• Sonuç bulunamadı

Safedi’nin Müzik Teorisinin İncelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Safedi’nin Müzik Teorisinin İncelenmesi"

Copied!
134
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. GİRİŞ

Türk Müzik teorilerini anlatan eserlerin müzik tarihi içerisinde çok önemli bir yeri vardır. Müziğin notayla yazılmadığı dönemler düşünülecek olursa, Türk Müziğinin temel esaslarını belirleyen bu tür eserler sayesinde müzik kültürümüzün tarihini, teorisini ve uygulamalarını öğrenmekteyiz. Ayrıca Türk müzik teorisi ve tarihi kaynaklarından olan “edvar” ve “risale” başlığı altında yazılan eserlerin incelenmesi ve yayınlanması, Türk müziğini inceleyen yerli ve yabancı müzikologların tarih içinde bu ilmin gelişimini takip etmelerini sağlayacaktır. Eserin önemini ortaya çıkaran belirleyici bazı görüşlere burada değinmek gereklidir.

Türklerin kültür tarihi çok eski dönemlere kadar gitmektedir. Prof. Dr. Ali Uçan, Türk Müzik Kültürü adlı eserinde, Altaylar döneminde başlayan Türk kültür tarihine paralel olarak, Türk Müzik kültürü tarihini müziksel oluşum-gelişim, değişim ve dönüşümleri bilimsel bilgi, bulgu ve buluntularla beş ana evre içerisinde ele alarak müzik kültürümüzün varlığını ve evrimini ortaya koymaktadır.

1. Hunlar Öncesi Altaylılar döneminde Türk Müzik Kültürü

2. Orta Asya Türk Devletleri Döneminde Türk Müzik Kültürü (Hunlar, Göktürkler ve Uygurlar ),

3. Orta-Batı Asya Türk Devletleri Döneminde Türk Müzik Kültürü (Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklular ),

4. Ön Asya (Avrasya) Türk Devletleri Döneminde Türk Müzik Kültürü (Türkiye Selçukluları, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti),

5. Avrasya Bağımsız Türk Cumhuriyetleri Döneminde Türk Müzik Kültürü (KKTC, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan). Bu şeklindeki bir sınıflandırma, müziğimizin “dar-yöresel” olma özelliğinden “geniş-bölgesel” bir nitelik kazandığını da göstermektedir1.

1 Ali Uçan, Geçmişten Günümüze Günümüzden Geleceğe Türk Müzik Kültürü, Ankara 2000, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, s. 14-15.

(2)

Türk Müziği kültürü çok eski devirlere dayanmasına rağmen, Türklerin müzik teorileriyle ilgilenmeleri İslamlaştıktan sonradır. Teori kitapları yazmaya başlamaları X. yüzyılda başlamaktadır. Şu ana kadar tespit edilen en eski eser Harizmi’nin Mefatihu’l-ulum adlı kitabındaki “ilmü’l-musiki” kısmıdır. Özellikle müzik terminolojisi açısından büyük önem taşıyan bu kısım Recep Uslu tarafından Türkçeye çevrilmiştir (Musiki Mecmuası, s. 471, 2001, s.64–67) . Daha sonraları Fârâbi, İbn Sina ve Safiyyüddin Abdülmümin Urmevi’nin konuya açıklık getiren eserlerine rastlanmaktadır.2

Bu dönemlerde müzik; astronomi, tıp ve matamatik gibi riyaziye ilimlerinin en seçkin bir dalı olarak görülüyordu. Daha sonra bu konuda yazılan eserlerin bazıları yüzyılar boyu kimi aynen yazılarak kimi geliştirilerek kimi yeni bilgiler eklenerek günümüze kadar gelebilmişlerdir. Arapça veye Farsça olarak yazıldıkları dillerden dolayı bu tür teori eserler ve bunları yazan Türk teorisyenler Batılı, İran ve Arap müzikologlarca sadece Arap ve Fars kültürüne mal edilmek istenmektedir.

Yapılan araştırmalar sonucunda geçmişte yazılan teori eserlerinin önemli bir kısmı henüz akademik çalışmalarla incelenmediği ve yayınlanmadığı anlaşılmaktadır. Türk müzik kültürü tarihi açısından bu tür müzik teori kitaplarının ve bu kitapları yazan şahsiyetlerin incelenmesi kültürel değerlerimizi ortaya çıkarmak, sahip çıkmak, yaşatmak ve korumak için çok önem arzetmektedir. Bu düşünceden yola çıkarak danışmanımın tavsiye ve yönlendirmesi ile bu alanda bir akademik çalışma yapmak için karar verdim.

Uslu’nun müzik teorileri tarihine bir giriş niteliği taşıyan makalesinde (Türkler, Ankara 2000, C.Xll, s. 443 vd.) belirttiği Arapça veya Osmanlıca yazılmış olan müzik teorisi eserleri üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, Türk Memlukleri döneminde 1296–1363 yılları arasında yaşamış olan Salahaddin Safedî’nin Risâle Fî ‘İlmi’l-Mûsîkâ adlı eserinin Türk müziği ve müzik tarihi açısından incelenmemiş olduğu anlaşıldı. Böylece tez konusunun başlığı “Safedî’nin Müzik Teorisinin İncelenmesi” olarak belirlendi. Edebi kişiliği ve eserleri ile yerli ve yabancı araştırmacıların büyük ilgisini çekmiş olan Safedi, edebiyat alanında yazmış

2 Recep Uslu, “Osmanlı’dan Cumhuriyete Müzik Teorisi Eserleri”, Türkler, Ankara 2000, C.Xll, s. 443.

(3)

olduğu eserlerin sayısı ve içeriği ile ünlü ve önemli bir şahsiyet olarak, müzik hakkında yazdıklarıyla da dikkat çekmektedir.

Safedi’in yaşadığı zaman, Türk tarihi açısından çok önemli bir dönem olan Türk Memlukler Devletinin hâkim olduğu zamandır. Tarihçilerin verdikleri bilgilere göre Memlukler Devleti, 1250 yılında Türk asıllı İzzeddin Aybek el-Muiz tarafından Kahire, Şam, Halep, Safed gibi önemli yerleşim merkezlerini de kapsayan bir bölgede kuruldu.3 Memluklerin hâkim olduğu bir dönemde Safed’de doğan Safedi, yine bu bölgelerde kültür, edebiyat ve sanat alanlarında kendini yetiştirmiş ve devletin idari kadrosunda uzun yıllar görev yapmıştır. Çalışmanın sağlam bilgilere oturması için yazarın hayatı hakkındaki bilgilere ihtiyaç vardı.

Öncelikle yazarın hayatı incelenince, çok sayıda büyük ansiklopedik eserler yazan Safedi’nin müzik ile ilgili bir eseri olduğu görülmüştür. Türk müziği literatüründe Safedi’nin eseri ve müzik yönünü şimdiye kadar ortaya koyan bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Safedi’nin müzikle ilgili eserinin birkaç nüshası vardır. Berlin kütüphanesinde 5525 C 5 katalog numarasıyla kayıtlı olan ve Muhammed Tebrisani tarafından tensih edilmiş olan nushası üzerinde Dr. Abdülmecid Diyab ve Muallim Ğattas Abdülmelik Haşebe tarafından transkrip ve inceleme yapılmış, bu inceleme 1991 yılında Arapça yayınlanmıştır. Eser, ilk bölümünde inceleme ve son bölümünde orijinal nushasından transkripsiyon yapılarak ve sayfanın alt kısmına dipnotlar halinde gerekli açıklamaları verilmiş olarak yayınlanmıştır. Ancak yapılan incelemenin bütüncül bir müzikolojik yöntemle yapılmadığı, terimlerin zaman zaman yanlış okunduğu, kültürün devamlılığı ilkesinin ihmal edildiği, geçmiş ve gelecek arasındaki öneminin yeterince vurgulanmadığı, eserin sadece Arap müziği tarihi kaynağı olarak incelendiği, incelemede tek yanlı yaklaşım görülmüştür.

Yukarda saydığımız eksik ve yanlış yaklaşımlar tespit edilince, eserin yeniden çalışılması gerektiğine karar verildi. İncelemeye karar verilen, XIV. yüzyılın ilk yarısını kapsayan bir döneme ait Safedî’nin bu eseri, 1810 yılında Muhammed Tebrisani tarafından tensih edilmiştir. Çalışmaya kaynak olarak yukarıda geçen eserin son bölümdeki Arapça yazılı olan 67 sayfadan oluşan bölümün Türkçe

(4)

tercümesiyle başladık. Daha sonra yazar hakkında ve eserin içerisinde geçen konular hakkında geniş çaplı bir araştırma yaparak çalışma sürdürüldü. Bu çalışmaya benzer olan üzerinde akademik çalışma yapılmış edvarlar ve yayınlanmış kitapların birkaç tanesini inceleyerek müzikoloji bilimine en uygun olan metodu bulmaya çaba gösterdik.

Müzik teorileri hakkında Yrd. Doç. Dr. Nuri Özcan danışmanlığında yapılmış olan M. Sadeddin Özçim’in Hızır Bin Abdullah ve Kitabü’l Edvar adlı yüksek lisans tezi (1989, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Mehmet Nuri Uygun tarafından yapılan Safiyyüddin Abdülmü’min Urmevi ve Kitabü’l-Edvar’ı adlı tezi (daha sonra basıldı. İstanbul 1999); Ahmet Hakkı Turabi’nin el-Kindi’nin Musiki Risaleleri adlı yüksek lisans tezi (1996, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); M.Cihat Can’a ait XV. Yüzyıl Türk Musikisi Nazariyatı adlı doktora tezi (2001, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Yrd. Doç. Dr. Ruhi Kalender danışmanlığında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı bölümünde 1996 yılında yapılmış olan Bayram Akdoğan’ın Fethullah Şirvani ve Mecelletun Fi’l-Mûsîka adlı eserinin XV. Yüzyıl Türk Musikisi Nazariyatındaki yeri adlı doktora tezi gibi benzer çalışmalar genellikle Türkçeye çeviri şeklindedir. Her ne kadar müzik teorisiyle ilgili Eugenia Popescu-Judetz’in Prens Dimitrie Cantemir (çev. Selçuk Alimdar, inceleme ve metin kitabı, İstanbul 2000); Eugenia Popescu-Judetz’in A Musical treatise of the eighteen century Tanburi Küçük Artin adlı kitabı (İstanbul 2002); Adriana Sirli’nin XVIII. Century Sources (İstanbul 2002) adlı çalışmaları yayınlanmış isede metodolojilerinde daima birbirini tutmayan planlar görülmektedir. Müzikolojik metodolojinin ilk izlerini Yrd. Doç. Dr. Recep Uslu’nun danışmanlığında yapılmış Demet Tekin’in Yavuz Sultan Selim’e yazılan bir kitabı edvar adlı yüksek lisans tezinde (2003, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) görebiliyoruz.

