f
A ,
yanağı olan Kamusu Türkî'
dönümüdür.
B i r k a ç ay
lopedisi, Kamus-ül Âlâm'
tılışmın
60
. yılı dolacak.
dev eserleri meydana
geti-hikâyesini okuyacaksınız.
c ız ıltıla r çıkararak yazmaya başladı. K oca b ir günün akşam ına kadar, bu çalışm a böylece bitm ez tü k en mez b ir araştırm a, incelem e ile k i tap ve k â ğ ıtla rın arasında devam edip gidecek...
ö lü m ü n d en yıllarca sonra, rah m etli İsm ail H abib Sevük, onun in san ü stü b ir gayretle m eydana ge tird iğ i eserlere bakıp şöyle d iyecekti: K «Bazan 40-50 k işilik akadem ilerin
uzun sen eler ça lışarak yapam adıkla rı işi, b ir Şem sedd in Sam i çıkar, devler gibi çalışarak b aşarır...»
O nun ilk fo to ğ rafların d a çok ro m an tik b ir yüz ifad esi vardı. O za m an daha sakal bırakm am ıştı. So n ra dan sak alı çıkm aya başlayın ca bir d aha onu h iç kesm edi. B u kıvırcık, pam uk gibi saç ve sakallar, Şem sed d in S a m i'n in beynind e yerleşm iş a l tı yaban cı d ilin gerçek m ânada ken disin e kazandırdığı k ü ltü r yüküne dayanam adı, vücudu ezildi, saçın dan evvel sakalı ağardı! Fak at irili u fa k lı tam am 54 eser m eyda n a getirdi. N esiller bu eserlerden bazıların a baka baka, b a tı dünyası n ın m üspet ilim le dolu aydınlığına eriştiler. K am usu Fransevi, K am usu Arabi. K am u s-ül Âlâm, K am usu Tür- k i ; bu nların h er biri, T ü rk diline kelim e zen gin liği getiren ölüm süz büyük lü g atler oldu. K oca T ü rk Dil
İL İM — Dostları, tek çizgili, yeşil kaplı bir defter verdiler, «üstat, hayatınızı mutlaka ya zm a lısın ız» dediler. Defteri aldı. K a b ın a bir etiket yapıştırdı. Üzerine selis bir yazıyla: « ö m rü m ü n işinde bir seyahat, defter 1, 6 haziran 1 90 2» di ye yazdı. Fakat, hayatına ait tek satır kaydetmedi. Defteri de yıllar yılı sürecek yeni bir lügat denem esine tahsis etti.
A Ş K — Bir şair: «İlim kuru, fakat hayat a ğ a cı daim a ye şildir» der. Şem seddin Sam i'n in dış d ü n y a sın d a ilim; iç dün yasınd a ise, kalbinin derinliklerinde ilk ka rısın a karşı duydu ğu büyük aşk da im a taze, daim a yeşil kaldı. O n u n sa çla rından bir tutamı böyle bir çerçevede, Fars edebiyatının en m üstesna aşk şiirleri içinde, ölünceye k a d a r o d a sın d a sakladı.
S E D D I N S A MI
B u n l a r ı da B u l d u ~~
Bugün, Türk diline âbide diken
büyük Türk bilgininin mezarı bir
taş; vârislerindeki şahsi eşyaları da
gelecek nesillere intikal edecek bir
«Şemseddin Sami Köşesi» bekliyor.
(
ioj
İ
j
CJLİ ^ (°>M'
o
J J
j
I
i
o
’ tM e y d a n a getird iği eserler arasında , birbi- riyle hiç b a ğla ntısı olm ıyan lara da raslıya- bilirsiniz. işte, O rh u n A bid e le ri'n in Türkçe- ye tercümesi, a ş a ğ ıd a da, klavyesini eski ya zıya g ö re yaptırm ayı ta sa rla d ığ ı daktilo m akinesinin ba zı harflerini görüyorsunuz...
K u ru m u on u n eserini dayanak ya parak d oğru ld u!...
1876 y ılın d a kurduğu Sabah ga zetesinde yazdığı m akalelerle d ikka ti çekti. T a rih çi Abdurrahm an Ş e ref Bey, T a rih M usahabeleri adında ki eserinde, onun m akalelerine te m asla: « ...B ir h a k ik a t ve m ülkü m ille t iç in b ir ders idi.» diyor. B i lir m isin iz ki, bu başm akaleleri ya zan adam o sıralard a henüz yirm i a ltı yaşınd a b ir g e n ç ti!...
Aile h ay atın ı İstan b u ld a kurdu. 1884 y ılın ın 4 m ayısm da dünya evi ne girdi. E d rem itli K azasker Sad et tin E fen d in in kızı E m ine H anım la evlendi. B u küçü cük yapılı fakat delişm en, çok h arek etli ve çok atak kadm ı büyük b ir aşkla sevdi.
Şem seddin Sam i B ey ilk evlilik günlerind en itib aren karısın ın iyi giyinm esini isterd i. B ilh a ssa giyim kuşam ı, tu v aleti ile ilgilenird i. F a kat işin tu h a fı E m ine H anım oralı değildi. Sadeliğe düşkün, gösteriş ten u zaktı. B u n u n la beraber soydan asil b ir kadındı. B u gü n İm rah or di ye tanıd ığım ız sem t onun dede adm dan gelm edir. Böyle b ir ailenin kızıydı.
