topluluk olarak kalacaklarını iddia etmiştir. Rahiplere göre Hitler, "Tann'nın Yahudiliğe karşı yollamış olduğu bir çare" idi.

45. Bkz. Pinehas E. Lapide, lbree Popes and the Jews, Hawthom Books Ine., New York 1967, sf. 272-273.

46. Lapide, sf. 297.

47. Waldemar Chrostowski, "New Christian Views of Judaism", TD 35:4 (Winter, 1988), sf. 319-320.

(11)

KATOLlK KILISESINtN KURTULUŞ ÖÖRETlSI AÇıSıNDAN 205

Lewy'nin iddiasına göre, II. Dünya Savaşı sırasında Vatikan'ın başında bulunan Papa XII. Pius, açıkça Nazizmi desteklemiştir. 1942 yılı sonla-rında Papa ve çevresi, Nazi kamplasonla-rındaki vahşetten haberdar olmuştur. Bu konuda yazılı belgeler mevcuttur. 1942'de Yatikanıda görevli iki ABD'li diplomatm Papa'yı kitle katliamından haberdar edip bu durumda suskun kalmasının manevi prestijine zarar getireceği hususunda kendisini ikaz eden diplomatlara Papa, Nazi rejimindeki Katolikleri zor durumda bırakmamak için müdahale etmeyi uygun bulmadı~nı söylemiştir. Papa, Yatikanım basın organı Osservatore Romano'nun muhabirine de bu konu-da şöyle demiştir: "Alman ordulannkonu-da görev yapan milyonlarca Katoliğe vicdan azabı yaşatmak istemiyorum".

Papanın bu sessizliğine karşı, Katolik Kilisesi'nde kişisel bazı protes-tolar olmuştur. Fakat bu, Kilisenin tavn değildir. Savaş sona erip hesap-laşma zamanı geldiğinde, aynı Vatikan ve aynı Papa, Katolik Kilisesi'nin Nazilere kafa tuttuğuna dair demeçler vermeye başlamıştır. Papa, kişisel girişimleri tüm Kiliseye malederek günah çıkarmaya çalışmıştır'8.

Şalom Gazetesinin Gunter Lewy'nin adı geçen kitabından aktardı~ bu bilgiler, Katolik Kilisesi'nin II. Vatikan Konsili'nde Yahudiler lehine aldı~ kararlann bir nevi günah çıkarma kararlan olduğunu ortaya koy-maktadır. Bunu, Hıristiyan-Yahudi münasebetlerinin tarihi gelişimi üze-rinde çalışan Katolik araştırmacı teologlar da ileri sürmektedir'9. Yahudi-ler, Nazilerle Katolik Kilisesi arasındaki bu ilişkilerden faydalanarak Batı'dan bir çok taviz koparmayı başarmışlardır.

Katolik Kilisesi'nin Yahudilere karşı tavır değiştirmesinin diğer iki sebebi de şunlardır:

2. Ökümenik Hareketin, Hıristiyanları Yahudilerle olan ilişkilerini yeniden değerlendirmeye itmesi.

3. İsrail Devleti'nin Hıristiyanlarca Batı demokrasisinin Yakın Doğu'daki kalesi olarak görülmesi.

İşte bu nedenlerle Hıristiyanlar, özellikle fundamentalistler, Yahudi-1erle daha güçlü bir işbirliğinin savunucusu olmuşlardırSO.

48. Şalom, Istanbul 9 Aralık 1992, yıl 46, sayı 2261, sf. 9.

49. tUa. Chrostowski, sf. 319; Reinhard Neudecker, 'The Catholic Church and the Jewish Peeple", Vatican II: Assessement and Perspectives, Editör: Rene Latourelle, New York 1989,

282; Joseph P. Breıınan, 'The Roman Catholic Church And Judaism Since the Second Vatican Council", Religions in Dialogue (East and West), Editör: Z.P. Thundy, New York 1985, sf. 165.

50. Bkz. Alfred Kolateh, The Second Jewish BookofWhy, New York 1985, sf. 83-84.

(12)

Bütün bunlar, Hıristiyanlan, Yahudiler ve Yahudilik hakkındaI9 ge-leneksel teolojik anlayışı yeniden ele alma gereğini hissettirmiştir. Once, II. Dünya Savaşı sırasındaki olaylar eleştirilerek, teolojik antisemitizmin Yahudilere karşı sürdürülen zulme kaynaklık etmemesi gerektiği söylen-meye başlanmıştır. Bu nedenle, ilk olarak 1947'de Hıristiyanlar Yahudi-lerle bir araya gelmiş ve Kiliselerin Yahudilere karşı tavnm değiştirmesi on maddelik bir bildirgeyle karar altına alınmıştır. Bunu, daha sonra

1948'de Amsterdam'da toplanan Dünya Kiliseler Konsili'nin (WC C) ka-rarları, 1950'de (Bad Schwalbach) Protestan ve Katolik teologların ortak bildirgesi, yine Dünya Kiliseler Konsili'nin 1961 New Delhi bildirgesi takip etmiştirl.

Bunun yanında, 1950'nin sonundan itibaren Katolik Kilisesiyle İ~rail arasında da bir yakınlaşma olmuştur. 1953'de Ortodoks Yahudiler Isra-il'deki misyoner okullanm kanun dışı ilan etmeye çalışmış ve bu hareketi İsrail hükümeti veto etmiştir. 1~54'de İbranice, yavaş yavaş Katolik litur-jide kullanılmaya başlanmıştır. ıbranice öğrenen Katolik rahiplerin sayısı gittikçe artmıştır. 1955'de ısrail hükümeti, 1948'de savaşta zarar gören Katolik Kilisesi'ne tazminat ödemeyi kabul etmiş ve Din İşleri Bakam, Vatikan temsilcisi Monsenyor Vergani'ye bununla ilgili tarihi çeki ver-miştir. Vergani, bu vesileyle, ısrail'le Vatikan arasındaki ilişkilerin düzel-mesi temennisinde bulu!1ffiuştur. Vergani, daha sonra, Vatikan'm itiraz et-memesi durumunda, ısrail'le Vatikan arasmda diplomatik ilişkinin kurulmasmdan yana olduğunu da belirtmiştir2•

Vergani'nin bu sözleri, Vatikan'm tarihi atmosferinde olumlu yankı bulmuştur. İsrail Flarmoni Orkestrası, Papa XII. Pius için Beethoven'ın Yedinci Senfonisi'ni İCra etmiştir. Bu İCra,coşkun bir alkış ve övgü almış-tır. Papa XII. Pius, konse~en sonra sanatçılardan bazılarıyla özel bir gö-rüşme yapmış ve onlarla ıbranice konuşmuştur. Bir çok gazete bu olayı İsrail'le Vatikan arasında iyi yönde gelişen diyalogun bir işareti olarak yorumlamıştır. Fakat, takip eden aylarda, bunun boş bir gösteri olduğu anlaşılmıştır) .

Vatikan'ın ~srail'e karşı tutumunda ilk ciddi değişiklik, 1956'da mey-dana gelmiştir. ısrail hükümetinin Katalik kutsal mekanlarına yeni yollar açması üzerine Vatikan, Nasıra'da (Nazareth) Ortadoğu'nun en büyük Ka-tolik kilisesini yapmayı kararlaştırmış ve ihaleyi de İsrail'in en büyük mü-teahhitlik firmasına vennişti~. İsrail'in Filistin'deki Hıristiyanlann gü-venliğinin sagıanmasında gösterdiği yardımlar da Vatikan'm takdirleriyle karşılanmıştır Fakat bu olumlu hava, 1958'de Papalık yıllığının

yayın1an-sı.Neudecker, sf. 282-283. 52. Lapide, sf. 296-298. 53. Lapide. sf. 297-298. 54. Lapide. sf. 300.

(13)

KATOUK Kll...lSES1NtNKURTULUŞ OGREl1Sı AÇISINDAN 207

masıyl~ bozulmuştur. Yıllıkta, İsrail Devleti'ne yer verilmemiştir. Bu durum ısrail hükümetinde kırgınIık yaratmıştırs.

Yahuqilere karşı tavnn de~işmesini sa~layan hareketi başlatan, Ya-hudilerin "Iyi John" (John the Good) dedikleri Papa XXIII. John olmuş-tur. Asıl adı Angelo Giuseppe Roncalli olan Papa XXIII. John, 1958 son-bahannda Katolik Kilisesi'nde bir reform hareketi başlatmış; Katolik, Ortodosk, Protestan ve Yahudiler arasında ökümenik birli~n sa~anması için faaliyete girişmiştir. Papa, herkesin vicdanımn sesine göre Tann'ya ibadet etme ve açıkça dinini belirtme hakkının bulundu~u açıklamış-tır6• O, geçmişi yargılamanın, haklıyı ve haksızı ortaya çıkarmanın bugün

için faydasız oldu~u belirtmiştir. Kısaca o, geçmişi bir tarafa bırakıp bir araya gelmeyi teklif etmiştif1. Sonunda, Franız profesör Jules Isaac'in önerisiyle, bu amaca yönelik bir konsilin toplanmasına karar vermiştir. XXII~. John, Yahudilere karşı yapılanlann haksız oldu~u belirtmek için, ısa'ya hitaben şu meşhur duayı yapmıştır: "Şugün anlıyoruz ki, yüz-yıllann körlü~ bizim gözümüzü kapatmıştır. Oyle ki, Senin Seçilmiş Halkım'mn güze1li~ni göremedik, onların yüzünde bizim seçkin kardeş-lerimizin asi1li~ini farkademedik. Farkına vardık ki, Kabil'in işareti alm-mızda duruyor. Senin sevgini unuttu~uz için, yüzyıllarca kardeşimiz Habil bizim döktü~üz kanda yatU, gözyaşlan döktü. Onlann bedenin-de Seni ikinci bedenin-defa Haç'a gerdi~imiz için bizleri bawşla. Çünkü biz ne yaptı~ımızı bilemedik"58.

Bütün bunlardan sonra Papa XXIII. John, 1960'da Hıristiyan Birli~i-ni Sa~lama Sekretaryasım kurduntu. Sekretaryanın üçlü bir hedefi vardı: Hıristiyan birli~ini güçlendirmek, dini özgürlü~ garanti altına almak ve Yahudililde diyalogu geliştirmek59• Sekreterya, 1960'ın sonlarında bir

"Yahudi Deklarasyonu" hazırladı. Deklarasyon tartışıldı ve gözden geçi-rildi. Daha sonra, II. Vatikan Konsili'nin di~er dinlerle ilgili kararlarına temel oluşturdu60•

Bu bahar havasında, Yahudi-Katolik ilişkileri iyileşmeye başladı. Sekretarya'nın tavsiyeleriyle, Katolik dokümanlan ve okul kitaplan göz-den geçirilip Yahudi aleyhtan kısımlar düzeltildi. Bir çok kardinal, İsa'mn Yahudili~ni hatırladı ve Papa XXIII. John hareketini destekler mahiyette faaliyette bulundu. Bazılan Yahudi sinagoglarına ziyaret ede-rek dua etti. Yahudilere karşı yapılanlardan dolayı bawşlanma diledi61•

55. Lapide, sf. 301.

56. E. E. Y. Hales, Pope John and His Revolution, New York 1965, sf. 58. 57. Peter Nichols, The Pope's Divisions, Faber and Faber, London 1981. sf. 207. 58. Lapide, sf. 318

59. Nichols, sf. 165.

60. Malacm Martin. Three Popes and the Cardinal, New York 1972, sf. 243. 61. Bkz. Lapide, sf. 331-333.

(14)

Papa XXIII. John, II. Vatikan Konsili'nin açılışını ilan eder eunez, Hıristiyan Birliğini Sağlama Sekretaryasına, Yahudi aleyhtarlığına (anti-semitizm) ve Yahudilerin Tann katili oldukları zannına karşı bir dokü-man hazırlamasını emretti. Papa, "Ökümenizm pıanı" adını verdiği bir pıanın Konsil'in açılış oturumu sırasında tartışılarak onaylanmasını istedi. Papa, bunun, 1963'deki ölümünden sonra, Konsirin son oturumunda Kili-senin Hıristiyanlık dışı dinlerle ilişkisini içeren "Nostra Aetate" doküma-nının ortaya çıkmasına neden olacağını tahmin eunemişti62.

Papa XXIII. John'un 1963'te ölümünden sonra onun yerine geçen Papa VI. Paul'un gözetiminde 1965'te hazırlanıp yayınlanan Nostra Aeta-te, Hıristiyanlık dışı dinlerle ilgili ilk resmi dokümandır. Bu dokümanın tarihçesi uzun ve karışıktır. Papa XXIII. John'un, Konsilin Yahudilerle il-gili bir bildiri yayınlamasını istemesi üzerine ortaya çıkmıştır. Kilisenin Yahudilere yaklaşımını belirleyecek bu bildirinin oluşmasında siyasi ve teolojik bir çok problemle karşılaşılmıştır. Siyas~ problem, Araplann gü-cendirilmesi, teolojik problem ise Yahudilerle ısa'nın ölümü arasındaki münasebettir. Yahudiler hakkında yayınlanacak bildirinin diğer dokü-manlara kaydınlması çalışmalarının başansız kalması üzerine bildirinin hitap alanı genişletilmiş, İsıam ve diğer dinler de dahil edilmiştir. Nostra Aetate, son şekli verildikten sonra, 28 Ekim 1965'de oylamaya sunulmuş, 88 red ve 3 geçersiz oya karşı 2221 kabul oyuyla onaylanmıştır63•

Diğer dinler ve kültürler hakkında Katolik Kilisesi'nin tavnnı belirle-mek için hazırlanan Nostra Aetate'de, dokümanın hazırlanışının asıl ama-cına uygun olarak, en fazla Yahudilere yer verilmiş ve 4. maddenin ta-mamı onlara aynlmıştır.

