• Sonuç bulunamadı

Onuncu matem yılında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Onuncu matem yılında"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Dün ve Bugün

O’niı ebediyete verdiğimiz o acı gün h a ­ lâ gözlerimin önünde. O buhranlı günün elemiyle gönlüm halâ titrem ekte.

Çok iyi hatırlıyorum . Öğle zamanıydı. Evden okula dönüyordum. Hava berraktı. F ak at caddeleri uhrevi b ir sessizlik kapla­ mıştı.

O kulun kapısından girince hazin bir m anzara ile karşılaşıyorum :

Koşan, zıplayan, bağıran çocuklar yere mıhlanm ış gibiydiler. Neşeli ve gürbüz ço­ cuk seslerinden ortada hiç b ir nişane k a l­ mamıştı. K asvetli akasyaların altı ağlayan­ larla dolmuştu.

Ne olmuştu bu çocuklara? Hangi m erha­ metsiz el oyularını bozmuş, hangi kara h a ­ ber yasa boğmuştu onları?..

Sorm ak ve öğrenmek istiyordum. Fakat kime nasıl soracaktım . Ben de bilm iyor­ dum.

Ağlayan bir öğrenci kafilesine yaklaşıyo- ■ rum . Ne çareki ne ben çocuklara birşey sorabilyorum ne onlar bana birşey söyleye­ biliyorlar.

His tezatlarının m ahşer olduğu bir an. Bana hiç kimse bir şey söylemeden ne ol­ duğunu sezmişti içim.

Ah! diyordum. Ecel O’na nasıl kıyabildi? Toprak titrem eden O’nu bağrına nasıl b a ­ sacak.

Zam an donm uştu sanki. Düşünme kabili­ yetim i çoktan kaybetm iştim .

A tatürk ve ölüm Ne muazzam bir tezaddı bu. Bu k ad ar korkunç bir tezadın gerçek olduğuna inanm ak istemiyordu kalbim. M antığım durm uş, hislerim gözlerimde yaş olmuştu.

A radan on yıl geçti. Bundan ne çıkar ki... Geçen günler izdirabıradan hiç bir şey a- Up götürem edi; götüremedi. Aynı derin acı ile bugün de ağlıyorum.

Benim için, T ürk çocukları için ve bütün T ürk m illeti için bir tek teselli yolu var: A ta’mızın güzel eserini ebedileştirm ek. Bu milli vazifeyi hakkiyle başardığımız gün

Atatürk'ten Damlalar

Bizim h alk ım ız çok tem iz k alb li, çok asil ru h lu , te ra k k iy e çok k a b iliy etli b ir h a lk tır. B u h a lk eğ e r b ir defa m u h a ta p ­ la rın ın sam im iy etle k e n d ile rin e hâdim o ld u k la rın a k a n i o lu rsa h e r tü rlü h a re ­ k e ti d e rh a l k a b u le âm adedir.

* • •

C u m h u riy etim izin m esnedi T ü rk ca­ m iasıdır. B u cam ian ın efrad ı n e k a d a r T ü rk h a rsiy le m eşbu o lu rsa o cam iaya istin a t eden c u m h u riy et de o k a d a r k u v ­ v etli olur.

« « •

D ünyada h e r şey için, m a d d iy at için, m a n ev iy at için, h a y a t için, m u v a ffa k i­ yet için en h a k ik î m ü rşit ilim d ir, fen d ir. İlim ve fe n n in h aric in d e m ü rşit a ra m a k g a fle ttir, c e h a le ttir, d a lâ le ttir.

• •

H alâs için, istik lâ l için evvel ve â h ır düşm anla b ü tü n m evcudiyetim izle v u ­ ru şm ak , onu m ağ lû p e tm e k te n başka k a ra r ve çare y o k tu r ve olam az.

M illetten çok şey talep etm em eliyiz. O na h izm et e d e n le r v azifelerin i ifadan başka b ir şey y ap m am ışlard ır.

* • »

H ü k ü m etin h ik m eti m ev cudiyeti m em lek etin asayişini, m illetin h u z u r ve ra h a tım tem in e tm e k tir.

H ü rriy e tin de, m ü sav atın da, a d a le ­ tin d e n o k tai istin ad ı H âk im iy eti M illi­ yedir.

İlh am ve k u v v et kendisidir.

m em baı, m illetin ATATÜRK içimiz ferahlıyacak ve ıstırabım ız biraz ol­ sun hafifleyecektir. Gözlerimizin yaşı belki dinmeyecek. Olsun. Y eterki imanımız s a r­ sılmasın. İşte bize lâzım olan tek şey.

A tatü rk ’ü sevmek, O’nu unutm am ak. Bu, bıraktığı m ukaddes emaneti^ korum ak, ge­ liştirm ek, yükseltm ek ve yaşatm ak dem ek­ tir. Milletçe bunu yapıyor ve yapm ağa de­ vam edeceğiz. T ürk Cum huriyeti Türk Mil­ letiyle beraber yaşıyacaktır. Dün olduğu gibi bugün de aziz A ta’ımzın nurlu izinde­ yiz. Bizi yolumuzdan hiçbir kuvvet döndü- rem iyeeektir.

Feride NAZAN

(3)

fc'1 >'*>

O-AYLIK EDEBÎ, İLMÎ, KÖYCÜ DERGİ

--- -

| Sahibi ve N eşriyatı Fiilen İdare Eden: ;

U l u ğ T u r a n l ı o g l u ,

İdare yeri:

K adirhane Caddesi No. 18 E D İ R N E

Abone: Yıllığı (500) kuruştur.

Yeni seri. Sayı 8 — 49 , 15 KASIM 1948

Bütün Cepheleriyle Atatürk

ATATÜRKÜN KAHRAMANLIĞI

Tarih, günün birinde, «Mustafa Kemal, 1919 senesi, mayıs on dokuzunda Anado­ lu ’ya geçip millî kurtuluş hareketine baş oldu ve onun sevk ve idaresinde vatan k u r­ tuldu.» diyecektir. Lâkin hakikat bu kadar basit olm aktan çok uzaktır. M ustafa K e­ mal, Anadolu’ya geçtikten sonra bir «Er­ zurum kongresi» nin reisliğini alm ak için bile bir meydan m uharebesindeki cehdi sarfetm iştir. Onu takip eden «Sivas kong­ resi» nde ise, kendi fik ri ve kendi şahsı a- leyhinde binbir tü rlü m uhalif cereyanlar­ la çarpışm ak ıztırarm da kaldı. Bu satırla­ rı yazan m uharrir, kendi müşahedelerine dayanarak iddia edebilir ki, 1920 de, A khi­ sar, Aydın ve B alıkesir’ deki (Kuvayı Mil­ lîye) erkânı henüzM ustafa Kemal diye bir şef tanım ıyorlardı. Ondan ziyade bir «De­ mirci Efe» ile b ir «Çerkeş Etem» e b e rb a ğ - lamış bulunuyorlardı; millî kurtuluş h a r­ bimizin tarihinde (Mustafa Kemal Paşa- Çerkes Etem ikiliğinin) İkinci İnönü’nün ferdasına kadar devam ettiği görülecek­ tir. H atta, gün olacak, bu çete reisi, Ana- fa rta la r kahram anından daha ziyade rağ ­ bet ve itibara erecektir. Millet Vekilleri, onun huzurunda ayağa kalkacaktır ve M ustafa Kem al Paşa onu, A nkaraya h er bir gelip gidişinde «Merasimi mahsusa» ile' karşılaayıp uğurlayacaktır. M ustafa K e­ mal gibi gururlu b ir insanın, takip ettiği gaye yolunda, bu kadar ağır b ir zarurete boyun eğişi bize fedakârlığın en son h ad­ di gibi görünebilir. Halbuki, o bundan d a­ ha ağır şartlara taham m ül gösterm iştir ve

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU her adımda bir şahsiyetinden vererek, gö­ nülden vererek, sinirlerinden vererek, o sarp yolu, böylece kanaya, kanaya sökm ûş- tür.