Örnek olarak verdiğimiz akademik çalışmaların ve kitapların planlarını da göz önüne alarak bir teori kitabının incelenmesi için en uygun planı tespit etmeye çalıştık. Ana hatlarıyla uygun bir plan dâhilinde konuyu ortaya koymak için açıklayıcı bilgiler içeren giriş bölümünden sonra birinci bölümde Safedî’nin hayatı ve eserleri ele alındı; ikinci bölümde Risâle Fî ‘İlmi’l-Mûsîkâ’nın el yazması hakkında müzikolojik metotla inceleme ve açıklamalar yapıldı. Daha sonra eserde

(5)

geçen perde, makam, avaze ve şu’beler hakkında açıklamalar ve günümüz notasyon sistemi ezgisel seyirleri yapıldı. Eserde geçen şahıs adları, çalgı adları ve müzik terimleri ikinci bölüm tamamlandı. Üçüncü bölümde eserin Türkçe tercümesi, sonuç ve ekler bölümünde de Arapça yazılı metinler eklendi.

Salahaddin Safedî’nin hayatı ve eserlerini kaynak olarak Arapça, İngilizce ve Türkçe yazılı araştırmalardan tespit etmeye çalıştık. Bu araştırmalardan İsmail Durmuş’un es-Safedi Hayatı, Eserleri ve Gavamızu’s Sıhah’ı adlı Türkçe yazılı yayınlanmamış doçentlik çalışması (1994); F. Rosenthal’in The Encyclopaedia of Islam’da İngilizce yazılı olan “Safedi” maddesinde; Hayreddin Zirikli’nin el-‘Alâm (C.2) adlı eserinde Salahaddin Safedî maddesinde; F. Krenkow’un İslam Ansiklopedisi’nde (C. 10) Türkçe yazılı “Safedi” maddesinde; Abdülmecîd Diyab-Ğattas Abdülmelik Haşebe’nin Risâle Fî ‘İlmi’l-Mûsîkâ’sının girişinde bulunan bilgilerden kaynaklarla karşılaştırılarak yararlanıldı.

Birinci bölümde ele alınan yazarın hayatı, ismi, doğum yerini, künye ve nesebini belirten kelimelerin anlamların açıkladık. Eserin Arapça yazılması ve müellifin bugün Arap coğrafyasında olan bölgede doğup büyümesinden dolayı Arap olduğu sanılan Safedî’nin Türk soyundan geldiğini ortaya koymaya çalıştık. Daha sonra eğitim gördüğü yerleri, evreleri ve alanları belirttikten sonra devlet yönetiminde aldığı görevleri, mezhebi ve şahsiyeti ile ilgili olarak açıklamalarda bulunduk. Eserlerinin sayısı ve içeriği ile ilgili olarak farklı kaynaklardan yararlanarak tespit edebildiklerimizi konularına göre ana başlıklar altında toplamaya çalıştık. İlk olarak tarih ve biyografi ile ilgili eserleri, ikinci olarak edebiyat ile ilgili eserleri ve üçüncü olarak da belagat, lügat, mektup, muvaşşah, şerhler ve tenkitler, coğrafya vs gibi farklı konuları da diğer türden eserler başlığı altında toplamaya çalıştık. Son olarak da müzik ile ilgili eserlerini yazarak tamamladık.

Safedî’nin müzik ile ilgili eser veya eserleri hakkında araştırma yaparken Türkçe, Arapça ve İngilizce yazılı olan şu eserlerden yararlandık.

1. Prof. Dr. Hüseyin Ali Mahfuz’un Bağdat 1977 Arapça yazılı olan Kâmûsü’l-Mûsîkiyyi’l-Arabiyye (Dictionary of Arabic Musical Terms) adlı sözlük. 2. F. Rosenthal’in Leiden 1995 basımlı, C.VIII s. 759, İngilizce yazılı The

(6)

3. Amnon Shiloah’ın München 1979 basımlı İngilizce yazılı olan The Theory in Arabic Writings (C. 900–1900) adlı eseri. Bu eserde Safedî’nin Berlin Kütüphanesinde kayıtlı olan diğer nüshaları hakkında bilgi verilmektedir. 4. Abdülmecid Diyab- Ğattas Abdülmelik Haşebe’nin 1991 Kahire basımlı

Arapça yazılı Risâle Fî ‘İlmi’l-Mûsîkâ adlı eseri.

5. Abbas Azavi Muhami’nin Bağdat 1977 basımlı Arapça yazılı el-musiki’l-Irak adlı eseri.

Ayrıca Onur Akdoğu’nun İzmir 1989 basımlı Türk Musikisi Bibliyografyası 9.yy–1928 adlı eserinde ve Osmanlı Musiki Literatürü Tarihi (haz. E. İhsanoğlu, İstanbul Ircıca yay, 2000) adlı eserde Safedî’nin müzik eserlerine rastlanılmamıştır.

Daha sonra müzik kelimesinin etimolojik olarak kökeni, müziğin matematik ve astronomi ile olan ilişkisi, filozofların müzik hakkındaki görüşleri, makam burç ilişkisi, makam zaman ilişkisi ve hangi tene hangi makamın uygun olduğuna dair açıklamalar yapıldı. Aynı bölümde perde, makam, avaze ve şube adları verilerek günümüz Batı notası ile (la 440) porte üzerindeki yerleri ve seyir özellikleri bir metod dâhilinde gösterildi.

Eserde iki tür perde adı geçmektedir. Bunlardan birincisi, hiçbir değişikliğe uğramamış olan ana seslere “mutlak perde” denilmekte, diğeri ise iki ana ses arasında oluşarak bu iki ses arasında bağlantı görevi yapan yarım perdelere ”ara bağlantı perdesi” (mukayyid perde) denilmektedir. Ana perdelerin isimleri Türkçe tercüme bölümünde eserin yazıldığı dönemdeki şekliyle transkrip yapılarak o dönemdeki yazılım şekli gösterilmek istendi. İnceleme bölümünde ise bügünkü Türkçe sesletim ve yazılım şekli kullanıldı. Eski kullanımları parantez içerisinde vererek gösterirsek ana perdeleri şöyle sıraladık; Rast, dügah (dûgâh), segah (sîgâh), çargah (çehârgâh), pençgah (bençgâh), hüseyni (huseynî), maklûb. Arapça olan “taht” kelimesi kalın sesleri (pes), “fevk” kelimesi ise ince sesleri (tiz) göstermektedir. İnceleme bölümünde geçen diğer makam, avaze ve şu’be isimlerinden eski ve yeni yazılımlarında farklılık gösterenler parantez içerisinde eski kulanımı verilecektir.

Makam, avaze ve şubelerin günümüz Batı notasıyla seyir özelliğini görebilmek için notalarda şu metodu uyguladık. Ana perdeleri birlik nota değeri ile gösterdik. Portedeki notaların altına yazdığımız rakamlar hangi perdenin mutlak

(7)

hangi perdenin ara bağlantı perdesi olduğunu göstermektedir. Örnek olarak ısfahan makamının porteden önce yapılan açıklama kısmında “ısfahan, dördü mutlak (1.3.4.5.) ve bir ara bağlantı perdesi (2.) ile birlikte toplam sekiz sesten oluşur” ifadesi yer almaktadır. Burada parantez içerisinde verilen rakamlar porte de yazılı olan seslerin derecesini ve mutlak ile mukayyed perdelerin hangi derecede yazıldığını göstermektedir. Kuyruk çizgisi olmadan verilen küçük ve siyah yazılı notalar kademeli iniş ve çıkışlarda izlenecek yolu göstermektedir. Birlik notanın yanına yazılan ve çoğaltma bağı ile önceki sese bağlanan perdeler, geçici durak perdelerini göstermektedir. Bir adet dörtlük nota olarak yazılan perdeler de ise o seste durmaksızın duyurulup hemen geçilecektir. Portede iki ses arasında verilen çizgi, bu iki ses arasındaki perdeler atlanarak direk olarak gösterilen perdeye gidilir. Portenin en sonunda perdenin üzerine konularak gösterilen puandorg işaraeti, karar perdesini göstermektedir.

Batı notası ile gösterdiğimiz bölümde ilk önce dört asıl makam ve bunların vezinleri olan diğer iki makamla birlikte on iki makamın oluşumu gösterilmektedir. Buna göre dört asıl ve onların vezinleri olan diğer alt makamları şu şekilde göstermektedir: 1. Rast; uşşak ve zingülah, 2. Irak; maye ve buselik, 3. Isfehan; neva ve hüseyni, 4. Zirefkend; büzürk ve rehaviden meydana gelmektedir. Daha sonra risalenin birinci bölümünde verilen makam isimleri; rast, ırak, ısfehan, zirefkend, büzürk, zingülah, rehavi, hüseyni, hicaz, buselik, neva, uşşak olarak geçmektedir. Oysa asıl makamların meydana getirildiği bölümde “maye” makamının yerini “zirefkend” makamının aldığını ve risalenin ikinci bölüm ikinci kısımda verilen makam seyrinin açıklandığı bölümde ise “zirefkend” yerine de “küçek” makamının yazıldığını görmekteyiz.

Risalenin birinci bölüm beşinci kısımda verilen dört ana şube, vücutta bulunan hayati dört sıvı ve bu sıvıların karakteristik özelliği şu şekilde eşleştirilmiştir.

1. Yegah; sıvısı safra, karakteri sıcak-kuru 2. Dügah; sıvısı kan, karakteri sıcak-yaş 3. Segah; sıvısı balgam, karakterisoğuk-yaş 4. Çargah; sıvısı sevda, karakteri soğuk-kuru

(8)

Daha sonra risalenin ikinci bölüm üçüncü kısımda, her makamın oluşumunda meydana gelen alt ve üst şu’beleriyle toplam yirmi dört adet şu’benin seyir özellikleri verilmiştir.

