• Sonuç bulunamadı

İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, Milliyet'te kendisini eleştiren Çelik Gülersoy'a ateş püskürdü:'Soğukçeşme platoları tarihi surları rezil etti'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, Milliyet'te kendisini eleştiren Çelik Gülersoy'a ateş püskürdü:'Soğukçeşme platoları tarihi surları rezil etti'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

27 EYLÜL 1987

TATİL SOHBETİ

İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan,

M iiiiu e t ’fe

kendisini eleştiren Çelik Gülersoy’a ateş püskürdü:

ı i

tarihi surian rezil etti*

IZGIN İstanbul güneşi altında, mavi gözleri da­ ha çok parlıyordu Oalan’ın... Emirgân’dakl Sa­ ir i Köşk’ün üst kat balkonunda hem çaylarımızı yudumladık, hem de İstanbul üzerine konuştuk... Ama gözlerimizi kapamadan...

Yarın Roma’ya uçacak Başkan Dalan... Uluslararası Belediyeler ve Mahalli İdareler Birliği (lULA)’nln düzen­ lediği üç günlük konferansa başkanlık edecek. Ardın­ dan Las Vegas’takl Amerikan Belediye Başkanları Bir­ liği toplantısında da konferans verecek...

“ Düne kadar buralara gözlemci gönderirdik, şim­ di İstanbul başkanlık yapıyor” diye keyifli konuştu...

Geçen hafta Çelik Gülersoy’la yaptığımız sohbeti al­ tını çizerek okuduğu belli... Soğukçeşme Sokağı’ndan başlayan soğukluk, olanca hızıyla devam ediyor...

Dalan görevi bırakmayacak. Gelecek seçimlerde yi­ ne karşımızda...

— “Çok şey yapıyoruz ama görülmüyor” diye ko­

nuştu. “ Rahmetli Haşim işcan İki altgeçit yaptı, unu­

tulmadı. Biz öyle geçitlerden birini Topkapı’da tören- siz açtık. O kadar hızlı ve büyük İşler yapılıyor ki, in­ sanlar farkında değil. Kotll otobüs aldı, adı yıllarca anıl­ dı. Biz bir çırpıda onun kat be katını aldık. Kimseden bir şey beklemiyoruz... İstanbul için çalışmak, en bü­ yük İbadettir”...

Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla...

"BAŞKAN OLSAYDI..."

—“Sayın Dalan, şu anda Boğaziçi’ni ayaklar altı­ na seren Emlrgân Sarı Köşk’teylz. Burasını da Turing Kurumu restore ettirip hizmete açmıştı, şimdi üst ka­ tını size devretti. Geçen hafta, Kurum Başkanı Çelik

Gülersoy’la yaptığım söyleşide, hayli kulaklarınızı çın­

lattık. Çelik Bey, sizin 19. yüzyıl yöntemleriyle İstan­ bul’u dümdüz ettiğinizi söyledi. 3 bin yıllık İstanbul’u tarihe mi gömüyorsunuz?”

— “Yener Bey, bu arkadaşlar biraz hayal içinde ya­

şıyorlar. Ayakları suya değmemiş insanlar... Genelde de çifte standart kullanıyorlar.”

—“ Ne gibi Sayın Başkan?”

—“ İstanbul, dünyanın en güzel yeri... Bunu tartış­ mak mümkün değil. Bu tabii güzelliği korumak için, insanlar elinden gelen her şeyi yapmak zorunda. Ama milyonlarca insan yaşıyor bu şehirde... isteyerek, is­ temeyerek gelmiş 6.5 milyon kişi. Bunların da mede­ ni ölçüler içinde yaşama hakları, ihtiyaçları var. Tari­ hi, doğal güzelliklerle bunların dengesini tutmak zo­ rundasınız. Benim Çelik Bey’den farkım, insanların der­ dine çare bulmak mecburiyetinde oluşum. O sadece dört tane duvarı düşünüyor, ben 6.5 milyon kişiyi dü­ şünüyorum. Tarihini, doğal güzelliklerini de... Bu ar­ kadaşın söylediği bir söz var, hoşuma gitti: ‘Ayrı dün­

yaların insanıyız’ diyor. Gerçekten de öyle. Geçmişle,

geleceğin dengesini de kurmamız lazım. İstanbul'u sevmek herkesin hakkı, hatta burada yaşayan herke­ sin görevi. İstanbul’u sevmek, kimsenin tekelinde de­ ğil. Çelik Bey, belediye başkanlığı teklifini kabul et­ mediğini söylemiş size. Bence, eksik bir İstanbul duy­ gusu var kendisinde. İstanbul’u yeterince sevseydi, be­ nim gibi İstanbul Belediye Başkanı olurdu. Bakanlığı da, milletvekilliği de kabul etmeyip bu görevi tercih ettiğime göre, aşırı İstanbul sevgisi bende var. Ben, İstanbul sev­ gisini elle tu tu lu r şekilde ispat ettim . En aktif, verim­ li, olgun 43-48 yaş arasını bu kente verdim. Geceli, gün­ düzlü...”

İstanbul kurulduğundan beri yapılmayan hizmetleri

Gerçekleştirdiklerini sövleven Dalan. “Bunlar sadece

parayla olmaz, bizim gibi yürekli olmak ister” dedi

YENER SUSOY

"Turing Kurumu'na kiralanan bütün

köşkleri, süreleri bitim inde geri alaca­

ğız. Lokantacılığın da en iyisini yaptı­

ğını sanıyorlar. Mutfakları hem çok kö­

tü, hem pahalı. Biz bu köşkleri ihaley­

le, kaliteli yemek pişiren lokantalara ki­

raya vereceğiz"

—“ Çelik Bey’ln çifte standart kullandığına örnek

veriyordunuz.”

—“ Evet... Tarihten bahsediyor, sevdiğini söylüyor. Güzel. Ama OsmanlI tarihi tarih değil, Bizans tarihi ta­ rihse olmaz. Hepsi tarihtir. Bütün tarihi kalıntılar aynı şekilde... Birini yaparken, birini bozuyor. Gidin, bakın... İstanbul’un Türkler tarafından yapılmış en güzel sur­ larım, Soğukçeşme platolarıyla rezil etti. Yapmaması için de, defalarca ikaz e ttik .”

—“Ayasofya’nın arkasındaki Soğukçeşme Soka- ğı’ndan söz ediyorsunuz, değil mi?”

—“ Evet, evet... Hatta, yaptırdığı platoları bir ara mü­ hürledik. AmaCumhurbaşkanı'nın özel affına mazhar oldu. Aslında Sayın Evren de beğenmedi orayı. Ney­ se, bari yapıyorsun, iki kat yap da üçüncü katı çıkıp da, surları tamamen kapatma. Arkadaki sur, 1. sınıf tarihi eser, yaptırdığı binalar ise bilmiyorum kaçıncı sınıf? İlla,

o yaptı diye tarihi eser olmaz.”

—“ Bedrettin Bey, eskiden orada da evler varmış, Çelik Bey fotoğraflarla kanıtlıyor.”

“ Efendim, 100 yıllık OsmanlI Sarayı’nın suruna yapılmış, o zamanın kaçak evleri... Bunlar, ‘tarihi eser’ diye yutturuldu. Olsa bile, bugünkü statüsünde 2. sı­ nıf tarihi eser. Kapatıp yok ettiği ise 1. sınıf tarihi eser. Zaten bizim takıştığımız nokta da buydu. Başka bir şe­ yimiz yok... Soğukçeşme, soğukluk yarattı. Sayın Sü-

soy, İstanbul şehrini kuşatan bütün tarihi surları bu­

gün milyarlar harcayarak restore ediyoruz, yapıyoruz. O surların etrafında da, Gülersoy Bey’in yaptırdığı tür­ den evler vardı, hepsini temizledik. Pırıl pırıl yaptık. Ön­ leri yeşil alan oldu. İşte burada çifte standart var. Sev­ gi, hepsine olur. Kendi yaptığına var, başkalarının yap­ tığına yok, olmaz böyle şey. Kendisi, tarihi esere kar­ şı saygısızlık yapmıştır. Bunu da 1 m ilyon tarihçinin önünde ispat ederim. Tarihi eser korumacısı olarak kendisini herkese kabul ettirse, bana ettiremez. Egosu ağır basıyor. ‘Ben yaparsam İyi olur’ diyor. Kaldı ki, be­ nim bildiğim kadarıyla Çelik Bey, hukukçudur. Kendi mesleğinin dışındaki konulara, çok iddialı giriyor.”

—“İstanbul Belediyesi olarak, ‘yıkıcı’ bir tablo ser­ giliyorsunuz. Haliç, Tarlabaşı gibi... Tarihi eser koru­ macılığı görevinizi nasıl sürdürüyorsunuz?”

—“ Bu konu, İstanbul Belediyesi olarak üzerinde önemle durduğumuz olay. Sadece Yerebatan Sarayı’nı mukayese ederseniz, bugüne kadar Turing Kulübü’ nün yaptığının iki katıdır. Şehir surlarının restorasyo­ nu, 20 milyarlık yatırım. Haliç’in kıyısında çıkan 10 ese­ re de şimdi başlıyoruz.”

—“ Çelik Bey’in yaptıklarını da inkâr etmek müm­

kün değil herhalde.”

—“ Aslında Çelik Bey de, güzel şeyler yapmıştır ba­ na göre de... Göze hoş görünen şeyler, eksiğiyle, faz­ lasıyla ... Ama hâlâ daha Soğukçeşme’de yaptıklarını hazmetmiş değilim, açık söyleyeyim. Şahsi hiçbir ça­ tışmam yok.”

FUHUŞ YUVALARI

—“Turing Kurumu’nun Beledlye’den kiraladığı köşklerin, sarayların süresi birkaç yıl sonra dolacak. Mukaveleyi yeniden uzatmayı düşünür müsünüz?”