Diyebilirim ki, onun kendi nefsine ve nefsaniyetine karşı bu cidali, m uhiti üze­ rindeki bu azmi ve âtıl m addeyi itip kım ıl­ datıp harekete getiriş cehdi öm rünün son yıllarına k ad ar devam etti.

ATATÜRKÜN DÂHİLİĞİ Eski rejim erkânından, hatta eski ka­ zaskerlerden birisi, bana, bir gün demişti ki, «Tarihimizde bunun k ad ar büyük bir psikoloğ tanım ıyorum . M illetin ruhunu a- vucunun içi gibi biliyor. «Milletin ruhunu avucunun içi kadar biliyordu. Zira, hiçbir fe rt mensup olduğu m illetle onun kadar kaynaşıp birleşm em iştir. Milletin bütün iz- diraplarm ı kendi vücudunda hissetmiş; m il­ letin neyi istediğini, neyi istemediğini, ne düşünüp, neden şikâyet ettiğini kendi bey­ nin hareketlerinde ve kendi vicdanının fe­ veranlarında keşfedip anlamıştı.

Lâkin, bu noktada gene bir sürü istifham işaretleri karşısında kalıyoruz. Çünkü bu hadiseyi müşahede ve tesbit etm ekle onu izah etm iş olmadık. Biliyozur ki, T ürk m il­ leti susan ve derdinden serrişte vermiyen bir m illettir. M ustafa Kem al bu isfenksin m uammalı çehresini nasıl okuyabildi? O- nun granitten gövdesine hangi yerinden hulûl etti? Ve onu nasıl, cins bir küheylan gibi derhal harekete getirdi? Hiçbir âlimin bile keşfedemiyeceği sır işte buradadır.

ATATÜRKÜN DEVLET KURUCULUĞU O, her şeyden evvel dünyaya b ir devlet U 5

(4)

-D A M L A

reisi olarak geldi. İnsanları sevk ve idare etm ek hünerini o hiçbir kitaptan öğrenm e­ di. Bu bilgi ve bu haslet ile doğdu. Onun içindir ki, tasavvur ettiği bütün inkilâpla- rı, sokağa düşmeksizin, gayrı mes’ul yığın­ ların kör kuvvetine peyrev olmaksızın, bir dam la kan dökmeden, bağırıp çağırm adan, yıkıp yakm adan, daim a kanunî şekillere dayanarak, dâim a b ir «Devlet Adamı» o- toritesi, bir devlet adam ı mes’uliyeti ile b a ­ şarıp m eydana getirecektir. Bu kadar in ­ sani, bu k ad ar medenî bir inkilâp hadise­ sine cihan tarihinde ilk defa ratgeliyoruz. M ustafa K em al harp tekniğinde olduğu gi­ bi, ihtilâl tekniğinde de yekta ve emsalsiz bir tacticien idi.

ATATÜRKÜN MİLLİYETÇİLİĞİ H udutsuz b ir gurur; hudutsuz b ir izzeti- nefs... İşte, m illiyet duygusu onda böyle te ­ celli etm iştir. Dünyanın en rind, en k alen­ der ve en m üsam ahalı b ir insanı olan M us­ tafa Kemal, bir yabancinm , hasseten bir AvrupalI yabancının bulunduğu yerde, gene dünyanın en kaygılı, en dedirgin ve en alıngan adam larından b iri haline girerdi.

O, T ürk m illetinin daim a tetik te uyanık şuuru idi. T ürk m illeti, onda tek b ir adam haline m kilâp etmişti. Bütün hassasiyeti, bütün dehası, bütün enerjisi m illî fazilet­ lerimizin b ir hulâsası gibiydi. Öyle ki, ec­ nebi m üdekkik A tatürk’ün şahsında bu vasıfların bütün karakteristiklerini topla­ mış bulunabilirdi. Tek bir insanın bir m ület haline bu tenıessülü tıpkı, Pagan dinlerin b an İlâhi m isterlerini andırıyor. Zaten o- nun m illet yolunda her karekterinin bir sembolik âyinden fark ı yoktu. Acaba, m il­ liyetçiliği b ir mezhep, b ir din haline sok­ mayı aklından geçirdi mi? Geçirmemiş ol­ sa bile Türklüğü, bütün T ürk plan şeyleri, diııdarane bir aşk ile sevdiğini biliyoruz ve em iniz'ki, dünyaya gözlerini kaparken a- sîl (soy) un ebediyeti içinde eriyip gittiği­ ne imam vardı.

ATATÜRK’ÜN ASKERLİĞİ M ustafa Kem al her şeyden evvel bir a s­ kerdi. İnkılâpçılığı, milliyetçiliği, k a h ra ­ manlığı, dahiliği, devlet kuruculuğu, h atta insanlığı b ü tün usarelerini, bütün k u d re t­ lerini bu ana vasıftan, bu kökten, bu asli cevherden alm ışlardır.

Evet, A tatü rk sapm a kadar askerdi: f a ­

kat, m ilitarist değildi. H arbi, şevk ve şe­ taretle yapardı; harbi aramazdı.

— «Harpçi olamam. Çünkü, harbin feca­ atlerini herkesten iyi bilirim» derdi.

Ve belki, bu fikrini, bu içtihadını h a re ­ ketiyle ispat etm ek içindir ki, b ir devlet resisi sıfatiyle de kendisine o kpdar yakı­ ysan ve taşım aklao k ad ar haklı olduğu ü -

niform ayı giym ekten çekinmişti. Taşım ak­ ta o k ad ar haklı olduğu dedim. Z ira h arp sonrası rejim leri, nice çavuşlara, nice so­ kak politikacılarına birer general veya m araşal kıyafetlerine girerek nice ordula­ rın, nice devlet ve m illetlerin talihiyle bir oyuncak gibi oynam ak fırsatını verm iştir. H atıra gelebilir ki, A tatürk, biraz da b u n ­ la r sırasında görünm ekten tiksindiği ve kendi meşru üniform asının şerefini esirge­ diği için m illeti arasında daim a b ir «fer­ di millet» gibi dolaşmağı adet edinmişti.

ATATÜRKÜN İNSANLIĞI

A tatürk’ün asil yüreği -pas tutm ayan m adenler gibi- kin nedir bilm em iştir. Dev­ let, millet ve inkılâp davalarındaki husu­ m etleri ne kadar sert ve derin ise, kendi şahsına ve hususî hayaüna taaîûk eden meselelerdeki hiddetleri o derece hafif ve geçici idi.

M ustafa Kemal, bütün m anâsiyle feleğin çemberinden geçmiş, hayatın binbir türlü çevri içinde pişip erimiş bir adam olduğu için, insanların zayıflarını herkesten iyi biliyor ve bulara kızm aktan ziyade acım ak lâzım geldiğine kani bulunuyordu. Aeimak. A tatürk’te bu hassanın da ne kadar derin olduğunu belki bilm eyenler vardır. Çünkü, Devlet ve Millet şefliği vazifesini her şeyin fevkinde tutan b u insan, ammeye, yüreği yufka bir adam m anzarasiyle görünmek istemezdi. Buna rağm en çok defa b ir a rk a ­ daşın ölümüne saatlerce hüngür hüngür ağladığını, bir kurban kesme m erasiminde boğazlanan hayvanın teprenişlerini

görme­

mek için başını çevirdiğini ve harp sahala­ rında düşman cesetlerine gözleri sulanarak baktığını görenler arasmdayım.

Zarurete' düşm üşlerin im dadına yetişmek tanıdıkları, kim selerden hasta olanların tedavisine yardım etm ek; h atta bazı ailevî geçimsizliklerden m uzdarip ahpaplarım n madî ve m anevî m üşküllerini halle çalış­ m ak hemen her günlük m eşgalelerini teş­ kil ederdi.

(ATATÜRK, 1848)

(5)

Atatürk ve

Musiki

D A M L A

I

B ü y ü k A ta tü rk ’ün m u sik i İle alâk alı d u yg u ve d üşünceleri h a k k ın d a ufulün- d e n h e ri n eşred ilen y a z ıla n b ir dosyada b irik tirm iş b u lunuyorum . Son zam an ­ lard a bilhassa sık laştığ ın a şah it o lduğu­ m uz bu yold ak i y a z ıla rı b ire r k e re daha gözden g eçirerek ta sn if ve ta h lille rin i y ap m ak şüphesiz k i fay d alı olursa da, böyle b ir iş b ü tü n b ir k ita p k alem e a lın ­ m asını g erek tireceğ i için b u g ü n lü k u- m um i b irk a ç n o k ta ü zerin d e d u rm a k la yetineceğim .