Dokümanın giriş kısmında, Pavlus'un Yeni Abid'deki mektuplarına atıflarda bulunularak, Kilisenin Yahudilerle tarihsel bağı üzerinde durul-muş ve ortak mirastan bahsedilmiştir. Sonra, Yahudilerle olan teolojik problemlere değinilmiştir. ~urada, yine Pavlus'un mektuplarına atıflarda bulunularak, Yahudilerin Incilleri kabul eunedikleri, bununla birlikte Tann'nın sevgili kullan oldukları64 hatırlatılmıştır. Aynca, İsa'nın öldürül-mesinde Yahudi liderlerin rolünü dile getiren Yuhanna İncili'ndeki pasaj-lara65 dikkat çekilmiş ve yeni bir yorum getirilmiştir. Burada, İsa'nın

ölü-münden bütün Yahudilerin sorumlu olmadığı, bugünkü Yahudilerin ise hiçbir sorumluluğunun bulmadığı, bu nedenle onların lanetlenmernesi

62. Bkz. Vittorio Gorresio, The New Mission of Pope Jolm XXIII, Funk and Wag-nalls, New York 1970, sf. 316.

63. Bkz. CFDDCC, sf. 288; Neudecker, sf. 284; Dökümanın hazırlanışı sırasındaki gelişmeler hakkında, Türkçe kaynak olarak, detaylı bilgi için bkz. Ali lsra Gün-gör,Vatikan, Misyon ve Diyalog, Ankara 1997, sf. 72-76.

64. Bkz. Romalılara, ll: 28-29. 65. Bkz. Yuharına, 19: 6.

(15)

KATOLİK KıLlSESlNIN KURTULUŞ OGRETlSI AçıSıNDAN 209

gerektiği belirtilerek şöyle denilmiştir: "Kutsal Kitap'ta yer alıyonnuş gibi, Yahudileri Tann tarafından lanetlenmiş ya da reddedilmiş olarak ta-mmlamamak gerekir. Herkes bu konuda özen göstennelidir. Tann'nın ke-lamını vazederken, İncil'deki gerçekle ve Mesih İsa'nın ruhu ile uyum ha-linde olmayan herhangi bir öğreti yapılmamalıdır". Bu ifadelerin devamında ise şunlar yer almıştır: "Kilise, Yahudilerle olan ortak mirasını habrlayarak, siyası düşüncelerle değil, İncil'in manevı sevgisinin etkisiy-le, herhangi bir zamanda, herhangi bir kaynaktan Yahudilere yönelmiş nefreti, işkence yi ve Yahudi karşıb duygulann açığa vurulmasını üzün-tüyle karşılar".

Yahudilere yönelik olumsuz düşüncelerin bu şekilde düzeltilmesin-den sonra, Yahudilerle Hıristiyanlann bir araya gelip, kutsal metinlerin gözden geçirilmesi ve teolojik incelemelerin yapılması yoluyla, karşılıklı anlayış ve takdir ortamının hazırlanması tavsiye edilmiştir66.

Nostra Aetate isimli bu dokümanda Yahudiler hakkında belirtilen fi-kirler çok açık olmamakla birlikte, dokümanın yansıması büyük olmuş-tur. 1969'da, New York başpiskoposu ve diğer piskoposlar bu dokümanı tamamlayan bir bildiri yayınlamışlardır. Bu bildiride, Yahudilerle işbirli-ği kapılannın sonuna kadar açılması ve misyonerlik faaliyetlerinin şiddet-le yasaklanması belirtilmiştir. Bildiri, Amerika'da yaygın taraftar bulmuş-tur. Yatikan'da, Amerika'da ve diğer bir çok ülkede Katolik- Yahudi ilişkileri sekreterliği kurulmuştur. Ders kitaplan gözden geçirilmiş ve Ya-hudileri küçük düşürücü ifadeler çıkarblmışbr. Protestan Kiliseleri de Ka-tolik örneğini takip etmişlerdir. 1970'de, Dünya Kiliseler Konsili bir Ya-hudi Danışma Komitesi ile Cenova'da buluşmuştur. Bu buluşmada, diyalog yollannın araşbnlması kararlaŞbnlmışbr61.

Daha sonra, Ekim 1974'de Yatikan, "Katolik-Yahudi İlişkileri Ko-misyonu"nu kurdunmuştur. Ocak 1975'te bu komisyon, Nostra Aetate'in yayınlanışının onuncu yılını kutlamak için "Guidelines and Suggestions for Implementing the Conciliar Declaration Nostra Aetate" isimli bir do-küman hazırlamıştır6ll. Dodo-küman, adından da anlaşılacağı gibi, Nostra Ae-tate dokümanını tamamlamak için hazırlanmışbr. Dokümanda, konsil do-kümanı Nostra Aetate'nin ilkeleri baz alınmak suretiyle, Hıristiyanlann Yahudilere yaklaşımı daha somut hale getirilmiştir. Hıristiyanlar, II. Dünya Savaşı sırasında Yahudilere uygulanan zulüm ve soy kınmın so-rumluluğunu kabul etmişler, geçmişteki olaylardan doğan şüphenin

orta-66. Bkz. Vatican Council II, The Conciliar and Post Conciliar Documents, Hazırla-yan: Austin Flannery, gözden geçirilmiş dokuzuncu baskı, New York 1992,NA, 4.

67. Trepp, sf. 141.

68. Bu döküman, Austin Flannery tarafından hazırlanan "Vatican Council II"de "Guidelines on Religious Relations With the Jews" adıyla, Nostra Aetate'nin akabinde ve-rilmiş tir.

(16)

dan kaldınlması gerektiğini beliıtmişlerdir69• Hıristiyanlarla Yahudiler

arasında şimdiye kadar Hıristiyanlar lehine sürdürülegelen monolog yeri-ne diyaloga gidilmesi ve iki tarafın birbirini anlamak için çaba göstermesi tavsiye edilmiştir70• Bununla birlikte, Yahudilere yönelik misyonerlik

faa-liyetlerinden vazgeçildiğinden bahsedilmemiştir71•

Dokümanın dilli açıdan önemi ise, Katolik lituıjide yer alan Yahudi aleyhtan unsurlann ayıklanmasının belirtilmesidir. Aynca, Yeni Ahid'deki Yahudi aleyhtan ifadelerin de yeni baştan yorumlanması isten-miştirn. Fakat, bugüne kadar Yeni Ahid1e ilgili bu isteklerin gerçekleş-mesinde bir çok problemle karşılaşılmıştır. Yahudiler aleyhine olan kesin ifadeleri bu amaç doğrultusunda yorumlamak pek mümkün olmamıştır73•

Dokümanın getirdiği başka bir yenilik, "Yahudiyi olduğu gibi tanı-mak" ifadesine getirilen yorumdur. "Yahudiyi olduğu gibi tanımak", "kendi terimleriyle tanımak" olarak yorumlanmıştır. Nostra Aetate'de Ya-hudiliğe Hıristiyan gözüyle bakılırken, bu dokümanda Yahudi gözüyle bakılmış; Hıristiyanlara, Yahudiliğin Mabed'in yıkılmasıyla son bulmadı-ğı, gelişerek bugüne kadar devam ettiği hatırlatılmıştır. Bunurıla birlikte, Nostra Aetate'deki "İsa'nın gelişiyle Yahudiliğin derinden etkilendiği" ifadesinden de vazgeçilmemiştir74•

Nostra Aetate'yi tamamlamak için getirilen bu yorumlar, halen Hıris-tiyan teologlar için bir çok soru ihtiva etmektedir. Teologlar, bu yakla-şımlan genel Hıristiyan öğretileriyle bağdaştırmakta sıkıntı çekmektedir-Ier. Bu sıkıntılan da şu şekilde sıralamaktadırlar:

ı.