— “ Hayır, b ittiğ i zaman hepsini alacağız. Anlaşa­ madığımız bir konu daha var, kendisiyle. Mesela yan­ da ‘Beyaz Köşk’ var. Gidin orada yemek yiyin, bir de Konyalı’da, Divan'da yiyin. Aradaki farka bakın. Bizim söylediğimiz şuydu: ‘Bunları yapıyorsunuz güzel, ama

işletmeciliğini bilenlere verin. O işletmenin kirasını da siz alın, restorasyon karşılığında.’ Ama ne hikmetse

bir yüksek ego var ‘Ben her şeyin en iyisini yaparım’ diye... Lokantacılığın da en İyisini yaptığını sanıyor, bu arkadaşımız. Oysa lokantacılık da ayrı bir sanat. Onu bilm ediğinin farkında değil. Belediye’ye ait, İstan­ b u l’un bu en güzel yerleri maalesef çok kötü m utfak­ larla dolu. Yemin ediyorum ki, zarardadırTuring’in bu­ radaki müesseseler!. Yemek olarak Fransız mutfağı ya da kızartmalar var. Mutfak da, kültürün bir parçası. Sa­ dece Turing’de değil, beş yıldızlı bütün otellerim izde de, sanki ayıpmış gibi, Türk yemeği pişirmezler. Yan­ lış işler yapıyoruz. Üstelik fiyatlar da çok pahalı.”

—“Anlaşılıyqr kİ, bu köşkleri de özel sektöre su­ nacaksınız?”

—"Süresi bitenleri alıp ihaleye çıkarıp kaliteli ye­ mek pişiren lokantalara kiraya vereceğiz. Topkapı Sa- rayı’nın içindeki KonyalI Lokantası çok iyi kalite oluş­ turdu.”

—“Sayın Dalan, Arnavutköy’de yapımı sürmekte olan kazıklı yol, Boğaz’ın doğal güzelliğini bozmaya­ cak mı? Yalıyla, deniz arasında beton yığınlar.”

— “Yener Bey, kazıklı yol gerçekten sevimli bir iş

değil. Ama mecburiyetten yapıyoruz. Sarıyer’den ge­ len bir hemşerimiz, Beşiktaş’a gelirken üç noktada tıkanır, kalır. Birisi Çayırbaşı, öteki Arnavutköy, öteki de Ortaköy... Bu iki tıkanıklığın açılması için, çok cid ­ di araştırmalaryaptık. Arkada dağlar sert, geçiş hemen hemen imkânsız. Onun için, dar yolun iki noktasını aç­ mak durumunda kaldık. Binaları yıkmadan, önünden geçtik. Çok basit ve pratik bir çözüm. Yani ne şiş yan­ dı, ne kebap...”

—“ Dalyan-Caddebostan arasındaki sahil yolu, üs­ tünden arabayla geçildiği zaman güzel ama, denizden bakıldığı zaman hoş değil. Beton yığınlar halinde. Hiç uzaktan gördünüz mü?”

— “ Denizden de gördüm, her hafta helikopterle de üstünden uçuyorum. Şu anda fazla sempatik değil. İl­ çe belediye başkanı arkadaşımızla, bizim aramızda bir anlayış farkı vardı. O, Yenikapı sahilleri gibi betonla doldurmayı istiyordu. Biz de, bazı kısımları mümkün olduğu kadar tabii halde bırakalım, plaj olsun istedik.

Neticede bir noktada buluştuk. Eski şeklinde çok iy değildi. Her yalıdan parmak gibi iskeleler... Bu iş, önü müzdeki plaj mevsiminde bittiği zaman çok estetik ola cak. Caddebostan’dan Maltepe’ye kadaryapılacakkı sim daha natürel görüntüde yapılacak. Dalyan-Cadde bostan arası, kanımca natürel havadan çıktı. Bu şans kaçırdık. Ayrıca, sahil yoluna paralel olarak ihaleleri ni yaptığımız kolektörler var. Pendik'ten Küçükçekme ce’ye kadar tüm sahillere akan pis sular temizlenecek Bu, milyonları yeniden denize kavuşturma projesidir İstanbul’u yeniden deniz şehri yapıyoruz. Bunlar dün ya çapında projelerdir.”

"Gökdelen, yapılması gereken yerde

yapılır. Kadıköy bölgesinde 10 senedir

yapılıyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Bu­

rada izin verdiğimiz yerler, Plyalepaşa’

nın arkaları. Tarihi şehrin, tarihi silue­

tini bozmayacak"

İstanbul tekeli... Başkan Dalan,

"İstanbul'u sevmek kimsenin tekelinde

değildir, çelik Bey bunu iddia ediyor, san­

ki bu kenti yalnız o seviyor. Ben ömrü­

mün en güzel 5 senesini buraya verdim.

O da sevseydi, kendisine teklif edilen Be­

lediye Başkanlığı nı kabul ederdi" dedi ve

ekledi: "Her şeyi en iyi kendi bildiğini sa­

nıyor. Ne yüce bir ego "

—“Sayın Dalan, hiç düşündünüz mü, tarih birgün sizi yargılarken hükmünü nasıl verecek?”

— “ Zannediyorum ki, insanlara öncelik veren biri­ si olarak kabul edecek. Taşlara değil, İnsanlara...”

—“ Bedrettin Bey, bunu tarihe bırakıp biz biraz da

Tariabaşı’na gelelim. Buldozerler bütün gün çalışıyor, durmadan evleri yıkıyorlar, istiklâl Caddesi’ni başka türlü koruyamaz mıydınız?”