Umumî m usiki tarihinin asırlar bo­ yunca m eydana koyduğu m isallere gö­ re .devlet b ü y ü k le rin in m usiki ile müs- bet yolda a lâ k a n m a la rı b u sa n atın iy i­ liğinde, ve h a ttâ bazan in k ılâ p h a m lele­ rin d e - dolayısiyle - âm il olm uş, m addi h im a y e le r m uayyen gelişm e is tid a tla rı­ n ı k o la y la ştıra b iîm iştir: M eselâ F ra n sa k ıra lı X I V üncü L o u is’n in san atsev erliğ i m illî F ran sız o p erasın ın d e rh a l doğm a­ sında m ad d eten rol oynadı. B av iy era k ıra lı II. nci L o u is’n in y ü k sek m usiki an lay ışı R. W agner’in m uazzam eserini günü gü n ü n e d estek led i; v.s.. M usikinin d ü şk ü n lü k d e v re le ri geçirm esine sebebi­ y et verm iş h ü k ü m d a rla r da oldu: M ese­ lâ k en d i m usiki ta rih im izd e III. S elim gibi m usikişinas p a d işa h la rın p a rla k m usiki d ev irle ri a ra sın d a K a n u n î S u l­ tan S ü le y m a n ın son p a d işa h lık y ılla rın ­ d a m u sik i ta h d itle ri sa n a tın aley h in e ol­ m u ştu ; b u p adişah g erçi te k k e ve m e h ­ terhane m usikilerini gölgeletmemişti a- m a, saz â lem lerin i şid d etle y a sa k la tm a ­ sı m usikiyi uzun y ılla r için sarstı.

(G elib o lu lu  li b u d ü şü k lü k d e v re s i­ ni esef d u y a ra k a n la ta n la rın b aşın d a ge­ lir).. B u gibi em sale n azaran b ü y ü k ta tü r k ’ün m usiki ile olan alâ k a sın ın h u ­ su siy etleri üzerin d e n e k a d a r d u ru lsa y erid ir. C u m h u riy e t d e v rin d e k i m usiki c an lılığ ın ın başlangıcında o a lâ k an ın ro l oynadığı m u h a k k a k tır. T an zim attan b e ri d ev am edegelen « tak litçi ve ideali istik ra rsız y en ilik ça b a la m ala rın ın şu u r k azan ab ilm esi böyle b ir-a lâ k a y a m u h ­ taçtı. M usiki h a re k e tin in canlanm ası

Mahmut Ragıp GAZİMİHAL sulh d e v re le rin d e m ü m k ü n o lu r; şu şa rtla ki, h are k e tin ay rıca m addî d e ste ­ ği ve m ü şe v v ik leri de bu lu n m alıd ır.

İşte son çey rek a sırlık su lh d ev rem iz­ de A ta tü rk ’ün başta gelen m usiki a lâ k a ­ sı bizdeki son h a re k e tin ilk âm ili oldu. Böyle b ir d e v ir açılm asaydı (ve k o ru n - m asaydı) m eselâ b ü y ü k k o m p o zitö rü ­ m üz A d n an Saygun yetişm ezdi. Saygu- nun v a rlığ ı T anzim atın h a z ırlık ç ı ta k lit­ çiliğini aştığım ızın başlıca d elilid ir.

T arih N apolyon B o n a p a rt ve h a ttâ V ictor H ugo gibi «m usiki dışı» A m u si- que) b ü y ü k le ri k a y d e tm iştir. A ta tü rk ö y lelerin d en değildi; «anlam adığını a n ­ la r görünen» S nob’la rd a n d a.d eğ ild i. H â­ tıra v e itiy a d ım hafızasında esk id en b i­ rik tirm iş b u lu n d u ğ u p a rç a la rı ta b ia tiy le a ra r, d in le r ve severdi. F a k a t d ah a y ü k ­ sek ese re ri an lam ıy a d a çalışırd ı: S e n ­ fonik konserleri takibettiğini, dört sesli koro m u sik isin i ta k d ir e ttiğ in i h ep b ili­ riz... İhzari m usiki tahsili görm iyenle- rin an lay ış kifay etsizliğ i p e k tab iî o la­ ra k onda da g ö rülm esine rağm en, genç­ liğin anlayış o lgunluğundan n asip li y e ­ tişm esini g ö rm ek arzusu - m u h te lif ki- tab e v le rin d e k i fık ra la rın d a d e lâleti v eçhile - ta rih e geçm iş b u lu n m a k ta d ır.

M u sikisiz k a la n ce m iy e t safhası var m ıdır? d iy e b ir soru o rta y a a tılsa ceva­ bım b u lm ak ta gü çlü k çek erd ik . M abet, te m usiki, o rd u d a m usiki, o k u ld a m u si­ ki, eğlence y e rle rin d e m usiki, sahnede m usiki, h u lâ sa h e r to p la n tıd a m usikiyi bulm ağ a h ep alışığızdır. B u sebeple A- ta tü r k ’ü n yalnız h ususi m eclislerin d e sazendelik etm iş k im selerin in h isa rlı h â tıra la rın a d a y a n a ra k o n u n m u sik i te ­

lâ k k ile ri h a k k ın d a eksiksiz h ü k ü m le r çık a rm ıy a k a lk ışm ak k ifay etsiz b ir a ra ş ­ tırm a ta rz ı o lurdu. İnsan o lm ak sıfa- tiy le onun da neşeli g eçirm iye m ecb u r b u lu n d u ğ u s a a tle ri v a rd ı, v e öyle a n la ­ rın d a şen p a rç a la r d in lem ek ister, h â tı- ra la riy le başbaşa k a lm a k ta n h o şlan ırd ı. (H erk esin y ap tığ ı gibi).

A ta tü rk ’ün «m usikinin bizdeki ileri- (Devamı 124. sahifede)

(6)

T A V A F

ı»» a w *ooe,S8tm » w o o ı>

Bir milletin melâlini söyler derin derin Derya, önünde çırpınarak Dolmabahçe’nin. Gönlümde eski hâtıralar, eylerim tavaf, Artık o değmiyor diye muzlimdi her taraf. Çamlar hüzünlü, yollara düşmüş söğüt, çınar, Yaprak döküp huzura kapanmıştı sonbahar.

Mermerli methalin O’na lâyık vekarı boş, Heyhat o muhteşem kapının İntizarı boş. Sessiz nöbetçiler de heyülâ dolaşmada, Her yerde bir kederli muamma dolaşmada. Susmuş bütün saray, nefes almaz o izdiham. Son uykusunda tek rahat .etsin deyip Atam. Sön uykusunda öyle mi bir devr uyandıran. Bir ırka can veren Atatürk adlı kahraman? Düşsün olur mu toprağa göçmüş cihan gibi. Sönsün o mavi gözleri bir asüman gibi. Sussun o mâvera konuşan mâdeni şada. Dursun olur mu hilkate bir fahr olan zekâ? Sözler kİ çağlayıp güldüren bir pınar gibi, Hisler ki şahlanıp atılan dalgalar gibi, Âtlyye, hâle, geçmişe her anda bir temas, Bin türlü ihtisas İle bin türlü ihtiras. Milyonla halkı cezb ile mihrak olan zekâ, İfratı, hadsi, vecdi, tezadiyle bir dehâ. Bir meşaleydi neş’esi her bezme nur olur, Bir harikaydı benliği bir mülkü doldurur. Cismiyle pek güzeldi ve ruhiyle devdi o. Bir yıldırımdı, bir mütekâsif âlevdi O. Eyvah O varlığın bize kalmış fesanesi. Yastıkta bir ışık- yele, arslan nişanesi.