Risalede, ikinci bölüm altıncı kısımda altı adet olarak seyir açıklamasıyla birlikte verilen avazeler, birinci bölüm beşinci kısımda hisar avazesi eklenerek yedi adet olarak yazılmış ve hangi avazeye hangi gezegen ve karakterin uygun geldiği şu şekilde belirtilmiştir.

1. Geveşt; gezegeni Zühal, karakteri soğuk-kuru 2. Nevruz; gezegeni Müşteri, karakteri sıcak-nemli 3. Selmek; gezegeni Merih, karakteri sıcak-kuru 4. Şehnaz; gezegeni Güneş, karakteri sıcak-yaş 5. Maye; gezegeni Zehra, karakteri soğuk-yaş 6. Gerdaniye; gezegeni Utarit, karakteri karışık 7. Hisar; gezegeni Ay, karakteri soğuk-nemli

Eserde geçen şahıs isimleri yazıldıkları şekilde risaledeki bölüm sırasına göre şu şekilde sıralayabiliriz. Birinci bölüm birinci kısımda; Eflatun. İkinci kısımda: Fisagor, Ahmed bin Abdü Rabbihi, Leyla Ahiliyyile, Haccac, Ahmed bin Ebi Duad, Mu’tasım, Kadı Ebu Yusuf, Reşid, İbn Cevzi, İskender, Aristotales. Üçüncü kısımda: Safiyyüddin Abdülmümin, Sahib Mecdüddin İbnü’l-Esir, Şemseddin Sühreverdi. Dördüncü kısımda: Nuh Peygamber, Davud Peygamber, Buhtunnasr, Bukrat, Calinus, Yezid bin Abdülmelik, İbrahim bin Mehdi, Ebu İsa bin Reşid, Abdullah bin Emin, Salih bin Reşid, Hadi, Ebu Cafer Mansur, İbn Müktedir, Reşid, Mu’tasım. Beşinci kısımda: Ebi Nasır Fârâbî, Safiyyüddin bin Seraye Hilli. Risalenin ikinci bölüm birinci kısmın sonunda yazılı olan şiiri yazan şairin adı Cemaleddin Ebi Muhammed Abdullah Mardini’dir. Risalenin en sonunda eseri tensih eden Muhammed Tebrisani’nin adı geçmektedir. Rakamsal olarak yazılan tarihlerde hicri ve miladi tarihler yan yana verildi.

Risalede beş adet çalgı adı geçmektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz; Rebap, kemençe, boru, ud ve çenk olarak görmekteyiz.

Risalede geçen müzik terimlerini alfabetik sırasına göre tespit edebildiklerimizin sözlük anlamı ve müzikteki anlamlarını açıklayarak belirttik.

(9)

Dördüncü bölümde verilen eserin tercümesinde, kelime kelime tercümeden ziyade cümledeki veya paragraftaki anlatılmak istenen düşünceyi devrik yapılı cümlelerden kaçınarak akıcı ve anlaşılır bir dil kullanmaya çaba göstererek vermeye çalıştık. Türkçe başlık ve sayfa düzenini, eserin Arapça yazılış tarzına benzer yapmaya çalıştık. Ama eserde geçen müzik terimleri ve özel isimleri genel transkripsiyon kurallarına göre Türkçeye çevirdik. Makam, avaze ve şube terimlerini bu bölümde vurgulamak amcıyla özel isim gibi baş harfleri büyük yazıldı. Arapça yazılmış isimlerin baş tarafına konulan belirlilik takısı olan “El”, Türkçe yazılımlarda bir anlam ifade etmediği için yazmadık. Transkripsiyonu yaparken Arapça harflerin Türkçe karşılıklarını aşağıdaki şekilde yazdık.

Elif: a/e, Be: b, Te: t, Cim: c, Çim: ç, Ha: H (ha şeklinde kalın), Dal: d, Ra: r, Ze: z, Sin: s, , Şın: ş, Sad: s (sa kalın), Dâd: z (za kalın) Tı: T (ta kalın), Zı: z (za kalın), Ayn: ‘ (harfin önüne), Ğayn: ğ, Fe: f, Kaf: g/k, Kef: k, Lam: l, Mim: m, Nun: n, He: h (ince), Vav: v, Ye: y,

Çalışmalar süresince tespit edebildiğimiz bilgi ve bulgular sonuç bölümünde toparlandı. Daha sonra araştırma süresince faydalandığımız eserler kaynakçada yazıldı. Ekler bölümüne de tercümesini yaptığımız Safedi’nin Arapça eserini koyduk.

(10)

2. SALAHADDİN SAFEDÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

2.1. Hayatı

Asıl adı Halil olmakla birlikte, Safedî’nin tam olarak adı farklı kaynaklarda şu şekilde geçmektedir; Ebu Safa Salahaddin Halil b. Emîr İzzeddîn Aybek b.

Abdullah İlbekî Seyfî Fârî Safedî Dimeşkî’dir4

. İkinci olarak; Salahaddin Halil b.

Aybak Ebu Safâ Elbakî5

. Halîl bin Aybek bin Abdullah Safedî6

. Burada asıl adının Halil ve lakabının ise Salahaddin olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle Safedi (ing. Al-Safadi) nisbesi (doğduğu yere) ile Salahaddin Safedî veya İbn Aybek olarak anılmaktadır.

Doğduğu yer künyesinden de anlaşıldığı gibi Safedî, bugünkü Filistin’de Akka’nın 50 km doğusunda ve Teberiye gölünün kuzeyinde yukarı Celîle (Galilâ) bölgesinde bir şehir olan Safed’de7

doğdu. En tanınmış nisbesini bu doğduğu yerden almaktadır.

Safedî’nin doğduğu yıl ve yeri göz önüne alarak dönemin siyasi iktidarına baktığımızda tarih sahnesinde “Mısır Türk Memlukları” devletini görmekteyiz. Moğollar 1258 yılında Bağdat’ta Abbasi Hilafetini yıkmışlar ve Bağdat’ta büyük bir katliam yapmışlardı. Türk ve İslam ülkelerini tehdit eden bu gücü daha yeni Mısırda kurulmuş olan Türk Memluklurı ordusu Ayn Calut savaşında mağlup ettiler. Bu ordu aynı zamanda Ortadoğudaki haçlı seferlerini durdurup ve bölgeden çıkarılmasında da etkin rol oynadılar.

4 İsmail Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri ve Gavamızu’s Sıhah’ı, (doçentlik çalışması), 1994, s. 1. 5 F. Rosenthal, “ al-Safadî”, The Encyclopaedia of Islam, Leiden 1995, C.VIII, s. 759.

6 Hayreddin Ziriklî, el-A‘lâm, Beyrut 1995, C. II, s. 315.

(11)

“Memluk” kelimesi Arapça “meleke” fiilinden türemiş ve bir şeye sahip olmak anlamına gelir. Bu tabir sözlüklerde; bir kimsenin mülkiyetinde bulunan kadın veya erkek “esir” karşılığı olarak kullanılmıştır. Fatimilerden sonra kurulan Eyyubilerde Hükümdar Necmeddin Eyyub (1240–1249), Türk Memlukları Devletinin kurulmasına vesile olan, Türk ve Çerkez asıllı esirlerden oluşan ordusuna “Bahri Memlukları Birliği”ni kurdu. Necmeddin Eyyub’un ölümünden sonra Türk asıllı eşi Şecerüddür, Turan Şah’la olan saltanat çekişmelerinden sonra 1250 yılında sultan ilan edildi ve Türk asıllı İzzeddin Aybek’de “Atabekül Asakir” ilan edildi. Mısır Eyyubi Devletine son veren Şecerüddür, çevredeki beyliklerin baskısı sonucu İzzeddin Aybek’le evlenerek saltanatı kocasına devretti. Böylece Aybek Mısır Memlukları devletinin ilk hükümdarı olarak tarihe geçti.8

Safedî’nin künyesinde de ve bazı yazılı kaynaklarda da belirtildiği gibi

babası Türk asıllı İzzeddîn Aybek adında bir Memlûk emiri olarak geçmektedir9

. Bu isim tarih kitaplarında Bahri Memlûklular’ın ilk sultanı olan Melik Muizz İzzeddin Aybek Türkmâni (648–784 / 1250–1257) ile benzemektedir. İzzedîn Aybek, aslen Türk olup, Mısır’da kurulan Bahri Memlûkleri devletinin ilk sultanıdır10

. Kaynaklarda böyle belirtilmesine rağmen tarihi kronolojiye göre Safedî’nin babası olması doğru değildir. Çünkü Sultan İzzeddin Aybek, 12 Nisan 1257 tarihinde ölmüştür. Ama İzzeddin Aybek’in sultanlığından sonra Aybek nesebi çoğu Memlûk emîri tarafından kullanılmıştır. Bu sonuçtan yola çıkarak Safedî’nin bu nesebi kullanmasından dolayı babası muhtemelen Memlukler devletinde görevli olan Abdullah adında bir emirdir.

Sefa‘nın babası anlamına gelen Ebu Safa, onun künyesi olup ama Safa adında bir oğlu olduğu kaynaklarda veya kendi eserlerinde açıkça belirtilmemiştir. Buradaki babalık unvanı tıpkı Fârâbî’deki Ebu Nasr gibi mecâzi olması ihtimal dahilindedir.

8 İsmail Yiğit, İslam Tarihi, İstanbul 1991, C. VII, s. 10-24 özet.

9 Rosenthal, “ al-Safadî”, The Encyclopaedia of Islam, Leiden 1995, C.VIII, s. 759.

10 Hakkı Dursun Yıldız, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul çağ yayınları, c. VI, s. 444. Buradaki “et-Türkmânî” nisbesi tarihçi Hakkı Dursun’a göre “İzzeddin Aybek’in aslına delalet etmemektedir. Aybek, el-Melik es-Salih Necmeddin Eyyûb’a intikal etmeden önce Yemen’de müstakil bir devlet kurmuş olan Resuloğulları’nın memlûkû (köle) idi. Bu Resuloğulları’nın bir adı da “Evlad-ı Türkmân” olup, Aybek’in bu nisbeyi alması bundan dolayıdır.”