— “ Buradaki evlerin hepsi, Rumlardan kalma 120 yıllık 2. sınıf tarihi eser. Bunların yıkılması veya yıkıl­ maması Anıtlar Yüksek Kurulu’na bağlı, bana değil. Ya­ pılan bu yol, ortada geniş bir bulvar açınca ortalık ter­ temiz olacak. Tarlabaşı bu noktaya niye geldi önce onu düşünmemiz gerek. 1960’lı yıllardan sonra Rumlar gi­ dince, burada bıraktıkları evlere birtakım kişiler sahip çıktılar, el koydular. Buralara düşük kaliteli aktiviteler girdi.”

— “ Ne gibi efendim?”

— “ Her nevi iğrenç fuhuş yuvaları, herkesin bild i­ ği şey... Buralarda kalite öylesine düştü ki, İstiklal Cad­ desi’ni de etkiledi. Kalite insanlar İstiklal Caddesi’ne gelmez hale geldi. Dolayısıyla oradaki dükkânlar, pas­ taneler çalışmaz oldu. Buraları şehrin batakhanesi ola­ rak anılmaya başlandı. Bu batakhanelerin bir kısmını, oradan yol geçirmek suretiyle gün ışığına çıkarıyoruz.

T'„Bed1rett,n Dalan la sohbetimizi, Emirgân Parkı ndaki

Sarı

«arının ağırlanmasında kullanılacak. Dalan, ötekneri de m u k a v K

alıp unlu lokantalara İhaleyle kiraya vereceğiz” dedi. (Fotoğraflar: Erol DİKSOY)

É É i f i f f i É S É ' * :: ■ ;n s * i ı

EKONOMİ

Şu anda süratli şekilde orada yapılar değişiyor. Daha elegan aktiviteler gelecek. Tarlabaşı’nın yıkımıyla, o bölgeye yeni bir ışık gelecek. Cerahati akıttık. Ulaşım da rahatlayacak. Uçüncüsü de, istiklal Caddesi’nin ya­ ya bölgesi olmasıdır. Ona yakın yol olacak. Sayın Sü-

soy, Tarlabaşı 20 yıl önce düşünülmüş ama biz yapı­

yoruz. Sadece para değil, yürek işi. Haliç de 150 sene­ dir yapılmamış. Kolay işler değil.”

—“Ulaşım rahatlığı bakımından, Taksim-Dolapdere eksenini tercih edemez miydiniz?”

—“ Efendim olur ama, oradan geçen insan, is tik ­ lal Caddesi’ne ulaşamaz. O zaman İstiklal Caddesi’ni öldürmüş olursunuz. Onun için, yakınındaki bu geniş bulvarı açıyoruz. Yener Bey, orada yıktığımız 100 ka­ dar binadır. Aynı bölgede, 3200 tane bu tarzda yapı var. Dolayısıyla, bir mimari stilin yok edilmesi de söz ko­ nusu değil. Göreceksiniz, bulvarın kenarında kalan ev­ ler, büyük değer kazanacak ve hepsi teker teker res­ tore edilecek.”

—“Onları da yıkıp gökdelen yaptıracakmışsınız.”

—"Yok efendim, hepsi yalan. Herkes kafasına gö­ re bir şey uyduruyor.”

—“Sayın Dalan, biraz da Haliç’ten söz etsek. Bu­ rasının çepeçevre gökdelenlerle donatılmasına gön­ lünüz razı olur mu?”

—“ Hayır, kesinlikle... Eski İstanbul’un, kendine mahsus bir silueti var. Güzel binalar ve camilerle süs­ lü. Bu siluet, benim belediye başkanlığım süresince kesinlikle bozulmayacak.”

PARKLARDA BİTYENİdT

—“Ama gökdelen yapımına izin veriyorsunuz.”

—“ Efendim, gökdelene karşı olmak da saçma... Gökdelen, dünyanın bütün şehirlerinde kullanılan in­ şa tarzı. Yapılması gereken yer de varsa yapılır. Ama kesinlikle, bizim İstanbul tarihi yarımadasının etrafında ve civarında değil. Esasında gökdelen, senelerdir Ka­ dıköy bölgesinde belki 10 senedir yapılıyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Bizim burada İzin verdiğimiz yer Piyale- paşa’nın arkaları... O gökdelenler yapıldığı takdirde, uzaktan gelen bir vapurun şehrin tarihi silueti içinde o gökdelenleri nasıl göreceğinin eskizlerini yaptırdım. Uzaktan flu bile görülse, izin yok.”

—“ Bir Ingiliz gazeteci, yaptırdığınız parklar İçin

'Sovyet parklarına benziyor’ demiş. Siz ne dersiniz?” — “ Önemli olan, o parkı yapacak alanı ortaya çıkar­ mak. Biz onu başardık. Yıktığımız yerleri, en iyi parkı bulacağız diye çirkin tutamazdık. O zaman insanlardan destek de görmezdik. Öyle zaman oldu ki, yıktığımız yere kalıp kalıp çim getirip üstüne koyduk. Bu yapı- lan parklar eleştirilebilir, ama neticede bir y e şilliktir Ihlamur, çınar ağaçları dikildi. Büyüsün bakalım, gö rüntüsü ne olacak? Eleştirilecek tek işimiz bu olsun Şimdi karar verdim, o parklara aynı noktalardan çekil miş eski fotoğraflarını koyduracağım. Bizi eleştiren ler, o zaman insafa gelirler.”