Karşımda servilik ve gurubun vuran alı. Göklerde şimdi Çankaya’nın şanlı kartalı. Ey nam alan, zafer yaratan, inkılâp açan, Ey yol veren hükümleri tarihe bir zaman. Ey eskf kahramanları geçmiş asırların, Gazl’ye İhtiram ile kalkın ve toplanın. Saf bağlayıp selâma durun hep! O’dur gelen. Türk ırkının muhabbeti üstünde yükselen. Ölmez evet gönüllerde heykel kuran ATAM. Lâkin nedir içimdeki pâyansız inhidam?..

İbrahim A lâettin GÖVSA

(7)

%<&&&&&&&&

A T A T U R K ' e

Kara toprak diye en hissiz ayakiar hattâ

Basamaz toprağa, toprakta cenazen varken,

Ne büyüksün ki huzurunda küçüktür matem

On sekiz milyon adam tek kişidir ağlarken...

Mithat Cemal KIJNTAY

Y A S

Dökün yaprağınızı dallarım dökün, Akın yaslı yaslı sularım akın, Bükün boynunuzu bayraklar bükün. Bir alınmaz kalem vardı, yıkıldı. Durmadan, çalkanan bir kızıl deniz, Bir damla yaş gibi duruyor sesiz, Vatan ufuklarındaki en güzel çeyiz, En şanlı süs, baktım yarı çekildi.

Kara haber: tipi; eser savrulur, Bir yanar dağ gibi içim kavrulur, Vatanın kaderi bende yuğrulur, Yas olup, yaş olup gözden döküldü. Gökyay’ım derdile adını anar, Bir kararsız kuştur dalına konar, Neresinde bilmez bir yara kanar. Saran gitti boyuncuğu büküldü,,.

' Orhan Şaik OÖKVAY

A T A T Ü R K ’ Ü

A N I Ş '

Ne fecirde füsun, ne baharada haz, Adını söyleyen diller ağlıyor. Kalplerde hıçkırık, gözlerde niyaz, Saadet kaynağı iller ağlıyor. Sanki can vermiştin dağ ile taşa. Çevrenden nur aldı her fert, her eşya, Bu kürre görmedi senden er paşa, Pencerenden sarkan tüller ağlıyor. Sihrini kaybetti bahçeler bağlar. Sapsarı kesildi yemyeşil dağlar, Göğsünü döğmede koca bir diyar, Burcu burcu kokan güller ağlıyor. Acınla bir oldu büyük ve küçük. Granit iradenle yükseldi Türklük. Ta mahşere kadar izinde her Türk, Ülküne bağlanan kullar ağlıyor, Sıladan haber yok, her taraf^gurbet, Sayısız ülkeler gölgene hasret, Boşlukta çınlıyor bir acı medet. Sana bel bağlıyan dullar ağlıyor, Cenk meydanlarının şehsuvarıydın. En asi! milletin iftiharıydın, Hasılı Türklüğün sen her varıydın, İsmet’le gezdiğin yollar ağlıyor.

Geceler mehtapsız, yollar kervansız, Kaleler bayraksız, dizler dermansız. Ekinler başaksız, köyler harmansıı, Şanınla övünen beller ağlıyor. Birden bire sustu en İlâhi ses, Ufuklar ardında can verdi heves, Millet öksüz kaldı, memleket blkes. Saçını okşıyan yeller ağlıyor. Kurşuni bir matem kapladı yurdu. Ebede yol alan gemiler durdu. Gönüllerin yası gözlere vurdu, Aşkınla çırpınan seller ağlıyor. Şan dolu cenklerln dillere destan. Karşında hürmetle diz çöktü zaman, Sesinle çınladı yıllarca vatan, Hbsretfnl çeken eller ağlıyor , Artık akmaz oldu mavi ırmaklar, Simsiyah bir perde lâle şafaklar, Ruhuna eğilmiş al al bayraklar. Seni selâmlıyân dallar ağlıyor. Ruh değil, can değil, cânan İdin sen. Şifasız dertlere derman İdin sen, Milletin kalbinde iman İdin sen, Tabutunu örten allar ağlıyor.

Uluğ TURANLIOĞLU

(8)

T E K İ R D A Ğ I N D A ;

Atatürk’ün ilk

“M illileri k u rta ra n la r yalnız ve ancak m uallim lerdir. O nlar ki İçtimaî heyetleri hakikî m illetler haline koyarlar.“ diyen ATATÜRK, yeni T ürk harflerinin başöğ­ retm enliğini ilk defa bundan (20) sene ev­ vel Tekirdağında yapm ışlardı.. Bu suretle, siyasî ve idari inkilâblarım ızın en m ühim - mini teşkil eden harf inküâbının, ta tb ik a ­ tına ilk defa sahne olan ve iki gün evvel kurtuluşunun (26)mcı yıldönüm ünü k u t­ layan Tekirdağ, inkilâb tarihim izde daima şerefhli b ir m evki taşıyacaktır.

A tatü rk ’ün onuncu m atem ve T ekir- dağınm (26) mcı kurtuluş yıldönüm ünde bu kıym etli hâtırayı nakletm eği b ir vic­ dan borcu saydım.

Yeni T ürk h arfleri seferberliği bütün m emleketi saran, m illî b ir teşebbüs ve k ü ltü r hareketi halinde devam ederken; A tatürk, 23/Ağustos/1928 perşem be sabahı saat 6,00 da E rtuğrul yatiyle Tekirdağm a gelmişlerdi. Bunu haber alan T ekirdağlı- lar, Gazi’yi görmek için, büyük ve coşkun bir sevinçle iskeleye akın etmeğe başlam ış­ lardı. B ayraklarla süslenen şehri b ir fev­ kalâdelik havası sarm ış, iskele halılarla döşenmişti. Saat 11.30 da ATATÜRK ve refakatlarindeki zevat, E rtuğruİdan ay rıla­ rak istim botla iskeleye yanaşm ışlar, halkın alkışları ve sevinç gözyaşlariyle k arşılan ­ mışlardı. Muzika ve otomobillerin klakso­ nu ortalığı çınlatırken, (Yaşa, safa geldin Paşa, varol!) nidaları göklere yükseliyor­ du. İskeleden yürüyerek ve halkı neşeli bir çehre ile selâm lıyarak geçen GAZİ, T e- kirdağlılarm şükran dolu hayranlık hisle­ ri arasında otomobile binerek hüküm et konağına geldiler. Vilâyet m akam ında on dakika istirahatten sonra, bütün m em ur­ ların toplandığı Umumî meclis salonuna geçen GAZİ, hazır bulunanların tazim leri­ ni kabul buyurdular, m üteakiben büyük öğretmen, hazırlattıkları k ara ta h ta önü­ ne gelerek birkaç sözden sonra yeni h a rf­ lere karşı beslenen alâkayı yokladılar. B u­ rada iki saat fâsılasız meşgul olan GAZİ, ilk önce Türkçedeki (A,E,İ,I,0,Ö,U,Ü,) vo­ kallerinin fonetik bakım dan rollerini an­ lattılar ve salonda bulunanların b ir çoğu­ nu im tihandan geçirdiler. Fransızca

bilen-alfabe dersi

Hilmi YÜCEBAŞ ler m uvaffakiyet gösterirken, bilm iyenler şaşırıyor, duraklıyordu. Gazi yazıyor, yaz­ dırıyor, açıklam alarda ve teşviklerde bulu­ nuyordu. Bu arada bir odacının yeni h a rf­ leri güzelce okuyup yazması, GAZİ’yi çok memnun etti. Bu arada GAZİ, hazır bu lu ­ nanlara hitaben:

— Şimdiye k ad ar hazırlanm alıydınız. diyerek serzenişte bulundular.