Hıristiyanlar, Yahudi dinı tecrübesinin geçerliliğini reddetmeden Yeni Ahid'in mesajına nasıl uyacaklar? Yahudiliğin ve Yahudi halkının meşruiyetini tanıyarak bunu nasıl gerçekleştirecekler?

2. Hıristiyan teolojisi içinde, yaşayan, dinamik, çağdaş Yahudiliğe bir yer bulunabilecek mi?

69. Bkz. Vatiean Council II, "Guidelines on Religious Relations With the Jews", II 743.

70. Bkz. Vatiean Council IL "Guidelines on Religious Relations With the Jews", II 744-745.

71. Brennan, 'The Roman Catholic Church And Judaism Since the Second Vatiean Council", sf. 168.

72. Bkz. Vatiean Council n,"Guidelines on Religious Relations With the Jews", II 745-746.

73. Brennan, 'The Roman Catholic Church And Judaism Since the Second Vatican Council", sf. 169.

74. Bkz. Vatican Council n,"Guidelines on Religious Relaıions With the Jews", II 747. Krş.Brennan, "The Roman Catholic Church And Judaism Since the Second Variean Council", sf. 169.

(17)

KATOLlK KTI...tSESlNIN KURTULUŞ öGRETtSt AÇıSıNDAN 211

3. Hıristiyan misyonerlik faaliyetleri ne dereceye kadar Hıristiyan-Yahudi diyaloguyla uyuşabilecek?

4. Hıristiyanlar, İsrail Yahudi Devleti ile ilgili "halk" ve "toprak" kavramları arasındaki ba~ın restorasyonunda ne gibi bir tavır takınacak-lar?7S

Hıristiyan teologlann öne sürdüğü bu problemlere karşı, Yahudiler de iki noktada bu dokümanı eleştinnişlerdir:

I. İsa Mesih'in dünyaya ilan edilmesi misyonundan vazgeçilmemiş olması, bunun ilahı bir misyon olarak görülmesi, yeni bir şüphenin kayna-~ını oluştunnaktadır. Acaba Kilise, diyaloga girerken, Yahudileri Yahudi-likten döndünne amacından vazgeçmiş midir, yoksa vazgeçmemiş midir?

2. Yahudi halkıyla "toprak" ve İsrail Devleti arasındaki ba~ konusun-da herhangi bir açıklamakonusun-da bulunulmamıştır76.

Dokümanın hem Hıristiy~ar, hem de Yahudiler tarafından eleştiril-mesi üzerine, Yahudilerle Dim Ilişkiler Komisyonu (Commission for Re-ligious Relations with the Jews), daha sonra 24 Haziran 1985'de, "Notes on the Correct Way to Present the Jews and Judaism in Preaching and Ca-techesis" adıyla yeni bir doküman hazırlamıştır. Kısaca "Notes" olarak bi-linen bu dokümanda dikkate de~e~ birtakım gelişmeler sa~lanmıştır. Hı-ristiyanlı~ın Yahudilik kökeni, Isa'mn Ferisilerle münasebeti, Yeni Ahid'deki Yahudi tasvirleri ve İsrail Devleti gibi konularda Yahudiler le-hine ilerleme kaydedilmiştir. Bununla birlikte, bu doküman da, hem Ya-hudiler hem..de Hıristiyanlar tarafından şiddetle eleştirilmekten kurtula-mamıştır. üzellikle, dokümamn 7. maddesi Yahudilerin tepkisini çekmiştir. Çünkü bu maddede, Konsil dokümanlanna atıflarda bulunula-rak77,Kilisenin tüm kurtuluş yollarım bünyesinde b~nndırdı~ı, bu neden-le, ilahl misyonunu devam ettirecew belirtilmiştir. Isa'mn, "Tek bir sürü ve tek bir çoban"78 sözü hatırlatılarak, Yahudilik ve Hıristiyanlı~ın iki ayn kurtuluş .vasıtası sayılamayaca~ vurgulanmıştır. Daha da önemlisi, Yahudilerin, ısa'nın gelişini hazırlamak için seçildi

W

anlayışı devam etti-rilmiştir79.

Netice olarak bu dokümanda, Yahudiler lehine ilerlemeler kaydedil-di~i ileri sürülse de, Kilisenin "Yahudileri kendi terimleriyle tamma" ilke-sine ra~en Yahudiler ve Yahudilik hakkında yine Hıristiyan bakış

75. Brerınan, 'The Roman Catholic Church And Judaism Since the Second Vatican Council", sf. 173.

76. Neudecker, sf. 292.

77. Bkz. Vatican Council n,UR, 3. 78. Yuhanna, 10:16.

(18)

hakim olmuştur. Bu nedenle Yahudiler dokümanı eleştirmiş, kendilerinin, dim tecrübelerine göre değil, Hıristiyan kategorilerine göre değerlendiril-diğini ileri sürmüşlerdirSO.

Katolik Kilisesi'nin Yahudilik ve Yahudiler hakkında II. Vatikan Konsili ve sonrasında ortaya koyduğu bu \!zlaşmacı yaklaşım, yeni kate-şizmin "Bölünmüş Bir Dünyada Yaşanan Iman" (Faith Lived in a Divi-ded World) başlıklı bölümünde son şeklini almışnr. Konsil dokümanlan ile tamamlayıcı dokümanlar çerçevesinde hazırlanan bu bölümde, Yahu-diliğin ve Yahudilerin Katalik öğretisindeki yeri hakkında uzun açıklama-larda bulunulmuştur. Burada, özetle, şu ifadelere yer verilmiştir:

"Hıristiyanlık dışı dinler arasında Yahudiliğin 'kurtuluş tarihi'nde eşsiz bir yeri vardır. Tann, İbrahim'le bir antlaşma yapmış ve bu antlaş-mayı Musa aracılığıyla sürdürmüştür. Daha sonra, Tanrı'nın insam tabiata bürünmüş Kelamı olarak İsa Mesih'~n bir Yahudi bedeninde dünyaya gel-mesiyle bu antlaşma yenilenmiştir. Isa Mesih'in havan olarak seçtiği kişi-ler ve ilk taraftarlanınn çoğu Yahudidir. Hıristiyanlar, bunu daima hanr-lamalıdırlar. Kilise, banşımız olan İsa Mesih'in, Haçı aracılığıyla, Yahudilerle Yahudi olmayanlan uzlaştırdığına ve kendisinde bu ikisini birleştirdiğine inanmaktadır. Bu nedenle, Tann'nın yeni ulusu ile eski ulusu arasında manevı bir bağ vardır. Kudüs'ün yıkılmasıyla Yahudilerin tarihi sona e~emiş, tam tersine, dim bir geleneğe doğru gelişme göster-miştir. Mesih ısa'nın gelişi, bu geleneğin önemini ve anlamını derinden etkilemekle birlikte, bu gelenek dim değerler bakımından zengindir8l.

Yahudiler, atalanndan dolayı Tann tarafından halen sevilmektedir. Tanrı, verdiği armağanlardan ve yapnğı antlaşmalardan pişmanlık duy-maz.

I1.Vatikan Konsili, Hıristiyanlarla Yahudilerin paylaştığı büyük mi-rastan bahsetmiş ve diyaloga özendirmiştir. Konsilin bu tutumu, Kilisenin tüm dünyaya karşı görevini hiçbir zaman yok sayamaz ve değişti~mez. Tarihin yeniden yazılmasını da gerektirmez. Yahudi yetkililerin ısa'nın ölümü için direndikleri bir gerçekti~. Fakat, İsa Mesih'in Haç'a gerilme-sinden ve ölümünden, o günlerde yaşayan bütün Yahudileri sorumlu tut-mak doğru değildir. Bugün yaşayan Yahudileri sorumlu tuttut-mak ise tama-mıyla yanlıştır. Bazı Hıristiyanlar, İsa'yı mesih olarak tanımayan

80. Neudecker, sf. 294.

8

ı.

Burada, Katolik- Yahudi Ilişkileri Komisyonu'nun Ocak 1975'te, Noslra Aeta-te'nin yayınlanışının onuncu yılını kutlamak ve bu dökümandaki eksiklikleri tamamlamak için hazırladığı "Guidelines and Suggestions for Implemenıing the Conciliar Declaration Noslra Aetate" isimli dökümana atıfta bulunulmuştur (bkz. Yatican Council II, "Guideli-nes on Rcligious Relations With the Iews", ii747).

(19)

KATOLIK KlLtSES1NtN KURTULUŞ ööRETİsı AçıSINDAN 213

Yahudilerin gerçekten lanetlenmiş bir ırk olduğunu ve Mesih İsa'ya yap-tıklanndan dolayı, haklı olarak, devamlı cezalandınlmalan gerektiğini be-lirten bir görüşü doğrulamak için Kutsal Kitap'tan çeşitli bölümleri kul-lanmışlardırı. Tann sözünün böyle kullanılmasına karşı Kilise, kesin uyanda bulunmaktadır. Bu gibi görüşler Kutsal Kitap'ta yer alıyormuş gibi, Yahudiler, Tann tarafından reddedilmiş ya da lanetlenmiş olarak ta-nımlanmamalıdır. Herkes, bu konuda özen göstermelidir. Soru-yanıt yön-çemi ile yapılan eğitimde ye Tann'nın kelamının vaaz edilmesinde, ıncil'deki gerçekle ve Mesih ısa'nın ruhu ile uyum halinde olmayan öğre-tiden kaçınılmalıdııJl4.

Yahudi düşmanlığı, Hıristiyanlığa aykın bir davranıştır. Yahudilere yapmış olduğumuz herhangi bir haksızlıktan dolayı pişmanlık duymalı ve Yahudi aleyhtan he~ türlü davranıştan kaçınmalıyız. Kilise, siyasal dü-şüncelerle değil de, ıncil'in manevı sevgisinin etkisiyle, herhangi bir za-manda, herhangi bir kaynaktan Yahudilere yöneltilmiş nefreti, işkenceyi ve Yahudi karşıtı duygulann açığa vurulmasını acıyarak karşılar"ss.

II. Dünya Savaşı sırasındaki Nazi soykınmının suçluIuğu içinde ha-zırlanan Nostra Aetate dokümanında ve onu tamamlayıcı mahiyetteki Gu-idelines ile Notes ve kateşizmde, Yahudilik ve Yahudiler hakkında söyle-nenler dikkatlice gözden geçirildiği zaman, Kilisenin çok hassas bir politika takip ettiği görülmektedir. Bu dokümanlarda, Yahudilerle olan ortak mirastan bahsedilmiş, onlarla karşılıklı anlayış ve saygıya dayalı di-yaloga girilmesi benimsenmiştir. Bu nedenle, Yahudiliğe ve Yahudilere karşı gelenekselolumsuz bakış değiştirilmiştir. Yahudilerin 1948'de Filis-tin'de bir İsrail devleti kurmalan neticesinde, Kudüs'ün yıkılmasıyla Ya-hudiliğin son bulduğu şeklindeki geleneksel Hıristiyan inancı sarsılmış ve neticede, Yahudiliğin halen yaşadığı kabul edilmiştir. Mesih İsa'nın geli-şiyle Yahudi geleneğinin öneminin ve anlamının derinden etkilendiğine inanılmakla .birlikte, bu geleneğin dim yönden zengin olduğu belirtilmiş-tir. Aynca, ısa'nın ölümünden bütün Yahudilerin sorumlu olmadığı, bu-günkü Yahudilerin ise hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı ilan edilmiş, Yahudilerin lanetlenmesi ve onlara karşı düşmanlık beslenmesi yasaklan-mıştır. Yahudilere, onlann lanetlenmiş bir millet olduğu anlayışıyla değil, yakınlaştıncı yöntemlerle yaklaşılması tavsiye edilmiştir. Kateşizmde, Konsil'in Yahudilerle diyaloga girilmesi karannın Kilisenin tüm dünyaya karşı görevini hiçbir zaman inkar enneyeceği ve hedefini değiştirmeyece-ği vurgulanmıştır. Buna göre Kilise, bir yandan Yahudilerle diyalogun yollannı araştıracak, öbür yandan da misyonerlik faaliyetlerini devam et-tirecektir. Bu yüzden Yahudiler, Kilisenin diyalog yaklaşımına daima şüpheyle bakmışlardır. Muhafazakar Amerikan Yahudilerinin önde gelen

83. Bunlar, Matta, 23: 27-39,27: 25; Selaniklilere Birinci Mektup, 2: 14.16'dır. 84. Burada, NA, 4'e atıfta bulunulmu~tur (bkz. Vatican Council II, NA, 4). 85. Bkz. Caıholic Caıechism, sf. 110-11 1; Hıristiyan Inancı, sf. 175-177.

(20)

teoloğu ve araştımıacısı Jacob Neusner, Hıristiyan-Yahudi diyalogunu di-yalog değil, bir monolog olarak görmektedir. Ona göre Hıristiyanlar, kendi kafalannda oluşturduklan Yahudilik ve Yahudi imajıyla diyalog yapmaya çalışmaktadırlar86.

Bütün bunlara rağmen, 1990'dan sonraki yıllarda Katolik Hıristiyan-Yahudi ilişkileri olumlu yönde gelişme göstemıiş ve 15 Haziran 1994'de Yatikan ile İsrail arasında tam diplomatik ilişki kurulmuşturı.