—“Sayın Başkan, şehrin dört bir yanında, özellik le kıyılarında tabelalar görüyoruz. Filanca belediyenin park yapımı diye... 100 milyondan aşağı fiyat yok. Be­ lediyeye ait Park ve Bahçeler Müdürlüğü var. Dışarı mil­ yarlar vereceğinize, bunları neden o bölüme vermiyor­ sunuz?”

— “ Biz bir siyasi partinin, siyasi bir felsefenin in­ sanları olarak geldik, oturduk. Bizim felsefemizde, yap­ tırabileceğimiz işleri dışarıya yaptırmak vardır. Devlet eliyle İş yapmak yerine, vatandaşlara iş dağıtmak... İha­ le mantığı var. İhaleyle yaptırdığımız parklar, kendi ya­ pacağımızdan daha ucuza çıkıyor. O kadar çok park ya­ pıyoruz ki, kendimiz yapsak yetişemeyiz. Diyelim ki 1200 mevcut adamımız var, parklar yapılırken 10 bin adam tutarız, park-bahçe yapma olayı bittikten sonra da bunlar da durdukları yerde bedavadan maaş alır. Bunları düşünen olmuyor. Şu anda biraz pahalı bile o l­ sa, uzun vadede ucuza gelir.”

—“Sayın Dalan, bir küçük parkın 100 milyona ya­ pılması, sade vatandaş olarak bizlere pek inandıncı gel­ miyor doğrusu. Bityeniği arıyoruz.”

— “ Bityeniği olması mümkün değil. İhaleler gaze­ te İlanıyla anons ediliyor. Her birine 50-100 müteahhit başvurur. Direkt verilen yoktur.”

—“Orman idaresindeki ağaç flyatlanyla, size fatura edilenler arasındaki farkı gazetemizde yazmıştık.”

— “ O ağacın getirilm esi, dikilm esi ve bir yıl müd­ detle de bakılması o fiyatın içindedir. Hatta sulanma­ sı. O kadar kârlı olsa, ihalelerde fiyat kırma olayları da büyük olur. Sanıyorum ki yüzde 19 dolaylarında. Kazı işlerinde bu kırma oranı yüzde 30'a kadar çıkıyor, kâr marjı daha fazla.”

—“Sayın Dalan, her şeyi becerdiniz de, şu İstan­ bul’a bir metro yapamadınız. O zaman adınız tarihe al­ tın harflerde daha iyi yazılırdı.”

— “ Yaptığımız nedir, Vatan Caddesi’nde?..”

İSTİKLAL CADDESİ'NE

BEDAVA TRAMVAY

—“ Herhalde metro değil... Zaten onun adını siz ha­ fif metro koydunuz, ne demekse... Tramvayın hızlı gi­ deni gibi bir şey mi? Başta öyleydi.”

— “ Tramvay değil, hafif metro oldu. Vagonları da tamamen metro tipi olacak. 29 Ekim 1988’e yetiştirm e­ ye gayret ediyoruz. 20 ayda bunu yetiştirirsek, dünya­ nın en hızlı inşa edilen metrosu olur.'Bunun 3 kilom et­ resi de yerin altında. Metro yerin altında da olur, üs­ tünde de... İnsanlar, yerin altında yaşasınlar diye ya­ ratılmamıştır. Ben şahsen, çok katlı apartmanlara, gök­ delenlere de karşıyım. İnsanı yerden koparıyorsunuz. Yerde yaşayan insanlarda, aşağılık kompleksi yaratır. Aynı olay, metroda da var. insan köstebek değil ki... Bizim imkânımız var, metroyu yerin üstünde yapıyo­ ruz. Bizde şehrin içinde, yerin altına girdik. Size bura­ da bir şey daha söyleyeyim. Tuzla-Haydarpaşa ve Sirke- ci-Halkah arasına bir ç ift daha ray döşetip metro stan­ dardındaki vagonlarla hizmet vereceğiz. Saatte 30 bin kişiyi bir yönde taşıyacağız, yani açık m etro.”

— “Son olarak Lizbon’da da gördüm, eski tramvay­ lar, kentlere çok değişik bir görüntü veriyor. Turistik bir anlamı da var. Böyle bir uygulama yapmayı düşü­ nüyor musunuz?”

— “ İstanbul’un şu andaki yapısında, tramvayı ye­ niden koymak mümkün değil. Ama şunu yapacağım: İstiklal Caddesi, tamamen yaya trafiğine açıldığı za­ man Taksim-Tünel arasında tramvayı çalıştıracağım. Eğer ikinci devre belediye başkanı olursam, bunu ya­ pacağım. Hem de ücretsiz olacak.”

—“Sayın Dalan, biraz da siyasetten konuşalım. 1 Kasım seçimlerinde ANAP İstanbul’dan kaç milletve­ kili çıkarır?”