Bu itâb, salonda b ir durgunluk hâsıl etti. Bunun üzerine o zaman Tekirdağ o r­ taokul öğretmeni ve M uallim ler Birliği Re­ isi bulunan M ustafa R aşit bey, GAZİ’nin huzuruna doğru ilerleyerek kendilerini tâ - zimle selâm ladıktan sonra:

— Paşa hazretleri, dedi; evet buyur­ duğunuz gibi, bizleri bu işte hazırlanm ış görmediniz, m üsaadenizle sebebini arzede- yim. Bundan beş on gün evvel lâtin h u ru ­ fatını yayım lam ağa m em ur bir komisyon tarafından gazetelere verilen bir ilânda (ö- nüne gelen rastgele lâtin harflerini öğren­ meğe kalkm asın. Y akında komisyonumuz tarafından resm i m ühürlü b ir alfabe y a­ yım lanacaktır, o çıktıktan sonra öğrenm e­ ğe gayret edilsin.) deniliyordu. İşte bunun içindir k i hepimiz o alfabenin intişarına değin bekledik. Em ir buyurun o alfabe b ir­ an evvel çıksın. Göreceksiniz ki m illetin ilmi, selâm eti ve terakkisi nam ına yapaca­ ğınız bu yüksek devrim hem en kabul edi­ lecek ve yerine getirilecektir. Bunun üze­ rine GAZİ, kendine hâs bir v ak ar ve sa ­ mimiyetle bu izahatı kabul buyurarak ile­ ride konuşm akta bulunan İçişleri B akanı­ na seslendi:

— Ş ükrü Kaya, Ş ükrü Kaya... Beye­ fendinin sözlerini not ediniz ve acele edi­ niz...

Bundan sonra halkın tezahüratı a ra ­ sında yaya ofarak Belediyeye ve sonra da Zabitan Y urduna giden GAZİ, subaylarla yeni harfler hakkında konuştuktan sonra orada Liva K um andanına yeni Türk h a rf­ leriyle şunları yazdırdı:

(Zabitan Y urdunda Liva K um andanı beyefendiye yazdırılm ıştır: Bu gün T ekir- dağında bulunan zabit arkadaşlarım ı zi­ yaretten çok mem nun oldum. Bu m em nu­ niyetim i burada hazır bulunm ayanlara da

(9)

Kitlen söylersiniz, Yeni T ürk harflerini bütün m uhitlerine serian öğretm elerini kendilerinden hassaten rica ve tateb ed e­ rim .) Zabitan Yurdundan çıkınca, g ittik ­ çe kesafeti artan halk arasında gfüçlükle açılan d ar yoldan yürüyen GAZİ, Merkez Eczahanesi önünde durdular; kalabalık arasında gözlerini gezdirirken H alkevinin basam ağında duran sarıklı ve' cübbeli Es- kieam i İmamı M evlâna M ustafa Özereıı’i:

— Hocaefendi, hocaefendi..

Diye çağırdılar. Hep birlik te eczaha- neye girdiler. O rtada bir m asa vardı. Derin bir hürm etle GAZİ’yi selâm lıyan hoca:

— Buyurunuz Paşa hazretleri!, dedi. GAZİ, hocayı masa başına o tu rtarak eline b ir kalem le iki yapraklı bir kâğıd uzattı:

— Yaz bakalım hocam! dedi ve A rab- harfleriyle şu sûreyi yazdırdı:

(Vettini vezzeytûni ve tû ri sinine le- kat haleknel insane fi ahseni takvim süm - :ne...)

Geniş b ir nefes alan M ustafa hoca, dikkatle ve tabiî eski h arflerle bu sûreyi yazdı. A tatürk, bu yazıyı b ir kaç tü rlü o- kuduktan sonra dedi ki:

— Hocam, ben bu yazdıklarım (Val- tin valziton) diye de okuyabilirim , buna ne dersin?

M ustafa hoca şu cevabı verdi:

— Efendim, bunun üstünü var, esresi var, şeddesi var, meddi var. Bakınız, b u n ­ ları koyduğum uz zaman aslı gibi okunur. A tatürk, bu ibareyi bir kaç kişiye daha okuttu, herkes ,her kelim eyi başka türlü okudu. Sonra, M ustafa Özerene aynı yazı­ yı yeni T ürk harfleriyle yazmasını söyle­ di. Hocaefendi bilem ediğinden özür diledi. Bunun üzerine A tatürk, kalem i eline a la ­ rak, aynı satırlar: yeni T ürk yazısiylö yaz­ dılar; Arapça bilen bilmeyen herkes bu y a ­ zıyı doğru olarak okudu. Bu suretle Arapça ile Türkçe arasındaki fark ı çok canlı b ir surette belirten büyük öğretmen ATATÜRK lâtin harfleriyle yazdığı yazıyı M ustafa hocaya göstererek:

— Görüyorsun ya hocam, bu harfle-GİDİYORSUN

(Baş tarafı 118 de) rak bekliyeceğiz ve içimizde istikbal ede­ ceğiz. ö lü m seni bizden almadı, seni de­ rinleştirdi, içimizin köklerine sımsıkı sa ra ­ cak kadar derinleştirdi. İşte o kadar. De­ ğil mi A tatürk? İşte o kadar.

(1938)

D A M LA rin şeddesi meddesi yoktur. Dedi. Hem bak bu harflerle ne kadar kolay ve yanlış­ sız okunuyor.. İşte biz bunu düşünerek ve G arb âsarını da kolaylıkla öğrenmek, b ü ­ tü n cihana lisanımızı kolaylıkla öğretebil­ m ek için lâtin harflerini kabul ediyoruz. Buna ne dersiniz? Dedi.

M ustafa Koca derhal:

— Çok güzel efendim, çok güzel, d i­ yecek bir şey yok. Allah m uvaffak etsin. Cevabmı verdi.

Bundan sonra ATATÜRK, kendi el ya- zılariyle olan kâğıdı Mustafa hocaya vere­ rek:

— (Sizden Türk yazısını öğrenmenizi isterim .) Dedi. Bu kıym etli yadigârı se vinçle alan hoca çekildi. A tatürk, bundan sonra 15-20 dakika şehirde bir gezinti y ap­ mışlar, halkın coşkun sevgi tezahürleri arasında (Yaşa, varol!) nidalariyle uğurla­ n arak saat 15 te Ertuğrul yatıyle Îstanbula dönm üşlerdir. Ertesi günü ATATÜRK, Te- kirdağm daki intihalarını gazetecilere şöy­ le anlatm ışlardır:

«İlk fırka kum andanı olduğum Tekir - dağını (14) sene sonra ziyaret edebildim. Bundan çok mem nun ve m iinşerih oldu­ ğum nokta şudur: Tekirdağlı vatandaşla­ rım daha şimdiden yeni T ürk harflerini yazıp okumağı hemen öğrenm işlerdir; di- yebilirm . M em urların kâffesini bizzat im ­ tihan ettim . Sokaklarda ve dükkânlarda halk ile tem aslar yaptık. Arab harfleriyle hiç yazmak, okum ak bilmeyenlerin Türk harfleriyle ünsiyet etmiş olduklarını gör­ düm. Henüz ortada salâhiyettar m akam a- tın tasdikinden geçmiş bir rehber olmadan, henüz m ektep m uallim leri delâlet faaliye­ tine geçmeden yüce Türk m illetinin h ay ır­ lı olduğuna kanaat getirdiği bu yazı m e­ selesinde bu k ad ar yüksek şuur ve intikal bilhassa istical gösterm ekte olduğunu gör­ m ek benim için cidden büyük, çok büyük saadettir. Bu husus elbette ağyar için m u ­ cibi hayret olacaktır. Az zaman sonra yeni T ürk harfleriyle gözler kam aştırıcı T ürk mânevi inkişafının vasıl olabileceği kudret ve itibarın beynelm ilel seviyesini gözleri­ mi kapayarak şimdiden o k ad ar parlak gö­ rüyorum ki bu m anzara beni gaşyediyor.

Ben yalnız bugün Tekirdağlılarda sez­ diğim ruhi ve hissi hâlete yalnız buna d a ­ hi istinaden k a t’î olarak beyan edebilirim ki bütün Türk m illeti bu meselede benim (Devamı 126. sahifede)

(10)

D A M L A

ATATÜRK VE MUSİKİ (Baş tarafı 1İ9. da) si» h a k k ın d a k i te m e n n ile rin i b ü tü n in ­ c e lik leriy le k a v rıy a b ilm e k için, h ita b e ­ le rin i h e r şubeden m u sik icilerle yaptığı k o n u şm a la rı in celem ek g erek ir.