(12)

Bununla birlikte Samâ’lar adlı eserlerinde Muhammed Abû Abdullah ve Muhammed Abû Bakır adında iki oğlu ve birinin adı Fatma olan iki kızından bahsetmektedir11.

El-Vafî adlı eserinde; “ Cemalüddîn Ebû İshâk İbrahim b. Aybek b. Abdullah es-Safedî (700–742 / 1300–1341) öz kardeşimdir. 723 yılına kadar ilimden uzak yaşadı. Kendisini bir oyuna kaptırdı ve onda çok başarılı oldu. Sonunda 723 yılında ilim tahsiline yöneldi ve devrin ünlü hocalarında dersler aldı. Ağırlık kaldırmada ince bir zeka ve beceriye sahipti. Matematik ve satranç oyununda çok yetenekliydi. Şam ve Mısır’da sözü dinlenirdi, ayrıca iyi ve dürüst kimselerle görüşürdü. Bir süre Safed’de kalarak yetimleri çalıştırdı. Nihayet Şam’da 70 gün hasta yattı ve çok sancı ve ağrılar çekti ve nihayet 742 yılında öldü”12

diye anlatmaktadır.

Safedî’ye verilen nisbelerden biride “İlbekî” dir. İlbek /İlbeg/İlbey veya ata beg/ata bey gibi unvanlar Türk tarihinde vali, vezir, şehzade anlamında çok kullanılan terimlerdi. Bunlardan atabeg/atabey ilk önce Selçuklular devrinde ortaya çıkmıştır13

. Ayrıca, atabeg/atabey kelimesi; Selçuklu şehzadelerinin talim ve terbiyesiyle ilgilenen ve onlar adına eyaletleri idare eden askeri valilere verilen bir unvandı14

.

Safedî’nin Türk soyundan geldiğinin bir diğer işareti de “Seyfî” nisbesiyle anılmasıdır. Burada anlıyoruz ki onun soyu Türkmenistan ve Horasan taraflarından gelmektedir. Çünkü Merv halkından birçok âlim ve şahsiyetin nisbesi de “Seyfî’dir. Yine nisbe olarak anıldığı “Fârî” bunu doğrulamaktadır. Çünkü bu nisbeye konu olan yer, bugün Ermenistan sınırları içerisinde kalan “Fa’r” adında bir yerden gelmektedir.15 Burası muhtemelen atalarının yaşadığı yerlerdi.

Safedî’nin doğum tarihi için kaynaklarda faklı iki rakam verilmektedir. Çoğu kaynakta 696/1296 geçmekle birlikte yine 697/1297 tarihide verilmektedir. Doğum yeri olan Safed şehri, o tarihlerde Memluk’lerin yönetiminde olan önemli kültür

11 Rosenthal, “ al-Safadî”, s. 759.

12 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 4–5.

13 M.Fuad Köprülü, “Atabeg”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul M.E. Basımevi, C.I, s. 712. 14 Çoşkun Alptekin, “Atabeg”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1991, C.IV, s. 33. 15 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 4–5.

(13)

merkezlerinden biriydi. Haçlılarında büyük önem verdiği Safed, Arap imlasıyla “Safat” veya “Sifat” olarak söylenmekteydi.16

Kendi ifadesine göre yirmi yaşına gelinceye kadar babası tahsiline imkân vermemiştir. Yirmi yaşında dönemin en önemli kültür ve eğitim merkezlerinden biri olan Şam’a geldi. Burası, Eyyûbi devletinin yıkılmasından sonra Memlûkluların yönetimine girmişti. Ayrıca, Moğol hükümdarı Hülâgû, Bağdat’ta bulunan Abbasi halifeliğine son vererek çok büyük bir katliam yaptı. Kütüphane ve ilim merkezlerine çok büyük zararlar verdi. Bütün bu sebeplerden dolayı Şam bu dönemden sonra önemli bir ilim, eğitim ve kültür merkezi oldu.

Safedî, Şam ve Kahire’de dönemin ünlü şahsiyetlerinden çeşitli alanlarda dersler almaya başladı. Bunlardan en önemlileri; “Şihabüddin Mahmud Halebî (1246 -1325) ve Cemaleddin b. Nübate’den şiir ve edebiyat dersleri, Ebu Hayyan’dan dil dersleri, Bedreddin bin Cemâ’dan Şafiî fıkhı, Hafız Mizzi, Takiyyüddin Subkî ve Ali b. Bendenicî’den hadis dersleri, Fethuddin b. Seyyidinnas’dan siyer ve meğâzî, Hafız Zehebi’den tarih dersleri aldı. Kahire’de de Yunus Debusî’den de hadis dersleri aldı.17

Bunlardan; Taymiyya, İbn Nübate, Ebu Hayan, İbn Seyyinnas, İbn Fadlü’l-Allâh, Zehebî ve Taciddîn Subkî ile çok yakın ve samimi dostluk bağları kurdu. Kozmopolit bir yapıya sahip olan Şam ve Mısır’da, Müslüman ve gayri Müslim dini topluluklar tarafından da tanınıyordu”.18

Safedî, almış olduğu bu iyi eğitimlerinin sonucu olarak birçok alanda önemli eserlere ve çalışmalara imza attı. Başta biyografik eserleri olmak üzere şiir, edebiyat ve tarih alanlarında çok değerli eserler verdi. Çok yetenekli ve sanatkâr bir kişiliği olmasından dolayıdır ki hat sanatında da çok başarılı idi. El yazısı güzel olduğu için eser istinsahı çalışmalarında bulunmuş. Bu yeteneği ona daha sonraları kâtip veya sekreterlik görevlerinde bulunma imkânı yarattı. Edebiyat ve şiir alanlarında eşsiz bir sanat ruhuna sahipti. “Nazım, sanatlı nesir (inşâ), mektup (teressül), tevkî, tevşih gibi edebiyatın bir çok dalında güzel eserler verdi. Bizzat çağdaşları tarafından asrın

16

Kramers, “ Safad”, C. X, s. 50.

17 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 6. 18 Rosenthal, “ al-Safadî”, s. 759.

(14)

edibi, edebiyatta imam, kemal ve belagat sahibi, usta edip gibi sıfatlarla övülmüştür”19.

Safedî’nin, şimdiye kadar hiçbir kaynakta değinilmeyen musiki bilgi ve yeteneğine de sahip olduğunu “Risâle Fî Îlmü’l-Mûsîkâ “adlı eserinde görmekteyiz. Bu eserin önsöz bölümünün üçüncü paragrafında; müzik ilimi hakkında tam bir bilgiye sahip olduğunu açıkça belirtmektedir20

.

Hat sanatı ve sitilist (kitap üslûp ve tertibi yapan kimse) alanlarındaki üstün yeteneği, ona Memlûk devleti idari yönetiminde kâtiplik ve sekreterlik gibi resmi görevlerde çalışma fırsatı yarattı. 720/1320 yılında kâtiplik görevini icra etmek içim doğum yeri olan Safed’e gitti21

. Burada “derc kâtipliği” denilen devletin mektup yazım işleri, sır veya dest kâtibinin tanzim ettiği evrakı istinsah etme görevlerini yaptı. “Ayanü’l-asr’daki kayıtlardan anlaşıldığına göre, 722 – 724/1323 – 1324 yıllarında Halep’te, 725 – 728/ 1325 – 1328 yıllarında da Kahire’de bulunmuştur. Buralarda da aynı görevini sürdürmüştür.”22

Bu görevlerini yaparak hayatını kazanırken, diğer taraftan da öğrenimini sürdürüyor ve bulunduğu yerlerdeki tanınmış âlimlerden dersler alıyordu. Bu zaman süreci içerisinde eğitiminin ve aktivitelerinin merkezi olan Şam ve Kahire’ye kısa süreli gidiş ve gelişleri devam etti.

Safedî, 728 – 731/1328 – 1331 yılları arasında Şam yakınlarında bulunan Rahbe’ye tayin edildi. Burada bir süre önce derc kâtipliği daha sonrada “beytülmal” vekili olarak görev yaptı. Beytülmal (mal evi); “devlete ait malların muhafaza edildiği fiziki mekânı ifade ettiği gibi devlete ait taşını taşınmaz malların bütününü ve bunların idaresiyle ilgili hukuki kurumu da ifade etmektedir. Bu geniş anlamıyla beytülmal; devlete ait her türlü mal varlığının ve gelirlerin toplandığı, harcamaların yapıldığı, haklara ve borçlara ehil bağımsız bir kurum olarak karşımıza çıkar.”23

731/1331 yılında Şam’da, daha önce yaptığı görevlerinin bir üst kademesi olan

19 İsmail Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri ve Gavamızu’s Sıhah’ı, inceleme ve tahkik, yayınlanmamış doçentlik çalışması,1994, s. 6.

20 Abdülmecîd Diyâb-Ğattas Abülmelîk Haşebe, Risâle fî İlmü’l-Musîkâ, Kahire 1991, s. 104. 21 F. Rosenthal, “ al-Safadî”, The Encyclopaedia of Islam, Leiden 1995, C.VIII, s. 759. 22 Durmuş, es-Safedi Hayatı, s. 15.