— “ En az 30 m illetvekili çıkarır. Oyların 3’te 2’si bi­ zimdir. Çıkarması da lazım. ANAP iktidarı döneminde, İstanbul’a çok şey yapıldı. Yaptığımız hizmetler, gü­ nü geldiğinde oya dönüşür.”

—“Doğrusu büyük rakam. ANAP bu rakama ulaşır­ sa, size borcu artacak. Sayın Başkan, şu anda İstan­ bul belediyelerinin toplam dış borcu ne kadar oldu?”

—“ Toplam borcumuz 1 milyar dolara ulaşıyor. Bu­ na İSKİ dahil.”

—“ Bu kadar borcun faizi de var. Nasıl ödeyecek­ siniz?”

—“ B unla rorta la m a 25 yıl vadeli...yılda 40m ilyon dolar anapara ödeyeceğiz. Faizi de 30 milyon dolar ci­ varında. Yani yılda 70 milyon dolar. Toplam bütçemiz ise 1.2 trilyon... 15 ilçe, Anakent, İSKİ ve İETT olarak. Doları 1000 lira kabul etseniz, 70 milyar lira eder. Trilyon­ luk bütçenin içinde çok yüksek bir rakam değil. Ge­ len paraları sokağa atmıyoruz. Darlık ve Çekmece ba­ rajlarından gelecek suyun günlük geliri, metreküpü­ nü 500 liradan kabul etsek günde 350 milyon lira, yıl­ da 120 milyara yakın tutar. İki barajdan gelecek suyun parasıyla, toplam borcumuzun faizini ve anaparasını öderiz.”

—“ Bunca hızlı yatırım, siyasal amaçlı palyatif ön­ lemler olmuyor mu?”

— “ Eğer palyatif işleryapsak, İstanbul’un altyapı­ sına bütçemizin yüzde 75’ni harcamazdık. 2500 yıllık tarihinde yapılmamış işleri yapıyoruz. Bunun aleyhin­ de konuşanlar, önyargılı olanlardır.”

J İ P *

Hatûk C ilfov

|

—9

- §■=

1

İh ra c a tın te ş v ik i k o n u s u

ÜRKİYE’de ihracatın 1980’den sonra ve özellikle 1984’ten itibaren belirli bir büyüme eğilim ine girdiği b ilin i­ yor. Bu gelişmede ihracatçılarımızın bece­ risi kadar, getirilen çeşitli “ teşviklerin” rolü olmuştur.

Bunlar arasında en etkilisi, bazı sı­ nai mamullere uygulanan “ vergi iadesi"dir. Ne var ki, bazı açıkgözlerin “ hayali ihracat” gibi operasyonlara başvurmaları ve Hazine’ yi büyük yük altına sokmaları üzerine bu yol peyderpey bazı kalemlerde tamamen, bazı­ larında ise kısmen kaldırılmıştır. Düşük fa­ izli ihracat kredileri ile prefinansman işlem­ leri ise hâlâ varlığını sürdürmektedir.

Aslında benzer ihracat teşvik tedbirle­ rinin günümüzde birçok ülkelerde başarı ile uygulanmakta olduğu biliniyor. Bu bakım­ dan prensip itibariyle bizde de ihracat teş­ viklerinin varlığı "ç o k ” görülmemelidir. Yeter ki desteğin uygulanmasında, (haksız rekabet yaratmayacak ve Hazine’nin sömü­ rüsüne yol açmayacak biçimde) gerekli cid­ di denetimin yapılmasına özen gösterilsin.. Önemli bir diğer nokta, teşvik uygula­ malarında aksaklık yaratanların cezalandı­ rılması yerine sistemde sık sık değişiklik yapılması, ciddi ihracatçılar nezdlnde rahat­ sız yarattığıdır. Bu bakımdan yeni tedbirler getirirken uzak görüşlü bir politikanın ürü­ nü olması temenni edilir.

Aslında bugün Türkiye’nin sınai mamul

ihracatında, imkânlarının son noktasına yaklaştığı söylenebilir.

İhracatımızın yüzde 78’inin sınai mamul­ leri kavraması, büyük başarıdır. Ancak ül­ kede bir taraftan artan enflasyon yüzünden iç talep hızla büyürken, ihracat zorlamaları cazibesini giderek kaybetmektedir. Üstelik finansman yükünün ağırlığı yüzünden, ih­ racata dönük yeni yatırımlarda belirli bir bü­ yüme görülmemesi de endişe konusu oluyor.

Öte yandan ihracatı teşvik tedbirlerinin, sınai mamullerin kısa dönemde rekabet gü­ cü kazanmalarını sağlayacak biçimde olma­ sı kadar, uzun dönemde ihracatımızın bünye ve yapısını değiştirmeye yönelik bu­ lunması da şarttır. Tarım ürünleri ile hayvan­ sal mamullerin ihracat gelirlerimizdeki payının giderek küçüldüğü unutulmamalı­ dır.

