• Sonuç bulunamadı

Yeni Türk Edebiyatında Zeytin

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeni Türk Edebiyatında Zeytin"

Copied!
34
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Taylan Balcı

OLIVES IN NEW TURKISH LITERATURE

ÖZ: Zeytin, insanlığın çok eski zamandan beri farklı görevlerde kullandığı bir meyvedir. Yararlılığı dolayısıyla mitolojide kutsal sayılan zeytinin adı, tüm semavi dinlerin kitaplarında geçmektedir. Zeytin hem kutsal sayılması hem de Anadolu coğrafyasında yetiştirilebilen bir ağaç olması nedeniyle Türk toplumunun yaşan-tısında önemli bir yer tutmuştur. Toplumun ticaretinde ve sofrasında kullanılan ayrıca yaşanılan bölgede önemli pastoral ögelerden biri olan zeytin, bu yönleriyle edebiyatçıların da dikkatini çekmiş ve eserlerinde kullandıkları bir unsur olmuştur. Bu yazıda zeytinin yeni Türk edebiyatı eserlerinde nasıl kullanıldığı incelenecektir. Anahtar Kelimeler: zeytin, mitoloji, işçilik, barış, zeytinlik.

ABSTRACT: Olive is a fruit that has been used by mankind in different function since ancient times. The name of the olive, which is considered sacred in mythology due to its usefulness, is mentioned in the books of all celestial religions. Olive has an important place in the life of Turkish society because of it is considered sacred and is a tree that can be grown in Anatolia. Olive, which is one of the most important pastoral elements used in the trade and that is a table food of the society, has attracted the attention of literary writers in these aspects and became an element used in their works. In this article, how olives are used in new Turkish literature works will be examined.

Keywords: olive, mythology, workmanship, peace, olive grove. ...

Yeni Türk Edebiyatı, Sayı 20, Ekim 2019, s. 67-99.

* Yüksek Lisans Öğrencisi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim

(2)

Zeytin; çok eskiden beri yiyecek, yakacak, ilaç, parfüm ve kutsama aracı olarak kullanılan bir meyvedir.1 Tüm semavi dinlerde kutsal sayılan zeytinin ismi İncil ve

Tevrat’ta toplamda yüz kırk kez geçer.2 Eski Ahit’in Tufan kıssasında, Nuh’un

gemi-den saldığı güvercin, ağzında bir zeytin dalıyla geri dönünce karanın ortaya çıkmaya başladığı ve Tufan’ın bittiği anlaşılır (Yaratılış 8:11). Bu kıssanın etkisiyle zeytin dalı barışın ve umudun sembolü olmuştur. Eski Ahit’te zeytin, bilgelik ve yararlılık gibi yönleriyle anılır (Hakimler 9:7-9). Zeytinin adı diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi Kuran’da da geçer. Tîn Suresi’nin incir ve zeytin üzerine yemin edilerek başlıyor ol-ması, zeytine özel bir önem verildiğinin göstergesidir (Tîn 95/1). Mü’minûn Suresi’nde ise zeytinin, hoş kokulu yağı ve katık olacak meyvesi ile Sînâ Dağı’nda yaratıldığı söylenmektedir. (Mü’minûn 23/20).

Zeytinin adı mitolojik hikâyelerde de sık sık geçer. Akdeniz’de yetişen bir ağaç olan zeytinin bu bölgede yaşamış olan Roma, Yunan ve Mısır gibi medeniyetlerin mitolojilerinde önemli bir yeri vardır.

Mısır mitolojisine göre insanlara zeytinin nasıl işleneceğini öğreten Tanrıça İsis’tir ve Eski Mısır’da dini ayinlerde arınmak için zeytinyağı kullanılmıştır.3

Yunan mitolojisinde; zeytin ağacının yaratıcısı Athena,4 insanlara zeytin ağacının

nasıl yetiştirileceğini öğreten ise Hermes’tir.5 Mitolojide zeytinin yaratılış hikâyesi

şöyledir: Attika şehrinde hak iddia eden Poseidon üç dişli mızrağıyla şehirde deniz sularının doldurduğu bir çukur açar. Athena ise bu pınarın yanına dünyadaki ilk zeytin ağacını dikerek şehrin üstünde egemenliğini iddia eder. Bunun üzerine toplanan ilahi mahkemede tanrı ve tanrıçalar, en güzel hediyeyi sunana şehri vermeyi kararlaştırırlar. Oylama sonunda zeytin ağacı daha çok oy alır ve Athena şehre egemen olur.6 Aynı

hikâyenin başka bir anlatımına göre Poseidon şehre bir ırmak değil at hediye etmiştir. Athena ise yine yeryüzünün ilk zeytin ağacını hediye etmiş ve “Ey tanrısal hakemler, bu gördüğünüz ağacın meyveleri hem bu şehirde hem de başka yerlerde yaşayanlar için değerli bir besin olacaktır. Yağları da geceyi aydınlatan yıldızlar gibi ışıklandıracaktır karanlık tapınaklarınızı!” demiştir. Hikâyenin bu şeklinde de kazanan Athena’dır.7

Mitolojide ismi zeytin ile birlikte anılan bir tanrı da Apollon’dur. Apollon, Zeus’un zorla birlikte olduğu Leto’dan doğmuş oğludur. Zeus’un karısı Hera, Leto’nun hamile

1 Nahya, “Zeytin: Tüm Ağaçların İlki, İlahların ve İnsanların Onuru”, Metro Gastro Dergisi, s. 88. 2 Dervişoğlu, “Zeytinin İzinde, Cumhuriyetten Günümüze Türk Edebiyatına Bir Bakış”, Zeytin Kitabı,

s. 181.

3 Sarı, oil-Kutsal Yiyecek Zeytin, s. 13. 4 Graves, Yunan Mitleri, s. 72. 5 Age., s. 78.

6 Age., s. 72.

(3)

olduğunu öğrenince onun doğurmasına izin vermez. Leto, Apollon’u zor koşullarda Kynthos Dağı’nın kuzey eteklerinde bir zeytin ve hurma ağacının altında doğurur. Böylece zeytin, Apollon’un simgelerinden biri olur.8

Roma mitolojisinde de benzer bir doğum sahnesi vardır. Mitolojiye göre Antik Roma’nın kurucusu olan ve bir kurt tarafından büyütülen Romus ile Romulus kar-deşler bir zeytin ağacının altında doğmuştur.9 Bu doğumun Apollon’a benzerliği ve

kutsal bir ağacın altında olmasıyla çocuklara ve kuracakları şehre kutsal bir nitelik kazandırıldığı düşünülebilir.

Zeytin ağacının özellikle Yunan mitolojisinde daha birçok rolü vardır. Bunların arasında olimpiyatları kazananlara zeytin yaprağından yapılmış bir taç giydirilmesi,10

Herakles’in asasını zeytin ağacından yapması, yılın birinci ayının simgesi dolayısıyla yeni yıl ağacı olması ve dallarının kötü ruhları kovduğuna inanılması11 sayılabilir.

Mitolojik Bir Öge Olarak Zeytin

Zeytin, Türk edebiyatında özellikle Yunan mitolojisinden beslenen yazar ve şairler tarafından mitolojik çağrışımlarıyla ele alınmıştır.

Şiirlerinde mitolojik ögelere sıkça yer veren Melih Cevdet Anday, “Bellerophon’un Kızgınlığı ve Likyalı Kadınlar” şiirinde zeytinli Likya topraklarının denizin sularıyla tuzlanıp kuruduğundan bahseder:

Değer miydi bunca kızgınlığa, Gidip ayağa kaldırmaya denizi. Tüm toprak tuza boğulsun da, Kurusun zeytinli Likya?12

Yunan mitolojisindeki hikâyeye göre Likya Kralı İobates, bir iftira yüzünden Bel-lerophon isimli prensin, evli kızının namusunu kirletmeye çalıştığını düşünmektedir. Bu yüzden prensi öldürmek ister ve ona çok zorlu görevler verir. Bellerophon, ölümcül görevleri uçan atı Pegasus’un da yardımıyla başarılı şekilde tamamlar. Bellerophon’un bir türlü ölmediğini gören Kral İobates, onu öldürmek için bir pusu kurar ve ülkenin en cesur savaşçılarını karşısına çıkarır ancak Bellerophon’un gerçek babası Poseidon, oğlunu korumak için dev bir tufan gönderir. Kendisine kurulan tuzağa öfkelenen

8 Age., s. 65. 9 Nahya, age., s. 89. 10 Graves, age., s. 239. 11 Age., s. 614.

(4)

Bellerophon’un dev dalgalar arkasında İobates’in sarayına doğru ilerlediğini gören Likyalı kadınlar, böyle giderse şehrin yıkılacağını anlayıp eteklerini açarak denize doğru ilerlerler. Bellerophon’a kiminle isterse birlikte olabileceğini göstermeye çalı-şırlar. Kadınların bu hâlini gören Bellerophon, dalgaları da alıp geldiği yere döner.13

Şiirde topraklarının dalgaların tuzuyla kuruduğu söylenen zeytinli Likya, bugün de zeytinlikleriyle bilinen Fethiye-Antalya arasındaki kıyı kesimidir. Aynı zamanda zeytinle simgelenen Tanrı Apollon’un da Likyalı olduğu söylenmektedir.14 Halikarnas

Balıkçısı’nın bir yazısında da Likya bölgesi, zeytinleriyle anılır:

Artık Lykia kıyılarına gelinmiştir. Zeytin ağaçları, haruplar, çamlar arasından Lykia’nın yüksek ve süslü beşik mezarları görünür.15

Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur romanında Mümtaz’ın yaşadığı günah ve haz duygularını zeytin ve üzümle sembolize etmiştir. Romanda üzüm mistik ilhamı, zeytin ise vazıh düşünceyi simgelemektedir. Mitolojide zeytin; zekâ, bilim, bilgelik ve sanat tanrıçası Athena ile aydınlık ve güneş tanrısı Apollon’un simgesidir. Üzüm ise bağların koruyucusu ve şarabın mucidi olan Dionysos’un simgesidir. Nietzsche, Tragedya’nın Doğuşu isimli eserinde Apollon’u aklın, Dionysos’u ise hazzın tanrısı olarak göste-rir ve bu ikisinin Zeus’un birbirine zıt iki oğlu olduğundan bahseder. Nietzsche’nin Apollon ve Dionysos’u karşı karşıya getirmesi gibi Tanpınar da burada bu iki tanrının sembollerini karşı karşıya getirmiş ve bu sembollerin birbirine zıt çağrışımlarını bir arada kullanmıştır:16

Burası Akdeniz’di. Mümtaz Akdeniz’in ne olduğunu, nasıl bir hayat rahatlığıyla insanı kavradığını, güneşin, berrak havanın, ufkun çizgisine kadar uzanan ve her dalgayı, her kıvrımı kendi kenarlarıyla göze nakşeden sarahatin, insanı nasıl terbiye ettiğini, ruhumuza nasıl dolduğunu, hülasa üzümle zeytini, mistik ilhamla vazıh düşünceyi, en çetin ihtirasla ferdi huzur endişesini el ele yürüten tabiatın mahiyetini sonra kitaplardan öğrendi.