Ş im d ilik en çok h â tıra n e şre d e n le r incesaz s a n a tk â rla rı oldu; y an i d ih le n ti a n la rın ın h â tıra la rı ü zerin d e d u ru ld u . A dnan Saygun gibi k endisiyle esaslı m usiki m eselelerim iz ü zerin d e k o n u ş­ m a la r y a p an m eslek d aşlarım ız in tib ala- rın ı tam am iy le n eşretm ed iler. O n ları d a d in ley eb ilm ek tem en n isiy le yazım ı b ağ ­ la rk e n şu k a d a rın ı ilâv e etm e k isterim ki:

A ta tü r k g en çliğ im izin ço k geniş v e m u k a y e se li bir m u s ik i k ü ltü r ü e d in m e ­ sini v e p o lifo n ik bir T iirk m u sik isin in doğm asını istiy o rd u . «İleriyi kollayıcı» m u sik i m illiy etçiliğ in in te k ç ık a r yolu o n u n n a z a rın d a işte buy d u . A ta tü rk «masa m usikisi» n in itiy a t v e h â tıra la - riy le «sanat m usikisi» n in m eselelerin i b irb iriy le k a rıştırm ıy a e a k k a d a r fik ir selâm etiy le m usiki ih tiy açlarım ızı m u ­ h ak em e ed eb ilm iştir: H ususi h â tıra la rı ile u m u m î d ü şü n celerin i k a rm a k a rışık ederek n eşriy atta bulunanlar demagoji y a p tık la rın ın fa rk ın d a d e ğ ille rd ir. O- n u n pürüzsüz te m e n n ilerin i «Zaman» dan önce b ü tü n gençliğin benim sem esini d ileriz. M ah m u t R. G a zim ih il

~ATATÜRKTEN DAMLALAR

ir Milleti k u rta ra n la r yalnız ve ancak m u a llim le rd ir. M uallim den, m iirebbi- d en m a h ru m b ir m illet henüz n am ın ı a l­ m a k istid ad ın ı k esb etm em iştir. O na ale- lâd e b ir k ü tle d en ir, m ille t denilem ez. ★ Ne k ad ar zengin ve m üreffah olursa olsun istik lâ ld e n m a h ru m b ir m ille t, b e ­ şe riy eti m ü tem ed d in e m u v acehesinde u şak olm ak m ev k iin d en y ü k sek b ir m u ­ am eley e liy a k a t kesbedem ez.

★ T ürke m üsbet ve iyi b ir şey veriniz, b u n u red d etm esi ih tim a li y o k tu r. iç Vatanın m üdafaasına ait fiilî vazife­ le rd e n d a h a m ü h im ve m übeccel vazife olam az.

★ Medeni olm ayan insanlar, medenî o la n la rın a y a k la rı a ltın d a k a lm ıy a m a h ­ kûm durlar.

ATATÜRK

Ebedî Atatürk

Baki Süha EDİBOĞLU Onu ilk defa m ağrur Toros dağlarının eteklerinde, Kocatepeden T ürk ordularına hedef olarak gösterdiği Akdeniz’in kena­ rında tunç bir.h ey k el gibi dalgaları seyre­ derken gördüm.

Gözlerim o vakte k ad ar gördüğü fani tesellilerden başka, ulvî bir ışık ve renk dalgasını vecd içinde ilk defa görüyordu. Muzaffer K um andan; 30 Ağustosun bütün yorgunluğundan ve heyecanından sıyrılmış, mütevazı ve v ak u r adım larla «Bizim A k­ deniz» in sahili boyunca derliyor, bir iman ve k udret sembolü halinde etrafındaki in ­ sanlara yeni ve ileri hayatım ızın aydınlık günlerinden bahsediyordu.

T ürk Akdeniz: İki m avi gözden çıkan zengip ve keskin ışıklarla T ürk varlığının bütün med ve cezirlerine hâkim, Yüce ve Ebedî Başın cazibesine kapılm ış gibi idi...

Sahile yalvaran ufacık dalgacıklar, a k ­ şamın perde perde sönen kızıllıkları a ra ­ sında doğan yepyeni güneşten n u r almağa başladı. Pek uzaklardan esip gelen tatlı bir rüzgâr, Çankaya kartalının ışıktan saçları­ nı hafif hafif dalgalandırıyor, yüzünün bin- bir mâna dolu çizgilerine engin bir huzur veriyordu.

— Sonbahar akşam ı diyordu, m uhak­ kak bu sahillerden seyredilmeli...

Onu, yeşil portakal ağaçlarının a ra ­ sında, T ürk Akdenizin bâkir ve mes’ud su ­ larını seyrederken görmek fırsatı hayatım ın en büyük mânası oldu.

★ ★

Yine bir sonbahar... Meş’um ve unu- tulm ıyacak b ir sonbahar! Onun ölüm ünü haber verdi.

Aziz na’şın önünden ıstırab selleri h a ­ linde akıp geçtik.

R uhum daki ebedi m âna fani A tatürk Dolmabahçeden A nkaradaki ebedî istira- hatgâhına nakledildikten sonra enginleşti, bütün varlığım ı kapladı. Şimdi onun a r­ dından on yedi milyon, tek ve kanlı b ir göz halinde ağlıyor.

Ebedî A tatürk, Büyük ve Mes’ud Çlü... A rdında bıraktığın 17 milyon Türkün kal­ bi, senin b ü tün bir tarih boyunca bozulmı- yacak, eskimiyecek ve harab olmıyacak b ir medfenindir.

(11)

D A M L A

Atatürk ve Türk Basını

EN YARATIĞI ADAM

TARİHİN EN BÜYÜR MUCİZESİ

O da b ir insandı v e h e r in san gibi b ir gün ölmesi tabiîydi. F ak at biz Onu bir in san d an ü stün görm eğe alışm ıştık . B i­ ze im kânsız şey lerin de m ü m k ü n o ld u ­ ğu n u ö ğ retm işti; y ılla rd a n b e ri h a y a l e t­ m ek ten bile k o rk tu ğ u m u z b ü y ü k işleri ta h a k k u k ettirm işti. A rtık O ’n u k e n ­ dimiz gibi bir insan saymağa, O’nun da b ir sonu olabileceğini d üşünm eğe gözü­ m üz v arm ıy o rd u . B ir gün «Y aradan d e ­ diğin y a ra tıc ı adam dır» dem iş. O, b ü ­ tü n in s a n la r içinde en y a ra tıc ı adam dı; ta n rıla şm a ğ a hiç şüphesiz en lâ y ık o- lsttıdı.

N urullah A T A Ç

ATATÜRKÜN ESERİ

A ta tü rk , b u g ü n ü n v e y a rın ın d ü n y a ­ sın ı h a y re tte b ıra k a n m uazzam b ir ese r y a ra ttı: Y eni T ü rk iy e. O ’n u n te k ideali T ü rk m illetin i re fa h v e m e d e n iy e t u fu k ­ la rın ın en ilerisin e g ö tü rm e k ti. Bize bugün düşen m u k ad d es vazife, O ’nun y ü rü d ü ğ ü yolda y ü rü m ek , başladığı e- serini tam am lam ak, kurduğu, kurtardığı T ü rik y e y i d aim a y ü k se k te y a şa ta ra k , A ta tü rk ’ü eb ed iy en y a şa tm a k tır.

N ecm ed d in S A D A K

ATATÜRK VE GENÇLİK

Y aşadığı m ü d d e t za rfın d a d aim a genç k alan A ta tü rk , b ü tü n h a y a tm c a en faz­ la gençliğe k ıy m e t v e rd i; gençliği y e tiş­ tirm e k , onu, y a ra ttığ ı e se rle re lâ y ık b ir ca n lılık seviyesine y ü k se ltm e k için ç a ­ lıştı. Ve en sonunda, b ü tü n b u e serleri ona em a n e t etti.

Nadir N AD Î

ATATÜRK VE TARİH

T ü rk m illeti, T ü rk soyu koynunçjan çok b ü y ü k a d a m la r ç ık ard ı. C engizler, A tillâ la r, F a tih le r, Y av u zlar. K a n u n ile r, başka m ille tle rin ta rih in d e k â ’b ın a eri- şilm iyen, benzeri y etigtirilem iyen v a r­ lık la rd ır. F a k a t A ta tü rk , b u lu n d u ğ u im ­ k â n la r d ah ilin d e en b ü y ü k eseri y a ra ­ tan. ad am o la ra k ta rih e g eçecektir.