B) KATOLİK KİLİSESİ'NİN İSLAM'A BAKIşı

Katolik Kilisesi'nin İslfrm'a ve Müslümanlara bakışı, Yahudiliğe ve Yahudilere bakışından farklılık gösterir. Bunun nedeni, Hıristiyanlık'la Islfrm arasında tarihsel bağın bulunmamasıdır. ,Hıristiyanlık'tan sonra farklı bir coğrafi ve küıtürelortamda ortaya çıkan Islfrm, Yahudilik'ten ve ~ıristiyanlık'tan bağımsız bir şekilde gelişmiştir. Bunurıla birlikte, Islfrm'ın bu dinlerle dini gelenek bakımından müşterekliği buluI¥1laktadır. Esas bakımından her üç dinin referans kaynağı aynıdır. Fakat Islfrm açı-sından bu müştereklik, tarih üstü olup, vahiy yoluyla tesis edilmiştir. Bu nedenle, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında, Hıristiyanlar açısından, Yahudilerle olduğu gibi bugüne kadar taşınan ve halledilmesi pek müm-kün görünmeyen ciddi teolojik problemler yaşanmamıştır. Her şeyden önce, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında "seçilmişlik mirası", Mesih ve "Tann katilliği" gibi esasa ilişkin ve toplumlar arasında kinin doğması-~a sebep olan teolojik bir çatışma söz konusu değildir. Başka bir ifadeyle Islfrm, Hıristiyanlığın teolojik yapısıyla ilgili doğrudan bir problem oluş-tumıam ıştır. Bu bakımdan, ILVatikan Konsili'ne kadar hiçbir konsil do-kümanında İslfrm'dan ve Müslümanlardan söz edilmemişti,.s&. Ancak bu, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında teolojik tartışmalann cereyan etme-diği anlamına gelmemektedi~.

86. Bkz. Jacob Neusner, "There Has Never Been a Judaeo-Chrİstian Dia1ogue, But There Can Be One", Cross Currents, USA 1992, sayı 42, sf. 33.

87. Şa1om, 22 Haziran 1994, yıl 47, sayı: 2337, sf. I, 6.1kili ilişkilerdeki bu yakın-laşmaya ve neticede Yatilcan ile !srail arasında diplomatik ilişkinin kurulmasına rağmen Yatikan, Yahudilere karşı tarihsel anlayışını tamamen terketmekte zorlanmıştır. Karşılıklı büyükelçi atama1arında bu durum açıkça kendini göstermiştir. Yatikan'ın ıSrail elçisinin bir din adamı olmasına binlien !srail de Yatikan'a bir haham elçi atamak isteyince, Yati-kan buna yanaşmamıştır. !srail ile Yatikan arasında imzalanan tarihi antlaşma sonrasında tarafların yaptığı görüşmede, Yatikan'ın Dışişleri Bakan temsilcisi Monsenyör Claudio Maria Celli, ıSrail Dışişleri Bakan Vekili Yosi Beilin'e,lsrail'in atayacağı ilk büyükelçinin bir haham olmasını tercih etmeyeceklerini bildirmiştir. Celli, antlaşmarun iki din arasında değil, iki resmi devlet arasında olduğunu vurgulamıştır. ısrail Dini Hareketler Başkanlı-ğında görevli İsrael Lippel, buna şiddetle karşı çıkmış ve onlar bize bir rahip gönderiyor da biz niye bir habam göndermeyelim cevabını vermiştir (bkz. Şa1om, 2 Şubat 1994, yıl 47, sayı 2319).

88. Bkz. Michel, Hıristiyan Tarırıbilimine Giriş, sf. 111

89. Müslümanlarla Hıristiy.anlar arasındaki teolojik tartışma konuları hakkında de-taylı bilgi için bkz. Mehmet Aydın, Müslümanların Hıristiyanlığa Karşı Yazdığı

(21)

Reddiye-KATOLlK K1L1SES1NIN KURTULUŞ OGRETlSI AÇıSıNDAN 215

1.ll. Vatikan Konsili Öncesinde İslam ve Müslüman Anlayışı Hıristiyanların Müslümanlarla ilk teması, HZ.Muhammed'in İsıam'ı tebliğ ettiği dönemlere kadar geriye gitmektedir. Arapça konuşan Nec-ran'lı Hınstiyanlann Medine'ye gelerek Hz. Muhammed'le tartışmalarını (M.S. 631) ilk Hıristiyan-Müslüman diyalogu olarak değerlendirmek mümkündürıı.

Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında ciddi sıcak tartışmalar, İslam'ın Yunanca konuşan (buna Süryanice ve Kıptice konuşanlar da dahil) Hıris-tiyanların toprakl~a girmesiyle başlamışur. Yunanca konuşan Doğulu Hıristiyan teologlar Islam1a ilk karşılaştıklarında onu, Hıristiyanlığa ait aynlıkçı (heretik) bir hareket olarak görmüşlerdir. Fakat, İslam'ı daha ya-kından tanıyınca, onun, zannettiklerinden farklı bir inanç yapısına sahip olduğunu farketmişler v~ Hıristiyanlığı ona karşı savunmaya çalışmışlar-~ır. Bunu yaparken, Islam'a hücum etmekten geri durmamışlardır. Islam'ın peygamberi Hz. Muhammed'i olumsuz sıfatlarla tanımlamaya kalkmışlar ve ona bir takım ahlaki zayıflıklar isnat etmekten çekinmemiş-lerdiısı.

Bau Hıristiyanlığı ise, ilk dönemlerde henüz İsHim'dan ve Müslü-manlardan habersizdir. Çünkü, VILI. yüzyılın başlannda İspanya'nın fethi ile IX. yüzyılda Sicilya'nın alınmasına kadar Batılı Hıristiyanlar Müslü-manlarla yakın temasa geçmemişlerdir. Bu yüzden, Doğulu Ortodoks ve Monofizit ilahiyatçıların çalışmaları onları ilgilendirmemiştir. IX. yüzyıl-dan itibaren, bu bölgelerde ve Akdeniz'in güney kıyılarında kültürce ken-dilerinden çok daha üstfu) olan ve büyük bir asken güce sahip olan Müs-lümanlarla karşılaşınca, Islam'ın ve Müslümanların kendileri için büyük

ler ve Tartışma Konulan. S.O. lIahiyaı Fakilltesi Yayınları, Konya 1989, sf. 113- 229. Bu konuda ayrıca bkz. Kuzgun. "Km'an-ı Kerim'e Göre Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar", Am-mızda Hıristiyan-Müslüman Münasebetleri, sf. 61-78.

91. Kış. Mamice Borrmans. Guidelines for Dialogue Between Christians and Mus-lims. Fransızca'dan çev: R. MarslOn Speight, Paulist Press. New Jersey 1990. sf. 13. El-bette, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında bundan önce de münasebetler olmu~tur (bu münasebeller için bkz. Mehmet Aydın, Müslümanların Hıristiyanlığa Kar~ı yazdığı Red-diyeler ve Tartışma Konulan, sf. 19-26; Aydın, "HzMuhanuned Devrinde Müslüman-Hıristiyan Münasebetleri". Asrımızda Hıristiyan-Müslüman Münasebetleri. sf. 83-88; Aydın, "İslam-Hıristiyan Diyaloğu Açısından Ha~istan Hicreti", Milli Eğitim ve Kültü-rü Dergisi, yıl 2, sayı 5). Fakat, Necran1ı Hıristiyanların Hz. Muhanuned1e ~malannın Hıristiyan-Müslüman münasebetlerinde ayrı bir yeri vardır. Bu olay hakkında detaylı bilgi için bkz. Mustafa Fayda, "HzMuhanuned'in Necranlı Hıristiyanlarla Görüşmesi ve Müb3hele", A.O.lIahiyat Fak. İslam ilimleri Enstitüsü Dergisi, Ankara 1975, cilt II,

sf.143-149. .