(15)

“inşadivanı” görevine atandı. Bu görevi süresince Suriye genel valisi Emîr Seyfüddîn Tenkîz ile aralarında yakın dostlukları oldu. Vali, 741/1341 yılına kadar Mısır ve Suriye’nin kasabalarına yaptığı yıllık gezilerinde Safedî’yi yanında ayırmadı. Vali Tenkiz idam edilince 745/1345 yılına kadar Şam ve Kahire arasında seyahatleri devam etti. Bu yıldan itibaren hükümdar Melik Sâlih İsmail zamanında da divanı inşa görevine devam etti. 755/1355 yılında hacca gitti. 759/1359 yılında Halep’te bir üst mevki olan “sır kâtipliği” görevine getirildi. 760/1360 yılında tekrar Şam’da dört “dest kâtibinden” biri oldu ve aynı zamanda beytülmal vekilliği görevini de yürüttü. 1363 yılında vefat eden Safedi, ömrünün son yıllarında Memlûk hazinesinin Şam temsilcisi oldu ve devlet mallarının satışı ile de ilgilendi.24

Subkî, Safedî’nin Şafiî mezhebinden olduğunu iddia etmektedir.25

“738 yılında Melik Nâsır’ın inşa ettiği hangahta, bir sufî tarikatı ile tanıştığını ve burada tasavvuf hırkasını da giymiş olduğunu, bizzat kendisi ifade etmektedir. Allâh, Peygamber Hz. Muhammed ve sahabe sevgisi ile doludur. Eserlerinde alfabetik sıralamada yeri olmadığı halde ve metodunu bozarak, Muhammed ismindeki şahıslara öncelik vermesi ve en başa Hz. Muhammed’i alması, onun peygambere derin sevgi ve saygısını gösterir. Hz. Ali ve Mu‘aviye gibi Peygamberin ashabına karşı ayrım gözetmeden bir sevgi ve saygı duyduğunu ifaden eder.”26

Bazı biyografi yazarların eserlerinde ve Subkî gibi kendisini tanıyan yakın dostlarını ifadesine göre Safedî, son derece güzel bir ahlaka, üstün meziyet ve erdemlere sahipti. Çevresi tarafından sevilen, iyi geçinen, sevgi ve mürüvvet dolu bir insandı. Safedî, çok temiz yürekli, efendi, asil, şerefli, zeki, vakur ve minnet etmeyen bir şahsiyete sahip olduğu açıkça belirtilmektedir.27

2.2. Eserleri

Safedî, çok çalışkan ve verimli bir yazar olması nedeniyle biyografi, tarih, edebiyat, şiir, dil, sözlük, belagat ve diğer bazı sahalarda pek çok esere sahiptir.

24 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 17–18. 25 Rosenthal, “ al-Safadî”, s. 759.

26 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 20. 27 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 24.

(16)

Eserlerin tam olarak sayısı hakkında farklı görüşler vardır. Safedî, Sübkî’ye söylediğine göre eserlerinin 600 cilt ve İbn Hacer’e göre ise kendi hattıyla 500 cilt tutarında olduğunu beyan etmiştir. Bu eserleri aşağıda sıralarken konu hakkında geniş bir araştırma yapmış olan İsmail Durmuş’un sınıflandırmasına bezer bir tasnif yapmaya çalıştık. Buna ek olarak tespit ettiğimiz müzik ile ilgili eserlerini de son kısma ekledik.

2.2.1. Tarih ve Biyografi Eserleri

Vâfi bi’l-vefeyât: Safedî’nin en önemli eseri olup 30 cilttir. Büyük bir biyografi eseridir. Bu eserde, aradığımız birçok biyografyaları bulabiliriz ve bilinen ciltlerde biyografisi bulunan şahısların tam bir fihristi büyük ölçüde bir cilt oluşturur. İçerisinde 14 000 den fazla biyografi ihtiva etmektedir. Bunların bir kısmı bizzat Safedî’nin el yazısı ile olan Vafi’nin İstanbul kütüphanelerinde bulunan nüshaları H. Ritter tarafından tavsif edilmiş olup ve ilk kez 1932 yılında yine kendisi tarafından tekrar incelenip yayınlanmaya başlanmıştır.28

Safedî, bu eseri için hocası Zehebî’nin Tarihu’l-İslâm’ı kendisine kaynak olarak aldığını eserin önsözünde belirtmiştir. Dolayısıyla İslâm siyasi tarihi, medeniyet tarihi ve düşünce tarihi araştırmaları için kayda değer bir kaynaktır. Eserde, halife, hükümdar, emir, sahabe, tabiîn’in ileri gelenleri, kudât (kadılar, hâkimler, müftüler, şeyhu’l-İslâmlar), valiler, kurrâ, fukahâ, muhaddis, meşayih, evliya, lisan âlimleri, tüm sanat erbabı, mezhep, tarikat ve fırka sahipleri gibi bir özelliği ve yeteneği ile ünlü şahsiyetlere yer verilmiştir.29

A‛yânü’l-‛asr ve a‛vânü’n-nasr: Bir önceki eserden seçilmiş parçalardan oluşan altı ciltlik bir eser olup, çağdaşlarının biyografilerini içerir.30

Eserde, yaşadığı dönemdeki gördüğü, görüştüğü ve arkadaşlık ettiği ünlüler, ilimlerinden faydalandığı üstatlar, âlimler, çağdaşı olup ta görmediği, ancak güvenilir kimselerin haber verdiği şahıslardan alfebetik düzen içinde 1876 biyografiden söz etmiştir. Bir kısmı Vâfî’den alınmış veya biraz daha genişletilmiştir. Ayrıca eser, İslâm kültürü, medeniyeti, siyasi tarihi ve özellikle Bahri Memlûklerin tarihi hakkında bilgi içermektedir. 757/1357 yılında eserin tashihi Safedî’nin başkanlık ettiği bir heyet tarafından

28 Krenkow, “Safedî”, s. 51.

29 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 34.

(17)

yapılmıştır. Eserin el yazması İstanbul dâhil dünyanın birçok kütüphanesinde bulunmaktadır.31

Nektü’l-himyân fî nuketi’l-‘umyân: Eser, doğuştan ya da yaşlılıktan dolayı görmeyen ünlü şahsiyetlerin biyografilerini içermektedir. Önsöz kısmında körlük ve körler hakkında kayda değer bilgiler içermektedir. Bunlar; âmâ sözcüğünün sözlük, etimolojik, sarf, nahiv ve i’rab bakımından incelenmesi, sözcük ile ilgili tarifler, âmânın rüya görüp görmemesi, göz ve kulaktan hangisinin üstün olduğu, rüya tabirleri konusunda âmâ ile ilgili hususlar, âmânın ölüm meleğini görüp görmemesi, körlerin cinsel gücü, bunlarla ilgili ayet, hadis ve haberlerin yorumu, körden peygamber, devlet başkanı, kadı olup olamayacağı meseleleri, âmâların zekâları, kör olma sebepleri, körlerle ilgili hikâyeler ve şiirler gibi enteresan konuları içermektedir. Bu eser uluslararası körler kongresi tarafından basımı yapılmıştır.32

Bu eser Ahmet Zeki Bey (Paşa) tarafından 4 yazmaya dayanılarak, çok itinalı bir şekilde yayınlanmıştır (Kahire 1911). Safedî, burada İbn Kutayba’nın Kitâb al-sar malumat ve Cevzi’nin bir esrini bulunca bu kitabı yazmağa teşebbüs ettiğini söylemiştir.33

Kitâbü’ş-ş‘ûr bî’l-‛ûr: Yalnız bir gözü kör olan 80 ünlü kişinin biyografilerini içermektedir34

. Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan 80 sayfalık el yazması nüshasının giriş bölümünde; tek gözü kör olmak maddesinin sözlük, etimolojik kök ve çekim durumları, ayet, şiir, hadis ve atasözlerinden pek çok örnekler, tahlil ve kıyaslarla açıklanması, tek gözü kör olması nedeniyle deccal ve Mesih meselesi, bu konudaki fıkhî hükümler hususlarında bilgiler içermektedir.35

Ümerâ’ü Dimeşk fi’l-İslâm: Safedî’nin bu eseri, 759 hicri yılına kadar İslâm devrinde Şam’da yaşamış olan vali, halife ve buraya giren hükümdar ve halifelere ait 306 kişinin biyografileri veya adlarını içeren orta boy 24 sayfalık küçük bir mu’cemdir.

31 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 24. 32 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 38. 33 Krenkow, “Safedî”, s. 51.

34 Krenkow, “Safedî”, s. 51.

(18)

Tuhfetü zavi’l-elbâb fî men hakeme bi Dımeşka mine’l-hulefâ’i ve’l-mülûki ve’n-nüvvâb: Bu eser bir önceki eserin recez vezninden yazılmış manzum şekli olup halife ve valiler, kronolojik olarak sıralanmış ve onlarla ilgili tarihi olayları içermektedir. Bu eserin el yazmaları Paris’te Bibliothheque Nationale ve Kahire’deki Mektebetü’t-Teymûriyye Kütüphanelerinde bulunmaktadır.36

Târîhu’l-evâfî: Tunus’ta Sâdıkiyye Kütüphanesi’nde el yazması bulunan bu eserin el-Vâfî’den çıkarılmış konuları içermektedir.37

Târîh ‘alâ’s-sinîn: Ömer Rıza Kehhâle, el-Müstedrek adlı eserinde Safedî’nin böyle bir eseri olduğunu bahsetmiştir.38

Tabakâtü’n-nühât: Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunun adlı eserinde ve yine Kehhâle yukarıda adı geçen eserinde Safedî’nin bu eserinden bahsetmektedirler.39

Fezâ’ilü Mısr: Kehhâle, adı geçen eserinde Mısır ünlülerinin biyografilerini içeren Safedî’ye ait böyle bir eser olduğunu bahsetmektedir.40

2.2.2. Edebiyat Alanındaki Eserleri

Safedî’nin edebiyat alanında farklı konularda çok sayıda eseri vardır. Bunları kendi içerisinde altı alt başlık altında inceleyeceğiz. Safedî’nin mecmuaları, antolojileri, şiir şerhleri, makamatlar, inşa ve mektuplar, lügat ve belagat türü eserleri bu başlık altında topladık.

Tezkiratü’l-edeb: Safedî’nin, Otuz ciltlik edebi içerikli geniş ve çok yönlü bir mecmuadır. Hem kendisine ait hem de başkalarına ait pek çok şiir, inşa, edebi parça, biyografik haberler ve kendisinin ve başkalarının pek çok kitapçık ve manzumesini içermektedir. Edebiyatla ilgili birçok eserini bu eserinden derleyerek, gerekli değişiklik ve ilaveler yaparak meydana getirmiştir.41

36 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 41. 37 Krenkow, “Safedî”, s. 51.

38 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 42. 39 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 42. 40 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 42. 41 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 45.

(19)

Tevşîu’t-tevşîh: Tevşihin sözlük anlamı, kemer ve gerdanlık takarak süslemek anlamına gelir. Ünlü tevşîh (kıtalar halinde yazılan bir Arap şiir türü ) şairlerinden seçilen muvaşşah türü şiirler ile kendisine ait muvaşşahların toplandığı bir antolojidir. Önsözünde bir önceki eserinden farklı bölümler içerisinde dağınık vaziyette bulunan, kendisine ve diğer şairlere ait muvaşşahları bir divanda toplayarak meydana getirdiğini açıklamıştır. Kendisine ait 10 adet muvaşşahla birlikte 15 şaire ait edebi değeri yüksek olan 61 muvaşşah yer almaktadır.42

Muvaşşah: Brockelman, Safedî’ye ait böyle bir eser olduğunu belirtmiştir.43

Teşnîfü’s-sem‘ bi’nskâbi’d-dem‘: Bu eserin adı bazı kaynaklarda; Lezzetü’s-sem‘ fî Vasfi!d-dem veya Lezzetü’s-Lezzetü’s-sem‘ fî’nkisâbi’d-dem‘ olarak da geçmektedir.44

Eser, hem Safedî’ye ait hem de başkalarına ait gözyaşı tasvirlerine dair şiirlerden meydana gelmiş bir antolojidir. Eserde iki giriş ve otuz yedi konu mevcuttur. Giriş bölümünde “dem” (gözyaşı) kelimesinin sözlük anlamı, etimolojisi, türevinin incelenmesi, göz isimleri, ağlamanın dereceleri, gözyaşının çeşitleri, “ayn” (göz) kelimesinin mecâzî anlamları, gözün güzel ve çirkin vasıfları, ağlamanın akli ve naklî sebepleri ve tek gözü ile ağlayanlar gibi konuları içermektedir. Diğer bölümlerde ise ağlama anları, ağlamanın insanı rahatlatması, gözyaşının gözü yıkaması, gözlerde ateş, kıvılcım ve perde olması gibi konuları içermektedir.45

Ravzu’l-bâsim ve’l-‘arfü’n-nâsim: Sadece aşk şiirlerinden oluşan bir mecmuadır46

diye belirten kaynaklar olmasına rağmen epigrem 47

(nükteli şiir) ve hatta çeşitli konularda; kanaat, sabır, hoşgörü, azim ve gayret, güzel ahlâk ve iffet, atasözleri, sevgi, seher vakti, dost ziyaretleri, hayal, gözyaşları, özür beyanı, güzellik, yüz, göz, diş, benler, yanaklar, saçlar, ince bel, ay yıldızlar, su, ev, cadde ve sokaklar, sarılma, öpme, at tasvirleri, verilen hediyelere karşı yazılan şiirler, küpe, kandil,

42 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserler, s. 48. 43 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 50. 44 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 80.

45 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 52. 46 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

(20)

gemiler, övgüler, teşekkürler, mersiyeler, manzum mektuplar vs gibi tasvir şiirlerini de içerdiği ileri sürülmektedir.48.

El-Hüsnü’s-sarîh fî mi’eti melîh: Eser, Safedî’nin 100 güzel oğlan hakkında, farklı meslek, topluluk ve etnik kökene ait güzellerin tasvir şiirlerini içeren bir mecmua niteliğindedir. Ayrıca çağın sosyal hayatını, farklı meslek guruplarını, ilim dallarını, çeşitli eğlence ve oyunları ve etnik guruplar hakkında verdiği bilgiler açısından değerli bir eserdir.49

Keşfü’l-hâl fî vasfi’l-hâl: İçeriği hakkında kaynaklar arasında farklılıklar olduğu belirtilen bir antolojik eserdir. Yazılışları bir fakat okunuşları ve anlamları farklı olan kelimeleri, yani cinasları içeren bir şiir mecmuadır50

görüşünün yanı sıra, ben tasvirleri ile ilgili beyit ve kıtaların toplandığı bir antoloji olduğu da ileri sürülmektedir.51

Rasfü’z-zülâl fî vasfi’l-hilâl: Hilâl tasvirleri hakkında söylenmiş şiirlerden meydana gelen bir mecmuadır.52

Raşfü’l-le’âl fîvasfi’l-hilâl: Sadece Safedî’ye ait olan hilâl tasvirlerini içeren bir diğer mecmuadır. Bu eser Celaleddîn Süyûti tarafından Safedî’nin Tezkire’sindeki dağınık halde olan konuyla ilgili şiirlerin bir araya getirilmesi ile oluşmuştur.53

Sarfü’l-‘ayn ‘an sarfi’l-‘ayn fî vasfi’l-‘ayn: Göz tasvirleri ile ilgili olarak gözü yaş dökmekten vazgeçiren şiirleri içeren bir mecmuadır.

Cerrü’z-zeyl fî vasfi’l-hayl: Diğer bir adıyla Cerrü’z-zeyl fî evsâfi’l-hayl olan eser at tasvirleriyle ilgili bir mecmuadır.54

48 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 53. 49 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 57. 50 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

51 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 57. 52 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 59. 53 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 59. 54 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 64.

(21)

Et-Tenbîh ‘ale’teşbîh: Diğer bir adıyla el-Vasf ve’t-teşbîh veya Keşfü’t-tenbîh ale’l-vasf ve’t-teşbîh olarak da geçen eser, tasvir ve teşbîh şiirlerinin derlendiği bir antolojidir.55

Celvetü’l-müzâkere fî halveti’l-muhâzara: Diğer bir adıyla Hulvetü’l-muhâzara fî celveti’l-müzâker56 olan eser, Kâtip Çelebi’ye göre bir ciltlik şiir

antolojisi olup, sözlerin açık ve doğru, anlamları ince ve beliğ şiirleri içermektedir.57

Dîvânü’l-füshâ’i ve tercümâni’l-buleğâ’i: Kaynaklarda eserin içeriği ile ilgili farklı görüşler vardır. Melikü’l-Eşref için yapılmış58 bir antolojidir görüşünün yanı

sıra, Melik Eşref’in lâlâsı olan Sultan Akboğa el-Hassakî için yazılmış edebi içerikli bir mecmua olduğu söylenmektedir.59

Bununla birlikte Sultan Eşref Eyyûbî hakkında yazılmış şiir ve nesirden oluşmuş bir antoloji60

olduğu görüşü de ileri sürülmektedir. El-Mücârât ve’l-mücâzât: Safedî’nin el-Münşa’ât’ında muhtelif şairlere ait nazîreleşme şiirlerinden toplanarak oluşturulmuş bir antoloji olduğu belirtilmektedir.61

El-Müntekâ mine’l-mücârât ve’l-mücâzât: Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde 2617 kayıt nolu eser, bir önceki eserden yapılan seçmelerde oluştuğu belirtilmektedir62

.

El-Muhâdât ve’l-muhâlât: Safedî’nin, daha önceleri yazmış olduğu el-Hedâyâ adlı eserin adını değiştirip, başka şair ve yazarların nazım ve nesir halindeki yazışma ve yarışmalarını toplayarak, müstakil bir derleme yaptığını El-hânü’s-sevâci‘ adlı eserin önsözünde yazdığı belirtilmektedir.63

55 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 60. 56 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 64.

57 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri , s. 61. 58 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

59 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserler , s. 62. 60 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 66.

61 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 62. 62 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 62. 63 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 63.

(22)

Dîvân: Dîvânü’s-Safedî olarak da bilinen eser, burcu ve yıldızı parlak olan lardan bahseden bir eserdir64.

El-Kasîdetü’l-lâmiyye: Yazma nüshaları Brockelman tarafından belirtilen “lâm” kafiyeli uzun bir manzume65olup 7972 no ile Berlin Kütüphanesi’nde

kayıtlıdır.66

Et-Tâiyye: Leibzig Kütüphanesi’nde bulunan “Tâ” kafiyeli uzun bir kasidedir.67

El-Ğaysü’l-müseccem fîşerhi lâmiyyeti’l-acem: Diğer adlarıyla el-Ğaysü’l-lezî insecem fî lâmiyyeti’lacem veya Ğaysü’l-edebi’lel-Ğaysü’l-lezî insecem fî şerhi’l-lâmiyyeti’l-acem olan eser, Vezir Tuğrâ tarafından, Bağdat’ta 505 yılında yazılan “Lâmiyyetü’l-acem” adlı meşhur kasidenin şerhidir. Bu eserde Safedi’nin Arap dili ve edebiyatındaki derin bilgisi olduğu görülmektedir.68

Kitâbü’l-ereb min Ğaysi’l-edeb: Bir önceki eserden yapılan seçmelerden oluşmuştur.69

İhtirâ‘ul-hurâ‘: İçerisinde Türkçe kelimelerinde bulunduğu anlaşılması zor olan ve delilik ilgili iki beyit için yapılmış şerhtir.70

Tavku’l-hamâme: İbn Badrûn tarafından yazılan kasidenin üzerine İbn Addûn’un yazdığı şerhin özetidir.71

64 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 65.

65 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 63. 66 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 69.

67 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 63. 68 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 64. 69 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 66. 70 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 67. 71 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

(23)

Cevâhiru’s-silk fi’l-intisâr li İbn Senâ’i’l-Mülk: İbn Senâi’l-Mülk’ü müdafaa eden veya onun muvaşşahlarına yaptığı nazireleri topladığı bir eser olduğunu Kehhâle tarafından belirtilmektedir.72

Lev‘atü’ş-şâkî ve dem‘atü’l-bâkî: İslâm ülkelerinde tanınmış ve en çok baskısı olan eserdir. Konu itibariyle bir Türk gencine karşı duyulan aşk serüveninin yanı sıra insanın yüzü, gözü, kaşı, kirpiği, dişi, ağzı, dudağı, yanağı, boynu, beli, bakışı, endamı gibi fiziki portresi ve hissi, duyuşu, aşkı, özlemi, üzüntüsü, ayrılığı, kavuşması, ruhi tasviri; bağ bahçe, kır, ağaç, çiçek, gül, bahar, yaz, kış, pınar, ırmak, ceylan, at, güneş, yıldız ve ay gibi tabiat tasvirleri detaylı olarak anlatılmaktadır.73

İbretü’l-lebib bi marsa‘ı’l-ke’îb: Safedî, bu eserini başka birinin risalesinden esinlenerek yazdığını önsözünde belirtmiştir. Buna Makâmatü’l-Aybekiyye de denilmesinin74

yanı sıra ayrı bir eser olarak gösterilen ‘İbretü’l-ke’îb ve ‘ibretü’l-lebîb içinde aynı isim verilmektedir.75

İbretü’l-ke’îb ve ‘ibretü’l-lebîb: Diğer adıyla ‘İbretü’l-lebîb bi masra‘i’l-ke‘îb olan eser, Brockelman’a göre “el-Makâmatü’l-Aybekiyye” olarak da biliniyor.76

Raşfü’r-rahîk fî vasfi’l-harîk: Corci Zeydan ve Brockelmann’a göre diğer bir adıyla Keşfü’r-rahîk fî vasfi’l-harîk olarak da bilinen bir risaledir.77

Aynı zamanda şarap üzerine yazılmış bir makame olduğu ileri sürülmektedir.78

El-Münşe’ât: Safedî’ye yazılan ve kendisinin yazdığı mektuplardan meydana getirilmiş bir mecmuadır.79

Ahsenü/Elhânü’s-sevâci‘ beyne’l-bâdî ve’l-muraci‘: Çoğunda tarih yazılı olupda kendisine gönderilen ve kendisinin başkasına yazdığı mektuplardan meydana

72 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 68. 73 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 69. 74 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 70. 75 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 68.