Murad SERTOĞLÜ

B u m ille tin ru h u n u en iyi A ta tü rk an lad ı. O k a d a r b ü y ü k in k ılâ p la rı, o k a ­ d a r b ir «sehli m üm teni» ile y a p tı ki b u n la rı h a y re t v e zev k le tem aşa, e tm e ­ m ek k a b il değildi. B ü tü n y e n ilik le r s a n ­ k i sih irli b ir güneşin h a y a t verici te si­ riy le k en d i k e n d ilik le rin d e n -fışk ırıy o r gibi, ta b iî su re tte , k o lay k o lay b ir b ir le ­ rin i ta k ip e ttile r.

A ta tü rk , en çetin im k â n sız lık la rı d ü n ­ y an ın en kolay, h e r g ü n k ü işleri gibi başa çıkarm ıya m uvaffak oldu. Çünkü yanılm az b ir k eşif ve in tik a l sırriy le d e v rin in istid a t ve te m a y ü lle rin i k e şfe t­ m işti; m ille tin istidadı, ih tiy acı ile yek- v ü eu t o lm uştu. A h v al ve şe ra itin ic a p ­ la rı O nda teşah h u s etm işti. A ta tü rk ve m illet ay n ı şeydi. İşte b a şta k i şefin ve o şefe sarsılm az b ir im an v e itim a tla bağlı m illetin bu a h e n k te r a n la şm a la rı­ d ır k i ta rih in en b ü y ü k m ucizesi olan T ü rk cu m h u riy e tin i y a ra ttı.

H üseyin Cahid Y A L Ç IN

MİLLİ VAZİFEMİZ

Ey T ü rk y u rd ü a şı v e bilhassa ey T ü rk genci, senin vazifen, bu sancağın a ltın ­ d a ölünceye k a d a r çalışm ak, uğraşm ak v e onu asla y e re d ü şü rm e m e k tir. A ta ­ tü r k ’ün bize y a d ig â r b ıra k tığ ı em anet e ttiğ i b ü y ü k eser, işte d aim a y ü k sek tu tm a ğ a çalışacağım ız b ir sancak o l­ m uştur.

Abıdin D A V ER

İNSAN ATATÜRK

Atatürk'ün mucizesi, mucizeye inaıı- mam asındaydı. Daha ilerisini söyliyelim: K endisinin m odern bir inkilâb y ar «iticisi olmasına en büyük sebeblerden biri insan- , lardan büyük m âbud ' tamrriamasmdadır. Ve insanlığın h er tü rlü hayır ve şerefine te k kaynak olarak gene insan vicdanını ve aklım seçmesindedir.

Onun için işte bu harikuîâde adamda lâik kafam ın tapm aya lâyık buldüğu en büyük vasıf: insan A tatürk!.

Pazı! Ahmet AYKAÇ

(12)

-DAMLA

Atatürk ve Dünya Basmı

ALMAN BASININDAN

A ta tü rk , şa h siy e tle rin in k u v v e tiy le m ille tle ri d a h ile n v e h a ric e n d eğ iştiren h a rp sonları şefleri ara sın d a d aim a h u ­ susî b ir y e r işagl e d ecek tir. O, yeni T ür- k iy en in y a ra tıc ısı v e k u ru c u su olm uş tu r. Y akın d o ğunun şim diki çehresini bu ad am tesb it etti.

( G erm ania)

İTALYAN BASININDAN

T ü rk iy e n in B ü y ü k Ş efinin v e fa tı k a r ­ şısında İtalyan m illeti dost Türkiyenin teessü rü n e iştira k eder. A ta tü rk ’ün ö lü ­ m ü ile Y akın Ş a rk ın te k â m ü lü n e b ir in ­ ci d ereced e âm il olan son d erece k u v ­ vetli biı; şahsiyet zayi olm uştur. T ü rk i­ ye c u m h u riy e tin in bu m atem li gün ü n d e İta ly a n m ille ti dost m em lek ete en d erin m u h a b b e tle rin i g önderir.

(T rittuna)

İSVİÇRE BASININDAN

A ta tü rk b ir m ed en iy et m em baı idi. T ü rk iy e y i A v ru p a lıla ştırm a k değil fa ­ k at, m illetin m üdafaası, istik b ali, tevak­ kisi için ona h a y a t o la ra k lâzım olan u n su rla rı v e rm e k istiy o rd u . A ta tü rk a y ­ nı zam an d a T ü rk iy e n in garple şark a r a ­ sın d a b ir k ö p rü olm asını istiy o rd u . B u gün hiç kim se onun ıslahatçı eserine ta a rru z a cesa re t edem ez.

(N o ye Z iihrer S a y tu n g j

ÇEKOSLOVAKYA BASININDAN

A ta tü rk şah sın d a y en i T ü rk iy e y e ruh v e re n b ir adam k ay b o lm u ştu r. Bu d e re ­

ce y ü k s e k h ilk a tte b ir adam a sahip o l­ d u k la rın d a n do lay : T ü rk le ri g ıp ta e t­ m eğe m ütem ayiliz. Ç ü n k ü , oiz de bu g ü n M ustafa K em alin d ü n y a sahnesinde g ö rü n d ü ğ ü zam an d ak i T ü rk iy e n in v azi­ y etin e b enzer b ir m ev k id e b u lu n m a k ta ­ yız. A ta tü rk T ü rk iy e y i İngiliz p a rlâ - m entorizm m odeli ü zerin d en b ir devlet yapm ış ve m em lek etin d e k u v v etli b ir san ay i y a ra tm ıştır. H ulâsa, A ta tü rk m o d em T ü rk iy e n in y a ratıcısıd ır.

(Ç eska-Slova)

LİTVANYA BASININDAN

A ta tü rk faal b ir h a y a tla c a n la n d ırıl­ m ış olan m ille tin in y ü reğ in d e yeni a le v ­ le r fışk ırm ıştır. A ta tü rk eskisi ile kıyas k a b u l etm iy eeek k a d a r y en i v e m ü k em ­

m el b ir d e v le t k u rm u ştu r. H alefi O - ııun e serin e devam ed ecek tir. Ç ünkü A tatürk’ün faaliyeti bütün memleketin ru h u n a girm iş, ona yapıcı hız v erm iştir. T ü rk iy e n in b irliğ i b ü y ü k ü lk ü le re b ağ ­ lı olan gençliği m em lek etin istik b ali için b ire r elem an teşk il e tm ek ted ir.

YUNANİSTAN BASININDAN

A ta tü rk asrım ızın en m üm taz sim ası­ dır. F ilo zo fların m u h telif m etafizik m â­ n a la r verm iş ve şa irle rin en güzel v e en yüksek sözlerle ta sv ir etm iş o ld u k la rı ideale o. realist nağm esi ile can v erm iş­

tir. .

(D em okratla)

FRANSIZ BASININDAN

A ta tü rk b ü y ü k b ir adam , çok büy ü k bir adam , p o litik b ir d ehâdır. M em leke­ tin e en b ü y ü k hizm etleri yap m ıştır.

( Exelsior)

İNGİLİZ BASININDAN

Birçok kuvvetli adam ların iktidar mevkiine geldiğini gören neslimiz, bunla­ rın eserlerini gözden geçirdiği zaman, hiç bir millet ve devlet inkilâbm m ne (A ta­ tü rk ) tarafm dan yapılan kadar fevkalâde, ne de onun eseri kadar iyi mülhem olm a­ dığım anlayacaktır.

(Deyli Telgraf ) ATATÜRK’ÜN İLK ALFABE DERSİ

(Baş tarafı sahife 123.de) güttüğüm ü, benim hissettiğimi aynen gör­ mekte ve hissetm ektedir. Bu k ad ar hassas ve şuurlu olan Türk milleti kendisinin re ­ fahına, itilâsına binlerce senedenberi hilû- let edegelmekte olduğunu artık temyiz e y ­ lediği b ütün maddî ve m ânevi m ânileri y ı­ kacak, parça parça ortadan kaldıracaktır. Bunda artık şüpheye m ahal yoktur. Dima­ ğını, vicdanını bu kadar azim ve k a t’iyetle temizlemeğe k a ra r vermiş olan büyük mil­ letimizin istikbalini tasvir etm ek hiç te güç değildir.»