Zeytini mitolojik yönüyle ele alan yazarlarımızdan biri de Halikarnas Balıkçısı adıyla bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Yazar, denemelerinde zeytinin mitolojik yönüne değinmiş, roman ve öykülerinde ise zeytini günlük yaşantının bir parçası olarak kullanmıştır. Kabaağaçlı, “Arahne(Örümcek)” yazısında Athena’nın Lidyalı bir kızla yaptığı dokuma yarışmasını anlatır. Yarışmada Athena; Poseidon ile şehir hâkimiyeti için yaptığı, kendisinin zeytin ağacı hediyesiyle kazandığı yarışmanın resmini do-kumaktadır ancak Lidyalı kızın Zeus’u cinsel ilişkilerde resmetmesine sinirlenir ve

13 Graves, age., s. 332-334. 14 Bayladı, age., s. 51-52.

15 Halikarnas Balıkçısı, “Lykia Kıyıları”, Hey Koca Yurt, s. 129.

16 Çağın, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserlerinde Ağaç ve Çiçek Sembolizmi”, Türklük Bilimi Araştır-maları Dergisi, s. 55.

(5)

yarışma bitmeden kızı asarak öldürür.17 Yazar, “Artemis’in Efes’e Gelişi” adlı yazısında

Artemis ve Apollon’un Leto tarafından zeytin ağacının altında doğurulmasından söz eder.18 Kabaağaçlı başka bir yazısında da Prometeus’un ateşi tanrılardan zeytinyağına

batırılmış bir narteks sopasıyla çaldığını anlatır.19 Mitolojide zeytinyağının kullanımına

başka bir örnek ise yazarın “Homeros Üzerine” adlı yazısında verilir. Hikâyeye göre kâhin rahibe Pythia, kehanette bulunacağı törende zeytinyağı ateşinde arpa, kenevir ve defne yaprakları yakıp odayı dumana boğmakta ve bu hâlde defne yaprakları çiğneyerek kehanetlerini ortaya atmaktadır.20 “Soygun Parası” isimli yazıda ise mitolojide zeytin

gibi zeytinyağının da önemli olduğuna dikkat çekilmiştir:

Tanrılar, Athena’nın attan daha yararlı bir nesneyi armağan ettiği yargısına vardılar. Çünkü zeytin ağacı zeytin verirdi. Zeytin bir besiydi, zeytinyağı da öyle! Ama zeytinyağı aynı zamanda, erimiş güneş ışığı sayılırdı. Çünkü geceleri kandillerde yakılınca gündüz topladığı güneş ışığı ile geceyi aydınlatırdı. Bu kanı bütün Batı Akdeniz’de yaygındı. Bunlardan başka, bir güzellik yağı idi zeytinyağı...21

Yazar, zeytinle bağdaştırılan Tanrı Apollon’un, kendisine flüt çalışıyla meydan okuyan Marsyas’a sinirlenip onu bir zeytin ağacına asarak derisini yüzme hikâyesini de “Büyük Menderes Irmağı” isimli yazısında anlatmaktadır.22

Zeytin, Eski Yunan ve Roma coğrafyasında yetişmeye elverişli olduğu için bu milletler tarafından çok kullanılmış ve değerli kabul edilmiş bir meyvedir. Zeytinin Eski Yunan ve Roma kültürlerinde böyle önemli bir yere sahip olması sebebiyle, Türk şair ve yazarlar Antik Çağ’a ait bir atmosfer yaratmak istediklerinde dekor olarak zeytin ağaçlarını sıkça kullanmışlardır.

Melih Cevdet Anday, yaşadığı yüzyılı birçok yönden kötülediği “Yağmurun Altın-da” isimli şiirinin bir bölümünde yaşadığı yüzyıl ile Antik Çağ’daki zeytini karşılaştırır:

Ah acımasızdır uykusuz soru Delice zeytin yerdi atamız Homeros Biz yemezdik, aşılı zeytindi bizimki Suskun arpa, uyur uyanık harlı toprak Ama yüzyılımız hamdı, delice idi.23

17 Halikarnas Balıkçısı, “Arahne (Örümcek)”, Merhaba Anadolu, s. 190-192. 18 Halikarnas Balıkçısı, “Artemis’in Efes’e Gelişi”, Altıncı Kıta Akdeniz, s. 90-94.

19 Halikarnas Balıkçısı, “Lzimakos ve Roma Efeslerinin Muazzam Yıkıları”, Merhaba Anadolu, s. 94. 20 Halikarnas Balıkçısı, “Homeros Üzerine”, Düşün Yazıları, s. 166.

21 Halikarnas Balıkçısı, “Soygun Parası”, Hey Koca Yurt, s. 52.

22 Halikarnas Balıkçısı, “Büyük Menderes Irmağı”, Altıncı Kıta Akdeniz, s. 131. 23 Anday, Yağmurun Altında.

(6)

Burada iki anlamlı olarak kullanılan “delice”, aşılanmamış yabani zeytine verilen isimdir.24 Homeros’un yaşadığı dönemde zeytin aşılama yöntemi olmadığından yalnız delice

zeytini yenilebilmekteydi. Halikarnas Balıkçısı da bir radyo konuşmasında bu konuya değinir:

İlyada’yı yazan Homeros zamanında, baş katığın biri peynirle zeytindi. Homeros İsa’dan önce 900 yılında yaşıyordu. O zaman zeytin aşılamasını bilmiyorlardı. Delice zeytini yiyorlardı. Aşılama âdeti çok sonradır.25

Zeytinin Antik Çağ atmosferi yaratan bir unsur olarak kullanıldığı başka bir örnek de Sabahattin Ali’nin “Safo” şiiridir. Şiirde lezbiyenliğiyle ünlü Afrodit tapınağının rahibesi Şair Sapho anlatılır. Şiirin başında Sapho’nun yaşadığı Antik Çağ’a ait bir manzara olarak karşımıza mermer basamaklarla beraber zeytin ağaçları çıkar:

Bir abanoz şamdanı andırırken zeytinler, Yürüyen cariyelerle oynaştı güvercinler; Mermer basamaklardan bahçeye indi Safo...26

Nazım Hikmet’in bir şiirinde İyonyalı Filozof Herakleitos’un “Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz.” sözünü ilk defa düşündüğü an işlenmektedir. Nazım Hikmet, Herakleitos’u düşünceli hâlde akan suya eğilirken zeytinlikler içinde hayal etmiştir. Bunun sebebi de Herakleitos’un bir Antik Çağ düşünürü olmasıdır. Birçok şair ve yazar gibi Nazım Hikmet için de zeytin, Antik Yunan dünyasını anımsatan bir ağaçtır.

Kim bilir belki böyle bir akşam, böyle bir akşam,

Heraklit alnını

yeşil gözlü zeytinliklerde akan suya eğdi ve dedi: “Her şey değişip akmada,

bu hal beni hayran bırakmada...”27

Necati Cumalı, “Yitik Kalyon” şiirinde antik şehirler ile zeytinlikleri bir arada kul-lanmıştır. Şair, çıktığı yolculuk esnasında bir yitik kalyonda olduğunu ve antik şehirleri ziyaret edeceğini hayal eder. Klazimenai şehrinin adı geçtiğinde, zeytinlikler önünde demir atılacağı söylenir. Klazimenai, zeytinlikleriyle ünlü Urla’da bulunan bir antik şehirdir:

Kanımda Klazomen göklerinin sütü Varır demirleriz zeytinlikler önüne28

24 Efe, vd., “Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı Terminolojisi”, Zeytin Kitabı, s. 94. 25 Halikarnas Balıkçısı, “Zeytin ve Şamfıstığı”, İmbat Serinliği, s. 131.

26 Sabahattin Ali, “Safo”, Bütün Şiirleri, s. 90.

27 Nazım Hikmet, “Moskova’da Heraklit’i Düşünüş”, Bütün Şiirleri, s. 147. 28 Cumalı, “Yitik Kalyon”, Bütün Şiirleri, s. 210.

(7)

Dinî Çağrışımlarıyla Zeytin

Zeytin tüm semavi dinlerde kutsal sayılan bir meyvedir. Eski Ahit’te zeytinyağı; kutsamak, kandil yakmak, yemek olarak tüketmek gibi kullanımlarıyla anılır. Zeytin aynı zamanda vaat edilen topraklarda sunulan bereketlerden biridir. Eski Ahit’te zey-tinle ilgili en önemli detay Tufan’dan sonra Nuh’un karaya dair bir işaret aramak için göğe saldığı güvercinin ağzında bir zeytin dalı ile gelmesidir (Yaratılış 8:11). Burada zeytin dalı; Tanrı’nın insanlığa gönderdiği tufanın bitmesinin, Tanrı’nın insanı affet-mesinin yani Tanrı ile insan arasındaki barışın simgesidir. Zeytin dalı günümüzde de barışı sembolize eder.

Eski Ahit’in Hakimler Kitabı’nda ağaçlar, zeytin ağacını kendilerine kral seçerler ancak zeytin, tanrıları ve insanları onurlandırmak için ona verilen yağı bırakıp ağaçlara kral olmayı kabul etmez (Hakimler 9:7-9). Burada zeytin ağacının hem sahip olduğu önemli ürünleri hem de bilgeliği vurgulanmaktadır.

