A jJJ
*' .Jl3 A Ğ U S T O S 1988
POLİTİKA VE ÖTESİ
MI I I MI I ) KEMAL
rrfe/rg<r
İlk Bayan Aday
Yerel yönetim seçimlerinin ön plana geçtiği şu günlerde Sa - biha Zekeriya Sertel'in 1930 yılında İstanbul belediye seçim le rinde şehir meclisi üyeliğine bağım sız aday olduğunu biliyor muy d u n u z ? Böyle bir adaylığa ne kendi, ne de eşi Zekeriya Sertel- in anılarında rastlanıyor. B u olaya Tarih ve Toplum dergisinin Mart 1988 sa yısında Cem il Koçak’ın yazısında rastlıyoruz.
O yıllarda belediye ve şehir m eclisi üyeliğine parti dışından seçilm ek çok zordur. B ü yü k kentlerin belediye başkanları hükü metçe atanır. D ahası İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerin vali liği, belediye başkanlığı ve parti başkanlığı bir tek kişinin om uz larına yüklenir. Yani bunları halk seçm ez, hükümet atar. Sa b ih a Sertel, bizim gazetecilik tarihimizde e şin e çok az rastlanır ya zarlardan biridir. Ç o k cesurdur ve cesaretini.her dönem de belli etmiştir. 1930 yılında bağım sız olarak şehir meclisine bağım sız adaylığını koym ası da cesaretini gösterir.
Hele adaylığını koyarken yayımladığı broşürde programını açık laması tek parti döneminde her yiğidin göze alacağı işlerden de ğildir. Broşürde adaylığını niçin ve hangi amaçla koyduğunu şöyle açıklıyor:
"B e n adaylığımı ne Cumhuriyet Halk Partisi, ne de Serbest Cumhuriyet Partisi adına koyuyorum. B a ğım sız olarak İstanbul şehrinin ekseriyet nüfusunu teşkil eden amele, şehir sınırlan için deki yoksul köylü, küçük esnaf, küçük memuru temsil eden halk adına koyuyorum. G erçekleşm esine çalışacağım en birinci şey, yoksul halkın oyunu, otoritesini, ekonomik ve sosyal haklarını s a vunmadır.”
1930 yıllarında yoksul ameleye, yoksul köylüye, yoksul memur ve emekçiye arka çıkmak, b unu göze alm ak kolay değildir. S a biha Sertel o yıllarda gö zü n ü budaktan esirgemezm iş.
Sa b ih a Sertel, broşüründe, İstanbul, Ankara gibi kentlerin va lilerinin aynı zam and a belediye başkanı (hatta parti başkanı) ol masını kınıyor, biınların hükümetçe atanmasını doğru bulmuyor, belediye ile vilayetin birleştirilmesini eleştiriyor, bu tür uygula maların ‘halkın iradesine vurulm uş bir tokat’ olduğunu söylüyor.
Bakın belediye hizmetleri arasına neleri katıyor:
“Bizim çarpışacağım ız en önemli nokta dem okrasiyi derinleş tirmek, halkın otoritesinin ve çıkarlarının hükümet otoritesi ü s tünde olduğunu kabul ettirmektir. Seçim lerin genel, bir derece li oy hakkı ile olması, parti baskı ve etkisinden uzak olması, ş e hir meclisinin ve belediyenin sorum lu memurlarının da seçim le gelmesi, ancak bu toprakların sahibi biz olduğum uzu göstere cektir. Tersi olduğunda hiçbir programın uygulanm ası olası de ğildir. Halkı temsil etmeyen bir şehir meclisi, halkın ihtiyaçlarını değil, kendini tayin eden üst makamın çıkarlarını gözetir.”
Sözlerini pahalılık, ucuzluk konularına getiriyor. O zam anlar bir ‘muhtekir sözcü ğü vardır, sık sık onu kullanıyor. Muhtekir ilk ağızda karaborsacı, bugün ise vurguncu anlam ına gelir. Öyle ki ülke muhtekirden çok çekmiştir. Bir anım vardır. 1946’dan sonra Millet Partisi kurulduğunda Parti B aşkanı M areşal Fevzi Çak- m ak’a sorarlar:
"Ekono m ik gö rü şü n ü z ne olacaktır?” "Muhtekirlerle sa v a şa c a ğ ız” der.
Sa b ih a Hanım da bundan ötürü muhtekirlere çok yer vermek tedir:
"... Bir memlekette muhtekirler, tüccar, emlak sahipleri iste dikleri ücretlerle halkı istismar ederse (söm ürürse) o memleket te ferdin iktisadi menfaatleri ancak bir sınıfı himaye ederek dü zenlenm iş demektir (..) Halk, bütün tüccarların, muhtekirlerin, emlak sahiplerinin elinde ezilmektedir. Zorunlu mallar için narh yoktur. Tüccar, kendisine b e ş kuruşa mal ettiği malı yirmi kuru ş a satabilir. Em lak sahipleri kiraları istedikleri gibi yükseltebilir ler. Tüccarın m alına ve ev kiralarına narh konm ası (belirli bir üc ret) halkın çıkarları bakım ından zorunludur.”
Yoksul halk, işçi, emekçi, emekli b ugün de bu istemleri yine lemiyor m u ?
Sa b ih a Sertel daha birçok şey söylüyor.