Hart inkilâbiyle, Türk çocuklarına ye­ ni ve bereketli düşünce ufukları açan bü­ yük öğretmen A tatürkün, ilk alfabe dersi­ ne ait hatıraları, inkilâp tarihim ize yaza­ caklara küçük b ir vesika olarak sunarken, rahm etli Atamızın manevi huzurunda min - net ve şükranla eğiliyoruz.

(13)

BÜYÜKLER BÜYÜĞÜ ATATÜRK

A ta tü rk h a y a tta ik e n «Büyük» tü . On g ü n lü k m esafeden b a k ıla n A ğ rın ın «dağlar dağı» oluşu gibi on y ılın m esafe­ sin d en b a k ıla n O da « B üyükler b ü y ü ­ ğü» d ü r.

O nun h a y a tta y k e n n e k a d a r b ü y ü k olduğunu yalnız biz değil; b ütün âlem ta sd ik etm işti.

(C u m h u riy et) İsm ail H abıb S E V Ü K

ATATÜRKE HÜRMET

T ü rk m illetiy le b e ra b e r A ta tü rk ’ün m anevî h u z u ru n d a tazim le eğilirim . Ö- lü m ü ile dünya, b ü y ü k v e d âh i b ir ön­ d erin i, T ü rk m illeti en m üm taz ve k a h ­ ra m a n evlâdını, in san lık d a u zak görüşü lü ve k o rk u su z b ir m ü cah id in i k a y b e t­ m iştir.

(V atan) Douglas Mac A rth u r

DÜNYANIN EN BÜYÜK ADAMI

A m e rik a d a otuz k ırk sen e evvel d ü n y an ın en b ü y ü k ad am ı k im d ir? t a r ­ zında b ir a n k e t yapılm ıştı.

Bu anket neticesinde (Napoleon) bi­ rin ci, (V aşington) ikinci d erecey i k a z a n ­ m ıştı. Biz, m ille tin y aln ız h a lin i değil, aynı zam an d a istik b a lin i k u rta rm a ğ a h a y a tın ı v ak fed en *ve b ir v atan , b ir m il­ le t y a ra ta n A ta tü rk ’ü o fâ n ile rle m u k a ­ yese edem eyiz.

Ç ü n k ü O, yalnız za fe rleriy le ve in k ı- lâ p la riy le değil, y a ra ttığ ı on sekiz m il­ yon n ü fu slu T ü rk iy e c u m h u riy e ti ile eş­ sizliğini v e b ü tü n ih tira s a lrd a n âzade fe v k a lb e şe r b ir in san o ld u ğ u n u d ü n y a ­ ya k a b u l e ttird i.

(Y eni Sabah)

Cemal YEN E R

ÖRNEK ADAM

M illetiyle k ay n aşan , m illetin , v e h a t­ tâ in san lığ ın ıstıra b ın ı ben liğ in in d e rin ­ liklerinde hisseden, topluluğun istekleri­ ni, ih tiy a ç la rın ı v e te m a y ü lle rin i sezm e k u d re ti g ö steren A ta tü rk , bu deh âsiy le b u g ü n ü n id a recilerin e de, y aşıy an ve y aşıy acak olan m ille tle re de u n u tu lm a z ö rn e k ve daim a izinde y ü rü n e c e k b ir rehber olm uştur. T ürk m illeti sahip

ol-Onuncu matem yılında

D A M L A

O

du ğ u bu v a rlık la d aim a iftih a r ed ecek ­

tir. (V atan)

H ayri Alpar

ATATÜRK ÜN YARATICILIĞI

A ta tü rk şahsen değil, m ille tle elele v e re re k , m ü şte re k b ir eserin ta h a k k u ­ k u n u ideal ed in en B ü y ü k A d am d ır. O h iç b ir zam an, m illî ru h u n s ırf k u v v e tle şu vey a bu yola so kulabileceğini k ab u l e tm em iştir. M illeti te şk il eden fe rtle r, h ü rriy e te sahip, m an ev î m esu liy etin i m ü d rik k im selerd ir, o n la rı k en d i siyasi m u k a d d e ra tla rın a sahip o lm a k ta n hiç b ir k u v v e t m enedem ezdi. K u v v et, hiç b ir su re tle siyasî h âk im iy e tin m esnedi

olam azdı. (T asv ir)

Dr. T a n k Z. Turtaya

KAPANMIYAN YARA

n yıl önce bugün biz (Ata • türk) ümüzü kaybetm iş ve b ü ­

tü n dünya eşini yaratm adığı bir evlâdım toprağa verm işti. Toprağın bir m ücevher m ahfazası oluşu, o günle başlar. Ulu ehram ların altında yatan F iraunlar, (Babil) in şanlı başbuğları, Kayznrler, ad ­ larına şehnam eler yazılmış kahram anlar, büyük ihtilâl ve inkılâp b a y ra k rak lan , ye­ nilik önderleri, (Sûr) ötmeden ürpererek divan durm uşlar ve âh iıet sınırlarında onu karşılam ağa koşmuşlardı.

Yas, sade bizim değil, bütün dünyanın, bütün insanlığın, insanlık tarihinindi. T ür- ke diş biliyenler, ülkemizde gözü olanlar bile onu alkışlam aktan, için için ona im ­ renm ekten kendilerini alam ıyorlardı.

Nerede zulüm kasırgaları esiyor, n ere­ de zincir sesleri geliyorsa, orada duyulan tek m analı cümle:

— Ah! Bizim de A tatürküm üz olsaydı! dan ibaretti.

Cihanın şairleri ona hayran, âlim leri ona hayran, diplom atları ona hayrandı. Ata, muazzam b ir m iknatis ve insanlar, bi­ rer dem ir tozu idi. Doğudan, batıya uzak buzullardan, tutuşm uş çöllere kadar bütün yeryüzünün akıl', zekâ ve gönül sahipleri bu cazibenin kuvvetile kucaklanm ış, çekil­ miş, büyülenm işti.

Onu herkes seviyor ve ondan herkes çekiniyordu.. K endi çağının büyüklerile ölçülemiyecek bir varlıktı.

(Yeni Gazete) Hakkı Süha GEZGİN

(14)

Referanslar

Benzer Belgeler

En genel anlamıyla cumhuriyet, “egemenliğin bir kişi veya bir zümreye ait olmayıp, toplumun tümüne ait olduğu devlet şekli” olarak tanımlanmaktadır..

Zemin katında plânından anlaşılacağı veçhile kabul dai- resi ve servis kısmı vardır, üst kat doğrudan doğruya yatak odalarını ve banyoyu ihtiva edip ailenin hususî

Evin plânına, haricî mimarisine, renklerine ve detaylarına itina edilerek muvaffak olmuş bir bina tesiri elde

Örne¤in http://www.yoyogames.com/make adresinde yer alan Game Maker adl› yaz›l›m, size oyun haz›rlaman›z için haz›r setler sunuyor.. Size de bu setlerde yer alan

Dünya şiirinin büyük ustası, Türk şiirinin önemli adı için yapılacak çalışmalar, bizim sürgünde ölen büyük bir sanatçımıza gösterdiğimiz ilginin de

25 yaşındaki Wang, Pekin Üniversitesi'nde klasik Çin ve İngiliz dili tahsili yaptıktan sonra, kendisi de Çin.. müslümarılanndan olduğu için, eğitimine Müslüman bir

Ser­ vet-i Fünun'un ferdi planda ka­ lan şiir ve sanat dünyasına kar­ şı, Süleyman Nazif'in şiir dünya­ sı cem iyetin ıstıraplarını ve bir millî alile olan

Lenfosit inhibisyon te sit pozitifliği, doku antikorlarının tesibti, sistemik oto immün hastalıkların varlığında sensörinöral işitme ka- yıplarının