E m ine Hanım kocasının istekle yaptırdığı, devre göre b irin ci s ın ıf kum aş ve d ikişten çıkm a elbisele rin i, çok d efa m isafir g ittiğ i b ir ev de, evlenm ek üzere olduğunu iş it tiğ i fakir, kim sesiz, h izm etçi veya ev lâtlığa hem en orada çıkarıp verir, sonra da eve onlardan b irin in elb i sesin i giym iş olarak d önerdi...
Ü stelik E m ine Hanım sporcu idi. O devrin geleneklerine h iç aldırm az, ev h alk ın ın endişeli ve h ay ret dolu bakışları arasm da öküz arabasına
atlad ığı gibi, kayış d ağm a gider, su alır, arabayı kendi ku llan arak eve dönerdi. Şem seddin Sam i Bey bu hareketlere m âni olm ak isterse de, çok d efa da sü k û tla karşılard ı. S a n ki k arısın ın ancak dokuz y ıllık b iı öm rü kaldığın ı b iliy o rd u !...
B u çok h areketli, sporcu hanım ürem iden öldüğü zam an, arkasında dokuz yıla sığdırdığı Sam iye, Sadi- ye, Sadi, Sam i (Y en ) adm ı taşıyan dört evlât b ıra k tı ki, bu nlard an S a m i Y en, T ü rk sporcu luğun un k al km ışın d a büyük h izm etleri dokun m uş, anasından gelme h a sletler ta şıyan gerçek b ir sporcu oldu.
Şem seddin Sam i çok kibard ı. G ü ler yüzlü idi. B ü tü n gün ça lıştığ ı odasında rah atsız ed ilm esini h iç is tem ezdi. F a k a t h iç b ir ziyaretçiyi de kapısınd an çevirm ezdi. Ç alışırken yorulup ara verdiği zam an, büyük kızı Sam iye H anım ı çağ ırtır, on u n la ilm i, edebî konuşm alar yapardı. V icto r Hugo'yu çok sevdiği için ek seriya ona a it konulard a konuşur, şiirlerin i oku tu r, veya o sıralarda kend isini çok alâkalan dıran astro nom i bahsind en söz açardı.
İlm i h ü v iy eti; doğuda, batıda, ku zeyde, güneyde ta n ın m ıştı. Ona da nışm ak, fik ir alm ak için gelenlerin h esabı yoktu.
B ir su lh adamıydı. Çok d efa onun yem ek m asasında papaz, ho ca veya b irib irin e z ıt fik ir, m ezhep ayrılığı olan kim seler, yan yana, karşı karşı ya o tu ru rlard ı. O nun rah lesi önünde dize gelen n ice Alman, Fransız, Arap, Y u n an lı m ü steşrik ler vardı. F a k a t o dalm a m ütevazı, öğreten adam vas im in gönül yüceliğine erm iş k işi olarak kalırdı.
B u zayıf, h asta lık lı, fa k a t m ü th iş yaratm a gücü gösteren adam a ö lü m ün erken gelm esi ta b ii idi. Bugün m aalesef daha yayınlanm am ış olan, fa k a t gerek Necip Asım ve gerekse Velid Ç elebi’ye sonradan m ehaz olan, ü stad ın O rh un A bideleri, K u- tad k u b ilik gibi te tk ik eserleri, m a sasın ın üzerinde kaldı.
Sekiz kard eşinin de b ire r cu m ar tesi günü ö teki âlem e göç e ttik le ri n i bildiği iç in : «Ben de b ir cum ar tesi günü öleceğim !» derdi. Netekim 1904 y ılın ın 18 h aziran günü yine b ir cu m artesiye tesad ü f e tti. Saatin 21 i gösterdiği sırad a d ehasın ın ve h ay atın ın n u ru söndü.
Şu dünyada u su ld en d ir: Can m e zara, m al m ezada, derler. Onun ce nazesi kapıdan henüz çık m ıştı. Eren- köyde rehind en b ir tü rlü k u rtara m adığı köşkü hem en sa tışa ç ık a rıl dı. K alan eşyaları da evin önünde m ezat edildi. M erhum un b ü tü n öm rü nce sevem ediği ik in ci karısı, ala ca k lıla r gelir, borç üstü nd e k alır di ye, kendi eşyaların ı toplayıp, ista n - bu ldaki akrab aların a g itm işti.
Evvelce için d e cıvıl cıv ıl in san la rın kaynaştığı, m isafirlerin kapıdan ve sofradan eksik olm adığı köşk, b ir den korku nç b ir yalnızlığa büründü. Y aln ız en ü st k a tta , sokak kapışm a bakan büyük cam lı p en ceren in ge risin d e en küçü k kızı Sadiye Hanım, h ıçk ıra h ıçk ıra ağlıyordu. Nasıl ağ lam asın ki aşağıda, kapıdan son ç ı kan b irk aç kişi, sırtla rın d a çu val lar dolusu k ita p la rı götürüyorlardı. H ani bab asın ın , çok d efa 38 - 39 de rece ateşine rağm en sah ifeleri ara şm a b ü tü n öm rü nü gömdüğü k ita p ların ı götürüyorlardı...
Taha Toros Arşivi