Zeytin, İncil’de Tevrat’a göre daha az anılır fakat sıkça Zeytin Dağı’ndan bahse-dilir. Kudüs’ün doğusundaki Zeytin Dağı, Hz. İsa’nın havarileriyle ya da tek başına sıkça zaman geçirdiği bir yerdir. Aynı zamanda Hz.İsa’nın göğe yükseldiği yerin de Zeytin Dağı olduğuna inanılır.29

Hristiyanlık için de önemli olduğunu gördüğümüz zeytin, Hilmi Yavuz’un bazı şiirlerinde Hz. İsa ile birlikte anılan bir meyvedir. Şairin Çöl Şiirleri kitabında hem Hz. İsa’yı ve Hristiyanlığı hem de Hz. Muhammed’i ve İslamiyet’i işleyen şiirler bulunur. Yavuz, Hz. İsa’yı ele aldığı şiirlerinde çöl ve çarmıh gibi unsurların yanında zeytini de kullanmaktadır. “Çöl ve Sorular” şiirinde Hz. İsa’nın heybesinde incir ve zeytin bulunduğu görülür:

sen Çöl’le Kitab’ın arası; heybende incir ve zeytin hani nerde çarmıh yarası?30

Şairin “Çöl Lâlesi” isimli şiirinde ise Hz. İsa’ya; Kutsal Kitap’ı nasıl kalbe, zeytine ve ekmeğe sığdırdığı sorulmaktadır:

kumların, kumların her birine o sonsuz yazıyı nasıl yazdın? nasıl sığdırdın o Kitab’ı

hem kalbe, hem zeytine, ekmeğe?31 29 Nahya, age., s. 89.

30 Yavuz, “Çöl ve Sorular”, Büyüsün, Yaz!, s. 293. 31 Yavuz, “Çöl Lalesi”, age., s. 303.

(8)

Zeytin, diğer dinlerde olduğu gibi İslamiyet’te de kutsal bir meyve sayılmıştır. Kuran’da birçok kere adı geçen zeytin, edebiyatta çoğunlukla “İncire ve zeytine andolsun.” (Tîn 95/1) ayetiyle başlayan Tîn Suresi’ne atıf yapılarak kullanılmıştır. Surede incir ve zeytinden sonra Sînâ Dağı üzerine yemin edilir. Kuran’da zeytinin Sînâ Dağı’nda yetişen bir ağaç olarak yaratıldığı da belirtilmektedir (Mü’minûn 23/20). Klasik Türk edebiyatında da zeytin, Kuran’da geçmesiyle ve oruç açılan bir meyve olmasıyla zikredilmiştir.32 Yeni Türk edebiyatında zeytinin dinî çağrışımları çoğunlukla

şiirlerde işlenmiş ve bu şiirlerde kaynak olarak Kuran kullanılmıştır. Bahaettin Karakoç ve Sezai Karakoç, zeytini sık sık dinî çağrışımlarıyla işleyen şairlerdir.

Bahaettin Karakoç, bir şiirinde Tîn Suresi’nin incir ve zeytin üzerine yemin edilen bölümünü alıntılar.

Rahmânirrahim’dir sevgili, “İncir ve zeytine and olsun, And olsun Sinâ dağına.

And olsun bu güvenli Mekke şehrine ki, Biz insanı en güzel şekilde yarattık” diyor.33

Bahaettin Karakoç, “Mıh Gibi” isimli şiirinde de zeytin ile inciri birlikte anarak Tîn Suresi’ne gönderme yapmıştır:

Zeytin, yeşil gözlerinden yaş döker; İncirin üstüne karanlık çöker34

Sezai Karakoç’un “Taha’nın Kitabı” isimli şiirinde Taha’nın macerası Hz. Mu-hammed zamanına kadar uzanır. Şiirin bazı bölümlerinde zeytin, dinî çağrışımlarıyla kullanılır. Bunlardan biri Bahaettin Karakoç gibi zeytini incirle beraber andığı bölümdür:

İkiye biçilen zeytini

Karadan korkup da çekilen denizi [...]

Baş geriye gitmiş taşı eritmiş gitmiş

Vücut incir gövdelerinin arasında terk edilmiş35

Şiirde Taha ölüp yeniden dirilince Mikail ona zeytin, nar ve bal bulunan bir sofra sunar. Bu üç yiyecek de Kuran’da adı geçen, mübarek sayılan yiyeceklerdir:

32 Gülhan, “Divan Şiirinde Meyveler ve Meyvelerden Hareketle Yapılan Teşbih ve Mecazlar”, Turkish Studies, s. 369-370.

33 Karakoç, Beyaz Dilekçe, s. 26. 34 Karakoç, “Mıh Gibi”, age., s. 305.

(9)

Açtı sofrasını Mikâil Nimetler sofrasını Bal zeytin ve nardan

Su getirdi dağlardan pınarlardan36

Sezai Karakoç, “Gül Muştusu” isimli şiirinde zeytinyağını dinî çağrışımlarıyla kullanmıştır. Kitab-ı Mukaddes’te melekler tarafından uyandırılan Zekeriya peygam-ber, yedi kandilli som altından yapılma kandilliğin her iki yanında bir zeytin ağacı bulunduğunu ve kandilliğin tepesinde bir zeytinyağı tası olduğunu görür. Karakoç, şiirinde bu olaya gönderme yapmıştır:37

Sen gönderdin Rabbim sen gönderdin İnsanı meleği şeytanı

Gül tanesindeki zamanı Zeytindeki Zekeriya ışığını38

Haydar Ergülen’in “Zeytin” şiirinde de zeytinin kutsallığına ve Kuran’da kulla-nımına gönderme yapılır. Şiirde zeytin, Sînâ Dağı ile beraber anılır:

Sina ile tuz dağında, zeytin hakkında konuşuyorduk: Bir tek olsun zeytin yetiştirebilseydik bunca söz yerine!39

Hilmi Yavuz’un “Çöl ve Çarmıh” adlı şiirinde de zeytin ve Sînâ Dağı’nın birlik-te kullanımı dikkat çekmekbirlik-tedir. Şiirin ana konusu Hz. İsa olsa da zeytin, Kuran’da anıldığı şekilde yani incir ve Sînâ Dağı ile birlikte işlenmiştir:

tûr-i sina’dan incir ve zeytin aktıydı Kitab’ıma...40

36 Age., s. 64.

37 Dervişoğlu, age., s. 199. 38 Karakoç, age., s. 107. 39 Ergülen, 40 Şiir ve Bir..., s. 24. 40 Yavuz, “Çöl ve Çarmıh”, age., s. 290.

(10)

Barışın Simgesi: Zeytin

Zeytinin barışı sembolize etmesinin en önemli kaynağı Eski Ahit’teki Tufan kıssa-sıdır. Zeytin dalı burada Tanrı’nın insanı affetmesinin, Tanrı ile insan arasında barışın sağlanmasının ve umudun sembolüdür. Zeytin dalı daha sonra, dinlerden bağımsız şekilde tek başına bir barış sembolü olmuştur. Bu sembol Türk edebiyatında özellikle şiirlerde çokça kullanılmıştır.

Nevzat Çelik’in “Gün Olur” adlı şiirinde zeytin dalına benzetilen göğüslerden barış güvercinlerinin uçabileceği söylenir:

gün olur

zeytin dalı göğüslerden barış güvercinleri uçar41

Rıfat Ilgaz, “Güvercinim Uyur Mu?” şiirinde cami avlularında, şadırvanlarda, çarşılarda duran “lapacı” güvercinleri istemediğini söyler. Onun güvercini bulutlarda, özgür ve güçlü olmalı, özgürlüğü için dövüşmelidir. Ilgaz, bu şiirde güvercinlerin takla atarak gösteri yapmasını ve barışın sembolü olmasını da reddeder. Ona göre güvercinlere dair tüm bu gösteriler resimlerde kalmalıdır:

Barış taklaları süzülmeler Gagalarda zeytin dalı Perendeler maviliklerde

Tüm gösteriler resimlerde kalmalı42

Yaşar Kemal de “Kırmızı Deynek” şiirinde güvercin ile zeytin dalını birlikte ele almıştır. Rıfat Ilgaz’ın şiirindeki gibi bu şiirde de güvercin ve zeytin dalı, özgürlük düşünceleriyle birlikte işlenmiştir. Şair, aynadan bir atom bombası yapabileceğini söyledikten sonra aynadan bir de kuş yapabileceğini söyler:

Ben bu aynadan bir de ak kuş dökebilirim Güvercin sandınız değil mi

Avucunu yala tatarağası

Ağzına bir de yalancı zeytin dalı veririm sandınız değil mi43

Burada kullanılan “yalancı zeytin dalı” ifadesine bakılarak Yaşar Kemal’in de Rıfat Ilgaz gibi barış simgesine olumlu bakmadığı ya da insanlar tarafından dürüst kullanılmadığını düşündüğü söylenebilir.

Tufan efsanesinden beri zeytin dalı hem barışın hem de umudun sembolü olarak kullanılmıştır. Nazım Hikmet’in “Yaşamaya Dair” isimli şiirinde yaşamı ciddiye almak

41 Çelik, “Gün Olur”, Şafak Türküsü, s. 87.

42 Ilgaz, “Güvercinim Uyur mu?”, Bütün Şiirleri, s. 231. 43 Yaşar Kemal, “Kırmızı Deynek”, Bugünlerde Bahar İndi, s. 91.

(11)

için verilen öğütler arasında yetmiş yaşında olunsa bile bir zeytin dikmek vardır. Şiir-de tüm ölüm ihtimallerine karşı yaşama tutunmak ve yaşama azminŞiir-den, umudundan vazgeçmemek gerektiği işlenir. Şaire göre yetmiş yaşında olunsa bile dikilecek olan bu zeytin ileride çocuklara kalır diye düşünülerek değil kendimiz için dikilmeli, yaşama umudundan vazgeçilmemelidir. Şiirde zeytin, umut duygusuyla beraber kullanılsa da umudun sembolü olmasından çok dikildikten uzun süre sonra meyve veren bir ağaç olması nedeniyle seçilmiş olmalıdır:

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun hâlde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.44

Arif Damar da Nazım Hikmet gibi zeytin ağacını yaşama sarılma ve umut etme ile beraber kullanmıştır. Şair, yaşamanın sadece sevmek demek olduğunu savunduğu “Her Gün Yaşamak” adlı şiirinde, zeytin ağacının da bin yıl severek yaşadığını dile getirir. Şiirde, çok uzun yıllar yaşayan zeytin ağacının toprağı ve yaşamı sevdiği için böyle uzun yaşıyor olduğu kastedilmektedir:

Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek, yaşamak her gün...45

Ölümsüz Ağaç

Zeytin ağacı, çok uzun yıllar yaşayabildiği için “ölümsüz ağaç” ya da “ölmez ağaç” gibi isimler almıştır.46 Edebiyatta da zeytinin uzun yıllar yaşaması ve en yaşlı

zamanında bile çok verimli bir ağaç olması işlenmiştir.