Kısaca, Türkiye için ihracatın çok önem­ li hatta hayati bir ağırlık taşıdığı biliniyor. Bu kaynağa devamlılık sağlamak için ihra­ catımızın güvenli biçimde artması gerekir. Bu konuda mevcut yönetimin başarılı çaba­ ları inkâr edilemez. Ne var kİ, ihracatı teş­ vik stra te jis in in bir bütün olarak ele alınmasının ve ihracatta ihtisaslaşmaya önem verildiği kadar, ihracata yönelik sa­ nayi ve tarımsal üretimi teşvik politikasının tespitinin de, şart olduğunu hatırlatmak is­ teriz.

Türkiye örnek borçlu ülke

Turan YAVUZ

Washington ---iEÇTİGİMİZ hafta iç in ­

de W ashington’daki ____ IEkonomik Araştırma­ lar Ulusal Bürosu tarafından düzenlenen bir seminerde, Türkiye'nin borç durumu ele alındı.

“Gelişmekte Olan Ülkele­ rin Borç Durumu” konulu top­

lantılarda, içinde Türkiye’nin de bulunduğu sekiz ülke tar­ tışıldı. Bu ülkeler, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Endonezya, Güney Kore, Meksika ve Fili- pinler. Üç gün süren toplan­ tılar sırasında bir konuşma yaparak rapor sunan Orta Do­ ğu Teknik Üniversitesi öğre­ tim üyelerinden Merih Cela-

sun, Türkiye’nin 1970'li yıllar­

daki “problemli dönem” den sıyrılarak şimdi “örnek borç­

lu ülke” olduğunu bildirdi. Merih Celasun, Türkiye’nin

1970'lerden 1980’lere geçer­ ken büyük sıkıntılar yaşadığı­ na dikkati çekerken, “ Bu sü­

re zarfında büyük ölçüde uyum sağlanmışsa da bazı problemler halen mevcut”

dedi.

Ekonomik A raştırm alar Bürosu tarafından hazırlanan raporda, Türkiye’nin örnek borçlu ülke olduğu ifade edi­ lirken, borç ödemede çekilen sıkıntılar şöyle dile getirildi:

1— Mali uyum problemleri,

giderek büyüyen borç ödeme yükü altında giderek belirgin­ leşecek. 2— Türk ekonomisi

“ oturm uş" bir borç strateji­

sinden hâlâ yoksun. 3— Türk ekonomisi, borç krizi sırasın­ da doğan gelir dağılımı neti­ celerinden hâlâ çekiyor.

Bu arada toplantılar sıra­ sında konuşan Ekonomik Araştırmalar Ulusal Bürosu Başkanı Jeffrey Sachs da, dünya mali sistem inin bazı gelişm ekte olan ülkelerin borçlarında temerrüte gitm e­ lerinden etkilendiğini söyledi. Borç krizinin sona erm esin­ den bu yana geçen 5 yıl iç in ­ de birçok borçlu ülkenin hâ­

lâ uluslararası sermaye piya­ sasından normal piyasa değe­ ri üzerinden borç alamadığı­ na dikkati çeken Sachs, Tür­ kiye’nin önceleri borç krizin­ de yenik düştüğünü ancak daha sonraları büyük ölçüde toparlandığını söyledi. Türki­ ye, Endonezya ve Güney Ko­ re'de ekonomik büyümenin oldukça kuvvetli olduğuna dikkati çeken Sachs, “Bu ül­

kelerde enflasyon da belirli ölçülerde daha düşük” dedi.

Jeffrey Sachs, son olarak

borç krizinin, borçlu hükü­ metlerin güttükleri yanlış po­ litikalardan dolayı meydana geldiğini b e lirtti.

Altın ve dolar

düşüyor

A Tahtakale'de altın

ve dolar düşmeye

devam ediyor. Do­

lar cuma gününe

göre 1 lira düşüş

kaydederek 979-981

liradan alınıp satıldı

IERBEST döviz piya­ sası Tahtakale’de al--- »tın ve döviz fiyatları düşmeye devam ediyor. Cu­ ma günü 980 liradan alınıp 982 liradan satılan ABD do­ ları 1 lira değer kaybederek dün 979 liradan alınıp 981 li­ radan satıldı. Cuma günü 538 liradan alınıp 540 lira­ dan satılan Alman markı da 1 lira düşerek 537 liradan alınıp 539 liradan satıldı. Hafta içinde 15 bin lirayı aşan 64 ayar altın da düşü­ şünü sürdürerek dün 14 bin 900 liradan alınıp 14 bin 940 liradan satıldı. Cumhuriyet Ata lira da önceki gün 104 binden alınıp 106 binden sa­ tılırken dün 103 bin 500 lira­ dan alınıp 105 bin 500 liradan satıldı. Piyasa yetki­ lileri bu düşüşleri bir yan­ dan d ö vizin a lıc ıs ın ın olmayışına bir yandan da geçen hafta içinde gümrük­ te 3.5 milyar liralık kaçak mark yakalanışına bağlıyor­ lar.

GÜNÜN ÖTEKİ HABERLERİNDEN ÖZETLER

ÇUKOBİRLİK bitkisel yağ açığını kapatmak için Kanada’

dan 200 ton “kanola” tohumu ithal edecek.

