M
a
s
URtYET
Dolmabahçe Sarayında muaye- de salonundan sonra geçilen ve bugün (hususî daire) ismile anılan kısımda’ deniz cephesindeki dör
düncü oda Atatürkün yatak oda sıydı.
Hususî dairenin iki büyük sa- ı lonunu birbirine bağlayan kori
dor üzerindeki 71 numaralı oda iki kapılı ve dört pencerelidir 1 Üzerleri bronz işlemeli bir ceviz I karyola, gardirop ve komidin ta- I kımile, zevkle seçilmiş kanape ve
koltuklarla döşenmiştir.
Savarona yatında geçen rah^t- I sız günlerden sonra Atatürk 25-26
ı temmuz 1938 gecesi bu odaya
nakletmişti. (Bu nakil çok hazin olmuştu. Vakit geceyarısıydı. Sa rayın bahçesindeki ve sahildeki
bütün elektrikler söndürülmüş,
O civardaki vazifeli memurlar uzaklaştırılmıştı. Buna sebeb A- tatürkün bir sediye ile nakli mec buriyeti idi. Fakat Atatürk sedye ile nakledilmeğe kafiyen razı ol madılar ve müsaade etmediler. Bizzat bir hasır koltuğa oturdu lar, sağında ben, solunda muha fız kıt’ası komutam İsmail Hak kı Tekçe ve arkasmda sadık sof racısı Faik ile beraber koltuğu tuttuk. Böylece yattan İstanbul motörüne ve oradan da sarayın
asansörüne getirdik. Bu sırada
Neşet Ömer, Atatürkün nabzını ve sıhhî durumunu kontrol edi yordu. Asansörden salona çıkıl dığı vakit asla elden bırakmadık
ları celâdetlerde hemen ayağa
kalktılar. Bir çok istiıhamlarımj- za rağmen yatak odalarına kadar yürüyerek gittiler, yatağa uzan dıkları zaman «oh dünya varmış, burası hakikaten yattan daha se rin» buyurdular.) (1).
Tobruğun, Anafartaların,. Yıldı rım Ordularının, Sakaryanın ve
Dumlupmarm yenilmez kahra
manı artık bir Boğaziçi binasının deniz üstündeki odasından Ana dolu tepelerini seyrederek dasi- tanî ömrünün son günlerini ta mamlıyordu.
Bu zevkle döşenmiş, duvarları açık yeşü üzerine yıldızlarla, çi çeklerle süslü bir kâğıdla kap lanmış odada insan onun bütün mucizeli hayatım bir anda düşü
nüyor, ebedî uykusuna daldığı ceviz karyolası üzerindeki işleme li beyaz keten örtüye, mavi yor ganına bakarken Anadolu dağla rında karlar üstünde uzanmış Mustafa Kemali hayal ediyoruz.
Bir büyük ömür mihnetlerden, ıstırablardan ve mücadelelerden geçerek burada son durağına gel
miş ve kurduğu Cumhuriyetin
15 inci yıldönümü şenliklerde İs tanbul bajtfam yaparken bu oda da ikinci komasma girmişti.
71 numaralı odanın havasında onun ölümsüz hatıraları dalgala nıyor. Büyümüş mavi gözleri ve fazla sivrilmiş elmacık kemikleri-
le onu her an görüverecekmiş
gibi heyecanlanıyoruz.
4 eylül sabahı elini Umumî Kâ tibine uzatarak yatağından doğ rulan Atatürk, bir kaç dakika denize ve karşı sahile baktıktan sonra gözleri ıslanmış bir halde ağır ağır konuşmaya başlıyor (bu yolda konuşmak benim için de, senin için de çok ağır bir şey ama başka çaremiz yoktur, konuşmaya mecburuz, çocuk hani seninle arasıra bir işimizden bahsederdik, hattâ bunun için de bir kanun çı karılmıştı. Şu vasiyetname mese lesi, bugün yarın o işi bitirmeliyiz, bir iki gün sonra karnımdan su a - lacaklardır, ne olur ne olmaz, bar- saklardan biri delinebilir, başka bir ârıza olabilir, herhalde ihti yatlı olalım.) (2).
Umumî Kâtibinin, teessürünü güç yenerek dinlediği bu sözler den sonra icab eden hazırlıklar tamamlanmış ve Atatürk vasiyet nameyi alacak noteri 71 numaralı odada kabul etmişti. Görüşülüp, kahveler içildikten sonra Atatürk önündeki sigara masası üzerinde duran kapalı zarfı almış, bu benim vasiyetnamemdir, icab ettiği za man kanunî muamelesini yapar- sızın, diyerek notere vermişti.
Bir başka gün aynı odada Ata türk Başbakan Celâl Bayarın hu lâsa ettiği hükümet programım büyük bir dikkat ve alâka ile dinlemiş, doktorların müsaade et tiği konuşma vaktinin bittiğini hatırlatmak üzere odaya girenle ri de oturtarak, onlara devlet iş
lerde uğraşmaktan duyduğu iç
ferahlığını anlatmış ve sonra dün yanın bir büyük buhrana doğru
gittiğini ve bunun karşısında
alınacak tedbirleri işaretleyerek hükümete başarılar temennisinde bulunmuştu.