76 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 68. 77 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 68. 78 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

(24)

getirilmiştir.80

İbn Tağriberdî’ye göre dört cilt olan eser, Brockelman’a göre ise iki ciltten meydana gelmiştir.81

Temâmü’l-mütün fî şerhi risâleti İbn Zeydûn: İbn Zeydûn’un meşhur risalesinin şerhidir.82

Hal‘u’l-‘ızâr fî vasfi’l-hâli ve’l-hâli bi’l-‘ızâr: İbn Nübâte’den kendisine gelen bir mektuba Safedî’nin yazmış olduğu cevabı da içeren bir risaledir.83

Şerhu’r-Risâle: Şiî fikirleri olan bir gence yazılan mektubun şerhidir.84

Nüshatü’-sadâk: Kız isteme, nikâh sözleşmesi ve mehir zaptı ile ilgili edebi içerikli yazıların toplandığı bir mecmuadır.85

Edebü’l-kâtib: Katip Çelebi, Safedî’nin böyle bir eserinden bahsetmektedir.86

El-Muhâveratü’s-Salâhiyye fi’l-muhacâti’l-ıstılâhiyye: Bilmeceleri toplayan bir eserdir.87

Tashîhu’t-tashîf ve tahrîru’t-tahrîf: Arapçadaki dil hatalarının belirlenmesi ve giderilmesiyle ilgili bir eser.88

Ğavâmızu’s-Sıhâh: Cevheri’nin “Sahâh” adlı eserindeki anlaşılmayan kapalı noktalar hakkında açıklayıcı bir eserdir.89

80 Krenkow, “Safedî”, s. 52. 81 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 62.

82 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 75. 83 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 78. 84 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 79. 85 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 80. 86 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 80. 87 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 80. 88 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 81. 89 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

(25)

Nüfûzû’s- senm fî mâvaka‘a lil Cevheri mine’l-vehm: Diğer adı Tefridü’s-sihr

90olan eser, Sıhâhu’l-Cevherî üzerine 757 yılında yazılmış eleştiri içerikli üçüncü

kitabıdır.91

Halyü’n-nevâhid ‘alâ mâ fi’s-Sıhâh mine’ş-şevâhid: Sıhâhu’l-Cevherî üzerine yazılmış ikinci eseri olup misal olarak bahsedilen beyitlerin açıklanmasıdır.92

Necdü’l-felâh fî muhtasarı’s-Suhâh: Sıhâh üzerine yazılmış dördüncü eserin özetidir.93

Cinânü’l-cinâs fî ‘ilmi’l-bedî‘: Cinas üzerine Safedî’nin kendi şiirleri ile oluşturduğu bir eserdir.94

Fazzu’l-hıtâm ‘ani’t-tevriye ve istihdâm: Farklı anlamlar verilebilecek olan bazı kelimeler ve tevriyenin kullanımı ile ilgili bir eserdir.95

El-Hevlü’l-mu‘cîb fi’l-kavl bi’l-mûcib: Edebi ilimden kavl bi’l-mûcib sanatına ait teori ve pratiği birleştiren bir eserdir.96

Es-Sirru’l-mübhem fî lüzûm mâ-lâ yelzem: Yalnız Kehhâl tarafından tespit edilen edebi ilimden mâ-lâ yelzem sanatına ilişkin bir eserdir.97

Nusratu’s-sâ’ir ‘ale’l-Meseli’s-sâir: İbnü’l-Esîr’in bir eseri üzerine yazılmış şerh ve tenkit niteliğinde olan bir eserdir.98

90 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 70.

91 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 83. 92 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

93 Krenkow, “Safedî”, s. 52. 94 Krenkow, “Safedî”, s. 52. 95 Krenkow, “Safedî”, s. 52.

96 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 89. 97 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 90. 98 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 90.

(26)

2.2.3. Diğer Türden Eserler

Şerhu’ş-Şecereti’n-nu’Mâniyyafi’d-Devleti’l-Osmâniyye: Eser, Osmanlı İmparatorluğu’nun sultanları ile ilgili keşif ve kerametlerini içeren risalenin şerhidir.99

Terdü’s-seb’‘an serdi’s-seb‘: Farklı ilim alanlarında yedi sayısı ve bu sayının meselelerinden bahseder.100

Mesâlikü’l-ebsâr fî memâliki’l-emsâr: Bir coğrafya kitabıdır.101

Rıhletü’l-kudsiyye: Yalnız Bağdat’lı İsmail Paşa tarafından zikredilmiştir.102

Risâle fi’l-istihrâc: Bir sayfalık ebced hesabı ile ilgili bir risaledir.103

2.2.4. Müzik Teorisi Kitapları

Risâle fî ‘ilmi’l-Mûsîkâ: Yaşadığı dönemin müzik teorisi ve makamları hakkında önemli bilgiler içeren bir risale olup bir sonraki bölümde detaylı olarak incelenecektir.104

Kitâb Câm‘i’l-Mûsîkî: Bazı kaynaklarda Safedî’nin, yazmış olduğu eserlerden biri olarak geçmektedir. Müzik tarihi ve teori eserleri kaynaklarında pek yaygın olarak kitabın adı ve içeriği hakkında bilgi mevcut değildir. Safedî’nin bir önceki müzik risalesi üzerine yapılan inceleme ve araştırmalar esnasında, Arap müziği hakkında Arapça yazılmış iki kaynakta kitabın adı bu şekilde anılmaktadır. Bu kaynaklardaki bilgilerde sadece eserin başlığı yazıldığı için bu eserle bir önceki eser arasında benzerlik veya farklılık olup olmadığı hususunda tereddütlere neden olmaktadır. Kitapların adları farklı olmasına rağmen, verilen yazmanın bulunduğu aynı kütüphane ve aynı kayıttan dolayı aynı eser olduğu anlaşılmaktadır.

99 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri , s. 92. 100 Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 92. 101Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 96. 102Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 96. 103Durmuş, es-Safedi Hayatı, Eserleri, s. 96. 104 Diyab-Haşebe, Risâle, Kahire 1991.

(27)

TDV İslâm Ansiklopedisi Kütüphanesi’nde mevcut olan iki ayrı kaynaktan birincisinde105 yalnızca kitabın adı geçmekte ve ikincisi ise, Muhâmî Abbâs

Azâvî’nin el-Mûsîki’l-‘Irâk adlı eserin 63. sayfasında verilen bilgiye göre, Safedî’nin bu kitabının Berlin Kütüphanesi ve kayıt no; 5525 C 5 olduğu belirtilmiştir.106 Kitabı

yayınlayan Diyab ve Haşebe aynı kütüphane ve aynı kayıt no da yazılı eserin Risâle fî ‘ilmi’l-Mûsîkâ olduğunu belirtmektedir.107

105 Hüseyin Ali Mahfûz, Kâmûsû’l-Mûsîkiyye’l-Arabiyye, Bağdat 1977, s. 426 (musiki kay. böl.). 106 Muhâmî Abbâsü’l-Azâvî, Mûsîki’l-Irâk, Bağdat 1951, s. 63.

(28)

3. RİSÂLE FÎ İLMİ’L-MÛSÎKÂ’NIN İNCELENMESİ

3.1. Yazmaları

Diyab ve Haşebe’nin 1991 yılında transkrip ve inceleme yaptıktan sonra yayınlamış oldukları Safedî’ye ait risalenin, Berlin Kütüphanesinde 5525/ C 5 katalog no ile kayıtlı olan Muhammed Tebrisani nushası hakkında eserlerinde şu bilgiler verilmektedir.

Eserin sayfaları, on adet orta büyüklükte levha şeklinde ve her levhada yan yana yazılı iki sayfadan oluşmaktadır. Üzerine günümüz rakamları ile 2’den 10’ kadar sayfa numarası yazılıdır. Her levha 17x25 cm ebadında ve her sayfadaki satır sayısı değişmektedir. Birinci sayfada on beş satır ve her satırda on kelime mevcuttur. Diğer sayfalarda ise yirmi dokuz satır ve her satırda yaklaşık on iki kelime mevcuttur.108

Eserin tamamı sıradan şarkî nesih hattı ile yazılmış olup yalnız iki bölüm arasında yazılı olan urcûze (recez ölçüsünde yazılmış şiir türü) hattı farklı kalemle yazılmıştır. Genel olarak yazı karakteri amatörce ama musiki sanatına ilgi duyan birinin hat yazısını andırmaktadır. Kelime ve harfler arasındaki boşluklar acemice bir tarzdadır. Çoğu yerde eski Hicazlıların tarzındaki gibi hemzenin yazılışı düşülmüştür. Rakamlar eski Arapçadaki gibi koyulmuş. Mukaddime bölümünde her cümle arasına “O” şeklinde küçük bir daire konmuştur.109

Diyab ve Ğattas’ın yayınlamış oldukları eserin bu nüshasının Safedi’ye ait olmadığı yönünde tereddütler vardır.110

Bunun sebeplerinden biri eserin sonunda müstensih tarafından yazılan ifade “Şeyh Safedî” şeklinde tek bir soyadan, yani

108 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 71. 109 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 72. 110 Rosenthal, “Safadî”, s. 760.