EGE Bölgesi Sanayi Odası, “Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin sorunları acil olarak çözülmeli” dedi. ÇİMENTODA üretim arttı, ihracat azaldı. Bu yılın ilk altı ayın­

da üretilen 14 milyon ton çimentonun 250 bin tonu ihraç edildi.

BALKAN ülkeleri resmi turizm kuruluşlan 20'nci konferansı

protokolü, BakanlarKurulu'ncaonaylanarak Resmi Gaze- te ’de yayınlandı.

MERKEZBankası’nınözel kesim eyönelik reeskont kredi­ leri, yılın ilk 8 aylık döneminde yüzde 97.7 oranında arta­ rak 950 milyar liraya ulaştı.

JANDARMA Genel Komutanlığı, 16 müteahhidin devlet iha­

lelerine katılmasını geçici olarak yasakladı.

IMF ve Dünya Bankası toplantıları yarın başlıyor. Dış borç

sorunu, toplantıların en önemli maddesi.

"DENİZ

KİRLENMEYECEK"

—“Yapılmakta olan kolektörler, İstanbul’un kana­ lizasyon sorununu kökünden çözecek türden mi? Bu sistemin, denizi yine kirleteceği yolunda eleştiriler ya­ pılıyor, bazı bilim adamları tarafından.”

— “ Köklü çözümdür, kimsenin şüphesi olmasın. Biz hepsini kolektörle, tünellerle toplayıp bir nokta­ ya getiriyoruz. Bu noktada yüzde 30 yararı olacak bir fiziksel ön arıtma da yapıyoruz. Bunu da denizden 1200 metre açığa düzenli bir şekilde dağıtarak akıntıya ve­ riyoruz.”

—“Boğaz’daki alt akıntının, pompalayacağınız pis­ likleri Karadeniz’e taşımayıp Marmara’ya geri vereceği öne sürülüyor.”

—“ Boğaz’ın günde 1.5 milyar metreküp akıntısı var­ dır. Verdiğimiz su ise 1 milyon metreküp. Binde bir... Bir litre suya, bir gram mürekkebi koyup karıştırın, iş­ te o kadar kirlenir.”

—“ Üst akıntıyla, geriye gelme olursa ne yapacak­ sınız?”

— “ En azından yüzde 50’si Karadeniz'e gidiyor. Ge­ riye yüzde 50’si gelse bile, öylesine seyrelmiş oluyor ki, dünya standartlarının 350 defa altında kalıyor, kir­ lenmiyor. Bunların hesabını yerli^yabancı bilim adam­ ları yapıyor. 9 Eylül ve Orta Doğu Üniversiteleri sürekli araştırma yapıyor. Hem ‘Piri Reis’, hem de ‘lllm-1’ ge­ misi bize araştırma yapıyor. Bu imkânlar, Türkiye’de şu anda kimsenin elinde yok. Dünyanın parasını ödü­ yoruz.”

—“ Fiziksel arıtma yerine, neden biyolojik arıtma­ yı tercih etmediniz?”

—“ Yenikapı’daki tesisin önü, gelişme sahası. İler­ de şehrin parası olur, kontrollerde lim it üzerine çıkma durumu olursa derhal biyolojik arıtmaya gidilir. Şu anda yaptığımız İş 1.5 trilyon lira... Yeraltına gömdüğümüz para. T uzla ve Küçükçekmece’deki arıtmalar biyolojik olacak. Oralarda akıntı yok. İstanbul’un tamamını bi­ yolojik arıtma yapsaydık, 2 trilyona çıkardı. 500 milyar az para değil. Hem de gereği yok şu anda Bunlara karşı çıkmak, çağdaşlık değil. Kimseden teşekkür beklemi­ yorum, ama karşımızda da durmasınlar.”

—“Teşekkür ederim.”

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

It is frequently seen that in the Byzantine period sarcophagi and hypogeums were used as a family sepulture for generations, and bore diverse inscriptions, also

“ Bu işin ucunu bırakmayacağım, sonuna kadar gideceğim” diyen tavrı bana bir fotoğrafı anımsatıyor: 1950’- den kalma, sararmış bir fotoğraf: Nâ­ zım Hikmet’in

Öyle bir yer ki Agora, hem zaman dışı, hem de bütün za manian içinde barındırıyor: Narçiçeği renkli fesi nazar bon­ cuklu, ince bıyıkları badem

Daha çok robot güreşlerinde kul- lanmak için geliştirilen Robomaster’ın 499 dolarlık fiyatı biraz pahalı olsa da bu tür ürünlere ilgi duyanlar için uy- gun bir

Ocak 2002- Ocak 2006 tarihleri arasında Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği' nde tedavi edilen 173 alt ekstremite derin ven trombozlu olgu retrospektif olarak

Fikret’in bıraktığı kültür mirasında tek insandan ka­ labalıklara, bireyin özgürlüğünden toplumsal özgür­ lüğe ulaşma savaşımının tüm dalgalanmalarını

Metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) suşları tüm β-laktam grubu antibiyotiklere (beşinci kuşak sefalosporinler olan seftarolin ve seftobiprol hariç) dirençli

Çalışmaya Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı Laboratuvarına layşmanyaz ön tanısıyla yönlendirilen 26 hastadan 22’sinin