Halikarnas Balıkçısı kendi yaşam öyküsünü içeren Mavi Sürgün isimli kitabında, Bodrum’da bin yıldan yaşlı bir zeytin ağacının verimliliğinden söz eder:

Bodrum’un yanında gövdesi dokuz metre çapında bir kovuk hâlini almış bir zeytin ağacı vardı. Herodot zamanında herhâlde üç dört yüzyıllıktı. Üçüncü derecede bir dalında bin beş yüzden fazla yıllık halka saydık. Hâlâ yüz kilo kadar dane veriyordu.47

44 Nazım Hikmet, “Yaşamaya Dair”, age., s. 906.

45 Damar, “Her Gün Yaşamak”, Yoksulduk Dünyayı Sevdik, s. 94. 46 Efe, vd., age., s. 95.

(12)

Necati Cumalı “Sart” adlı şiirinde, baktığı manzaranın geçmişini hayal eder ve burasının, Antik Çağ’daki adıyla Sart Şehri olduğu zamanları düşünür. Şiirde görülen zeytin ağacının harabe kolonlarla yaşıt olduğu söylenir:

Gökdelen kolonlarla akran yaşlı zeytin Sart, zeytinin yaşı kadar bizden uzaktır48

Cumalı, “Zeytin İşçileri” şiirinde de “Sart” şiirinde olduğu gibi zeytin ağaçları-nın etrafında geçen eski hayatları hayal eder. İki bin yıllık zeytinlikte bulunan tarak, eskiden burada oturup saçlarını tarayan bir kızı hayal ettirir:

İki bin yıllık olmalıydı zeytinlik Kuyusu zeytinlikten de eski Kırık bir kemik tarak bulduk yerde Dedik, bu yenmiş kararmış taşlar Kim bilir bir dönem ne kadar aktı49

Necati Cumalı “Cennet Yeryüzündedir” adlı eserinde ise İzmir Körfezi’ndeki güzel bir kasabayı Antik Çağ’dan kalma zeytin ağaçları ile tasvir eder:

Takım adaları vardı karşısında. Bağlık bahçelikti. Eski Yunan, Roma, dönemlerinden bu yana yaşayan zeytin ağaçları, çınarları vardı. Üzümü eşsizdi. Bademlerinin cevizlerinin tadı başkaydı.50

Yazarın Yağmurlarla Topraklar isimli romanında da yaşlı zeytinlikler geçmektedir. Bir zeytinliğin tapu davası için keşfe çıkan hakimin arabası, çok yaşlı zeytinliklerin içinden geçer:

Eski Yunan, Roma döneminden kalma zeytinlikler arasından geçtiler. [...] Evler arasından sıyrıldı, gene yaşlı zeytinliklere daldı araba.51

Aynı romanda geçen başka bir keşif sahnesinde, yalancı şahitlerle kendisinin olmayan zeytin ağacını üstüne geçirmek isteyen Saatçı Hilmi Bey’in oyunu, tarladaki zeytinlerin çok yaşlı olmasından ötürü bozulur:

Saatçı’nın Salim’den satın aldığı tarlada ise bir değil iki ağaç fazla çıkıyordu zeytinler. Kısa boylu bilirkişi, ‘O ağaçlar belki de sonradan yetiştirmedir’ dedi ama tutturamadı. Tarladaki zeytinlerin en genci yüz yıllık görünüyordu.52

48 Cumalı, “Sart”, Başaklar Gebe, s. 37. 49 Cumalı, “Zeytin İşçileri”, age., s. 95.

50 Cumalı, “Cennet Yeryüzündedir”, Kente İnen Kaplanlar, s. 86. 51 Cumalı, Yağmurlarla Topraklar, s. 204.

(13)

Sabahattin Ali’nin “Hasanboğuldu” öyküsünde ise Kazdağı’nda bir Yörük obasına ulaşmak için yola çıkan anlatıcının karşısına binlerce yıllık zeytinler çıkar:

Yüzlerce, belki binlerce senelik zeytin ağaçlarının arasında uzanan, çukur, iki yanı böğürtlen ve hayıtlarla örülü yolda ağır ağır yürüyordum.53

Adil İzci; bir denemesinde, ölmüş gibi görünen yüzlerce yıllık zeytin ağaçları yeni sürgünler vererek ayakta kaldığı için onları sevdiğini ve onlara gönül borcu duyduğunu ifade eder.54 Mehmet Başaran‘ın “Zeytinlik” adlı öyküsünde de buna benzer şekilde,

yaşlı zeytin ağaçlarının gövdeleri kurumuşken dallarının yemyeşil oluşuna dikkat çekilir:

Altta içi geçmiş bir yaşlılık, üstte çiçeği burnunda bir gençlik.55

Tugay Fişekçi’nin “Zeytin Ağacı” şiirinde bir gencin yaşlı zeytin ağacıyla ko-nuşması ve onun bilgeliğinden faydalanmak istemesi konu edilir. Birhan Keskin’nin de aynı ismimde bir şiiri vardır. Bu şiirde yaşlı zeytin ağacının kendisi konuşur ve ezelden beri bulunduğu yeri terk etmediğini söyler. “Zeytin Ağacı” isimli bir başka şiir de Ahmet Erhan’a aittir. Şiirde konuşan doğa, acılarını gömdüğü yerden bir zeytin ağacının yetiştiğini söyler. Şiirde zeytin ağacının doğanın tüm acılarını çekiyor oluşu çok uzun yıllar yaşaması ile ilişkilendirilebilir:56

Bütün acılarımı toprağa gömdüm şimdi Orada bir zeytin ağacı büyüyor57

Haydar Ergülen; “Ağaçlar Gazeli” isimli şiirinde, her ağaçtan farklı bir şey öğ-rendiğini dile getirir. Şairin zeytin ağacından öğrendiği şey “beklemek”tir. Zeytinin çok uzun süre yaşayan bir ağaç olması, şairde beklemeyi bildiği hissini uyandırmış olmalıdır:

zeytini dinledim beklemeyi öğrendim, akasyadan gitmeyi, vuslatı ceviz ağacından, limonun dediği ayrılığı ve aşkı nardan58

53 Sabahattin Ali, “Hasanboğuldu”, Yeni Dünya, s. 110. 54 Dervişoğlu, age., s. 190.

55 Başaran, Yüreğin Sesi Zeytin Ülkesi, s. 41. 56 Age., s. 191-192.

57 Erhan, “Zeytin Ağacı”, Burada Gömülüdür, s. 271. 58 Ergülen, “Ağaçlar Gazeli”, Üzgün Kediler Gazeli, s. 114.

(14)

Yerli Bir Değer Olarak Zeytin

Zeytin, Anadolu’nun Akdeniz ve Ege kesiminde rahatça yetiştirilen bir ağaç olduğu için Türklerin hem sofrasında hem ticaretinde önemli bir yer tutmuş hem de yaşadıkları coğrafyada alıştıkları bir manzara olmuştur. Bu yönleriyle zeytin, bazı eserlerde memleketin bir değeri sayılarak benimsenmiştir.

Halikarnas Balıkçısı’nın Uluç Reis romanında bir denizci tarafından Napoli’ye kaçırılan Perçim, Türk korsanı Ali’nin “Türk müsün?” sorusunu duyunca Türkçeyi ve memleketini hatırlar. Memleketini düşündüğünde Perçim’in aklına gelen şeylerden biri de zeytin ağaçlarıdır:

Birdenbire geniş ovaları, yaylaları, karlı ve bulutlu dağları, baş döndürücü uçurumları bir-birine karıştıran ve bunlara da üzüm asmalarını ve gün görmüş zeytin ve çınar ağaçlarını, kar tipilerini, kızıl güneşleri ve ay aydınlıklarını, portakal ağaçlarını, mavi denizlerini katan, yurdun o munis, vahşi, sert ve tatlı iklim mimarisi kızın gönül gözlerine açıldı.59

Yazar, “Kıbrıs’ın Zabtı” isimli yazısında da Kıbrıs toprağında Anadolu zeytininden başka zeytinin tutmadığını ve bunun Kıbrıs’ın Anadolu’ya ait olduğunu gösterdiğini söyler. Yazara göre zeytin ağaçları hangi toprağın kime ait olduğunu diplomatlardan daha iyi bilmektedir.60

Samim Kocagöz’ün “Öldün mü Recep?” adlı öyküsünde, Almanya’ya gidebilmek için yıllardır sıra bekleyen Recep, kabul edildikten sonra gitmekten vazgeçer. Onu vazgeçiren sebepler arasında düşlediği zeytinlikler de vardır. Düşünü kurduğu doğa, onu memleketinden ayrılmaktan vazgeçirir.61

Nazım Hikmet, “Memleketimi seviyorum” diyerek başladığı şiirinde memleketi tasvir ederken; Ankara keçisi, Giresun fındığı, Amasya elması gibi ülkenin meşhur değerleri arasında zeytini de sayar:

Memleketim:

Ankara ovasında keçiler:

kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması. Yağlı, ağır fındığı Giresun’un.

Al yanaklan mis gibi kokan Amasya elması, zeytin incir kavun

ve renk renk

salkım salkım üzümler62 59 Halikarnas Balıkçısı, Uluç Reis, s. 38.

60 Halikarnas Balıkçısı, “Kıbrıs’ın Zabtı”, Altıncı Kıta Akdeniz, s. 248. 61 Üstün, age., s. 224.

(15)

Behçet Kemal Çağlar, Anadolu’ya yazdığı “Güzelleme”de bu diyarın bir güzelliği olarak “tanrı yeşili” diye vasıflandırdığı zeytini de sayar. Burada zeytinin “tanrı yeşi-li” sıfatıyla kullanılmasının nedeni zeytinin kutsal kitaplarda, özellikle de Kuran’da adının geçmesi olmalıdır:

Tanrı yeşili zeytin, çoban yeşili söğüt, Halk türküsünde isyan, atasözünde öğüt, Ey gümüş, kömür, demir ve kükürt diyarı hey!63

İlhan Berk, “Ne Böyle Sevda Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar” isimli şiirinde Köroğlu’nu düşündüğünde nasıl hissettiğini dile getirir. Şair, Köroğlu’nu düşündü-ğünde gözlerinin önüne yerli manzaralar gelir; bir ceylan su içmeye iner, çayırlar büyür, atlara su verilir. Köroğlu ile birlikte anılan unsurlardan biri de zeytindir:

Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni.64

Cahit Külebi’nin “Denizin Getirdikleri” şiirinde zeytin ağaçlarının dağlarımız ve bahçelerimiz gibi yabancısı olmadığımız şeyler olduğu ve bu ağaçların bizi bir ana gibi emzirdiği söylenmektedir:65

Yabancımız değil bağlar bahçeler Zeytin ağaçlarımız

[...]