(29)

aydınlatıcı ve açıklayıcı diğer bir adın olmamasından kaynaklanıyor. Ayrıca risalenin ikinci bâb birinci bölüm sonunda yazılı olan şiirin (urcuze) Cemaleddîn Mârdinî’ye ait olması da eserin ona ait olabileceği yönünde diğer bir tereddüt sebebi olarak görülüyor.111

Amnon Shiloah The Theory of Music in Arabic Writings adlı eserinin 305 v3 306. sayfalarında adı geçen kütüphanede kayıtlı olan üç adet yazma hakkında şu bilgileri vermektedir.

Birincisi; Ebû Bekir Asfûrî tarafından 1150/1737 yılında tensih edilen ve katalog no:5526 olan nüshadır. Bu nüshanın sayfaları da her biri ikiye katlanmış kâğıt tabakası şeklinde olup 1–20 sayfa numaralı, 200x140 mm ebadında, iki ana bölüme ayrılmış ve birinci bölüm yedi kısımdan, ikinci bölüm ise altı kısımdan meydana gelmiş, ayrıca mukaddime, 2. bölüm 1. kısmın sonunda bulunmaktadır.112

İkincisi; Diyab ve Ğattas’ın üzerinde çalıştığı suret olan ve Muhammed Teberistâni tarafından1226/1811 yılında tensih edilen ve katalog no: 5525 olan nüshadır. Bu nüsha, her biri ikiye katlanmış kâğıt tabakası şeklinde olup 1–10 sayfa numaralı, 210x150 mm ebadında, iki ana bölüme ayrılmış ve bu bölümlerden birincisi ve ikinci bölüm de altı kısımdan oluşmaktadır. Bu nüshada urcuze ikinci bölüm dokuzuncu kısmın sonunda olduğu belirtilmiştir.113

Üçüncüsü; Muhammed Sâlim Müezzihin b. Câmi‘l-Emevi tarafından 1271/1855 yılında tesih edilen ve katalog no: 5526 olan nüshadır. Bu nüsha 15 sayfa olup ve 160x110 mm ebadında, iki ana bölüm halinde ve birinci bölüm yedi kısımda ikinci bölüm de yedi kısımdan meydana gelmiştir. Urcuze 2. bölüm altıncı kısımda bulunan mukaddimenin içerisindedir.114

Bu nüshaların içinde en eski tarihli olan üzerinde çalıştığımız Muhammed Teberisani (Teberistânî) tarafından tensih edilen suretin Salahaddin Safedî’nin eseri olduğunu güçlendirecek bir delil eserin 115.sayfadaki ifadedir. Burada yazılan ifade

111 Amnon Shiloah, The Theory of Music in Arabic Writings, München 1979, s. 304. 112 Shiloah, The Theory of Music, s. 305.

113 Shiloah, The Theory of Music, s. 305. 114 Shiloah, The Theory of Music, s. 306.

(30)

“Zamanımızın ileri gelen ahalisinden, adalet sahibi ve sözü geçer bir grubun bana anlattıklarına göre; onlar, bu sanatın eski ve yeni örnek alınan kişisi olan, şeyh, imam ve bilgin Safiyyüddin Abdülmümin-Allah rahmet eylesin- Bağdat’ta bir bahçede ud çalarken yanında bulunmuşlar. Onların anlattığına göre şarkılar söylenirken bir bülbül gelip onun karşısındaki dala konar. Sonrada uçup gelir ve yere iner. Yavaş yavaş yaklaşarak topluluğun arasına kadar girer. Bu olaya şahit olanların büyük bir kısmı hâlâ hayattadırlar. Allah en doğrusunu bilir”.115

Burada yazılı olan “bir kısmı hala hayattadırlar” ifadesinden yola çıkarak; Safiyyüddin Abdülmümin (629/1230-693/1294)’nin ölüm tarihi ile Safedî (696 /1296-764/1363)’nin doğum tarihi arasındaki fark üç yıldır. Safiyyüddin’nin böyle bir dinletisine katılan kişinin Safedi’nin yaşadığı döneme kadar yaşamış olması mümkündür. Bu tarihlerde edebiyat, şiir, hat, ve resim gibi ilim ve sanat dallarıyla ilgilenen başka Safedi’ye rastlanmamaktadır. Bu kadar ilim, edebiyat ve sanatla ilgilenen ve eser veren bir şahıs müzik sanatıyla ilgisiz kalamaz. Risalenin önsöz kısmında da “Müzik bilimi, matematik bilimlerinin en seçkini, gerekli olan sanatların en inceliklisidir. Yakınlaşma ve kaynaşmayı sağlayıcı, kalbin cilası, sağlam ve doğal nağmelerinin büyük etkisinden dolayı kederi giderici, sevinç getirici ve üzüntüleri giderici olduğundan; bende bu ilim hakkında teorik ve pratik olarak tam bilgiye sahip olduğumdan dolayı bu ilmin yolunu açmak ve musikişinasların metodunu takip etmek istedim”.116

Yazar Safedî, Bu ilim hakkında tam bilgiye sahibim diyerek müzik sanatında bilgi sahibi olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla müzik teorisi üzerine bu risaleyi yazarak da bu alandaki bilgi ve yeteneğini kanıtlamıştır.

3.2. Yazma Üzerinde İlk İnceleme

Dr. Abdülmecid Diyab, Arap edebiyatı üzerine araştırmalar yaptığı sıralarda bu eserle karşılaştı. Safedi ve eserleri hakkında daha önce bilgisi olmasına rağmen böyle müzik üzerine bir eserin olduğunu kendisi ve bahsettiği arkadaşları bilmiyorlardı. Berlin kütüphanesine kendisine bir fotokopi suretinin gönderilmesi için yazılı olarak müracaat etmiş. Kütüphane kendisine ilgisinden dolayı teşekkür ederek bir suretini yollamıştır. Eseri ön incelenmesini yaptıktan sonra edebi ağırlıklı

115 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 115 116 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 104

(31)

olan birinci bölümünü kendisi ve müzik ağırlıklı ikinci bölümü de arkadaşı Üstaz Ğattas ‘Abdülmelik Haşebe tarafından tetkik ve tahkikini yaptı. Eserin günümüz Arapça yazısına transkripsiyonu yapıldıktan sonra, içeriğinde geçen konular üzerine inceleme yaparak 1991 yılında, Risâle fî İlmi’l-Mûsîkâ Salahaddin Safedî olarak yayınlamışlardır. Diyab ve Haşebe, Berlin Ktp. 5525/ 5 C no ile kayıtlı olan ve üzerinde inceleme yaptıkları eserin son bölümüne ekledikleri eserin ön kapağındaki ktp kayıt no su 5535 C/5 şeklinde yazılmıştır. Hangisinin doğru olduğunu bu şekilde tespit etmek zor isede Shiloah’ın katalogunda da 5525 olarak verilmektedir.

3.3. Müzik Kelimesinin Etimolojisi

Eserimizde de belirtildiği gibi “ezgiler ilmi” olan ve “ğına” olarakda kullanılan “müzik” kelimesi etimolojik olarak Yunancadan gelmektedir.117 Müzik

teorisi kaynaklarında müzik kelimesinin kökeni için genel düşünce aynıdır. Yunan mitolojisinde, müzik, şiir ve heykel gibi sanatların ve bilimin tanrıçası olan “muse” peri anlamına gelmektedir. Latin kökenli dillerde “ique, ika, ik” gibi ekler aidiyet/nispet anlamına gelmektedir. Bu yüzden “mus” hecesi de, “muse” kelimesinin aidiyet ekleri ile birleştiğinde günümüze kadar gelen “müzik” terimi ortaya çıkmıştır ve “perilerin dili” anlamına gelmektedir.118

Yunanlılarda bir kimsenin hem koroyu oluşturması hem şarkı söylemesi ve hem de dans hareketlerini yapması ile meydana gelen müzik sanatına “müzler sanatı” adını vermişlerdir.119

Klasik devir sonrasında Yunancadan alınan bu “musika” kelimesi, musiki ilmine verilen bir isim olarak daha İshak Mevsili (ö. 236/850) zamanında kullanılmakta idi ve nağmeler meydana getiren bir ilim anlamındaydı. Musiki icra edene “mutrib”, nağmeler meydana getiren kimseye de “musikar” denilmekteydi. Musiki icra edene “mutrib”, nağmeler meydana getiren kimseye de “musikar” denilmekteydi. “ilmi’l-Musiki’ de Arapların Yunan müzik teorisine verdikleri isimdi.120 İhvan-ı Safa’da ise; “musiki ğınadır. Müzisyen=musikar, muğannidir.

117 Diyab-Haşebe, Risâle, s. 108.

118 Hasan Sami Yaygıngöl, Müziğin Gelişimi ve Biçimleri, Eskişehir 1998, s. 28. 119 Ahmet Muhtar Ataman, Musiki Tarihi, Ankara 1947, s. 35.

Referanslar

Benzer Belgeler

Amerikan Kimya Topluluğu'nun nisan ayındaki toplantısında tanıtılan bu yeni nesil pijama üstü, anıları birleştirmek için önemli olduğu düşünülen REM

Türk Makam Müziği ses eğitimi dersi için yapılan bu örnek müfredat çalışmasında öncelikle nefes ve ses açma çalışmalarına, hançere

olacak ki altın ve mücevher üze­ rine iş yapan küçük hücrelerini; bronz, bakır, gümüş, tahta, cam ve porselen eşyayı alıp satan ser­. gilerini ziyaret

a-) Refik Fersan'ın Hayatı ve Eserlerinin Tanıtılması Takdim eden: Nedim Erağan. b-) Refik Fersan'dan Hatıralar Konuşmacılar: Cevdet

Bu durum, çoğu katılımcının geri bildirim formlarında kullandıklarını belirttikleri gruplama stratejilerinin (örneğin, asma ve tam kalıĢlar, uzayan

Prenatal kraniosinostoz tanısından şüphelenilen veya tanısı konulan olguların muhakkak klinik genetik uzmanı ile değerlendirilmesi, kromozomal ve DNA çalışmaları

Bu çalışmamızın da kapsamında olduğu, TÜBİTAK destekli Türk Makam Müziği- nin Otomatik Ezgi Analizi başlığı altında yürütülen projenin ilk hedefi , TMM için pek

Abdülhamit te meşrutiyet bina­ sını yıktıktan ve yerine şahsî hü­ kümetini kurduktan sonra sene­ lerce İslâm ittihadı fikri etrafın­ da propagandalar