92. Bkz. Watt, Günümüzde İslam ve Hıristiyanlık, çev: Turan Koç, iz yayıncılık. Is-tanbul 1991, sf.

ıl.

Doğu Hıristiyanlarının yazdığı reddiyeler hakkında bkz. Omer Faruk Harman, "Hıristiyanların İslaro'a Bakışı", Asrınuzda Hıristiyan-Müslüman Münasebetleri, sf. 97-101.

(22)

bir tehlike olduğunu anlamışlardır. Müslümanlar, onlar için bir korku va-sıtası olmuştur. Hz. Muhammed'in adından bozulma Mahound, Hıristiyan halk arasında şeytanla bir tutulmuştur. Daha sonra Haçlı Seferleri sırasın-da, Hıristiyan bilginler İsıam'ı daha yakından t~ma imkanı bulmuşlar-dır. Fakat bu bilgilenme neticesinde, genel ol¥ak, Islam'ı olduğu gibi Av-rupa'ya sunmanın yerine, ÇarpıtılmıŞ bir Islam ve Müslüman imajı sunmayı tercih etmişlerdir. Montgomery Watt'a göre bunun sebebi, Hıris-tiyan bilginlerin İslam kültürü karşısında bir aşağılık kompleksine kapıl-mış olmalandır. Onlar, İsıam'ı yanlış olarak sunmak suretiyle, onun, Hı-ristiyanlık'tarı aşağı bir din olduğunu göstermek istemişlerdir93•

. Watt'ın zikrettiğine göre, Batılı Hıristiyan bilginlerin takdim ettiği Islam imajı şu şekildedir:

ı.

İslamr inanç, çok sayıda asılsız iddialar ihtiva etmekte ve hakikat, bile bile çarpıtılmaktadır.

2. İslam, kılıçla yayılmış bir şiddet dinidir.

3. Hz. Muhammed, şehvet düşkünü, sahte bir din kurucusudur. 0, ya şeytanın bir temsilcisi veya aletidir94.

. Geneldeki bu olumsuz bakışa rağmen, XVI. yüzyıldan itibaren Islam'ı gerçek yönüyle tanıtarı ve onu, müntesiplerini kurtuluşa ulaştıra-cak bir din olarak gören teologlar da olmuştur. Fakat, bunların sayısı ol-dukça azdır. Katolik Kilisesi'nin "Kilise dışında kurtuluş yoktur" öğretisi-~i tarihsel perspektifle ortaya koymaya çalışan Francis A. Sullivan, Islam'ı kurtarıcı din olarak gören sadece birkaç Hıristiyan teoloğunun bu-lunduğunu bildirmektedir. Bunlardan ilki, Flemenk Albert Pigge'dir (1490-1542).

Albert Pigge, De Libero Hominis Arbitrio et Divina Graita Libri (Cologne 1542) isimli kitabında, önce, objektif olarak, Müslümanlann inancını tanımlamıştır. Ona göre Müslümanlar, her şeyin sebebi olarak Tann'yı bilmekte ve O'na saygı göstermektedirler. Müslümanların naza-nnda, iyiliği ve kötülüğü değerlendirecek olan Tann'dır. Kendilerini kur-taracak olan O'dur. Müslümanlar, kalplerine yazılmış olan tabir kanunu korumakta ve kendi iradelerini, Tann'nın iradesine havale etmektedirler.

Pigge, daha sonra, Hıristiyan öğretisi açısından Müslümanlann duru-munu değerlendirmiştir. 0, bu konudaki kanaatini, özetle, şöyle belirtmiş-i

93. Bkz. Watt, Günümüzde ıslam ve Hıristiyanlık, sf. 21.

94. Watt, Günümüzde Islam ve Hıristiyanlık. sf. 21; Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Harman, sf. 99-107; Thomas Michel, 29 Nisan 1991'de Ankara'da Yatikan Büyükel-çiliğinde düzenlenen 'Tanış Olalım" toplantısında sunduğu 'Tarih Boyunca Hıristiyanla-rın Müslümanlara Bakış Açılan" isimli tebliğinde Hıristiyanların Müslümanlara yaklaşı-mını hep olumlu açıdan ele almıştır.

(23)

KATOUK KlLlSESlN1N KURTULUŞ OGRETlSı AçıSINDAN ıı7

tir: "Müslümanlann, İsa Mesih'in ismini işittiklerini ve onun öğretilerin-den haberdar olduklanm biliyorum. Fakat onlar, bizim inancımızın yanlış ve batıl, kendi inançlannın doğru olduğu yolunda eğitilmişlerdir. Onlar, Tann'nın, sahip olduklan inancı korumayı emrettiğine, inançlanndan şüp-helenmenin lanetlenmelerine yol açacağına inanmaktadırlar. Çünkü onlar, aileleri ve ileri gelenleri tarafından bu şekilde eğitilmişlerdir. Gençlerin ve basit insanlann bu gibi kimselere itaat edip onlann sözlerini dinlemesi tabiı bir hadisedir. Müslümanlar, ilahi vahiy hakkında bir şey bilmedikle-rinden, inançlannın yanlışlığıru ispat edecek bir işaret veya mucize de görmemektedirler. Böyle bir tecrübeleri olmadığı için de, kendilerine an-lanlanlara inanmamaktadırlar. Bundan dolayı Müslümanlar, gerçek inan-cın ikna edilemez inkarcısıdırlar"9s.

Pigge, bu sözleriyle, İslftml imanı tam onaylamamalda birlikte, Müs-lümanlan, aldıklan eğitim dolayısıyla mazur görmektedir. Kendi inancı-nın gerçek inanç olduğuna inandınlmış, o yönde eğitilmiş kimselere bunun yanlış olduğuna inandırmarun mümkün olmadığı kanaatindedir.

Sullivan Pigge'nin bu sözlerini, Müslümanlann İsa'ya inanmam alan-na rağmen kendi ialan-nançlan doğrultusunda kurtuluşu bulabilecekleri şeklin-de yorumlamaktadır. Onun kanatine göre Pigge, kendisine kadar bu şekil-de düşünen tek Katolik teologdur6•

Albert Pigge'den sonra Müslümanların ismini zikrederek Kilise dı-şında kalanlann kurtuluşuyla ilgili müsbet görüş bildiren diğer Katolik te-olog, Juan De Lugo'dur (1583-1660). l62l'den l643'e kadar Roma Kole-ji'nde ilahiyat okutan De Lu go, kardinal unvaru almıŞ bir teolo~r. De Lugo, De Virtue Fidei Divinae isimli eşerinde, sadece kendilerine Incil'in mesajının ulaşmadığı kimseler değil, ısa'yı bilen, fakat ona inanmayan veya ortodoks inancı paylaşmayan kimselerin de kurtuluşunun imkanın-dan bahseuniştir. O, Floransa Konsili'nin kararlanrun aksine, aynlıkçı Hı-ristiyanlann, Yahudilerin ve Müslümanlann lanetlenemeyeceğini, Tann'ya samimi inançlanrun onlan kurtarabileceğini ileri sürmüştür.

De Lugo'ya göre, Katolik inancına sahip olmayanlar birkaç kategori-ye ayrılır. Bazılan vardır ki, Katolik inancın bütün dogmalarmı paylaşma-malda birlikte, tek bir gerçek Tann'mn varlığını kabul ederler. Yahudile-rin yanında Türkler" ve bütün Müslümanlar bu kategoriye girerler. Bazıları da, hem Tann'ya hem de İsa'ya inanırlar. Bunlar da aynlıkçı Hı-ristiyanlardır. Bu insanlar, üstesinden gelinemez bilgisizlik nedeniyle inkar günahından mazur olurlarsa, kurtulabilirler. Ona göre, aynlıkçı

Hı-95. Sullivan, sf. 80-8

ı.

96. Bkz. Sullivan, sf. 81.

97. De Lugo, muhtemelen o dönemde İslam'ın temsilcisi olarak Tilrklerin adı Avru-pa'da yayıldığı için Tilrkler'den özellikle bahse~tir.

(24)

ristiyanlann yanında, Yahudiler ve Müslümanlar bu konuda mazur görül-meli, küfür günahıyla itham edilmemelidir. Çünkü, Hıristiyanlığın tanıtıl-masına rağmen Yahudiler ve Müslümanlar Hıristiyanlığı benimsememiş-lerse, üstesinden gelinmez bir cehalet söz konusudur. Bu bakımdan mazurdurlaf8•

De Lugo, Papa Bonifaçe'in Unam sanctam, Papa III.İnnocent'in Fir-miter isimli bildirilerindeki ısa'ya inanmayan kimselerin Hıristiyan olarak adlandırılamayacağı hükmü karşısında, bu kimselerin, görünürde Kiliseye girmemiş olsalar da, dolaylı olarak, Kiliseyle müşterek inancı paylaştıkla-nnı, bu yüzden Hıristiyan olarak isimlendirilebileceklerini, Tann'nın na-zannda Hıristiyanlarla birlikte anılacaklanm söylemiştir99.

Albert Pigge ve De Lugo'nun1OOKatolik inancım paylaşmayan Müs-lümanlann kurtuluşuyla ilgili bu düşünceleri bireysel düzeyde kalmış, "Kilise dışında kurtuluş yoktur" dogması Kilisenin resmi öğretisi olarak devam etmiştir.

2. II. Vatikan Konsili ve Sonrasında İsıfull ve Müslüman Anlayışı II. Vatikan Konsili, bir ço~ bakımdan olduğu gibi, Müslümanlar açı-sından da önemli bir konsildir. ilk defa bu konsilde Müslümanlardan, on-ların inanç ve ibadetlerinden söz edilmiştir. En önemlisi de, bu konuda olumlu ifadelerin kullanılmasıdır. Bu ifadeler, Katolik Kilisesi'nin diğer dinlere bakışırn ortaya koyan Nostra Aetate ile Türkçe'ye Tann'mn Aile-sİ'OI adıyla çevrilen Lumen Gentium dokümanlannda bulunmaktadır.

Bu dokümanlarda yer alan ifadelerin referans kaynağı, Papa VII. Gregory'nin 1076 yılında Moritanya kralı Anzif'e (Nasır) yazdığı mektup-turlOl.Papa VII. Gregory, Moritanya kralı Anzir'in bazı tutuklulan serbest bırakması ve diğer tutuklulan da en kısa zamanda serbest bırakacağım söz vermesi üzerine, ona bir teşekkür mektubu göndermiştir. Papa VII. Gregory, mektubunda, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında yakın bağın bulunduğunu, ayın Tann'ya ibadet ettiklerini ifade etmiş ve özetle şunlan söylemiştir: "Biz ve siz, bu hayırseverliğin örneklerini özel bir tarzda diğer milletlere göstermeliyiz. Çünkü biz, farklı şekillerde de olsa, tek bir Tann'ya inanır, ona hamdeder ve bütün çağların yaratıcısı ve bu dünyanın hakimi olarak ona günlük ibadet ederiz ...Tann, sizi samimiyetle sevdiği-mizi, her iki dünyada sizin saadetinizi ve kurtuluşunuzu arzu ettiğimizi

98. Sullivan, sf. 95. 99. Bkz. Sullivan, sf. 96.

100. Pigge ve De Lugo, Müslümanlardan ismen bahseden iki telogdur. Bunların dı-şında, Francisco Suarez (1548-1619) gibi başka isimler de vardır (bkz. Sullivan, sf. 102). 101. Bkz. Tarırı'nın Ailesi, Latince'den çev: Padre Vincenzo R.Succi, Istanbul 1984. 102. Bkz. CFDDCC. sf. 276; Vatican Council II, NA, J{I39, 1 nolu dipnot.

Referanslar

Benzer Belgeler

Milletvekili Seçimi Kanunu Tasarısı, milletvekilliklerinin ülke genelinde kullanılan ge­ çerli oyların en az % 10'unu alan, seçim çevreleri itibariyle de bir seçim

Anaya­ saya bakarsanız, onun bu kuvvet (yetki) dağılışı konusunda pek açık, seçik olmadığını görürsünüz. Ama, Anayasadaki bu belirsiz­ lik, bu bulanıklık

Medeni Kanundan sonra çıkan Cemiyetler Kanunu ise dernek­ leri kazanç paylaşmaktan başka bir amaçla kurulan tüzel kişiler olarak tarif eder ki, bu kanun, Medeni Kanundaki

1960 Devriminden sonra, Devlet Planlama Teşkilâtı ku­ rulmuş, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (1963-1967) bir za­ manlar haklı sebeblerle kabul edilmiş olan nüfusu

Ayrıca öldürme kas di ile cenin üzerinde yapılan fiiller sonucu çocuk doğumdan sonra ölürse çocuk düşürme olarak kabul edilirken, yani fiilin objesinin müdahale

- Ancak, tıbbî ve teknik gelişmeler ve yeni bilgiler sonucu, Al­ man tıp ilmi ve ceza hukuku klâsik tariften ayrılmış, ölüm zama­ nı olarak beynin ölümünü

Diese (engere) Deutung des gesetzlichen Begriffs «Schvvangere» kann sich darauf stützen, dass die Umstellung der weiblichen Funk- tionsablâufe bei einer Schwangerschaft nach

Eğer, Fransız karı-koca İngiltere'de yaşarlar ve Fransız hukukunun «communaute des biens» (mal ortaklığı) re­ jimine, bütün hüküm ve sonuçları bakımından tâbi