O ağaçlar ki anamız gibi Durmadan emzirirler.66

Zeytin İşçiliği

Edebiyatımızda zeytin işçiliği hem toplumun günlük yaşamının bir parçası olarak hem de işçilerin zor durumda olduklarını ortaya koymak, onların haklarını savunmak amacıyla ele alınmıştır. Toplumcu gerçekçi yazarlardan özellikle Ege ve Akdenizli olanlar, Çukurova’da pamuk işçiliği üzerinden anlatılan işçi hayatlarını bu bölgede zeytin ve zeytinyağı işçiliği ile anlatmışlardır. Zeytin işçiliği edebi eserlerde, büyük zeytinlik sahiplerinin yanlarında işçi çalıştırmaları ya da aile üyelerinin kendi küçük

63 Çağlar, “Güzelleme”, Benden İçeri, s. 19.

64 Berk, “Ne Böyle Sevda Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar”, Günaydın Yeryüzü, s. 159. 65 Dervişoğlu, age., s. 193.

(16)

zeytinliklerinde çalışmaları şeklinde işlenir. Büyük zeytinliklerde veya zeytinyağı fabrikalarında çalışan işçiler zor şartlar altında yaşarken kendi zeytin bahçeleriyle geçinenler, zeytinin verimli bir ağaç olması ve ticaretinin yapılabilmesi nedeniyle daha iyi durumdadırlar. Yine de zeytinin çok bakım istemesi ve yılda bir kere ürün vermesi gibi zorluklarla da karşılaşırlar.

Halikarnas Balıkçısı’nın Aganta Burina Burinata romanında zeytinliklerin çok iş iste-diğinden67 ve yıl aşırı ürün verdiğinden bahsedilir. Romanda, zeytinlikler kandil yakmaya

yetecek kadar bile yağ vermemiştir. Zeytin sahipleri bu yüzden borçlarını ödeyemezler.68

Yazarın Ötelerin Çocukları romanında, sokakta yaşayan Emine’yi Çine’de yaşlı bir kadın evine alır ve birlikte zeytin toplamaya giderler ancak Emine sıtmaya yaka-lanınca yaşlı kadın onu evinden atar.69 Aynı romanda babasını hiç görmemiş olan Hacı

Hasan, annesini yırtık pırtık şalvarıyla karın tokluğuna zeytin silkeleyen bir kadın olarak hatırlamaktadır.70

Necati Cumalı’nın “Zeytin İşçileri” şiirinde zeytinlikte eski bir tarak bulan ve bu tarağın sahibinin yaşadığı dönemi hayal eden zeytin işçileri anlatılır:

Anarız onları mola verdik mi

Deriz onlar da serinlemiş bu gölgelerde Susamış bu kuyudan su içmiş

Yüzümüz toz toprak sırtımız terli Sıramızdır gelip geçiyoruz işte.71

Cumalı’nın “Çapa” şiirinde ise omzunda çapası ve ardında keçisi ile birçok beyin zeytinliğinde çalışmış bir işçi anlatılır:

Kaç beyin zeytinlerinin Yıllarca o açtı diplerini72

Cumalı’nın “Halk Neyi Sever” isimli öyküsünde anlatıcı, öykü yazmaya çalışır ancak yazacak bir konu bulamaz. Bunun üzerine annesi zeytinyağı işçilerinin durumunu yazmasını ister çünkü çok zor şartlar altında çalışmaktadırlar:

Ne zaman o fabrikanın, yağhanenin önünden geçsem yüreğim ezilir, içime kan oturur, diye ekledi. O gün öğle yemeğinden sonra kardeşimle bir tanıdıklarına misafirliğe giderlerken, fabrikanın önünde bir konuşma ilişmişti kulağına. İki işçi, aralarında bir tabak zeytinyağı,

67 Age., s. 152. 68 Age., s. 173.

69 Halikarnas Balıkçısı, Ötelerin Çocukları, s. 120. 70 Age., s. 126.

71 Cumalı, “Zeytin İşçileri”, Bütün Şiirleri, s. 95. 72 Age., “Çapa”, s. 113.

(17)

fabrikanın kapısı önünde kaldırıma oturmuşlar, ekmeklerini zeytinyağına banarak karın doyuruyorlardı. Biri, biz de hak etmediysek cenneti, demişti, kim hak eder?73

Cumalı’nın Zeliş romanında Bekir, Zeliş’le evlenmek isteyen bir gençtir. Ancak Zeliş’in babası evlilik işini erteler çünkü zeytin işleri için ailenin tüm fertlerine ihtiyacı vardır. Zeytinlikte çalışmak için ovada daha çok kalacak olmak Zeliş’in de işine gelir çünkü bu sayede asıl sevdiği Cemal ile iki ay daha görüşebilecektir.74 Daha sonra Zeliş

ile Cemal evlenmek için kaçarlar ancak Zeliş henüz on sekiz yaşına basmadığı için hem jandarmalar hem de ailesi peşlerine düşer. Bir süre sonra kaçmaktan usanan Zeliş, ne olursa olsun bir yerde yuva kurup, zeytin işçiliği yaparak karnını doyurmaya karar verir:

— Bu damda açlıktan ölürsek daha mı iyi! Etraftaki zeytinliklerde iş vardır şimdi. Çıka-rız yarın sabah erkenden, kısmetse, iş araÇıka-rız! Hiç olmazsa karnımız doyar, yakalanırsak elimizde üç beş kuruş para olur! Gerisini hiç düşünmem!..75

Böylece Zeliş ile Cemal, Nuri Bey’in zeytinliğinde işçilik yapmaya başlarlar. Zeytinliğinde çalışan hemen bütün kadınlara sarkıntılık eden Nuri Bey, Zeliş’i de rahatsız eder. Bu yüzden Zeliş ile Cemal bir daha o zeytinlikte çalışmazlar. Bir süre zeytinlikte tanıştıkları işçi bir aileden yiyecek alarak beslenirler ancak onların yardımı da kesilince mecburen başka bir zeytinlikte işçilik yapmaya başlarlar. İkisini başka bir zeytinlikte çalışırken gören Nuri Bey intikam almak için jandarmalara haber verir ve böylece Cemal tutuklanır.76

Yazarın Yağmurlarla Topraklar isimli romanında, Urla’nın Gölcük köyünde kadınlarla çocukların zeytinliklerde çalıştığı, erkeklerin ise yapacak bir iş bulama-dıklarından kahvelerde oturdukları anlatılır.77 Romanda yeğenine devamlı dava açan

Veli Sayın ile yeğeni Hüsnü’nün aralarında bölüşemedikleri bir zeytinlik vardır. Hüsnü buradan bir çuval zeytin alacak olsa dayısı hemen dava açar ancak bu davalar hep sonuçsuz kalır.78 Romanda zeytinyağı ile yağlanarak güreşen, sırtı yere gelmez bir

pehlivandan da bahsedilir. Bu pehlivan artık gücünü işçilik yapmaya kullanır, parası-nı böyle kazaparası-nır. Zeytinyağı fabrikasında çalışmaya başlayan pehlivaparası-nın dik duruşu gitgide eğilir.79 Romanın ana olayını ise Behzat Efendi’nin Hilmi Bey’e açtığı dava

oluşturur. Saatçı Hilmi Bey, büyük zeytinlikleri olan bir adamdır. En son aldığı arsanın sınırında Behzat Efendi’nin bir ağacı bulunmaktadır. Hilmi Bey’in tapusu, ağacın

bu-73 Age., “Halk Neyi Sever”, s. 50. 74 Age., s. 128.

75 Age., s. 235. 76 Age., s. 251.

77 Cumalı, Yağmurlarla Topraklar, s. 9. 78 Age., s. 10.

(18)

lunduğu alanı kapsamıyor olsa da ağacın dalları kendi arsasına uzanıyor diye Behzat Efendi’ye bu ağaçtan zeytin toplattırmaz. Behzat Efendi’nin açtığı davaya da yalancı şahitler getirerek ağacın kendisinin olduğunu iddia eder ancak sonunda hakim, ağacın Behzat Efendi’de kalmasına, öbür arsaya uzanan dalların mahsulünün ise Hilmi Bey’e bırakılmasına karar verir.80

Romandaki bir başka zeytin işçisi de Hasan Gür’dür. Hasan, dağlık bir arazide bulunan yabani zeytinleri aşılayarak bir zeytinlik oluşturur. Bu zor şartlarda onları yetiştirmek için çok emek verir. Ağaçlar istediği duruma gelince toprağın tapusunu almak için mahkemeye başvurur. Zeytinliği görmek için keşfe çıkan hakim, bu ya-ban alanda zeytin yetiştiren Hasan ile işlediği toprak arasında zamanla bir benzerlik oluştuğunu düşünür:

Deminden beri neden bir Hasan Gür’e, bir zeytinliğe bakarak neyi karşılaştırdığını anladı. Şaşılacak bir benzerlik, bir uyuşma vardı gördüğü insanla üzerinde yaşadığı doğa arasında. O pasından arınmış kurşun rengi, zeytin ağaçlarının gövdesinden, yapraklarından, gözlerine geçiyordu Hasan Gür’ün. Derisi, üzerinde bulundukları toprakla kardeşti. Toprağından söküp attığı bodur meşelerin dalları gibi pürtüklü, boğum boğumdu parmakları. Bir insan ancak onun kadar toprağı ile benzeşebilir, ancak onun kadar toprağına yakışabilirdi. Yıl-lardır toprağı ile düşe kalka, yılYıl-lardır bir arada yaşayan karı kocalar gibi benzemişlerdi birbirlerine. “Yirmi iki yılımı verdim bu dağlara” diyordu yavaşça. O kimseden devir almıyordu alacağı hakkı. Alnının teriydi ödediği karşılık.81

Hasan’ın kendisi de doğa ile benliği arasında bir bağlılık hissetmektedir:

Hasan Gür, bir bakıma nasıl yabandan yetiştirdiği zeytinliğin ürün vermesi ile bir tutuyor, doğru orantılı görüyorsa kendi benliğini gönenmesini; bütün toprakla, doğa ile uğraşanların bolluğa ulaşmalarını gönençlerini de doğanın cömertliğine, toprağın verimine bağlı gö-rüyor; doğanın uysal davranması, toprağın iyi işlenmesi ile doğru orantılı tutuyordu.82

Yağmurlarla Topraklar romanında işçiler; doğa olaylarının, özellikle de yağmurun zeytinlerle olan ilişkisi hakkında birçok yorum yaparlar. Bunların arasında rüzgarın zeytinlere yaramaması, doğru zamanda yağan yağmurun adeta bir bahçıvan olması özellikle Nisan yağmurunun her şeye yaradığından dolayı altın yağmuru sayılması gibi tecrübeye dayalı bilgiler dikkat çekicidir.

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanınında yazın tarlada kışın zeytinliklerde çalışarak evin geçimine katkı sağlayan korkak ve yetim çocuklar anlatılır.83 Romanın

başkişisi Yusuf da Salahattin Bey’in aldığı zeytinlikte işçilerin başında durur. Yusuf,

80 Age., s. 436. 81 Age., s. 205. 82 Age., s. 413.

(19)

diğer zeytinlik sahipleri gibi işçileri zorlamaz. Kendisi de bir köylü çocuğu olduğu için onlarla konuşmak ister, onların da kendisi gibi konuşan insanlar olduğunu düşünür:

Sabah karanlığında, soğuktan büzülmüş, kollarında ufak bir ekmek sepeti ve sırtlarında çocukları ile, gülünç bir ücret mukabilinde çalışmak için kasabanın sokaklarından zey-tinliklere akın eden bu sarı benizliler kafilesi, onun merakını çekiyordu. Çok kere bunlar yanından geçerken Yusuf, içlerinden birini durdurup konuşmak arzusunu duymuştu; ha-vadan sudan, ne olursa olsun birkaç şey konuşmak. Çünkü altı seneden beri kendisi gibi konuşan birine rast gelmemişti ve bu zeytin amelesinin kendisi gibi konuşacağına dair içinde müphem bir kanaat vardı.84

Zamanının çoğunu zeytinlikte geçiren Yusuf, başka hiçbir sanat öğrenememiştir. Bu yüzden Salahattin Bey öldükten sonra kızı Muazzez ile evlenme hakkını kendinde görmez.85

Yazarın “Çirkince” isimli öyküsünde de zeytin işçiliği karşımıza çıkar. Anlatıcının, çocukluğunda bir dönem kaldığı bir Rum köyü olan Çirkince’de, köylülerin zeytinlikleri vardır ve kışa doğru mahsul kaldırırlar. Bu dönemler köyün mutluluk ve refah içinde yaşadığı dönemlerdir ancak tehcirden sonra buraya yerleştirilen muhacirler geldikleri yerde tütüncü oldukları için ağaç bakımını bilmez ve ürün alamazlar. Bu sebeple hepsi zeytinliklerini birkaç zengine satar:

İskeçe’nin, Kavala’nın tütüncüleri... Zeytinden, incirden ne anlasınlar? Ağaç dediğin bakım ister, masraf ister... Kıymetini bilmeyene nimetini verir mi? Muhacirler iki sene üst üste mahsul alamayınca ya kestiler, ya sattılar... Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman’ın mülkü dağılmış...86

Bazı göçmenler zeytinlerini satmak istemese de derebeyleri yüzünden çalıştıracak işçi bulamayınca onlar da satmak zorunda kalırlar. Böylece zeytinlikler bir iki kişinin elinde toplanır ve eski sahipleri bu zenginlere işçi olurlar. Bu sebeplerle köyde yaşayan halk fakirleşir ve köyün eski günlerinden eser kalmaz.

Yaman Koray’ın Sığırcıklar romanında, baştan sona zeytin hasadı ve zeytin işçilerinin günlük yaşamı anlatılır. İhsan Oktay Anar da “Zeytin” isimli yazısında kayınvalidesinin zeytinliğinde geçen bir hasat dönemini anlatır. Ahmet Yorulmaz’ın “Zeytinyağlı Pekmezle...” adlı öyküsü Ayvalık halkının tüm geçimini zeytin işçiliğin-den sağladığı yılları konu alır. Ayvalık’ı zeytin hasadı zamanında anlatan başka bir eser de Yılmaz Karakoyunlu’nun Sahilde Zaman Bitti romanıdır. Kemal Bilbaşar’ın Ay Tutulduğu Gece romanında ise bir Ege kasabasındaki zeytinlik sahiplerinin du-rumu anlatılır. Romanda küçük küçük zeytinlikleri olan kasaba halkı Kadir Ağa ile

84 Age., s. 26. 85 Age., s. 106-107.

(20)

Halim Bey’in çatışmasının arasında kalır, zeytinlerini kime verip yağ üreteceklerini bilemezler. Bu durumda tek umutları kasabaya yeni gelen idealist öğretmen Tevfik’in kurmak istediği kooperatiftir. Tevfik, roman boyunca bu kooperatifi kurmaya çalışsa da maalesef başarılı olamaz.87

Samim Kocagöz de eserlerinde zeytin işçilerine yer veren bir yazardır. Yazarın “Zeytin Tanesi” öyküsünde zeytincilik yapan Ali, zeytinciliği babasından öğrenmiştir. Bu yüzden zeytinciliğin okulda öğretilemeyeceğini düşündür ve ziraat okumuş zeytin-cinin bilgisini önemsemez. Tahsilli zeytinzeytin-cinin budadığı zeytinler herkesinkinden fazla ürün verince de bu duruma çok şaşırır. “Serçeler” öyküsünde turizimcilerin arsasına büyük para ödüyor olmasına rağmen zeytinliğinden vazgeçmeyen bir ihtiyar anlatı-lır. “Bir Çift Öküz” öyküsünde Rıza Efendi’nin servetini zeytinciliğe borçlu olduğu söylenir. Zeytinlerden çıkan yağları sattığı için adı Yağcı Rıza Efendi’ye çıkmıştır. Yazarın “Yılan Hikâyesi” romanındaki Ali de zeytin ticareti ile zengin olmuştur. Ali, zeytinleri köylülerden alıp işleyen bir aracıdır.88

Mekân Olarak Zeytinlikler

Türk edebiyatında, özellikle işçilerin ve köy halkının çok zaman geçirdiği zeytin-likler, olayların geliştiği bir mekân olarak da karşımıza çıkmaktadır. Zeytinlikler edebi eserlerde bazen önemli olayların yaşandığı mekânlar olarak bazen de bölge insanının günlük yaşantısının bir parçası olarak yer almaktadır.

Halikarnas Balıkçısı’nın Ötelerin Çocukları romanında ateş yakmak için zeytin ağaçlarından dal kesen Tiycan’nın yanına gelen Hacı Resul, genç kıza sarkıntılık eder. Tiycan, tam kendini öpmeye çalıştığı sırada yumruklayarak burnunu kırdığı Hacı Resul’u orada bırakarak zeytinlerin yanından ayrılır.89 “Tam Çoban” isimli öyküde ise

keçileri sahiplerinin kesmesinden kurtarmak isteyen bir çoban, onları delice zeytinleri bol olan bir adaya taşır. Böylece sık zeytin ağaçları arasında kimse onları bulamayacak-tır.90 “Deniz Eri Mahmut” öyküsünde Mahmut, Döne’ye aşkını bir zeytinlikte ilan eder: Bir gün, denizle gök, en parlak mavi durumlarındayken, Mahmut, zeytinlikte Döne’ye, bir cümleyle gönlünü dudaklarından kaçırdı:

Seni seviyorum!..

Döne’nin bütün kanı yüzünde harladı, “evet” yollu başını salladı, gülümsüyordu.91 87 Dervişoğlu, age., s. 188-211.

88 Üstün, age., s. 225-228.

89 Halikarnas Balıkçısı, Ötelerin Çocukları, s. 265-266.

90 Halikarnas Balıkçısı, “Tam Çoban”, Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek, s. 36. 91 Age., “Deniz Eri Mahmut”, s. 166.

(21)

Necati Cumalı’nın Zeliş adlı romanında altına kerevet kurulan zeytin gölgesi; dinlenmek, yemek yemek ve misafir ağırlamak için kullanılan bir yerdir.92 Aynı

roman-da Zeliş, Cemal’e mektuplarını bir zeytin ağacının altınroman-da yazar.93 Sonra da mektup

yazdığı kalemi ve kağıtları zeytin kovuğuna gizler.94 Zeliş ile Cemal de

jandarmalar-dan kaçarken bir zeytin kovuğuna gizlenirler.95 Kaçarken görünmemek için devamlı

sık zeytinlikler içinde yürüyen Cemal ve Zeliş, yine bu zeytinlikler içinde sevişirler:

Zeliş’i birden bileğinden kavradı. Kendine doğru hızla çekti. Zeliş önce tabanları üzerin-de hafif direndi. Sonra ayak parmakları ucunda doğruldu. Vücudunu, en tatlı ağırlığıyla Cemal’in kolları arasına bırakıverdi. Soluk soluğa, sarmaş dolaş nemli toprağın üstüne yuvarlandılar. Etrafta zeytinlikler, erguvan, mersin dalları buğulandı, ters döndüler.96

Jandarmalar sonunda Zeliş ile Cemal’i bir zeytinlikte çalışırken yakalarlar ve Cemal’i yine aynı zeytinlikte tutuklarlar.97

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanında Yusuf, zamanının çoğunu Sala-hattin Bey’in aldığı zeytinlikte geçirir. Aynı romanda bir mesire yerini ararken zeytin ağaçlarının içinde kalan Salahattin Bey, burada tabiatın güzelliğinden çok etkilenir:

Ciğerlerinin en son köşesini şişirecek kadar geniş bir nefes aldı ve tabiatla beraber kendisinin de canlandığını zannetti. Etrafında her şey hayata yeniden doğuyordu: Koyu yapraklarını her zaman muhafaza eden zeytinlerin gölgelediği, çamura benzeyen topraktan yer yer otlar fışkırmaya başlıyor, söğütlerin yapraksız ve ince dalları açık bir yeşile bürünüyor ve tek tük tomurcuklar, yakında bu ince dalları saracak yapraklardan haber veriyordu.98

Ege ve Akdeniz bölgelerinde büyük yer kaplayan zeytinlikler, bu bölgelerin do-ğal manzarasını oluştururlar. Bu etkiyle Türk edebiyatında zeytin ağaçları güzel bir manzara oluşlarıyla da işlenmiştir.

Halikarnas Balıkçısı’nın Aganta Burina Burinata romanında Milas’tan geçen anla-tıcı; Anadolu’nun güneyinde üzüm, zeytin, harup ve portakalların yetiştirildiği yerlerin, uçurumların, karlı dağların ve kızıl güneşle yanan ovaların bir arada bulunduğunu söyler.99

Necati Cumalı’nın “Kıyı” şiirinde güneye doğru inildikçe karşılaşılan manzara içinde incir ağaçları, tek katlı evler, bodur meşeler ve genç zeytin ağaçları olduğu söylenir:

92 Cumalı, Zeliş, s. 29. 93 Age., s. 102. 94 Age., s. 137. 95 Age., s. 216-217. 96 Age., s. 176-177. 97 Age., s. 252-253. 98 Age., s. 101.

(22)

Çiçekler meyveleriyle eteklerinde Denize inerken tutuklanan Katırtırnakları yaban incirleri Ahlatlar bodur meşeler Genç zeytinlikler yer yer100

“Cennet Yeryüzündedir” isimli öyküde ise bir tepe aşıldığında, Geyikli’nin aşağıda zeytinlikler içinde görüldüğü anlatılır:

Tepeyi aşınca palamutluklar zeytinlikler arasında Geyikli görünürdü aşağıda. Palamut-lukların zeytinliklerin üstünden uçuk mavisi ile Ege kıyıları.101

Yazarın Yağmurlarla Topraklar romanında Hasan Gür’ün dağlık arazide yetiştirdiği genç zeytinler, yeşil ve kırışıksız gövdeleriyle gülümsüyor gibidir:

Bütün ağaçlar on beş yaşında görünüyordu. Boz yeşil kırışıksız gövdeleri, kışa dayanıklı yaprakları ile gülüyordu bütün zeytinlik.102

Aynı romanda taksi Urla belenine tırmanırken zeytinliklerin, bağların, tütün tarlalarının oluşturduğu bir manzara görülür:

Sağda ise zeytinlikleri, bağları, tütün tarlaları, iri ceviz ağaçları ile Akpınar üstü, Helvacılar, Kuşçular ovası engebeli, çok değişik görüntüler çizer.103

Yazarın Zeliş romanında zeytin ağaçları birkaç kez ay ışığı ile birlikte bir manza-ra oluşturmaktadır. Bu sahnelerde yükselen ayın, zeytinliklere vumanza-ramanza-rak onları gözler önüne serişi anlatılmıştır:

Ay, karşıda, izdüşümü göğün tepelerle birleştiği çizgiyi aşan, iri bir zeytin ağacının geri-lerine doğru sarkıyordu.104

Ay doğuyordu. Az sonra bir ucunu hafif yitirmiş bir ay, Urla’nın üstünde yükseldi. Yolun iki yanında uzanan tarlaları, bağları, zeytinlikleri, seçebilecekleri kadar karanlıklardan çıkarıp gözleri önüne serdi.105

Manzarada ay ışığı ile zeytinin bir arada bulunduğu bir başka eser de Ahmet Muhip Dıranas’ın “Ayışığı” şiiridir. Şiirde ay ışığının zeytin ağaçları üzerinden yükselmesi, sevgilinin saçlarında gezinen bir dudağa benzetilmiştir:

100 Cumalı, “Kıyı”, Bütün Şiirleri, s. 216.

101 Cumalı, “Cennet Yeryüzündedir”, Kente İnen Kaplanlar, s. 87. 102 Cumalı, Yağmurlarla Topraklar, s. 206.

103 Age., s. 349. 104 Age., s. 76. 105 Age., s. 219.

(23)

Dolaşan bir dudak mı var saçlarını? Ay tırmanıyor zeytin ağaçlarını. Sürü bulutlar gece yamaçlarını Otlayıp yayılıyor gök kırlığında.106

Zeytinle ilgili birçok konuya değinmiş olan Sabahattin Ali’nin eserlerinde zeytin manzaralarına da rastlanır. Kuyucaklı Yusuf romanında kasabanın cenup tarafına gelen Yusuf, etrafına baktığında gördüğü bütün tarlaları, bahçeleri hatta zeytin ağaçlarını tanıdığını fark eder:

Bir müddet sonra kendini kasabanın cenup tarafındaki kırlarda buldu. Oyalanmak için etrafına baktı. Bütün tarlaları, bahçeleri, hatta zeytin ağaçlarını teker teker tanıyordu.107

Aynı romanda Yusuf, soğuk bir gün atıyla Edremit’e dönerken yolun etrafında zeytin ağaçları bulunmaktadır:

Yolun iki tarafındaki zeytinlikler taş kesilmiş gibi hareketsizdi.108

Romanın sonunda, karısının mezarından Edremit’e son kez bakan Yusuf’un gözüne yine zeytin ağaçları ilişir:

Sonra ağır ağır doğruldu. Mezarın yanında ayakta durdu ve gözlerini ovaya çevirdi. Güneşin altında pırıl pırıl yanan zeytin ağaçlarının sonunda beyaz minareleriyle Edremit görünüyordu.109

Sabahattin Ali’nin “Çirkince” öyküsünde, anlatıcı çocukluk günlerinde Çirkince’ye çıkarken dağ yolu başlar başlamaz incir ağaçlarının yerini zeytin ve çam ağaçlarının aldı-ğını söylemektedir.110 Çirkince’ye çıkıldığında da manzaraya zeytin ağaçları hakimdir.111

Anlatıcı yıllar sonra Çirkince’ye tekrar çıkmaya karar verdiğinde, eskiden yolun etrafında görünen zeytin ağaçlarının bakımsız kaldığını, her tarafı ot kapladığını fark eder.112

“Hasanboğuldu” isimli öyküde dağa tırmandıkça geride kalan köylerin zeytin ağaçları içinde birer oyuncak gibi göründüğü söylenir:

Zeytin ve kavak ağaçlarının arasında kırmızı kiremitleri ve beyaz minareleri görünen köyler birer oyuncak gibiydi.113

106 Dıranas, “Ayışığı”, Şiirler, s. 80. 107 Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 114. 108 Age., s. 206.

109 Age., s. 214.

110 Sabahattin Ali,”Çirkince”, Sırça Köşk, s. 96. 111 Age., s. 96.

112 Age., s. 99.

(24)

Aynı öyküde Yörük kızı Hacer, Hasan ile Emine’nin hikâyesini anlatırken aşağıda zeytinlikler içinde “pırıl pırıl yanan ova”ya bakmaktadır:

Gözlerini çevirmiş, aşağıya, yeni yeşeren ağaçları, taze ekinleri, koyu yapraklı zeytinleri, yer yer görünüp tekrar kaybolan dereleri ile pırıl pırıl yanan ovaya bakıyordu.114

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Sitem” şiirinde de sevgilinin zeytin ağaçlarının önünde durduğu bir manzara bulunmaktadır:

Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946

Mevsim Sonbahar

Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim.

Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.115

Zeytin Benzetmeleri

Zeytin, küçük ve yuvarlağımsı şekli dolayısıyla en çok göz benzetmelerinde kullanılmıştır. Rengine göre kara ya da yeşil gözler zeytine benzetilmiştir.

Necati Cumalı’nın “Arif Kaptan ile Oğlu” öyküsünde Jandarma Leonidas’ın zeytin yeşili gözlü olduğu sık sık tekrarlanır.116 Cumalı’nın Yağmurla Topraklar romanında,

dağlık arazide zeytin aşılayan Hasan Gür’ün Yunan heykelini andıran oğlu Dursun, tıpkı babası gibi zeytin yeşili gözlere sahiptir.117

Nazım Hikmet, “Diyet” şiirinde Adnan Menderes’in gözlerini yağlı zeytinlere benze-tir. Şiirde Menderes’in iki gözünün de yerinde olduğunu söyleyen bir asker konuşturulur. “zeytini yağlı” olarak nitelendirilen gözler, olumsuz bir besililiğe işaret etmektedir:

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki gözünüzle bakarsınız,

iki kurnaz, iki hayın,

ve zeytini yağlı iki gözünüzle

bakarsın kürsüden Meclis’e kibirli kibirli118 114 Age., s. 118.

115 Eyüboğlu, “Sitem”, Dol Karabakır Dol, s. 103.

116 Cumalı, “Arif Kaptan İle Oğlu”, Makedonya 1900, s. 134. 117 Cumalı, Yağmurlarla Topraklar, s. 205.

(25)

Edebiyatta zeytine benzetilen gözler olduğu gibi, göze benzetilen zeytinler ve zeytinlikler de vardır.

Nazım Hikmet’in “Moskova’da Heraklit’i Düşünüş” şiirinde “yeşil gözlü zeytin-likler” ifadesi ile zeytinliklerin dallarındaki küçük yeşil zeytinler, göze benzetilmiştir.119

Bahaettin Karakoç’un “Mıh Gibi” şiirinde de zeytinler göze benzetilir:

Zeytin, yeşil gözlerinden yaş döker120

Didem Madak’ın “Ah’lar Ağacı” şiirinde Tanrı’nın eli ile silkelendiğini söyleyen şair, kendini “binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı”na benzetir:

Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, Çok şey görmüşüm gibi121

Sabahattin Ali de zeytini göz benzetmesi ile kullanan bir yazardır ancak onun zeytin ağacında göze benzettiği, dallarındaki zeytinler değil gövdesindeki küçük oyuklardır:

Fakat yeni yeni çıkmaya başlayan bir akşam rüzgârı minimini ve sert yaprakları hışırdatıyor ve sanki bu ihtiyar gövdeler canlanıyor, vücutlarındaki bir sürü kovuğu birer göz gibi kullanarak etrafa bakınıyordu.122

Zeytin göz dışında benzetmelerde de kullanılmıştır. Bu benzetmelerin içinde en çok dikkat çekenlerden biri anne benzetmeleridir. Zeytin ağaçları, verdiği mahsüllerle birçok işe yaramaları ve acı çekmiş izlenimi veren kuru gövdeleri nedeniyle emektar annelere benzetilmiştir.

Cahit Külebi’nin “Denizin Getirdikleri” şiirinde devamlı meyve veren zeytin ağaçları, emziren annelere benzetilir:

O ağaçlar ki anamız gibi Durmadan emzirirler.123

Gülsüm Cengiz’in bir şiirinde oğlu öldürülmüş yaşlı bir anne, bu hâliyle zeytin ağacına benzetilir.124 Şiirde zeytin ağacı ile annenin benzerlikleri arasında yaşlılık,

yoksulluk, acı çekmiş olmak ve çocukları kucaklamak gibi özellikler vardır:

119 Age., s. 147.

120 Karakoç, “Mıh Gibi”, age., s. 305. 121 Madak, Ah’lar Ağacı, s. 14.

122 Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 125. 123 Külebi, age., s. 105.

(26)

Bir zeytin ağacı gibisin anne, Yaşlı ve yoksul,

Sabırlı ve eski.

Yüzün tarihidir acıların, Derinlerde köklerin. Kolların kucaklar hayatı, Bütün çocukları.125

Zeytin, edebiyatımızda başka birçok benzetmede kullanılmıştır. Bunların içinde orijinal oluşlarıyla dikkat çeken birkaç örnek şu şekilde sayılabilir:

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanındaki Yusuf, zamanının çoğunu zey-tinlikte geçiren, dolayısıyla zeytin ağaçlarını çok iyi tanıyan bir karakterdir. Yusuf bir köylüdür ve kasaba hayatına uyum sağlayamamaktadır. Bu uyumsuzluğu onun insan-lardan çok tabiata ilgi göstermesine neden olur. Bu sebeple Yusuf’un hayallerinde ve düşüncelerinde pastoral ögeler önemli bir yer tutar. Bu ögelerin içinde zeytin ağaçları da vardır. Romanın bir bölümünde Yusuf’un seyrettiği budanmaktan şeklini kaybetmiş eğri büğrü zeytin ağaçları, “uzun bir hikâyeyi anlatan garip şekilli harflere” benze-tilir.126 Romanın başka bir yerinde ise ihtiyar zeytin ağaçlarının dalları ve yaprakları

olmasa bir mezarı andıracağı söylenir.127 Yine aynı romanda yol kenarındaki zeytinler

karanlıkta, yeşil bir denize benzetilir:

Üstleri aydınlık ve yeşil bir deniz gibi dalgalanan zeytinlerin altı karanlıktı, yalnız bazı yer-lerde ok gibi bir ziya huzmesi yaprakların arasından toprağa ve köklere kadar uzanıyordu.128

Sait Faik “Ağıt” isimli öyküsünde, genç balıkçıları kıskançlık gibi huyları yü-zünden kötü insanlar olarak görür. Ancak ona göre balıkçılar zeytine benzemektedir. Zeytin nasıl acı tadını tuzlanarak kaybediyorsa bu genç denizciler de denizle uğraşa uğraşa deniz suyu ile tuzlancaktır ve zeytin gibi acılıkları gidecektir.129

Hilmi Yavuz’un “Nereus Kızları” şiirinin bir bölümünde de zeytin ve nar ağaçları küçük kır tanrılarına benzetilmektedir:

zeytinler, dalgın nar ağaçları

küçük kır tanrıları gibi dağa tırmanır130

125 Cengiz, Akdeniz’in Rengi Mavi, s. 69. 126 Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf, s. 26. 127 Age., s. 125.

128 Age., s. 128.

129 Abasıyanık, “Ağıt”, Havuz Başı-Son kuşlar, s. 157. 130 Yavuz, ”Nereus Kızları”, Büyüsün, Yaz!, s. 217.

(27)

Sofrada Zeytin

Zeytin Türklerin tarım ve ticaretlerinde olduğu kadar hatta bunlardan daha faz-la sofrafaz-larında bulunan bir meyvedir. En çok fakir sofrafaz-larında görülen zeytin, bu yönüyle edebiyatta kimi zaman yoksulluğu kimi zaman da aza kanaat etmeyi temsil eder. Zeytin, özellikle eski edebiyatta oruç açmak için kullanılmasıyla anılır.131 Bunun

yanında edebi eserlerde zeytinin içki sofrasında bir meze olarak kullanıldığına da sıkça rastlanmaktadır.

Ömer Seyfettin’in “Zeytin Ekmek” öyküsünde zeytin, sefaleti temsil eden bir yiyecek olarak kullanılır. Öyküde çocukluk arkadaşının evine gelen Sabire, eski ar-kadaşını fakirlik içinde görünce şaşırır. Bu sefaletin içinde yaşıyor olmasına rağmen güzelliğini kaybetmemiş olan arkadaşı Naciye’nin sofrasında köpeklere verilen vesika ekmeği ile yeşil bir çanakta duran siyah zeytinlerden başka bir şey yoktur. Naciye’nin boğazından zeytin ve ekmekten başka bir şey geçmediğinden öbür yemeklerin tadını unutmuş, bu yediklerinden de artık iğrendiğinden iyice acıkmadan hiçbir şey yiye-mez olmuştur. Arkadaşını bu sefaletten bir günlüğüne de olsa kurtarmaya karar veren Sabire onu alır ve başka bir arkadaşının evinde giydirip süslemeye götürür. Gittikleri yerde Sabire ile arkadaşları Naciye’nin bu güzellikle hangi erkekleri ayartabileceğini konuşmaya başlarlar. Kendisinin birilerine peşkeş çekileceğini fark eden Naciye kaçmayı düşünür ancak aklına evindeki zeytinler gelince sırf güzel bir şeyler yemek umuduyla kaçmaktan vazgeçer:

Karnı fena hâlde acıkmıştı. Şimdi kalkıp kaçsa evinde ne yiyecekti? Gözünün önüne oda-sında, gaz sandığındaki yeşil çanak geldi. Bu siyah zeytinler sanki birer azap aletiydi...132

Giydirilip Moda’ya erkek bulmaya götürülen Naciye’yi Fasih Bey beğenir ve onunla tanıştırılmak için Sabire’ye iki yüz lira verir. Günün sonunda Naciye’ye Fasih Bey’in evinde kalacağı söylenerek onunla beraber gönderilir. Naciye tüm bunlara karnını güzelce doyurabilmek, zeytin ekmek dışınında bir şey yiyebilmek için katlanır ve yemekten sonra bir şekilde kurtulmaya çalışacağını düşünür. Fasih Bey’in evine geldiklerinde Naciye, hemen yatak odasına çıkmayı teklif eden Fasih Bey’e bir şeyler yemek istediğini söyler ancak saat gece yarısını geçtiğinden dolayı açık bir yer kal-mamıştır. Evin bahçıvanı, bulabildiği yiyeceklerle bir sofra kurar. Bu sofrada köpeğe vermek için saklanmış vesika ekmeği ile bir çanak zeytinden başka bir şey yoktur. Yemeği gören Naciye, evden ağlayarak kaçar:

131 Gülhan, age., s. 369-370.

(28)

Naciye karanlığın içinde yürüyordu. Bir yemek için bu gece namusunu feda ediyordu. Kendisini yalnız bir takdim için iki yüz lira veriliyordu. Sonra, işte bu cennet kadar muh-teşem, saraylardan süslü köşkün altınlı, gümüşlü yemek odasında, karşısında yine zeytin ekmek çıkıyordu.133

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şıpsevdi romanında Paris’ten yeni dönmüş dejenere bir tip olan Meftun Bey, ailesine Avrupa kültürünü öğretmek ve onları medenileştirmek ister. Bu kültürün en önemli alanlarından biri de alafranga sofra adabıdır. Meftun Bey’e göre alafranga bir sofrada her gıdanın ayrı kuralı vardır. Örneğin etin kemiği el ile ağız-dan çıkarılabilirken kiraz çekirdeğine el değmemeli küçük bir kaşığa çıkarılıp tabağa konmalıdır. Ona göre alafranga sofrada zeytin çekirdeği de el değmeden çıkarılmalıdır:

Meftun– Azıcık sabrediniz efendim. Tarif edeceğim. Çatalı ağıza yaklaştırmalı. Zeytin çekirdeğini yavaşça, gizli denecek bir ustalıkla dudaklarınızın arasından nezaketle çatalın üzerine bırakmalı. Oradan da aynı özenle, yani kimseye bir şey sezdirmeksizin tabağın içine indirivermeli...

Teyze Vesile Hanım– Aman ne zor iş bu? Çekirdeğini çıkarmak bu kadar güç olduktan sonra ben de alafranga sofrada zeytin yemeyiveririm. Zaten evde yiye yiye bıktık da... Çoluk çocuk yeriz. Çekirdeklerini de çatır çutur önümüzdeki tabağa atıveririz. Çocuklar bazen parmaklarının arasına sıkıştırıp birbirlerinin gözüne sıkarlar.134

Necati Cumalı’nın Zeliş romanında, kocasının ailesi ile tartışıp babaevine dönen Ayşe ve oğlu Hasan’ın önüne yemeleri için zeytin ekmek çıkarılır. Hasan’ın annesinden hızlı davranıp çok zeytin yemesi dedesinin hoşuna gider, erkek olduğu için torununu kızından daha önemli görerek, oğlan için tekrar zeytin getirilmesini ister.135 Aynı

romanda Zeliş ile Cemal jandarmalardan kaçarken pek çok kere yiyecekleri sadece zeytin ve ekmekten ibarettir.

Ziya Osman Saba, “Her Akşamki Yolumda” şiirinde zeytini bir tasavvuf simgesi gibi kullanır. Şiirde; yaşamından bıkmış olan şair, artık ya ölmek ya da bir cami taş-lığında uyumak, hayattan tamamen uzak yaşamak istemektedir. Şiirin sonunda azla yetinmenin Allah’a yakınlaşmanın bir yolu olduğu şu şekilde vurgunlanır:

Sana az daha yakın yaşamak için artık,

Rabbim, ben yalnız zeytin ve ekmek istiyorum.136

Zeytinin az ile yetinmenin simgesi olarak kullanıldığı bir başka yer, Cemal Süreya’nın “Aşk” şiirindeki “Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız”137

133 Age., s. 85-86.

134 Gürpınar, Şıpsevdi, s. 105. 135 Cumalı, Zeliş, s. 89-90.

136 Saba, “Her Akşamki Yolumda”, Cümlemiz, s. 38. 137 Cemal Süreya, “Aşk”, Sevda Sözleri, s. 17.

Referanslar

Benzer Belgeler

A. Sofralık zeytinde kullanılan yaprak ayırma makineleri diğer makinelerden bağımsız çalışır. Sofralık zeytinde yaprak ayırma makinesi kalibrasyon makinesine

Bildiğiniz gibi sofralık yeşil zeytin çeşitlerinden biri “dolgulu zeytin”dir. Dolgulu zeytin hazırlayabilmek için önce zeytinlerin işlenerek

• Soğutulmuş şıra fermentasyon kaplarına doldurulur ve yapılacak fermentasyon tipine göre alt veya üst fermentasyon mayaları ile mayalanır. • Alt fermentasyon

Ya¤› al›nan zeytin art›¤›na pirina denir. Bu pirinan›n içinde s›k›l- m›fl zeytinden arta kalan her fley vard›r. Bu pirina yakacak olarak kul- lan›l›r fakat çok

Narin, gelişmelere karşı tepkili olduklarını belirterek, 2005 yılında çıkan Maden Yasası görüşmeleri sırasında 4086 say ılı Zeytincilik Yasası'nda yapılmak

Sonuç olarak, kalite iyileştirme projeleri aşılama kapsama oranlarını arttırmak için farklı hedef popülasyonlarında ve farklı sağlık hizmeti ortamlarında

“Türkiye ve diğer Akdeniz ülkelerinde coğrafi işaretler ve yerel gıda değer zincirlerinin yönetişimi » konulu Üçüncü Uluslararası Antalya seminerinin düzenlendi, ulusal

Bu çalışmada Aydın ili zeytin alanlarında Zeytin sineği (Bactrocera oleae Gmel.) (Diptera: Tephritidae)’ nin ortaya çıkış zamanı ve populasyon dalgalanmaları