938 yılının sıcak yaz ayları siro zun büyük ıstırablarile geçiyor du. Hastalığın süratle ilerlemesi üzerine hekimler ilk suyun alın masına karar vermişlerdi. Suyu
doktor Fisenje ve Neşet Ömer
hazır oldukları halde operatör
M. Kemal almıştı. (Kaim tra-
karlar kullanarak hissi mevziî
surette iptal edici ilâçlarla ken disine acı hissettirmeden tam on buçuk kilo su aldık, bu suyu alır ken Atatürk de kanundan çıkan suyun miktarile yakından alâka dar oluyor, su dolan şişeleri, bir, iki, üç, dört diyerek sayıyordu. Suyun on buçuk kiloyu buldu ğunu öğrenince «tuhaf şey, dedi. Bir gaz tenekesi de ancak bu ka dar su alır» ve ilâve etti: «İnsan karnında bu ağırlık varken hîç rahat edebilir mi?» Ponksiyon bi tince Atatürk geniş bir nefes al mıştı.) (3).
Yeniden su almak ihtiyacı ça buk başgöstermiş ve birinci ponk siyondan on altı gün sonra İkin cisi alınmıştı (su ahmırken Ata
türk, mütemadiyen bütün suyu
alm, hiç kalmasın, diye söyleni yordu, ameliye bitince aman ne rahat ettim, dünya varmış, bu yurdu.)
Atatürk 17 teşrinievvel (ekim) gecesi ilk komaya girmişti. Bu esnada kendisini kısmen kaybet miş bir haldeydi. Asabî ihtilâçlar
içinde çırpınıyordu. Etrafında
dolaşanlara bırak, bırak, bırakın, diye haykırıyor, fakat kimseyi
tanımıyordu. Kendisini yatağa
yatırdık, fakat Atatürk bir türlü sükûnet bulmuyor, yorgam çekin, yorgam kaldırın, üşüyorum, ya nıyorum) diye haykırıyordu. (4). Uç gün süren bu komadan son ra Atatürk bir sabah tıpkı bir uy kudan uyanır gibi gözlerini açtı. Etrafmdakileri tanıdı. Onlarla hiç bir şey olmamış gibi konuştu ve «tuhaf şey, bana ne oldu?» diye sordu, kendisine (fazlaca uyudu nuz) cevabı verildi.
Yeniden hayata avdet eden A -
tatürk etrafındakilerle konuşu
yor, Başbakanı kabul edip direk tifler veriyor ve Ankaraya git mekten, Cumhuriyet Bayramında bulunmaktan bahsediyordu.
Tribüne bir asansörle çıkacak, oradan milletinin bayrammı kut layacaktı. Terzisi karın şişkinli ğine göre ölçüsünü alıp firakını hazırladı, doktorlar Atatürkün son arzusu olan böyle bir seya hatin mümkün olabileceğini, fa kat yolda ağır bir kalb krizile öl mek ihtimali bulunduğunu da söy
lediklerinden seyahatten vazge
çilmişti.
Cumhuriyet Bayramı günü sa rayın önünde mekteblilerin yap
tığı tezahürattan heyecanlanan
Atatürk, ikinci bir komaya girdi. Bu koma bir gece sürmüş, ertesi
sabah Atatürk, etrafındakilere
(ben dün gece ne oldum?) diye sorup ^(ben asıl dün gece hasta idim. Âdeta değişmiş, bir başka 3
adam olmuştum.) demişti. s
Kamında tekrar ve süratle ar- si tan suyun tazyikmdan büyük bir M
ıstıraba düşen Atatürk şiddetli 5 bir ısrarla üçüncü defa suyu al- » dırttıktan bir gün sonra son ko masma girdi.
(Büyük kurtarıcı sakin, âdeta uyur gibidir. Arasıra küçük ihti lâçlarla yatağından sıçrıyor, sade bir saniye sonra tekrar sükûnete kavuşuyor, yavaş yavaş hançere- sinde kesik hırıltılar başlıyor ve yüzü tedricen siyahlaşıyor, gözle ri kapalı ve göğsü mütemadiyen inip çıkıyor. 10 kasım günü saat dokuzu çalıyor, Atatürkün ancak beş dakikası .kalmıştır. Bir aralık kapalı gözlerini birdenbire açı yor, başım seri bir hareketle sa ğa doğru çeviriyor, bu onun bize son bakışıdır. Ağır ağır yatağına
— Arkası Sa. 6, Sü. 4 te —
(1) Ali Kılıç, hastalığından ölü müne kadar Atatürkün neşredil memiş hâtıraları, Tasvir gazetesi 1945.
(2) Haşan Rıza Soyak - Ata türkün vasiyetnamesi 1945.
(3, 4, 5) Ordinaryüs Profesör M. Kemal Öke, Ebedî Şefimizin son günleıi «Cumhuriyet» 1938.
Tarihî Odalar: 14 *****^*^***
m
^ **^ *% ^ **
w
Yazan: Halûk Y. Şehsuvaroğlu
Atatürkün
öidüğü
oda
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi